Âlemlerin yaradılış hikmetlerinden biri, kâmil insanların yetişmesidir. İnsan mükemmelliğinin zirvesi, ubûdîyet makamıdır. İnsanın, önce Allah’ın kulu olması gerekir. İnsan-ı kâmil, vahyedilmiş son dine göre Allah’a ibadet ve her
e O’nu tesbih eder. Kâmil insan, nefsini bilir ve kendine hiçbir değer vermez. Kendini sıfır görür. Kulluk dairesinin işlerini, Rububiyet dairesinin işleriyle asla karıştırmaz. Kendilerinden bir iş zâhir olduğunda, bunu nefislerine atfetmezler. İnsan-ı kâmiller, murad-ı ilâhîye uygun olarak merhametli, affedici, seven, cömert, âdil insanlardır. İbn-i Arabi, kâmil insanların, âlemlerin mânevî sütunu olduğunu söyler. İnsan-ı kâmilleri olmayan âlemler çöker, ölür veya ölmeye yüz tutar. Modern zamanlardaki tabiat, çevre, toplum yozlaşması ve çürümesi, yeryüzündeki insan-ı kâmillerin sayısındaki azalmanın açık bir işareti olarak da yorumlanabilir. Bu açıdan kâmil insanlar, bulundukları beldelerin mânevî sigortalarıdır. Çevrenin ve toplumun görünmeyen kazalardan korunmasına vesile olurlar. Bu hakikate bağlı olarak akıllı insanlar, hem görünen, hem de görünmeyen kazalara karşı, insan-ı kâmil yetiştiren kurumlara ve insanlara destek olarak kendilerini sigorta ederler.
Özetle, "sıfır insan" olmak, insana emanet olarak verilen benliğin sağlıklı kristalizasyonuna, doğuşta fıtraten sahip olduğu ve ego teşekkülüyle kısmen kaybettiği "Allah’ı gösteren bir ayna olma" özelliğini tekrar Kur’an ve Sünnet’in ölçüleri içinde iradesiyle geri kazanma yolunda verilen mücadelenin bir başka adıdır. Peygamberlerin (as) tebliğ ettiği yolda yürüyen insanlar, bu yüzden sürekli kendilerini sıfırlama gayreti içinde olmuşlar, tevazu ve mahviyetleriyle insanlara yol göstermişlerdir. Peygamberimiz’i (sas) ve getirdiği vahyî bilgiyi, terbiyeyi kabul etmeyen ve sadece aklı rehber edinen kimseler de, sürekli kendilerinde bir değer ve önem vehmetmiş, egolarını şişirerek, kendilerini yeryüzü tanrıları, ilâhları, ilâheleri olarak görmüşlerdir. Bu insanlar kendilerini yücelterek, hatta kendilerine tapınarak gurur ve kibir içinde hayat sürerek nefislerinin kölesi olmuşlar ve insanlığa geçici, dünyevî lezzetlerin ve aldatıcı zevklerin yolunu göstermişlerdir. Netice itibarıyla bu yolda ilerleyen insanlar, "Ve insan aldandı.." hakikatinin talihsiz temsilcileri olmuşlardır.
![smiles17.gif](http://www.satbilforum.com/images/smilies/smiles17.gif)
Özetle, "sıfır insan" olmak, insana emanet olarak verilen benliğin sağlıklı kristalizasyonuna, doğuşta fıtraten sahip olduğu ve ego teşekkülüyle kısmen kaybettiği "Allah’ı gösteren bir ayna olma" özelliğini tekrar Kur’an ve Sünnet’in ölçüleri içinde iradesiyle geri kazanma yolunda verilen mücadelenin bir başka adıdır. Peygamberlerin (as) tebliğ ettiği yolda yürüyen insanlar, bu yüzden sürekli kendilerini sıfırlama gayreti içinde olmuşlar, tevazu ve mahviyetleriyle insanlara yol göstermişlerdir. Peygamberimiz’i (sas) ve getirdiği vahyî bilgiyi, terbiyeyi kabul etmeyen ve sadece aklı rehber edinen kimseler de, sürekli kendilerinde bir değer ve önem vehmetmiş, egolarını şişirerek, kendilerini yeryüzü tanrıları, ilâhları, ilâheleri olarak görmüşlerdir. Bu insanlar kendilerini yücelterek, hatta kendilerine tapınarak gurur ve kibir içinde hayat sürerek nefislerinin kölesi olmuşlar ve insanlığa geçici, dünyevî lezzetlerin ve aldatıcı zevklerin yolunu göstermişlerdir. Netice itibarıyla bu yolda ilerleyen insanlar, "Ve insan aldandı.." hakikatinin talihsiz temsilcileri olmuşlardır.