İki Kardeş

ashli

Bayan Üye
...İki Kardeş...


Bir zamanlar bir padişah varmış. Bu Padişahın bir oğlu ve bir de kız, varmış. Padişah yaşlanmış, vakti gelmiş, günün birinde ölmüş. Oğlu babasının yerine geçmiş. Uzun bir süre ülkenin padişahlığını sürdürmüş, ama sonunda yarını yoğunu tüketmiş.

Bir gün kız kardeşine, “Kardeşim” demiş, “bütün param bitti”. Benim parasız kaldığımı işitirlerse, hem beni tahttan indirirler, hem de ne senin ne de benim yüzümüze bakarlar. Bunlar olmaktansa, bari buradan kaçalım’ demiş.

Padişah bunları söyledikten sonra, iki kardeş, yanlarına biraz öteberi alıp bir gece saraydan uzaklaşmışlar.

Az gitmişler uz gitmişler dere tepe düz gitmişler. Sıcaktan susayıp bayılma derecesine gelmişler. Padişah susuzluğa dayanamayıp, yere birikmiş olan bir suyu görerek, “Kardeşim, ben bu suyu içeceğim,” demiş.

o da, Aman kardeşim, kim bilir bu nedir, su mudur, yoksa pis bir şey midir? Bu kadar sabrettik, biraz daha gidelim, belki bir su buluruz,” diyerek kardeşini caydırmış.

Ama padişah, “Ben duramayacağım, ille şu suyu içeceğim, deyip, ağzını yanaştırarak suyu içmiş. İçtiği anda hemen bir geyik olmuş.”

Kız bunu görünce, Gördün mü şimdi olanları? Ben sana demedim mi? Şimdi ne yapacağız? Diyerek ağlamaya başlamış.

İki kardeş, “ne yapalım, bu da başımıza geldi,” deyip, yine yola koyulmuşlar. Az gitmişler bir çeşme başına varmışlar.

Kız, orada bulunan büyük bir ağacın üstüne çıkmış. Geyik de, “Varayım, biraz gidip bakayım, öteberi bulabilir miyim?” diyerek başını alıp gitmiş.

O gitme de olsun, kız orada otururken ,o şehrin padişahının oğlu ava çıkmış. Ötede bende gezinirken o çeşme başına gelerek kızı ağacın üzerinde görmüş.

Ona her ne kadar, “in aşağıya”, diye seslenirse de kız bir türlü inmemiş. Oğlan hemen adamlarını getirip, “Şu ağacı kesin,” diye emir vermiş, Adamlar baltaları alıp ağacı kesmeye başlamışlar. Kesmişler, kesmişler biraz kalmış. Akşam olmuş, karanlık bastırmış,

Adamlar, “Haydi, geriye kalanı da yarın keseniz,” diyerek gitmişler.

Az sonra, geyik gelip ağacın kesilmiş olduğunu görmüş. Kıza sorunca da o da her şeyi anlatmış. Geyik hemen ağacı yalamış, ağaç eskisinden kalın olmuş.

Her neyse, o gece yatmışlar. Sabah olunca geyik yine gitmiş. Padişahın oğlu yine adamlarını alarak oraya gelmiş. Bir de bakmış ki, ağaç eskisinden kalın olmuş. Yine başlamışlar ağacı kesmeye. Epeyce kesmişler; yarısı kalmış. Akşam olduğunu görünce bırakmışlar, “Sabahleyin keseriz,” diyerek gitmişler.

Tekrar geyik gelip ağacı yalayınca ağaç daha kalın olmuş. Sabahleyin geyik yine gitmiş.

Padişah’ın oğlu gelip, ağacın eskisinden daha kalın olduğunu görünce, “Biz bu işi başaramayacağız .Buna başka çare bulmalıyız,” diyerek dönüp gitmiş. Ülkenin cadısına başvurmuşlar.

Ona, “Şu çeşmenin yanındaki ağaçta bir kız var. Onu bana indirebilirsen sana istemediğin kadar altın veririm,” demiş.

Kadın da, “Peki şehzadem,” deyip gitmiş. Bir sacayak, bir de kazan alıp doğru o çeşmenin yanına varmış. Sacayağı yere koyup, kazanı da baş aşağı onun üstüne oturtunca, başlamış çeşmeden su taşıyarak kazanın üstüne dökmeye. Bu işleri hep gözü kapalı yaptığı için, kız onu kör sanarak, “Nineceğim, kazanı tersine koydun. Taşıdığın suları hep yere döküyorsun,” demiş. Cadı, “Kızım, a kızım, neredesin sen? Benim gözlerim görmüyor. Yıkanacak çama şırlarım da var. Bari sevabına şu kazanı gel de düzene koyuver,” demiş.

Şehzade de oralara gelip, ağaca yakın bir yerde saklanmış. Kız ağaçtan inince, şehzade hemen koşarak kızı tutmuş, alıp sarayına götürmüş.

Kız, “Sen beni aldın ama, benim bir kardeşim var; geyiktir. Onu da alıp getirirsen sana varırım, yoksa kendimi öldürürüm” demiş.

Şehzade bunu işitir işitmez adamlar göndermiş. Adamlar ağacın dibinde beklemişler, geyik gelince onu tutup saraya getirmişler. Kız bu geyiği kendi yanından hiç ayırmaz. Odasında yatırırmış. Şehzade padişahtan izin almış, kızla evlenmiş. Düğünleri kırk gün kırk gece sürmüş.

Aradan epey bir zaman geçmiş. Şehzade halayıklarından biri tıpkı bu kıza benzediği gibi, o kızı şehzade aldığı için de kıskanırmış.

Bir gün kıza, Haydi sizinle has bahçeye gidelim, biraz eğleniriz” demiş, kız da kalkıp bu halayıkla bahçeye gider. Bahçede büyük bir havuz varmış. Gezip dururlarken, bu havuzun yanına giderler. Halayık bu kızı ittiği gibi havuza atmış. Havuzda da büyük bir balık varmış. 0 balık hemen kızı yutuvermiş. Halayık saraya dönmüş, hemen kızın elbiselerini giymiş, kuşanmış, ve oturmuş. Şehzade geldiğinde, bu kızın o kız olmadığını anlamasa da, bazen kendi kendine yine bir şeylerin dönmekte olduğunu düşünmüş. Kız da onun bu halini görerek, geyiğin söyleyeceğinden korkmuş, yalancıktan hasta olmuş. Onu yoklamaya gelen hekimler, Şu geyiğin yüreğini yersem iyi olacağımı şehzadeye söyleyin,” demiş.

Hekimler de şehzadeye, Efendim, siz bu geyiği kesip, hastaya yedirirseniz, hasta ancak o zaman iyileşir,” demiş.

Şehzade kıza, “Efendim, hekimler böyle söylüyorlar. Bu geyik sizin kardeşiniz. Kesilmesine razı olur musunuz? Deyince, kız da, “Ne yapalım? 0 zaten hayvan oldu. Şimdi ben de ölürsem siz onu ne yapacaksınız? Bari kesin de ben ölmeyeyim. 0 da hayvanlıktan kurtulsun,” diye cevap verir.

Geyik bunu işitince, “Efendim, bana biraz izin verin. Gidip bahçedeki havuzdan bir su içip geleyim. Ondan sonra beni kesiniz,” der.

Şehzade, “Peki,” diyerek geyiği salıverir. “Bakayım şu ne yapacak?” diye de geyiğin ardından bahçeye gider.

Geyik havuzun başına varınca kız kardeşine, “Kardeşim, daha çıkmayacak mısın? Beni bu gün kesiyorlar. Yüreğimi, seni havuza atan kıza yedirecekler,” diye seslenmiş.

Kız da bağırarak, Kardeşim, balığın karnındayım, nasıl çıkayım? Sen de alnına yazılana katlanırsın. Ne yapayım, bize düşmanlık eden Allah’ından bulsun,” deyince, bunları duyan şehzade işin içyüzünü anlamış. Geyiği kesmediği gibi, ne kadar hayvan var sa hepsine bir hafta boyunca yem verdirmeyip onlara tuz yedirmiş, hiç de su verdirmemiş.

Hayvanlar susuzluktan bütün ortalığı paralamışlar. Şehzade bunları bahçeye salıvermiş, hayvanlar hemen gidip, havuzun bütün suyunu içmiş. Şehzade havuzdaki o koca balığın karnını yarmış, kızın orada olduğunu görmüş. Onu kucaklayıp odasına götürmüş. Geyik de o balığın kanından biraz yalayınca yine adam kılığına girmiş. İki kardeş birbirlerine sarılıp sevinmişler. Şehzade o ha layığı kırk katırın kuyruğuna bağlamış. Katırlara bir kamçı vurunca da, halayın her parçası bir dağda kalmış. Şehzade, kızın kardeşini de kendi kız kardeşiyle evlendirmiş. Hep birlikte kırk gün kırk gece düğün yapmışlar. Aradan çok geçmemiş, padişah ölmüş.

O zaman oğlan tahta çıkmış, kızın kardeşini de kendine vezir etmiş. Hep birlikte uzun yıllar mutlu bir yaşam sürmüşler.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst