meridyen2
Kayıtlı Üye
Hz. Muhammed (sav)’in Tebliği Alemler İçin Bir Rahmettir
Yüce Allah (cc), ahlaki olarak bozulmaya uğramış, Kendisi’ni zikretmekten gafil duruma düşmüş insan topluluklarına bir rahmet olarak elçiler göndermiştir. Elçiler de onlara doğru yolu göstermişler ve onların yaptıkları yanlışlardan vazgeçmeleri için çaba harcamışlardır. Tebliğin birçok yöntemini kullanarak Allah’ın (cc) varlığını ve birliğini anlatmışlar, cennetle müjdeleyip cehennemle uyarmışlardır.
İşte bu mübarek peygamberlerin en sonuncusu, Yüce Rabbimiz’in ‘... Gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.’ (Ahzab Suresi, 33) sözleriyle buyurduğu gibi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’dir. O, Cenab-ı Allah’tan (cc) kendisine ilk vahiy geldiği andan itibaren tüm hayatını Allah’ın (cc) risaletini yerine getirmekle geçirmiştir. İnkarcıların ona karşı olan tutumlarından ve tehditlerinden hiçbir zaman etkilenmemiş, İslam ahlakının yeryüzüne yayılması için çok örnek bir çaba sergilemiştir.
Resul-ü Ekrem (sav), hemen hemen bütünüyle bozulmuş ve yozlaşmış bir kavme gönderilmiştir. O devirde insanlar ahlaki değerlere önem vermiyor, şeytanın etkisi altında olduklarından her türlü günahı işleyebiliyorlardı. İnsanlar Allah’a (cc) iman etmiyor, putlara tapıyorlardı. Böylesine manevi bir boşlukta ve ahlaki bir çöküntü içinde yaşayan bu toplumdan, ilk önceleri Hz. Muhammed (sav)’ın peygamberliğine iman eden çok az kişi olmuştur. Ancak zamanla onun kararlı ve samimi tebliği sonucunda birçok kişi iman etmiştir.
O’nun döneminde yalnızca Arabistan yarımadasındaki değil, uzak ülkelerde yaşayan Hıristiyanlara ve putperestlere de ulaşılmış ve onlar da İslam’a davet edilmişlerdir. Bunun için izlenen yol ise Peygamber Efendimiz (sav)’in diğer ülkelerin hükümdarlarına tebliğ mektupları göndermesi olmuştur. Bu vesileyle Roma İmparatoru, Habeşistan Kralı, İran İmparatoru, Umman melikleri ve daha başka bazı emirler ile valiler Hak yola çağrılmışlardır. Söz konusu mektupların bir kısmının günümüze ulaşmış olması itibariyle, Peygamber Efendimiz (sav)’in hikmetli anlatımına ilk kaynaktan şahit olma mutluluğuna bizler de ermiş oluyoruz.
Onun en önemli tebliğ yollarından bir tanesi de sahip olduğu güzel ahlakı olmuştur. İnsanlara doğruları anlatırken, aynı zamanda üstün bir ahlaka bizzat sahip olması karşısındakilerde büyük bir hayranlık uyandırmıştır. Çevresindekiler İslam ahlakının tüm güzelliklerini onda görebilme şerefine nail olmuşlardır.
Hz. Muhammed (sav)’ın hayat sürdüğü dönemden sonra yaşamış olan müminler ise Kuran ayetleri ve hadis-i şerifler vesilesiyle doğruları öğrenmiş ve uygulamışlardır. Nitekim kendisi de "Benim tebliğ ettiklerimi, beni görenler (şahid olanlar) görmeyenlere tebliğ etsin, duyursun." (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 398) şeklinde buyurarak kendisini görmeyenlerin de anlattıklarından istifade etmelerini sağlamıştır.
1400 yıldır olduğu gibi bizler de bugün, Kuran ayetlerine ve Hz. Muhammed (sav)’ın öğütlerine uyarak, onun gibi güzel bir ahlaka sahip olmayı amaçlıyoruz. Onun peygamberliği tüm dünya için bir ışık olmuşken, hikmetli tebliği de milyonlarca insanın İslam’ı seçmesine vesile olmuştur. Yani Sevgili Peygamberimiz (sav)’ın elçi olarak gönderilmesi, Allah Teala’nın alemler için bir lütfu olmuştur. Nitekim bir Kuran ayetinde,Yüce Rabbimiz şöyle bildirmiştir:
‘Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.’ (Enbiya Suresi, 107)
Yüce Allah (cc)’a Hz. Muhammed (sav) gibi bir hidayet önderi gönderdiği için çok şükretmeli ve Peygamberimiz (sav)’in öğütlerine gereği gibi uyarak Allah’ın (cc) rahmetini sürekli olarak zikretmeliyiz.
(makale harun yahya)
Yüce Allah (cc), ahlaki olarak bozulmaya uğramış, Kendisi’ni zikretmekten gafil duruma düşmüş insan topluluklarına bir rahmet olarak elçiler göndermiştir. Elçiler de onlara doğru yolu göstermişler ve onların yaptıkları yanlışlardan vazgeçmeleri için çaba harcamışlardır. Tebliğin birçok yöntemini kullanarak Allah’ın (cc) varlığını ve birliğini anlatmışlar, cennetle müjdeleyip cehennemle uyarmışlardır.
İşte bu mübarek peygamberlerin en sonuncusu, Yüce Rabbimiz’in ‘... Gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.’ (Ahzab Suresi, 33) sözleriyle buyurduğu gibi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’dir. O, Cenab-ı Allah’tan (cc) kendisine ilk vahiy geldiği andan itibaren tüm hayatını Allah’ın (cc) risaletini yerine getirmekle geçirmiştir. İnkarcıların ona karşı olan tutumlarından ve tehditlerinden hiçbir zaman etkilenmemiş, İslam ahlakının yeryüzüne yayılması için çok örnek bir çaba sergilemiştir.
Resul-ü Ekrem (sav), hemen hemen bütünüyle bozulmuş ve yozlaşmış bir kavme gönderilmiştir. O devirde insanlar ahlaki değerlere önem vermiyor, şeytanın etkisi altında olduklarından her türlü günahı işleyebiliyorlardı. İnsanlar Allah’a (cc) iman etmiyor, putlara tapıyorlardı. Böylesine manevi bir boşlukta ve ahlaki bir çöküntü içinde yaşayan bu toplumdan, ilk önceleri Hz. Muhammed (sav)’ın peygamberliğine iman eden çok az kişi olmuştur. Ancak zamanla onun kararlı ve samimi tebliği sonucunda birçok kişi iman etmiştir.
O’nun döneminde yalnızca Arabistan yarımadasındaki değil, uzak ülkelerde yaşayan Hıristiyanlara ve putperestlere de ulaşılmış ve onlar da İslam’a davet edilmişlerdir. Bunun için izlenen yol ise Peygamber Efendimiz (sav)’in diğer ülkelerin hükümdarlarına tebliğ mektupları göndermesi olmuştur. Bu vesileyle Roma İmparatoru, Habeşistan Kralı, İran İmparatoru, Umman melikleri ve daha başka bazı emirler ile valiler Hak yola çağrılmışlardır. Söz konusu mektupların bir kısmının günümüze ulaşmış olması itibariyle, Peygamber Efendimiz (sav)’in hikmetli anlatımına ilk kaynaktan şahit olma mutluluğuna bizler de ermiş oluyoruz.
Onun en önemli tebliğ yollarından bir tanesi de sahip olduğu güzel ahlakı olmuştur. İnsanlara doğruları anlatırken, aynı zamanda üstün bir ahlaka bizzat sahip olması karşısındakilerde büyük bir hayranlık uyandırmıştır. Çevresindekiler İslam ahlakının tüm güzelliklerini onda görebilme şerefine nail olmuşlardır.
Hz. Muhammed (sav)’ın hayat sürdüğü dönemden sonra yaşamış olan müminler ise Kuran ayetleri ve hadis-i şerifler vesilesiyle doğruları öğrenmiş ve uygulamışlardır. Nitekim kendisi de "Benim tebliğ ettiklerimi, beni görenler (şahid olanlar) görmeyenlere tebliğ etsin, duyursun." (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 398) şeklinde buyurarak kendisini görmeyenlerin de anlattıklarından istifade etmelerini sağlamıştır.
1400 yıldır olduğu gibi bizler de bugün, Kuran ayetlerine ve Hz. Muhammed (sav)’ın öğütlerine uyarak, onun gibi güzel bir ahlaka sahip olmayı amaçlıyoruz. Onun peygamberliği tüm dünya için bir ışık olmuşken, hikmetli tebliği de milyonlarca insanın İslam’ı seçmesine vesile olmuştur. Yani Sevgili Peygamberimiz (sav)’ın elçi olarak gönderilmesi, Allah Teala’nın alemler için bir lütfu olmuştur. Nitekim bir Kuran ayetinde,Yüce Rabbimiz şöyle bildirmiştir:
‘Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.’ (Enbiya Suresi, 107)
Yüce Allah (cc)’a Hz. Muhammed (sav) gibi bir hidayet önderi gönderdiği için çok şükretmeli ve Peygamberimiz (sav)’in öğütlerine gereği gibi uyarak Allah’ın (cc) rahmetini sürekli olarak zikretmeliyiz.
(makale harun yahya)