İdil (İtil) Bulgar Devleti

İnci

1907
Prenses
İdil (İtil) Bulgar Devleti
İdil ve Kama nehirlerinin birleştiği alanda kurulan bir Türk devleti.
Bir kısım araştırmacılar, ilk Müslüman-Türk devletinin İdil Bulgar Hanlığı olduğunu kabul ederler. “Karışık” manâsına gelen Bulgar kelimesi, Hun Türklerinin idaresinde yaşayan ve Hunlar'ın yıkılışından sonra dağılan Türk boylarından Kutripur ve Utrgurların karışımından meydana gelen Bulgarlara isim oldu. Önceleri Göktürk Hanlığı'nın idaresinde yaşayan Bulgarlar, 630’da bu devletin fetreti üzerine, Büyük Bulgarya devletini kurdular. Ancak bu devlet kısa bir süre sonra komşu Hazar Hakanlığı tarafından ortadan kaldırıldı. Bunun üzerine Asparuh idaresindeki Bulgarlar, Tuna’ya doğru yönelerek Balkanlara girip, 670’li senelerde, Tuna Bulgar Devletini kurdular. Tuna Bulgarları, bir süre sonra Slavlarla karıştılar ve 864 senesinde, Boris Hanın, Ortodoksluğu resmen kabulüyle de Hıristiyan oldular. Bugün Balkanlarda yaşayan Bulgarlar, bunların soyundandır.

Bulgarların bir kısmı ise, İdil ve Kama nehirlerinin birleştiği sahaya yerleşmişlerdi. İdil Bulgarları, burada bölgenin yerli halkı Fin-Ugorları ve öteki Türk topluluklarını da idareleri altına alarak bir devlet kurdular. Bu devletin ilk devirleri hakkında, kaynaklarda kesin bir bilgi yoktur. Bulgar tüccarlarının, Harezm’de ve Sâmânî ülkesinde Müslüman tüccarlarla temasları, Harezmliler'in de onların ülkelerine gitmeleri neticesinde, ülke topraklarında İslâm dîni ve kültürü yayılmaya başladı. 900’lü senelerde, Bulgarlar arasında İslâmiyet'i kabul edenlerin sayısı çoğunluktaydı. Sultan Şekkey’in oğlu İlteber Almış’ın, başa geçtikten sonra gördüğü bir rüya üzerine İslâmiyet'i kabul etmesiyle, İdil Bulgar Devletinin resmî dîni İslâmiyet oldu. Almış Han, 920’de Abbâsî halifesine din âlimi ve mimarlar göndermesi için ricada bulundu. İsmini de, Emir Ca’fer bin Abdullah olarak değiştirdi. Bu heyet, 922 senesinde Bulgar ülkesine ulaştı ve o andan itibaren Bulgar Devleti, Abbasî halifelerine bağlı bir Müslüman ülkesi, Bulgarlar ise, Doğu Avrupa’da Türk-İslâm kültürünün ilk temsilcisi durumuna gelmişlerdi. Sikkelerden anlaşıldığına göre, Ca’fer’den sonra yerine oğlu Mikâil geçti. Ona da, Tâlib bin Ahmed, Mü’min bin Ahmed ve Mü’min bin el-Hasan, halef oldular.
Bulgarlar, Hazar Hakanlığı'nın 965 senesinde yıkılmasına kadar, bu devlete tâbi idi ve Hazarlara vergi veriyordu. Bu devletin yıkılmasından sonra, müstakil bir devlet durumuna geldiler. 985 senesinde Rus Kiev Prensliği, Bulgar topraklarını işgal ettiyse de, bir süre sonra geri çekildi. Daha sonra Bulgarlar ve Ruslar arasında münasebetler gelişti ve 1006 senesinde, iki devlet arasında bir ticaret anlaşması yapıldı. Fakat, 11. asrın sonlarına doğru, kuzeydeki kürk ticareti yüzünden, iki devlet arasında bitmeyen savaşlar başladı. Bu savaşlar, 13. asra ve Moğolların ortaya çıkışına kadar devam etti. Moğollar, Kalka Nehri kıyısında Rusları yendikten sonra (1224), doğuya dönerken, Bulgarların tuzağına düşerek ağır kayıplar verdiler. Bunun intikamını almak isteyen Batu Han, ordusuyla Bulgarlar üzerine yürüdü. Moğol ordusu, 1236’da Bulgar topraklarına girdi, köyleri ve şehirleri yıktığı gibi, 50.000 nüfuslu başşehirlerini de darmadağın etti.
Batu Hanın, Deşt-i Kıpçak bölgesinde kurduğu Altınordu Devleti zamanında Bulgarlar, bir dereceye kadar bağımsızlıklarını muhafaza ettiler. Bu arada başşehirleri olan Bulgar şehri, kısa zamanda eski hâline kavuşturuldu. Bulgarlar, zaman zaman Altınordu Devletine baş kaldırıyorlardı. Altınordu Hanı Pulat Timur, 1361 senesinde Bulgarları cezalandırmak için, ülke topraklarına girip çeşitli tahribatlar yaparak geri çekildi. Timur Han'ın, 1391 ve 1395 yıllarında Altınordu Devletine karşı yaptığı seferlerden Bulgarlar da etkilendi. İdil Bulgarları, 1399’da Ruslarla yaptıkları savaşı kaybedince, dağıldılar. Halkın büyük kısmı Kama Nehrinin kuzeyindeki Kazan Nehri boyunca göç ederek buralara yerleştiler ve bölgeyi tamamıyla Türkleştirdiler. 1437 senesinde kurulan Kazan Hanlığı'nın esas nüfusunu, Bulgar-Kıpçak karışımı Müslüman halk meydana getirmekteydi. Bugün de, bu Müslüman Bulgarlar, “Kazan Türkleri” veya “Şimâl Türkleri” diye anılmaktadır.
Bulgarlar, 10. asrın başlarında diğer Türk kabileleri gibi göçebe olarak yaşıyorlardı. Kısa bir zaman içinde yerleşik hayata geçerek, ziraatla uğraşmaya başladılar ve aynı asrın sonlarında, usta birer çiftçi oldular. Başlıca tarım ürünleri; ak darı, buğday ve arpa idi. Bunun yanında Orta İdil sâhası, ulaşım bakımından, kuzey bölgelerini Orta Asya’ya bağlayan büyük kervan yolları üzerindeydi. Bu durum, İdil Bulgarlarının büyük ölçüde, ticaret ile uğraşmalarına imkân sağladı. Devletin başşehri olan Bulgar şehri, Doğu Avrupa’nın en önemli ticaret merkezi hâline geldi. Bulgar Türkleri, kuyumculukta da ileri idiler. Bu sanattaki ustalıkları, İsveç’e kadar bütün batı Slavları sahasında tesirini göstermiştir.

Şeybanîler (Özbekler, Şibanîler, Şibânoğulları)
On beş ve on altıncı yüzyıllarda Mâverâünnehir’de hüküm süren Türk İslâm devleti. Adını Muhammed Şeybânî Handan alan bu devlete Özbekler de denir.
Timur Han'ın 1405’te ölümünden sonra zayıflayan Timur İmparatorluğu, parçalanmaya başladı. Bu sırada Aral Gölünün ve Seyhun Irmağının kuzeyindeki bölgede dağınık olarak yaşayan Özbekler, Ebü’l-Hayr’ın idaresinde toplanarak, 1428’de, onu, kendilerine han ilan ettiler. Özbeklerden ayrılan Kırgız Kazaklarını yeniden hakimiyeti altına almaya çalışan Ebü’l-Hayr, 1468’de bir savaşta vefat etti. Ebü’l-Hayr’ın vefatından sonra, Özbekler, Çağatay Moğol hükümdarı Yûnus Hana yenilerek dağıldılar. Yûnus Han, Ebü’l-Hayr’ın oğlu Şah Budak’ı öldürttü. Dağınık halde bulunan Özbekler, bu hâdise üzerine Şah Budak’ın oğlu Muhammed Şeybek'in (Şeybânî) etrafında tekrar toplanarak güneye doğru inmeye başladılar.
Bu hâdiseden sonra, Şeybânîler adını alan Özbekler, ilk zamanlar Çağatay Hanı Mahmud Hanın himayesine girerek Türkistan’a yerleştiler. Bu sırada Timuroğulları Devletindeki iç karışıklıktan istifade ederek, 1500’de Buhâra’yı zaptedip, Timur Hânedânına son verdiler. Mâverâünnehir tahtına Muhammed Şeybek geçti. Harezm, Hive, Belh ve Herat’ı ele geçirdiler. Çağatayların elinde bulunan Taşkent’i de zapteden Özbekler, Çağatay Hanı Mahmud Hanla kardeşi Ahmed Hanı esir aldılar. Böylece Türkistan, Mâverâünnehir, Fergana ve Horasan bölgelerine hakim olup, Orta Asya’nın en güçlü devleti hâline geldiler.
İran’da bulunan Akkoyunlu Devleti'ni yıkarak, hakimiyeti ele alan Safevîler, Sünni itikadda olan Özbeklere karşı, Horasan’ı ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Sünni Müslümanların hâmisi durumunda olan Muhammed Şeybek, Şah İsmail’in Ehl-i sünnet itikadını kabul etmesini ve kendisine boyun eğmesini istedi. İsteklerinin yerine getirilmemesi hâlinde, bütün Âzerbaycan ve İran topraklarını elinden alacağını bildirdi. Bu sırada Osmanlılar'ın da desteğini alan Özbekler, Safevîlere karşı mücadeleye başladılar. İkinci Bayezid Han, Muhammed Şeybek’i, Şah İsmail’e savaş açması için destekledi. Muhammed Şeybek’in oğlu Muhammed’in, Kırgızların saldırısına uğramasını fırsat bilen Safevîler, harekete geçerek Horasan’ı zaptedip Meşhed’e girdiler. Merv yakınlarında Özbekleri mağlup ederek Muhammed Şeybek’i şehit ettiler (1510).
Yeniden bir araya gelen Özbekler, 1512’de, Şiî-Safevî kumandanı Necmî Sânî ile Bâbür’ü Goncdevan’da büyük mağlubiyete uğrattılar. Böylece Buhâra, Semerkand ve Mâverâünnehir bölgeleri, tekrar Özbeklerin hakimiyetine girdi. Yeniden iktidarı ele alan Şeybânîler Hânedânı, 16. yüzyıl boyunca, Mâverâünnehir bölgesinde hüküm sürdü. Semerkand’ı devlet merkezi olarak seçen Özbekler, Muhammed Şeybek’in amcası Köçküncü Han devrinde, Horasan’ın bir bölümünü, Meşhed ve Esterâbâd’ı, Safevîlerden aldılar. Fakat Meşhed ve Herat yakınlarındaki Türbe-i Şeyh-i Cem denilen yerde yapılan savaşta Şah Tahmasb’a yenilince, buralar yeniden ellerinden çıktı. Bu sırada Hindistan’da bir Müslüman-Türk devleti kuran Babür, Özbeklerin mağlubiyetinden istifade ederek, Mâverâünnehir bölgesini ele geçirmek istedi. Oğlu Hümâyun Şah'ı, Semerkand üzerine gönderdi. Fakat, Özbeklerin güçlü olması ve Bâbür’ün Hindistan’daki işleri sebebiyle bir sonuç alamadı.
Muhammed Şeybek’ten sonraki Özbek hanlarının en güçlüsü olan İkinci Abdullah Han, dağılan Özbek boylarını toplayıp güçlü bir hâle getirdi. 1557’de Buhâra’yı tekrar ele geçirerek başşehir yaptı. Babası İskender’i bütün Özbeklerin hanı ilan etti. Belh, Semerkand ve Taşkent ile Sirideryâ'nın (Seyhun) kuzeyindeki bölgeyi ve Fergana’yı tekrar hakimiyeti altına aldı. Babası adına hüküm sürdü. 1582’de Sarısu ve Turgay arasındaki Uludağ’a kadar uzanan bir sefer düzenleyip, Bedahşân, Horasan, Gîlan ve Harezm’i ele geçirdi. 1583’ten itibaren, ülkeyi kendisi idare etti. İran Şahı Abbas, 1597’de Herat’ta Özbekleri yenerek Horasan’ı ele geçirdi. İkinci Abdullah Hanın oğlu Abdülmü’min, Belh’i idare etmekteyken babasına isyan etti. Bunu fırsat bilen Kırgızlar, Taşkent bölgesini işgal ettiler. 1598’de İkinci Abdullah Hanın vefat etmesinden altı ay sonra oğlu Abdülmü’min de öldürülünce, Özbekler ülkesinde hakimiyet Şeybânîlere akraba olan Canoğullarına (Astırhan Hanları) geçti. Şeybânîler, Mâverâünnehir’de ziraat, ticaret, güzel sanatlar ve kültürü geliştirdiler. Ülkede huzur ve emniyeti sağlayıp, iktisadî refah seviyesini yükselttiler. Ticaret yolları üzerinde kervansaray ve köprüler inşa ettirip, kıymetli madenlerden, alım gücü yüksek para kestirdiler. Sulama kanalları açarak, ziraî verimi yükselttiler. Şeybânî hanları, kültürlü kimseler olup, âlim ve sanatkârları himaye ederlerdi.


alıntıdır...
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst