İnsanın mânevî büyüklüğü nisbetinde elemleri ve kederleri de büyük olur Hz Peygamber’in büyüklüğü nisbetinde üzüntüsü de büyüktür Ancak O’nun üzüntüsü diğer insanların üzüntüsüne benzememektedir
Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) “… bütün üzüntüm ve kederim ümmetim içindir” (1) buyurarak ümmetinin dünyaları ukbâları sevabları günahları hastalıkları sağlıkları başlarına gelenleri gelecek olanları ile kısaca her şeyleri ile ayrı ayrı ilgilenmiştir Kıyâmet gününde de “ümmeti ümmeti” diyerek ümmetinin bağışlanmasını dileyecek olan Hz Peygamber’in esas üzüntüsünü ümmetinin İlâhî mesajlar doğrultusunda hareket edip etmeyecekleri hususu teşkil etmiştir Bu sebepledir ki Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in en büyük gayreti Allah’tan aldığı mesajları ümmetine tebliğ ederek onların saadetleri için aşırı derecede bir arzu ile çalışmak olmuştur Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de “Size kendinizden öyle izzetli bir peygamber geldi ki sıkıntıya düşmeniz O’na ağır gelir size çok düşkündür/harîstir ve mü’minlere çok şefkatlidir”(2) ve “Peygamber mü’minlere öz canlarından ileridir” (3) buyurulmuştur
Bir keresinde Hz Ebû Bekir (ra)’in “Ey Allah’ın Rasûlü! İhtiyarlandın!” demesi üzerine Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): “Beni Hûd Vâkıa Murselât Amme yetesâelûn ve İzâ’ş-şemsü küvvirat (sûreleri) ihtiyarlattı” (4) buyurarak Hûd ve Vâkıa sûrelerinin “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” âyetlerine işâret etmiştir Elmalılı M Hamdi Yazır Hûd sûresindeki bu âyeti tefsir ederken şöyle der: “ şunu ihtiyar etmeliyiz ki bu âyette Rasûlüllah’a “Beni kocalttı” dedirecek kadar zor gelen cihet emr-i istikâmetin asıl kendisine taalluk eden kısmından ziyâde ümmetine taalluk eden kısmıdır Zira (âyetin devamında) buyuruluyor ki ‘Seninle beraber tevbe edenler de yani şirkten tevbe edip de îmânda sana iştirak ederek maiyetinde bulunan müslüman her kimse de senin gibi müstakîm olsun ve azmayın’ Yani Allah’ın tayin ettiği hudûddan çıkmayın istikâmet hududundan inhiraf edip de ifrat veya tefrite sapmayın aşırı gitmeyin ” (5)
Bu emrin dışında ismi geçen sûrelerde bahsedilen geçmiş peygamberlerin ümmetlerinin başlarına gelen musîbetler ve kıyâmet ahvâli gibi durumların haber verilmesi de yine insanı gerçekten ihtiyarlatacak hâdiselerdir İşte Hz Peygamberin tabiri câiz ise belini büken ve O’nu helâk edecek derecede kederlendiren durum ümmetinin istikameti koruyup koruyamayacağı meselesidir Kur’ân-ı Kerim’de “Sen onlar inanmayacaklar (mü’min kişiler olmayacaklar) diye neredeyse kendini helâk edeceksin” buyurulması bunu en vecîz şekilde anlatmaktadır
Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) “Allah’ım! Kederden üzüntüden âcizlikten tembellikten cimrilikten beli bükecek borçtan ve kişilerin tahakkümünden sana sığınırım” (7) şeklinde duâ ederdi Ancak dünyaya ait meseleler O’nu fazla üzmezdi Hicret esnasında saklandıkları mağaranın kapısına müşriklerin gelmeleri üzerine telaşlanan Hz Ebû Bekir’e “Üzülme Allah bizimle beraberdir” diyerek hiç telaş etmemiş ve üzüntü göstermemiştir Fakat Hz Peygamber’in en büyük hüznünü ümmeti ve ümmetinin istikâmeti oluşturmuştur
Hz Peygamber’e inananların bu konuda yapacakları en önemli iş; yeni bir aşk ve taze bir şevkle; İlâhî mesaja sımsıkı sarılarak istikametli olmaya çalışmaktır Bu da ancak Kur’ân’ı devamlı okumak ve mânâsını anlamaya çalışmakla ve emirlerini hayata tatbik etmekle ahkamını bütün âleme neşretmek için bu uğurda gereken gayreti sarf etmekle mümkün olabilir
Bu konuda gösterilen gayret Hz Peygamber’i memnun edecek ümmetinden râzı olmasına sebep olacak bir nebze de olsa Hz Peygamber’in üzüntüsünü sürura çevirecektir Böylece âhirette de Hz Peygamber’in “ümmetî ümmetî” diyerek kurtulmaları için yalvardığı ümmetinin içinde yer alma liyakati kazanılmış olacaktır
Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) “… bütün üzüntüm ve kederim ümmetim içindir” (1) buyurarak ümmetinin dünyaları ukbâları sevabları günahları hastalıkları sağlıkları başlarına gelenleri gelecek olanları ile kısaca her şeyleri ile ayrı ayrı ilgilenmiştir Kıyâmet gününde de “ümmeti ümmeti” diyerek ümmetinin bağışlanmasını dileyecek olan Hz Peygamber’in esas üzüntüsünü ümmetinin İlâhî mesajlar doğrultusunda hareket edip etmeyecekleri hususu teşkil etmiştir Bu sebepledir ki Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in en büyük gayreti Allah’tan aldığı mesajları ümmetine tebliğ ederek onların saadetleri için aşırı derecede bir arzu ile çalışmak olmuştur Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de “Size kendinizden öyle izzetli bir peygamber geldi ki sıkıntıya düşmeniz O’na ağır gelir size çok düşkündür/harîstir ve mü’minlere çok şefkatlidir”(2) ve “Peygamber mü’minlere öz canlarından ileridir” (3) buyurulmuştur
Bir keresinde Hz Ebû Bekir (ra)’in “Ey Allah’ın Rasûlü! İhtiyarlandın!” demesi üzerine Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem): “Beni Hûd Vâkıa Murselât Amme yetesâelûn ve İzâ’ş-şemsü küvvirat (sûreleri) ihtiyarlattı” (4) buyurarak Hûd ve Vâkıa sûrelerinin “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” âyetlerine işâret etmiştir Elmalılı M Hamdi Yazır Hûd sûresindeki bu âyeti tefsir ederken şöyle der: “ şunu ihtiyar etmeliyiz ki bu âyette Rasûlüllah’a “Beni kocalttı” dedirecek kadar zor gelen cihet emr-i istikâmetin asıl kendisine taalluk eden kısmından ziyâde ümmetine taalluk eden kısmıdır Zira (âyetin devamında) buyuruluyor ki ‘Seninle beraber tevbe edenler de yani şirkten tevbe edip de îmânda sana iştirak ederek maiyetinde bulunan müslüman her kimse de senin gibi müstakîm olsun ve azmayın’ Yani Allah’ın tayin ettiği hudûddan çıkmayın istikâmet hududundan inhiraf edip de ifrat veya tefrite sapmayın aşırı gitmeyin ” (5)
Bu emrin dışında ismi geçen sûrelerde bahsedilen geçmiş peygamberlerin ümmetlerinin başlarına gelen musîbetler ve kıyâmet ahvâli gibi durumların haber verilmesi de yine insanı gerçekten ihtiyarlatacak hâdiselerdir İşte Hz Peygamberin tabiri câiz ise belini büken ve O’nu helâk edecek derecede kederlendiren durum ümmetinin istikameti koruyup koruyamayacağı meselesidir Kur’ân-ı Kerim’de “Sen onlar inanmayacaklar (mü’min kişiler olmayacaklar) diye neredeyse kendini helâk edeceksin” buyurulması bunu en vecîz şekilde anlatmaktadır
Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) “Allah’ım! Kederden üzüntüden âcizlikten tembellikten cimrilikten beli bükecek borçtan ve kişilerin tahakkümünden sana sığınırım” (7) şeklinde duâ ederdi Ancak dünyaya ait meseleler O’nu fazla üzmezdi Hicret esnasında saklandıkları mağaranın kapısına müşriklerin gelmeleri üzerine telaşlanan Hz Ebû Bekir’e “Üzülme Allah bizimle beraberdir” diyerek hiç telaş etmemiş ve üzüntü göstermemiştir Fakat Hz Peygamber’in en büyük hüznünü ümmeti ve ümmetinin istikâmeti oluşturmuştur
Hz Peygamber’e inananların bu konuda yapacakları en önemli iş; yeni bir aşk ve taze bir şevkle; İlâhî mesaja sımsıkı sarılarak istikametli olmaya çalışmaktır Bu da ancak Kur’ân’ı devamlı okumak ve mânâsını anlamaya çalışmakla ve emirlerini hayata tatbik etmekle ahkamını bütün âleme neşretmek için bu uğurda gereken gayreti sarf etmekle mümkün olabilir
Bu konuda gösterilen gayret Hz Peygamber’i memnun edecek ümmetinden râzı olmasına sebep olacak bir nebze de olsa Hz Peygamber’in üzüntüsünü sürura çevirecektir Böylece âhirette de Hz Peygamber’in “ümmetî ümmetî” diyerek kurtulmaları için yalvardığı ümmetinin içinde yer alma liyakati kazanılmış olacaktır