Himaye Eden, Koruyan, Kollayan' Konumunda, Yani 'Hami' Karakterinde İnsan Olmanın Önemi

meridyen2

Kayıtlı Üye
Himaye Eden, Koruyan, Kollayan' Konumunda, Yani 'Hami' Karakterinde İnsan Olmanın Önemi

himaye_eden_koruyan_kollayan_konumunda_yani_hami_karakterinde_insan_olmanin_onemi_tr.jpg


Bazı insanlar vardır, çevrelerindeki hemen herkes tarafından sevilirler. Bu sevginin en önemli sebeplerinden biri, bu kişilerin en belirgin özelliklerinden birinin “bulundukları her yerde mutlaka hep ‘hami’ konumunda olmaları”dır.

‘Hami’ kelimesi, ‘himaye eden, koruyan, gözeten’ anlamındadır. Bu ahlakı gösteren kimseler, bulundukları her ortamda, şefkat, merhamet, ilgi, alaka, koruyup, kollama konularında dikkatleri en açık olan ve bu özellikleri en yoğun şekilde yaşayan insanlardır.

Hiç kimse bu kişileri, “Sen bulunduğun yerdeki tüm insanları koruyup kollamakla, karşılaşılacak her türlü sorunu çözmekle ve tüm sorumluluğu kendi üzerine almakla sorumlusun” diyerek görevlendirmiş değildir. Ancak bu kimseler, genelde yüksek vicdanları, güçlü sorumluluk hisleri ve insanlara karşı duydukları yoğun sevgi ve şefkat duyguları nedeniyle, sessiz sedasız böyle bir göreve talip olurlar. Ancak elbette ki kimseye, “Ben böyle bir görev üstlendim. Ben sizi koruyup kollayacağım, herkese sahip çıkacağım” gibi bir açıklama da yapmazlar. Sadece doğal olarak, olaylar geliştikçe, imanları ve ahlakları gereği, adı konulmadan, sürekli olarak bu kişiliği gösterirler.

Hami Ahlaklı Olmak Pek Çok Sorumluluğu Üstlenmeyi Gerektirir

Hami ahlaklı olmak yani pek çok konunun ve pek çok kişinin sorumluluğunu üstlenmek, elbette ki hiçbir şeyin sorumluluğunu almayan bir kimsenin durumuna göre çok daha zahmetli ve zordur. ‘Hata yapma, doğru karar verememe, pek çok kişinin nefsini karşısına alma ya da herkesi aynı anda memnun edememe’ gibi riskleri de vardır. Ancak sahip oldukları yüksek vicdan ve Allah korkusu nedeniyle bu kişiler, kendi açılarından bu tür hatalar yapabilme riskini de göze alırlar. Allah rızası için o sırada Müslümanların ihtiyaçlarını gidermeyi ya da sorunlarını çözmeyi, kendi rahatlarından çok daha öncelikli görürler.

Adı konulmayan, ancak herkes tarafından fark edilen bu insanların gösterdikleri bu tavır, ‘Allah’ın rızasına en uygun olan ahlak’tır. Çünkü Müslüman, imanı ve vicdanı gereği, hiçbir zaman için çevresinde olup biten olaylara karşı ‘seyirci kalamaz’. Yanındaki insanların bir hastalığı, yorgunluğu, mutsuzluğu, imani bir eksikliği, müminler arasında süregelen bir anlaşmazlık, yaşanan bir zorluk ya da sıkıntı, bu kimselerin ‘birinci dereceden sahiplendikleri’ konulardır.

Hami Karakterli İnsanların Özellikleri

Bu kimselerin önemli bir özelliği, sahiplenme ve ilgilenme esnasında hiç kimseye rahatsızlık vermemeleri; herşeyi Kuran ahlakıyla, çok akılcı ve vicdanlı bir şekilde halletmeleridir. Dikkat çekmeden, sorun çıkarmadan, insanlara ‘olağanüstü bir durum var ve ben şu anda bu sorunu çözüyorum’ gibi bir izlenim vermeden, olabilecek en yatıştırıcı ve en dinlendirici şekilde hareket etmeleridir.

Tüm bunları yaparken bu kimselerin tavırlarında dikkat çeken bir başka önemli özellik ise, hiçbir zaman için ‘kendilerini ön plana çıkarma’ gayreti ve arzusu içerisinde olmamalarıdır. Amaçları, sözde bir ‘lider’ konumuna gelmek, insanlar arasında söz sahibi olarak onlara ‘üstünlük taslamak’ ya da bu şekilde kendi ‘enaniyetlerini beslemek’ değildir. Sadece fedakarane bir hami karakteri içerisinde, çevrelerindeki insanlara karşı şefkat, merhamet ve sevgiyle yaklaşmaktadırlar. Kuran’da bu kimselerin gösterdikleri üstün ahlak şöyle haber verilmiştir:

“Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü’minler için de (şefkat) kanatlarını ger.” (Hicr Suresi, 88)

Her İnsan Karşı Taraftan Beklediği Şefkat ve Merhameti Başkalarına Göstermekle Sorumludur

Hami karakterinin aksine, bazı insanlarda da tam tersi bir anlayış vardır. Bir sıkıntısı, sorunu ya da rahatsızlığı olan bir kişi varsa, bu kimseye karşı şefkat ve merhametle yaklaşmak ve ona güven vermek yerine, önce ‘kızgınlık’ duyulur. Bu kişiye sahip çıkarak sorununa yardımcı olmaktansa, “Neden böyle yaptın?”, “Sen şöyle yapmasaydın, böyle olmazdı”, “Hepsi senin hatan”, “Neden sonucunu önceden düşünmedin?” gibi, onu daha da tedirgin edecek bir üslupla bu öfke ifade edilir. Oysaki aynı insanlar, kendileri için aynı şartlar söz konusu olduğunda, kendilerine sevgiyle, şefkatle, anlayışla yaklaşılmasını isterler.

Allah bir Kuran ayetinde insanlara bu gerçeği hatırlatarak, insanları birbirlerine merhamet etmeye çağırmıştır:

“Eğer Allah’ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)?” (Nur Suresi, 20)

Tüm insanlar Allah’ın kendilerine olan şefkatine ve merhametine muhtaçtırlar. Ve her insan şefkatten, sevgiden, hoşgörüden hoşlanacak bir ruh ile yaratılmıştır. Öyleyse tüm insanlar, kendileri için aradıkları merhamet gibi, başkalarına karşı da ellerinden geldiğince bu ahlakı göstermeye çalışmalıdırlar.

Allah Kuran’da müminlerin ‘birbirlerinin velileri’ olduklarını bildirmiştir. Müminlerin sorunlarını sahiplenmek, tedirgin etmeden onlara yardımcı olmak, en yanlış tavırlarında bile Kuran ahlakının gerektirdiği şefkat ile hatalarını düzeltmeye çalışmak; herkesin yardımına ilk koşan, etrafta gelişen her türlü eksikliğe, aksaklığa çözüm getiren, yardıma ihtiyacı olanın hiç düşünmeden ilk sığınacağı insan olmak, işte müminlerin bu ‘veli karakterleri’nin bir gereğidir. Allah Kuran’da bu ahlakı gösteren kimseleri rahmetiyle müjdelemiştir:

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, 71)

Sayın Adnan Oktar Kuran’da Bildirilen Şefkat Örneklerini Açıklıyor

ADNAN OKTAR: Kuran baştan sona kadar zaten şefkattir. Allah’ın şefkatli olduğu, merhametli olduğu asıl yönüyle vurgulanır. Çünkü Müslümanların asıl Allah’ın şefkatine ihtiyaçları vardır. İnsanda meydana gelen şefkat, Allah’ın şefkatidir. Mesela şefkatli bir insan dediğimizde bunu görürüz. Mesela Hz. Musa (a.s.)’ın annesi oğlundan ayrıldığında çok rahatsız olmuştur. Ona o hissi veren, Allah’tır. Oğluna kavuştuğunda da -biliyorsunuz emzirmek için annesine geri gönderildi- bu da bir şefkat örneğidir ve müthiş sevinç duymuştur. Yani kız kardeşi de sevinmiştir, kendi de çok sevinmiştir geri çocuğuna döndüğü için. Ama onu çocuğundan ayıran da, birleştiren de Allah’tır. Ona o şefkat hissini veren de Allah’tır. Şefkat mesela hayvanlara da veriyor Allah, kedilere, köpeklere. Mesela kedi, yavrusunu yalıyor, küçük yavrusunu değil mi? Dişiyle taşıyor, gizliyor, kıskanıyor, kimseye dokundurtmuyor. Hatta canını veriyor hayvan yavrusunu korumak için. Mesela tavuk, köpeğin üstüne atlıyor. Normalde çok korkar köpekten. Acayip kaçınır köpekten tavuk, kovalar normalde köpek tavuğu. Ama hayvan olağanüstü bir cesaret buluyor yavruları olduğunda. Üstüne atlıyor köpeğin, köpek kaçıyor. Korkar köpek, yavrusunun tehlikeye maruz kalacağını düşündüğünde hayvan, Allah tarafından ona o güç veriliyor, vahyediliyor ve muazzam bir güce dönüşmüş oluyor. Şefkat örnekleri olarak Kuran’da mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in; “Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi.” (Al-i İmran Suresi, 159) diyor Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. Bütün sahabeleri kastediyor. Peygamberimiz (s.a.v.) affedici ve şefkatli olduğu için ve merhametli olduğu için o birlik devam etmiş oluyor. Ama bak; “katı ve sert davransaydın etrafından dağılıp giderlerdi” diyor. Bu da Kuran’daki bir şefkat örneğidir.

SUNUCU: Hocam ben en çok şeyden etkileniyorum. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Hz. Vahşi (r.a.)’a olan şefkati. O kadar zarar görmesine rağmen ondan.

ADNAN OKTAR: Tabii yani artık insanın beynini çatlatacak bir şey. Hz. Hamza (r.a.), yani Peygamberimiz (s.a.v.)’in aşkla sevdiği, Allah’ın aslanı Hz. Hamza (r.a.), gözünün önünde onu şehit ediyor, yarıyor, parçalıyor, ciğerini çıkarıyor ve ısırıyor ciğerini. Fakat “ben pişman oldum” diyor. Peygamberimiz (s.a.v.) hemen affediyor, hemen bağrına basıyor. Vahşi demiyoruz bak, Hz. Vahşi diyoruz. Hz. Vahşi (r.a.) diyoruz. Cinayet artık, değil mi? Artık şehit etmiş. Bu, Peygamberimiz (s.a.v.)’in peygamber olduğunun da bir delilidir. Çünkü normalde böyle bir şeye birçok insan kolay kolay tahammül edemez değil mi? Ama işte o da peygamberliğinin alameti. (Sayın Adnan Oktar’ın 8 Nisan 2010 tarihli Kahramanmaraş Aksu TV canlı röportajından)

Merhamet, Allah sevgisi ve Allah korkusu ile oluşan bir histir. Allah’ı çok seven bir insan Allah’ın yarattıklarını da çok sever, onlara büyük bir şefkat ve merhamet duyar. Rabbimiz’e karşı duyduğu güçlü sevgi ve bağlılıktan dolayı, Kuran’da emredildiği doğrultuda insanlara karşı güzel ahlaklı davranır, Allah‘ın merhamet konusunda emrettiklerini yerine getirir. Merhametin gerçek anlamını ve merhametli bir insanın vasıflarını en doğru şekilde tarif eden kaynak Kuran’dır. Kuran’da insanları merhamete yönelten, ayetlerden bazıları şöyledir:

“Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır.” (Beled Suresi, 17-18)
(makale harun yahya)

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 76. sayı (Ekim 2010) 24. sayfada yayınlanmıştır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst