Hz. Musa (a.s.) Gibi İman Etmek, Hz. Musa (a.s.) Gibi Allah’ın Yardımından Asla Ümit Kesmemek

meridyen2

Kayıtlı Üye
Hz. Musa (a.s.) Gibi İman Etmek, Hz. Musa (a.s.) Gibi Allah’ın Yardımından Asla Ümit Kesmemek...

hz._musa_a.s._gibi_iman_etmek_hz._musa_a.s._gibi_allah_tr.jpg


Allah’ın yardımından ümit kesmemek, samimi iman sahibi müminlerin en belirgin özelliklerinden biridir. Çünkü Yüce Allah’ın yardımından, rahmetinden, bağışlayıcılığından ümit kesmek, Kuran ahlakına uygun olmayan bir davranıştır. Kuran’da birçok ayette ümitvar olmanın önemi bildirilmiştir. Hz. Musa (a.s.) da, ümitvar ahlakıyla Kuran’da övülen peygamberlerimizden biridir. Hz. Musa (a.s.) kavmi düşmanlar karşısında korkuya kapılıp ümitsizliğe sürüklenirken, asla ümitsizliğe kapılmamış, Allah’ın mutlaka kendileriyle birlikte olduğunu bir an için dahi unutmamıştır. Hz. Musa (a.s.)‘ın bu samimiyet ve teslimiyetine karşılık Allah onlara büyük bir mucizeyle yardım etmiş, denizi yarmış ve böylece onlar için bir yol açmıştır.

Hz. Musa (a.s.) ve beraberindeki müminler, denizin yanına geldiklerinde, bir taraflarında deniz, diğer taraflarında ise Firavun’un askerleri vardı. İki topluluğun birbirini gördüğü an Hz. Musa (a.s.) ve yanındaki kişilerin aralarında geçen konuşma ayetlerde şöyle haber verilmiştir:

“İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa’nın adamları: “Gerçekten yakalandık” dediler. (Musa:) “Hayır” dedi. “Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.” (Şuara Suresi, 61-62)

O anda, Firavun’un yanındakilerden birisi, Hz. Musa (a.s.) ve yanındakilerin durumuna bakacak olsa, Firavun’un kesin olarak üstün geldiğini ve Hz. Musa (a.s.)’ın artık yapabileceği hiçbir şey olmadığını düşünebilirdi. Nitekim Hz. Musa (a.s.)’ın yanında bulunan; ona ve onun getirdiği hak dine iman etmiş kimselerden bazıları dahi, ayette bildirildiğine göre “Ger-çekten yakalandık” demişlerdir. Oysa Hz. Musa (a.s.) ve beraberindekilerin o an yaşadığı, Allah’tan bir denemeydi.

Her Olayın Allah’ın Kontrolünde Olduğunu Bilmenin Önemi

Denizin kıyısına ulaşıncaya kadar Hz. Musa (a.s.) ve beraberindekileri takip eden Firavun’u da, askerlerini de yöneten, yalnızca Allah’tır. Diğer yandan denizin sularına hükmeden yegane güç de yine yalnızca Rabbimiz’dir. Allah, Hz. Musa (a.s.)’ın ve ona inananların, Allah’tan başka bir güç olmadığını ve Allah’ın herşeye güç yetirebilecek kudrette olduğunu kavramaları için böyle bir durum yaratmıştı. O anda yapılabilecek hiçbir şey olmadığı fikrine kapılan kimseler ise, gaflete kapılmışlardı. İçlerinde bulundukları o durumdan yalnızca kendi güçleriyle kurtulabileceklerini zannediyorlardı. Oluşan şartlara karşı kendi güçlerinin yetersiz olduğunu gördüklerinde de, “çaresiz” olduklarını sandılar.

Eğer “tüm gücün Allah’a ait olduğu” gerçeğini daha iyi kavramış olsalardı, şartlar ne kadar zorlu olursa olsun, Allah’a sığınıp Allah’tan yardım dileyebileceklerini unutmazlardı. Allah’ın hakimiyetinin ve kudretinin sınırsız olduğunu; dilediğinde Allah’ın, en imkansız gibi görünen olaylara bile çareler yaratabileceğini bilirlerdi.

İşte Hz. Musa (a.s.) o zorlu anda, bu gerçeğin farkındaydı. Bu yüzden de yanındaki bazı kimseler gibi, “yakalandık” demedi. Bu kimselerin gösterdiği tavra karşı çıktı. Ayette bildirildiğine göre “Hayır, şüphesiz Rabbim benimle beraberdir; bana yol gösterecektir” dedi (Şuara Suresi, 62). Pek çok insanın paniğe ve korkuya kapılıp, telaşlanacağı bir anda, Hz. Musa (a.s.) Allah’a gönülden bir imanla güvendi. Zahiren hiçbir kurtuluş yolu görünmediği halde o, Allah’ın yardımından asla ümit kesmedi, Allah’ın bir çıkış yolu yaratacağından kesin emin olan bir ahlak gösterdi. Kendisinin hiçbir gücü olmadığını; ancak Allah’ın, dilediği herşeyi yapmaya kadir olduğunu biliyordu. Allah’ın iyileri, gönülden iman edenleri mutlaka koruyacağına; Kendisi’nden yardım isteyene mutlaka bir yol açacağına güveniyordu. İşte bu yüzden, böyle zorlu bir durum karşısında Hz. Musa (a.s.)’ın ilk yaptığı, Allah’a sığınmak, Allah’ın ismini yüceltmek, Allah’a dua etmek ve Allah’ın yardımının çok yakın olduğuna kesin olarak inanmak oldu. Allah, Hz. Musa (a.s.)’ın bu derin imanına ve Allah’a olan teslimiyetine karşılık, insanların hiç ummadıkları ve hayretle izledikleri bir mucize yaratmıştır:

“Bunun üzerine Musa’ya: “Asanla denize vur” diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa’yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.

Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.” (Şuara Suresi, 63-68)

Rabbimiz Mucibtir, Kendisine Yalvaranların İsteklerini Verir, Dualarına İcabet Eder

İnsanın Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu kıssadan alması gereken çok fazla öğüt vardır. Hz. Musa (a.s.)’ın ahlakı, insanların karşılaştıkları zorluk ve sıkıntılar karşısında nasıl bir tavır sergilemeleri gerektiği konusunda önemli bir yol göstericidir. Allah Kuran’ın pek çok ayetinde, kullarına “dua etmelerini; dua edenin duasına mutlaka icabet edeceğini” haber vermiştir. Allah, “samimi iman eden kullarına mutlaka yardım edeceğini” vaat etmiştir. “Allah’tan gereği gibi korkup sakınanlara mutlaka bir çıkış yolu göstereceğini” bildirmiştir. “Eğer kalplerinde bir hayır ve güzellik görürse, o kullarına, içlerinde bulundukları durumdan çok daha güzeli ve fazlasıyla karşılık vereceğini” bildirmiştir:

“Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.” (Bakara Suresi, 186)

“... İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır.” (Rum Suresi, 47)

“Ey Peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: “Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”” (Enfal Suresi, 70)

Allah’a Tevekkül Etmek Müminleri Kurtuluş Yoluna Yöneltir

Allah Kuran’ın her bir ayetini pek çok hikmet ile birlikte yaratmıştır. Şüphesiz ki Hz. Musa (a.s.)’ın ahlakında çok önemli bir sır gizlidir. Allah’a içten bir güven ile güvenen her insan için Allah Katından üstün bir yardım vardır. Allah’a sarsılmaz bir tevekkül ile teslim olup güvenmek, gerçek imanın bir göstergesidir. Ve Allah’a karşı duyulan böyle bir güven, hayatının sonuna kadar müminin kurtuluşudur. Allah bu ahlakından dolayı onu hayatının sonuna kadar koruyacak, her sıkıntıyı ve zorluğu aşmasını sağlayacaktır. Böyle bir insan, hayatı boyunca ne tür engellerle karşılaşırsa karşılaşsın, bunların hiçbiri onun için bir sorun olmayacaktır. Allah’a olan güveni, Allah’ın ona mutlaka çıkış yolunu göstermesiyle sonuçlanacaktır. Çünkü Allah’ın Kuran’da da bildirdiği gibi, “kendini Allah’a teslim eden bir insan, asla kopmayan - sapasağlam bir kulba tutunmuş” gibidir:

“Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.” (Lokman Suresi, 22)

“Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” (Bakara Suresi, 256)

Bu nedenle insan hayatı boyunca nasıl kapsamlı, nasıl benzersiz ve nasıl zorlu sıkıntılarla karşılaşırsa karşılaşsın, Kuran’da bildirilen bu sırrı unutmamalıdır.

Allah dilediğinde, denizi ikiye yaran, suları durdurup müminlere geçebilecekleri bir yol açandır.

Allah dilediğinde, çok az bir mümin topluluğunu, çok kalabalık ve çok teçhizatlı, güç sahibi topluluklara galip getirendir.

Allah dilediğinde, insanların göremediği binlerce melek ile müminlere yardımını ulaştırandır.

Allah dilediğinde, insanların basiretlerini bağlayarak müminler aleyhinde hareket etmelerini engelleyendir.

Allah dilediğinde, en zorlu hastalıklara şifa verendir.

Allah dilediğinde, yaşı geçkin ve kısır da olsa dilediği kuluna çocuk ihsan edendir.

Allah insanların, Rabbimiz’in yaratmadaki sınırsız gücünü kavrayabilmeleri için Kuran’da pek çok örnek vermiştir. Elbetteki Allah tüm olayları, -imtihanın bir gereği olarak- adetullaha uygun yaratmakta, insanların dualarına, onların akıllarının ihtiyarını kaldırmayacak şekilde icabet etmektedir. İman edenler de, Allah’ın gücünün sınırsızlığını kavrayabilmeli; Rabbimiz’i gereği gibi takdir edebilmelidir. Allah’a olan dualarını bu takdir ve kavrayış doğrultusunda yapmalı, Allah’ın samimi bir kuluna mutlaka yardım edeceğinden kesin emin olmalı; asla şüpheye düşmemelidir. Allah dilerse insanı denemek için duaya hemen karşılık vermeyebilir. Ya da Allah kişinin içinde bulunduğu sıkıntıyı hemen kaldırmayabilir. Mümin bunda da Allah’ın takdir ettiği pek çok hayır ve hikmet olduğunu bilmeli; hayatının sonuna kadar bir an bile şüpheye kapılmadan Allah’a güvenmeye, Allah’a dua etmeye, yardımı Allah’tan istemeye devam etmelidir. Rabbimiz bu üstün ahlaka sahip kullarını Kuran’da şöyle müjdelemiştir:

“Bu, size vaat olunandır; (gönülden Allah’a) yönelip-dönen (İslam’ın hükümlerini) koruyan, görmediği halde Rahman’a karşı ‘içi titreyerek korku duyan’ ve ‘içten Allah’a yönelmiş’ bir kalp ile gelen içindir. “Ona 'esenlik ve barış (selam)la' girin. Bu, ebedilik günüdür”. Orada diledikleri herşey onlarındır; Katımızda daha fazlası da var.” (Kaf Suresi, 32-35)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Tüm Alemlere Örnek Tevekkülü

Kuran’da Peygamberimiz (s.a.v.)’le ilgili olarak anlatılan olaylarda onun tevekkülü, Allah’a teslimiyeti ve Allah’ın rahmetinden asla ümit kesmediği açıkça görülmektedir. Örneğin Peygamberimiz (s.a.v.)’in, Mekke’den çıktıktan gizlendiği bir mağaradaki sözleri tevekkülünün en güzel örneklerinden biridir. Ayette şöyle bildirilmektedir:

“... ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: “Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.” Böylece Allah ona ‘huzur ve güvenlik duygusunu’ indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı…” (Tevbe Suresi, 40)

Peygamberimiz (s.a.v.) hangi koşullarda olursa olsun, daima Allah’a teslim olmuş, O’nun yarattığı her şeyde bir hayır ve güzellik olduğunu bilmiştir. Kuran’da Peygamberimiz (s.a.v.)’e, kavmine söylemesi bildirilen şu sözler de bu tevekkülünün bir göstergesidir:

“Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise: “Biz önceden tedbirimizi almıştık” derler ve sevinç içinde dönüp giderler. De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 50-51)

Peygamberimiz (s.a.v.), tevekkülü ile tüm Müslümanlara örnek olmuş ve insanın Allah’tan gelecek bir şeyi değiştirmeye asla güç yetiremeyeceğini şöyle hatırlatmıştır:

“Bir nefse takdir edilmiş şey mutlaka olur.” (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 499)

“... Bir şey isteyince Allah’tan iste. Yardım talep edeceksen Allah’tan yardım dile. Zira kullar, Allah’ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah’ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar.” (a.g.e. s. 314)
(makale harun yahya)

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 78. sayı (Aralık 2010) 22. sayfada yayınlanmıştır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst