Hür Şehrin İnsanları 1 / Kemal Tahir

Earl Freyja

Bayan Üye
Garson İhsan, Felek kıraathanesi’nin hela musluğunda elini yıkayan Murat’a sabun yetiştirdi:
- Buyrun Murat Bey!
- Teşekkür ederim.
- Siz mi kazandınız.
- Evet
- İki parti. Kırk kuruş aldım. Allah bereket versin...
- Onlar Cimdallı’da sizi yenemezler. Burada, sizi Cimdallı’da yenecek yok...
- Kaat meselesi.
- Kaat başka ...Bir de oynamak lazım. Siz yedili’ye varıncaya kadar hesaplıyorsunuz.
- Sade hesap değil...Onlar keyf için oynuyorlar, biz geçinmek için. Arada fark var.
Murat, öğle yemeğinde ekseriya olduğu gibi bir bardak çayla simit yediği halde, elini, uzun uzadıya sabunladı. Elini sabunladığı zamanlar, vücudu keselenmiş, temiz çamaşır giymiş gibi rahatlayıp ferahlıyordu.
Sabunu, garson İhsan’a verdi. Garson İhsan, elinin sırtını uzattı. Murat güldü:
- Şunu avucuna neden almazsın?
- Uğursuzluk olurmuş.
- İkimizin de her çeşit uğursuzluktan korkmamız acaip... İşte düşürdün...
- Zararı yok
- Bana bir kahve getir. Şekeri az olacak. Malum ya yemek yedik. Sonra hokka kalem isterim.
- Mektup mu? Kaat ta alayım...
- Hayır. Oturup dünyanın en mühim suallerine cevap vereceğim...Dehşetli sualler...
- Gene mi defter Murat Bey?
- Hem bu sefer ki ne güzel... Sağlam bir uç bul...Yazıya özeneceğim... Defterin sahibini görsen, küçük dilini yutarsın...
- Pek mi güzel bir hanım?
- Güzelmiş. Ben görmedim. Getiren söyledi. Bir başka anket defterinde (Fakir’i pürtaksir) imzasını görüp beğenmiş te, (ille benim defterime de yazsın!) demiş
Murat, bunları söylerken, ellerini pantalonuna dokundurarak kurutmağa çalışıyordu.
Felek kıraathanesi, Şehzadebaşı’nın en büyük dükkanlarından birisi idi. Yeni sahibi, Eşref bey, İstanbul Polis müdüriyeti ikinci şube taharri komiserliği yapıyordu. Parayı vurmuştu. Yüz tarakta bezi olduğu söyleniyordu. Beyoğlu’nda, bir meyhane ile bir kumarhane’de hissesi varmış, meşhur randevucu, Çakır Eleni’nin dostu...
Üç ay içinde buranın işine de ilerletti. Bitişik köfteci’yi (Et kokusu müşteriyi rahatsız ediyor) diyerek defedip, ara duvarda bir kapı açarak, orasını da kıraathane’ye ilave etti. Bilardo masalarını ikiden üçe çıkardı.Yeni fincanlar, yeni iskemleler, yeni oyun aletleri aldı. Komiser olduğundan, hiçbir baskın tehlikesine maruz kalmadan poker oynamak kabil olduğu için, semtin, hatta şehrin meşhur oyuncuları devama başladılar. Diğer emsali gibi, muayyen bir vakitte kapanmaya mecbur bulunmadığından, uykusu kaçanlar, son tramvaya yetişemiyenler sabaha kadar oturmak için buraya geliyorlardı. Kendisi, üç dört günde bir uğrayıp hesaba üstünkörü bakarak, hem ocakçı, hem patron vekili, Hacı’nın verdiği paraları cebine sokuverdiğinden, müşterilere karşı çekingenlik de edilmiyordu.
Murat, yeni ilave edilen kısımda, köşedeki masaya oturdu.
Geldiği zaman ocağa bıraktığı paketi almıştı. Sicimi çözüp gazeteyi açtı. Anket defterini önüne koydu.
Bu, kenarları sarı yaldızlı, maroken kaplı, fazladan birde ağzında minimini kilit bulunan kalın bir defterdi.
Sualler eski harflerle gayet sanatkarane yazılmış, ayrıca suluboya çiçeklerle de süslenmişti.
Garson İhsan, hokka-kalem’i önüne bıraktı. Masayı siliyor gibi yaparak deftere baktı.
- Kaça bu defter simdi?
- En aşağı bir liradır.
- Vay canına! Bizim iki günlük yevmiyemiz...
- Değer ama... Baksana yaldızlı... Kilidi de var...
- Kilit niye?
- İçini fikir dolduruyoruz oğlum, bizde, fikir hem kıymetli, hem de, böyle kilit altında tutulur...
- Hep dolduracak mısın?
- Hayır canım... Sualler yazmışlar... Cevap vereceğim...
- Ne olacak?
- Eğlence...
- Ne sormuşlar... Bir kaçını oku bakalım...
Murat ilk suali okuduktan sonra defteri rastgele karıştırarak birkaç tanesini söyledi.
- ruh nedir? Hangi sinema artisini seversiniz? İptilanız var mı? Nelerdir? Fala inanır mısınız? Anladın mı İhsan efendi?
- Hayır!... Sizden evvel yazanlar ne cevap vermişler...
- Bakalım! Fala inanır mısınız? “İnanmam ama, fırsat bulursam, baktırmadan da yapamam.”
- Ben de öyleyimdir. Kim böyle cevap veren?
- Can yoldaşı...
- İsim mi bu ?
- Nam-ı müstear. Bu kabil anket defterine nam-ı müstearla cevap veriliyor. Yani asıl isim yazılmaz.
- Sende mi böyle yapıyorsun?
- Evet. Benimki de, fakir’i pürtaksir...
- Ne demek bu?
- (Günahı çok bir fıkara) demek...
- Neden bunu beğendin?
- Alay olsun diye.
- Şimdi sen ne cevap vereceksin?
- Bakalım...Baştan başlayacağım...
- Sonunda biz de görelim olur mu?
- Hay hay! Sen şimdi kahveyi getir...
Garson İhsan, ocağa doğru gitti. Pek uzun boylu; pek zayıf bir çocuktu. “Darüleytam” da okumuş, orasını bitirince, sanat mektebine girmek istemiş, zayıf olduğundan kabul edilmemişti. Aslen Arnavut’tu. Bir müddet Arnavut kebapçılarda, garsonluk, bulaşıkçılık ettikten sonra buraya kapılanmıştı.
Murat’ı hem seviyor, hem sayıyordu. Haftalarca kahve parası sormaz, hatta, bazı bazı, elli, altmış kuruş borç bile verirdi. Murat yenilirse kendisinden fazla üzülüyor, yenildiği partilerde lokum getirmemeye dikkat ediyordu. Büyük poker oyunları olur da, oyuncular, taştahtada hesap tutmayı birbirlerine emniyet etmezlerse, Murat’ı sağlık verir, böylece beş , on kuruş kazanmasına çalışırdı.
Kahveyi getirdiği zaman, gizli bir şey söylüyor gibi sesini alçaltarak:
- Bu gece yukarda büyük oyun var, dedi, bir yere kaybolma Murat Bey..
- Bakara mı?
- Bakara... Hacı “Mano’yu Murat efendi toplasın...Emniyetlidir. Benim biraz işim çıktı. Geç gelirim, belki de gelemem” dedi.
- İyi...
- Dur yahu! Dalgaya düştük... Olmaz... Bizim Baframaden’den yakacaksın... Vallaha küserim...
- Eyvallah... Peki... – Garson İhsan’ın acele yaktığı kibritten yaktı: - Mersi!..
- Bir şey değil... Bu gece beş, on para çıkarırsan izinli gecemde papaz uçururuz. Kafayı çekeriz...
- Olur...
Murat, defteri biraz karıştırdı. Kendisinden evvel ancak üç kişi cevap vermişti. Birisi (Can yoldaşı) . İkincisi (İnci), üçüncüsü (Çok bilmiş). İlk tetkikte can yoldaşıyle, çok bilmişin erkek, İnci’nin ise hanım olduğunu anladı. Can yolda yoldaşiyle İnci arasında hafiften bir gönül rabıtası bulunduğu da seziliyordu. Herhalde, defter, bu İnci hanıma ait olmalıydı. Sevdiği delikanlının fikirlerine, mesela, Volter’le Kant’tan daha fazla değer verdiği için, ilk cevapları ondan almak istemişti. Delikanlının da işi ciddi tuttuğu belliydi. Orta sınıf halkın hiç yadırgamıyacağı şekilde karşılık vermişti. (Çok bilmiş) daha enteresan bir adamdı. Kendi fikirlerini başkalarınınkinden üstün tutan, biraz kibirli, son derece maddi olduğu için öğündüğünü saklamayan insanlardan... Böyleleri, halbuki gündelik işlerde, hayalperver görünenlerden daha çok heyecanlı olurlar, ellerine kalem aldıkları zaman gösterdikleri kuru mantığı hayata tatbik edemezler...​
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst