Şeyh Galib (1757-1799): Sadece 23 yaşında "tertib ettiği" Divanının (1780) yanı sıra iki yıl sonra yazdığı Hüsn ü Aşk (İyilik ve Aşk) adlı mesnevisiyle de Dîvan Edebiyatının son büyük ustası olarak adlandırılan 18. yüzyıl şairidir.
Galibin, yaklaşımıyla Divan Edebiyatının daralan ufkunu açtığı kabul edilen Hüsn ü Aşkı, Gölpınarlının çeviri, günümüz diline aktarım, açımlama ve Galibin el yazısı ile zenginleştirdiği çalışmasının (1968) ilk yayımlanışından 38 yıl sonra, Galibin doğumunun 250. Yılı arifesinde nihayet yeniden okur önünde.
Abdülbaki Gölpınarlı (1900-1982); 20. yüzyılda ülkemizin yetiştirdiği en önemli edebiyat tarihçilerinden ve (şarkiyat) doğubilimcilerindendir. Hasan Ali Yücelin Bakanlık Klasiklerinden 1980lere, divan, tasavvuf ve halk edebiyatımızdan ve Farsçadan yaptığı temel yapıt çevirileri ve incelemeleriyle de kültür hayatımızda unutulmaz bir iz bırakan Gölpınarlının sayısız eseri arasında, Mevlana Külliyatı, Fuzuli, Nedim ve Yunus Emre divanları da vardır.
Eserin Konusu
Hüsn ü Aşk, kurgusal anlamda Hüsn (Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan, tasavvufi bir tema ve temele sahip bir mesnevidir. Mesnevide anlatılan hikaye şöyledir:
Sevgioğulları (Beni-mahabbet) isimli bir Arap kabilesi vardır. Bir gece bu kabilede bir kız bir de erkek çocuk doğar, erkeğe Aşk kıza Hüsn ismini verirler, bu ikisini birbirlerine nişanlarlar. Öğrenim zamanları gelince ikisi de Edep okuluna giderler, bu okulda Munlâ-yı Cünun isimli büyük bir hoca vardır. Bu sıralarda Hüsn Aşk'a aşık olur. İkisi zaman zaman Mânâ gezinti yeri`ne gitmekte gezinmekte, sohbet etmektedirler. Bu gezinti yerinde Suhan isimli bir mihmandâr (misafir ağırlayan kişi) vardır ki bu kişi her şeyi bilen çok büyük bir insandır. Fakat, Hayret isimli kudretli bir kişi Hüsn ile Aşk'ın görüşmesine mani olur. Bir süre Suhan yoluyla mektuplaşırlar. Aşk'ın Gayret adında bir lalası vardır ve sonunda ikidi Aşk'ın gidip Hüsn'ü kabile büyüklerinden istemesi konusunda anlaşırlar. Kabile büyükleri ise Aşk'ın bu arzusuyla alay eder ve eğer Hüsn'e kavuşmak istiyorsa Kalb ülkesine gidip Kimyâ`yı alıp gelmesi gerektiğini söylerler. Yolun ne denli zorlu ve korkunç olduğunu da anlatırlar, Aşk yolda dev, cin ve cadılarla karşılaşacak, ateşten bir denizden geçmek zorunda kalacaktır. Aşk ile Gayret Kalb ülkesine yola koyulurlar ve başlarından birçok badire geçer. Her badirede onları Suhan kurtarır. Mutlu sonla biten hikayede; işin sonunda Aşk'ın Hüsn'ü kendinden ayrı sanmasının onu yanlış yollara düşüren şey olduğunu, aslında Aşk'ın Hüsn, Hüsn'ün de Aşk olduğunu, birlikte ikiliğin var olmayacağını aslın birlik (teklik) olduğu mesajı ile karşılaşılır.
Kahraman ve yerlerin isimlerinden hikayenin sonucuna kadar neredeyse her unsur tasavvufi bir anlam taşımaktadır. (Örneğin; Hüsn ile Aşk seven ve sevileni yani hüsn-ü mutlak(Allah) ile dervişi, edep; dergahı, Munlâ-yı Cünun; mürşidi, Kalp şehri; Allah'ın tahtı olan gönlü ve oraya yapılan seferin, çile dolu sevgi mücadelesinin simgeleridir.) Bu nedenle Hüsn ü Aşk tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir eserdir.