Hipertansiyon her yönüyle
Hipertansiyona Hızlı Bakış
Kan dolaşımının sağlanması için bir basınç gereklidir. Bu basıncın normalden fazla olmasına hipertansiyon denir. Hipertansiyon için kullanılan diğer bir isim ise YÜKSEK TANSİYON’dur.
Kan basıncı ölçülürken 2 kan basıncı değerine bakılır; Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı) ve Küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı). Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı büyük tansiyon kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. Hem büyük tansiyon hem de küçük tansiyonun normalden fazla olması HİPERTANSİYON’dur. Hipertansiyon tanısı için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir. Gerek büyük tansiyon gerekse de küçük tansiyonun normalden yüksek olması önemlidir. Bu konu unutulmamalıdır. Bazı hastalar küçük tansiyondaki yüksekliği önemsememektedir; bu çok yanlıştır.
Hipertansiyon çok yaygın bir hastalıktır. Hipertansiyon kalıcı sakatlık ve ölüm nedeni olan toplumsal bir sorundur. Hastaların azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmamasıhipertansiyonun önemini artırmaktadır. Toplumdaki 5-6 erişkinden birinde kan basıncı yüksekliği vardır. Hipertansiyon değişik böbrek kalp damar hastalıklarına felçlere ve görme kaybına yol açabilir. Tuz tüketiminin fazla olduğu toplumlarda kan basıncı yüksekliğine daha sık rastlanır.
Belirtiler
Hipertansiyonun başlıca belirtileri baş ağrısı çarpıntı nefes darlığı yorgunluk burun kanaması yol yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma bazen çok sık idrara çıkma gece uyurken uykudan kalkıp idrar yapma ve bacaklarda şişliktir. Kan basıncının çok yükseldiği durumlarda çift görme dilde peltekleşme yüzde veya vücutta karıncalanma olabilir. Bu belirtilerin hiçbirisi hipertansiyona özgü değildir başka hastalıklarda da izlenebilir. Ancak hastaların önemli bir kısmında hiçbir belirti yoktur. Bu hastalarda hipertansiyon tanısı sadece kan basıncı ölçümü ile mümkündür. Bu nedenle hipertansif olmasa bile tüm hastalar yılda en az 1-2 kez kan basıncını ölçtürmelidir.
Kan basıncı ölçümü
Kan basıncı pratikte sfigmomanometre diye isimlendirilen tansiyon aleti ile ölçülmektedir en yaygın 2 tip; civalı ve aneroit manometrelerdir. Genel olarak civalı manometrelerin aneroit manometrelere göre bakımı daha kolay ve hassasiyeti daha fazladır. Aneroit manometreler daha pratiktir ve kırılma tehlikesi yoktur. Piyasada klasik civalı veya aneroit manometrelerden farklı olarak çok sayıda otomatik ve yarı otomatik sfigmomanometreler satılmaktadır. Genel olarak bu cihazların çoğu standart civalı manometrelerden daha pahalı olmalarına karşın onlar kadar hassas değildir. Parmak ucundan kan basıncı ölçen cihazların daha az hassas olduğu unutulmamalıdır.
Sağlıklı bir kan basıncı ölçümü yapılabilmesi için aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir:
1. Hasta kan basıncı ölçümünden yarım saat önce egzersizden kaçınmalı birşey yememeli kafein almamalı ve sigara içmemelidir. Hasta en az 5 dakika istirahat etmelidir.
2. Basıncın ölçüldüğü kol dördüncü interkostal aralığın (kaburgalar arası aralık) sternum (göğsün önünün ortasındaki kemik) ile birleştiği yerde yatay olarak aynı düzlemde bulunmalıdır ve kasılmayı engellemek için kol desteklenmelidir.
3. Koldan tüm giysiler çıkarılmalıdır.
4. Brakiyel arter (kol ön yüzünde ve dirseğin 2-3 cm yukarısındaki atardamar) elle hissedilmeli ve manşon süratle nabzın kaybolma noktasının 30 mm Hg üzerine kadar şişirilmeli ve daha sonra yavaşça boşaltılmalıdır (Her kalp atımında veya saniyede 2-3 mm Hg hızla).
5. Steteskop brakiyel arterin üzerine yerleştirilmelidir. Steteskop sıkıca ve dengeli bir biçimde tutulmalı fakat aşırı basınç uygulanmamalıdır.
6. Basınçlar en yakın 2 mm Hg’ya göre kaydedilmelidir. Hem büyük hem küçük tansiyon kaydedilmelidir. Örneğin; 146 / 88 mm Hg gibi.
7. İlk ölçümde hipertansiyon tanısı koymaktan kaçınılmalıdır. Sistolik kan basıncı gün boyunca 100 mm Hg’ya kadar değişkenlik gösterebilir. Bu nedenle hipertansiyon tanısı koymadan veya tedaviye başlamadan önce değişik zamanlarda en az 2 kez daha ölçülmelidir. Pratikte tanı veya tedavi ile ilgili kesin yargıya varmadan önce kan basıncı haftalar hatta aylar süren dönemlerde tekrar tekrar ölçülmektedir. Ancak ilk ölçülen kan basıncı değeri 210 / 120 mm Hg’dan fazla ise hipertansiyon kabul edilmelidir.
8. Pratikte sağ veya sol koldan kan basıncı ölçülmesi önem taşımaz ancak kan basıncı ilk muayenede her iki koldan da değerlendirilmelidir. Tekrarlayan üç ölçümde eğer sistolik/diyastolik kan basıncında 20 / 10 mm Hg’dan fazla farklılık olursa eş zamanlı ölçüm yapılmalıdır.
Bir sonraki konu
Tanım ve sınıflandırma
Hipertansiyonun tanımı ve sınıflandırması; ülke zaman veya araştırmacıya göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak sistolik kan basıncının (büyük tansiyon) 14 cm Hg (140 mm Hg) ve diyastolik kan basıncının (küçük tansiyon) 9 cm Hg’dan (90 mm Hg) yüksek olması hipertansiyon olarak kabul edilir. Daha önce mevcut olan hafif-orta hipertansiyon gibi tanımlar hipertansiyonun yol açtığı hedef organ hasarı riskini saptamada yetersiz kaldığı için yeni bir hipertansiyon tanım ve sınıflandırması yapılmıştır. Hipertansiyonun tanım ve sınıflandırılması yapılırken günümüzde risk faktörleri de değerlendirilmelidir.
Nedenleri
Hipertansiyonun nedeni % 90-95 hastada bilinmemektedir (primer hipertansiyon esansiyel hipertansiyon) yani bilinen bir hastalığa bağlı değildir. Yüzde 5-10 hastada ise hipertansiyon başka bir hastalığa bağlıdır (sekonder hipertansiyon). Hipertansiyona yol açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Endokrin (hormonal) sebepler ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması hastalıkların tedavisi ile de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması her hastanın sekonder hipertansiyon açısından değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Hipertansiyon gelişiminde tuzun ve böbreklerin önemi
Hipertansiyon gelişiminde tuzun çok büyük önemi vardır. Bazı insanlarda böbreğin tuz (NaCl) atma kapasitesi sınırlı olabilir ve gereğinden fazla tuz alınması hipertansiyonun ortaya çıkmasına veya hipertansiyonun tedavisinde başarısızlığa yol açabilir. Gerek hayvan deneyleri gerekse insanlar üzerinde yapılan çalışmalar hipertansiyon gelişiminde tuzun rolünün olduğunu ispatlamıştır.
Böbreklerin hipertansiyon gelişimindeki rolü çok önemlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada % 5 olasılıkla bir böbrek hastalığı vardır. Bu nedenle tüm hipertansif hastalar böbrek hastalıkları yönünden incelenmelidir. Bu amaçla basit bir idrar incelemesi bile çoğu zaman yeterlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada böbrek hastalığının saptanması böbrek hastalığının erken tanısına ve tedavisine de olanak sağlar. Zaten böbrek hastalığına bağlı bir hipertansiyon söz konusu ise böbrek hastalığı tedavi edilmeden hipertansiyonun kontrol altına alınması çok zordur. Bazı durumlarda hipertansiyon da böbrek hastalığına yol açabilir; “hipertansiyon mu önce olmuştur böbrek hastalığı mı önce olmuştur” bunu ayırmak zor olabilir. Bu durum aynen “tavuk mu önce olmuştur yumurta mı önce olmuştur” ayırımı gibi karmaşık bir hal alabilir.
Hipertansiyonun vücuda verdiği zararlar
İnsan vücudunda tüm organ ve dokuları besleyen damarlar bulunur. Hipertansiyon kan damarlarında basıncın artması durumudur. Evimizdeki musluklara suyu taşıyan su borularındaki gibi bir basınç tüm damarlarda mevcuttur. Nasıl su borularında basınç artışı tıkanma ve patlamalara yol açarsa hipertansiyon da damarlarda patlamalara ve tıkanmalara yol açar. Tüm organ ve dokularda damar olduğu için hipertansiyon tüm vücudu etkileyebilir. Hipertansiyondan en çok etkilenen organlar; kalp beyin böbrekler büyük atardamarlar ve gözlerdir. Hipertansiyon bu organları etkileyerek kalıcı sakatlıklara ve ölümlere yol açabilir. Hipertansiyonun vücuda verdiği başlıca zararlar aşağıda özetlenmiştir:
1. Kalp yetmezliği kalp büyümesi kalbi besleyen damarlarda daralma (koroner arter darlığı) kalbi besleyen damarlarda tıkanma (kalp krizi)
2. Beyin kanaması felç beyin damarlarında daralma ve tıkanma
3. Böbrek yetmezliği böbrek fonksiyonlarında bozulma
4. Görme azalması ve körlük
5. Büyük atardamarlarda genişleme bu genişlemelerin yırtılması bu damarlarda tıkanma. Bunların sonucu kangren veya ani kanamalara bağlı ölüm gelişir.
Hipertansiyonun vücuda verdiği bu zararlar hastaların moralini bozmamalıdır. Hipertansiyon tedavi edilebilir bir hastalıktır ve yeterli tedavi ile bu zararlar minimuma indirilebilir. Bu zararları minimuma indirebilmek için hastalarımızın Sık Yapılan Hatalar bölümünü mutlaka okumaları gereklidir. Hipertansiyon zamanında teşhis edilip uygun şekilde tedavi edilirse yukarıda sayılan hastalıklar ve bunlara bağlı ölümler önlenebilir.
Hipertansif hasta nasıl değerlendirilmelidir?
Hipertansiyon tanısı almış bir hasta değerlendirilirken 3 konuya dikkat edilmelidir.
1. Hipertansiyon yaratan başka bir hastalık (böbrek hastalığı hormonal hastalık…) olup olmadığı yani sekonder bir hipertansiyon araştırılmalıdır: Hastaların % 10′undan azında hipertansiyona yol açan % 5′inden azında ise düzeltilebilecek bir hastalık saptanabilir.
2. Hipertansiyonun vücuda vermiş olduğu hasar ve eşlik eden diğer hastalıklar saptanmalıdır. Bu saptama hem hastanın geleceğinin belirlenmesinde hem de tedavi seçiminde yardımcı olur.
3. Diğer kardiyovasküler risk faktörleri incelenmelidir: Hipertansiyon kardiyovasküler ölüm ve sakatlıklara yol açan bir kardiyovasküler risk faktörüdür bu nedenle diğer kardiyovasküler risk faktörleri incelenmeli ve mümkünse düzeltilmelidir.
Hipertansif hastalarda kardiyovasküler risk faktörlerinin değerlendirilmesi ve mümkünse değiştirilmesi tedavinin temel noktalarından birisidir. Hipertansif hastalarda hipertansiyon dışındaki kardiyovasküler risk faktörlerine de sık rastlanır ve bu kardiyovasküler risk faktörlerinin düzeltilmesi ile kardiyovasküler kalıcı hasar ve ölüm riski kesin olarak azaltılır. Günümüzde hipertansiyon tanım ve sınıflandırmasında da kardiyovasküler risk faktörlerinin önemi giderek artmaktadır.
Hipertansiyon her yaş cins ırk için önemli bir kardiyovasküler risk faktörüdür ve hem sistolik hem diyastolik hipertansiyonun şiddeti arttıkça kardiyovasküler risk artmaktadır. Hipertansiyon tedavisi ile kardiyovasküler risk azalmaktadır. Lipid (yağ) bolizması bozuklukları majör ve düzeltilebilir kardiyovasküler risk faktörlerinden birisidir. Şişmanlık ile koroner arter hastalığı arasındaki ilişki birçok çalışmada gösterilmiştir. Yetersiz egzersiz kardiyovasküler riski arttırır. Diyabetes mellitus (şeker hastalığı) iyi bilinen bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Ayrıca diyabetik hastalarda lipid (yağ) bolizması bozuklukları hipertansiyon şişmanlık gibi diğer kardiyovasküler risk faktörleri de sıktır. Sigara koroner arter hastalığı sıklığını arttırdığı gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerinin etkisini de arttırır. Sigara içimi Türkiye’deki en önemli sağlık problemlerinden birisidir ve ne yazık ki kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Sigaranın bırakılması ile koroner arter hastalığı riski azalır ve bu azalma 12 ay sonra en belirgin hale gelir.
Tedavi
Hipertansiyon tedavisinde temel amaç hedef organ hasarını önleyerek sakatlık ve ölümleri azaltmaktır. Öncelikle mevcut olan diğer kardiyovasküler risk faktörleri ve hedef organ hasarları tedavi edilmelidir. Sekonder hipertansiyon olan hastalarda yani hipertansiyonu başka bir hastalığa bağlı olan hastalarda hipertansiyona yol açan hastalık tedavi edilmelidir.Hipertansiyonun nedeni saptanamaz ise kan basıncı hastaların yaşam düzeni değiştirilerek veya ilaçla düşürülmelidir. Hastalarda yaşam düzeninin değiştirilmesi (ilaçsız tedavi) kesinlikle ihmal edilmemelidir.
Hipertansiyon tedavisi planlanırken tartışılan iki konu şunlardır:
1. Hangi kan basıncı değerlerinde antihipertansif ilaç başlanmalıdır?
Kan basıncı sistolik (büyük) 160 mm Hg veya diyastolik (küçük) 100 mm Hg’nın üzerinde ise antihipertansif tedaviye hemen başlanmalıdır. Üzerinde tartışılan değerler sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) için 140-160 mm Hg ve diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) için 90-100 mm Hg’dır. Antihipertansif tedavi ile kan basıncı düşürüldükçe kardiyovasküler risk doğru orantılı olarak azalmaktadır. Birleşik Ulusal Komite’nin (Joint National Committee JNC) 6. raporu ve Dünya Sağlık Örgütü’nün ( World Health Organization) bu konudaki görüşleri farklı olmakla birlikte birbirine benzer. Genel eğilim hastada başka kardiyovasküler risk faktörleri varsa sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) için 140-160 mm Hg ve diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) için 90-100 mm Hg değerlerinde de ilaç tedavisine başlamaktır.
2. Antihipertansif tedavi ile kan basıncı hangi sınırlara düşürülmelidir?
Antihipertansif tedavi ile kan basıncı düşürüldükçe kardiyovasküler risk doğru orantılı olarak azalmaktadır. Belli bir diyastolik kan basıncı değerine ulaşıldıktan sonra kan basıncının daha da düşürülmesi kardiyovasküler hastalık riskini arttırmaktadır. Günümüzdeki bilgilerle kan basıncının çok düşürülmesi sakıncalı olabilir. Bu konuda doktor karar vermelidir.
Birleşik Ulusal Komite’nin 6. raporuna göre kan basıncı kesinlikle 140/90 mm Hg’nın altına düşürülmelidir. Kan basıncı 140/85 mm Hg’ya indirilebilir ancak daha fazla düşürülmesinin yararı belirsizdir.
Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre ise kan basıncı yaşlılarda 140/90 mm Hg’nın altına gençlerde ise 120-130/80 mm Hg’ya indirilmelidir.
Diyabetik hastalarda (şeker hastalarında) kan basıncı 130/85 mm Hg’nın altına indirilmelidir. Böbrek hastalığı olan hastalarda kan basıncı daha da aşağı değerlere düşürülmelidir. Bu değerler konusunda hastaların doktorlarına başvurmaları gereklidir.
İlaçsız tedavi yani yaşam düzeninin değiştirilmesi kan basıncı yüksekliğini kontrol etmenin yanısıra hipertansiyonunun önlenmesinde de yararlıdır. Hastalar ilaçsız tedaviyi kesinlikle ihmal etmemelidir. Şişmanlık şeker hastalığı veya kanında yağı yüksek (hiperlipidemi) olan hastalarda yaşam düzeninin değiştirilmesinin önemi daha da artar. Yaşam düzeninin değiştirilmesi hipertansiyonu tek başına kontrol edebileceği gibi ilaç gereken durumlarda ilaç dozunun azaltılmasına da olanak sağlar.
Diyetle tuz alınımının günde 100 mmol’ün (6 gram NaCl [tuz]) altına düşürülmesinin kan basıncını düşürdüğü birçok çalışmada gösterilmiştir. Yaşlı diyabetik (şeker hastaları) veya hipertansif hastalarda diyette tuz kısıtlamasının kan basıncını düşürücü etkisi daha belirgindir. Diyetle tuz kısıtlaması kan basıncı kontrolünü kolaylaştırır antihipertansif ilaç ihtiyacını azaltır ve kalp büyümesini geriletebilir. Diyette tuz kısıtlaması yapmak için gerekenler tuzsuz ekmek kullanılması yemek pişirilirken tuz atılmaması sofraya konulmuş yemeklere tadına bile bakmadan tuz atma alışkanlığının terkedilmesi ve gıda seçiminde gıdaların tuz içeriğine bakılmasıdır. Doktora danışmadan yapay tuz kullanmak zararlı olabilir. Bunun 2 nedeni vardır;
1. Yapay tuzlarda sınırlı da olsa tuz bulunabilir.
2. Bazı antihipertansif ilaçlarla yapay tuzların birlikte kullanılması sakıncalı olabilir.
Şişman hastalar mutlaka zayıflatılmalı ve ideal kiloya getirilmelidir. 4-5 kilo kaybı bile kan basıncı kontrolünü kolaylaştırabilir. Şişman hastalar en az 10 kg zayıflatılmalıdır. Kilonun kontrol altına alınması yağ bolizması bozuklukları veya diyabetes mellitus (şeker hastalığı) gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerin de kontrol edilmesini kolaylaştırır.
Düzenli aerobik egzersiz (yürüme koşma yüzme bisiklete binme vb.) kilo kaybını hızlandırır kan basıncı kontrolunu kolaylaştırır kardiyovasküler riski ve mortaliteyi azaltır. Ağırlık kaldırma vücut geliştirme gibi izotonik egzersizlerden kaçınılmalıdır. Egzersiz sıklığı haftada en az 3 kez tercihen 5 kez 30-45 dakika süreli olmalıdır. Egzersizin 2 hafta bırakılması olumlu etkisini ortadan kaldırır. Kalp hastalığı gibi sorunları olanlar egzersiz programına başlamadan önce doktor kontrolünden geçmelidirler. Hastalar araba kullanmaktansa toplu taşım araçlarını kullanmalı kısa mesafelerde yürüyüş yapmalı asansöre binmektense yürümelidir. Günlük yaşantıda fiziksel aktivite arttırılmalıdır.
Sigara kesinlikle bırakılmalıdır. Her sigara kan basıncını anlamlı derecede yükseltir. Sigara antihipertansif tedavi ile sağlanan kardiyovasküler risk korunmasını da azaltır. Sigara ayrıca koroner arter hastalığı inme (felç) subaraknoid kanama (beyin kanaması) kanser ani ölüm ve akciğer hastalığı riskini arttırır. Sigaranın bırakılmasının kan basıncının düşürülmesine uzun sürede net bir etkisi yoktur ancak sigara diğer kardiyovasküler riskleri de etkiler. Sigaranın bırakılmasını takiben kilo alınmamasına dikkat edilmelidir. Hastasına sigara içmemesini söyleyen doktorun inandırıcı olabilmesi için kendisinin de sigara içmemesi gerekir. Türkiye’de ne yazık ki sigara içen doktor sayısı çok fazladır. Ancak her hasta kendisinden sorumlu olduğunu unutmamalıdır.
Alkol tüketimi sınırlandırılmalıdır. Günde 30 ml ethanolden daha az alkol tüketilmelidir. 720 ml bira 300 ml şarap 60 ml 100 derece viski ve 60 ml rakıda 30 ml ethanol bulunur. Zayıf insanlarda ve kadınlarda ethanol alımı günde 15 ml ile sınırlandırılmalıdır. Uygun miktarda alınan alkolün koroner arter hastalığı üzerine olumlu etkileri vardır. Aşırı alkol tüketimi kesinlikle engellenmelidir.
İlaçsız tedavinin yeterli kan basıncı kontrolü sağlamadığı hastalarda ilaçla tedaviye başlanmalıdır. Kan basıncı sistolik (büyük) 160 mm Hg veya diyastolik (küçük) 100 mm Hg’nın üzerinde ise antihipertansif tedaviye hemen başlanmalıdır. Genel eğilim hastada başka kardiyovasküler risk faktörleri varsa sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) için 140-160 mm Hg ve diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) için 90-100 mm Hg değerlerinde de ilaç tedavisine başlamaktır.
Kan basıncı yüksekliğine birçok mekanizma yol açar. Bu nedenle etki mekanizmaları değişik olan çok sayıda ilaç geliştirilmiştir. Bu ilaçlardan birçoğu geçmişte yaygın olarak kullanılmasına karşın günümüzde artık kullanılmamaktadır. Günümüzde kullanılan ilaçlarla kan basıncını kontrol altına almak hastaların neredeyse tamamında mümkündür. Birçok hasta veya hasta yakını ülkemizdeki ilaçları yeterli bulmayıp yurt dışından ilaç getirmektedir veya yurt dışında yaşayan yakınları bu ilaçlar daha etkili diye hastalarımıza göndermektedir. Ülkemizde bulunan ilaçlar çok az sayıda hasta dışında yeterlidir. Bu nedenle hastaların önemli kısmında yurt dışından ilaç getirmeye gerek yoktur.
İlaç seçiminde 30-40 yıl önce geçerli olan basamak tedavisinde kullanılan ilaçların bir kısmı günümüzde kullanılmamaktadır; bu nedenle ve yeni ilaçların geliştirilmesi ile günümüzde basamak tedavisi terkedilmiştir. Günümüzde hastanın hedef organ hasarını yaşam kalitesini eşlik eden hastalıkları ve diğer kardiyovasküler risk faktörlerini dikkate alan ve tedavinin bu veriler altında planlanmasını öngören bireyselleştirilmiş tedavi yaklaşımına geçilmiştir. İlaç tedavisinde önemli noktalardan bir tanesi tedavi maliyetidir. Ancak tedavi maliyetinin ilaç maliyetinden başka laboratuvar incelemeleri vizite ücreti hekim ile hastanın kaybettikleri ve yan etki maliyeti gibi unsurları da içerdiği unutulmamalıdır.
Günümüzde basamak tedavisi yerine bireyselleştirilmiş tedavi kullanılmalıdır. Bireysel tedavide ilaçların yan etkileri ve hipertansiyona eşlik eden hastalıklar gözönünde tutulur. Genel olarak bu ilaçların antihipertansif etkinlikleri birbirine benzer ve hastaların yaklaşık % 5-10′u verilen ilacı yan etkisi nedeni ile bırakmak zorunda kalır. Tedaviye ikinci bir ilaç eklenmesi söz konusu ise uygun kombinasyon seçilmelidir. Tedaviye tek ilaçla başlanmış ise tedavi değiştirilmeden (ciddi yan etki yok ise) önce 4-6 hafta beklenmelidir. Tedavi değişikliği doz artırımı veya ikinci ilaç eklenmesi şeklinde olabilir. Şiddetli hipertansiyon (Diyastolik kan basıncı 130 mmHg’dan fazla ise) veya hipertansiyona bağlı ciddi organ fonksiyon bozukluğu var ise tedaviye birden fazla ilaçla başlanabilir.
İlaç seçiminde “yeni ilaçların eski ilaçlardan daha iyi olduğu” düşüncesi her zaman doğru değildir. Yeni ilaçların reklamı daha fazla yapılmaktadır. Unutulmamalıdır ki iyi ilacın reklamı olmaz.İlaç seçimi kesinlikle bir doktor tarafından yapılmalıdır. Antihipertansif ilaçlar hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyen hastalar daha sonra hazırlanacak İlaçlar bölümünden yararlanabilirler.
Tedavide başarısızlık
Birçok hastada önerilen tedaviye rağmen kan basıncı kontrol altına alınamaz. Hipertansiyon tedavisinde değişiklik yapmadan önce tedavide başarısızlığa yol açabilecek nedenler gözden geçirilmelidir.
Tedavide başarısızlığa yol açan nedenler :
1. Tedaviye uyumsuzluk
2. İlaçla ilişkili nedenler
3. Hasta ile ilişkili durumlar
4. Sekonder hipertansiyon
5. Sıvı fazlalığı
6. Yalancı hipertansiyon
Hipertansiyona Hızlı Bakış
Kan dolaşımının sağlanması için bir basınç gereklidir. Bu basıncın normalden fazla olmasına hipertansiyon denir. Hipertansiyon için kullanılan diğer bir isim ise YÜKSEK TANSİYON’dur.
Kan basıncı ölçülürken 2 kan basıncı değerine bakılır; Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı) ve Küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı). Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı büyük tansiyon kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. Hem büyük tansiyon hem de küçük tansiyonun normalden fazla olması HİPERTANSİYON’dur. Hipertansiyon tanısı için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir. Gerek büyük tansiyon gerekse de küçük tansiyonun normalden yüksek olması önemlidir. Bu konu unutulmamalıdır. Bazı hastalar küçük tansiyondaki yüksekliği önemsememektedir; bu çok yanlıştır.
Hipertansiyon çok yaygın bir hastalıktır. Hipertansiyon kalıcı sakatlık ve ölüm nedeni olan toplumsal bir sorundur. Hastaların azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmamasıhipertansiyonun önemini artırmaktadır. Toplumdaki 5-6 erişkinden birinde kan basıncı yüksekliği vardır. Hipertansiyon değişik böbrek kalp damar hastalıklarına felçlere ve görme kaybına yol açabilir. Tuz tüketiminin fazla olduğu toplumlarda kan basıncı yüksekliğine daha sık rastlanır.
Belirtiler
Hipertansiyonun başlıca belirtileri baş ağrısı çarpıntı nefes darlığı yorgunluk burun kanaması yol yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma bazen çok sık idrara çıkma gece uyurken uykudan kalkıp idrar yapma ve bacaklarda şişliktir. Kan basıncının çok yükseldiği durumlarda çift görme dilde peltekleşme yüzde veya vücutta karıncalanma olabilir. Bu belirtilerin hiçbirisi hipertansiyona özgü değildir başka hastalıklarda da izlenebilir. Ancak hastaların önemli bir kısmında hiçbir belirti yoktur. Bu hastalarda hipertansiyon tanısı sadece kan basıncı ölçümü ile mümkündür. Bu nedenle hipertansif olmasa bile tüm hastalar yılda en az 1-2 kez kan basıncını ölçtürmelidir.
Kan basıncı ölçümü
Kan basıncı pratikte sfigmomanometre diye isimlendirilen tansiyon aleti ile ölçülmektedir en yaygın 2 tip; civalı ve aneroit manometrelerdir. Genel olarak civalı manometrelerin aneroit manometrelere göre bakımı daha kolay ve hassasiyeti daha fazladır. Aneroit manometreler daha pratiktir ve kırılma tehlikesi yoktur. Piyasada klasik civalı veya aneroit manometrelerden farklı olarak çok sayıda otomatik ve yarı otomatik sfigmomanometreler satılmaktadır. Genel olarak bu cihazların çoğu standart civalı manometrelerden daha pahalı olmalarına karşın onlar kadar hassas değildir. Parmak ucundan kan basıncı ölçen cihazların daha az hassas olduğu unutulmamalıdır.
Sağlıklı bir kan basıncı ölçümü yapılabilmesi için aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir:
1. Hasta kan basıncı ölçümünden yarım saat önce egzersizden kaçınmalı birşey yememeli kafein almamalı ve sigara içmemelidir. Hasta en az 5 dakika istirahat etmelidir.
2. Basıncın ölçüldüğü kol dördüncü interkostal aralığın (kaburgalar arası aralık) sternum (göğsün önünün ortasındaki kemik) ile birleştiği yerde yatay olarak aynı düzlemde bulunmalıdır ve kasılmayı engellemek için kol desteklenmelidir.
3. Koldan tüm giysiler çıkarılmalıdır.
4. Brakiyel arter (kol ön yüzünde ve dirseğin 2-3 cm yukarısındaki atardamar) elle hissedilmeli ve manşon süratle nabzın kaybolma noktasının 30 mm Hg üzerine kadar şişirilmeli ve daha sonra yavaşça boşaltılmalıdır (Her kalp atımında veya saniyede 2-3 mm Hg hızla).
5. Steteskop brakiyel arterin üzerine yerleştirilmelidir. Steteskop sıkıca ve dengeli bir biçimde tutulmalı fakat aşırı basınç uygulanmamalıdır.
6. Basınçlar en yakın 2 mm Hg’ya göre kaydedilmelidir. Hem büyük hem küçük tansiyon kaydedilmelidir. Örneğin; 146 / 88 mm Hg gibi.
7. İlk ölçümde hipertansiyon tanısı koymaktan kaçınılmalıdır. Sistolik kan basıncı gün boyunca 100 mm Hg’ya kadar değişkenlik gösterebilir. Bu nedenle hipertansiyon tanısı koymadan veya tedaviye başlamadan önce değişik zamanlarda en az 2 kez daha ölçülmelidir. Pratikte tanı veya tedavi ile ilgili kesin yargıya varmadan önce kan basıncı haftalar hatta aylar süren dönemlerde tekrar tekrar ölçülmektedir. Ancak ilk ölçülen kan basıncı değeri 210 / 120 mm Hg’dan fazla ise hipertansiyon kabul edilmelidir.
8. Pratikte sağ veya sol koldan kan basıncı ölçülmesi önem taşımaz ancak kan basıncı ilk muayenede her iki koldan da değerlendirilmelidir. Tekrarlayan üç ölçümde eğer sistolik/diyastolik kan basıncında 20 / 10 mm Hg’dan fazla farklılık olursa eş zamanlı ölçüm yapılmalıdır.
Bir sonraki konu
Tanım ve sınıflandırma
Hipertansiyonun tanımı ve sınıflandırması; ülke zaman veya araştırmacıya göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak sistolik kan basıncının (büyük tansiyon) 14 cm Hg (140 mm Hg) ve diyastolik kan basıncının (küçük tansiyon) 9 cm Hg’dan (90 mm Hg) yüksek olması hipertansiyon olarak kabul edilir. Daha önce mevcut olan hafif-orta hipertansiyon gibi tanımlar hipertansiyonun yol açtığı hedef organ hasarı riskini saptamada yetersiz kaldığı için yeni bir hipertansiyon tanım ve sınıflandırması yapılmıştır. Hipertansiyonun tanım ve sınıflandırılması yapılırken günümüzde risk faktörleri de değerlendirilmelidir.
Nedenleri
Hipertansiyonun nedeni % 90-95 hastada bilinmemektedir (primer hipertansiyon esansiyel hipertansiyon) yani bilinen bir hastalığa bağlı değildir. Yüzde 5-10 hastada ise hipertansiyon başka bir hastalığa bağlıdır (sekonder hipertansiyon). Hipertansiyona yol açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Endokrin (hormonal) sebepler ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması hastalıkların tedavisi ile de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması her hastanın sekonder hipertansiyon açısından değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Hipertansiyon gelişiminde tuzun ve böbreklerin önemi
Hipertansiyon gelişiminde tuzun çok büyük önemi vardır. Bazı insanlarda böbreğin tuz (NaCl) atma kapasitesi sınırlı olabilir ve gereğinden fazla tuz alınması hipertansiyonun ortaya çıkmasına veya hipertansiyonun tedavisinde başarısızlığa yol açabilir. Gerek hayvan deneyleri gerekse insanlar üzerinde yapılan çalışmalar hipertansiyon gelişiminde tuzun rolünün olduğunu ispatlamıştır.
Böbreklerin hipertansiyon gelişimindeki rolü çok önemlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada % 5 olasılıkla bir böbrek hastalığı vardır. Bu nedenle tüm hipertansif hastalar böbrek hastalıkları yönünden incelenmelidir. Bu amaçla basit bir idrar incelemesi bile çoğu zaman yeterlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada böbrek hastalığının saptanması böbrek hastalığının erken tanısına ve tedavisine de olanak sağlar. Zaten böbrek hastalığına bağlı bir hipertansiyon söz konusu ise böbrek hastalığı tedavi edilmeden hipertansiyonun kontrol altına alınması çok zordur. Bazı durumlarda hipertansiyon da böbrek hastalığına yol açabilir; “hipertansiyon mu önce olmuştur böbrek hastalığı mı önce olmuştur” bunu ayırmak zor olabilir. Bu durum aynen “tavuk mu önce olmuştur yumurta mı önce olmuştur” ayırımı gibi karmaşık bir hal alabilir.
Hipertansiyonun vücuda verdiği zararlar
İnsan vücudunda tüm organ ve dokuları besleyen damarlar bulunur. Hipertansiyon kan damarlarında basıncın artması durumudur. Evimizdeki musluklara suyu taşıyan su borularındaki gibi bir basınç tüm damarlarda mevcuttur. Nasıl su borularında basınç artışı tıkanma ve patlamalara yol açarsa hipertansiyon da damarlarda patlamalara ve tıkanmalara yol açar. Tüm organ ve dokularda damar olduğu için hipertansiyon tüm vücudu etkileyebilir. Hipertansiyondan en çok etkilenen organlar; kalp beyin böbrekler büyük atardamarlar ve gözlerdir. Hipertansiyon bu organları etkileyerek kalıcı sakatlıklara ve ölümlere yol açabilir. Hipertansiyonun vücuda verdiği başlıca zararlar aşağıda özetlenmiştir:
1. Kalp yetmezliği kalp büyümesi kalbi besleyen damarlarda daralma (koroner arter darlığı) kalbi besleyen damarlarda tıkanma (kalp krizi)
2. Beyin kanaması felç beyin damarlarında daralma ve tıkanma
3. Böbrek yetmezliği böbrek fonksiyonlarında bozulma
4. Görme azalması ve körlük
5. Büyük atardamarlarda genişleme bu genişlemelerin yırtılması bu damarlarda tıkanma. Bunların sonucu kangren veya ani kanamalara bağlı ölüm gelişir.
Hipertansiyonun vücuda verdiği bu zararlar hastaların moralini bozmamalıdır. Hipertansiyon tedavi edilebilir bir hastalıktır ve yeterli tedavi ile bu zararlar minimuma indirilebilir. Bu zararları minimuma indirebilmek için hastalarımızın Sık Yapılan Hatalar bölümünü mutlaka okumaları gereklidir. Hipertansiyon zamanında teşhis edilip uygun şekilde tedavi edilirse yukarıda sayılan hastalıklar ve bunlara bağlı ölümler önlenebilir.
Hipertansif hasta nasıl değerlendirilmelidir?
Hipertansiyon tanısı almış bir hasta değerlendirilirken 3 konuya dikkat edilmelidir.
1. Hipertansiyon yaratan başka bir hastalık (böbrek hastalığı hormonal hastalık…) olup olmadığı yani sekonder bir hipertansiyon araştırılmalıdır: Hastaların % 10′undan azında hipertansiyona yol açan % 5′inden azında ise düzeltilebilecek bir hastalık saptanabilir.
2. Hipertansiyonun vücuda vermiş olduğu hasar ve eşlik eden diğer hastalıklar saptanmalıdır. Bu saptama hem hastanın geleceğinin belirlenmesinde hem de tedavi seçiminde yardımcı olur.
3. Diğer kardiyovasküler risk faktörleri incelenmelidir: Hipertansiyon kardiyovasküler ölüm ve sakatlıklara yol açan bir kardiyovasküler risk faktörüdür bu nedenle diğer kardiyovasküler risk faktörleri incelenmeli ve mümkünse düzeltilmelidir.
Hipertansif hastalarda kardiyovasküler risk faktörlerinin değerlendirilmesi ve mümkünse değiştirilmesi tedavinin temel noktalarından birisidir. Hipertansif hastalarda hipertansiyon dışındaki kardiyovasküler risk faktörlerine de sık rastlanır ve bu kardiyovasküler risk faktörlerinin düzeltilmesi ile kardiyovasküler kalıcı hasar ve ölüm riski kesin olarak azaltılır. Günümüzde hipertansiyon tanım ve sınıflandırmasında da kardiyovasküler risk faktörlerinin önemi giderek artmaktadır.
Hipertansiyon her yaş cins ırk için önemli bir kardiyovasküler risk faktörüdür ve hem sistolik hem diyastolik hipertansiyonun şiddeti arttıkça kardiyovasküler risk artmaktadır. Hipertansiyon tedavisi ile kardiyovasküler risk azalmaktadır. Lipid (yağ) bolizması bozuklukları majör ve düzeltilebilir kardiyovasküler risk faktörlerinden birisidir. Şişmanlık ile koroner arter hastalığı arasındaki ilişki birçok çalışmada gösterilmiştir. Yetersiz egzersiz kardiyovasküler riski arttırır. Diyabetes mellitus (şeker hastalığı) iyi bilinen bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Ayrıca diyabetik hastalarda lipid (yağ) bolizması bozuklukları hipertansiyon şişmanlık gibi diğer kardiyovasküler risk faktörleri de sıktır. Sigara koroner arter hastalığı sıklığını arttırdığı gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerinin etkisini de arttırır. Sigara içimi Türkiye’deki en önemli sağlık problemlerinden birisidir ve ne yazık ki kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Sigaranın bırakılması ile koroner arter hastalığı riski azalır ve bu azalma 12 ay sonra en belirgin hale gelir.
Tedavi
Hipertansiyon tedavisinde temel amaç hedef organ hasarını önleyerek sakatlık ve ölümleri azaltmaktır. Öncelikle mevcut olan diğer kardiyovasküler risk faktörleri ve hedef organ hasarları tedavi edilmelidir. Sekonder hipertansiyon olan hastalarda yani hipertansiyonu başka bir hastalığa bağlı olan hastalarda hipertansiyona yol açan hastalık tedavi edilmelidir.Hipertansiyonun nedeni saptanamaz ise kan basıncı hastaların yaşam düzeni değiştirilerek veya ilaçla düşürülmelidir. Hastalarda yaşam düzeninin değiştirilmesi (ilaçsız tedavi) kesinlikle ihmal edilmemelidir.
Hipertansiyon tedavisi planlanırken tartışılan iki konu şunlardır:
1. Hangi kan basıncı değerlerinde antihipertansif ilaç başlanmalıdır?
Kan basıncı sistolik (büyük) 160 mm Hg veya diyastolik (küçük) 100 mm Hg’nın üzerinde ise antihipertansif tedaviye hemen başlanmalıdır. Üzerinde tartışılan değerler sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) için 140-160 mm Hg ve diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) için 90-100 mm Hg’dır. Antihipertansif tedavi ile kan basıncı düşürüldükçe kardiyovasküler risk doğru orantılı olarak azalmaktadır. Birleşik Ulusal Komite’nin (Joint National Committee JNC) 6. raporu ve Dünya Sağlık Örgütü’nün ( World Health Organization) bu konudaki görüşleri farklı olmakla birlikte birbirine benzer. Genel eğilim hastada başka kardiyovasküler risk faktörleri varsa sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) için 140-160 mm Hg ve diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) için 90-100 mm Hg değerlerinde de ilaç tedavisine başlamaktır.
2. Antihipertansif tedavi ile kan basıncı hangi sınırlara düşürülmelidir?
Antihipertansif tedavi ile kan basıncı düşürüldükçe kardiyovasküler risk doğru orantılı olarak azalmaktadır. Belli bir diyastolik kan basıncı değerine ulaşıldıktan sonra kan basıncının daha da düşürülmesi kardiyovasküler hastalık riskini arttırmaktadır. Günümüzdeki bilgilerle kan basıncının çok düşürülmesi sakıncalı olabilir. Bu konuda doktor karar vermelidir.
Birleşik Ulusal Komite’nin 6. raporuna göre kan basıncı kesinlikle 140/90 mm Hg’nın altına düşürülmelidir. Kan basıncı 140/85 mm Hg’ya indirilebilir ancak daha fazla düşürülmesinin yararı belirsizdir.
Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre ise kan basıncı yaşlılarda 140/90 mm Hg’nın altına gençlerde ise 120-130/80 mm Hg’ya indirilmelidir.
Diyabetik hastalarda (şeker hastalarında) kan basıncı 130/85 mm Hg’nın altına indirilmelidir. Böbrek hastalığı olan hastalarda kan basıncı daha da aşağı değerlere düşürülmelidir. Bu değerler konusunda hastaların doktorlarına başvurmaları gereklidir.
İlaçsız tedavi yani yaşam düzeninin değiştirilmesi kan basıncı yüksekliğini kontrol etmenin yanısıra hipertansiyonunun önlenmesinde de yararlıdır. Hastalar ilaçsız tedaviyi kesinlikle ihmal etmemelidir. Şişmanlık şeker hastalığı veya kanında yağı yüksek (hiperlipidemi) olan hastalarda yaşam düzeninin değiştirilmesinin önemi daha da artar. Yaşam düzeninin değiştirilmesi hipertansiyonu tek başına kontrol edebileceği gibi ilaç gereken durumlarda ilaç dozunun azaltılmasına da olanak sağlar.
Diyetle tuz alınımının günde 100 mmol’ün (6 gram NaCl [tuz]) altına düşürülmesinin kan basıncını düşürdüğü birçok çalışmada gösterilmiştir. Yaşlı diyabetik (şeker hastaları) veya hipertansif hastalarda diyette tuz kısıtlamasının kan basıncını düşürücü etkisi daha belirgindir. Diyetle tuz kısıtlaması kan basıncı kontrolünü kolaylaştırır antihipertansif ilaç ihtiyacını azaltır ve kalp büyümesini geriletebilir. Diyette tuz kısıtlaması yapmak için gerekenler tuzsuz ekmek kullanılması yemek pişirilirken tuz atılmaması sofraya konulmuş yemeklere tadına bile bakmadan tuz atma alışkanlığının terkedilmesi ve gıda seçiminde gıdaların tuz içeriğine bakılmasıdır. Doktora danışmadan yapay tuz kullanmak zararlı olabilir. Bunun 2 nedeni vardır;
1. Yapay tuzlarda sınırlı da olsa tuz bulunabilir.
2. Bazı antihipertansif ilaçlarla yapay tuzların birlikte kullanılması sakıncalı olabilir.
Şişman hastalar mutlaka zayıflatılmalı ve ideal kiloya getirilmelidir. 4-5 kilo kaybı bile kan basıncı kontrolünü kolaylaştırabilir. Şişman hastalar en az 10 kg zayıflatılmalıdır. Kilonun kontrol altına alınması yağ bolizması bozuklukları veya diyabetes mellitus (şeker hastalığı) gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerin de kontrol edilmesini kolaylaştırır.
Düzenli aerobik egzersiz (yürüme koşma yüzme bisiklete binme vb.) kilo kaybını hızlandırır kan basıncı kontrolunu kolaylaştırır kardiyovasküler riski ve mortaliteyi azaltır. Ağırlık kaldırma vücut geliştirme gibi izotonik egzersizlerden kaçınılmalıdır. Egzersiz sıklığı haftada en az 3 kez tercihen 5 kez 30-45 dakika süreli olmalıdır. Egzersizin 2 hafta bırakılması olumlu etkisini ortadan kaldırır. Kalp hastalığı gibi sorunları olanlar egzersiz programına başlamadan önce doktor kontrolünden geçmelidirler. Hastalar araba kullanmaktansa toplu taşım araçlarını kullanmalı kısa mesafelerde yürüyüş yapmalı asansöre binmektense yürümelidir. Günlük yaşantıda fiziksel aktivite arttırılmalıdır.
Sigara kesinlikle bırakılmalıdır. Her sigara kan basıncını anlamlı derecede yükseltir. Sigara antihipertansif tedavi ile sağlanan kardiyovasküler risk korunmasını da azaltır. Sigara ayrıca koroner arter hastalığı inme (felç) subaraknoid kanama (beyin kanaması) kanser ani ölüm ve akciğer hastalığı riskini arttırır. Sigaranın bırakılmasının kan basıncının düşürülmesine uzun sürede net bir etkisi yoktur ancak sigara diğer kardiyovasküler riskleri de etkiler. Sigaranın bırakılmasını takiben kilo alınmamasına dikkat edilmelidir. Hastasına sigara içmemesini söyleyen doktorun inandırıcı olabilmesi için kendisinin de sigara içmemesi gerekir. Türkiye’de ne yazık ki sigara içen doktor sayısı çok fazladır. Ancak her hasta kendisinden sorumlu olduğunu unutmamalıdır.
Alkol tüketimi sınırlandırılmalıdır. Günde 30 ml ethanolden daha az alkol tüketilmelidir. 720 ml bira 300 ml şarap 60 ml 100 derece viski ve 60 ml rakıda 30 ml ethanol bulunur. Zayıf insanlarda ve kadınlarda ethanol alımı günde 15 ml ile sınırlandırılmalıdır. Uygun miktarda alınan alkolün koroner arter hastalığı üzerine olumlu etkileri vardır. Aşırı alkol tüketimi kesinlikle engellenmelidir.
İlaçsız tedavinin yeterli kan basıncı kontrolü sağlamadığı hastalarda ilaçla tedaviye başlanmalıdır. Kan basıncı sistolik (büyük) 160 mm Hg veya diyastolik (küçük) 100 mm Hg’nın üzerinde ise antihipertansif tedaviye hemen başlanmalıdır. Genel eğilim hastada başka kardiyovasküler risk faktörleri varsa sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) için 140-160 mm Hg ve diyastolik kan basıncı (küçük tansiyon) için 90-100 mm Hg değerlerinde de ilaç tedavisine başlamaktır.
Kan basıncı yüksekliğine birçok mekanizma yol açar. Bu nedenle etki mekanizmaları değişik olan çok sayıda ilaç geliştirilmiştir. Bu ilaçlardan birçoğu geçmişte yaygın olarak kullanılmasına karşın günümüzde artık kullanılmamaktadır. Günümüzde kullanılan ilaçlarla kan basıncını kontrol altına almak hastaların neredeyse tamamında mümkündür. Birçok hasta veya hasta yakını ülkemizdeki ilaçları yeterli bulmayıp yurt dışından ilaç getirmektedir veya yurt dışında yaşayan yakınları bu ilaçlar daha etkili diye hastalarımıza göndermektedir. Ülkemizde bulunan ilaçlar çok az sayıda hasta dışında yeterlidir. Bu nedenle hastaların önemli kısmında yurt dışından ilaç getirmeye gerek yoktur.
İlaç seçiminde 30-40 yıl önce geçerli olan basamak tedavisinde kullanılan ilaçların bir kısmı günümüzde kullanılmamaktadır; bu nedenle ve yeni ilaçların geliştirilmesi ile günümüzde basamak tedavisi terkedilmiştir. Günümüzde hastanın hedef organ hasarını yaşam kalitesini eşlik eden hastalıkları ve diğer kardiyovasküler risk faktörlerini dikkate alan ve tedavinin bu veriler altında planlanmasını öngören bireyselleştirilmiş tedavi yaklaşımına geçilmiştir. İlaç tedavisinde önemli noktalardan bir tanesi tedavi maliyetidir. Ancak tedavi maliyetinin ilaç maliyetinden başka laboratuvar incelemeleri vizite ücreti hekim ile hastanın kaybettikleri ve yan etki maliyeti gibi unsurları da içerdiği unutulmamalıdır.
Günümüzde basamak tedavisi yerine bireyselleştirilmiş tedavi kullanılmalıdır. Bireysel tedavide ilaçların yan etkileri ve hipertansiyona eşlik eden hastalıklar gözönünde tutulur. Genel olarak bu ilaçların antihipertansif etkinlikleri birbirine benzer ve hastaların yaklaşık % 5-10′u verilen ilacı yan etkisi nedeni ile bırakmak zorunda kalır. Tedaviye ikinci bir ilaç eklenmesi söz konusu ise uygun kombinasyon seçilmelidir. Tedaviye tek ilaçla başlanmış ise tedavi değiştirilmeden (ciddi yan etki yok ise) önce 4-6 hafta beklenmelidir. Tedavi değişikliği doz artırımı veya ikinci ilaç eklenmesi şeklinde olabilir. Şiddetli hipertansiyon (Diyastolik kan basıncı 130 mmHg’dan fazla ise) veya hipertansiyona bağlı ciddi organ fonksiyon bozukluğu var ise tedaviye birden fazla ilaçla başlanabilir.
İlaç seçiminde “yeni ilaçların eski ilaçlardan daha iyi olduğu” düşüncesi her zaman doğru değildir. Yeni ilaçların reklamı daha fazla yapılmaktadır. Unutulmamalıdır ki iyi ilacın reklamı olmaz.İlaç seçimi kesinlikle bir doktor tarafından yapılmalıdır. Antihipertansif ilaçlar hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyen hastalar daha sonra hazırlanacak İlaçlar bölümünden yararlanabilirler.
Tedavide başarısızlık
Birçok hastada önerilen tedaviye rağmen kan basıncı kontrol altına alınamaz. Hipertansiyon tedavisinde değişiklik yapmadan önce tedavide başarısızlığa yol açabilecek nedenler gözden geçirilmelidir.
Tedavide başarısızlığa yol açan nedenler :
1. Tedaviye uyumsuzluk
2. İlaçla ilişkili nedenler
3. Hasta ile ilişkili durumlar
4. Sekonder hipertansiyon
5. Sıvı fazlalığı
6. Yalancı hipertansiyon