*Hz.Alinin Müslüman Oluşu*
Hazreti Haticenin terddütsüz îmân edip Müslüman olması, Resûli Ekrem Efendimizi son derece memnun ettiği gibi, şevkini de arttırdı. Artık yeryüzünde davasını tasdik ve kabul eden biri vardı.Peygamber Efendimizin, İslâma dâvet ettiği ikinci insan, yine en yakınlarından biri olan Hazreti Ali idi. O, dört beş yaşından beri Efendimizin terbiyesi altında bulunuyordu ve o, eşsiz terbiyenin eseri olarak, akranlarına göre feraset ve ahlâk bakımından üstün bir seviyedeydi.Birgün Resûli Ekrem Efendimizi Hazreti Hatice ile namaz kılarken gördü. Hayran hayran seyredip namaz bitince, Nedir bu? diye sordu.Resûli Ekrem, Ey Ali, bu Allahın seçtiği, beğendiği dindir. Ben seni bir olan Allaha îmân etmeye davet eder, insana ne faydası, ne de zararı dokunmayan Lât ve Uzzaya tapmaktan sakındırırım dedi.Hz. Ali, bu teklif karşısında tatlı çocuk bakışlarını yere dikerek bir an durakladı. Sonra şöyle dediBenim şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim birşey bu. Babam Ebû Talibe danışmadan birşey diyemem.Fakat, Resûli Kibriyâ Efendimiz, henüz davasını açıkça ilân etme emrini almış değildi. Bu sebeple Hz. Aliyi ikaz ettiEy Ali! dedi. Eğer söylediklerimi yaparsan yap. Yok eğer yapmayacak olursan, gördüğünü ve işittiğini gizli tut. Kimseye birşey söyleme!.Hazreti Ali, bu ikaz üzerine sırrını muhafaza edeceğine söz verdi. O geceyi düşünerek geçirdi. Şafak aydınlığı ile birlikte gönlüne de aydınlık doğdu. Resûlullahın huzuruna giderek, Allah, beni yaratırken Ebû Talibe sormadı ki, ben de Ona ibâdet etmek için gidip kendisine danışayım, dedi ve Müslüman oldu.Müslüman olan ilkçocuk şerefini kazanan Hazreti Ali,o sırada on yaşında bulunuyordu. Tedbir, her zaman güzel bir harekettir.Ama bir davanın yeni yeni yayılmaya başladığı sırada çok daha güzeldir. İşte Allah Resûlü, Hazreti Aliye gördüklerini ve işittiklerini şimdilik kimseye anlatmama ve duyurmama ikazında bulunmakla kâinatta da câri olan tedbir, tedric ve hikmet kanununa riâyet ederek, bizler için de bir ölçü veriyordu. Gerçekten tedbire başvurma, zaman ve mekânın şartlarını gözönünde bulundurarak dâvasını yayma Allah Resûlünün tebliğ hayatında mühim bir yer işgal eder.Îmân safında yer almada, Hazreti Hatice ve Hazreti Aliyi, Resûli Ekremin evlatlık edindiği Zeyd bin Hârise takip etti.Müslüman olduktan sonra, Hazreti Ali ile Hazreti Zeydin, Nebiyyi Ekrem Efendimize gönülden bağlılıkları yeniden tazelendi ve güç kazandı. Artık, Efendimizden ayrılmıyor, namaz ve ibadetlerini onunla birlikte ifâ ediyorlardı.Hazreti Ali, zaman zaman Resûli Ekremle birlikte Kâbeye gider, orada namaz kılarlardı.Afifi Kindî, alış veriş maksadıyla geldiği Mekkede, henüz îmân etmediği bir zamanda Peygamberimiz, Hz. Hatice ve Hz. Aliyi namaz kılarken görmüştü. Müslüman olduktan sonra, o hallerinden gıbta ile bahsederek şöyle demiştirBen, o zaman imân edip de, onların dördüncüsü olmayı ne kadar isterdim.Peygamber Efendimiz, davasını henüz umuma açıklamamış olmasına rağmen, müşrikler onların Kâbede namaz kılmalarından, yaptıkları ibadetten farklı bir ibadet yapılmasından pek hoşlanmıyorlardı. Bu sebeple bir müddet sonra, Peygamber Efendimiz, Hazreti Ali ile, namazlarını kırlarda, vadilerde edâ etmeyi daha uygun buldular.
* Annesi ile babası Hazreti Alinin peşinde*
Resûli Ekremi bir gölge gibi takip edip, yalnız bırakmayan Hazreti Alinin bu hali, anne ve babasının endişe ve telâşına sebep oldu. Bilhassa anne Fâtıma Hâtun fazlasıyla korkuya kapıldı. Kocasına, Dikkat et, oğlun Muhammedle çok dolaşıyormuş, sakın ona birşeyler olmasın dedi.Ebû Talib anlayışlı bir insandı. Durumu bizzat Peygamber Efendimizden öğrenmek istedi. Bunun için birgün Resûli Ekrem Efendimizle Hz. Alinin arkalarından gitti. Onları Mekkenin bir vadisinde namaz kılarken buldu. Fahri Kâinata, Ey kardeşimin oğlu! dedi. Bu din, ne dindir?Peygamber Efendimiz, Ey amca! Doğru yola dâvet edeceklerimin ve bu dâvete koşması gerekenlerin başında sen varsın ve sen buna herkesten daha lâyıksın! Putlara tapmaktan vazgeç ve bir Allaha îmân et diye teklifte bulundu.Bir an düşünceye dalan Ebû Talib, sonunda şöyle dedi.Ben, eski dinimden ayrılamam. Fakat, sen üzerinde bulunduğun dinde devam et! Allaha yemin ederim ki, ben sağ kaldıkça, yapmak istediğini tamamlayıncaya kadar kimse sana el uzatamaz, hoşlanmadığın birşeyi sana eriştiremez diye konuştu.Sonra da oğlu Aliye döndü ve Oğulcağızım! Senin üzerinde bulunduğun bu din nedir? diye sordu.Hz. Ali, Babacığım, dedi, ben, Allaha ve Onun Resûlüne îmân, onun Allahtan getirdiklerini de tasdik ettim. Ona uydum ve onunla birlikte namaz kıldım.Bunun üzerine Ebû Talib, Ey oğlum! Amcan oğlunun dinine sana da isteyerek girmek yaraşır. O, seni ancak hayra dâvet eder. Ona itaat et! diyerek hem Resûli Ekrem Efendimizi, hem de Hz. Aliyi sevindirdi. Sonra da oradan uzaklaştı.Eve dönen Ebû Talibe, hanımı Fâtıma Hâtun telaş ve şiddetle, Nerede oğlun? Hizmetçim, Ciyad mevkiinde onu Muhammedle birlikte namaz kılarken görmüş. Oğlunun dinini değiştirmesini uygun görüyor musun? diye sordu.Ebû Talib, Sus! Vallahi, amcası oğluna arka çıkmak ve yardımcı olmak, elbette herkesten çok ona düşer diyerek telaş ve endişeye mahal olmadığını ifâde etti. Sonra da, Eğer nefsim, Abdülmüttalibin dinini bırakmak hususunda bana itâat etmiş olsaydı, ben de Muhammede tabi olurdum. Çünkü, o halîmdir, emîndir, tâhirdir dedi.
Kaynak:
* İslam Tarihi
* Sahabe-ı Kiram