meridyen2
Kayıtlı Üye
İman İnsanları Değiştirir, Derinlik ve Güzel Ahlak Kazandırır
İman insanların hayata bakış açısını nasıl değiştirir?
İman eden bir insanın karakterinde göze çarpan belirgin değişiklikler nelerdir?
İnsanların karakterlerini, zevklerini, konuşma şekillerini, dostluk anlayışlarını ve tüm yaşamlarını şekillendiren inançlarıdır. İnanç insanın hayata bakış açısını belirler ve ahlakını ortaya çıkarır. Bu nedenle dinsiz insanlarla dindar insanların hayatları birbirinden çok farklıdır. Dünya görüşleri, ahlakları, sevgi, saygı, sadakat ve kültür anlayışları, değer yargıları birbiriyle taban tabana zıttır. Dolayısıyla dinsiz birinin Allaha iman edip İslam ahlakını yaşamaya başlaması bu insanı bambaşka birisi haline getirir. Eski karakteriyle iman ettikten sonraki karakteri arasında hiçbir benzerlik olmaz. İmanın getirdiği bu üstün ahlak özelliklerinden bazıları şöyledir:
İman, egoizmi ve bencilliği ortadan kaldırır:
Din ahlakına göre yaşamayan bir insan sadece kendisine karşı sorumlu olduğu, herşeyi kendisi için yapması gerektiği yanılgısındadır. Bu nedenle de kendi hayatını idare etmek ve yaşantısını sürdürebilmek için iyi ya da kötü herşeyi yapabilir. Kendisini yaratan üstün bir gücün varlığını ve Ona karşı sorumlu olduğunu düşünmeyen bu gibi insanlar için kendisi ve çevresindeki tüm insanlar gelişmiş birer hayvandan ibarettir.
Bu durumda hayvanlar arasındaki kurallar ne ise insanlar arasında da bu kuralların geçerli olduğu düşünülür. Bu batıl inancın sonucu olarak da zayıf olanın sürekli ezildiği, güçlü olanın ayakta kalabilmek için her türlü yola başvurduğu bir mücadele ortamı doğar. Diğer bir deyişle din ahlakını kabul etmeyen bir insan için tek gaye hayatını idame ettirebilme mücadelesi haline gelir. Bu mücadele sırasında diğer insanların ezilmesi, zarar görmesi, zayıf düşmesi onu hiç ilgilendirmez. Bu materyalist dünya görüşüne göre herkes kendi gücüyle ayakta durmak zorundadır. Aslında bu düşünce insanlar arasında yaşam kavgası olarak tarif edilen Darwinist anlayışın bir özetidir.
Ancak Kuran bu batıl felsefeyi tümüyle ortadan kaldırır. Kuran ahlakı ile birlikte insan Allaha ve içinde yaşadığı topluma karşı olan sorumluluklarının bilincine varır. Allahın Rahman ve Rahim sıfatlarını bilen, Allahın şefkatini ve merhametini düşünen ve çevresindeki insanları Allahın birer tecellisi olarak gören bir insan doğal olarak yardımsever ve hayırsever bir tavır gösterir.
Din ahlakının getirdiği terbiye insanın nefsini terbiye etmesine, dolayısıyla da sadece kendi istek ve arzuları için değil, tüm insanlığın hayrı ve iyiliği için çalışmasına vesile olur. İnsanların rahatsızlığını, sıkıntılarını, zorluklarını ortadan kaldırma konusunda Allahın kendisine yüklediği sorumluluğun bilinciyle insanların ihtiyaçlarına karşı duyarlı olur. Maddi zorluk içinde olan insanların bu zorluğu aşması için onlara destek olur, sorunları olan insanların sorunlarını çözmeleri için onlara yol gösterir, haksızlığa uğrayan bir kişinin hakkını korur, adaletsizliklere engel olur, kimsenin zulüm görmesine müsaade etmez. Kısacası iman zulmü adalete, umursuzluğu duyarlılığa, acımasızlığı şefkat ve merhamete, bencilliği ise cömertlik ve fedakarlığa çevirir.
Kuranda Yüce Allahın cömertliği ve fedakarlığı tavsiye ettiği pek çok ayet vardır. Bu ayetlerden biri şöyledir:
Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allahtan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından korunursa; işte onlar, felah bulanlardır. (Teğabün Suresi, 16)
İman, insanlara neşe ve huzur getirir:
Her insan, kendisine doğru yolu gösterecek vicdanla birlikte yaratılmıştır. Ancak inkar edenler vicdanlarından yüz çevirerek güzel ahlaka uymayı reddederler. Onlar vicdanları kendilerine ısrarla doğruyu gösterdiği halde, bile bile doğruyu uygulamayı reddedenlerdir. Bu tavırlarının bir karşılığı olarak da vicdanlarının sesini dinlemeyen insanlar için Allah dayanılmaz bir iç sıkıntısı yaratmıştır.
Vicdanlarına uymayan insanlar, ömür boyu acı ve ızdırap çekerler. Ancak bu bedeni bir ağrı veya herhangi bir sızı gibi değildir. İnsanın kalbine yerleşen bir bunalma duygusudur. Vicdanına karşı yaşayan her insanın içine bu azap hissi yerleşir ve hiç yok olmaz. İnsan nereye gitse onunla birlikte gelir. Bir eğlence yerine, tatile, işe, eve, alışverişe kalbindeki bu sıkıntıyla birlikte gider. Dünyanın en güzel evine, en lüks kıyafetlerine veya en büyük servetine de sahip olsa vicdanıyla savaştığı sürece içindeki bu sıkıntı geçmez. Bu nedenle vicdanlarının emrettiği hayatı yaşamayan insanlar, hiçbir zaman gerçek anlamıyla huzuru ve mutluluğu yakalayamazlar. İçlerindeki azap hissi neşelenmelerine izin vermez, hayatlarının büyük bir bölümü sıkılarak, şikayet ederek, hayıflanarak, mutsuz bir halde geçer.
İnsanın bu kasvetli ruh halinden kurtulabilmesinin tek yolu ise vicdanının sesini dinlemesidir. Vicdanının sesini dinleyen kişi, herşeyden önce üstün bir Yaratıcının varlığına şahitlik edecektir ve Rabbimiz olan Allaha teslim olacaktır. Allahın göndermiş olduğu din ahlakına da tabi olacaktır. Kuran ahlakını yaşamaya başlayan kişi, çok kısa sürede bütün sıkıntılarından arınmış olduğunu, mutsuzluğunun yerini neşe ve rahatlığa bıraktığını görecektir. Dinsizlikten sonra kalbini imana açan bir insan, vicdanının üzerindeki baskıyı kaldırarak son derece neşeli, rahat, hayattan ve yaşamaktan zevk alan, halinden memnun, kanaatkar ve mutlu bir insan olur. Bulunduğu yere neşe, sevinç, hareketlilik ve canlılık getirir. Kalbindeki azap yerini imanın huzuruna ve mutmainliğine bırakır. Bir ayette Allah, müminlerin kalplerinin Allahın zikriyle mutmain olduğunu bildirerek, iman edenlerin yaşadığı bu huzur ve mutluluğun gerçek kaynağının Allaha olan imanları olduğunu şöyle bildirmiştir:
Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allahın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allahın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 28)
Allaha iman eden ve Kuran ahlakını tam olarak hayata geçiren her insan, imanda derinleşir ve din ahlakına göre yaşamayan insanların basit karakterlerinden kurtulur. Çünkü iman insana Allahtan gereği gibi korkup sakınmasını, her an her yerde vicdanlı davranmasını öğretir ve onu basit düşünmekten, basit hareket etmekten tümüyle sakındırır. Böyle bir kişi nefsine uymaktan vazgeçer ve Allahın Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 9-10) ayetlerinde dikkat çektiği gibi nefsini kötülüklerden arındırmaya çalışır.
İman, dünyaya yönelik bütün korkuları yok eder:
Allahtan korkmayan bir insanın kalbinde yüzlerce korku vardır. Çünkü Allahın gücüne sığınıp dayanmayan bir insan için artık kendisini koruyacağını düşündüğü, yardımını umduğu, zor bir anda güvenebileceği hiçbir varlık kalmaz. Dolayısıyla dünya hayatına yönelik tüm tehlikeler kalbinde tedirginlik ve korku uyandırır.
Hastalanmaktan, yaşlanmaktan, fakir kalmaktan, sevdiği insanları kaybetmekten, yalnız kalmaktan, işini kaybetmekten, dedikodudan, küçük düşmekten ve bunun gibi zarar göreceğini düşündüğü herşeyden korkar. Üstelik bu korkular ve tedirginlikler, alınan tedbirlerle ve önlemlerle de azalmaz. Bu insanlar, her an kendilerine zarar verebilecek bir olayın başlarına gelmesi endişesiyle yaşamlarını devam ettirirler. Ancak İslam dini tüm bu korkuları silerek yerine tek ve asıl olması gereken bir korku koyar, o da Allah korkusudur. Allahı inkar ettiği için (Allahı tenzih ederiz) sürekli endişe ve tedirginlik içinde yaşayan bir insan, Allaha iman ettiğinde kalbine rahatlık gelir. Çünkü iman ettiğinde hastalıkları, ölümleri, afetleri, güzellikleri, neşeyi ve bereketi yaratan, herşeyin sahibi olan ve herşeye gücü yeten Allaha teslim olur.
Yaşadığı her anın ve başına gelen her olayın Allahın kendisi için takdir ettiği kader içinde olduğuna iman eder ve Yüce Rabbimiz Allahın kendisi için her zaman en hayırlısını ve en güzelini yarattığını bilir. Allaha güvenip dayanır, Allahın her an kendisini koruyacağını unutmaz ve başına her ne geliyorsa Allahın takdiriyle geldiğinin şuurundadır ve hepsinden razıdır. Allah yalnızca müminlere bir lütuf ve ikram olarak sunduğu bu güven duygusunu Kuranda şu şekilde bildirmiştir:
Müminlerin kalplerine, imanlarına iman katıp artırsınlar diye, güven duygusu ve huzur indiren Odur... (Fetih Suresi, 4)
İman, insanlara tavır mükemmelliği kazandırır:
İman bir insanın sahip olduğu tüm olumsuz özellikleri olumluya çevirir. Çevresinde hep sevgisizlik, acımasızlık, merhametsizlik, adaletsizlik, vefasızlık, sadakatsizlik, yalan ve hile görmeye alışmış olan ve tüm bunları olağan karşılayan bir insan, imanla birlikte gerçek sevgi, merhamet, şefkat, vefa ve sadakat ile tanışmış olur. Çünkü Allah insanlara güzel ahlakı ve birbirlerine değer vermelerini emreder. Allah Katında her insan eşittir ve güzel ahlak gösterdiği müddetçe her insan güzelliğe layıktır.
Bu nedenle iman, alaycılığı ve kibiri tevazuya çevirir. İnsanlara karşı kırıcı, küçük düşürücü konuşan bir insan imanla birlikte çevresine iltifat eden, onların güzelliklerini öven, gönül alan bir insan haline gelir. Öfkeli olan ve çevresindekilere sert davranan biri, sakin, adaletli ve merhametli olur. Enaniyetli insanlar imanla birlikte değişerek canayakın ve tevazulu bir hale gelirler. Bir zamanlar kindar ya da kıskanç olan insanlar affedici olurlar. Son derece düşüncesiz ve bencil olanlar fedakar ve yardımsever hale gelirler. Kısacası iman, insanların tavırlarında ve ahlakında büyük bir değişim meydana gelmesine vesile olur. Böylece daha önce insanların ahlakından rahatsız oldukları için uzak durdukları kişileri bile sevilen ve saygı duyulan insanlar haline getirir.
İman eden insan kanaatkar olur:
İnsanlar içinde, bulunduğu halden memnun olan ve içinde bulunduğu durumdan şikayet etmeyen insan sayısı çok azdır. Bulunduğu ev, yaptığı iş, okuduğu okul, yaşadığı muhit, sahip olduğu arkadaş çevresi insanlar için hep şikayet konusu olur. Hayır gözüyle bakıp, hayır görmeyi öğrenmemiş olan insanların elinde bulunan nimetlerden tatmin olması çok zordur. Bu tip insanlar kolay kolay birşeyden memnun olmazlar. Hayatlarının pek çok anı onlar için yeni bir şikayet malzemesi olur.
