Inkarcıların Müslümanlara Yönelik Alay Dolu Iftiraları

meridyen2

Kayıtlı Üye
İNKARCILARIN MÜSLÜMANLARA YÖNELİK ALAY DOLU İFTİRALARI

Daha önce de söz ettiğimiz gibi, inkarcılar, iman edenlerin Allah'ın dinini anlatmalarını ve insanların onların tebliğ ettikleri gerçekleri dinlemelerini kendilerince engellemek için türlü yollar denerler; iftira da bu yollardan biridir. Önceki sayfalarda tarih boyunca Allah'ın elçilerine ve salih müminlere atılan iftiralarla ilgili Kuran'da bildirilen kıssalardan bazı örnekler verdik. İlerleyen sayfalarda ise, "… sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz…" (Al-i İmran Suresi, 186) ayetinin bir tecellisi olarak, inkarcıların iman edenleri kendilerince aşağılamak için söyledikleri bazı yalanlardan söz edeceğiz. Allah'a ve dine karşı olan insanların, müminleri kendi akıllarınca incitmek ve onları diğer insanların gözünde küçük düşürmek kastıyla, hakaret tarzında sözler sarf ettiklerini; ancak bu çabalarının asla başarıya ulaşamadığını anlatacağız.

Şımarıklık ve Kendini Beğenmişlik Yalanı

Tarih boyunca salih Müslümanlara en çok yöneltilen haksız iftiralardan biri, şımarıklık ve kendini beğenmişlik yalanıdır. Her toplumda kötü bilinen bu özelliklerin müminlere iftira olarak yöneltilmesinin nedeni yine aynıdır; halkın müminlerin ahlakına tabi olmalarını engellemek… İnsanlar doğal olarak şımarık ve kendini beğenmiş kişilere karşı antipati duyarlar ve onlarla beraber olmak, onlara benzemek istemezler. İnkarcılar da insanların bu psikolojilerinden yararlanabilmek için, müminleri kendi düşük akıllarınca kibirle, şımarıklıkla suçlarlar. Oysa her mümin herşeyin sahibinin Allah olduğuna iman eder, bu gerçeğin bilinciyle mütevazı ve güzel huyludur.

Bu yönde hiçbir dayanağı olmayan haksız iftiraya maruz kalan elçilerden biri Hz. Salih'tir:

Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı. Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz." "Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-öğreneceklerdir. (Kamer Suresi, 23-26)

Bu ayetlerde görüldüğü gibi Hz. Salih'in kavmi, içlerinden bir insana Allah'ın lütufta bulunmasını, ona elçilik görevi vermesini kıskanmışlardır. Bundan dolayı iman sahibi, tevazulu, ihlaslı ve güzel ahlaklı mübarek bir peygambere, kendilerini hak dine, güzel ahlaka, doğru yola davet ettiği için kin duymuşlar, aleyhinde yalanlar uydurmuşlardır. Allah'ın salih kullarına böyle ağır ve incitici sözler söylemek, onlara ve çevrelerindeki insanlara sıkıntı vermeye çalışmak, inkarcılara kolay görünüyor olabilir. Ancak bu insanlar unutmamalıdırlar ki, her kim böyle bir kötülük işlediyse ve yaptığından dolayı tevbe etmediyse, karşılığını hem dünyada hem de ahirette misliyle almıştır. Geçmişte yaşayıp, peygamberlere ve elçilere sözleriyle zarar vermeye çalışan hiç kimse dünyadaki ve ahiretteki azaptan kurtulamamıştır. Allah, Hz. Salih'e zorluk çıkaran Semud kavminin sonunu şöyle bildirir:

Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış? Çünkü Biz onların üzerine bir tek çığlık gönderdik. Böylece onlar, ağıldaki çalı-çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler. (Kamer Suresi, 30-31)

Delilik İftirası

Daha önce de belirtildiği gibi, tarih boyunca inkarcılar Allah'ın elçilerine olan düşmanlıklarını ve kinlerini hep benzer yöntemlerle fiiliyata dökmüşlerdir. Hz. Yusuf, Hz. Meryem ve Peygamberimiz (sav) döneminde sahabelere iffetleri ile ilgili iftira atılması, bunun inkarcıların klasik bir yöntemi olduğunu gösterir. Her dönemde inkarcıların sıklıkla başvurdukları başka bir yöntem ise elçileri deli olmakla itham etmeleridir. Hz. Muhammed (sav) de dahil olmak üzere birçok elçi, Allah'a ve dine olan bağlılıkları nedeni ile aynı iftira ile karşılaşmışlardır. Allah ayetlerinde, elçilerin delilikle itham edilmelerinin nedenini şöyle bildirir:

Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkar ediyorlar? Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar. Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. (Müminun Suresi, 69-71)

İnkar edenlerin elçilere karşı tutumlarının nedeni, yukarıdaki ayetlerde de belirtildiği gibi, elçilerin getirdikleri gerçeklerin bu insanların dünyevi istek ve çıkarları ile çatışmasıdır. Allah'ın elçileri, bu insanlardan hiçbir karşılık beklememelerine rağmen, sanki onları büyük bir borç altına sokuyorlarmış gibi elçileri kendi akıllarınca susturmaya ve hatta canlarına kastederek tamamen yok etmeye çalışmışlardır. Oysa, inkarcı topluluğun kendilerine gelen elçiyi konuşturmamaları veya onu dinlememeleri, inkarcıların ahiret hayatında karşılaşacakları sonu değiştirmeyecektir. Allah yukarıdaki ayetlerin devamında şöyle bildirir:

Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte Rabbinin haracı (dünya ve ahiret armağanı) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun. Ancak ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapanlardır. (Müminun Suresi, 72-74)

İnkarcıların Allah'ın gönderdiği elçileri delilikle itham etmeleri, adeta bir miras gibi nesilden nesile, kavimden kavime aktarılmıştır. Her dönemde peygamberler ve onların ardından hak dini tebliğ eden Müslümanlar benzer iftiralarla karşılaşmışlardır. Ancak dini inkar edenlerin tüm çabalarına rağmen bu salih insanların, Allah'ın hak yolundan dönmedikleri Kuran'da bildirilmiştir. Kuran'da delilik suçlaması ile karşılaştıkları haber verilen elçilerle ilgili bazı ayetler şöyledir:

Hz. Muhammed (sav)

Onlar: "Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin," dediler. (Hicr Suresi, 6)

O inkar edenler, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar. (Kalem Suresi, 51)

Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: "(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir." (Duhan Suresi, 14)

Hz. Hud

Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler dediler ki: "Gerçekte biz seni 'aklî bir yetersizlik' içinde görüyoruz ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz." (Hud: ) "Ey kavmim" dedi. "Bende 'akıl yetersizliği' yoktur; ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir elçiyim" dedi. "Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm." (Araf Suresi, 66-68)

Hz. Nuh

"O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin." Rabbim" dedi (Nuh). "Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et." (Müminun Suresi, 25-26)

Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuz (Nuh)u yalanladılar ve: "Delidir" dediler. O 'baskı altına alınıp engellenmişti.' (Kamer Suresi, 9)

Hz. Musa

(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." (Şuara Suresi, 27)

Yukarıda yer verdiğimiz ayetlerde de görüldüğü gibi inkarcılar Allah'ın gönderdiği peygamberleri delilik, akli yetersizlik, cinlenmiş olmak gibi sıfatlarla kendi düşük akıllarınca küçük düşürmeye çalışmışlardır. Buradaki amaçları yine her zamanki gibi doğru olanı, hak dini inkar edebilmek, dünyada kendi istek ve tutkularına göre yaşayabilmek, kendilerini başıboş kabul edebilmek için, elçilerin anlattıklarını yalanlamak istemeleridir.

Ancak elçileri delilikle itham edenlerin ve onlara dilleriyle sıkıntı ve zorluk yaşatmaya çalışanların uğradıkları son da, daima iftiraları gibi birbiriyle benzer olmuştur. Allah, Hz. Musa'yı büyücü veya deli olmakla suçlayan Firavun'un sonunu Kuran'da şöyle bildirir:

Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi ve: "(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir" dedi. Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.' (Zariyat Suresi, 39-40)

Sapkınlık İftirası

Kuran'da birçok elçinin, inkarcıların büyük bir iftirası olarak "sapkın" olmakla suçlandığı da bildirilir. İnkarcılar, Allah'a ve ahiret gününe iman etmemelerine rağmen, elçilere karşı gelirken, kendilerince halkı etkileyebilmek için, iman ediyormuş gibi bir görü-nüm sergilemeye çalışırlar. Elçileri ise, kendi düşük akıllarınca, halkın inançlarını bozmaya çalışan, dine batıl uygulamalar getiren insanlar gibi göstermek isterler. Oysa elçiler Allah Katında hak olan dini tebliğ eden, hurafeleri ve batıl inançları ortadan kaldıran tertemiz insanlardır. İnkarcıların bu iftiralarındaki amaçları ise kendilerince elçileri halkın gözünde güvenilmez ve "din kisvesi altında çıkar arayan" insanlar gibi göstermeye çalışmaktır. Açık birer yalan olan bu iftiralarının hiçbir neticeye ulaşmayacağı ise açıktır. Firavun ve çevresindekiler de, Hz. Musa ve Hz. Harun için benzer bir yönteme başvurmuşlardır:

Dediler ki: "Bunlar her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler." "Bundan ötürü, tuzaklarınızı biraraya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur." (Taha Suresi, 63-64)

Bir başka ayette ise Firavun'un tüm dinsizliğine ve zalimliğine rağmen şöyle dediği bildirilmektedir:

Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mümin Suresi, 26)

Firavun'un bu sözlerinde samimi olmadığı, ancak bunu halkın gözünü boyamak için söylediği açıktır. Çünkü asıl din ahlakını ortadan kaldırmak isteyen, yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkaran, insanlara zulmeden kendisidir.

Hz. Musa dışında da pek çok elçi benzer yalanlarla iftiraya maruz kalmıştır. Bu mübarek elçilerden biri de Hz. Nuh'dur. Ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:

Kavminin önde gelenleri: "Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görüyoruz" dediler. O: "Ey kavmim, bende bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim." dedi. (Araf Suresi, 60-61)

Kavimleri tarafından aynı yalanlarla suçlanan elçilerden ve salih Müslümanlardan bazıları ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir:

Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (Hud Suresi, 62)

Doğrusu, 'suç ve günah işleyenler,' kimi iman edenlere gülüp-geçerlerdi. Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi. Kendi yakınlarına döndükleri zaman neşeyle dönerlerdi. Onları gördükleri zaman ise: "Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır" derlerdi. (Mutaffifin Suresi, 29-32)

Elbette asıl şaşkınlık ve sapkınlık içinde olanlar, Allah'ın elçilerine karşı çıkan, Allah'ın varlığını ve ahireti inkar eden, tertemiz, imanlı, dürüst ve samimi insanlara iftiralar atarak zulmedenlerdir. Allah asıl dünya hayatına dalan, burada ahireti unutarak kendisine anlatılanları duymazlıktan, gösterilen delilleri görmezlikten gelen inkarcıların "şaşkın bir sapık" olduğunu Kuran'da şöyle buyurmuştur:

Kim bunda (dünyada) kör ise, O, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır.' (İsra Suresi, 72)

Büyücülük İftirası

Geçmişte elçilere en çok yöneltilen iftiralardan bir diğeri de -önceki sayfalarda Hz. Musa'nın hayatında da gördüğümüz gibi- büyücülük yalanıdır. İlginçtir ki, farklı dönemlerde ve farklı toplumlarda yaşamış olmalarına rağmen, birçok elçiye aynı yalanla iftira atılmıştır. Allah bir ayetinde inkar edenlerin iman edenlere yönelttikleri büyücülük suçlamasını alışkanlık haline getirdiklerini şöyle bildirir:

İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir. Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, 'azgın ve taşkın (tağiy)' bir kavimdirler. (Zariyat Suresi, 52-53)

İçlerinden çıkan bir insanın kendilerine Allah'ın dinini anlatmasını bir türlü kabullenemeyen inkarcılar, büyücülük yalanına başvurarak, kendilerince insanların elçiden çekinerek ondan uzak durmalarını sağlamak isterler. Elçilerin samimi ve hikmetli konuşmalarını dinleyen, onların Allah'a ve dine bağlılıklarını gören ve güzel ahlaklarına şahit olan vicdanlı ve akıllı insanlar, elçilere bağlanmışlar ve onlara biat etmişlerdir. İnkar edenler bu salih insanların güçlü bağlılıklarını kendi düşük akıllarınca önemsiz ve değersiz göstermek, diğer insanların da elçilere bağlanmalarını engellemek için, onlara bu yalanı yöneltmişlerdir. Kuran'da Hz. Muhammed (sav) de dahil olmak üzere birçok elçi için söylenen büyücülük iftiraları şöyle bildirilir:

İçlerinden bir adama: "İnsanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için Rableri Katında 'gerçek bir makam' olduğunu müjde ver" diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkar edenler: "Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler. (Yunus Suresi, 2)

İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür. İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey." (Sad Suresi, 4-5)

İnkar edenler, elçilere büyücü diye iftira atmalarının dışında, elçilerin kendilerinin de büyülenmiş olduğu yalanını söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir.. Elçilere "büyülenmiş" iftirasının atıldığını bildiren ayetlerden bazıları şöyledir:

Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz. (İsra Suresi, 47)

Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin. Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim." (Şuara Suresi, 153-154)

… Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz." (Furkan Suresi, 8)

Yukarıdaki ayetlerin devamında Allah'ın, elçileri büyücülükle ve büyülenmiş olmak yalanıyla karalamaya çalışan insanlara verdiği cevap ise şöyle bildirilmektedir:

Sana nasıl örnekler vererek saptıklarına bir bak, artık onların bir yola güçleri yetmemektedir. (İsra Suresi, 48)

Bir bak; senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar. Artık onlar hiçbir yol bulamazlar. (Furkan Suresi, 9)
(alıntı harun yahya tarih boyunca müslümanlara atılan iftiralar)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst