nones
Bayan Üye
Ruhsal farkındalık adına yapılmış olan tüm sözlü ve yazılı açıklamalarda söylenen tek bir ortak cümle vardır. “Gerçekleri anlamak için başkalarına ihtiyacınız yok, içinize dönmeniz yeterlidir.” Bu noktaya, ister yerli ister yabancı olsun, birçok ünlü düşünür de defalarca değinmiştir.
Evet, yaratılışımıza dair tüm sırlar ve merak ettiğimiz tüm konular, içimize saklanmış durumdadır. Sadece gün ışığına çıkmayı beklemektir. İnsanoğlu şimdiye kadar, cevapları ya başkalarından bekledi ya da hep çok uzak yerlerde aramayı tercih etti. En yakına bakmayı akıl edemedik çünkü bu çok basit olurdu. Oysa bizler, en değerliyi hep zorluklarla elde etmeye alıştık. Basit olan bizim için hep kuşku uyandıran bir sonuç oldu. Çünkü elde etmesi çok kolay olan daima değersizdir. Hep, çok basit olduğu için, tanrının (Allah’ın, Rabb’in) yaratılışımızla ilgili gerçekleri, o çok değer verdiği varlıkların içine yerleştirmiş olabileceğini göz ardı ettik. O yüzden soruların cevabını, içimiz dışında her yerde aradık ama elimize hiçbir şey geçmedi. Şimdi insanoğlu yolunu çizdi, içe dönüş başladı.
Peki, içimizde ne var!
Bizim içimizde hayatımızın yönünü belirleyen içsesleri var. Her yaşadığımız olayda, gördüğümüz bir şeyde, herhangi bir şeyi okurken, yolda yürürken, belki örgü örerken, belki de gözlerimiz bir yere dalıp gittiğinde, aniden çıkıveren ama sanki hep varmış gibi daima kabul gören çeşitli iç seslerimiz var. Var olduğumuz ilk andan itibaren bizimle oldukları için varlıklarından rahatsız olmayız. Ben çok çeşitli diyorum ama aslında ana hatlarıyla toplayabileceğimiz, iki belirgin iç sesimiz var. Bu iç sesleri hayatımızın suflörlüğünü üstlenirler. Bu suflörler düşüncelerle hayat bulurlar ve bu yüzden onları buyur etmeye hiç gerek yoktur, zaten bizimledirler onlar. İyi ya da kötü olarak adlandırmayacağım. Ben onlara, TANRISAL OLAN İÇSESLERİ YA DA TANRISAL OLMAYAN İÇSESLERİ DEMEK istiyorum. Tanrısal olan suflörler daima dinlenmeye layıktırlar. Size sadece sevgiden bahsederler. Ama önemli olan tanrısal olanla tanrısal olmayanı ayırt etmek çünkü sevginin içine de egoları karıştırmaya başladık. (Sevgide kıskançlık, sevgide sahiplenme, sevgide kaybetme korkusu sevgide kısıtlama sevgi egolarıdır. ) İçinize dönüp Tanrıyla ( Allah ile Rabb ile) bir olabilmemiz için de, işte bu tanrısal olmayan iç seslerini bulup susturmamız gerekir. Özde çok basit ama teoride çalışmayı gerektiren bir yöntemi var. Tanrısal olan iç sesi bize, egoya dayalı bir hayat felsefesi sunmaz. Ancak ve ancak, egonun olmadığı yerde, Tanrı ya(Allah a, Rabb a) ulaşabiliriz. Size mutsuzluk veren, sizi aşağılayan, yapamayacağınızı söyleyip duran, her konuda özel olduğunuzu söyleyen, işlerinizi erteleten, sizdeki korkuları tetikleyen ve çözmenizi önermeyen, endişeye iten, size olayları ya da insanları yargılatan; tüm er iç seslerini durdurmanızı öneriyorum. Ama yapmak çalışma ister, çaba ister. Bunca zamandır biz de birikmiş olanları, bir çırpıda yok etme gücüne sahip olsak da, güçlerimizi kullanmayı egolar sayesinde neredeyse unutmuş olduğumuz için çalışma yapmak gerekmektedir. Öncelikle bu tanrısal olmayan içseslerini bulmamız, sonra dinlememiz ve hangi egonun ses yankısı olduğunu bulup yok etmemiz gerekiyor.
Bir olayla karşılaştığınız zaman, ya da düşüncelere daldığınız zaman, hani kendi kendimize düşünüyor olarak biliriz ya kendimizi aslında bu tam olarak böyle değildir. Hangi düşünce enerjisine sahipseniz o enerjinin eşdeğeri size suflörlük yapmaya başlar. Ve siz kendiniz yerinle o enerjiyle konuşmaya başlarsınız. Enerjinizle eşdeğer olduğu için, siz kendinizden ayırt edemezsiniz bu suflörün varlığını ve bu sayede o ne derse söylemeye ne derse yapmaya başlarsınız. Bu konu, çizgi filmler de çok güzel anlatılır aslında çocuklarla. Bir kahraman tam bir şey için karar verecekken, omzunda, iki tane varlık belirir. Biri şeytan olarak nitelendirilir, biri melek (iyilik ve kötülük ya da tanrısal olan ve olmayan). İşte düşünce anında hepimiz bu iki sesle karşılarız. İki düşünce formu çatışır ve siz bir tanesini dinlemeye karar verirsiniz. Hangisini seçeceğiniz ise bilincinize bağlıdır. Bu hayatınızı yönlendirir. Eğer ki siz, huzurlu mutlu ve keyifli bir hayat sürüyorsanız, doğru suflörle çalışıyorsunuz demektir. Ama durum tam tersiyse, sanırım birilerini işten kovma zamanı gelmiş demektir.
Tanrısal olmayan sesler, ego çatlaklarından sızmayı çok güzel başarırlar. Siz düşünce halindeyken, zayıf olan anınızı yakalayıp, beyninizde yankılanmaya başlarlar.
İşte size birkaç örnek;
Eğer sizin kendinizi yargılamaya eğiliminiz varsa; “HAH, BEN BUNU BAŞARAMAYACAĞIMI BİLİYORDUM ZATEN, NEYİ BAŞARDIM Kİ BEN”;
Eğer ki sizin, kıskançlığa bir eğiliminiz varsa; “ACABA BENİ ALDATIYOR MU”?;
Eğer ki sizin, herhangi bir şeye korku eğiliminiz varsa; “ŞİMDİ ZAMANI DEĞİL, KENDİMİ O KADAR GÜÇLÜ HİSSETMİYORUM, HALLEDEMEM BEN BUNU”;
Eğer ki; kendinizi başkalarıyla kıyaslama eğilimiz varsa;“O BENDEN DAHA GÜZEL YA DA O BENDEN DAHA BAŞARILI;
Diye çınlar beyninizde tanrısal olmayan içsesi. Siz de bunu kendinize mal edersiniz ve işin trajik kısmı bir de bunu sorgusuz kabullenirsiniz.
Egonun olduğu yerde mutsuzluk başlar. Hayat kalitemiz düşer ve hayata adeta düşman kesiliriz. Bu da tüm geleceğimizi etkiler. Geleceğimizi anda yaşamış olduğumuz duygu düşünceleri oluşturur. Olumlu ya da olumsuz, gerisi sizin yaratıcı gücünüze kalmış.
Öncelikle sanırım egoların tam bir açılımını yapmalıyız. Lütfen bu yazıyı okuduktan sonra siz de, hangi egoların olduğunu fark etmeye çalışın. Bir bakın lütfen hangi ego suflörü ya da suflörleri hayat gidişini bencilce tayin ediyor ve siz buna ne kadar izin veriyorsunuz.
İŞTE YAŞAMIMIZIN OLUMSUZ DÜŞÜNCE SUFLÖRLERİ EGOLAR
KORKU
Hastalık korkusu
Ölüm korkusu
Yalnız kalma korkusu
Dışlanma korkusu
Aldatılma korkusu
Yetersiz olma korkusu
Kaybetme korkusu
Anlaşılamama kokusu
Başaramama kokusu
Eleştirilme korkusu
ENDİŞE
Parasız kalma endişesi
Aileye bakamama endişesi
Evlenememe endişesi
İşsiz kalma endişesi
İyi eğitim alamama endişesi
İstediği yaşamı elde edememe endişesi
Bakıma muhtaç kalma endişesi
Terk edilme endişesi
Sevdiklerini kaybetme endişesi
KENDİ DEĞERİNİ BİLMEMEK
SEVGİSİZLİK
ÖFKE
KISKANÇLIK
NEFRET
REKABET
İNAT
BAĞIMLILIKLAR
KİBİR
HIRS
ŞÜPHE
AŞAĞILAMAK
GÜVENSİZLİK
ZAAFLAR
KENDİNE DÜRÜST OLMAMAK
KENDİNİ ONAYLAMAMAK
Fiziksel olarak kendini onaylamamak
Ruhsal olarak kendini onaylamamak
Duygusal olarak kendini onaylamamak
KIRILGAN OLMAK
SİNİRLİ OLMAK
SABIRSIZLIK
HASET
AŞAĞILIK KOMPLEKSİ
Tüm bu egolar, hayatımızda ne yaşarsak yaşayalım, iç sesi olarak karşımıza çıkarlar ve bizi içlerine almaya çalışırlar. Ne kadar fazla, bu olumsuz düşünce kalıplarından kurtulmayı başarabilirsek, bilincimiz de o kadar yükselir ve dolayısıyla hayata bakış açımız değişmeye başlar. Öncelikle lütfen, kendinizi sevin. Kendinizi affedin. Kendinize güvenin. Sevgi, affetmek ve güven egonun en güçlü kaleleridir. Bunlar yıkıldıkça, diğerleri çorap söküğü gibi gelecektir. Ve siz, sizdeki değişikliğe inanamaz hale geleceksiniz. İşte o zaman Tanrısal iç sesini de duymaya ve içinize dönmeye başlarsınız.
alıntı
Evet, yaratılışımıza dair tüm sırlar ve merak ettiğimiz tüm konular, içimize saklanmış durumdadır. Sadece gün ışığına çıkmayı beklemektir. İnsanoğlu şimdiye kadar, cevapları ya başkalarından bekledi ya da hep çok uzak yerlerde aramayı tercih etti. En yakına bakmayı akıl edemedik çünkü bu çok basit olurdu. Oysa bizler, en değerliyi hep zorluklarla elde etmeye alıştık. Basit olan bizim için hep kuşku uyandıran bir sonuç oldu. Çünkü elde etmesi çok kolay olan daima değersizdir. Hep, çok basit olduğu için, tanrının (Allah’ın, Rabb’in) yaratılışımızla ilgili gerçekleri, o çok değer verdiği varlıkların içine yerleştirmiş olabileceğini göz ardı ettik. O yüzden soruların cevabını, içimiz dışında her yerde aradık ama elimize hiçbir şey geçmedi. Şimdi insanoğlu yolunu çizdi, içe dönüş başladı.
Peki, içimizde ne var!
Bizim içimizde hayatımızın yönünü belirleyen içsesleri var. Her yaşadığımız olayda, gördüğümüz bir şeyde, herhangi bir şeyi okurken, yolda yürürken, belki örgü örerken, belki de gözlerimiz bir yere dalıp gittiğinde, aniden çıkıveren ama sanki hep varmış gibi daima kabul gören çeşitli iç seslerimiz var. Var olduğumuz ilk andan itibaren bizimle oldukları için varlıklarından rahatsız olmayız. Ben çok çeşitli diyorum ama aslında ana hatlarıyla toplayabileceğimiz, iki belirgin iç sesimiz var. Bu iç sesleri hayatımızın suflörlüğünü üstlenirler. Bu suflörler düşüncelerle hayat bulurlar ve bu yüzden onları buyur etmeye hiç gerek yoktur, zaten bizimledirler onlar. İyi ya da kötü olarak adlandırmayacağım. Ben onlara, TANRISAL OLAN İÇSESLERİ YA DA TANRISAL OLMAYAN İÇSESLERİ DEMEK istiyorum. Tanrısal olan suflörler daima dinlenmeye layıktırlar. Size sadece sevgiden bahsederler. Ama önemli olan tanrısal olanla tanrısal olmayanı ayırt etmek çünkü sevginin içine de egoları karıştırmaya başladık. (Sevgide kıskançlık, sevgide sahiplenme, sevgide kaybetme korkusu sevgide kısıtlama sevgi egolarıdır. ) İçinize dönüp Tanrıyla ( Allah ile Rabb ile) bir olabilmemiz için de, işte bu tanrısal olmayan iç seslerini bulup susturmamız gerekir. Özde çok basit ama teoride çalışmayı gerektiren bir yöntemi var. Tanrısal olan iç sesi bize, egoya dayalı bir hayat felsefesi sunmaz. Ancak ve ancak, egonun olmadığı yerde, Tanrı ya(Allah a, Rabb a) ulaşabiliriz. Size mutsuzluk veren, sizi aşağılayan, yapamayacağınızı söyleyip duran, her konuda özel olduğunuzu söyleyen, işlerinizi erteleten, sizdeki korkuları tetikleyen ve çözmenizi önermeyen, endişeye iten, size olayları ya da insanları yargılatan; tüm er iç seslerini durdurmanızı öneriyorum. Ama yapmak çalışma ister, çaba ister. Bunca zamandır biz de birikmiş olanları, bir çırpıda yok etme gücüne sahip olsak da, güçlerimizi kullanmayı egolar sayesinde neredeyse unutmuş olduğumuz için çalışma yapmak gerekmektedir. Öncelikle bu tanrısal olmayan içseslerini bulmamız, sonra dinlememiz ve hangi egonun ses yankısı olduğunu bulup yok etmemiz gerekiyor.
Bir olayla karşılaştığınız zaman, ya da düşüncelere daldığınız zaman, hani kendi kendimize düşünüyor olarak biliriz ya kendimizi aslında bu tam olarak böyle değildir. Hangi düşünce enerjisine sahipseniz o enerjinin eşdeğeri size suflörlük yapmaya başlar. Ve siz kendiniz yerinle o enerjiyle konuşmaya başlarsınız. Enerjinizle eşdeğer olduğu için, siz kendinizden ayırt edemezsiniz bu suflörün varlığını ve bu sayede o ne derse söylemeye ne derse yapmaya başlarsınız. Bu konu, çizgi filmler de çok güzel anlatılır aslında çocuklarla. Bir kahraman tam bir şey için karar verecekken, omzunda, iki tane varlık belirir. Biri şeytan olarak nitelendirilir, biri melek (iyilik ve kötülük ya da tanrısal olan ve olmayan). İşte düşünce anında hepimiz bu iki sesle karşılarız. İki düşünce formu çatışır ve siz bir tanesini dinlemeye karar verirsiniz. Hangisini seçeceğiniz ise bilincinize bağlıdır. Bu hayatınızı yönlendirir. Eğer ki siz, huzurlu mutlu ve keyifli bir hayat sürüyorsanız, doğru suflörle çalışıyorsunuz demektir. Ama durum tam tersiyse, sanırım birilerini işten kovma zamanı gelmiş demektir.
Tanrısal olmayan sesler, ego çatlaklarından sızmayı çok güzel başarırlar. Siz düşünce halindeyken, zayıf olan anınızı yakalayıp, beyninizde yankılanmaya başlarlar.
İşte size birkaç örnek;
Eğer sizin kendinizi yargılamaya eğiliminiz varsa; “HAH, BEN BUNU BAŞARAMAYACAĞIMI BİLİYORDUM ZATEN, NEYİ BAŞARDIM Kİ BEN”;
Eğer ki sizin, kıskançlığa bir eğiliminiz varsa; “ACABA BENİ ALDATIYOR MU”?;
Eğer ki sizin, herhangi bir şeye korku eğiliminiz varsa; “ŞİMDİ ZAMANI DEĞİL, KENDİMİ O KADAR GÜÇLÜ HİSSETMİYORUM, HALLEDEMEM BEN BUNU”;
Eğer ki; kendinizi başkalarıyla kıyaslama eğilimiz varsa;“O BENDEN DAHA GÜZEL YA DA O BENDEN DAHA BAŞARILI;
Diye çınlar beyninizde tanrısal olmayan içsesi. Siz de bunu kendinize mal edersiniz ve işin trajik kısmı bir de bunu sorgusuz kabullenirsiniz.
Egonun olduğu yerde mutsuzluk başlar. Hayat kalitemiz düşer ve hayata adeta düşman kesiliriz. Bu da tüm geleceğimizi etkiler. Geleceğimizi anda yaşamış olduğumuz duygu düşünceleri oluşturur. Olumlu ya da olumsuz, gerisi sizin yaratıcı gücünüze kalmış.
Öncelikle sanırım egoların tam bir açılımını yapmalıyız. Lütfen bu yazıyı okuduktan sonra siz de, hangi egoların olduğunu fark etmeye çalışın. Bir bakın lütfen hangi ego suflörü ya da suflörleri hayat gidişini bencilce tayin ediyor ve siz buna ne kadar izin veriyorsunuz.
İŞTE YAŞAMIMIZIN OLUMSUZ DÜŞÜNCE SUFLÖRLERİ EGOLAR
KORKU
Hastalık korkusu
Ölüm korkusu
Yalnız kalma korkusu
Dışlanma korkusu
Aldatılma korkusu
Yetersiz olma korkusu
Kaybetme korkusu
Anlaşılamama kokusu
Başaramama kokusu
Eleştirilme korkusu
ENDİŞE
Parasız kalma endişesi
Aileye bakamama endişesi
Evlenememe endişesi
İşsiz kalma endişesi
İyi eğitim alamama endişesi
İstediği yaşamı elde edememe endişesi
Bakıma muhtaç kalma endişesi
Terk edilme endişesi
Sevdiklerini kaybetme endişesi
KENDİ DEĞERİNİ BİLMEMEK
SEVGİSİZLİK
ÖFKE
KISKANÇLIK
NEFRET
REKABET
İNAT
BAĞIMLILIKLAR
KİBİR
HIRS
ŞÜPHE
AŞAĞILAMAK
GÜVENSİZLİK
ZAAFLAR
KENDİNE DÜRÜST OLMAMAK
KENDİNİ ONAYLAMAMAK
Fiziksel olarak kendini onaylamamak
Ruhsal olarak kendini onaylamamak
Duygusal olarak kendini onaylamamak
KIRILGAN OLMAK
SİNİRLİ OLMAK
SABIRSIZLIK
HASET
AŞAĞILIK KOMPLEKSİ
Tüm bu egolar, hayatımızda ne yaşarsak yaşayalım, iç sesi olarak karşımıza çıkarlar ve bizi içlerine almaya çalışırlar. Ne kadar fazla, bu olumsuz düşünce kalıplarından kurtulmayı başarabilirsek, bilincimiz de o kadar yükselir ve dolayısıyla hayata bakış açımız değişmeye başlar. Öncelikle lütfen, kendinizi sevin. Kendinizi affedin. Kendinize güvenin. Sevgi, affetmek ve güven egonun en güçlü kaleleridir. Bunlar yıkıldıkça, diğerleri çorap söküğü gibi gelecektir. Ve siz, sizdeki değişikliğe inanamaz hale geleceksiniz. İşte o zaman Tanrısal iç sesini de duymaya ve içinize dönmeye başlarsınız.
alıntı