İletişim Felsefesi
En genel anlamda iletişimin doğasını, özünü, amaçlarını, kapsamını ve içeriğini araştıran; ideal bir iletişim ortamı için gerekli olan koşulların neler olduğunu ortaya koyan; iletişim sürecinde kullanılan yöntemleri irdeleyen felsefe dalı. İletişim Felsefesi, iletişim araştırmalarında elde bir olarak görülen kuramsal, çözümleyici ve siyasal yaklaşımların doğasını irdeler. İletişim felsefecilerinin yanıt aradığı sorular arasında dilin doğası, deneyimin öznelliği, yorumların bilgibilimsel ya da bilgikuramsal kökeni, bilginin ve iletişimsel eylemlerin politikası gibi temel sorular yer almaktadır.
Bir süreç olarak insan iletişiminin asıl amacı anlam üretimi ve paylaşımdır. Bu süreç büyük ölçüde bağlama bağımlıdır. İletişim bağlamı iletişimin doğasını ve dolayısıyla da üretilecek anlamı doğrudan etkiler. İletişimcilerin bakış açıları da anlamı etkiler. Bakış açısı kişinin sahip olduğu dünya görüşüdür. Dünya görüşü ise bir anlamda felsefeyle ya da en azından yaşama felsefesiyle eşanlamlıdır.
Felsefecilerin iletişim hakkında geliştirdikleri temel düşünceler üç koldan ilerlemiştir: edimbilim; yorumbilgisi; varoluşsal iletişim.
Edimbılim: Sözcük ilk kez 1938 yılında dil felsefecisi Charles W. Morris tarafından, "göstergelerin kullanıcılarını ve bağlamlarını araştırma" anlamında kullanılmıştır. Ardılları ise terimi tüm göstergelerin araştırılması anlamında değil de sadece dil göstergelerine sınırlayarak kullanmışlardır. Ama yine de ortak bir tanıma ulaşamamışlardır. En çok kabul gören tanım, edimbilimin "dilin içinde işlev gördüğü yollarla ilgilenen bir dilbilim dali" olduğu yönünde verilen tanımdır. Morris terimi, Charles S. Peirce, John Dewey ve George Herbert Mead gibi felsefecilerin çalışmalarına gönderme yaparken kullanmıştır. Bu felsefecilerin tümü de toplumsal yaşamda iletişimin yaşamsal bir rol oynadığını vurgulamışlardır. Öte yandan, iletişim felsefesi konusunda Eski Yunan fılozofları da mutlaka anılmak durumundadır. Anlamanın diyalektik bir süreçte gerçekleştiğine inanan Platon 'a göre, inançlar tartışmada gerekçelendirilip haklılandınlmaliydı ve tartışma da gerçeki arayış üzerine temellendirilmeliydi. Bu bakış açısı felseH diyalektiği retoriğin dışına yerleştirmekteydi çünkü retorik Platon'a göre tek tarafı ikna sanatıydı Platon 'un diyalektiğinde mantığın edimbilimsel temelini gören Aristoteles ise tartışmanın başlangıcında öncüller üzerinde bir anlaşma olmadan felsefı iletişimin gerçekleşemeyeceğine inanıyordu. İletişimin bağlamı üzerinde duran kimi felsefeciler "belirteç"lerle özel olarak ilgilenmiştir. Bu sözcükler, yorumu kulanıldıkları bağlama göre değişen sözcüklerdir. `Bu, oradaki, ben, sen" gibi "adıl"lar; "-di, -miş, -cek" gibi zaman belirteçleri bu kategoriye dahildir. Peirce bunlara "belirtisel gösterge" adını vermiş ve bu göstergelerle gönderme yaptıkları nesneler arasındaki ilişkinin varoluşsal olduğunu öne sürmüştür. Bestrand Russell ise bunları "benmerkezci ayrıntılar" olarak niteledikten sonra tüm belirteçlerin bir tür öznel deneyime gönderme yaptığını savunmuştur. Belirteçlere ilişkin olarak en yaygın biçimde paylaşılan felsefı yaklaşım, "sözce"nin (ııtteraırce) anlamıyla ifade ettiği önerme arasında bir ayrım yapmaktadır. Örneğin "40 yaşındayım" tümcesinin anlamı açıktır; ancak bu tümceden çıkartılacak önerme nasıl, ne zaman, nerede ve kim tarafından söylendiğine bağli olarak değişecektir. Edimbilim en geniş anlamını Alman fılozof Jürgen Habermas 'ın çalışmalarında bulmaktadır. Habermas , oldukça kapsamlı bir iletişimsel eylem kuramı geliştirmiştir. Habermas iletişimi toplumsal olarak eşgüdümlenmiş toplumsal etkinlikler bütünü olarak görür ve bu etkinlikler aracıliğıyla insanoğlunun kendisini ussal bir varlik olarak gerçekleştirdiğini savunur. Ussallık, tartışma aracılığıyla uzlaşabilme yeteneğidir. Tartışmada kullanılan uslamlamalar gerçeklik savları içerir ve Habermas 'ın evrensel edimbilimi dört temel gerçeklik savı ortaya koyar: iletişim sürecine katılan bir kişi,
(ı)savını anlaşılır bir şekilde ifade eder,
(ıı) karşısındaki kişiye anlaşılabilecek bir şey aktarır;
(ııı) böylece kendini anlaşılır kılar ve
(ıv) başka bir kişi ile ortak bir anlayışa ulaşır.
En genel anlamda iletişimin doğasını, özünü, amaçlarını, kapsamını ve içeriğini araştıran; ideal bir iletişim ortamı için gerekli olan koşulların neler olduğunu ortaya koyan; iletişim sürecinde kullanılan yöntemleri irdeleyen felsefe dalı. İletişim Felsefesi, iletişim araştırmalarında elde bir olarak görülen kuramsal, çözümleyici ve siyasal yaklaşımların doğasını irdeler. İletişim felsefecilerinin yanıt aradığı sorular arasında dilin doğası, deneyimin öznelliği, yorumların bilgibilimsel ya da bilgikuramsal kökeni, bilginin ve iletişimsel eylemlerin politikası gibi temel sorular yer almaktadır.
Bir süreç olarak insan iletişiminin asıl amacı anlam üretimi ve paylaşımdır. Bu süreç büyük ölçüde bağlama bağımlıdır. İletişim bağlamı iletişimin doğasını ve dolayısıyla da üretilecek anlamı doğrudan etkiler. İletişimcilerin bakış açıları da anlamı etkiler. Bakış açısı kişinin sahip olduğu dünya görüşüdür. Dünya görüşü ise bir anlamda felsefeyle ya da en azından yaşama felsefesiyle eşanlamlıdır.
Felsefecilerin iletişim hakkında geliştirdikleri temel düşünceler üç koldan ilerlemiştir: edimbilim; yorumbilgisi; varoluşsal iletişim.
Edimbılim: Sözcük ilk kez 1938 yılında dil felsefecisi Charles W. Morris tarafından, "göstergelerin kullanıcılarını ve bağlamlarını araştırma" anlamında kullanılmıştır. Ardılları ise terimi tüm göstergelerin araştırılması anlamında değil de sadece dil göstergelerine sınırlayarak kullanmışlardır. Ama yine de ortak bir tanıma ulaşamamışlardır. En çok kabul gören tanım, edimbilimin "dilin içinde işlev gördüğü yollarla ilgilenen bir dilbilim dali" olduğu yönünde verilen tanımdır. Morris terimi, Charles S. Peirce, John Dewey ve George Herbert Mead gibi felsefecilerin çalışmalarına gönderme yaparken kullanmıştır. Bu felsefecilerin tümü de toplumsal yaşamda iletişimin yaşamsal bir rol oynadığını vurgulamışlardır. Öte yandan, iletişim felsefesi konusunda Eski Yunan fılozofları da mutlaka anılmak durumundadır. Anlamanın diyalektik bir süreçte gerçekleştiğine inanan Platon 'a göre, inançlar tartışmada gerekçelendirilip haklılandınlmaliydı ve tartışma da gerçeki arayış üzerine temellendirilmeliydi. Bu bakış açısı felseH diyalektiği retoriğin dışına yerleştirmekteydi çünkü retorik Platon'a göre tek tarafı ikna sanatıydı Platon 'un diyalektiğinde mantığın edimbilimsel temelini gören Aristoteles ise tartışmanın başlangıcında öncüller üzerinde bir anlaşma olmadan felsefı iletişimin gerçekleşemeyeceğine inanıyordu. İletişimin bağlamı üzerinde duran kimi felsefeciler "belirteç"lerle özel olarak ilgilenmiştir. Bu sözcükler, yorumu kulanıldıkları bağlama göre değişen sözcüklerdir. `Bu, oradaki, ben, sen" gibi "adıl"lar; "-di, -miş, -cek" gibi zaman belirteçleri bu kategoriye dahildir. Peirce bunlara "belirtisel gösterge" adını vermiş ve bu göstergelerle gönderme yaptıkları nesneler arasındaki ilişkinin varoluşsal olduğunu öne sürmüştür. Bestrand Russell ise bunları "benmerkezci ayrıntılar" olarak niteledikten sonra tüm belirteçlerin bir tür öznel deneyime gönderme yaptığını savunmuştur. Belirteçlere ilişkin olarak en yaygın biçimde paylaşılan felsefı yaklaşım, "sözce"nin (ııtteraırce) anlamıyla ifade ettiği önerme arasında bir ayrım yapmaktadır. Örneğin "40 yaşındayım" tümcesinin anlamı açıktır; ancak bu tümceden çıkartılacak önerme nasıl, ne zaman, nerede ve kim tarafından söylendiğine bağli olarak değişecektir. Edimbilim en geniş anlamını Alman fılozof Jürgen Habermas 'ın çalışmalarında bulmaktadır. Habermas , oldukça kapsamlı bir iletişimsel eylem kuramı geliştirmiştir. Habermas iletişimi toplumsal olarak eşgüdümlenmiş toplumsal etkinlikler bütünü olarak görür ve bu etkinlikler aracıliğıyla insanoğlunun kendisini ussal bir varlik olarak gerçekleştirdiğini savunur. Ussallık, tartışma aracılığıyla uzlaşabilme yeteneğidir. Tartışmada kullanılan uslamlamalar gerçeklik savları içerir ve Habermas 'ın evrensel edimbilimi dört temel gerçeklik savı ortaya koyar: iletişim sürecine katılan bir kişi,
(ı)savını anlaşılır bir şekilde ifade eder,
(ıı) karşısındaki kişiye anlaşılabilecek bir şey aktarır;
(ııı) böylece kendini anlaşılır kılar ve
(ıv) başka bir kişi ile ortak bir anlayışa ulaşır.