Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
İlişme Yalnızlığıma Diyorsun ki;
İçimde sana dair henüz oluşmaya başlayan bir kıpırtı var.
Diyorsun ki;
Seni hayatıma katmak istiyorum.
Diyorsun ki;
Mutluluk varılacak yer değil yürünen yolsa gel beraber yürüyelim. Kulağa çok hoş geliyor söylediklerin biliyor musun?
Bilinmeze açılan yolun karşı konulmaz çekiciliği, sınırsızca paylaşabilmek, bu yolculuğun daha bir çok yolculuğu beraberinde vaat ettiği masmavi bir ufuk düşlemek.
En çok da özlemlerimin ve tüm yaşamak istediklerimin gerçekleşme olasılığı sımsıcak bir düş gibi tepemde dolanıyor.
Boğazda bir vapur düşlüyorum sonra.
Vapurda omzumun yanıbaşında başka bir omuz. Yanımda durmasından sevinç duyduğum.
Yüzümü okşayan rüzgar. Sevebileceğim başka bir yüzle paylaşmaktan gocunmadığım.
Bedenimde dolanıp dizlerimin bağını çözdüren tatlı bir telaş düşlüyorum.
Güzellikler kuşanıyorum sözcüklerinden. Dünyayı kurtaracak güzellikler hem de. Diyorum ki;
Yalnızlığımdan hoşnutum ben.
Diyorum ki;
Kendini ve o kıpırtını alıp gidebildiğince uzağa git benden.
Yalnızlığıma ilişme..
Aramıştım seni, dardaydım. Bir yanımda parçalanan aileler,ayrılıklar bir yanımda sevda... Kalbimin kenarında ince bir kağıt kesiği...Kan damlamadığından, kimseyi inandıramadım acıma.
Herşeyin farkındaydım, kimseyi beklemedim ki ben. Usulca dokundun omzuma, parmaklarının ucuna kadar gelmiş gözlerin. “Susma” dedin. Kapak açıldı. Kalbimin kesiğine düştü harfleri, kanıma karıştı... oyun başladı... ne zamandan beri susuyordum, ne olmuştu da susmuştum hiç hiçbirini hatırlamıyordum... unutmak aşkın morfiniydi, yüksek dozda aldığım... Herşeyin farkındaydım, sürmesini beklemedim , usulca dokunmak istedim omzuna, parmaklarımın ucuna kadar gelmiş “gitme”ler...“sus” dedin. Kapak tüm ağırlığıyla kapandı üstüme
... Sustum... Ne zamandan beri sustuğumu, ne olup da sustuğumu hatırlamamak üzere...
Ölsem,
Ölüp gitsem mesela,
Nasıl öldüğümü bilmeden, aniden.
Sen gelirsin aklıma yine...
Ölüp gittiğime değil de
Seni burda yapayalnız, bensiz
Koyup gittiğime yanar, yanar içim...
Sen aklıma gelince
Sessizce akar süzülür gözyaşım.
Sevdiğim, yoldaşım, aşkım...
Burkulur yanar içim...
Aldım elime kalemi, boş bir sayfa buldum sen’li yazılarımın arasında… Yalnızlığı beklemeye koyuldum, beyaz düşlerime esir olan karanlık odamda…
Geldi, sensizliğin çarpıcı boşluğunda..
Nefesim daraldı, yuttum içimde her ne varsa… Dört duvar dillendi sessizliğimden !
Sustu yakarışlar…
Taştı sessizlik içimden… Kelimeleri karanlığa bıraktım hissedilebildiğince !
Ben konuştum, ‘o’ dinledi…
Ansızın, sustum… Sessizliğini dinledim..
Dinledikçe,
Sevdim sonu çığlık olan yalnızlığı..
Sarıldım kuytu gecelerde birtek o’na…!
Ne bir şikayet ne bir bıkkınlık.. Sevdim gecelerimde, adı yalnızlık olan, sessiz çağrını…
O’na rehin bıraktım ruhumun derinliklerini..
Yine yalnızlığa alabildiğine konuştuğum bir gecede,
Hayallerim düştü gözlerimden birer birer..
Yüreğimi gördüm karanlığın en ücra köşesinde..
Lime lime oldu gözlerimin önünde..
Tutamadım.. Yetişemedim yüreğime !
İşte o gece, yalnızlığa yakardım sayfalarca.. Ben konuştum..
Yine ‘O’ dinledi..
Öyle sessizdi ki..
İsyana meyilli sorularıma, cevap olamadı yalnızlığım..
O sustukça, ben haykırdım çaresizce..
Olmadı..
Sensizliğe çare olamadı…
Duvarlarım yıkıldı benliğimin üzerine..
Nefesim daraldı, bu kez acıyla…
Yutkundum, her kelimeyi yüreğime batırırcasına ! Sebebim oldu, her hecesi yüreğimi yakan kelime…
Bu sevdaya düşmeden önce, bilmezdim nasıl da bir başına kalınır o koskoca kalabalıklarda. Onca insanın ortasında olup da, onca yürekte yer bulup da, nasıl kimsesiz kalınır bilmezdim, gülerdim kahkahayla. Kulak arkası ettiğim sevgiler, ilgiler ve çiçeklerinden önce yapraklarını, dallarını göremediğim ağaçlar, ya da güneş, hep gün batımı denk geldiğim, bu derttendir belki de.....
Yalnızlıkmış sensizlik, bilemedim...
Bilmezdim nasıl da kördüğüm olursun kimsesizliğinle, bu sevdaya düşmeden önce. Koşup koşup da koparmış gibi ipini, bilmezdim nasıl da varamazsın kendine, düşe kalka, yara bere dizlerin dirseklerin. Kan çanağı gözlerin, ağlayamazsın. Her yeni günle beraber sızmak için pencerenden odana, bekliyorum geceyle gündüzün sessiz buluşmasını, gözkapaklarım hasret birbirine, bu derttendir belki de.....
Yalnızlıkmış sensizlik, anlıyorum...
Bu sevdaya düşmeden önce, nasıl da yetmezmiş güç kırmaya zincirlerini bilmezdim, bundanmış kaçamayışım kendime. Ellerime, kollarıma yapışan bir şeyler var, ayak bileklerime kenetlenen eller, bir silkinişle geride bıraktığım kimseler var, bir de yüreğimde yer edenler. Bilmezdim sorumlu dünlerin sorunsuz bir yarın hediye edeceğini bana. Benim yarınlarım onların dünlerine benzemesin diye bekliyorum henüz, ışıyacağım elbet, alacakaranlık vaktidir şimdilik, bu derttendir belki de.....
Sensizlik yalnızlıkmış, biliyorum...
Nasıl da sabahlar gözbebeklerimde biri bilmezdim, bu sevdaya düşmeden önce. Bilmezdim bir adımlık bakış kadar yakınken bana, nasıl da uzak kalırsın. Ah bu mesafe geçer sevdamı da. Ufacık kareler var hayatımdan alınma; kiminde bir kaçamak bakışın, gülümseyen yüzün ya da, şöyle uzaktan yürüyüp gidişin kimindeyse. Öyle büyütürüm ki gözümde, hep gözümde, bu derttendir belki de.....
Sensizlikmiş yalnızlık, bilmezdim...
Gözlerimi bir kırpışımla yanaklarımı ıslatan sanma ki yağmurdur. Onda da bir parça sen var, bir parça düş ve gelecek bir parça. Anlayacağın, üç nokta (...). saçlarımdan tel tel süzülendir yağmur. Nasıl da ıslakmış yaşamak bilmezdim, bu sevdaya düşmeden önce.....
Seni düşünürken kor ateşlere salıyorum yüreğimi…
Yanıyor, yanıyorum…
Gözlerini çiziyorum, arkasına saklandığım cümlelerime… Söndürüyorum ışıklarını yalnızlığın, rüzgarına kapılınca hayalinin…
Seni görebilmek adına gözlerimi yumuyorum geceye…
Dalıyorum bitmesini istemediğim derin uykulara..
Sen değil,
Sana yakıştırdığım sevgi(m), huzuru getiriyor dünyama…
Sevginin tonlarını iliştiriyor, ruhuma…
Açıyorum gözlerimi, gideceğini bilerek..
İzin veriyorum, bensizliğe hazır duygularına…
Beni hissetmiyorsa yüreğin, Ne gerek var, içi boş varlığına…?
İşte şimdi uyandım…
Sen’li hayatın ortasını bulamadım ki.. Bir o yana, bir bu yana çekiştirirken sevgimi,
Kırık dökük aynalara takıldı gözlerim..
Gizli kapılar arkasına tutundu umutlarım…
Sen bilmiyorsun.. Kendimden bile gizlediğim kuytuları var, gülen gözlerimin...
Hüzüne çalan renkleri var yüreğimin…
Senin göremediğin, yıkıntılarım,
Sende tutuklu korkularım var benim…
Birde, Sebebine dahil olamadığın, mutlulukları var yüreğimin…
Ben her zaman ağlamam ama sen giderken iş değişiyor .
Bitiyordu.
...
Bitiyordum.
Bana ait ne varsa ya eksiliyor,
Eskiyor.
Yaşlanıyorum.
Hiç kurumadan,
Güneş yüzü görmeden...
Yaşlanıyorum.
Bir hüznün gölgesindeyim. Adın duyulmuyor ve adımı haykırmıyorsun. Bitmiyor karabasanlarda adını haykırışlar, aynı sancıyla geceyi sabaha katışlar, yalnızlık!
Bu eksiklikte gel de yaşlanma! Sonra uzak bir ülkeden haberler salıp, bilmem hangi gelecek zamanda, güzel olacağından bahsediyorsun anların.
Gün yine yokluğunu giydi üzerine… Her zaman olduğu gibi bugünde sensizim. Sensizliğin o soğuk duvarı ile karşı karşıyayım.
Sonbahar mevsiminde olalım veya yaz mevsiminde olalım benim için sen yoksan, ben halen soğuk günleri yaşıyorum, yanımda olsaydın eğer mevsim yaz olmuş ya da kış olmuş fark etmezdi benim için, içimi ısıtan sen olduktan sonra isterse bedenim soğuktan tir tir titresin umurumda değil.
Ellerim ve yüreğim üşüyor…
Şimdi yokluğunu soluyorum aldığım her nefeste. Isıtamıyorum yüreğimi, sen yokken yanımda, sen yanımdaymışsın gibi yapamıyorum. Her gün bir önceki günden farksız, her şey anlamını yitirmiş, ben kendi içimde kaybolmuşken bu kadar ya sen neredesin?
Ne yüzünü, ne ellerini, ne de yüreğini hissedebiliyorum bu soğuk sonbahar mevsiminde. Oysa seninle tanıştığımda etraf karlarla kaplıydı o gün yüreğimi ısıtmıştın.
Seni seviyorum derken. Soğuk olan ellerim ellerinde kaybolmuştu. Oysa şimdi, şimdi yokluğun hâkim bende, seni yüreğimin en güzel yerinde yaşamak isterken, senli düşleri yaşamak niye? Her yeni günde sana uyanmak varlığını solumak istiyorum.
Varlığınla bu acıları yüreğime ektin, şimdi yoksun. Neredesin? Çok mu uzaktasın? Yüreğim halen sendeyse bu kısa mesafelerde uzak olmak niye?
Yüreğime ektiğin sevgin artık durmadan kan kaybediyor, ilacı olsa, merhemi olsa, doktor çare bulsa gideceğim yüreğimde ki kanayan yaramı iyileştirmeye, ama yok, yok işte. Yüreğim senin sevginle mutlu olmayı isterken bıraktığın acılarla birlikte kan kaybediyor. Canım çok acıyor.
Verdiğin ya da bana veremediğin sevginle kapanmayan bir yara açtın sevgi dolu olan yüreğime. İnan bedenimi bir kör bıçakla kesseler bu kadar acı çekmezdim. Paramparça etseler bedenimi canım inan bu kadar çok yanmazdı.
Yavaş yavaş ölüyorum sanki hiçbir şeyden tat alamıyorum, hiçbir şey zevk vermiyor bana. Sevgi denilen o güzel duyguya lanet ediyorum bazen. Sevmeye, sevgilinin yanında olmaya lanet ediyorum işte. O kadar soğudum ki; bir buz dağı oluştu yüreğimde.
Yüreğimde hissettiğim duygular birer birer sönüyor, sevgi, mutluluk, huzur… Bana kalan duygular ise hüzün, gözyaşı, acı…
Oysa ne umutlarla, sevgi dolu kalbimle çıkmıştım senin karşına. Seni çok sevmeye söz vermiştim kendime. Seninle olmak, seninle gülmek, omzunda ağlamak...
Seninle paylaşmak istedim bu hayatı… Ben sen dedikçe yok saydın beni, sen benim küçük ama içinde kocaman sevgi barındıran kalbimi görmedin. Nasıl yanmasın yüreğim, nasıl dolmasın gözlerim.
Ağlamak her şeyi düzeltmiyor. Sadece kendimi üzüyorum, kendi yüreğimi eritiyorum günden güne.
Gece yine bana seni hatırlatan “sensizliği” giydi üzerine.
Yine her gece olduğu gibi seni anlatıyorum yıldızlara, sensizliği soluyorum her nefes alışımda. Sana olan bu derin sevgimi, özlemimi anlatıyorum gecenin hüzün kokan sessizliğinde.
Sen bana bu kadar uzakken çareyi gecenin karanlığında yıldızlarda arıyorum çaresizliğimi.
Gecenin karanlığında resmini çiziyorum soğuk taştan duvarlara, gerçekleşir ümidiyle. Yanıma gelip ellerimi tutarsın diye, sensizlikte buz tutan yüreğimi gülüşünle ısıtırsın ümidiyle…
Umutlarımı iyice yitirdim son günlerde… Döneceğine dair umutlarım bitmek üzere, sana olan özlemimi anlatıyorum beyaz kâğıtlara, oysa sana anlatmak isterdim içimde sana karşı atan sıcak yüreğimin özlemle solan çiçeklerini.
Ya “Kal” de, ya da “Git.” Artık sonu olmayan bu çıkmaz sokaklardan kurtar beni. Varlığında yokluğunu yaşamak ne kadar can yakıcı biliyor musun?
Bu mahkemede en ağır cezayı ben alacağım, cezam ise seni yüreğimde saklamak olacak. Seni seveceğim her an. Gülüşüne, ellerine hasret seni yaşayacağım ama sensiz…
Her geçen saniye kanayan bu yaramı daha da büyütecek, kanayan yaralarıma inat ben seni seveceğim… Gitsen bile sevgili. Sen benden gitmedin, halen yüreğimde yaşamaktasın anlatılmaz bir sevgi ile…
Ödediğim bedel sensizlik, yalnızlık, aşksızlık. ve dedim ya bugün dilimde bir şarkı var adı oldu yalnızlık...
Ayrılık düşer bazen merhabalarımıza…
Oluşturduğumuz “biz” kalıpları çöker…
Var olan iki ayrı kutuptur artık…
Ya “vazgeçen” oluruz bu ayrılıkta..
Ya da “ vazgeçilen”…
Bir tercihtir vazgeçmek..
Eksilmiştir yüklediğiniz değerler, gidip de dönmemeyi, dönüp de bakmamayı göze almışsınızdır…
Oluşturduğunuz o “biz” kalıbından kendinizi alır ve gidersiniz bu merhabadan …
Hayata başka bir yerden, başka bir noktadan başlamaktır vazgeçmek…
Yeniden başlamaktır..
Yarın vardır önünüzde..
Ve yarına ait umutlar…
Seçeneksizliktir vazgeçilen olmak…
Giden gitmiştir ardında boşluğunu bırakarak…
Ve siz kalansınızdır…
Orda…
Öylece…
Eksilmektir vazgeçilen olmak…
Bir yokluğun sızısını yüreğinizde anbean taşımaktır…
Vazgeçenden geriye kalan tenhalığı,ıssızlığı kalabalıklarla….
Sessizliği hiçbir sesle dolduramamaktır…
Nedenler ve niçinlerle daha da kararıp uzayan gecelerdir…
Bir sızıyla bölünen uykulardır…
Dağılmak, parçalanmaktır çokça…
Unutmak için zamana umut bağlamaktır…
Zaman akıp giderken hayatımızdan…
Kimi zaman ” vazgeçen” oluruz bir merhabada…
Bir başkasında “vazgeçilen” belki…
Vazgeçmenin umursamazlığında da olsak…
Vazgeçilmenin umarsızlığında da…
Anlar ve anılardır yanımızda kalan…
Sonra…
Bir maske takıp yüzümüze…
Sevginin çıplaklığını örtsün diye…
Katılırız akan zamana yine de…