Hiçbir güzellik onları tatmin etmez ve yeterli gelmez. Yeni bir kıyafet alsalar akılları alamadıkları diğer kıyafetlerde kalır. Yeni bir araba alsalar, daha yeni modeli çıktığında onu alamadıklarına hayıflanırlar. Bir ev sahibi olsalar, daha büyüğünü ve daha güzelini gördüklerinde hemen üzüntüye düşerler. Bunların hepsi din ahlakına göre yaşamayan insanların kanaatkar olmamalarından kaynaklanır.
Halbuki iman eden bir insan herşeyden önce Allahın yarattığı her nimette binbir güzellik ve hayır görür. Bu gözle baktığı için herşeyden çok büyük zevk alır, neşe duyar. Allahın kendisi için dilediği herşeyden razı olur. Kalbi rahat ve mutmaindir. Yaşadığı yeri onun için seçenin, kıyafetlerini, yiyeceği yemeği, arkadaşlarını, gideceği yerleri ve hayatının diğer tüm detaylarını takdir edenin Allah olduğunu bilir. Her birinin Allah Katından verilmiş bir nimet olduğunun bilinciyle en ufak bir şikayetin, en ufak bir serzenişin Allaha karşı saygıya uygun olmayacağını bilir. Böyle bir tavrın Rabbimizin nimetlerine karşı nankörlük olduğunun farkındadır. (Allahı tenzih ederiz)
İnsan imanla birlikte kanaatkar olmayı da öğrenir. Aslında din ahlakından uzak yaşayan bir insanın iman kazanması ölü bir insanın dirilmesi gibidir. İman kişiye, insanı insan yapan tüm güzel özellikleri kazandırır. Bu nedenledir ki imanın zevkini tadan, imanın nuruyla hayatı aydınlanan bir insanın, Allahın izniyle, tekrar eski karanlık yaşamına dönmesi mümkün değildir. Yüce Allah Kendinden razı olan bu güzel ahlaklı kanaatkar kullarını bir ayette şöyle müjdeler:
Allah dedi ki: Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da Ondan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Maide Suresi, 119)
Sayın Adnan Oktar Anlatıyor:
Din herkesi saran Allahın güzelliğinin bir tecellisidir
ADNAN OKTAR: Din herkesi saran, herkese mutluluk veren, Allahın güzelliğinin bir tecellisidir. Ferahlıktır, iyiliktir, berekettir. Dünyayı nasıl kullanacağımızı öğretir. Sevgi çok güzel bir şey, sevgiyle yaklaşılırsa insana... Din sevgiyi, güzelliği istiyor. Açın bakın Kurana, hep dürüstlük, sevgi, iyilik, aklı başında olmak, kimsenin canını yakmamak. Çünkü insan hassas bir varlık. Psikopat biri oldu mu rahatsız oluyoruz. Kötü niyetli birisi oldu mu rahatsız oluyoruz. Allah bunlar olmasın; iyi niyetli, rahat, güzel yaşayın. Size sonsuza kadar daha da güzelini vereceğim diyor. Şükredin diyor. Din budur; sevgidir, muhabbettir. Eziyet, ızdırap, yasaklar; sağa döndün yasak, sola döndün yasak; böyle bir şey yok... (6 Temmuz 2011, A9 Tv, Tv Kayseri, Samsun Aks Tv ve Gaziantep Olay Tv sohbetinden)
ADNAN OKTAR: Normal bir insan ne arar? Sevgi, huzur arar; akılcılık arar, temizlik arar, iyi niyet arar; demokrasi, bilim, sanat arar. Her şeyin müspet olmasını ister. Dostluklar olsun, kardeşlikler olsun, cömertlik olsun ister; fakirlere yardım edilsin ister. Bir Yaratıcının varlığını kabul eder; işte hepsi İslam dininde, tamamı İslam dininde. İnsan fıtratının, insan ruhunun beğendiği, hoşlandığı her şeyin tamamına İslam diyoruz biz. İnsana zararlı olan her şeyi de İslam engelliyor; ruhunu, aklını, bedenini bozan her şeyi... (16 Temmuz 2011, A9 Tv, Gaziantep Olay Tv ve Kahramanmaraş Aksu Tv sohbetinden)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 88. sayı (Ekim 2011) 24. sayfada yayınlanmıştır.

İman insanların hayata bakış açısını nasıl değiştirir?
İman eden bir insanın karakterinde göze çarpan belirgin değişiklikler nelerdir?
İnsanların karakterlerini, zevklerini, konuşma şekillerini, dostluk anlayışlarını ve tüm yaşamlarını şekillendiren inançlarıdır. İnanç insanın hayata bakış açısını belirler ve ahlakını ortaya çıkarır. Bu nedenle dinsiz insanlarla dindar insanların hayatları birbirinden çok farklıdır. Dünya görüşleri, ahlakları, sevgi, saygı, sadakat ve kültür anlayışları, değer yargıları birbiriyle taban tabana zıttır. Dolayısıyla dinsiz birinin Allaha iman edip İslam ahlakını yaşamaya başlaması bu insanı bambaşka birisi haline getirir. Eski karakteriyle iman ettikten sonraki karakteri arasında hiçbir benzerlik olmaz. İmanın getirdiği bu üstün ahlak özelliklerinden bazıları şöyledir:
İman, egoizmi ve bencilliği ortadan kaldırır:
Din ahlakına göre yaşamayan bir insan sadece kendisine karşı sorumlu olduğu, herşeyi kendisi için yapması gerektiği yanılgısındadır. Bu nedenle de kendi hayatını idare etmek ve yaşantısını sürdürebilmek için iyi ya da kötü herşeyi yapabilir. Kendisini yaratan üstün bir gücün varlığını ve Ona karşı sorumlu olduğunu düşünmeyen bu gibi insanlar için kendisi ve çevresindeki tüm insanlar gelişmiş birer hayvandan ibarettir.
Bu durumda hayvanlar arasındaki kurallar ne ise insanlar arasında da bu kuralların geçerli olduğu düşünülür. Bu batıl inancın sonucu olarak da zayıf olanın sürekli ezildiği, güçlü olanın ayakta kalabilmek için her türlü yola başvurduğu bir mücadele ortamı doğar. Diğer bir deyişle din ahlakını kabul etmeyen bir insan için tek gaye hayatını idame ettirebilme mücadelesi haline gelir. Bu mücadele sırasında diğer insanların ezilmesi, zarar görmesi, zayıf düşmesi onu hiç ilgilendirmez. Bu materyalist dünya görüşüne göre herkes kendi gücüyle ayakta durmak zorundadır. Aslında bu düşünce insanlar arasında yaşam kavgası olarak tarif edilen Darwinist anlayışın bir özetidir.
Ancak Kuran bu batıl felsefeyi tümüyle ortadan kaldırır. Kuran ahlakı ile birlikte insan Allaha ve içinde yaşadığı topluma karşı olan sorumluluklarının bilincine varır. Allahın Rahman ve Rahim sıfatlarını bilen, Allahın şefkatini ve merhametini düşünen ve çevresindeki insanları Allahın birer tecellisi olarak gören bir insan doğal olarak yardımsever ve hayırsever bir tavır gösterir.
Din ahlakının getirdiği terbiye insanın nefsini terbiye etmesine, dolayısıyla da sadece kendi istek ve arzuları için değil, tüm insanlığın hayrı ve iyiliği için çalışmasına vesile olur. İnsanların rahatsızlığını, sıkıntılarını, zorluklarını ortadan kaldırma konusunda Allahın kendisine yüklediği sorumluluğun bilinciyle insanların ihtiyaçlarına karşı duyarlı olur. Maddi zorluk içinde olan insanların bu zorluğu aşması için onlara destek olur, sorunları olan insanların sorunlarını çözmeleri için onlara yol gösterir, haksızlığa uğrayan bir kişinin hakkını korur, adaletsizliklere engel olur, kimsenin zulüm görmesine müsaade etmez. Kısacası iman zulmü adalete, umursuzluğu duyarlılığa, acımasızlığı şefkat ve merhamete, bencilliği ise cömertlik ve fedakarlığa çevirir.
Kuranda Yüce Allahın cömertliği ve fedakarlığı tavsiye ettiği pek çok ayet vardır. Bu ayetlerden biri şöyledir:
Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allahtan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından korunursa; işte onlar, felah bulanlardır. (Teğabün Suresi, 16)
İman, insanlara neşe ve huzur getirir:
Her insan, kendisine doğru yolu gösterecek vicdanla birlikte yaratılmıştır. Ancak inkar edenler vicdanlarından yüz çevirerek güzel ahlaka uymayı reddederler. Onlar vicdanları kendilerine ısrarla doğruyu gösterdiği halde, bile bile doğruyu uygulamayı reddedenlerdir. Bu tavırlarının bir karşılığı olarak da vicdanlarının sesini dinlemeyen insanlar için Allah dayanılmaz bir iç sıkıntısı yaratmıştır.
Vicdanlarına uymayan insanlar, ömür boyu acı ve ızdırap çekerler. Ancak bu bedeni bir ağrı veya herhangi bir sızı gibi değildir. İnsanın kalbine yerleşen bir bunalma duygusudur. Vicdanına karşı yaşayan her insanın içine bu azap hissi yerleşir ve hiç yok olmaz. İnsan nereye gitse onunla birlikte gelir. Bir eğlence yerine, tatile, işe, eve, alışverişe kalbindeki bu sıkıntıyla birlikte gider. Dünyanın en güzel evine, en lüks kıyafetlerine veya en büyük servetine de sahip olsa vicdanıyla savaştığı sürece içindeki bu sıkıntı geçmez. Bu nedenle vicdanlarının emrettiği hayatı yaşamayan insanlar, hiçbir zaman gerçek anlamıyla huzuru ve mutluluğu yakalayamazlar. İçlerindeki azap hissi neşelenmelerine izin vermez, hayatlarının büyük bir bölümü sıkılarak, şikayet ederek, hayıflanarak, mutsuz bir halde geçer.
İnsanın bu kasvetli ruh halinden kurtulabilmesinin tek yolu ise vicdanının sesini dinlemesidir. Vicdanının sesini dinleyen kişi, herşeyden önce üstün bir Yaratıcının varlığına şahitlik edecektir ve Rabbimiz olan Allaha teslim olacaktır. Allahın göndermiş olduğu din ahlakına da tabi olacaktır. Kuran ahlakını yaşamaya başlayan kişi, çok kısa sürede bütün sıkıntılarından arınmış olduğunu, mutsuzluğunun yerini neşe ve rahatlığa bıraktığını görecektir. Dinsizlikten sonra kalbini imana açan bir insan, vicdanının üzerindeki baskıyı kaldırarak son derece neşeli, rahat, hayattan ve yaşamaktan zevk alan, halinden memnun, kanaatkar ve mutlu bir insan olur. Bulunduğu yere neşe, sevinç, hareketlilik ve canlılık getirir. Kalbindeki azap yerini imanın huzuruna ve mutmainliğine bırakır. Bir ayette Allah, müminlerin kalplerinin Allahın zikriyle mutmain olduğunu bildirerek, iman edenlerin yaşadığı bu huzur ve mutluluğun gerçek kaynağının Allaha olan imanları olduğunu şöyle bildirmiştir:
Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allahın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allahın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 28)
Allaha iman eden ve Kuran ahlakını tam olarak hayata geçiren her insan, imanda derinleşir ve din ahlakına göre yaşamayan insanların basit karakterlerinden kurtulur. Çünkü iman insana Allahtan gereği gibi korkup sakınmasını, her an her yerde vicdanlı davranmasını öğretir ve onu basit düşünmekten, basit hareket etmekten tümüyle sakındırır. Böyle bir kişi nefsine uymaktan vazgeçer ve Allahın Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 9-10) ayetlerinde dikkat çektiği gibi nefsini kötülüklerden arındırmaya çalışır.
İman, dünyaya yönelik bütün korkuları yok eder:
Allahtan korkmayan bir insanın kalbinde yüzlerce korku vardır. Çünkü Allahın gücüne sığınıp dayanmayan bir insan için artık kendisini koruyacağını düşündüğü, yardımını umduğu, zor bir anda güvenebileceği hiçbir varlık kalmaz. Dolayısıyla dünya hayatına yönelik tüm tehlikeler kalbinde tedirginlik ve korku uyandırır.
Hastalanmaktan, yaşlanmaktan, fakir kalmaktan, sevdiği insanları kaybetmekten, yalnız kalmaktan, işini kaybetmekten, dedikodudan, küçük düşmekten ve bunun gibi zarar göreceğini düşündüğü herşeyden korkar. Üstelik bu korkular ve tedirginlikler, alınan tedbirlerle ve önlemlerle de azalmaz. Bu insanlar, her an kendilerine zarar verebilecek bir olayın başlarına gelmesi endişesiyle yaşamlarını devam ettirirler. Ancak İslam dini tüm bu korkuları silerek yerine tek ve asıl olması gereken bir korku koyar, o da Allah korkusudur. Allahı inkar ettiği için (Allahı tenzih ederiz) sürekli endişe ve tedirginlik içinde yaşayan bir insan, Allaha iman ettiğinde kalbine rahatlık gelir. Çünkü iman ettiğinde hastalıkları, ölümleri, afetleri, güzellikleri, neşeyi ve bereketi yaratan, herşeyin sahibi olan ve herşeye gücü yeten Allaha teslim olur.
Yaşadığı her anın ve başına gelen her olayın Allahın kendisi için takdir ettiği kader içinde olduğuna iman eder ve Yüce Rabbimiz Allahın kendisi için her zaman en hayırlısını ve en güzelini yarattığını bilir. Allaha güvenip dayanır, Allahın her an kendisini koruyacağını unutmaz ve başına her ne geliyorsa Allahın takdiriyle geldiğinin şuurundadır ve hepsinden razıdır. Allah yalnızca müminlere bir lütuf ve ikram olarak sunduğu bu güven duygusunu Kuranda şu şekilde bildirmiştir:
Müminlerin kalplerine, imanlarına iman katıp artırsınlar diye, güven duygusu ve huzur indiren Odur... (Fetih Suresi, 4)
İman, insanlara tavır mükemmelliği kazandırır:
İman bir insanın sahip olduğu tüm olumsuz özellikleri olumluya çevirir. Çevresinde hep sevgisizlik, acımasızlık, merhametsizlik, adaletsizlik, vefasızlık, sadakatsizlik, yalan ve hile görmeye alışmış olan ve tüm bunları olağan karşılayan bir insan, imanla birlikte gerçek sevgi, merhamet, şefkat, vefa ve sadakat ile tanışmış olur. Çünkü Allah insanlara güzel ahlakı ve birbirlerine değer vermelerini emreder. Allah Katında her insan eşittir ve güzel ahlak gösterdiği müddetçe her insan güzelliğe layıktır.
Bu nedenle iman, alaycılığı ve kibiri tevazuya çevirir. İnsanlara karşı kırıcı, küçük düşürücü konuşan bir insan imanla birlikte çevresine iltifat eden, onların güzelliklerini öven, gönül alan bir insan haline gelir. Öfkeli olan ve çevresindekilere sert davranan biri, sakin, adaletli ve merhametli olur. Enaniyetli insanlar imanla birlikte değişerek canayakın ve tevazulu bir hale gelirler. Bir zamanlar kindar ya da kıskanç olan insanlar affedici olurlar. Son derece düşüncesiz ve bencil olanlar fedakar ve yardımsever hale gelirler. Kısacası iman, insanların tavırlarında ve ahlakında büyük bir değişim meydana gelmesine vesile olur. Böylece daha önce insanların ahlakından rahatsız oldukları için uzak durdukları kişileri bile sevilen ve saygı duyulan insanlar haline getirir.
İman eden insan kanaatkar olur:
İnsanlar içinde, bulunduğu halden memnun olan ve içinde bulunduğu durumdan şikayet etmeyen insan sayısı çok azdır. Bulunduğu ev, yaptığı iş, okuduğu okul, yaşadığı muhit, sahip olduğu arkadaş çevresi insanlar için hep şikayet konusu olur. Hayır gözüyle bakıp, hayır görmeyi öğrenmemiş olan insanların elinde bulunan nimetlerden tatmin olması çok zordur. Bu tip insanlar kolay kolay birşeyden memnun olmazlar. Hayatlarının pek çok anı onlar için yeni bir şikayet malzemesi olur.
Hiçbir güzellik onları tatmin etmez ve yeterli gelmez. Yeni bir kıyafet alsalar akılları alamadıkları diğer kıyafetlerde kalır. Yeni bir araba alsalar, daha yeni modeli çıktığında onu alamadıklarına hayıflanırlar. Bir ev sahibi olsalar, daha büyüğünü ve daha güzelini gördüklerinde hemen üzüntüye düşerler. Bunların hepsi din ahlakına göre yaşamayan insanların kanaatkar olmamalarından kaynaklanır.
Halbuki iman eden bir insan herşeyden önce Allahın yarattığı her nimette binbir güzellik ve hayır görür. Bu gözle baktığı için herşeyden çok büyük zevk alır, neşe duyar. Allahın kendisi için dilediği herşeyden razı olur. Kalbi rahat ve mutmaindir. Yaşadığı yeri onun için seçenin, kıyafetlerini, yiyeceği yemeği, arkadaşlarını, gideceği yerleri ve hayatının diğer tüm detaylarını takdir edenin Allah olduğunu bilir. Her birinin Allah Katından verilmiş bir nimet olduğunun bilinciyle en ufak bir şikayetin, en ufak bir serzenişin Allaha karşı saygıya uygun olmayacağını bilir. Böyle bir tavrın Rabbimizin nimetlerine karşı nankörlük olduğunun farkındadır. (Allahı tenzih ederiz)
İnsan imanla birlikte kanaatkar olmayı da öğrenir. Aslında din ahlakından uzak yaşayan bir insanın iman kazanması ölü bir insanın dirilmesi gibidir. İman kişiye, insanı insan yapan tüm güzel özellikleri kazandırır. Bu nedenledir ki imanın zevkini tadan, imanın nuruyla hayatı aydınlanan bir insanın, Allahın izniyle, tekrar eski karanlık yaşamına dönmesi mümkün değildir. Yüce Allah Kendinden razı olan bu güzel ahlaklı kanaatkar kullarını bir ayette şöyle müjdeler:
Allah dedi ki: Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da Ondan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Maide Suresi, 119)
Sayın Adnan Oktar Anlatıyor:
Din herkesi saran Allahın güzelliğinin bir tecellisidir
ADNAN OKTAR: Din herkesi saran, herkese mutluluk veren, Allahın güzelliğinin bir tecellisidir. Ferahlıktır, iyiliktir, berekettir. Dünyayı nasıl kullanacağımızı öğretir. Sevgi çok güzel bir şey, sevgiyle yaklaşılırsa insana... Din sevgiyi, güzelliği istiyor. Açın bakın Kurana, hep dürüstlük, sevgi, iyilik, aklı başında olmak, kimsenin canını yakmamak. Çünkü insan hassas bir varlık. Psikopat biri oldu mu rahatsız oluyoruz. Kötü niyetli birisi oldu mu rahatsız oluyoruz. Allah bunlar olmasın; iyi niyetli, rahat, güzel yaşayın. Size sonsuza kadar daha da güzelini vereceğim diyor. Şükredin diyor. Din budur; sevgidir, muhabbettir. Eziyet, ızdırap, yasaklar; sağa döndün yasak, sola döndün yasak; böyle bir şey yok... (6 Temmuz 2011, A9 Tv, Tv Kayseri, Samsun Aks Tv ve Gaziantep Olay Tv sohbetinden)
ADNAN OKTAR: Normal bir insan ne arar? Sevgi, huzur arar; akılcılık arar, temizlik arar, iyi niyet arar; demokrasi, bilim, sanat arar. Her şeyin müspet olmasını ister. Dostluklar olsun, kardeşlikler olsun, cömertlik olsun ister; fakirlere yardım edilsin ister. Bir Yaratıcının varlığını kabul eder; işte hepsi İslam dininde, tamamı İslam dininde. İnsan fıtratının, insan ruhunun beğendiği, hoşlandığı her şeyin tamamına İslam diyoruz biz. İnsana zararlı olan her şeyi de İslam engelliyor; ruhunu, aklını, bedenini bozan her şeyi... (16 Temmuz 2011, A9 Tv, Gaziantep Olay Tv ve Kahramanmaraş Aksu Tv sohbetinden)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 88. sayı (Ekim 2011) 24. sayfada yayınlanmıştır.