'hayaL
Bayan Üye
“Müceddid-i Elf-i Sanî Ahmed-i Faruki Serhendî”
İMAM-I RABÂNİ’NİN HAYATI
Eseri, Allah ve Resulünün kitaplarından sonra dinin en büyüğü. Zatı da, velîlik ikliminin ufku.
*
Hicretin 971’inci yılında Hindistan’ın Serhend kasabasında dünyaya geldiler.
Lahor ve Delhi arasındaki Serhend… Serhend, siyah arslan demek… Vaktiyle burası arslanlar ormanıymış… Sonradan orman kesilip yerine, ümmet ve hakikat ormanlarının en büyük arslanına yataklık etmek üzere şehir bina edilmiştir.
*
İsmi Ahmed. Babası Abdülahad. Yirmi dokuzuncu babası, büyük sahabi Hazret-i Ömer’e varıncaya kadar dedeleri, ilim ve fazilette müstesna kimseler.
*
Çocukluğunda ağır hastalanıyor. Ümid kesilecek kadar. O’nu büyük bir Kadirî şeyhine götürüyorlar. Şeyh çocuğu öpüyor:
-Korkmayın, diyor; uzun yaşayacak ve pek büyük insan olacak.
*
Küçük yaşta Kur’ân’ı ezberliyor. Her şubesiyle bir çok büyükten devşirdiği ilim. Onyedi yaşında tamamlanan tahsil. Edebiyata büyük alaka ve istidat. Eşsiz zeka, muhteşem belâgat, parlak fesahat, keskin görüş, başındaki tacın elmasları. Bu sırada (Tehlil Risalesi), (Rafizileri Red Risalesi), (Nübüvvetin İspatı Risalesi) kaleme alınıyor.
İleride, dünya çapındaki (Mektûbat)ın öncüleri.
*
Gençliğinde merakı tek: Tasavvuf, marifet, hakikat. Ve bu işin mektebi tarikat. Hususiyetle Nakşîlik.
Okumadığı kitap kalmıyor.
Fakat kitap, kelimeler, harfler, sadece güneşin aynada aksi. Güneşi bulmak lazım. Reçetenin kendisi, kağıdı devâ değildir. İş ilaçta. İlaç da mürşit.
*
Babasının vefatından sonra Hacca gitmek üzere Serhend’e çıkıyor, Delhi’ye uğruyor. Orada Muhammed Bâkibillâh.
İşte Mürşid.
Bir anda kalbini saran feyz.
“Haccı tamamlayayım da dönüşümde hizmetine gireyim ve artık yanından ayrılmayayım” diye düşünürken, gönül tutuşması o hâle geliyor ki, Hac’dan vazgeçiyor ve şeyhe bağlanıp kalıyor. Tam iki ay.
Şeyhinin eteği dibinde geçirdiği zaman bu kadar. İki ay içinde öyle hallere erişiyor ki, başkalarınınki ses hızıysa onunki ışık sürati.
Üstadından emir alıyor:
-Yolun tam icazetini aldın. Memleketine dön ve İrşad halkanı kur! Bundan böyle senin eteklerine yapışsınlar!
*
Yüzgeri Serhend. Şeyhi, yola düşenlerden çoğunu, onun arkasından Serhend’e gönderdi.
İşte İrşad edicilerin İrşad edicisi, İmam-ı Rabbâni, Müceddid-i Elf-i Sanî, Şeyh Ahmet-i Faruk-i Serhendî Hazretleri.
*
Dünya eteklerinde.
Hatta şeyhi bile.
Muhammed Bâkibillah Hazretleri Delhi’den kalkıp Serhend’e geldi ve eski müridinin kapısından girdi. Ahmed, içeride, kalbine eğilmiş, kendi halinde.
-Rahatsız etmeyin, diyor; ben dışarıda beklerim.
Biraz sonra İmam-ı Rabbâni dışarıya çıkıyor:
_Kim var orada?
-Benim; fakir Muhammed Bâki.
İmam-ı Rabbâni Hazretleri, kırık ve dökük, mürid kılıklı ve düşük halli, bir köşede bekleyen üstadını hürmetle karşılayıp baş köşeye oturttu.
*
Muhammed Bâkibillah Hazretlerinin müridlerinden Seyyid Muhammed Numan:
-İmam-ı Rabbâni’ye bağlanmam emrolunca, büyüğüme, bunu yapamayacağımı ve kalbimin kendi kalbine karşı olduğunu söyledim. Şeyhim kızdı: “Sen Ahmed’i ne sanıyorsun? Onun güneş kalbi bizim gibi binlerce yıldızı örter!” buyurdu; “Teslim ol!”
*
Şeyh Muhammed Bâkibillah:
-Kalblere deva, gönüllere şifa olan bu tohumu, Semerkand ve Buhara’dan getirip Hindistan’ın bereketli Toprağına ektim. İsteklilerin yetişip kemale ermesi için uğraştım. Ahmed her dereceyi aşıp üstünlüklerin sonuna varınca da, kendimi aradan çektim ve isteklileri ona bıraktım.
*
Nakşî.
Kadirî.
Çeştî.
Sühreverdî.
Kübrevî.
Yollarını daha niceleriyle beraber kutsî nefeslerinde topladılar.
*
(Mektubat)da buyurdukları gibi:
Bir mürakebe ânı. Allah Resülü tecelli ediyorlar.
-Sana, şimdiye kadar hiç kimseye verilmeyen izni vermeğe geldim.
Ve ilave ediyorlar:
-Sen hangi cenazenin namazında bulunursan o affedilecek ve cennete girecektir.
*
İMAM-I RABÂNİ’NİN HAYATI
Eseri, Allah ve Resulünün kitaplarından sonra dinin en büyüğü. Zatı da, velîlik ikliminin ufku.
*
Hicretin 971’inci yılında Hindistan’ın Serhend kasabasında dünyaya geldiler.
Lahor ve Delhi arasındaki Serhend… Serhend, siyah arslan demek… Vaktiyle burası arslanlar ormanıymış… Sonradan orman kesilip yerine, ümmet ve hakikat ormanlarının en büyük arslanına yataklık etmek üzere şehir bina edilmiştir.
*
İsmi Ahmed. Babası Abdülahad. Yirmi dokuzuncu babası, büyük sahabi Hazret-i Ömer’e varıncaya kadar dedeleri, ilim ve fazilette müstesna kimseler.
*
Çocukluğunda ağır hastalanıyor. Ümid kesilecek kadar. O’nu büyük bir Kadirî şeyhine götürüyorlar. Şeyh çocuğu öpüyor:
-Korkmayın, diyor; uzun yaşayacak ve pek büyük insan olacak.
*
Küçük yaşta Kur’ân’ı ezberliyor. Her şubesiyle bir çok büyükten devşirdiği ilim. Onyedi yaşında tamamlanan tahsil. Edebiyata büyük alaka ve istidat. Eşsiz zeka, muhteşem belâgat, parlak fesahat, keskin görüş, başındaki tacın elmasları. Bu sırada (Tehlil Risalesi), (Rafizileri Red Risalesi), (Nübüvvetin İspatı Risalesi) kaleme alınıyor.
İleride, dünya çapındaki (Mektûbat)ın öncüleri.
*
Gençliğinde merakı tek: Tasavvuf, marifet, hakikat. Ve bu işin mektebi tarikat. Hususiyetle Nakşîlik.
Okumadığı kitap kalmıyor.
Fakat kitap, kelimeler, harfler, sadece güneşin aynada aksi. Güneşi bulmak lazım. Reçetenin kendisi, kağıdı devâ değildir. İş ilaçta. İlaç da mürşit.
*
Babasının vefatından sonra Hacca gitmek üzere Serhend’e çıkıyor, Delhi’ye uğruyor. Orada Muhammed Bâkibillâh.
İşte Mürşid.
Bir anda kalbini saran feyz.
“Haccı tamamlayayım da dönüşümde hizmetine gireyim ve artık yanından ayrılmayayım” diye düşünürken, gönül tutuşması o hâle geliyor ki, Hac’dan vazgeçiyor ve şeyhe bağlanıp kalıyor. Tam iki ay.
Şeyhinin eteği dibinde geçirdiği zaman bu kadar. İki ay içinde öyle hallere erişiyor ki, başkalarınınki ses hızıysa onunki ışık sürati.
Üstadından emir alıyor:
-Yolun tam icazetini aldın. Memleketine dön ve İrşad halkanı kur! Bundan böyle senin eteklerine yapışsınlar!
*
Yüzgeri Serhend. Şeyhi, yola düşenlerden çoğunu, onun arkasından Serhend’e gönderdi.
İşte İrşad edicilerin İrşad edicisi, İmam-ı Rabbâni, Müceddid-i Elf-i Sanî, Şeyh Ahmet-i Faruk-i Serhendî Hazretleri.
*
Dünya eteklerinde.
Hatta şeyhi bile.
Muhammed Bâkibillah Hazretleri Delhi’den kalkıp Serhend’e geldi ve eski müridinin kapısından girdi. Ahmed, içeride, kalbine eğilmiş, kendi halinde.
-Rahatsız etmeyin, diyor; ben dışarıda beklerim.
Biraz sonra İmam-ı Rabbâni dışarıya çıkıyor:
_Kim var orada?
-Benim; fakir Muhammed Bâki.
İmam-ı Rabbâni Hazretleri, kırık ve dökük, mürid kılıklı ve düşük halli, bir köşede bekleyen üstadını hürmetle karşılayıp baş köşeye oturttu.
*
Muhammed Bâkibillah Hazretlerinin müridlerinden Seyyid Muhammed Numan:
-İmam-ı Rabbâni’ye bağlanmam emrolunca, büyüğüme, bunu yapamayacağımı ve kalbimin kendi kalbine karşı olduğunu söyledim. Şeyhim kızdı: “Sen Ahmed’i ne sanıyorsun? Onun güneş kalbi bizim gibi binlerce yıldızı örter!” buyurdu; “Teslim ol!”
*
Şeyh Muhammed Bâkibillah:
-Kalblere deva, gönüllere şifa olan bu tohumu, Semerkand ve Buhara’dan getirip Hindistan’ın bereketli Toprağına ektim. İsteklilerin yetişip kemale ermesi için uğraştım. Ahmed her dereceyi aşıp üstünlüklerin sonuna varınca da, kendimi aradan çektim ve isteklileri ona bıraktım.
*
Nakşî.
Kadirî.
Çeştî.
Sühreverdî.
Kübrevî.
Yollarını daha niceleriyle beraber kutsî nefeslerinde topladılar.
*
(Mektubat)da buyurdukları gibi:
Bir mürakebe ânı. Allah Resülü tecelli ediyorlar.
-Sana, şimdiye kadar hiç kimseye verilmeyen izni vermeğe geldim.
Ve ilave ediyorlar:
-Sen hangi cenazenin namazında bulunursan o affedilecek ve cennete girecektir.
*