meridyen2
Kayıtlı Üye
İki Yol İki Amaç: İlmi Mercek Sayı 29
Samimiyet mi? Kendini Kandırmak mı?
Din Ahlakını Yaşamak Samimiyet Gerektirir
Din ahlakını yaşamanın temel şartı samimiyet ve doğallıktır. Bir insanın İslam ahlakını yaşaması ve dolayısıyla gerçek mutluluk ve kurtuluşa ulaşması, ancak Allah'a, kendisine ve diğer insanlara karşı son derece samimi olmasıyla mümkün olabilir. Çünkü iman, ancak samimiyet zemini üzerine kurulabilir.
Kendini Kandırmak Yerine Samimiyet
Ahiretteki sonsuz hayata karşılık dünyada geçirilen sürenin kısalığı, insanın kendisini kandırmasını değil, son derece açık bir şuurla ve dikkatle kulluk görevini yerine getirmesini gerektirir. Bu da, kişinin her an vicdanının sesini dinlemesi ve Kuran ahlakına uyması ile mümkündür. Samimi olarak iman eden bir insan için başka bir yol yoktur. İnsanın dünyada yaşadığı süre boyunca her geçen saniye ölüme ve hesap gününe biraz daha yaklaştığını, yaptığı her davranışın, aklından geçen her düşüncenin Allah'ın bilgisi dahilinde olduğunu ve bunlardan sorumlu tutulacağını düşünmesi, kendisi için en güzel ve kazançlı olan yoldur.
“Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azab apansız size gelip çatmadan evvel.” (Zümer Suresi, 54-55)
Samimi İman, İnsanı Cenneti Yaklaştıran Yoldur
Kuran ahlakını yaşayan bir insan, insanların rızasını kazanmanın kişiye ne dünyada ne de ahirette bir fayda sağlamayacağını bilir. Bu nedenle iman sahipleri şirkten ve insanların rızasını kazanmaya yönelik tüm tavırlardan titizlikle sakınırlar. Bu da, onların samimi bir kalple iman ederek cenneti umut etmelerine vesile olur.
“İman edip salih amellerde bulunanlar ve 'Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar', işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır.” (Hud Suresi, 23)
Şeytan, İnsanlara Bahane ve Mazeretler Telkin Eder
Şeytan insanları Allah'ın yolundan döndürebilmek, Allah'ın emrettiği ibadetleri yerine getirmelerine ve Kuran'da bildirilen üstün ahlakı yaşamalarına engel olmak için pek çok taktik izler. Samimi bir imana sahip olmayan insanların bazı ibadetleri yapmamaları için çeşitli mazeretler öne sürmelerini sağlar. Yani şeytan bir insanı hataya sürüklerken, bu yaptığını ona makul gösterecek bahaneleri de beraberinde verir.
“Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?” (İnfitar Suresi, 6)
Şeytan, Yaratılış Amacını Unutturarak İnsanları Kandırır
Şeytan insanları çeşitli mazeretlerle, telkinlerle, aldatıcı davetlerle kendi yoluna çekmeye çalışır. İnsanlara yaratılış amaçlarını unutturarak, onları dünyevi çıkarlara, geçici ideallere yöneltir. Eğer bir insan şeytanın bu çağrısına uyar ve herşeyi yaratmış olan Rabbimiz'in çağrısından uzak durursa, işte o zaman doğruyu görebilmesi mümkün olmaz:
“Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.” (Zuhruf Suresi, 36)
Kendini Kandıranları Bekleyen Son
İnsan vicdanını dinlemek yerine çeşitli bahanelerle kendini kandırıp nefsinin istek ve tutkularına uyarsa, asla kendinden savamayacağı manevi bir azap içinde yaşar. Ancak kendini kandırması dolayısıyla yaşayacağı sıkıntı sadece dünyadaki sıkıntılar ile sınırlı kalmaz. Çünkü Allah dünyada kendilerini kandırarak hesap gününü göz ardı eden insanların ahirette de büyük bir azap ve pişmanlıkla karşılaşacaklarını haber vermiştir:
“Sizi toplanma günü için birarada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür...” (Teğabün Suresi, 9)
(makale harun yahya)
Samimiyet mi? Kendini Kandırmak mı?
Din Ahlakını Yaşamak Samimiyet Gerektirir
Din ahlakını yaşamanın temel şartı samimiyet ve doğallıktır. Bir insanın İslam ahlakını yaşaması ve dolayısıyla gerçek mutluluk ve kurtuluşa ulaşması, ancak Allah'a, kendisine ve diğer insanlara karşı son derece samimi olmasıyla mümkün olabilir. Çünkü iman, ancak samimiyet zemini üzerine kurulabilir.
Kendini Kandırmak Yerine Samimiyet
Ahiretteki sonsuz hayata karşılık dünyada geçirilen sürenin kısalığı, insanın kendisini kandırmasını değil, son derece açık bir şuurla ve dikkatle kulluk görevini yerine getirmesini gerektirir. Bu da, kişinin her an vicdanının sesini dinlemesi ve Kuran ahlakına uyması ile mümkündür. Samimi olarak iman eden bir insan için başka bir yol yoktur. İnsanın dünyada yaşadığı süre boyunca her geçen saniye ölüme ve hesap gününe biraz daha yaklaştığını, yaptığı her davranışın, aklından geçen her düşüncenin Allah'ın bilgisi dahilinde olduğunu ve bunlardan sorumlu tutulacağını düşünmesi, kendisi için en güzel ve kazançlı olan yoldur.
“Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azab apansız size gelip çatmadan evvel.” (Zümer Suresi, 54-55)
Samimi İman, İnsanı Cenneti Yaklaştıran Yoldur
Kuran ahlakını yaşayan bir insan, insanların rızasını kazanmanın kişiye ne dünyada ne de ahirette bir fayda sağlamayacağını bilir. Bu nedenle iman sahipleri şirkten ve insanların rızasını kazanmaya yönelik tüm tavırlardan titizlikle sakınırlar. Bu da, onların samimi bir kalple iman ederek cenneti umut etmelerine vesile olur.
“İman edip salih amellerde bulunanlar ve 'Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar', işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır.” (Hud Suresi, 23)
Şeytan, İnsanlara Bahane ve Mazeretler Telkin Eder
Şeytan insanları Allah'ın yolundan döndürebilmek, Allah'ın emrettiği ibadetleri yerine getirmelerine ve Kuran'da bildirilen üstün ahlakı yaşamalarına engel olmak için pek çok taktik izler. Samimi bir imana sahip olmayan insanların bazı ibadetleri yapmamaları için çeşitli mazeretler öne sürmelerini sağlar. Yani şeytan bir insanı hataya sürüklerken, bu yaptığını ona makul gösterecek bahaneleri de beraberinde verir.
“Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?” (İnfitar Suresi, 6)
Şeytan, Yaratılış Amacını Unutturarak İnsanları Kandırır
Şeytan insanları çeşitli mazeretlerle, telkinlerle, aldatıcı davetlerle kendi yoluna çekmeye çalışır. İnsanlara yaratılış amaçlarını unutturarak, onları dünyevi çıkarlara, geçici ideallere yöneltir. Eğer bir insan şeytanın bu çağrısına uyar ve herşeyi yaratmış olan Rabbimiz'in çağrısından uzak durursa, işte o zaman doğruyu görebilmesi mümkün olmaz:
“Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.” (Zuhruf Suresi, 36)
Kendini Kandıranları Bekleyen Son
İnsan vicdanını dinlemek yerine çeşitli bahanelerle kendini kandırıp nefsinin istek ve tutkularına uyarsa, asla kendinden savamayacağı manevi bir azap içinde yaşar. Ancak kendini kandırması dolayısıyla yaşayacağı sıkıntı sadece dünyadaki sıkıntılar ile sınırlı kalmaz. Çünkü Allah dünyada kendilerini kandırarak hesap gününü göz ardı eden insanların ahirette de büyük bir azap ve pişmanlıkla karşılaşacaklarını haber vermiştir:
“Sizi toplanma günü için birarada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür...” (Teğabün Suresi, 9)
(makale harun yahya)