meridyen2
Kayıtlı Üye
Hesap Anı
Kuran'da, insan yaşamının gerçek anlamı şöyle açıklanmaktadır:
Ey insan, gerçekten sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. (İnşikak Suresi, 6)
İnsanların hayatları için bir dönüm noktası olacağına inandıkları belirli olaylar vardır. İyi bir üniversiteye girmek, diploma almak, evlenmek, çocuk sahibi olmak gibi... Bu ve buna benzer planları olan insanlar, amaçlarına ulaşacakları ana kadar gün sayıp, pek çok hazırlığı o anı hedefleyerek yaparlar.
Yaşamlarında sadece bu hedef vardır ve yalnızca bu amaç doğrultusunda yaşadıklarını da söylemekten çekinmezler. Oysa insan Allah'a kulluk etmek için yaratılmıştır. Her ne kadar kendisi kabul etmese de yaratılmasının yegane amacı budur. Aslında bunu bilir. Ama kitabın başında da anlattığımız gibi, hiç bitmeyecek zannettiği dünya hayatında bu gerçeği unutmaya çalışarak yaşar. Kısaca bunu tamamen görmezden gelir. Hayatı boyunca ne yaparsa yapsın harcadığı bütün çabaların sonucunda ulaşacağı son nokta Allah'ın huzuruna çıkacağı andır. Bu an, O'na hesap vereceği mahşer günüdür.
Dünyadaki yaşamımızda geçen her gün bizi o mahşer gününe biraz daha yakınlaştırır. Geçen her saat, her dakika, hatta her saniye ölüme, yeniden dirilişe ve hesaba doğru atılmışyeni bir adımdır. Bu ilerleyişi durdurmanın ya da geri çevirmenin yolu yoktur. Tüm insanlar bu yolu izleyeceklerdir. Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz onların dönüşleri bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de bize aittir. (Gaşiye Suresi, 25-26)
O an geldiğinde artık herşey sonuca ulaşır. Bu safhadan sonra geri dönüşveya telafi imkanı da yoktur. Vicdanlarının gösterdiği gerçeği anlamazlıktan gelenlerin yaşadıkları panik ve şaşkınlık daha önce hiç tatmadıkları boyutlardadır. Varlığı ve birliği hiçbir kuşkuya sebep olmayacak kadar açık olan Allah'ı dünyada inkar edecek kadar zalim olan bu insanlar, daha önce hiç beklemedikleri, benzeri görülmemişbir azapla karşılık göreceklerdir. Çünkü Hak Kitabı tebliğ eden elçiler tarafından uyarılmışlar ve nasıl yaşamaları gerektiğine dair her konudan haberdar edilmişlerdir. Kendilerine, dünyada anlatılanları düşünüp, muhakeme edebilecekleri kadar bir süre de verilmiştir. Allah Kuran'da "Size dünyada öğüt alanın öğüt alabileceği kadar bir süre verilmedi mi?" (Fatır Suresi, 37) ayetiyle bu gerçeği bildirmiştir.
Artık verilen süre dolmuş, hesap anı gelmiştir. İnsanın dünya hayatı boyunca işte, evde, okulda, eğlencede, her nerede olursa olsun tüm yaptıklarına Allah şahittir. İnsana "şah damarından" daha yakın olan Allah, herkesin her anını gözetlemiştir. Herkes dünya yaşamında kim tarafından yaratıldığını, yaratılma amacını, yapması gerekenleri ve Allah'a döndürüleceğini öğrenmiştir. Bu gerçeği bildikleri halde kendilerini aldatmayı tercih etmişlerdir. Bu yapılan kuşkusuz büyük bir suçtur, büyük bir cesarettir ve de bu şeytani cesaret, elbetteki karşılıksız kalmayacaktır. O zorlu günde herkese yaptıkları ve yapmayıp erteledikleri tek tek haber verilecektir:
Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, her şeye şahid olandır. (Mücadele Suresi, 6)
O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar. Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür. (Zelzele Suresi, 6-8)
Allah Kuran'da, "... Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır..." (Bakara Suresi, 197) diyerek insanları hesap anı için hazırlık yapmaya çağırmıştır. Vicdanını kullanan, Allah'ın çağrısına icabet edenler için o gün hiçbir korku ve hüzün yoktur. İnkar edenler ise telafisi olmayan bir pişmanlık yaşarlar. Dünyada yaptıkları ahirette kendilerine hatırlatıldığında duydukları pişmanlık Kuran'da şu şekilde anlatılmaktadır:
O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. (Fecr Suresi, 23-25)
Kimse Haksızlığa Uğratılmaz
Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı, (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zümer Suresi, 69)
İşlenen her amelin sorgulanacağı bu günün ihtişamı, Allah'ın büyüklüğüne, sonsuz adaletine, Cebbar (dilediğini zorla da olsa gerçekleştiren), Kahhar (kahreden) ve Muntakim (intikam alan) sıfatlarına yakışır şekilde olacaktır. Dünyada olduğu gibi ahirette de amellerin sorgulanıp sonuçlandırılması Allah'ın adaleti ile eksiksiz olarak görülecektir. O gün kurulacak olan "duyarlı teraziler" ile herkes hak ettiği karşılığı bulacaktır. Kuran'da din gününde kurulacak olan hassas terazilerin bilgisi şu şekilde verilmektedir:
Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)
Dünya hayatı boyunca yapılan her amel en küçük ayrıntılar bile eksik kalmaksızın bu tartılara konulur. Bu tartının ibresi sonsuz azaba veya sonsuz kurtuluşve mutluluğa götürecek kararı belirler. Yaptıkları iyilikler ağır gelen insanlar cennete gidecektir, hafif kalanlar ise korkunç bir azapla azaplandırılacakları cehenneme atılacaklardır. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
İşte, kimin tartıları ağır basarsa, Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir. Kimin tartıları hafif kalırsa, Artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir (uçurum). Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? O, kızgın bir ateştir. (Kaaria Suresi, 6-11)
Hesap Yerine Bir Sürücü ve Bir Şahitle Gelir
Hesap günü sorgulanma sırasında tüm insanların yanında bulunacak olan iki meleğin bilgisi Kuran'da şu şekilde verilmektedir:
(Artık) her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahit ile gelmiştir. (Kaf Suresi, 21)
Din günü her yer Allah'ın nuru ile aydınlanır. Bu büyük mahkemede tanıklık yapacak olan elçiler ve şahitler hazır bulundurulur. Dünyada Allah'a kulluk etmeleri gerektiğini insanlara hatırlatan ve öğütleyen peygamberler ve diğer şahitler, hesap günü sorguya çekilecek insanların yanındadırlar. Bu şahitler hak ile hükmedeceklerdir. Hesap günü aslında Allah'a kulluk etmesi gerektiğini bildiği halde, bilmediğini iddia edebilecek hiç kimse olmayacaktır.
O gün hiç kimsenin, Allah'ın huzurunda yaptıklarını inkar etmeye fırsatı veya imkanı yoktur. İşlediği bütün hayırlar ve şerler ortaya çıkarılmıştır. Gerçekleri inkar etse bile şahitler adil olacak ve onu yalanlayacaklardır. Rabbimizin huzurundaki bu büyük düzen içerisinde her ümmet, kendi imamı ve kitabıyla gelecektir. Hz. Adem'den bu yana yaşamıştüm toplumların birarada olacağı bu ortamda, sorgulamadaki düzen ve hesaptaki titizlik, Allah'ın aklının büyüklüğünün ve sonsuz adaletini bize gösterir. Allah'ın adaleti bir ayette şöyle haber verilmektedir:
O gün sen, her ümmeti dizüstü çökmüş(veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. "Bugün yapmakta olduklarınızla karşılık göreceksiniz." (Casiye Suresi, 28)
İşitme Görme Duyuları ve Derileri Şahitlik Eder
O gün suçlu günahkarların işledikleri kötülüklere şahit olanlar da orada hazırdır. Müminlerin, yazıcı meleklerin ve Allah'ın getirdiği şahitlerin yanısıra, inkarcıların aleyhine şahitlik edenlerin arasında hiç beklemedikleri şahitler de vardır. Bunlar, insanın kendisini yalnız sandığı sırada dahi, Allah'ın kendisini çepeçevre kuşattığına dair en çarpıcı delillerdir. İnkarcıların aleyhinde şahitlik yapacak olanların arasına, kendi işitme, görme duyuları ve derileri de eklenmiştir. Her biri Allah'ın izniyle konuşur ve eksiksiz olarak söylemesi gerekenleri, şahit olduklarını bildirirler. Bütün bir ömür boyunca kullandıkları, kendilerine ait sandıkları uzuvlarının bile insana ihanet etmesi o gün yaşanacak olan psikolojik yıkımı daha da arttırır. Kuran'da bu konunun anlatıldığı ayetler şu şekildedir:
Allah'ın düşmanlarının biraraya getirilip-toplanacakları gün işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar. Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz. Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz. İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız." Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler. (Fussilet Suresi, 19-24)
İnsan, yaptığı herşey için, makul bir açıklama tarzı geliştirebilir. Hatta buna kendisini bile inandırabilir. Bu açıklamaların her zaman makul şeyler olması da şart değildir. O an için tek istenilen, açıklamalarla karşı tarafı -ya da kendisini- ikna etmektir. Başka bir anlatımla, inanmak istediği şeye inanır ve onu savunmak için mantıklar geliştirir. Yaptığı açıklamalar da bu mantığa dayanmaktadır. Belki de bu nedenle Allah'ın varlığını dahi inkar edebilmek için ortaya sürdüğü deliller kendince geçerli olmuşve bunlara dayanarak geçmişhayatında inananlara karşı kararlı bir mücadele yürütmüştür. Ama bu açıklamaların ve tevillerin hiçbiri hesap gününde geçerli değildir.
O gün gururla ve güvenle savunduğu açıklamaların geçersizliğini görecek, aleyhine şahitlik eden kendi uzuvları karşısında gizleyecek birşeyi kalmadığını anlayacaktır. Kimsenin görmediğini zannettiği şeyler, gizli yapılan işler teker teker ortaya dökülecek, kendi bedeni bunları ikrar edecektir.
Yapayalnız Sorguya Çekilirler
Bu günün bir başka özelliği de, hem dünyada hem ahirette yandaşlarından yardım göreceğini umanların, bunun aksine hesaba "tek olarak" çekilmeleridir. Böylece inkarcılar, Allah'tan başkasından beklenti içinde olmanın ne derece anlamsız olduğunu görecekler ve düştükleri yanılgının karşılığını da alacaklardır. Her insanın tek başına sorguya çekileceği gerçeği Kuran ayetlerinde haber verilmiştir:
Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 95)
Burada durup bir an için bu gerçeği daha ayrıntılı düşünmek gerekir. Yalnız kalmak insanların dünya yaşamlarında en fazla çekindikleri, özellikle zorluk anlarında kendilerini korkutan duygulardan biridir. Tek başına bırakılmak dünya şartlarında dahi insanlar için en büyük azaplardan birisidir. Oysa ahiret günü söz konusu olan sadece yalnızlık değildir. Asıl olan bir inkarcının karşı karşıya kaldığı ve bir zulüm işlediğini bildiği için şiddetli korku duyduğu hesap anıdır. Kendisine güvenebileceği, yardım veya medet umacağı kimse yanında yoktur. Yakınlık veya merhamet konusunda yegane güvendiği kişiler olan ailesi bile onu tanımaz. Üstelik herşey kendi aleyhine dönmüş, kendi bedeni, kendi yaptıkları aleyhine açıklamalar yapmaya başlamıştır. Kısacası bu yalnızlık, tarifini kolay kolay yapamayacağımız bir yalnızlıktır.
Yalancı ilahlardan ve dostlardan yardım görmeyi ummaları gibi, kafirlerin bir başka yanılgısı da dünyada gizlice işledikleri günah ve kötülüklerin hesap gününde ortaya çıkmayacağını sanmalarıdır. Oysa Allah onların dünya hayatlarında yaptıkları gizli, saklı her harekete ve söze şahittir. Bu gerçek ayetlerde şöyle haber verilir:
Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey) gizli kalmaz. (Hakka Suresi, 18)
Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verildi. O, onların işlediklerini daha iyi bilenir. (Zümer Suresi, 70)
İnkarcıların tüm günahları artık ortadadır. Hayatı boyunca ailesine, en yakın dostuna dahi yalan söyleyen, sahtekarlık yapan, kendi çıkarları için herşeyi göze alan, Allah'ın elçilerini yalanlayan, onların anlattığı herşeyi reddeden ve en sonunda bunların hiçbir zaman ortaya çıkmayacağını ve mutlaka unutulacağını zanneden insanlar o gün yapayalnız sorgulanacaklardır. Tüm sırları ortaya çıkan bu insanların durumu Tarık Suresi'nde şu şekilde anlatılmaktadır:
Sırların orta yere çıkarılacağı gün; Artık onun ne gücü vardır, ne yardımcısı. (Tarık Suresi, 9-10)
O Gün Dostluk Akrabalık ve Yakınlık Yoktur
O gün insanın kendisinden başka birisiyle ilgilenmeye ne hali ne de imkanı vardır. İnsan dünyada iken değerli gördüğü ve güvendiği ailesini bile düşünmez. Yaşadığı olayların dehşetinden dolayı yalnızca kendi derdindedir. Dünya hayatında en çok övündüğü, soy ağaçlarını hazırladığı, şecerelerini çıkardığı ataları, akrabaları ve çocuklarıyla olan bağları artık kopmuştur:
Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da. (Mü'minun Suresi, 101)
Dünyada yakınlarının malını, mevkisini ve desteğini büyük güç sayıp, bunlara sığınanların güvendikleri kaleler yerle bir olmuştur . Üstünlüğü ve gücü atalarından gelen ünvanlarda ya da maddiyatta arayanlar, din ahlakından uzak bir hayat yaşayarak bir kazanç sağladıklarını zanneden, hatta bunu bile bir üstünlük sayan insanlar, içine düştükleri hatayı anlamışlardır. Bugün yalnızca imanın bir değeri vardır.
Dünya hayatında dostlukların oluşması ve devam etmesi için en önemli şart genellikle kişinin karşısındaki insandan elde edeceği menfaattir. Menfaat ise istikbalini güvence altına alabilmek, ileriye yönelik bir yatırım yapabilmek, para, itibar, çevre edinebilmek amacını taşımaktadır. Oysa hesap gününde kimsenin zevk, heves ve şehvet peşinde koşacak hali kalmadığı için, tüm eski dostluklar bir anda unutulur. Kuran'da bu gerçek şöyle bildiriliyor:
(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost, hiçbir yakın dostu sormaz. (Mearic Suresi, 10)
Din gününde yaşanan korku öylesine büyüktür ki, her kim olursa olsun, bu korkunç azaptan kurtulabilmek için tüm sahip olduklarından vazgeçer. Uğruna herşeyi göze alarak elde ettiği zenginlikleri hiç önemsemez. Hatta sadece sahip oldukları değil, dünyadaki tüm zenginlikler onun olsa bile hepsini fidye olarak vermek ister. Sıkı sıkıya elinde tuttuğu tüm malı artık onun için hiçbir anlam ifade etmez. Allah yolunda harcama konusunda cimrilik ettiği mallarını gözünü bile kırpmadan feda eder. Ama artık çok geç kalmıştır.
Ondan istenen; göz açıp kapaması kadar kısa sürecek olan dünya hayatında, Allah'ın kendisine verdiği nimetleri Allah yolunda kullanmasıyken, o bu zorlu günü gözardı etmiş, hatta öldükten sonra bile dünyada kalan eserleriyle isminin anılacağını, itibarının devam edeceğini umut etmiştir. Kuran'da içinde bulundukları bu çıkmaz durum şu şekilde ifade edilmiştir:
Eğer yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuşolsaydı, kıyamet günü o kötü azabtan (kurtulmak amacıyla) gerçekten bunları fidye olarak verirlerdi. Oysa, onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah'tan kendileri için açığa çıkmıştır. (Zümer Suresi, 47)
(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur. (Ankebut Suresi, 25)
Dünyadayken pek çok sahtekarlığa şahit olduğu halde, inkarcıların hiçbiri dostluklarının sahte olduğu gerçeğini kabullenmek istemez. Birçok insan için yaşadıkları dostluklar ve sevgiler "diğerlerinden farklıdır". Oysa hep aynı hataya düşmüşler, vefayı dünyada dahi hemen hemen hiçbir zaman yaşamamışlardır. Üstelik o gün görülecek olan azaba karşı yaptıkları teklif, inkar edenlerin dostluğa bakışaçılarını da ortaya koyacaktır. O gün, dünyadayken derin bir bağla bağlı olduğu ailesi ve dostları kurtuluşfidyesi konumundadır. Kuran'da bu gerçek bize şöyle haber verilmektedir:
(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir. (Mearic Suresi, 10-15)
Mahşer günü inkarcıların yaptığı bu fidye teklifi onların gerçek karakterlerinin ortaya çıkması açısından oldukça önemlidir. Artık dünyadaki en yakın ilişkilerin dahi menfaat ortadan kalktığı, kişilerin çıkarlarıyla çatışmaya başladığı anda tüm değerini yitirdiği bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Oysa bu beyhude bir çabadır. Allah insanları bu mallara sadece onları denemek için varisçi kılmışve onlara belli bir zaman belirlemiştir. Bu sürenin tamamlanmasının ardından bunları fidye olarak vermek istemeleri, inkarcıların kavrayışbozukluklarını bir kez daha ortaya koyacaktır.
Amel Defterlerinin Verilmesi
İnsanın dünya hayatı boyunca yaptığı herşey, sağ ve sol tarafında bulunan melekler tarafından kaydedilir. Hesap anı için hazırlanan defterler din gününde insanlara sunulur. Kişi yaptıklarının hiçbirini reddedemez, çünkü yaşadığı her an, amel defterine kaydedilmiştir. Herkes kendi defterinden, ahiret için neler hazırladığını öğrenir. Müminler sağ ellerine, kafirler ise sol ellerine defterlerini alırlar. Kimsenin zerre kadar haksızlığa uğratılmadığı ve bir hardal tanesi kadar amelin dahi hesaba katıldığı bu anda, müminlerle kafirlerin tavırları çok farklıdır. Müminler, büyük sevinç içinde defterlerini alıp, okumaları için yanında bulunanlara uzatırlar. Allah ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz. Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış(anlamış)tım. Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette. Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır. Geride kalan günlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,' afiyetle yiyin ve için. (Hakka Suresi, 18-24)
Müminlerin bu sevinç ve çoşkularına karşın kafirler kahredici bir utanç ve korku içindedirler. Kafirlerin defterleri sol ellerine verilir. En küçüğünden en büyüğüne kadar hiçbir işin eksik bırakılmadan meleklerce yazılmışolan bu defter, Allah'ın beğenmediği işlerle doludur. Bu gerçek karşısında inkar edenlerin korku ve şaşkınlıkları ayette belirtilmiştir:
(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: "Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp herşeyi sayıp-döküyor?" Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)
Allah'tan korkmamak, O'na eşler koşmak, O'na ibadet ediyor görünüp, O'ndan başkalarını da hoşnut etmeye çalışmak gibi, yalan, zina, kumar ve daha pek çok günah bu defterdedir. Inkarcılar Allah'ı hakkıyla takdir edemedikleri için riyakar bir ahlakla hem dünyada istedikleri gibi yaşayacaklarını, hem de istedikleri ibadetleri yapmışolmayı bir affedilme unsuru olarak öne sürebileceklerini zannederler. İşte böyle Allah'a ibadet etmeyen veya ibadet eder görünen kimseleri hesap gününde korku dolu bir şaşkınlık beklemektedir. Çünkü amel defterlerinde niyetleri dahi eksik bırakılmamıştır. Hak ettiği karşılığı alan inkarcıların çaresizlik dolu pişmanlığı, söylediklerinden açıkça belli olur. Kuran'da bu kişilerin o anki dehşetleri şöyle bildirilir:
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup gitti." (Hakka Suresi, 25-29)
Allah'a ve ahirete kesin bilgi ile inanan, hayatı boyunca hesap anı için hazırlık yapan müminler ile ahireti unutan, Allah'tan ve müminlerden yüz çeviren sol yanın adamları arasındaki fark yine bir başka ayette şu şekilde anlatılır:
Kimin de kitabı ardından verilirse, o da, helak (yok olmay)ı çağıracak, çılgın alevli ateşe girecek. Çünkü o, (dünyada) kendi yakınları arasında sevinçliydi. Doğrusu o, (Rabbine) bir daha dönmeyeceğini sanmıştı. Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini çok iyi görendi. (İnşikak Suresi, 10-15)
O Gün İnsanlar Sınıflara Ayrılırlar
Allah'tan gereği gibi korkup sakınmışve dünyada O'nun rızasına uygun yaşamışolanların beklediği an gelmiştir. İnananlar Rabbimizin kendilerine vaat ettiğine kavuşmanın çoşkusunu yaşarlar. Kafirlerin üzerinde ise hayatları boyunca yaşamadıkları kadar büyük, tarifsiz bir korku vardır. İman edenlerin dışında bu dehşeti yaşamayacak olan yoktur. Müminlerle kafirlerin arası ayrılır. Kuran'da bu günün bir ayırma günü olduğu şöyle bildirilmiştir:
Bu, sizin yalanladığınız (mü'mini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür. (Saffat Suresi, 21)
Kuran'da o gün insanların sınıflara ayrılacağı bildirilir. "Ashab-ı Meymene" şeklinde isimlendirilen müminler bir gruptur. "Ashab-ı Meş'eme" ise kafirlerin oluşturduğu, müminlerden ayrılan grubu temsil eder. Bunların yanı sıra müminlerin arasında da Allah'a yakınlık ve Allah yolunda verilen mücadelede en öne geçmişolanlar vardır ki, Kuran'da bu insanlar "yarışıp öne" geçenler olarak isimlendirilir:
O gün yüzler ışıl ışıl parlar. Rablerine bakıp-durur. O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır. (Kıyamet Suresi, 22-25)
İşte o Ashab-ı Meymene, ne (kutludur o) Ashab-ı Meymene. Ashab-ı Meş'eme ne (mutsuz ve uğursuzdur o) Ashab-ı Meş'eme. Yarışıp öne geçenler de, öne geçmişöncülerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış(mukarreb) olanlardır. (Vakıa Suresi, 8-11)
(alıntı harun yahya kuran bilgisi)
Kuran'da, insan yaşamının gerçek anlamı şöyle açıklanmaktadır:
Ey insan, gerçekten sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. (İnşikak Suresi, 6)
İnsanların hayatları için bir dönüm noktası olacağına inandıkları belirli olaylar vardır. İyi bir üniversiteye girmek, diploma almak, evlenmek, çocuk sahibi olmak gibi... Bu ve buna benzer planları olan insanlar, amaçlarına ulaşacakları ana kadar gün sayıp, pek çok hazırlığı o anı hedefleyerek yaparlar.
Yaşamlarında sadece bu hedef vardır ve yalnızca bu amaç doğrultusunda yaşadıklarını da söylemekten çekinmezler. Oysa insan Allah'a kulluk etmek için yaratılmıştır. Her ne kadar kendisi kabul etmese de yaratılmasının yegane amacı budur. Aslında bunu bilir. Ama kitabın başında da anlattığımız gibi, hiç bitmeyecek zannettiği dünya hayatında bu gerçeği unutmaya çalışarak yaşar. Kısaca bunu tamamen görmezden gelir. Hayatı boyunca ne yaparsa yapsın harcadığı bütün çabaların sonucunda ulaşacağı son nokta Allah'ın huzuruna çıkacağı andır. Bu an, O'na hesap vereceği mahşer günüdür.
Dünyadaki yaşamımızda geçen her gün bizi o mahşer gününe biraz daha yakınlaştırır. Geçen her saat, her dakika, hatta her saniye ölüme, yeniden dirilişe ve hesaba doğru atılmışyeni bir adımdır. Bu ilerleyişi durdurmanın ya da geri çevirmenin yolu yoktur. Tüm insanlar bu yolu izleyeceklerdir. Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz onların dönüşleri bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de bize aittir. (Gaşiye Suresi, 25-26)
O an geldiğinde artık herşey sonuca ulaşır. Bu safhadan sonra geri dönüşveya telafi imkanı da yoktur. Vicdanlarının gösterdiği gerçeği anlamazlıktan gelenlerin yaşadıkları panik ve şaşkınlık daha önce hiç tatmadıkları boyutlardadır. Varlığı ve birliği hiçbir kuşkuya sebep olmayacak kadar açık olan Allah'ı dünyada inkar edecek kadar zalim olan bu insanlar, daha önce hiç beklemedikleri, benzeri görülmemişbir azapla karşılık göreceklerdir. Çünkü Hak Kitabı tebliğ eden elçiler tarafından uyarılmışlar ve nasıl yaşamaları gerektiğine dair her konudan haberdar edilmişlerdir. Kendilerine, dünyada anlatılanları düşünüp, muhakeme edebilecekleri kadar bir süre de verilmiştir. Allah Kuran'da "Size dünyada öğüt alanın öğüt alabileceği kadar bir süre verilmedi mi?" (Fatır Suresi, 37) ayetiyle bu gerçeği bildirmiştir.
Artık verilen süre dolmuş, hesap anı gelmiştir. İnsanın dünya hayatı boyunca işte, evde, okulda, eğlencede, her nerede olursa olsun tüm yaptıklarına Allah şahittir. İnsana "şah damarından" daha yakın olan Allah, herkesin her anını gözetlemiştir. Herkes dünya yaşamında kim tarafından yaratıldığını, yaratılma amacını, yapması gerekenleri ve Allah'a döndürüleceğini öğrenmiştir. Bu gerçeği bildikleri halde kendilerini aldatmayı tercih etmişlerdir. Bu yapılan kuşkusuz büyük bir suçtur, büyük bir cesarettir ve de bu şeytani cesaret, elbetteki karşılıksız kalmayacaktır. O zorlu günde herkese yaptıkları ve yapmayıp erteledikleri tek tek haber verilecektir:
Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, her şeye şahid olandır. (Mücadele Suresi, 6)
O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar. Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür. (Zelzele Suresi, 6-8)
Allah Kuran'da, "... Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır..." (Bakara Suresi, 197) diyerek insanları hesap anı için hazırlık yapmaya çağırmıştır. Vicdanını kullanan, Allah'ın çağrısına icabet edenler için o gün hiçbir korku ve hüzün yoktur. İnkar edenler ise telafisi olmayan bir pişmanlık yaşarlar. Dünyada yaptıkları ahirette kendilerine hatırlatıldığında duydukları pişmanlık Kuran'da şu şekilde anlatılmaktadır:
O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. (Fecr Suresi, 23-25)
Kimse Haksızlığa Uğratılmaz
Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı, (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zümer Suresi, 69)
İşlenen her amelin sorgulanacağı bu günün ihtişamı, Allah'ın büyüklüğüne, sonsuz adaletine, Cebbar (dilediğini zorla da olsa gerçekleştiren), Kahhar (kahreden) ve Muntakim (intikam alan) sıfatlarına yakışır şekilde olacaktır. Dünyada olduğu gibi ahirette de amellerin sorgulanıp sonuçlandırılması Allah'ın adaleti ile eksiksiz olarak görülecektir. O gün kurulacak olan "duyarlı teraziler" ile herkes hak ettiği karşılığı bulacaktır. Kuran'da din gününde kurulacak olan hassas terazilerin bilgisi şu şekilde verilmektedir:
Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)
Dünya hayatı boyunca yapılan her amel en küçük ayrıntılar bile eksik kalmaksızın bu tartılara konulur. Bu tartının ibresi sonsuz azaba veya sonsuz kurtuluşve mutluluğa götürecek kararı belirler. Yaptıkları iyilikler ağır gelen insanlar cennete gidecektir, hafif kalanlar ise korkunç bir azapla azaplandırılacakları cehenneme atılacaklardır. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
İşte, kimin tartıları ağır basarsa, Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir. Kimin tartıları hafif kalırsa, Artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir (uçurum). Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? O, kızgın bir ateştir. (Kaaria Suresi, 6-11)
Hesap Yerine Bir Sürücü ve Bir Şahitle Gelir
Hesap günü sorgulanma sırasında tüm insanların yanında bulunacak olan iki meleğin bilgisi Kuran'da şu şekilde verilmektedir:
(Artık) her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahit ile gelmiştir. (Kaf Suresi, 21)
Din günü her yer Allah'ın nuru ile aydınlanır. Bu büyük mahkemede tanıklık yapacak olan elçiler ve şahitler hazır bulundurulur. Dünyada Allah'a kulluk etmeleri gerektiğini insanlara hatırlatan ve öğütleyen peygamberler ve diğer şahitler, hesap günü sorguya çekilecek insanların yanındadırlar. Bu şahitler hak ile hükmedeceklerdir. Hesap günü aslında Allah'a kulluk etmesi gerektiğini bildiği halde, bilmediğini iddia edebilecek hiç kimse olmayacaktır.
O gün hiç kimsenin, Allah'ın huzurunda yaptıklarını inkar etmeye fırsatı veya imkanı yoktur. İşlediği bütün hayırlar ve şerler ortaya çıkarılmıştır. Gerçekleri inkar etse bile şahitler adil olacak ve onu yalanlayacaklardır. Rabbimizin huzurundaki bu büyük düzen içerisinde her ümmet, kendi imamı ve kitabıyla gelecektir. Hz. Adem'den bu yana yaşamıştüm toplumların birarada olacağı bu ortamda, sorgulamadaki düzen ve hesaptaki titizlik, Allah'ın aklının büyüklüğünün ve sonsuz adaletini bize gösterir. Allah'ın adaleti bir ayette şöyle haber verilmektedir:
O gün sen, her ümmeti dizüstü çökmüş(veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. "Bugün yapmakta olduklarınızla karşılık göreceksiniz." (Casiye Suresi, 28)
İşitme Görme Duyuları ve Derileri Şahitlik Eder
O gün suçlu günahkarların işledikleri kötülüklere şahit olanlar da orada hazırdır. Müminlerin, yazıcı meleklerin ve Allah'ın getirdiği şahitlerin yanısıra, inkarcıların aleyhine şahitlik edenlerin arasında hiç beklemedikleri şahitler de vardır. Bunlar, insanın kendisini yalnız sandığı sırada dahi, Allah'ın kendisini çepeçevre kuşattığına dair en çarpıcı delillerdir. İnkarcıların aleyhinde şahitlik yapacak olanların arasına, kendi işitme, görme duyuları ve derileri de eklenmiştir. Her biri Allah'ın izniyle konuşur ve eksiksiz olarak söylemesi gerekenleri, şahit olduklarını bildirirler. Bütün bir ömür boyunca kullandıkları, kendilerine ait sandıkları uzuvlarının bile insana ihanet etmesi o gün yaşanacak olan psikolojik yıkımı daha da arttırır. Kuran'da bu konunun anlatıldığı ayetler şu şekildedir:
Allah'ın düşmanlarının biraraya getirilip-toplanacakları gün işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar. Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz. Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz. İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız." Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler. (Fussilet Suresi, 19-24)
İnsan, yaptığı herşey için, makul bir açıklama tarzı geliştirebilir. Hatta buna kendisini bile inandırabilir. Bu açıklamaların her zaman makul şeyler olması da şart değildir. O an için tek istenilen, açıklamalarla karşı tarafı -ya da kendisini- ikna etmektir. Başka bir anlatımla, inanmak istediği şeye inanır ve onu savunmak için mantıklar geliştirir. Yaptığı açıklamalar da bu mantığa dayanmaktadır. Belki de bu nedenle Allah'ın varlığını dahi inkar edebilmek için ortaya sürdüğü deliller kendince geçerli olmuşve bunlara dayanarak geçmişhayatında inananlara karşı kararlı bir mücadele yürütmüştür. Ama bu açıklamaların ve tevillerin hiçbiri hesap gününde geçerli değildir.
O gün gururla ve güvenle savunduğu açıklamaların geçersizliğini görecek, aleyhine şahitlik eden kendi uzuvları karşısında gizleyecek birşeyi kalmadığını anlayacaktır. Kimsenin görmediğini zannettiği şeyler, gizli yapılan işler teker teker ortaya dökülecek, kendi bedeni bunları ikrar edecektir.
Yapayalnız Sorguya Çekilirler
Bu günün bir başka özelliği de, hem dünyada hem ahirette yandaşlarından yardım göreceğini umanların, bunun aksine hesaba "tek olarak" çekilmeleridir. Böylece inkarcılar, Allah'tan başkasından beklenti içinde olmanın ne derece anlamsız olduğunu görecekler ve düştükleri yanılgının karşılığını da alacaklardır. Her insanın tek başına sorguya çekileceği gerçeği Kuran ayetlerinde haber verilmiştir:
Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 95)
Burada durup bir an için bu gerçeği daha ayrıntılı düşünmek gerekir. Yalnız kalmak insanların dünya yaşamlarında en fazla çekindikleri, özellikle zorluk anlarında kendilerini korkutan duygulardan biridir. Tek başına bırakılmak dünya şartlarında dahi insanlar için en büyük azaplardan birisidir. Oysa ahiret günü söz konusu olan sadece yalnızlık değildir. Asıl olan bir inkarcının karşı karşıya kaldığı ve bir zulüm işlediğini bildiği için şiddetli korku duyduğu hesap anıdır. Kendisine güvenebileceği, yardım veya medet umacağı kimse yanında yoktur. Yakınlık veya merhamet konusunda yegane güvendiği kişiler olan ailesi bile onu tanımaz. Üstelik herşey kendi aleyhine dönmüş, kendi bedeni, kendi yaptıkları aleyhine açıklamalar yapmaya başlamıştır. Kısacası bu yalnızlık, tarifini kolay kolay yapamayacağımız bir yalnızlıktır.
Yalancı ilahlardan ve dostlardan yardım görmeyi ummaları gibi, kafirlerin bir başka yanılgısı da dünyada gizlice işledikleri günah ve kötülüklerin hesap gününde ortaya çıkmayacağını sanmalarıdır. Oysa Allah onların dünya hayatlarında yaptıkları gizli, saklı her harekete ve söze şahittir. Bu gerçek ayetlerde şöyle haber verilir:
Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey) gizli kalmaz. (Hakka Suresi, 18)
Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verildi. O, onların işlediklerini daha iyi bilenir. (Zümer Suresi, 70)
İnkarcıların tüm günahları artık ortadadır. Hayatı boyunca ailesine, en yakın dostuna dahi yalan söyleyen, sahtekarlık yapan, kendi çıkarları için herşeyi göze alan, Allah'ın elçilerini yalanlayan, onların anlattığı herşeyi reddeden ve en sonunda bunların hiçbir zaman ortaya çıkmayacağını ve mutlaka unutulacağını zanneden insanlar o gün yapayalnız sorgulanacaklardır. Tüm sırları ortaya çıkan bu insanların durumu Tarık Suresi'nde şu şekilde anlatılmaktadır:
Sırların orta yere çıkarılacağı gün; Artık onun ne gücü vardır, ne yardımcısı. (Tarık Suresi, 9-10)
O Gün Dostluk Akrabalık ve Yakınlık Yoktur
O gün insanın kendisinden başka birisiyle ilgilenmeye ne hali ne de imkanı vardır. İnsan dünyada iken değerli gördüğü ve güvendiği ailesini bile düşünmez. Yaşadığı olayların dehşetinden dolayı yalnızca kendi derdindedir. Dünya hayatında en çok övündüğü, soy ağaçlarını hazırladığı, şecerelerini çıkardığı ataları, akrabaları ve çocuklarıyla olan bağları artık kopmuştur:
Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da. (Mü'minun Suresi, 101)
Dünyada yakınlarının malını, mevkisini ve desteğini büyük güç sayıp, bunlara sığınanların güvendikleri kaleler yerle bir olmuştur . Üstünlüğü ve gücü atalarından gelen ünvanlarda ya da maddiyatta arayanlar, din ahlakından uzak bir hayat yaşayarak bir kazanç sağladıklarını zanneden, hatta bunu bile bir üstünlük sayan insanlar, içine düştükleri hatayı anlamışlardır. Bugün yalnızca imanın bir değeri vardır.
Dünya hayatında dostlukların oluşması ve devam etmesi için en önemli şart genellikle kişinin karşısındaki insandan elde edeceği menfaattir. Menfaat ise istikbalini güvence altına alabilmek, ileriye yönelik bir yatırım yapabilmek, para, itibar, çevre edinebilmek amacını taşımaktadır. Oysa hesap gününde kimsenin zevk, heves ve şehvet peşinde koşacak hali kalmadığı için, tüm eski dostluklar bir anda unutulur. Kuran'da bu gerçek şöyle bildiriliyor:
(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost, hiçbir yakın dostu sormaz. (Mearic Suresi, 10)
Din gününde yaşanan korku öylesine büyüktür ki, her kim olursa olsun, bu korkunç azaptan kurtulabilmek için tüm sahip olduklarından vazgeçer. Uğruna herşeyi göze alarak elde ettiği zenginlikleri hiç önemsemez. Hatta sadece sahip oldukları değil, dünyadaki tüm zenginlikler onun olsa bile hepsini fidye olarak vermek ister. Sıkı sıkıya elinde tuttuğu tüm malı artık onun için hiçbir anlam ifade etmez. Allah yolunda harcama konusunda cimrilik ettiği mallarını gözünü bile kırpmadan feda eder. Ama artık çok geç kalmıştır.
Ondan istenen; göz açıp kapaması kadar kısa sürecek olan dünya hayatında, Allah'ın kendisine verdiği nimetleri Allah yolunda kullanmasıyken, o bu zorlu günü gözardı etmiş, hatta öldükten sonra bile dünyada kalan eserleriyle isminin anılacağını, itibarının devam edeceğini umut etmiştir. Kuran'da içinde bulundukları bu çıkmaz durum şu şekilde ifade edilmiştir:
Eğer yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuşolsaydı, kıyamet günü o kötü azabtan (kurtulmak amacıyla) gerçekten bunları fidye olarak verirlerdi. