meridyen2
Kayıtlı Üye
Hz. Musa (a.s.) Gibi İman Etmek, Hz. Musa (a.s.) Gibi Allahın Yardımından Asla Ümit Kesmemek...
Allahın yardımından ümit kesmemek, samimi iman sahibi müminlerin en belirgin özelliklerinden biridir. Çünkü Yüce Allahın yardımından, rahmetinden, bağışlayıcılığından ümit kesmek, Kuran ahlakına uygun olmayan bir davranıştır. Kuranda birçok ayette ümitvar olmanın önemi bildirilmiştir. Hz. Musa (a.s.) da, ümitvar ahlakıyla Kuranda övülen peygamberlerimizden biridir. Hz. Musa (a.s.) kavmi düşmanlar karşısında korkuya kapılıp ümitsizliğe sürüklenirken, asla ümitsizliğe kapılmamış, Allahın mutlaka kendileriyle birlikte olduğunu bir an için dahi unutmamıştır. Hz. Musa (a.s.)ın bu samimiyet ve teslimiyetine karşılık Allah onlara büyük bir mucizeyle yardım etmiş, denizi yarmış ve böylece onlar için bir yol açmıştır.
Hz. Musa (a.s.) ve beraberindeki müminler, denizin yanına geldiklerinde, bir taraflarında deniz, diğer taraflarında ise Firavunun askerleri vardı. İki topluluğun birbirini gördüğü an Hz. Musa (a.s.) ve yanındaki kişilerin aralarında geçen konuşma ayetlerde şöyle haber verilmiştir:
İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musanın adamları: Gerçekten yakalandık dediler. (Musa Hayır dedi. Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir. (Şuara Suresi, 61-62)
O anda, Firavunun yanındakilerden birisi, Hz. Musa (a.s.) ve yanındakilerin durumuna bakacak olsa, Firavunun kesin olarak üstün geldiğini ve Hz. Musa (a.s.)ın artık yapabileceği hiçbir şey olmadığını düşünebilirdi. Nitekim Hz. Musa (a.s.)ın yanında bulunan; ona ve onun getirdiği hak dine iman etmiş kimselerden bazıları dahi, ayette bildirildiğine göre Ger-çekten yakalandık demişlerdir. Oysa Hz. Musa (a.s.) ve beraberindekilerin o an yaşadığı, Allahtan bir denemeydi.
Her Olayın Allahın Kontrolünde Olduğunu Bilmenin Önemi
Denizin kıyısına ulaşıncaya kadar Hz. Musa (a.s.) ve beraberindekileri takip eden Firavunu da, askerlerini de yöneten, yalnızca Allahtır. Diğer yandan denizin sularına hükmeden yegane güç de yine yalnızca Rabbimizdir. Allah, Hz. Musa (a.s.)ın ve ona inananların, Allahtan başka bir güç olmadığını ve Allahın herşeye güç yetirebilecek kudrette olduğunu kavramaları için böyle bir durum yaratmıştı. O anda yapılabilecek hiçbir şey olmadığı fikrine kapılan kimseler ise, gaflete kapılmışlardı. İçlerinde bulundukları o durumdan yalnızca kendi güçleriyle kurtulabileceklerini zannediyorlardı. Oluşan şartlara karşı kendi güçlerinin yetersiz olduğunu gördüklerinde de, çaresiz olduklarını sandılar.
Eğer tüm gücün Allaha ait olduğu gerçeğini daha iyi kavramış olsalardı, şartlar ne kadar zorlu olursa olsun, Allaha sığınıp Allahtan yardım dileyebileceklerini unutmazlardı. Allahın hakimiyetinin ve kudretinin sınırsız olduğunu; dilediğinde Allahın, en imkansız gibi görünen olaylara bile çareler yaratabileceğini bilirlerdi.
İşte Hz. Musa (a.s.) o zorlu anda, bu gerçeğin farkındaydı. Bu yüzden de yanındaki bazı kimseler gibi, yakalandık demedi. Bu kimselerin gösterdiği tavra karşı çıktı. Ayette bildirildiğine göre Hayır, şüphesiz Rabbim benimle beraberdir; bana yol gösterecektir dedi (Şuara Suresi, 62). Pek çok insanın paniğe ve korkuya kapılıp, telaşlanacağı bir anda, Hz. Musa (a.s.) Allaha gönülden bir imanla güvendi. Zahiren hiçbir kurtuluş yolu görünmediği halde o, Allahın yardımından asla ümit kesmedi, Allahın bir çıkış yolu yaratacağından kesin emin olan bir ahlak gösterdi. Kendisinin hiçbir gücü olmadığını; ancak Allahın, dilediği herşeyi yapmaya kadir olduğunu biliyordu. Allahın iyileri, gönülden iman edenleri mutlaka koruyacağına; Kendisinden yardım isteyene mutlaka bir yol açacağına güveniyordu. İşte bu yüzden, böyle zorlu bir durum karşısında Hz. Musa (a.s.)ın ilk yaptığı, Allaha sığınmak, Allahın ismini yüceltmek, Allaha dua etmek ve Allahın yardımının çok yakın olduğuna kesin olarak inanmak oldu. Allah, Hz. Musa (a.s.)ın bu derin imanına ve Allaha olan teslimiyetine karşılık, insanların hiç ummadıkları ve hayretle izledikleri bir mucize yaratmıştır:
Bunun üzerine Musaya: Asanla denize vur diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musayı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Şuara Suresi, 63-68)
Rabbimiz Mucibtir, Kendisine Yalvaranların İsteklerini Verir, Dualarına İcabet Eder
İnsanın Allahın Kuranda bildirdiği bu kıssadan alması gereken çok fazla öğüt vardır. Hz. Musa (a.s.)ın ahlakı, insanların karşılaştıkları zorluk ve sıkıntılar karşısında nasıl bir tavır sergilemeleri gerektiği konusunda önemli bir yol göstericidir. Allah Kuranın pek çok ayetinde, kullarına dua etmelerini; dua edenin duasına mutlaka icabet edeceğini haber vermiştir. Allah, samimi iman eden kullarına mutlaka yardım edeceğini vaat etmiştir. Allahtan gereği gibi korkup sakınanlara mutlaka bir çıkış yolu göstereceğini bildirmiştir. Eğer kalplerinde bir hayır ve güzellik görürse, o kullarına, içlerinde bulundukları durumdan çok daha güzeli ve fazlasıyla karşılık vereceğini bildirmiştir:
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)
... İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır. (Rum Suresi, 47)
Ey Peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Enfal Suresi, 70)
Allaha Tevekkül Etmek Müminleri Kurtuluş Yoluna Yöneltir
Allah Kuranın her bir ayetini pek çok hikmet ile birlikte yaratmıştır. Şüphesiz ki Hz. Musa (a.s.)ın ahlakında çok önemli bir sır gizlidir. Allaha içten bir güven ile güvenen her insan için Allah Katından üstün bir yardım vardır. Allaha sarsılmaz bir tevekkül ile teslim olup güvenmek, gerçek imanın bir göstergesidir. Ve Allaha karşı duyulan böyle bir güven, hayatının sonuna kadar müminin kurtuluşudur. Allah bu ahlakından dolayı onu hayatının sonuna kadar koruyacak, her sıkıntıyı ve zorluğu aşmasını sağlayacaktır. Böyle bir insan, hayatı boyunca ne tür engellerle karşılaşırsa karşılaşsın, bunların hiçbiri onun için bir sorun olmayacaktır. Allaha olan güveni, Allahın ona mutlaka çıkış yolunu göstermesiyle sonuçlanacaktır. Çünkü Allahın Kuranda da bildirdiği gibi, kendini Allaha teslim eden bir insan, asla kopmayan - sapasağlam bir kulba tutunmuş gibidir:
Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allaha teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allaha varır. (Lokman Suresi, 22)
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allaha inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)
Bu nedenle insan hayatı boyunca nasıl kapsamlı, nasıl benzersiz ve nasıl zorlu sıkıntılarla karşılaşırsa karşılaşsın, Kuranda bildirilen bu sırrı unutmamalıdır.
Allah dilediğinde, denizi ikiye yaran, suları durdurup müminlere geçebilecekleri bir yol açandır.
Allah dilediğinde, çok az bir mümin topluluğunu, çok kalabalık ve çok teçhizatlı, güç sahibi topluluklara galip getirendir.
Allah dilediğinde, insanların göremediği binlerce melek ile müminlere yardımını ulaştırandır.
Allah dilediğinde, insanların basiretlerini bağlayarak müminler aleyhinde hareket etmelerini engelleyendir.
Allah dilediğinde, en zorlu hastalıklara şifa verendir.
Allah dilediğinde, yaşı geçkin ve kısır da olsa dilediği kuluna çocuk ihsan edendir.
Allah insanların, Rabbimizin yaratmadaki sınırsız gücünü kavrayabilmeleri için Kuranda pek çok örnek vermiştir. Elbetteki Allah tüm olayları, -imtihanın bir gereği olarak- adetullaha uygun yaratmakta, insanların dualarına, onların akıllarının ihtiyarını kaldırmayacak şekilde icabet etmektedir. İman edenler de, Allahın gücünün sınırsızlığını kavrayabilmeli; Rabbimizi gereği gibi takdir edebilmelidir. Allaha olan dualarını bu takdir ve kavrayış doğrultusunda yapmalı, Allahın samimi bir kuluna mutlaka yardım edeceğinden kesin emin olmalı; asla şüpheye düşmemelidir. Allah dilerse insanı denemek için duaya hemen karşılık vermeyebilir. Ya da Allah kişinin içinde bulunduğu sıkıntıyı hemen kaldırmayabilir. Mümin bunda da Allahın takdir ettiği pek çok hayır ve hikmet olduğunu bilmeli; hayatının sonuna kadar bir an bile şüpheye kapılmadan Allaha güvenmeye, Allaha dua etmeye, yardımı Allahtan istemeye devam etmelidir. Rabbimiz bu üstün ahlaka sahip kullarını Kuranda şöyle müjdelemiştir:
Bu, size vaat olunandır; (gönülden Allaha) yönelip-dönen (İslamın hükümlerini) koruyan, görmediği halde Rahmana karşı içi titreyerek korku duyan ve içten Allaha yönelmiş bir kalp ile gelen içindir. Ona 'esenlik ve barış (selam)la' girin. Bu, ebedilik günüdür. Orada diledikleri herşey onlarındır; Katımızda daha fazlası da var. (Kaf Suresi, 32-35)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in Tüm Alemlere Örnek Tevekkülü
Kuranda Peygamberimiz (s.a.v.)le ilgili olarak anlatılan olaylarda onun tevekkülü, Allaha teslimiyeti ve Allahın rahmetinden asla ümit kesmediği açıkça görülmektedir. Örneğin Peygamberimiz (s.a.v.)in, Mekkeden çıktıktan gizlendiği bir mağaradaki sözleri tevekkülünün en güzel örneklerinden biridir. Ayette şöyle bildirilmektedir:
... ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir. Böylece Allah ona huzur ve güvenlik duygusunu indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı (Tevbe Suresi, 40)
Peygamberimiz (s.a.v.) hangi koşullarda olursa olsun, daima Allaha teslim olmuş, Onun yarattığı her şeyde bir hayır ve güzellik olduğunu bilmiştir. Kuranda Peygamberimiz (s.a.v.)e, kavmine söylemesi bildirilen şu sözler de bu tevekkülünün bir göstergesidir:
Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise: Biz önceden tedbirimizi almıştık derler ve sevinç içinde dönüp giderler. De ki: Allahın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allaha tevekkül etmelidirler. (Tevbe Suresi, 50-51)
Peygamberimiz (s.a.v.), tevekkülü ile tüm Müslümanlara örnek olmuş ve insanın Allahtan gelecek bir şeyi değiştirmeye asla güç yetiremeyeceğini şöyle hatırlatmıştır:
Bir nefse takdir edilmiş şey mutlaka olur. (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 499)
... Bir şey isteyince Allahtan iste. Yardım talep edeceksen Allahtan yardım dile. Zira kullar, Allahın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allahın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar. (a.g.e. s. 314)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 78. sayı (Aralık 2010) 22. sayfada yayınlanmıştır.
Allahın yardımından ümit kesmemek, samimi iman sahibi müminlerin en belirgin özelliklerinden biridir. Çünkü Yüce Allahın yardımından, rahmetinden, bağışlayıcılığından ümit kesmek, Kuran ahlakına uygun olmayan bir davranıştır. Kuranda birçok ayette ümitvar olmanın önemi bildirilmiştir. Hz. Musa (a.s.) da, ümitvar ahlakıyla Kuranda övülen peygamberlerimizden biridir. Hz. Musa (a.s.) kavmi düşmanlar karşısında korkuya kapılıp ümitsizliğe sürüklenirken, asla ümitsizliğe kapılmamış, Allahın mutlaka kendileriyle birlikte olduğunu bir an için dahi unutmamıştır. Hz. Musa (a.s.)ın bu samimiyet ve teslimiyetine karşılık Allah onlara büyük bir mucizeyle yardım etmiş, denizi yarmış ve böylece onlar için bir yol açmıştır.
Hz. Musa (a.s.) ve beraberindeki müminler, denizin yanına geldiklerinde, bir taraflarında deniz, diğer taraflarında ise Firavunun askerleri vardı. İki topluluğun birbirini gördüğü an Hz. Musa (a.s.) ve yanındaki kişilerin aralarında geçen konuşma ayetlerde şöyle haber verilmiştir:
İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musanın adamları: Gerçekten yakalandık dediler. (Musa Hayır dedi. Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir. (Şuara Suresi, 61-62)
O anda, Firavunun yanındakilerden birisi, Hz. Musa (a.s.) ve yanındakilerin durumuna bakacak olsa, Firavunun kesin olarak üstün geldiğini ve Hz. Musa (a.s.)ın artık yapabileceği hiçbir şey olmadığını düşünebilirdi. Nitekim Hz. Musa (a.s.)ın yanında bulunan; ona ve onun getirdiği hak dine iman etmiş kimselerden bazıları dahi, ayette bildirildiğine göre Ger-çekten yakalandık demişlerdir. Oysa Hz. Musa (a.s.) ve beraberindekilerin o an yaşadığı, Allahtan bir denemeydi.
Her Olayın Allahın Kontrolünde Olduğunu Bilmenin Önemi
Denizin kıyısına ulaşıncaya kadar Hz. Musa (a.s.) ve beraberindekileri takip eden Firavunu da, askerlerini de yöneten, yalnızca Allahtır. Diğer yandan denizin sularına hükmeden yegane güç de yine yalnızca Rabbimizdir. Allah, Hz. Musa (a.s.)ın ve ona inananların, Allahtan başka bir güç olmadığını ve Allahın herşeye güç yetirebilecek kudrette olduğunu kavramaları için böyle bir durum yaratmıştı. O anda yapılabilecek hiçbir şey olmadığı fikrine kapılan kimseler ise, gaflete kapılmışlardı. İçlerinde bulundukları o durumdan yalnızca kendi güçleriyle kurtulabileceklerini zannediyorlardı. Oluşan şartlara karşı kendi güçlerinin yetersiz olduğunu gördüklerinde de, çaresiz olduklarını sandılar.
Eğer tüm gücün Allaha ait olduğu gerçeğini daha iyi kavramış olsalardı, şartlar ne kadar zorlu olursa olsun, Allaha sığınıp Allahtan yardım dileyebileceklerini unutmazlardı. Allahın hakimiyetinin ve kudretinin sınırsız olduğunu; dilediğinde Allahın, en imkansız gibi görünen olaylara bile çareler yaratabileceğini bilirlerdi.
İşte Hz. Musa (a.s.) o zorlu anda, bu gerçeğin farkındaydı. Bu yüzden de yanındaki bazı kimseler gibi, yakalandık demedi. Bu kimselerin gösterdiği tavra karşı çıktı. Ayette bildirildiğine göre Hayır, şüphesiz Rabbim benimle beraberdir; bana yol gösterecektir dedi (Şuara Suresi, 62). Pek çok insanın paniğe ve korkuya kapılıp, telaşlanacağı bir anda, Hz. Musa (a.s.) Allaha gönülden bir imanla güvendi. Zahiren hiçbir kurtuluş yolu görünmediği halde o, Allahın yardımından asla ümit kesmedi, Allahın bir çıkış yolu yaratacağından kesin emin olan bir ahlak gösterdi. Kendisinin hiçbir gücü olmadığını; ancak Allahın, dilediği herşeyi yapmaya kadir olduğunu biliyordu. Allahın iyileri, gönülden iman edenleri mutlaka koruyacağına; Kendisinden yardım isteyene mutlaka bir yol açacağına güveniyordu. İşte bu yüzden, böyle zorlu bir durum karşısında Hz. Musa (a.s.)ın ilk yaptığı, Allaha sığınmak, Allahın ismini yüceltmek, Allaha dua etmek ve Allahın yardımının çok yakın olduğuna kesin olarak inanmak oldu. Allah, Hz. Musa (a.s.)ın bu derin imanına ve Allaha olan teslimiyetine karşılık, insanların hiç ummadıkları ve hayretle izledikleri bir mucize yaratmıştır:
Bunun üzerine Musaya: Asanla denize vur diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musayı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Şuara Suresi, 63-68)
Rabbimiz Mucibtir, Kendisine Yalvaranların İsteklerini Verir, Dualarına İcabet Eder
İnsanın Allahın Kuranda bildirdiği bu kıssadan alması gereken çok fazla öğüt vardır. Hz. Musa (a.s.)ın ahlakı, insanların karşılaştıkları zorluk ve sıkıntılar karşısında nasıl bir tavır sergilemeleri gerektiği konusunda önemli bir yol göstericidir. Allah Kuranın pek çok ayetinde, kullarına dua etmelerini; dua edenin duasına mutlaka icabet edeceğini haber vermiştir. Allah, samimi iman eden kullarına mutlaka yardım edeceğini vaat etmiştir. Allahtan gereği gibi korkup sakınanlara mutlaka bir çıkış yolu göstereceğini bildirmiştir. Eğer kalplerinde bir hayır ve güzellik görürse, o kullarına, içlerinde bulundukları durumdan çok daha güzeli ve fazlasıyla karşılık vereceğini bildirmiştir:
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)
... İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır. (Rum Suresi, 47)
Ey Peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Enfal Suresi, 70)
Allaha Tevekkül Etmek Müminleri Kurtuluş Yoluna Yöneltir
Allah Kuranın her bir ayetini pek çok hikmet ile birlikte yaratmıştır. Şüphesiz ki Hz. Musa (a.s.)ın ahlakında çok önemli bir sır gizlidir. Allaha içten bir güven ile güvenen her insan için Allah Katından üstün bir yardım vardır. Allaha sarsılmaz bir tevekkül ile teslim olup güvenmek, gerçek imanın bir göstergesidir. Ve Allaha karşı duyulan böyle bir güven, hayatının sonuna kadar müminin kurtuluşudur. Allah bu ahlakından dolayı onu hayatının sonuna kadar koruyacak, her sıkıntıyı ve zorluğu aşmasını sağlayacaktır. Böyle bir insan, hayatı boyunca ne tür engellerle karşılaşırsa karşılaşsın, bunların hiçbiri onun için bir sorun olmayacaktır. Allaha olan güveni, Allahın ona mutlaka çıkış yolunu göstermesiyle sonuçlanacaktır. Çünkü Allahın Kuranda da bildirdiği gibi, kendini Allaha teslim eden bir insan, asla kopmayan - sapasağlam bir kulba tutunmuş gibidir:
Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allaha teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allaha varır. (Lokman Suresi, 22)
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allaha inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)
Bu nedenle insan hayatı boyunca nasıl kapsamlı, nasıl benzersiz ve nasıl zorlu sıkıntılarla karşılaşırsa karşılaşsın, Kuranda bildirilen bu sırrı unutmamalıdır.
Allah dilediğinde, denizi ikiye yaran, suları durdurup müminlere geçebilecekleri bir yol açandır.
Allah dilediğinde, çok az bir mümin topluluğunu, çok kalabalık ve çok teçhizatlı, güç sahibi topluluklara galip getirendir.
Allah dilediğinde, insanların göremediği binlerce melek ile müminlere yardımını ulaştırandır.
Allah dilediğinde, insanların basiretlerini bağlayarak müminler aleyhinde hareket etmelerini engelleyendir.
Allah dilediğinde, en zorlu hastalıklara şifa verendir.
Allah dilediğinde, yaşı geçkin ve kısır da olsa dilediği kuluna çocuk ihsan edendir.
Allah insanların, Rabbimizin yaratmadaki sınırsız gücünü kavrayabilmeleri için Kuranda pek çok örnek vermiştir. Elbetteki Allah tüm olayları, -imtihanın bir gereği olarak- adetullaha uygun yaratmakta, insanların dualarına, onların akıllarının ihtiyarını kaldırmayacak şekilde icabet etmektedir. İman edenler de, Allahın gücünün sınırsızlığını kavrayabilmeli; Rabbimizi gereği gibi takdir edebilmelidir. Allaha olan dualarını bu takdir ve kavrayış doğrultusunda yapmalı, Allahın samimi bir kuluna mutlaka yardım edeceğinden kesin emin olmalı; asla şüpheye düşmemelidir. Allah dilerse insanı denemek için duaya hemen karşılık vermeyebilir. Ya da Allah kişinin içinde bulunduğu sıkıntıyı hemen kaldırmayabilir. Mümin bunda da Allahın takdir ettiği pek çok hayır ve hikmet olduğunu bilmeli; hayatının sonuna kadar bir an bile şüpheye kapılmadan Allaha güvenmeye, Allaha dua etmeye, yardımı Allahtan istemeye devam etmelidir. Rabbimiz bu üstün ahlaka sahip kullarını Kuranda şöyle müjdelemiştir:
Bu, size vaat olunandır; (gönülden Allaha) yönelip-dönen (İslamın hükümlerini) koruyan, görmediği halde Rahmana karşı içi titreyerek korku duyan ve içten Allaha yönelmiş bir kalp ile gelen içindir. Ona 'esenlik ve barış (selam)la' girin. Bu, ebedilik günüdür. Orada diledikleri herşey onlarındır; Katımızda daha fazlası da var. (Kaf Suresi, 32-35)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in Tüm Alemlere Örnek Tevekkülü
Kuranda Peygamberimiz (s.a.v.)le ilgili olarak anlatılan olaylarda onun tevekkülü, Allaha teslimiyeti ve Allahın rahmetinden asla ümit kesmediği açıkça görülmektedir. Örneğin Peygamberimiz (s.a.v.)in, Mekkeden çıktıktan gizlendiği bir mağaradaki sözleri tevekkülünün en güzel örneklerinden biridir. Ayette şöyle bildirilmektedir:
... ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir. Böylece Allah ona huzur ve güvenlik duygusunu indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı (Tevbe Suresi, 40)
Peygamberimiz (s.a.v.) hangi koşullarda olursa olsun, daima Allaha teslim olmuş, Onun yarattığı her şeyde bir hayır ve güzellik olduğunu bilmiştir. Kuranda Peygamberimiz (s.a.v.)e, kavmine söylemesi bildirilen şu sözler de bu tevekkülünün bir göstergesidir:
Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise: Biz önceden tedbirimizi almıştık derler ve sevinç içinde dönüp giderler. De ki: Allahın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allaha tevekkül etmelidirler. (Tevbe Suresi, 50-51)
Peygamberimiz (s.a.v.), tevekkülü ile tüm Müslümanlara örnek olmuş ve insanın Allahtan gelecek bir şeyi değiştirmeye asla güç yetiremeyeceğini şöyle hatırlatmıştır:
Bir nefse takdir edilmiş şey mutlaka olur. (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 499)
... Bir şey isteyince Allahtan iste. Yardım talep edeceksen Allahtan yardım dile. Zira kullar, Allahın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allahın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar. (a.g.e. s. 314)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 78. sayı (Aralık 2010) 22. sayfada yayınlanmıştır.