SuskunDervis
Kayıtlı Üye
Sen bir ibrahimsin. Tarihin büyük put kırıcısı, dünyada Tevhid'in kurucusu, kavminin hidayet elçisi, sabırlı bir başkaldırıcı, isyankar bir kılavuz. Öyle bir peygamber ki; yüreğinde dert, kalbinde aşk, yüzünde nur ve
elinde balta.
Ali Şeriati, gerçek bir hacc yolcusunu tarif ettiği satırlarında coşkun ve sağlam bir iradenin nasıl bir damla iken bir ummana dönüştüğünün de hikayesini anlatır.
Hacc yolculuğunun dahi aslında insana yolculuk olduğunu, kendi evini terk etmenin insanların evini terk etmemek olduğunu ne kadarımız anlıyor. elimizde bir büyük harita bir yerlere varmak istiyoruz, elimizdeki haritayı açmadan.
Zamanımızın meselelerine cevap arıyoruz. kendimize bir cevap arıyoruz aslında ama kendimizi böylesi tarif eden kuranı açıp bir satır okumadan. sonra Şeriatiden öğreniyoruz hacc yolculuğunun insana yolculuk olduğunu.
Peki böylesi bir duyuş ve anlayıştan nasıl oldu da uzaklaştık, nasıl oldu da Müslüman olmanın İbrahimle bezenmek ve ona benzemek olduğunu unuttuk? Kaç put biriktirdik ve kaç put sığdırdık hanemize, sayısı bilinmezken teslimiyetin sırrını çözmüşçesine cesaretlendirdi bizi cennetin hayali. bilemedik, cennet ucuz değil, cehennemde lüzumsuz değil.
Oysa insan Allah tarafından yeryüzünde kendisinin halifesi, temsilci olarak yerleştirildi. Halifenin bu işlevi, patronun emirlerini pasif bir şekilde yerine getirmekle yükümlü bir madur görevlinin işlevi değildir. Halife bütün tehlikelere rağmen sorumlu olduğu şeyler için, yani tabiatın dengeleri ve insanların kaderi için kararlar alması gereken kimsedir.[1]
Hür bir imanın yürüyüşünde bıraktığı izlerdir bu sorumluluklar. her şeyden ve herkesten sorumlu olma, nefes alan soluklanan her şeyden.
En çok sessizlik boğuyor, rahatsız edici bir tarafı var sessizliğin. zulme sessiz kalmak, aşağılanan, hor görülen insanların çığlığını duymadan yaşamak.
Herkes sustuğu zaman susuyor olmak ve herkesin konuşacağı anı beklemek. insanın kaderi bu değil. konuşuyor ama bağırmıyorsak, susuyor ama direnmiyorsak, her sessiz kalışımızda, vicdanımızda kapanmayan yaralar açılıyor demektir.
Ezilen halkı için verdiği mücadele sonrası, kendisine sunulan makamı reddederek, halkların kardeşliği için komşu bir ülkenin halkına kendini adayan Che ile elele yürüyoruz şimdilerde. Çünkü yolumuz onun yolu oluyor. Hür bir imanın yürüyüşü olmalı bu...
Bütün bir ömrünü halkına adayarak, küçük bir toprak parçasında büyük adımlarıyla yolumuza yol olmuş Aliya şimdi çok daha aydınlık. çünkü çıkarı yok, kavgası var.
Kavgası var ve rahat değil, nasıl rahat olunur, zulüm var bu dünyada. Hala ekonomik çıkarlara ve ülke menfaatlerine yalancı iplerle bağlı kuklalarız.
Ekonomik çıkar putperestliklerimiz var. Böylesi kaygılarımız ortadoğunun çocuklarını bir kez daha öldürüyor. Garaudy devlet ve ekonomik çıkar putperestlikleri ve bu putperestlikleri savunmayı üstlenen ideolojiler, bizi evrensel intihara sevketmektedir[2] diyor.
Yeryüzünün halifesi olan insan müslüman sıfatını takınıp da hayata bir anlam verememesi gibi acı bir sonuçla karşılaşması kendine bir ihanet değil de nedir?
Hür bir imanla hayata bakamayanlar, sadece küçük hayatlarına bakarak onu gözeterek çökmüş bir Batı'nın acımasız silahlarına teslim ediyorlar tüm bir insanlığı.
Öyle ya batıdan ihraç ettiğimiz kelimeleri rahatlıkla iliştirebiliyoruz yakamıza; liberalizm, kapitalizm, modernizm vs
Oysa Batı'nın kanlı elleriyle bize teslim ettiklerini biz tereddütsüz alıyoruz. bu ne çelişki. sanırız normalleşiyoruz(!) yani küreselleşiyoruz, herkes herkesle aynı şeyleri hissediyor. ebu cehil zulmediyor ama inancı var. hemen hemen aynı şeylere inanıyoruz. geleneğe inanıyoruz ama Kurana değil. Bir de demokrasiye inanıyoruz.
Kapkaççı, tinerci çocuklara karşıyız. bir bozulmuşluktan söz ederiz. Hemen de temelinde ahlaki çöküntüyü görürüz ve dert yanarız.
Kimse görmez bunun nedenleri arasında yoksulluğu yani yüzyılımızdaki infak eksiliğini. Nasıl olsa bütün bunlara sebep abd ve batılı güçler. işte bunları düşünür caprice otellerinde tatilini yapan müslüman burjuvazi. normalleşiyoruz, her anlamda küreselleşiyoruz işte. Hacca da gidiyoruz, yedi yıldızlı otellere de.
Filistinli çocuklar da umurumuzda değil, israilli askerlerin işkencesinden geçerken, bir dilim baklava çalarken yakalanan çocuklar da türk adaletinin! işkencesinden geçerken umurumuzda olmuyor.
Dünya böylesi bir intihara sürüklenirken, hayata, insana anlam veren güç birliğine doğru son bir hamle yapmamız gerekecek. ama idarecileri batıyla işbirliği yapan ve para ve güç putlarına tapan bir islam[3] ile bu güç birliği sağlanamayacak.
Ve birileri çıkacak, Güney Amerikadan örneğin ismi Venezüella olan bir ülkeden. bir devlet başkanı olan chavez israil devleti yargılanmalıdır diyecek yani kabeye sizden daha yakın, sizin putlarınıza sizden daha uzak olduğunu size haykıracak.
Demek ki küçük çıkarlarına, korkularına, korkuları olan putlarına tapanlar bu iman yürüyüşünde hiç yer alamayacaklar. şimdi ibrahim yalnızlığında, yalnız ondan bekleyerek İbrahim yürüyüşünü gerçekleştirme zamanı.
Ve yalnız ve onunla ve elinde balta.
[1] Yaşayan İslam, Roger Garaudy, s.60, Pınar Yay.
[2] a.g.e. s.87
[3] a.g.e. s.80
Ebuzer Said
Ali Şeriati, gerçek bir hacc yolcusunu tarif ettiği satırlarında coşkun ve sağlam bir iradenin nasıl bir damla iken bir ummana dönüştüğünün de hikayesini anlatır.
Hacc yolculuğunun dahi aslında insana yolculuk olduğunu, kendi evini terk etmenin insanların evini terk etmemek olduğunu ne kadarımız anlıyor. elimizde bir büyük harita bir yerlere varmak istiyoruz, elimizdeki haritayı açmadan.
Zamanımızın meselelerine cevap arıyoruz. kendimize bir cevap arıyoruz aslında ama kendimizi böylesi tarif eden kuranı açıp bir satır okumadan. sonra Şeriatiden öğreniyoruz hacc yolculuğunun insana yolculuk olduğunu.
Peki böylesi bir duyuş ve anlayıştan nasıl oldu da uzaklaştık, nasıl oldu da Müslüman olmanın İbrahimle bezenmek ve ona benzemek olduğunu unuttuk? Kaç put biriktirdik ve kaç put sığdırdık hanemize, sayısı bilinmezken teslimiyetin sırrını çözmüşçesine cesaretlendirdi bizi cennetin hayali. bilemedik, cennet ucuz değil, cehennemde lüzumsuz değil.
Oysa insan Allah tarafından yeryüzünde kendisinin halifesi, temsilci olarak yerleştirildi. Halifenin bu işlevi, patronun emirlerini pasif bir şekilde yerine getirmekle yükümlü bir madur görevlinin işlevi değildir. Halife bütün tehlikelere rağmen sorumlu olduğu şeyler için, yani tabiatın dengeleri ve insanların kaderi için kararlar alması gereken kimsedir.[1]
Hür bir imanın yürüyüşünde bıraktığı izlerdir bu sorumluluklar. her şeyden ve herkesten sorumlu olma, nefes alan soluklanan her şeyden.
En çok sessizlik boğuyor, rahatsız edici bir tarafı var sessizliğin. zulme sessiz kalmak, aşağılanan, hor görülen insanların çığlığını duymadan yaşamak.
Herkes sustuğu zaman susuyor olmak ve herkesin konuşacağı anı beklemek. insanın kaderi bu değil. konuşuyor ama bağırmıyorsak, susuyor ama direnmiyorsak, her sessiz kalışımızda, vicdanımızda kapanmayan yaralar açılıyor demektir.
Ezilen halkı için verdiği mücadele sonrası, kendisine sunulan makamı reddederek, halkların kardeşliği için komşu bir ülkenin halkına kendini adayan Che ile elele yürüyoruz şimdilerde. Çünkü yolumuz onun yolu oluyor. Hür bir imanın yürüyüşü olmalı bu...
Bütün bir ömrünü halkına adayarak, küçük bir toprak parçasında büyük adımlarıyla yolumuza yol olmuş Aliya şimdi çok daha aydınlık. çünkü çıkarı yok, kavgası var.
Kavgası var ve rahat değil, nasıl rahat olunur, zulüm var bu dünyada. Hala ekonomik çıkarlara ve ülke menfaatlerine yalancı iplerle bağlı kuklalarız.
Ekonomik çıkar putperestliklerimiz var. Böylesi kaygılarımız ortadoğunun çocuklarını bir kez daha öldürüyor. Garaudy devlet ve ekonomik çıkar putperestlikleri ve bu putperestlikleri savunmayı üstlenen ideolojiler, bizi evrensel intihara sevketmektedir[2] diyor.
Yeryüzünün halifesi olan insan müslüman sıfatını takınıp da hayata bir anlam verememesi gibi acı bir sonuçla karşılaşması kendine bir ihanet değil de nedir?
Hür bir imanla hayata bakamayanlar, sadece küçük hayatlarına bakarak onu gözeterek çökmüş bir Batı'nın acımasız silahlarına teslim ediyorlar tüm bir insanlığı.
Öyle ya batıdan ihraç ettiğimiz kelimeleri rahatlıkla iliştirebiliyoruz yakamıza; liberalizm, kapitalizm, modernizm vs
Oysa Batı'nın kanlı elleriyle bize teslim ettiklerini biz tereddütsüz alıyoruz. bu ne çelişki. sanırız normalleşiyoruz(!) yani küreselleşiyoruz, herkes herkesle aynı şeyleri hissediyor. ebu cehil zulmediyor ama inancı var. hemen hemen aynı şeylere inanıyoruz. geleneğe inanıyoruz ama Kurana değil. Bir de demokrasiye inanıyoruz.
Kapkaççı, tinerci çocuklara karşıyız. bir bozulmuşluktan söz ederiz. Hemen de temelinde ahlaki çöküntüyü görürüz ve dert yanarız.
Kimse görmez bunun nedenleri arasında yoksulluğu yani yüzyılımızdaki infak eksiliğini. Nasıl olsa bütün bunlara sebep abd ve batılı güçler. işte bunları düşünür caprice otellerinde tatilini yapan müslüman burjuvazi. normalleşiyoruz, her anlamda küreselleşiyoruz işte. Hacca da gidiyoruz, yedi yıldızlı otellere de.
Filistinli çocuklar da umurumuzda değil, israilli askerlerin işkencesinden geçerken, bir dilim baklava çalarken yakalanan çocuklar da türk adaletinin! işkencesinden geçerken umurumuzda olmuyor.
Dünya böylesi bir intihara sürüklenirken, hayata, insana anlam veren güç birliğine doğru son bir hamle yapmamız gerekecek. ama idarecileri batıyla işbirliği yapan ve para ve güç putlarına tapan bir islam[3] ile bu güç birliği sağlanamayacak.
Ve birileri çıkacak, Güney Amerikadan örneğin ismi Venezüella olan bir ülkeden. bir devlet başkanı olan chavez israil devleti yargılanmalıdır diyecek yani kabeye sizden daha yakın, sizin putlarınıza sizden daha uzak olduğunu size haykıracak.
Demek ki küçük çıkarlarına, korkularına, korkuları olan putlarına tapanlar bu iman yürüyüşünde hiç yer alamayacaklar. şimdi ibrahim yalnızlığında, yalnız ondan bekleyerek İbrahim yürüyüşünü gerçekleştirme zamanı.
Ve yalnız ve onunla ve elinde balta.
[1] Yaşayan İslam, Roger Garaudy, s.60, Pınar Yay.
[2] a.g.e. s.87
[3] a.g.e. s.80
Ebuzer Said