Tasavvufun doğru bir eğitiminin verilebilmesi bir mürşid olmaksızın mümkün değildir. Kırsal hayatta bu sorunu geleneksel yöntemlerle çözen Alevilik şehirde de çözüm bulmak zorundadır ve bulacağına inanıyoruz. Erenler tasavvufa ilişkin “Kal (söz) ve hal birliği” de derler. Söz kitaplardan da kısmen öğrenilebilir. Dinleyerek de öğrenilir. Fakat “Hal” ancak bir “Mürşid-i Kâmil” izlenerek onunla muhabbet edilerek kavranabilir. Böyle bir diyalog içinde yazılı belgelerin görünen (zahirî) anlamları derinlik kazanır ve yavaş yavaş görünmeyen, gizli (batınî) anlamları olgunlaşmaya başlayan; idrak ve gönüllere açılır.[1]
Artık musahipsiz, mürşidsiz Aleviler neredeyse diğerlerinden daha çoktur.[2]
KIRKLARIN CEMİ
Riivayettir ki, Muhammed Miraca gidince yolda bir aslan gördü. Çıkarıp hatemi ağzına verdi. Orada nişanı kaldı. Ondan revan oldu. İlimlerin en yükseğine erişti. Dosta kavuştu. Doksan bin kelâm söyledi. Otuz bini şeriat oldu. Tamamı yüzyirmidört bin kelâm oldu. Altmış bini Ali’de sırroldu.[3]
Muhammed Miraç’tan gelirken Mina’da bir kubbe gördü. Kapıyı çaldı. İçeri vardı. Kırklardan birisi, “Kimdir” diye sordu. Gaipten bir ses geldi: “Muhammed Nebi geldi” deyince Muhammed’e yer gösterdiler. Muhammed oturdu.
...
Muhammed bunlara dedi ki: “Sizin küçüğünüz kimdir ve ulunuz kimdir”.
Kırklar dedi ki; “Bizim ulumuz küçüğümüz kırktır” deyip cevap verdiler.
Ol vakit Muhammed dedi ki “Ya hani sizin biriniz ne oldu” dedi.
Kırklar dedi ki “seyidullah, gitti” dediler.
Kırklar dedi ki; “Ya Muhammed ne çok sordun, dediler, Selman’ı da burada hazır bil ya Muhammed” dediler.
Ol vakit, Muhammed bunlardan nişan istedi. Kırklar dedi ki;” Kırkımız birdir, birimiz kırktır” deyip hemen kırklardan birisi kolunu kaldırdı. Muhammed neşterle kesti. Kırkından birer damla kan aktı.
Ve Selman geldi. Bir tane üzüm getirdi. Muhammed bir üzümü ezdi, şerbet eyledi. Kırklar içti. Coştular. Muhammed sema’a girdi. Sarığı başından düştü. Kırk pare oldu. Kırklar kuşandılar.[4]
PEYGAMBER İLE ALİ’NİN MÜSAHİP OLMASI
Hazreti Resul buyurdu:
- İki adam birbirleriyle müsahip olmalı, dedi.
Hemen o an Muhammed , Şahı Merdan Ali ile müsahip ve kardeş olup birliğin anlamını gösterdiler.
...
Bazı sahabeler dediler ki: “Bak hem kızını verdi hem kardaşım,dedi”. Bazıları ikrarını zayi edip dönek oldular. Sonra Ali âbâya hakaret ettiler. Binlerce lanet olsun Ali âbâ düşmanlarına, denmiştir.[5]
PİRLİK VE TALİPLİK
Zira ezelden hırka ve meftul ve irşad ve tövbe ve pirlik ve seccade bunun cümlesi Şahı Merdan Ali’ye gelmiştir. Şimdi sah evladı ve nesli olmayan kimseye pirlik etmek caiz değildir. Evlad-ı Muhammed-Ali’den ola ki pirliği caiz ola. İlmi ile iş yapa. Dört kapı, kırk makamdan on iki erkândan , on yedi kemerbestten, üç sünnetten, yedi farzdan, bir şarttan, meşayihi kübra ilminden haberdar ola. Ve tarikat ile otura, dura ki hakikat ile yola vara ki pirliği caiz ola. Çünkü talip ve yol mürşidindir.[6]
Ve talip dahi öyle ola ki rehbere ve müsahibe kail ola ve dahi bir talip rehberinin ve müsahibinin nüfusun tutmasa ve buyurduğuna gitmese ol talip, talip olamaz, kalıp olur. Onların ikrarı caiz ve kurbanı kabul değildir. Yedi Tamunun kapısı ol kimselere açıktır. Ve Sekiz Uçmak kapısı onlar için bağlıdır.[7]
Ve İmam Cafer Sadık Hazretleri bir kavilde, öyle buyurmuştur ki, cemi yol ehli olan pir ve talip ola. Bir pir, talibi irşad eylemese ve talip de irşad olmasa o nasıl pir olur.[8]
Ve dahi talip de pirin sözüne kail olmadı, rehbere ve müsahibe kail olmadı ve teslimi rıza kapısında olmadılar, tarikatı, hakikâti hal bilmediler; yoldan erkândan dışarı çıktılar. Ol taliplerin ikrarları caiz olmaz. Ol kimseler tarikatte ve hakikatte dönek sayılır.[9]
Eğer, evladı Resule ikrar getirmeyip biat kılmayan ve iradet getirmeyen, gerek pir, gerek talip her kim olursa olsun; yedikleri haram ve yudukları murdar, ikrarları caiz değildir. Tacı delik, tarikatta dönek, yüzleri karadır. Erkâna, tarikata ve hakikata sığmazlar. Zira ki evladı Resulden reddolmuşlar ve hem onlar sermayesiz kalmışlardır.[10]
Evladı Resule biat kıldığı zaman serçeşmeye ermiş ola.[11]
PİR OLAN NELER BİLMELİ
İmam Cafer Sadık Hazretleri buyurur ki: Pir olan kimseler kamil olalar. Dört kapı nedir,bileler. Evvel şeriatı, ikinci tarikatı, üçüncü marifeti, dördüncü hakikâtı bilmek gerekir ki bunlar nereden geldi, neden hasıl oldu, aslı nedir, bunların edebi nedir, udu nedir, hayası nedir, erkânı nedir, tövbesi nedir, farzı nedir, sünneti nedir, nafilesi nedir ,işlemesi nedir, bunları bile. [12]
Şimdi, pir olan kimselere gerekir ki şeriat gemisine gireler, tarikat denizinde yüzeler, marifet dalgıcı olup hakikat incisine erişip çıkaralar. Onun üzere amel edeler ki onların ikrarları caiz ola.[13]
TESLİM-İ RIZA
İmam Cafer Sadık Hazretleri buyurur ki: Eğer pîr ve talip, onlara şöyle gerektir ki yoldan dönmeyeler, tarikatten ve hakikatten hergîz çıkmayalar. Ondan sonra dembedem rıza hasıl edeler. Ve rızadan dönmeyeler.[14]
Ve bir dahi mürebbi ve müsahip onlar dahi öyle gerektir ki evliyanın âyîn-i erkânı ve mürşidin sır nefesi yerini ala.[15]
Müsahipler, pirler, halifeler ve talipler cümlesi Muhammed-Ali yoluna ikrar verip iradet getirenlerin birbirine dahi teslimleri olmasa ve yola teslim olmasalar ve erkâna teslim ve tarikata ve hakikate kail olmasalar , mürebbisini ve müsahibini hak bilmeseler onlar yezidi pelîd olurlar.[16]
Haram yiyen yeziddir. Ne erkânı ne yolu olur, sakınasınız.[17]
TARİKAT YOLU
Ey talip, Hazreti Muhammed Mustafa sallalahu Taalâ aleyhi vesellem ve Hazreti Fatıma ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin ve Oniki İmamın ve serveri enbiyanın rahı tarikatın beyan edelim ki bu yolda bu erkânda rahı hak ola ve erkânı kadim ola.
Malûm olur ki, beş kimse zikroldu. Biri Şahı Merdan Ali, biri Hazreti Fatıma, biri İmam Hasan, biri İmam Hüseyin, biri İmam Zeynel Abidin. Bunların sözleridir. Evvel, hamuşluk (sessizlik) maarifetin beyan eder. İkinci, zehirnuşluk maarifetin beyan eder. Üçüncü bap, perdepuşluk (örtücü) maarifetin beyan eder. Dördüncü, sufîlik beyan eder.
Eğer sual etseler ki “kimin ferzendisin?” Cevap ver ki: “Birinci şeriat, ikinci tarikat, üçüncü maarifet, dördüncü sırrı hakikat; yol bunlardır diyesin. Mânâsı budur ki, bu dört âlemdir. İlmine amel etmek dünyada tama etmemektir. Tama ehli didar görmez.[24]
TAC
Eğer sual etseler ki “gökten kaç tac indi?” cevap ver ki ”yedi tac indi”. Evvel, Adem Safiyullah’a ak indi. İkinci, Nuh Nebi’ye ak indi. Üçüncü Halil İbrahim’e siyah indi. Dördüncü, Musa’ya sarı indi. Beşinci, İsa’ya gök indi. Altıncı, Hazreti Resul’e yeşil indi. Yedinci, Emirül Mümin’in Hazretlerine kırmızı indi [25]
Ama, Adem Peygamberin tacının teregi dörttür. Çar anasırda kitaptır. Yani, ateş, su, yel, topraktır.[26]
Eğer sual etseler ki “ tacın farzı nedir?” Sen de ki “Pirdir, pirin sohbetin tutmak ve pire hizmet etmektir. Ve tacın sünneti pire itaat etmektir. Tacın aslı istiğfar etmektir. Ve münasibiyle günahına tövbe etmektir. Tacın fer’i(kolları, budağı) cahille sohbetten ihtiraz eyleyip(sakınmak) ve [-yasak kelime kullanıldı-] avrattan kesilmektir.[27]
Eğer sual etseler ki “pişivası ve rehnüması nedir?” cevap ver ki: “Hakkı tanımaktır”. Sual etseler ki “Tacın batını; yani içi nedir?” sen de ki “Hak nurudur.” Sual etseler ki “Tacın zahiri nedir, yani dışı.” Sen de ki “İmamın velâyetidir.” Sual etseler ki “Tacın kelimesi nedir?” cevap et ki: “Bir eliftir. İsmullahtır, methi Ali İbn Ebu Talip Keremullahu veçh Hazretleridir.” Halife-i rehnümadır. Evvel gelen kimselerin mezhebi şia anın kıblesi idi. Yol,erkân bilmezler idi. Halife ve pir görmediler. Hemen bir imaret idi. Vahdet tacının tertibi sonsuzdur. Sual etseler ki, “Tacın esası nedir?” de ki “Sırdır, zikri haktır.” Sual etseler ki: “Tacın rengi nedir?” “Kitap İmam Hüseyin İbn Ali’nin kitabıdır.”[28]
Artık musahipsiz, mürşidsiz Aleviler neredeyse diğerlerinden daha çoktur.[2]
KIRKLARIN CEMİ
Riivayettir ki, Muhammed Miraca gidince yolda bir aslan gördü. Çıkarıp hatemi ağzına verdi. Orada nişanı kaldı. Ondan revan oldu. İlimlerin en yükseğine erişti. Dosta kavuştu. Doksan bin kelâm söyledi. Otuz bini şeriat oldu. Tamamı yüzyirmidört bin kelâm oldu. Altmış bini Ali’de sırroldu.[3]
Muhammed Miraç’tan gelirken Mina’da bir kubbe gördü. Kapıyı çaldı. İçeri vardı. Kırklardan birisi, “Kimdir” diye sordu. Gaipten bir ses geldi: “Muhammed Nebi geldi” deyince Muhammed’e yer gösterdiler. Muhammed oturdu.
...
Muhammed bunlara dedi ki: “Sizin küçüğünüz kimdir ve ulunuz kimdir”.
Kırklar dedi ki; “Bizim ulumuz küçüğümüz kırktır” deyip cevap verdiler.
Ol vakit Muhammed dedi ki “Ya hani sizin biriniz ne oldu” dedi.
Kırklar dedi ki “seyidullah, gitti” dediler.
Kırklar dedi ki; “Ya Muhammed ne çok sordun, dediler, Selman’ı da burada hazır bil ya Muhammed” dediler.
Ol vakit, Muhammed bunlardan nişan istedi. Kırklar dedi ki;” Kırkımız birdir, birimiz kırktır” deyip hemen kırklardan birisi kolunu kaldırdı. Muhammed neşterle kesti. Kırkından birer damla kan aktı.
Ve Selman geldi. Bir tane üzüm getirdi. Muhammed bir üzümü ezdi, şerbet eyledi. Kırklar içti. Coştular. Muhammed sema’a girdi. Sarığı başından düştü. Kırk pare oldu. Kırklar kuşandılar.[4]
PEYGAMBER İLE ALİ’NİN MÜSAHİP OLMASI
Hazreti Resul buyurdu:
- İki adam birbirleriyle müsahip olmalı, dedi.
Hemen o an Muhammed , Şahı Merdan Ali ile müsahip ve kardeş olup birliğin anlamını gösterdiler.
...
Bazı sahabeler dediler ki: “Bak hem kızını verdi hem kardaşım,dedi”. Bazıları ikrarını zayi edip dönek oldular. Sonra Ali âbâya hakaret ettiler. Binlerce lanet olsun Ali âbâ düşmanlarına, denmiştir.[5]
PİRLİK VE TALİPLİK
Zira ezelden hırka ve meftul ve irşad ve tövbe ve pirlik ve seccade bunun cümlesi Şahı Merdan Ali’ye gelmiştir. Şimdi sah evladı ve nesli olmayan kimseye pirlik etmek caiz değildir. Evlad-ı Muhammed-Ali’den ola ki pirliği caiz ola. İlmi ile iş yapa. Dört kapı, kırk makamdan on iki erkândan , on yedi kemerbestten, üç sünnetten, yedi farzdan, bir şarttan, meşayihi kübra ilminden haberdar ola. Ve tarikat ile otura, dura ki hakikat ile yola vara ki pirliği caiz ola. Çünkü talip ve yol mürşidindir.[6]
Ve talip dahi öyle ola ki rehbere ve müsahibe kail ola ve dahi bir talip rehberinin ve müsahibinin nüfusun tutmasa ve buyurduğuna gitmese ol talip, talip olamaz, kalıp olur. Onların ikrarı caiz ve kurbanı kabul değildir. Yedi Tamunun kapısı ol kimselere açıktır. Ve Sekiz Uçmak kapısı onlar için bağlıdır.[7]
Ve İmam Cafer Sadık Hazretleri bir kavilde, öyle buyurmuştur ki, cemi yol ehli olan pir ve talip ola. Bir pir, talibi irşad eylemese ve talip de irşad olmasa o nasıl pir olur.[8]
Ve dahi talip de pirin sözüne kail olmadı, rehbere ve müsahibe kail olmadı ve teslimi rıza kapısında olmadılar, tarikatı, hakikâti hal bilmediler; yoldan erkândan dışarı çıktılar. Ol taliplerin ikrarları caiz olmaz. Ol kimseler tarikatte ve hakikatte dönek sayılır.[9]
Eğer, evladı Resule ikrar getirmeyip biat kılmayan ve iradet getirmeyen, gerek pir, gerek talip her kim olursa olsun; yedikleri haram ve yudukları murdar, ikrarları caiz değildir. Tacı delik, tarikatta dönek, yüzleri karadır. Erkâna, tarikata ve hakikata sığmazlar. Zira ki evladı Resulden reddolmuşlar ve hem onlar sermayesiz kalmışlardır.[10]
Evladı Resule biat kıldığı zaman serçeşmeye ermiş ola.[11]
PİR OLAN NELER BİLMELİ
İmam Cafer Sadık Hazretleri buyurur ki: Pir olan kimseler kamil olalar. Dört kapı nedir,bileler. Evvel şeriatı, ikinci tarikatı, üçüncü marifeti, dördüncü hakikâtı bilmek gerekir ki bunlar nereden geldi, neden hasıl oldu, aslı nedir, bunların edebi nedir, udu nedir, hayası nedir, erkânı nedir, tövbesi nedir, farzı nedir, sünneti nedir, nafilesi nedir ,işlemesi nedir, bunları bile. [12]
Şimdi, pir olan kimselere gerekir ki şeriat gemisine gireler, tarikat denizinde yüzeler, marifet dalgıcı olup hakikat incisine erişip çıkaralar. Onun üzere amel edeler ki onların ikrarları caiz ola.[13]
TESLİM-İ RIZA
İmam Cafer Sadık Hazretleri buyurur ki: Eğer pîr ve talip, onlara şöyle gerektir ki yoldan dönmeyeler, tarikatten ve hakikatten hergîz çıkmayalar. Ondan sonra dembedem rıza hasıl edeler. Ve rızadan dönmeyeler.[14]
Ve bir dahi mürebbi ve müsahip onlar dahi öyle gerektir ki evliyanın âyîn-i erkânı ve mürşidin sır nefesi yerini ala.[15]
Müsahipler, pirler, halifeler ve talipler cümlesi Muhammed-Ali yoluna ikrar verip iradet getirenlerin birbirine dahi teslimleri olmasa ve yola teslim olmasalar ve erkâna teslim ve tarikata ve hakikate kail olmasalar , mürebbisini ve müsahibini hak bilmeseler onlar yezidi pelîd olurlar.[16]
Haram yiyen yeziddir. Ne erkânı ne yolu olur, sakınasınız.[17]
TARİKAT YOLU
Ey talip, Hazreti Muhammed Mustafa sallalahu Taalâ aleyhi vesellem ve Hazreti Fatıma ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin ve Oniki İmamın ve serveri enbiyanın rahı tarikatın beyan edelim ki bu yolda bu erkânda rahı hak ola ve erkânı kadim ola.
Malûm olur ki, beş kimse zikroldu. Biri Şahı Merdan Ali, biri Hazreti Fatıma, biri İmam Hasan, biri İmam Hüseyin, biri İmam Zeynel Abidin. Bunların sözleridir. Evvel, hamuşluk (sessizlik) maarifetin beyan eder. İkinci, zehirnuşluk maarifetin beyan eder. Üçüncü bap, perdepuşluk (örtücü) maarifetin beyan eder. Dördüncü, sufîlik beyan eder.
Eğer sual etseler ki “kimin ferzendisin?” Cevap ver ki: “Birinci şeriat, ikinci tarikat, üçüncü maarifet, dördüncü sırrı hakikat; yol bunlardır diyesin. Mânâsı budur ki, bu dört âlemdir. İlmine amel etmek dünyada tama etmemektir. Tama ehli didar görmez.[24]
TAC
Eğer sual etseler ki “gökten kaç tac indi?” cevap ver ki ”yedi tac indi”. Evvel, Adem Safiyullah’a ak indi. İkinci, Nuh Nebi’ye ak indi. Üçüncü Halil İbrahim’e siyah indi. Dördüncü, Musa’ya sarı indi. Beşinci, İsa’ya gök indi. Altıncı, Hazreti Resul’e yeşil indi. Yedinci, Emirül Mümin’in Hazretlerine kırmızı indi [25]
Ama, Adem Peygamberin tacının teregi dörttür. Çar anasırda kitaptır. Yani, ateş, su, yel, topraktır.[26]
Eğer sual etseler ki “ tacın farzı nedir?” Sen de ki “Pirdir, pirin sohbetin tutmak ve pire hizmet etmektir. Ve tacın sünneti pire itaat etmektir. Tacın aslı istiğfar etmektir. Ve münasibiyle günahına tövbe etmektir. Tacın fer’i(kolları, budağı) cahille sohbetten ihtiraz eyleyip(sakınmak) ve [-yasak kelime kullanıldı-] avrattan kesilmektir.[27]
Eğer sual etseler ki “pişivası ve rehnüması nedir?” cevap ver ki: “Hakkı tanımaktır”. Sual etseler ki “Tacın batını; yani içi nedir?” sen de ki “Hak nurudur.” Sual etseler ki “Tacın zahiri nedir, yani dışı.” Sen de ki “İmamın velâyetidir.” Sual etseler ki “Tacın kelimesi nedir?” cevap et ki: “Bir eliftir. İsmullahtır, methi Ali İbn Ebu Talip Keremullahu veçh Hazretleridir.” Halife-i rehnümadır. Evvel gelen kimselerin mezhebi şia anın kıblesi idi. Yol,erkân bilmezler idi. Halife ve pir görmediler. Hemen bir imaret idi. Vahdet tacının tertibi sonsuzdur. Sual etseler ki, “Tacın esası nedir?” de ki “Sırdır, zikri haktır.” Sual etseler ki: “Tacın rengi nedir?” “Kitap İmam Hüseyin İbn Ali’nin kitabıdır.”[28]