AnKaRaLiM
Kayıtlı Üye
HİMAYE-İ ETFAL CEMİYETİNİN KURULUŞU
Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin 1908'de Kırklareli'nde mahalli, 1917'de İstanbul'da ve 1921 yılında Ankara'da ulusal düzeyde örgütlediği bilinmektedir. Kurumun kuruluş gayesinin yeterince anlaşılması açısından dönemin sosyo-ekonomik durumunun incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
"Cumhuriyet Türkiyesi" başlığı altında yayınlanan kurum kaynağında, ülkenin o günkü koşulları çok güzel bir şekilde özetlenmiştir.
"Cumhuriyet Türkiye'sinin büyüklüğü 762.763 kilometre kare, nüfusu 13.648.270 dir. Kilometre kare başına Avrupa Türkiye'sinde en fazla olmak üzere 43.4 ve Karadeniz mıntıkasında 29.07, merkezi Anadolu'da 15.3, garp vilayetlerinde 18.3, şark vilayetlerinde 8.7 dir.
Ülke genelinde kilometre kareye 17,9 kişi düşmektedir. Genel nüfusun erkeklerde % 25,81'i, kadınlarda % 47,67 si ve her ikisinde % 48,06 sı yirmi yaşın altındadır. Evlilik çağında olanlar genel nüfusun yüzde 57,69 unu, evli olanlar da 42,27 sini teşkil ederler. Yedi yaşından küçük olanlar çıkarılmak koşuluyla Türkiye'de okuma bilenler; erkeklerde % 17,42, kadınlarda 4,63 olmak üzere genel nüfusun % 10,58 idir.
Genel nüfusun % 47,71 ini çiftçiler (4.368.061) % 3,7 sini sanatkarlar (299.000) ve % 2,8 ini de tüccarlar (257.000) teşkil eder."
"Üç Kuşak Cumhuriyet" isimli kaynakta; bu yıllarda savaş sonrası pek çok toplumda olduğu gibi, çocuk ve yetişkin ölümlerinin yüksekliği, savaş kayıplarından kaynaklanan üretken -özellikle erkek- nüfusun azaldığı belirtilmektedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında nüfus artışının yavaşladığı, erkeklerin silah altında olması, evliliklerin ertelenmesi, doğurganlığın azalması sonucu nüfus artış hızının Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesinde seyrettiğini ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ölüm hızının bütün yaş gruplarında çok yükseldiği; bu yıllarda doğumda yaşam umudunun 30 yıl civarında olduğu vurgulanmaktadır. Bu dönemde Türkiye'de bebek ve çocuk ölümlerinin, hep önemli bir sağlık sorunu olageldiği, Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bebek ölümleri bakımından korkunç denebilecek bir ortamın sürdüğü, bu yıllarda doğan her dört bebekten birinin bir yaşına ulaşmadan öldüğü vurgulanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bebek ölüm hızı daha da yükselmiştir; 1940'lı yılların başında bebek ölümleri bin canlı doğumda 306 ölüm seviyesine ulaştığı belirtilmektedir..
Cumhuriyetin ilk yıllarında doğurganlık hızında artış görülmüş, kadın başına ortalama canlı doğum sayısı hızla artmış, kuruluş yıllarında göç ve kentleşme hızı yavaş bir biçimde seyretmiştir. Kentlerde yaşan nüfusun bütüne oranı % 20'nin altında kalmıştır. Cumhuriyetin kurulmasından l960'lı yıllara kadar süren birinci dönemde, nüfus arttırıcı politikalar uygulanmış, ölümlerle mücadele edilmesi, sağlıklı, çalışmaya elverişli, eğitilmiş bir nesil yetiştirilmesi, doğurganlığın arttırılması, ülkeye gelen göçlerin desteklenmesi, çocuk yapmaya engel olacak nitelikteki fiil ve hareketlerin ırkın devamı ve sağlığı aleyhine cürüm sayılması, gebeliği önleyici araç ve gereçlerin dış alımının ve satışının yasaklanması, çok çocukluların ödüllendirilmesi gibi bir dizi düşünce ve bunlara uygun önlemler alınmıştır denilerek ülkenin içinde bulunduğu durum özetlenmektedir.
Ülkenin içerisinde bulunduğu durumu yansıtması açısından Atatürk'ün Hatıra Defterinde yer alan bir bölüm gerçekten ilginçtir. 9 Kasım 1916 "Yollarda bir çok muhacirin gördük, Bitlis'e avdet ediyorlar. Cümlesi aç, sefil, ölüme mahkum bir halde 4-5 yaşlarında bir çocuğu ebeveyni yol üzerinde terk etmişler, bu da bir karı kocanın peşine takılmış. Onları ağlayarak 100 metreden takip ediyor. Kendilerini niçin çocuğu almadıkları için tekdir ettim. "Bizim evladımız değildir" demişlerdir. Sanırız ülkenin içine düştüğü durumu en yalın şekilde bu cümleler özetlemektedir.
Özetlemek gerekirse ülke; ekonomi, insan gücü, doğum oranı, kaynak kullanımı, dış borçlar, ulaşım, sanayi, tarım, ulusal üretim açısından perişan durumdadır. Dört bir cephede verilen savaşlar sonrası, erkek nüfusu hızla azalmış, aileler parçalanmış, göçler nedeniyle işsizlik had safhaya varmış, korunmaya muhtaç çocuklar sorunu büyük boyutlara varmıştır. Çocuk sorununu çözmek amacıyla ortaya çıkan Himaye-i Etfal Cemiyeti böyle bir ortamda doğmuştur.
Ülkenin o günkü koşulları incelendiğinde; Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğunun, bir çok cephede savaşması nedeniyle cepheye sürekli asker sevk etmek durumunda kaldığı, cephelerde savaşanların büyük bir çoğunluğunun şehit düşmesi sonucu ülkede kimsesiz çocuklar sorununun her geçen gün büyüyerek sürdüğü, savaş sonrası yaşanan toprak kayıpları sonucu, İmparatorluğun başta İstanbul olmak üzere diğer illere büyük göçler aldığı, bu durumun, ailelerin sosyal ve ekonomik yönden çöküşüne neden olduğu görülmektedir.
Kimsesiz çocuklar sorununun boyutunun büyümesi üzerine halkın girişimiyle çözüm arayışlarına girilmiş, girişimlerin yetersiz kalması üzerine Devlet kanalıyla çözümler aranmıştır. Devlet kanalıyla yapılan çalışmaların ilki II.Abdülhamit döneminde TrForumuz.Bizkurulan Darülhayr-ı Ali'dir. 1903 yılında Abdülhamid'in tahta çıkışının yıldönümü nedeniyle açılan, Darülhayr-ı Ali'de bakılan çocuk sayısı 400'e ulaşmıştır. Kurum 22 Ağustos 1909 yılında kapatılmıştır.
Meşrutiyet döneminde İttihad ve Terakkinin destekleriyle kimsesiz çocuklar sorununa çözüm amacıyla Darüleytamlar açılmıştır.
Devlet eliyle kurulan Darülhayr-ı Ali ve Darüleytemların yetersizlikleri sonucu kapanması üzerine kimsesiz çocuklara bakım için yeni arayışlara girilmiş, bunun sonucunda 6 Mart 1333 (1917) de Galatasaray yurdunda İsmail Canbulat, Muhtar Bey, Celal Derviş Bey, Osman Tevfik Bey, Kemal Derviş Bey, Adnan Bey, Servet Efendi, Nesim Mezalyah Efendi, Haralambadi Efendi, Doktor Rasim Ferid Bey, Mustafa Reşat Bey, Ahmet Emin Beyden oluşan grup cemiyetin kurulabilmesi için hükümete başvuruda bulunur.
Hükümetten gerekli izinin alınması üzerine Cavid Bey, Ahmet Hakkı Bey, Orfanidis Efendi, Arif Bey, Doktor Ömer Fuad Paşa, Emanuel Karasu Efendi, Mustafa Asım Bey ve Noradinkyan Efendi kurucular grubuna katılırlar.
Oluşturulan kurucular kurulu ilk toplantısı 1 Mayıs 1333 (1917) tarihinde yapmış olup, 11 Ağustos 1917 tarihinde Kurum, kamuya yararlı dernek statüsünü kazanmıştır. 28 Mart 1918'de Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin bünyesinde "Hanımlar Heyeti" kurulmuştur.
Kamuya yararlı kuruluş olmasından sonra cemiyet amblem çalışmalarını başlatmış ve kenarlarında "sıhhat, ahlak, ve irfan kelimeleri bulunan bir üçgenin içerisinde yeşil hilal bulunan amblemi kullanmıştır.
Himaye-i Etfal Cemiyet-i Umumiyesi Nizamname-i Esasisi'nde, kurumun faaliyet alanları kısaca şu şekilde özetlenmektedir;
Çocuklara eziyet edilmemesi,
Anne ve babaları dahil, hiç kimse tarafından, çocukların bedeni ve ruhsal durumlarını tehlikeye düşürecek hizmetlerin gördürülmemesi,
Fakir, hasta çocukların tedavilerinin sağlanması,
Çocukların tütün ve bağımlılık yaratacak maddelerden korunması,
Okulların tatil zamanlarında fakir çocukların kırlara ve yazlıklara gönderilmesinin sağlanması,
Hizmetçi, besleme ve evlatlıklara kötü muamele edilmemesi,
Himaye-i Etfal'e ilişkin kütüphane kurulması,
Anne ve babaları tarafından terbiye edilemeyen veya mahkum olan çocuklar için ıslahhaneler kurulması,
Çocukların sağlıklı bir şekilde yetiştirtmeleri için oyun alanlarının kurulması,
Himaye-i Etfal ile uğraşan Uluslararası kuruluşlarla bağlantı kurulması,
Kurumun kuruluşundan kısa bir süre sonra, Başkan İsmail Canbulat Bey'in Stockholm Büyükelçiliğine atamasının yapılması üzerine, cemiyetin başkanlığına Cavid Bey getirilir. Cavid Bey'in başkanlığı ile birlikte çalışmalara hız verilir ve I. Dünya Savaşının bütün şiddetiyle sürdüğü bir dönemde 28 Kasım 1917'de savaş bölgesinden toplanan çocuklar için Firuz Ağa'da "Çocuk Misafirhanesi" açılır. 100 kapasiteli olarak açılan misafirhaneye çok sayıda çocuk gelmesi üzerine evlatlık, çıkarlık, ailelerin yanına öğrenci yerleştirmeleri başlanır. Misafirhanede 1917-1922 yılları arasında 2.027 çocuğa bakım ve koruma hizmeti verilmiştir. Himaye-i Etfal Cemiyeti çocukları çiftçilik ve hayvancılığa yönlendirmek amacıyla Kalender'de "Ziraat Yurdu" açmıştır. Açılan bu yurtta çocuklara, yatak yapmak, yemek pişirmek, çamaşır yıkamak, genel temizlik, hayvan yemlemek, tımar etmek, saman çekmek, gübre kaldırmak, çift sürmek, harman dövmek, tohum dikmek, meyve budamak, tohum atmak, yağ yapmak gibi işler öğretilmiştir.
Kurum ikinci çalışmasını anne-çocuk sağlığına yönelik olarak başlatmıştır. Şehzadebaşı, Kadıköy, Bakırköy ve daha sonra Üsküdar semtlerinde açılan "Dispanser"ler ile hastaları muayene ederek, ücretsiz ilaç dağıtımına başlamıştır.
Kurum 20 Eylül 1920'de Kırklareli, 12 Ekim 1917'de Samsun, 27 Ekim 1917'de İzmit, 1 Ocak 1918'de Konya, 1917'de Üsküdar, Beyoğlu, Haliç, Kadıköy, Bakırköy, 1918'de Yeniköy şubelerini açarak hizmetlerini yaygınlaştırmıştır. Bu şubelerin yanı sıra değişik tarihlerde Musul, Erzurum, Eskişehir, Kastamonu ve Bolu şubeleri açılmıştır.
Himaye-i Etfal Cemiyeti, 1920 yılında Londra, 1921 yılında Cenevre'de uluslar arası toplantılara temsilci gönderir. Ayrıca Mısır ve Hindistan'a yazılar yazılarak yardımlarda bulunulması istenilir ve bu ülkelerden parasal yardımlar sağlanır.
İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyeti çalışmalarını yürütürken, 30 Haziran 1921 tarihinde, Büyük Millet Meclisinin bazı üyelerinin de girişimiyle Ankara'da yeni bir Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulur. Her iki cemiyetin aynı adla yardım toplaması halk arasında kuşkulara neden olur. Bunun yanı sıra Damat Ferid Paşa Hükümeti sırasında Himaye-i Eytam Cemiyeti'nin kurulması İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyetinin yardım toplamasını güçleştirir.
İstanbul ve Ankara Himaye-i Etfal Cemiyetleri arasında zaman zaman yazışmalar yapılmasına karşın birleşme konusunda tam bir görüş birliğine varılamamıştır. 26 Ekim 1922 yılında Ankara'dan gelen Refet Paşa İstanbul'daki misafirhaneyi ziyaret etmiştir. Doktor Fuat Bey 18 Kasım 1922'de İstanbul'daki cemiyetin yönetim kurulu toplantısına katılırlar. Bu ziyaretler ilişkileri bir ölçüde yumuşatmasına karşın, birleşme sağlanamamıştır. Milli Mücadelenin kazanılması üzerine Ankara Himaye-i Etfal Cemiyeti Mustafa Kemal Atatürk'ün de desteğini alarak tüm ülke çapında örgütlenerek, anne ve çocuğa yönelik hizmetlerini sürdürmüştür.
1917 yılında İstanbul'da kurulan Himaye-i Etfal Cemiyeti 1923 yılındaki genel kurulundan sonra, yeni bir genel kurul yapmayarak tarihe karışmıştır.
Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin 1908'de Kırklareli'nde mahalli, 1917'de İstanbul'da ve 1921 yılında Ankara'da ulusal düzeyde örgütlediği bilinmektedir. Kurumun kuruluş gayesinin yeterince anlaşılması açısından dönemin sosyo-ekonomik durumunun incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
"Cumhuriyet Türkiyesi" başlığı altında yayınlanan kurum kaynağında, ülkenin o günkü koşulları çok güzel bir şekilde özetlenmiştir.
"Cumhuriyet Türkiye'sinin büyüklüğü 762.763 kilometre kare, nüfusu 13.648.270 dir. Kilometre kare başına Avrupa Türkiye'sinde en fazla olmak üzere 43.4 ve Karadeniz mıntıkasında 29.07, merkezi Anadolu'da 15.3, garp vilayetlerinde 18.3, şark vilayetlerinde 8.7 dir.
Ülke genelinde kilometre kareye 17,9 kişi düşmektedir. Genel nüfusun erkeklerde % 25,81'i, kadınlarda % 47,67 si ve her ikisinde % 48,06 sı yirmi yaşın altındadır. Evlilik çağında olanlar genel nüfusun yüzde 57,69 unu, evli olanlar da 42,27 sini teşkil ederler. Yedi yaşından küçük olanlar çıkarılmak koşuluyla Türkiye'de okuma bilenler; erkeklerde % 17,42, kadınlarda 4,63 olmak üzere genel nüfusun % 10,58 idir.
Genel nüfusun % 47,71 ini çiftçiler (4.368.061) % 3,7 sini sanatkarlar (299.000) ve % 2,8 ini de tüccarlar (257.000) teşkil eder."
"Üç Kuşak Cumhuriyet" isimli kaynakta; bu yıllarda savaş sonrası pek çok toplumda olduğu gibi, çocuk ve yetişkin ölümlerinin yüksekliği, savaş kayıplarından kaynaklanan üretken -özellikle erkek- nüfusun azaldığı belirtilmektedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında nüfus artışının yavaşladığı, erkeklerin silah altında olması, evliliklerin ertelenmesi, doğurganlığın azalması sonucu nüfus artış hızının Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesinde seyrettiğini ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ölüm hızının bütün yaş gruplarında çok yükseldiği; bu yıllarda doğumda yaşam umudunun 30 yıl civarında olduğu vurgulanmaktadır. Bu dönemde Türkiye'de bebek ve çocuk ölümlerinin, hep önemli bir sağlık sorunu olageldiği, Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bebek ölümleri bakımından korkunç denebilecek bir ortamın sürdüğü, bu yıllarda doğan her dört bebekten birinin bir yaşına ulaşmadan öldüğü vurgulanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bebek ölüm hızı daha da yükselmiştir; 1940'lı yılların başında bebek ölümleri bin canlı doğumda 306 ölüm seviyesine ulaştığı belirtilmektedir..
Cumhuriyetin ilk yıllarında doğurganlık hızında artış görülmüş, kadın başına ortalama canlı doğum sayısı hızla artmış, kuruluş yıllarında göç ve kentleşme hızı yavaş bir biçimde seyretmiştir. Kentlerde yaşan nüfusun bütüne oranı % 20'nin altında kalmıştır. Cumhuriyetin kurulmasından l960'lı yıllara kadar süren birinci dönemde, nüfus arttırıcı politikalar uygulanmış, ölümlerle mücadele edilmesi, sağlıklı, çalışmaya elverişli, eğitilmiş bir nesil yetiştirilmesi, doğurganlığın arttırılması, ülkeye gelen göçlerin desteklenmesi, çocuk yapmaya engel olacak nitelikteki fiil ve hareketlerin ırkın devamı ve sağlığı aleyhine cürüm sayılması, gebeliği önleyici araç ve gereçlerin dış alımının ve satışının yasaklanması, çok çocukluların ödüllendirilmesi gibi bir dizi düşünce ve bunlara uygun önlemler alınmıştır denilerek ülkenin içinde bulunduğu durum özetlenmektedir.
Ülkenin içerisinde bulunduğu durumu yansıtması açısından Atatürk'ün Hatıra Defterinde yer alan bir bölüm gerçekten ilginçtir. 9 Kasım 1916 "Yollarda bir çok muhacirin gördük, Bitlis'e avdet ediyorlar. Cümlesi aç, sefil, ölüme mahkum bir halde 4-5 yaşlarında bir çocuğu ebeveyni yol üzerinde terk etmişler, bu da bir karı kocanın peşine takılmış. Onları ağlayarak 100 metreden takip ediyor. Kendilerini niçin çocuğu almadıkları için tekdir ettim. "Bizim evladımız değildir" demişlerdir. Sanırız ülkenin içine düştüğü durumu en yalın şekilde bu cümleler özetlemektedir.
Özetlemek gerekirse ülke; ekonomi, insan gücü, doğum oranı, kaynak kullanımı, dış borçlar, ulaşım, sanayi, tarım, ulusal üretim açısından perişan durumdadır. Dört bir cephede verilen savaşlar sonrası, erkek nüfusu hızla azalmış, aileler parçalanmış, göçler nedeniyle işsizlik had safhaya varmış, korunmaya muhtaç çocuklar sorunu büyük boyutlara varmıştır. Çocuk sorununu çözmek amacıyla ortaya çıkan Himaye-i Etfal Cemiyeti böyle bir ortamda doğmuştur.
Ülkenin o günkü koşulları incelendiğinde; Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğunun, bir çok cephede savaşması nedeniyle cepheye sürekli asker sevk etmek durumunda kaldığı, cephelerde savaşanların büyük bir çoğunluğunun şehit düşmesi sonucu ülkede kimsesiz çocuklar sorununun her geçen gün büyüyerek sürdüğü, savaş sonrası yaşanan toprak kayıpları sonucu, İmparatorluğun başta İstanbul olmak üzere diğer illere büyük göçler aldığı, bu durumun, ailelerin sosyal ve ekonomik yönden çöküşüne neden olduğu görülmektedir.
Kimsesiz çocuklar sorununun boyutunun büyümesi üzerine halkın girişimiyle çözüm arayışlarına girilmiş, girişimlerin yetersiz kalması üzerine Devlet kanalıyla çözümler aranmıştır. Devlet kanalıyla yapılan çalışmaların ilki II.Abdülhamit döneminde TrForumuz.Bizkurulan Darülhayr-ı Ali'dir. 1903 yılında Abdülhamid'in tahta çıkışının yıldönümü nedeniyle açılan, Darülhayr-ı Ali'de bakılan çocuk sayısı 400'e ulaşmıştır. Kurum 22 Ağustos 1909 yılında kapatılmıştır.
Meşrutiyet döneminde İttihad ve Terakkinin destekleriyle kimsesiz çocuklar sorununa çözüm amacıyla Darüleytamlar açılmıştır.
Devlet eliyle kurulan Darülhayr-ı Ali ve Darüleytemların yetersizlikleri sonucu kapanması üzerine kimsesiz çocuklara bakım için yeni arayışlara girilmiş, bunun sonucunda 6 Mart 1333 (1917) de Galatasaray yurdunda İsmail Canbulat, Muhtar Bey, Celal Derviş Bey, Osman Tevfik Bey, Kemal Derviş Bey, Adnan Bey, Servet Efendi, Nesim Mezalyah Efendi, Haralambadi Efendi, Doktor Rasim Ferid Bey, Mustafa Reşat Bey, Ahmet Emin Beyden oluşan grup cemiyetin kurulabilmesi için hükümete başvuruda bulunur.
Hükümetten gerekli izinin alınması üzerine Cavid Bey, Ahmet Hakkı Bey, Orfanidis Efendi, Arif Bey, Doktor Ömer Fuad Paşa, Emanuel Karasu Efendi, Mustafa Asım Bey ve Noradinkyan Efendi kurucular grubuna katılırlar.
Oluşturulan kurucular kurulu ilk toplantısı 1 Mayıs 1333 (1917) tarihinde yapmış olup, 11 Ağustos 1917 tarihinde Kurum, kamuya yararlı dernek statüsünü kazanmıştır. 28 Mart 1918'de Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin bünyesinde "Hanımlar Heyeti" kurulmuştur.
Kamuya yararlı kuruluş olmasından sonra cemiyet amblem çalışmalarını başlatmış ve kenarlarında "sıhhat, ahlak, ve irfan kelimeleri bulunan bir üçgenin içerisinde yeşil hilal bulunan amblemi kullanmıştır.
Himaye-i Etfal Cemiyet-i Umumiyesi Nizamname-i Esasisi'nde, kurumun faaliyet alanları kısaca şu şekilde özetlenmektedir;
Çocuklara eziyet edilmemesi,
Anne ve babaları dahil, hiç kimse tarafından, çocukların bedeni ve ruhsal durumlarını tehlikeye düşürecek hizmetlerin gördürülmemesi,
Fakir, hasta çocukların tedavilerinin sağlanması,
Çocukların tütün ve bağımlılık yaratacak maddelerden korunması,
Okulların tatil zamanlarında fakir çocukların kırlara ve yazlıklara gönderilmesinin sağlanması,
Hizmetçi, besleme ve evlatlıklara kötü muamele edilmemesi,
Himaye-i Etfal'e ilişkin kütüphane kurulması,
Anne ve babaları tarafından terbiye edilemeyen veya mahkum olan çocuklar için ıslahhaneler kurulması,
Çocukların sağlıklı bir şekilde yetiştirtmeleri için oyun alanlarının kurulması,
Himaye-i Etfal ile uğraşan Uluslararası kuruluşlarla bağlantı kurulması,
Kurumun kuruluşundan kısa bir süre sonra, Başkan İsmail Canbulat Bey'in Stockholm Büyükelçiliğine atamasının yapılması üzerine, cemiyetin başkanlığına Cavid Bey getirilir. Cavid Bey'in başkanlığı ile birlikte çalışmalara hız verilir ve I. Dünya Savaşının bütün şiddetiyle sürdüğü bir dönemde 28 Kasım 1917'de savaş bölgesinden toplanan çocuklar için Firuz Ağa'da "Çocuk Misafirhanesi" açılır. 100 kapasiteli olarak açılan misafirhaneye çok sayıda çocuk gelmesi üzerine evlatlık, çıkarlık, ailelerin yanına öğrenci yerleştirmeleri başlanır. Misafirhanede 1917-1922 yılları arasında 2.027 çocuğa bakım ve koruma hizmeti verilmiştir. Himaye-i Etfal Cemiyeti çocukları çiftçilik ve hayvancılığa yönlendirmek amacıyla Kalender'de "Ziraat Yurdu" açmıştır. Açılan bu yurtta çocuklara, yatak yapmak, yemek pişirmek, çamaşır yıkamak, genel temizlik, hayvan yemlemek, tımar etmek, saman çekmek, gübre kaldırmak, çift sürmek, harman dövmek, tohum dikmek, meyve budamak, tohum atmak, yağ yapmak gibi işler öğretilmiştir.
Kurum ikinci çalışmasını anne-çocuk sağlığına yönelik olarak başlatmıştır. Şehzadebaşı, Kadıköy, Bakırköy ve daha sonra Üsküdar semtlerinde açılan "Dispanser"ler ile hastaları muayene ederek, ücretsiz ilaç dağıtımına başlamıştır.
Kurum 20 Eylül 1920'de Kırklareli, 12 Ekim 1917'de Samsun, 27 Ekim 1917'de İzmit, 1 Ocak 1918'de Konya, 1917'de Üsküdar, Beyoğlu, Haliç, Kadıköy, Bakırköy, 1918'de Yeniköy şubelerini açarak hizmetlerini yaygınlaştırmıştır. Bu şubelerin yanı sıra değişik tarihlerde Musul, Erzurum, Eskişehir, Kastamonu ve Bolu şubeleri açılmıştır.
Himaye-i Etfal Cemiyeti, 1920 yılında Londra, 1921 yılında Cenevre'de uluslar arası toplantılara temsilci gönderir. Ayrıca Mısır ve Hindistan'a yazılar yazılarak yardımlarda bulunulması istenilir ve bu ülkelerden parasal yardımlar sağlanır.
İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyeti çalışmalarını yürütürken, 30 Haziran 1921 tarihinde, Büyük Millet Meclisinin bazı üyelerinin de girişimiyle Ankara'da yeni bir Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulur. Her iki cemiyetin aynı adla yardım toplaması halk arasında kuşkulara neden olur. Bunun yanı sıra Damat Ferid Paşa Hükümeti sırasında Himaye-i Eytam Cemiyeti'nin kurulması İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyetinin yardım toplamasını güçleştirir.
İstanbul ve Ankara Himaye-i Etfal Cemiyetleri arasında zaman zaman yazışmalar yapılmasına karşın birleşme konusunda tam bir görüş birliğine varılamamıştır. 26 Ekim 1922 yılında Ankara'dan gelen Refet Paşa İstanbul'daki misafirhaneyi ziyaret etmiştir. Doktor Fuat Bey 18 Kasım 1922'de İstanbul'daki cemiyetin yönetim kurulu toplantısına katılırlar. Bu ziyaretler ilişkileri bir ölçüde yumuşatmasına karşın, birleşme sağlanamamıştır. Milli Mücadelenin kazanılması üzerine Ankara Himaye-i Etfal Cemiyeti Mustafa Kemal Atatürk'ün de desteğini alarak tüm ülke çapında örgütlenerek, anne ve çocuğa yönelik hizmetlerini sürdürmüştür.
1917 yılında İstanbul'da kurulan Himaye-i Etfal Cemiyeti 1923 yılındaki genel kurulundan sonra, yeni bir genel kurul yapmayarak tarihe karışmıştır.