İlk Müslümanlar

$owaLyé

Kayıtlı Üye
Kardeşlerim..
Bu başlıkta inşaallah ilk mÜslümanları tanıyacağız..

* İlk Müslüman Hz. Hatice *

Kâinatın Efendisi Hazreti Muhammed Hiradaki ulvî mazhariyetle İlâhî memuriyetini idrak etmiş ve kudsî risalet vazifesini yüklenmişti.Ancak bu ağır ve büyük vazifenin icabları vardı, onları yerine getirmek lazım geliyordu.Bunun ise, içinde bulunduğu cemiyette pek kolay olmayacağı kendisince muhakkak bilinen bir husustu.O anda, Efendimiz tek başına bir tarafta, bütün dünya bir tarafta yer alıyordu.Ve o, umum dünyaya Allahtan aldığı emirleri tebliğ edecekti.Elbette bu, basit bir hâdise olarak görülemezdi.Allah Resûlü, dünyalar durdukça insanlığa nûr ve şeref olan vazifesine nereden ve nasıl başlaması gerektiğini de çok iyi hesaplıyordu. Durumu evvela en yakını bulunan hanımı Hazreti Haticeye anlattı. Hazreti Hatice, ona tereddütsüz sadakat elini uzattı ve ilk Müslüman olma şerefine kavuştu.Resûli Ekrem Efendimiz, bundan sonra, Hazreti Haticeye, Cebrâilden öğrendiği şekilde abdest aldırdı ve yine Cebrâilden öğrendiği sûrette imam olarak şerefli zevcisine iki rekat namaz kıldırdı.Efendimizin kıldırdığı bu iki rekat namaz, imam olarak kıldığı ilk namazdır ve bir pazartesi gününün sonuna doğru kılınmıştır.

KAYNAK :
* Ashab-ı Kiram
 
*Hz.Alinin Müslüman Oluşu*

Hazreti Haticenin terddütsüz îmân edip Müslüman olması, Resûli Ekrem Efendimizi son derece memnun ettiği gibi, şevkini de arttırdı. Artık yeryüzünde davasını tasdik ve kabul eden biri vardı.Peygamber Efendimizin, İslâma dâvet ettiği ikinci insan, yine en yakınlarından biri olan Hazreti Ali idi. O, dört beş yaşından beri Efendimizin terbiyesi altında bulunuyordu ve o, eşsiz terbiyenin eseri olarak, akranlarına göre feraset ve ahlâk bakımından üstün bir seviyedeydi.Birgün Resûli Ekrem Efendimizi Hazreti Hatice ile namaz kılarken gördü. Hayran hayran seyredip namaz bitince, Nedir bu? diye sordu.Resûli Ekrem, Ey Ali, bu Allahın seçtiği, beğendiği dindir. Ben seni bir olan Allaha îmân etmeye davet eder, insana ne faydası, ne de zararı dokunmayan Lât ve Uzzaya tapmaktan sakındırırım dedi.Hz. Ali, bu teklif karşısında tatlı çocuk bakışlarını yere dikerek bir an durakladı. Sonra şöyle dediBenim şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim birşey bu. Babam Ebû Talibe danışmadan birşey diyemem.Fakat, Resûli Kibriyâ Efendimiz, henüz davasını açıkça ilân etme emrini almış değildi. Bu sebeple Hz. Aliyi ikaz ettiEy Ali! dedi. Eğer söylediklerimi yaparsan yap. Yok eğer yapmayacak olursan, gördüğünü ve işittiğini gizli tut. Kimseye birşey söyleme!.Hazreti Ali, bu ikaz üzerine sırrını muhafaza edeceğine söz verdi. O geceyi düşünerek geçirdi. Şafak aydınlığı ile birlikte gönlüne de aydınlık doğdu. Resûlullahın huzuruna giderek, Allah, beni yaratırken Ebû Talibe sormadı ki, ben de Ona ibâdet etmek için gidip kendisine danışayım, dedi ve Müslüman oldu.Müslüman olan ilkçocuk şerefini kazanan Hazreti Ali,o sırada on yaşında bulunuyordu. Tedbir, her zaman güzel bir harekettir.Ama bir davanın yeni yeni yayılmaya başladığı sırada çok daha güzeldir. İşte Allah Resûlü, Hazreti Aliye gördüklerini ve işittiklerini şimdilik kimseye anlatmama ve duyurmama ikazında bulunmakla kâinatta da câri olan tedbir, tedric ve hikmet kanununa riâyet ederek, bizler için de bir ölçü veriyordu. Gerçekten tedbire başvurma, zaman ve mekânın şartlarını gözönünde bulundurarak dâvasını yayma Allah Resûlünün tebliğ hayatında mühim bir yer işgal eder.Îmân safında yer almada, Hazreti Hatice ve Hazreti Aliyi, Resûli Ekremin evlatlık edindiği Zeyd bin Hârise takip etti.Müslüman olduktan sonra, Hazreti Ali ile Hazreti Zeydin, Nebiyyi Ekrem Efendimize gönülden bağlılıkları yeniden tazelendi ve güç kazandı. Artık, Efendimizden ayrılmıyor, namaz ve ibadetlerini onunla birlikte ifâ ediyorlardı.Hazreti Ali, zaman zaman Resûli Ekremle birlikte Kâbeye gider, orada namaz kılarlardı.Afifi Kindî, alış veriş maksadıyla geldiği Mekkede, henüz îmân etmediği bir zamanda Peygamberimiz, Hz. Hatice ve Hz. Aliyi namaz kılarken görmüştü. Müslüman olduktan sonra, o hallerinden gıbta ile bahsederek şöyle demiştirBen, o zaman imân edip de, onların dördüncüsü olmayı ne kadar isterdim.Peygamber Efendimiz, davasını henüz umuma açıklamamış olmasına rağmen, müşrikler onların Kâbede namaz kılmalarından, yaptıkları ibadetten farklı bir ibadet yapılmasından pek hoşlanmıyorlardı. Bu sebeple bir müddet sonra, Peygamber Efendimiz, Hazreti Ali ile, namazlarını kırlarda, vadilerde edâ etmeyi daha uygun buldular.

* Annesi ile babası Hazreti Alinin peşinde*

Resûli Ekremi bir gölge gibi takip edip, yalnız bırakmayan Hazreti Alinin bu hali, anne ve babasının endişe ve telâşına sebep oldu. Bilhassa anne Fâtıma Hâtun fazlasıyla korkuya kapıldı. Kocasına, Dikkat et, oğlun Muhammedle çok dolaşıyormuş, sakın ona birşeyler olmasın dedi.Ebû Talib anlayışlı bir insandı. Durumu bizzat Peygamber Efendimizden öğrenmek istedi. Bunun için birgün Resûli Ekrem Efendimizle Hz. Alinin arkalarından gitti. Onları Mekkenin bir vadisinde namaz kılarken buldu. Fahri Kâinata, Ey kardeşimin oğlu! dedi. Bu din, ne dindir?Peygamber Efendimiz, Ey amca! Doğru yola dâvet edeceklerimin ve bu dâvete koşması gerekenlerin başında sen varsın ve sen buna herkesten daha lâyıksın! Putlara tapmaktan vazgeç ve bir Allaha îmân et diye teklifte bulundu.Bir an düşünceye dalan Ebû Talib, sonunda şöyle dedi.Ben, eski dinimden ayrılamam. Fakat, sen üzerinde bulunduğun dinde devam et! Allaha yemin ederim ki, ben sağ kaldıkça, yapmak istediğini tamamlayıncaya kadar kimse sana el uzatamaz, hoşlanmadığın birşeyi sana eriştiremez diye konuştu.Sonra da oğlu Aliye döndü ve Oğulcağızım! Senin üzerinde bulunduğun bu din nedir? diye sordu.Hz. Ali, Babacığım, dedi, ben, Allaha ve Onun Resûlüne îmân, onun Allahtan getirdiklerini de tasdik ettim. Ona uydum ve onunla birlikte namaz kıldım.Bunun üzerine Ebû Talib, Ey oğlum! Amcan oğlunun dinine sana da isteyerek girmek yaraşır. O, seni ancak hayra dâvet eder. Ona itaat et! diyerek hem Resûli Ekrem Efendimizi, hem de Hz. Aliyi sevindirdi. Sonra da oradan uzaklaştı.Eve dönen Ebû Talibe, hanımı Fâtıma Hâtun telaş ve şiddetle, Nerede oğlun? Hizmetçim, Ciyad mevkiinde onu Muhammedle birlikte namaz kılarken görmüş. Oğlunun dinini değiştirmesini uygun görüyor musun? diye sordu.Ebû Talib, Sus! Vallahi, amcası oğluna arka çıkmak ve yardımcı olmak, elbette herkesten çok ona düşer diyerek telaş ve endişeye mahal olmadığını ifâde etti. Sonra da, Eğer nefsim, Abdülmüttalibin dinini bırakmak hususunda bana itâat etmiş olsaydı, ben de Muhammede tabi olurdum. Çünkü, o halîmdir, emîndir, tâhirdir dedi.

Kaynak:
* İslam Tarihi
* Sahabe-ı Kiram
 
* Hz. Ebû Bekir Müslümanların Safında *
Hazreti Ebû Bekir, eskiden beri Resûli Ekrem Efendimizin en yakın dostlarından biri idi. Samimi görüşür ve konuşurlardı.Onda da göze çarpan en mühim vasıf Cahiliyye Devrinin çirkin âdetleri, kötü ahlâk ve yaşayışlarıyla fıtratını bozmamış olması, ruh, kalb ve aklını şirk inancı ile kirletmemiş bulunmasıydı. Tanınmış bir tüccardı. Kavminin ileri gelenleri her zaman fikrinden istifade ederlerdi. Kureyşin kan davalarını halleden de oydu. Bir diğer mühim vasfı da Kureyş âilelerinin soy soplarını, nesep şecerelerini, iyilik ve kötülüklerini gayet iyi bilmesi idi.Resûlullah Efendimiz, henüz açıktan dâvete başlamamıştı. Fakat yine de dâvâsı kulaktan kulağa yayılmış ve Kureyş ileri gelenleri tarafından duyulmuştu. Hz. Ebû Bekir, Yemen tarafına yaptığı bir seyahetten henüz dönmüştü. Başta Ebû Cehil, Ukbe bin Ebi Muayt ve bazı Kureyş ileri gelenleri kendisine Hoş geldin demek için evine vardılar.Hz. Ebû Bekir, Ben Mekkede yokken neler olup bitti? Önemli bir haber var mı? diye sordu.Ey Ebû Bekir dediler. Büyük iş var! Ebû Talibin yetimi Muhammed, peygamberlik iddiasına kalkıştı. Biz de senin Yemenden dönüşüne kadar beklemeyi uygun bulduk. Artık, sen o dostuna git, ne edeceksen et.Hz. Ebû Bekir, derhal Fahri Kâinatın evine vardıYâ EbelKasım! Peygamberlik iddiasında bulunduğun, kavminden ayrıldığın ve atalarının dinini kötüleyip, inkâr ettiğin doğru mu? diye sordu. Resûli Zişan Efendimiz, küçük yaşlarından beri beraber oldukları Hz. Ebû Bekirin bu sözlerine önce tebessüm buyurdu. Sonra da, Yâ Ebâ Bekir! Ben sana ve bütün insanlara gönderilmiş Allahın Resûlüyüm. İnsanları bir tek olan Allaha dâvet ediyorum. Sen de şehâdet getir dedi.Hz. Ebû Bekirin akıl ve gönül âleminde bir anda şimşekler çaktı. Bu sözleri, küçük yaşından beri çok iyi tanıdığı, zâtını candan seven ve sayan ve o âna kadar mübârek dudaklarından hilâfı hakikat tek bir söz işitmeyen Muhammedül Emînden [a.s.m] duyuyordu. Hiçbir tereddüt emâresi göstermeden derhal kelimei şehadet getirerek Müslüman oldu.İslâma davet karşısında en ufak bir tereddüt göstermeyişini Resûlullah Efendimiz onun için bir fazilet sayarak şöyle buyurmuştur
* Ebû Bekirden başka imâna davet ettiğim herkes bir duraklama, bir tereddüt, bir şaşkınlık geçirdi. Fakat o, kendisine İslâmı anlattığım zaman ne durakladı ve ne de tereddüt etti *
Resûli Ekrem Efendimizi, bu itibarlı dostunun Müslüman olması fazlasıyla sevindirdi. Hz. Âişe Validemizden gelen bu husustaki rivâyet şöyle
* Nebiyyi Ekremi iki dağ aralığında, Hz. Ebû Bekirin Müslüman olmasından daha çok sevindiren bir başka hâdise olmamıştır *
İslâmla şereflenen Hz. Ebû Bekirin daha evvel gördüğü bir rüyâsı da böylece gerçekleşmiş oldu Rüyasında bir ayın Mekkeye indiğini, sonra bölünerek şehrin evlerine dağıldığını, sonra da toplanıp kendi evine girdiğini görmüştü.

Kaynak:
* İslam Tarihi
* Sahabe-ı Kiram
 
* Hz.Zeyd Bin Sabit *

Zeyd b. Sâbit b. edDahhâk b. Zeyd b. Levzân b. Amr b. Abdi Avf veya Abd b. Avf b. Ganem b. Mâlik b. Neccâr Ensârî Hazrecî.Peygamber [s.a.s.]in ashabının ileri gelenlerinden biridir. Ensârdan, Hazrec kabilesinin bir kolu olan Neccâroğullarına mensuptur. Annesi, enNevâr bint Mâlik b. Muâviye b. EnNeccârdır. Zeydin künyesi Ebû Hâricedir, fakat, Ebû Saîd ve Ebû AbdirRahmân olarak da çağrılıyordu Zeyd, hicretten yaklaşık onbir yıl önce dünyaya gelmiştir. Babası Sabit, Buâs Günü öldürüldüğü vakit Zeyd, henüz altı yaşlarında bir çocuktu. Resûlullah [s.a.s], Medineye geldiği zaman Zeyd, hâlâ çürük sayılabilecek bir yaştaydı. Kaynaklar, Onun bu sırada onbir yaşlarında olduğunu bildirmektedir. Nitekim Resûlullah [s.a.s], Bedir Savaşına katılmak isteyen birkaç genci, yaşları küçük olduğu için geri çevirmişti ki, Zeyd de bu gençler arasındaydı.Zeyd b. Sâbit, çok akıllı, zekî ve hafızası güçlü bir sahâbî idi. Onun bu meziyetini farkeden Peygamber [s.a.s], Zeydten İbranice ve Süryaniceyi öğrenmesini istedi. Zira, Resûlullah [s.a.s]a çeşitli yerlerden, bu dillerle yazılmış mektuplar geliyor ve bunların okunup anlaşılması, gerektiğinde cevap verilmesi icab ediyordu. Allah Resûlü, okuma yazma bilmediğinden, bunları başkalarına okutmak durumunda kalıyordu. Halbuki, mektupların içeriğini başkalarının öğrenmesini istemiyordu. Bunun üzerine Zeyd, hemen işe koyularak çok kısa bir sürede, hem İbranice hem de Süryanice okumayazmayı öğrendi. Bundan sonra Rasûlüllaha gelen mektupları kendisi okuyor, cevap gerekiyorsa yazıyordu. Bu arada asıl görevi olan vahiy kâtipliğini de sürdürüyordu Rivayete göre yaşının küçük olması nedeniyle Zeyd, Bedir ve Uhud savaşlarına katılmamıştır. Katıldığı ilk savaş Hendek savaşı olup, savaşa hazırlık kabilinden, müslümanlar Medinenin etrafında hendek kazarlarken Zeyd, çıkan toprağı taşıma işinde yardım ediyordu. Resûlullah [s.a.s] Onu bu durumda görünce Ne kadar iyi bir çocuk diyerek takdir ifadelerini dile getirmiştir.İbn AbdilBerr, İstîâbda zikredip, sahih kabul etmediği bir habere göre Tebük seferinde, Benî Mâlik b. enNeccârın bayrağını Umâre b. Hazm taşıyordu. Resûlullah, bayrağı ondan alıp Zeyd b. Sâbite verdi. Bunun üzerine Umâre Ey Allahın Resûlü! Hakkımda sana herhangi birşey mi ulaştı? diye sorunca, Resûlullah Hayır, lâkin Kurâna öncelik vardır Zeyd de Kurânı senden daha çok ezberlemiştir şeklinde cevap verdi.Zeyd b. Sâbit, ashâbın en âlimlerinden biriydi. Sadece Kurânı Kerîmi ezberlemekle kalmamış, mirasla ilgili feraiz ilmini de çok iyi öğrenmişti. Öyle ki, ashâb arasında bu ilmi Ondan daha iyi bilen yoktu. Resûlullah [s.a.s], ashâbına Feraizi en iyi bilen Zeyddir diyordu. İmam Şâfiî de, feraiz hususunda bu hadisle amel etmiştir .Gerek Hz. Ömer, gerekse Hz. Osman, Medineden ayrıldıkları zaman Zeyd b. Sabiti vekil bırakırlardı. Hz. Osman, Onu ziyade seviyordu. Zaten kendisi de Osman taraftarıydı ve bu halife devrinde beytülmâla bakmakla görevlendirilmişti. Yermük günü de ganimetleri taksim işini Zeyd üstlenmişti.Zeydin vefat tarihi konusundaki rivayetler arasında tam bir mutabakat olmamasına rağmen, büyük bir ihtimalle h. 45 yılında vefat etmiştir ve buna göre tahminî yaşı da 54tür.Zeyd ten ibn Ömer, Ebu Saîd, Ebu Hüreyre, Enes, Sehl b. Huneyf ve Abdullah b. Yezîd Hutamî gibi sahâbîler rivayette bulunmuşlardır. Tabiînden de Saîd b. Müseyyeb, Kasım b. Muhammed, Süleyman b. Yesâr, Ebân b. Osman, Büsr b. Said ve Zeydin iki oğlu, Harice ile Süleyman ve başkaları rivayet etmişlerdir

Kaynak :
* İbnül Esîr, a.g.e., II, 279
* Askalânî, a.g.e., III, 23
* İbn AbdilBerr, a.g.e., II, 540
* Marifetis Sahâbe, II, 278,1970
* Temyizis Sahâbe, III, 22
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst