AySe^^
Bayan Üye
Idealizm
En genel ve felsefi olmayan gündelik anlamı içinde, yüksek ahlâki amaçlara bağlanma, zihnin tasarım, ide ve ideallerini maddi, kaba gerçekliğin tam kar*şısına geçirme ve onlara, İnsanın değerler cetvelinde başat bir rol ve konum yükleme tavrı; ideallerin, maddi ve deneyimsel ger*çekliğin sınırlama, eksik ve kusurlarından bağımsız olduktan başka, yetkin ve mutlak olanı hedefleyen yönelimler olmalarından dolayı, yetkin olanın önceliğini ve üstünlü*ğünü vurgulama yaklaşımı
I. (Genel anlamda) Ülkücülük: a. Bir ülküyle belirlenmiş olan ve bu ülküye çıkar gütmeden bağlı kalan yaşama biçimi ve dün- ya görüşü. b- Ülkülerin gücüne inanma.
II. Özel biçimleri:
1- (Ahlak açısından) Bir insanı dış görünüşü, başarısı ve eylemlerinin sonuçları ile değil yalnızca düşünüşü ve ahlak karşısındaki iç tutumu ile değerlendiren görüş.
2- (Kılgı alanında) Dünyayı olduğu gibi kabul eden gerçekçi görüşe (realizm) karşıt olarak, gerçekliği tasarım (idea) ve ülkülere (ideal) göre göre biçimlendirmek isteyen görüş.
III. (Felsefede)
1- (Fizikötesi açısından) Gerçekliğin özünü yalnızca görüngü olarak kabul ettiği cisimler dünyasında değil, özdeksel olmayan varlıkta arayan, nesnel gerçekliği; idea, us, tin olarak belirleyen ve özdeği düşüncenin (tinin) bir görünüş biçimi olarak inceleyen görüş; özdekçiliğin ve doğalcılığın karşıtı. Duyulur dünyanın, görüngülerin karşısında hiç bir koşula bağlı olmayanı, saltık olanı bulmaya çalışan öğreti. Böylece gerçekliğin asıl özünü a. değişmez olan, zamandışı olan idealarda ya da ideaların nesnel alanında (Klasik Yunan idealizmi); ya da b. tin, us ve onun yaratıcı biçimlendirme gücünde ve özgürlükte araştırır (Alman idealizmi).
2- (Bilgi kuramı açısından) Nesneyi özneye, bilineni bilene bağlı kılan görüş. // Bu görüşe göre özne nesneyi belirler ve onu oluşturur:
a. Bireysel özne, bireysel bilinç söz konusu olabilir, var olmak = algılanmış olmaktır (Berkeley).
b. Genel bir özne, genel bir bilinç söz konusu olabilir; bu, bireysel ben'i aşar, salt tin olarak genişler (Alman idealizmi); özdek ve doğa yalnızca bilincin, tinin bir ürünü- dür; us, öznel, öznenin yarattığı biçimler dizgesi olarak anlaşılır (öznel idealizm-Fichte); doğa olaylarının arkasında yaratıcı bir güç saklıdır, asıl gerçeğin kendisi yaratıcı ve yapıcıdır, doğa öznenin bir ürünü olmayıp, doğanın kendisi de bir güçtür. böylece us nesnel bir dizge olarak anlaşılır (nesnel idealizm-Schelling); özne-nesne karşıolumunun karşısında us, salt bir dizge olarak ortaya çıkar, ide, us, tin bütün var olanların temelinde bulunan ilkedir, varlık bu ide'nin kendini açması, belli bir ereğe doğru gelişmesidir (salt idealizm-Hegel).
3- (Ahlaksal açıdan)
a. İyi ideasını ya da değerleri en yüksek şey olarak belirleyen görüş.
b. (Kant'ta) Başarı, mutluluk, yarara bakmaksızın, hiç bir koşula bağlı olmayan salt gerekliliği ölçü olarak koyan görüş (yararcılık.ve mutçuluğun karşıtı).
c. Us-duyarlık, özgürlük-doğa gerginliğinde kendini gerçekleştiren insanın, ahlakın temeli olan özgürlüğü, erişilmesi gereken biricik ödev ve insan yaşamının anlamı olarak görmesi gerektiğini savunan anlayış (Fichte).
Kant'ın transsendental idealizmi: Bizden bağımsız bir dış dünyanın var- oluşunu yadsımayan Kant, gerçekliği bilinçten bağımsız bir kendinde şeyler dünyası olarak kabul eder, ama bilgimiz deneyle sınırlıdır, biz yalnız görüngüler dünyasını bilebiliriz, kendinde şeyleri görüleyemeyiz. Çünkü bunlar hiçbir zaman duyular yolu ile bize verilemezler. Deney ve yaşantılarımızı belirleyen de bilgi yetimizin kalıplarıdır, duyarlığın bu kalıpları da zaman ve uzaydır, bunların,bir gerçekliği yoktur, kendinde şey olarak nesnelerin belirlenimi ve koşulu olamazlar, ama zaman ve uzayın duyularımızı aşan düşüncelliği (transsendental idealitesi) vardır, böylece bütün görüngüleri şeyin kendisi olarak değil, salt tasarımlar olarak kabul etmemiz gerekir.
Ama bu transsendental idealizm deneysel gerçekçiliktir aynı zamanda, çünkü dış görülerimize uzayda gerçek bir şeyin karşılık olduğunu kabul eder.
Edebiyatta İdealizm
Dünyayı ve varoluşu bilinç ve düşünceye öncelik vererek açıklama öğretisinin temel olduğu felsefi akımın edebiyattaki uzantısıdır. İdealist felsefenin tüm özellikleri edebi eserlerde de görülür.
20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bireyci dünya görüşü ve sembolizm akımına bir tepki olarak doğmuştur. Çağcıl yaşamın artık makineleşen toplumları ve alabildiğine serpilip gelişen kentleriyle bireyi topluluk içinde yaşamaya zorladığını vurgulayan idealizm, bir arada yaşamanın yarattığı ortak kanı ve duyguları dile getirmeyi amaçlamaktadır.
Topluluk bilincini ve bu bilince göre bireyin varoluşunu, yaşamı belli belirsiz yönlendiren kimi tinsel gerçekleri betimlemeyi ön planda tutar.
En büyük temsilcisi Fransız yazar Sembolizm (Simgecilik), 19. yüzyılın sonlarında Fransa'da ortaya çıkmış ve 20. yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar. Simgecilik, geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen katı kurallara bir tepki olarak başladı.
Jules Romains’tir. Bu akımın temelleri, Romains’le Chenneviere’nin yazdığı Petit Traite de Versification (Şiir Üzerine Küçük İnceleme) ve Georges Duhamel’le Charles Vildrac’ın kaleme aldığı Notes su la Technique Poetique (Şiir Tekniği Üzerine Notlar) adlı eserlerde ortaya konulmuştur.
En genel ve felsefi olmayan gündelik anlamı içinde, yüksek ahlâki amaçlara bağlanma, zihnin tasarım, ide ve ideallerini maddi, kaba gerçekliğin tam kar*şısına geçirme ve onlara, İnsanın değerler cetvelinde başat bir rol ve konum yükleme tavrı; ideallerin, maddi ve deneyimsel ger*çekliğin sınırlama, eksik ve kusurlarından bağımsız olduktan başka, yetkin ve mutlak olanı hedefleyen yönelimler olmalarından dolayı, yetkin olanın önceliğini ve üstünlü*ğünü vurgulama yaklaşımı
I. (Genel anlamda) Ülkücülük: a. Bir ülküyle belirlenmiş olan ve bu ülküye çıkar gütmeden bağlı kalan yaşama biçimi ve dün- ya görüşü. b- Ülkülerin gücüne inanma.
II. Özel biçimleri:
1- (Ahlak açısından) Bir insanı dış görünüşü, başarısı ve eylemlerinin sonuçları ile değil yalnızca düşünüşü ve ahlak karşısındaki iç tutumu ile değerlendiren görüş.
2- (Kılgı alanında) Dünyayı olduğu gibi kabul eden gerçekçi görüşe (realizm) karşıt olarak, gerçekliği tasarım (idea) ve ülkülere (ideal) göre göre biçimlendirmek isteyen görüş.
III. (Felsefede)
1- (Fizikötesi açısından) Gerçekliğin özünü yalnızca görüngü olarak kabul ettiği cisimler dünyasında değil, özdeksel olmayan varlıkta arayan, nesnel gerçekliği; idea, us, tin olarak belirleyen ve özdeği düşüncenin (tinin) bir görünüş biçimi olarak inceleyen görüş; özdekçiliğin ve doğalcılığın karşıtı. Duyulur dünyanın, görüngülerin karşısında hiç bir koşula bağlı olmayanı, saltık olanı bulmaya çalışan öğreti. Böylece gerçekliğin asıl özünü a. değişmez olan, zamandışı olan idealarda ya da ideaların nesnel alanında (Klasik Yunan idealizmi); ya da b. tin, us ve onun yaratıcı biçimlendirme gücünde ve özgürlükte araştırır (Alman idealizmi).
2- (Bilgi kuramı açısından) Nesneyi özneye, bilineni bilene bağlı kılan görüş. // Bu görüşe göre özne nesneyi belirler ve onu oluşturur:
a. Bireysel özne, bireysel bilinç söz konusu olabilir, var olmak = algılanmış olmaktır (Berkeley).
b. Genel bir özne, genel bir bilinç söz konusu olabilir; bu, bireysel ben'i aşar, salt tin olarak genişler (Alman idealizmi); özdek ve doğa yalnızca bilincin, tinin bir ürünü- dür; us, öznel, öznenin yarattığı biçimler dizgesi olarak anlaşılır (öznel idealizm-Fichte); doğa olaylarının arkasında yaratıcı bir güç saklıdır, asıl gerçeğin kendisi yaratıcı ve yapıcıdır, doğa öznenin bir ürünü olmayıp, doğanın kendisi de bir güçtür. böylece us nesnel bir dizge olarak anlaşılır (nesnel idealizm-Schelling); özne-nesne karşıolumunun karşısında us, salt bir dizge olarak ortaya çıkar, ide, us, tin bütün var olanların temelinde bulunan ilkedir, varlık bu ide'nin kendini açması, belli bir ereğe doğru gelişmesidir (salt idealizm-Hegel).
3- (Ahlaksal açıdan)
a. İyi ideasını ya da değerleri en yüksek şey olarak belirleyen görüş.
b. (Kant'ta) Başarı, mutluluk, yarara bakmaksızın, hiç bir koşula bağlı olmayan salt gerekliliği ölçü olarak koyan görüş (yararcılık.ve mutçuluğun karşıtı).
c. Us-duyarlık, özgürlük-doğa gerginliğinde kendini gerçekleştiren insanın, ahlakın temeli olan özgürlüğü, erişilmesi gereken biricik ödev ve insan yaşamının anlamı olarak görmesi gerektiğini savunan anlayış (Fichte).
Kant'ın transsendental idealizmi: Bizden bağımsız bir dış dünyanın var- oluşunu yadsımayan Kant, gerçekliği bilinçten bağımsız bir kendinde şeyler dünyası olarak kabul eder, ama bilgimiz deneyle sınırlıdır, biz yalnız görüngüler dünyasını bilebiliriz, kendinde şeyleri görüleyemeyiz. Çünkü bunlar hiçbir zaman duyular yolu ile bize verilemezler. Deney ve yaşantılarımızı belirleyen de bilgi yetimizin kalıplarıdır, duyarlığın bu kalıpları da zaman ve uzaydır, bunların,bir gerçekliği yoktur, kendinde şey olarak nesnelerin belirlenimi ve koşulu olamazlar, ama zaman ve uzayın duyularımızı aşan düşüncelliği (transsendental idealitesi) vardır, böylece bütün görüngüleri şeyin kendisi olarak değil, salt tasarımlar olarak kabul etmemiz gerekir.
Ama bu transsendental idealizm deneysel gerçekçiliktir aynı zamanda, çünkü dış görülerimize uzayda gerçek bir şeyin karşılık olduğunu kabul eder.
Edebiyatta İdealizm
Dünyayı ve varoluşu bilinç ve düşünceye öncelik vererek açıklama öğretisinin temel olduğu felsefi akımın edebiyattaki uzantısıdır. İdealist felsefenin tüm özellikleri edebi eserlerde de görülür.
20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Bireyci dünya görüşü ve sembolizm akımına bir tepki olarak doğmuştur. Çağcıl yaşamın artık makineleşen toplumları ve alabildiğine serpilip gelişen kentleriyle bireyi topluluk içinde yaşamaya zorladığını vurgulayan idealizm, bir arada yaşamanın yarattığı ortak kanı ve duyguları dile getirmeyi amaçlamaktadır.
Topluluk bilincini ve bu bilince göre bireyin varoluşunu, yaşamı belli belirsiz yönlendiren kimi tinsel gerçekleri betimlemeyi ön planda tutar.
En büyük temsilcisi Fransız yazar Sembolizm (Simgecilik), 19. yüzyılın sonlarında Fransa'da ortaya çıkmış ve 20. yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar. Simgecilik, geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen katı kurallara bir tepki olarak başladı.
Jules Romains’tir. Bu akımın temelleri, Romains’le Chenneviere’nin yazdığı Petit Traite de Versification (Şiir Üzerine Küçük İnceleme) ve Georges Duhamel’le Charles Vildrac’ın kaleme aldığı Notes su la Technique Poetique (Şiir Tekniği Üzerine Notlar) adlı eserlerde ortaya konulmuştur.