*Hişam b. Hakem söyledi: Mısırda bir zındık (ateist) vardı. Bu adam, Ebu Abdullah (Cafer sadık aleyhisselam)ın bazı sözlerini duymuştu. Onunla tartışmak için Medineye geldi; fakat orada İmamı göremedi, ona İmam Mekkeye gitti, dediler. O da İmamın peşinden Mekkeye geldi. Biz ebu Abdullahla beraberdik. Adam bizimle karşılaştı. Biz de ebu Abdullahla birlikte Kâbeyi tavaf ediyorduk. Adamın adı Abdulmelik, künyesi de ebu Abdullahtı.**
*Adam, omzunu ebu Abdullahın omzuna dokundurdu. Ebu Abdullah (as) ona: adın nedir? diye sordu. Adam: adım Abdulmeliktir (hükümdarın kulu) dedi. İmam peki, senin künyen dedir? diye sordu. Adam ebu Abdullah (Allahın kulunun babasıdır) dedi. Ebu Abdullah ona dedi ki: senin kulu olduğun bu hükümdar kimdir? Yeryüzünde ki bir hükümdar mı yoksa gökteki bir hükümdar mı? Söyle bakayım, senin oğlun, gökteki ilahın mı kulumudur yoksa yerdeki bir ilahın mı? İstediğini söyle, anında cevabını alırsın, bütün görüşlerin çürütülür.Hişam b. Hakem der ki: zındık (ateist, tanrı tanımaz) adama dedim ki: niçin cevap vermiyorsun.? Adam dedi ki: Onun huzurunda izin olmadan konuşmak çirkin kaçar Ebu Abdullah dedi ki: Tavafı tamamladığımız zaman yanımıza gel.*
*İmam Ebu Abdullah (as) tavafı bitirince ateist yanına geldi. Ebu Abdullahın karşısına oturdu. Hepimiz onun yanında toplanmış bulunuyorduk. Ebu Abdullah ateiste sordu: sen yerin altının ve üstünün olduğunu biliyor musun? Adam: evet dedi. Peki, yerin altına girdin mi? diye sordu. Adam: hayır dedi. öyleyse yerin altında ne olduğunu nerden biliyorsun? dedi. Adam: Bilmiyorum; ama yerin altında bir şey olmadığını zannediyorum. Dedi.*
*Ebu Abdullah (as): zan, kesin bilgi sahibi olunamayan bir meselede çaresizliğin göstergesidir. Dedi. Sonra şunu söyledi: peki, göğe çıktın mı? Adam: hayır dedi. orada ne olduğunu bilmiyor musun? diye sordu. Adam hayır dedi. Bunun üzerine İmam şöyle buyurdu: sana hayret ediyorum! Doğuya gitmemişsin, batıya ulaşmamışsın, yere inmemişsin, göğün sınırlarını aşmamışsın, ötesinde neler olduğunu bilmiyorsun! Bununla beraber buradakileri ( Evrene egemen olan düzeni, yaratıcının varlığına delalet eden olağan üstü planı) inkar ediyorsun! Akıllı bir insan bilmediği bir şeyi inkar eder mi? ateist adam dedi ki: senden başka kimse benimle bu şekilde konuşmamıştı.*
*Ebu Abdullah (as) dedi ki: bununla beraber sen, bu hususta şüphe içindesin. Böyle olabilir de, olmayabilir de, diye kuşku diyorsun! Adam: olabilir dedi. Ebu Abdullah (as) ey adam! Bilmeyenin, bilen birine karşı ileri sürebileceği bir kanıtı olmaz. Cahilin kanıtı olmaz. Ey mısırlıların kardeşi! Beni iyi dinle ve sözlerimi iyice anla. Çünkü; biz hiçbir zaman Allah hakkında şüpheye düşmeyiz. Güneşi ve Ayı, ufuklardan belirip dünyayı kaplayan geceyi ve gündüzü görmez misin ki hiç yanılmazlar, dönüşümlü olarak yer değiştirirler.**
*Bir iradeye uymakla yükümlüdürler ve içinde bulundukları yörüngeden başka bir yerleri yoktur. Eğer gitmeye güçleri yetseydi niçin dönsünler di ki? Şayet bir iradenin direktiflerine uymakla yükümlü olmasalardı, niçin gece gündüze, gündüz de geceye dönüşmesin di? Mecburdular. Allaha yemin ederim ki, sürekli olarak bulundukları yörüngede hareket etmeye onları mecbur kılan da, onlardan daha fazla hikmet sahibidir, onlardan daha büyüktür. Ateist adam dedi ki: doğru söylüyorsun!*
*Ardından Ebu Abdullah (as) sözlerini şöyle sürdürdü: Ey Mısırlıların kardeşi! Sizin savunduğunuz ve (dehr/zaman) olduğunu sandığınız şey,insanları götürüyorsa, niçin onları bir daha geri getirmiyor? Şayet getiriyorsa, niçin geri götürmüyor? Ey Mısırlıların kardeşi, herkes bir irade karşısında çaresizdir. Gök yükseltilmiş, yer serilmiştir. Niçin gök, yerin üzerine düşmez? Yer, neden katmanları üzerine yuvarlanmaz, yerle gök niçin birbirine çarpmaz ve yerin üzerindekiler neden birbirlerine girmezler? zındık dedi ki: onları rableri ve efendileri olan Allah tutuyor. Böylelikle zındık adam, Ebu Abdullahın aracılığıyla iman etti.*
*Hurman, imama dedi ki: sana kurban olayım, zındıklar senin aracılığınla iman ettikleri gibi kafirler de, senin baban aracılığıyla iman etmişlerdi. Ebu Abdullah (as) aracılığıyla iman eden kişi dedi ki: beni öğrencin yapar mısın? Ebu Abdullah dedi ki: ey hişam b. Hakem! Bunu al ve onu eğit. Şamlıların ve mısırlıların öğretmeni olan hişam, ona İslamı öğretti. Adam tertemiz bir inanca sahipti. İmam sadık (as) ondan memnundu.*
*Adam, omzunu ebu Abdullahın omzuna dokundurdu. Ebu Abdullah (as) ona: adın nedir? diye sordu. Adam: adım Abdulmeliktir (hükümdarın kulu) dedi. İmam peki, senin künyen dedir? diye sordu. Adam ebu Abdullah (Allahın kulunun babasıdır) dedi. Ebu Abdullah ona dedi ki: senin kulu olduğun bu hükümdar kimdir? Yeryüzünde ki bir hükümdar mı yoksa gökteki bir hükümdar mı? Söyle bakayım, senin oğlun, gökteki ilahın mı kulumudur yoksa yerdeki bir ilahın mı? İstediğini söyle, anında cevabını alırsın, bütün görüşlerin çürütülür.Hişam b. Hakem der ki: zındık (ateist, tanrı tanımaz) adama dedim ki: niçin cevap vermiyorsun.? Adam dedi ki: Onun huzurunda izin olmadan konuşmak çirkin kaçar Ebu Abdullah dedi ki: Tavafı tamamladığımız zaman yanımıza gel.*
*İmam Ebu Abdullah (as) tavafı bitirince ateist yanına geldi. Ebu Abdullahın karşısına oturdu. Hepimiz onun yanında toplanmış bulunuyorduk. Ebu Abdullah ateiste sordu: sen yerin altının ve üstünün olduğunu biliyor musun? Adam: evet dedi. Peki, yerin altına girdin mi? diye sordu. Adam: hayır dedi. öyleyse yerin altında ne olduğunu nerden biliyorsun? dedi. Adam: Bilmiyorum; ama yerin altında bir şey olmadığını zannediyorum. Dedi.*
*Ebu Abdullah (as): zan, kesin bilgi sahibi olunamayan bir meselede çaresizliğin göstergesidir. Dedi. Sonra şunu söyledi: peki, göğe çıktın mı? Adam: hayır dedi. orada ne olduğunu bilmiyor musun? diye sordu. Adam hayır dedi. Bunun üzerine İmam şöyle buyurdu: sana hayret ediyorum! Doğuya gitmemişsin, batıya ulaşmamışsın, yere inmemişsin, göğün sınırlarını aşmamışsın, ötesinde neler olduğunu bilmiyorsun! Bununla beraber buradakileri ( Evrene egemen olan düzeni, yaratıcının varlığına delalet eden olağan üstü planı) inkar ediyorsun! Akıllı bir insan bilmediği bir şeyi inkar eder mi? ateist adam dedi ki: senden başka kimse benimle bu şekilde konuşmamıştı.*
*Ebu Abdullah (as) dedi ki: bununla beraber sen, bu hususta şüphe içindesin. Böyle olabilir de, olmayabilir de, diye kuşku diyorsun! Adam: olabilir dedi. Ebu Abdullah (as) ey adam! Bilmeyenin, bilen birine karşı ileri sürebileceği bir kanıtı olmaz. Cahilin kanıtı olmaz. Ey mısırlıların kardeşi! Beni iyi dinle ve sözlerimi iyice anla. Çünkü; biz hiçbir zaman Allah hakkında şüpheye düşmeyiz. Güneşi ve Ayı, ufuklardan belirip dünyayı kaplayan geceyi ve gündüzü görmez misin ki hiç yanılmazlar, dönüşümlü olarak yer değiştirirler.**
*Bir iradeye uymakla yükümlüdürler ve içinde bulundukları yörüngeden başka bir yerleri yoktur. Eğer gitmeye güçleri yetseydi niçin dönsünler di ki? Şayet bir iradenin direktiflerine uymakla yükümlü olmasalardı, niçin gece gündüze, gündüz de geceye dönüşmesin di? Mecburdular. Allaha yemin ederim ki, sürekli olarak bulundukları yörüngede hareket etmeye onları mecbur kılan da, onlardan daha fazla hikmet sahibidir, onlardan daha büyüktür. Ateist adam dedi ki: doğru söylüyorsun!*
*Ardından Ebu Abdullah (as) sözlerini şöyle sürdürdü: Ey Mısırlıların kardeşi! Sizin savunduğunuz ve (dehr/zaman) olduğunu sandığınız şey,insanları götürüyorsa, niçin onları bir daha geri getirmiyor? Şayet getiriyorsa, niçin geri götürmüyor? Ey Mısırlıların kardeşi, herkes bir irade karşısında çaresizdir. Gök yükseltilmiş, yer serilmiştir. Niçin gök, yerin üzerine düşmez? Yer, neden katmanları üzerine yuvarlanmaz, yerle gök niçin birbirine çarpmaz ve yerin üzerindekiler neden birbirlerine girmezler? zındık dedi ki: onları rableri ve efendileri olan Allah tutuyor. Böylelikle zındık adam, Ebu Abdullahın aracılığıyla iman etti.*
*Hurman, imama dedi ki: sana kurban olayım, zındıklar senin aracılığınla iman ettikleri gibi kafirler de, senin baban aracılığıyla iman etmişlerdi. Ebu Abdullah (as) aracılığıyla iman eden kişi dedi ki: beni öğrencin yapar mısın? Ebu Abdullah dedi ki: ey hişam b. Hakem! Bunu al ve onu eğit. Şamlıların ve mısırlıların öğretmeni olan hişam, ona İslamı öğretti. Adam tertemiz bir inanca sahipti. İmam sadık (as) ondan memnundu.*