İnsan Ne İle Yaşar?

ashli

Bayan Üye
Nefes almaya başladıktan sonra ilk olarak neye yönelir?
Bir insan için aslolan, ihtiyaçlarını karşılamaktır. Ana ihtiyaçlar beslenmek ve bir barınak bulmaktır. Bunlar karşılanmadığı sürece insan kilitlenmiş vaziyettedir. Zindandadır. Bunların dışında hiçbir faaliyette bulunamaz. Ama bunlar karşılandıktan sonra da insan doygunluğa erişmiş halde değildir. Hayvani ihtiyaçların giderildiği yerde, ulvi ihtiyaçlar sahneye çıkar, ve bunları gidermek çok daha zordur. Bir insanın da tüm ulvi arayışları, yegane bir temel üzerine kuruludur: inanç.
Hayvani ihtiyaçlarını karşılayan insan, bunun ardından kendisini kuşatan olguların farkına varacaktır, yani doğa, toplum, tarih ve psikolojinin.
Dış dayatmalarla bariz gerçeğin farkına varır: bunlara karşı bir sorumluluk taşımaktadır. Asla bunlardan kaçamaz. Bu şok, bireyde bir korku yaratır: yitip gitme korkusu.
İçgüdüsel olarak, eğer bunlara sadece kendi benliğiyle karşı koymaya kalkarsa başarısız olacağının farkındadır. Yitip gitmemesi için, kendinden çok daha üstün bir varlığa dönüşmelidir, şu anki halinden daha fazlası olmalıdır. Yani, kendini aşan, ve onun gibi zayıf benlik sahiplerini bir araya toplayacak, onlara yitip gitmeleri engelleyecek koruyucu kalkanı, namıdiğer "mana"yı verecek, yüksek ideallere ihtiyaç duyacaktır. Bu idealler ki, ona aslında ne olduğunu ve ne anlam taşıdığını hatırlatacak, en azından kendisini o yönde, önemli bir varlık olduğu doğrultusunda kandıracaktır.
İşte inanç dediğimiz meselenin özü budur. İnsan inanmak üzerine, kendisinden daha üstün bir olgunun parçası olmak üzerine yaratılmıştır.
Tüm ruhların yaratıldığı zamanı hatırlayalım: Allah ruhları yaratıp, huzuruna çağırdığı zaman, onlara "Merhaba, ben Allah." veya "Bana inanın, yoksa keserim sizi." mi diyor?
Tek söylediği : "ben sizin rabbiniz değil miyim?"
Yani "ben sizi inanmak üzerine yarattım, ve hak olan yalnızca benim. hal böyle iken beni bırakıp başka tanrılar mı edineceksiniz?" diyor. Biz, inanmak üzerine yaratıldığımıza göre, ana ihtiyaçlarımızı karşılar karşılamaz, sosyo-psikolojik varlığımızı sürdürebilmek için inanca konu olacak olgulara yöneliriz.
Tapınılacak tanrıların arayışına gireriz.
Büyük bunalımı atlatıp, refah günlerine ulaşan Amerika'da insanlar karınları doyduktan sonra, haliyle tanrılarını aramaya başladılar.
Kimi veya neyi tanrı edinebilirlerdi?
Allah yoktu.
Vatan sevgisi yoktu.
Aç değillerdi, Marx da onlar için bir şey ifade etmiyordu.
Anarşist olamazlardı, koyun gibi güdülüyorlardı.
Özetle, bugün bizim ulvi saydığımız hiçbir şeyden haberleri yoktu.
Haliyle abuk sabuk kavramlara tapacaklardı, ve en nihayetinde kendilerine.
50'lere damgasını vuran abuk bilimkurgu filmlerine milyon dolarlar harcadılar. "Disco ateşi", hippiler, rock’n roll, twist... Ve en büyük hastalık olan moda.
Aklı başında herkesin kolaylıkla idrak edebileceği gibi, moda kendi kuralları olan, kendi kendine yeten bir dindir, sirayet prensibiyle çalışır. Dinin yegane kuralı, A kişisinin yaptığı, B kişisinin de yapacağıdır, çünkü moda bunu emreder. Modanın emrettiğini giyeceksin, yiyeceksin, dinleyeceksin, izleyeceksin, benimseyeceksin.

Her türlü ahlaksızlığı yapan, aile ve namus kavramlarını yok eden, hiçe sayan böylesine bir toplumun mensupları, artık kukla halin getirdikleri bir tanrıya ve onun oğluna sözde taparak ve safi pazar ayinlerinde günah çıkararak kurtulacaklarını zannediyorlar.
Aslında bu kukla tanrıyı hoşnut tutarak, kendi vicdanlarına dönmüş, onu susturmuş oluyorlar.
Yani taptıkları en nihayetinde yalnızca kendileri. Ancak artık benlikleri sahte ideallerle beslenerek güçlenmiş, ve gerçekten tapılacak hale gelmiş. Bu da çağımızın en büyük hastalığını doğuruyor: yalnızlık.
Neden yalnızız?
Kendimizden başkasına tapmadığımız, kendimizden başkasına hesap vermediğimiz için.
Otobüste birine bir şey söyleyecek olsan, seni morartmak için gerekirse saatlerce konuşur.
Bir kavgaya karışan gereksiz kimseler, aslan kesilirler. Böğürmelerinin meali, topluma "biz de varız ulaaaan!" demektir. Silik kalmak, yitip gitmekten korkarlar.

Bir adamı toplumun önünde küçük düşürür, ona tutunacak ideal bırakmazsan, seni gözünü kırpmadan öldürebilir. Çünkü tanrılığı alaşağı olmuştur.
Bu şekilde, uçurumdan aşağı hızla yuvarlanan insan, kendini nasıl frenleyebilir?
Yapılması gereken, yaşanılan acılar için Tanrı’yı suçlamayı bırakıp, bu acılarla yanarak, olgunlaşmasını bilmek, ve bu olgunlukla, gerekirse kendinden vazgeçecek cesareti benliğinde bulmaktır. Kendi tanrılığını reddeden kimse, şüphesiz ki Allah’a geri dönecektir. Kendini reddeden kimse, dünyasını “beklentiler” üzerine kurmayı bırakıp, sonucunu yalnızca Allah’ın yüce idealinden bekleyerek eylemde bulunur. Ruhsal doygunluğa ancak bu şekilde erişmek mümkündür. Ve ancak bu şekilde, Allah’ın büyük planı bu dünyada fark edilebilir, ve O’nu görmeyi engelleyen perdeler ortadan kalkabilir.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst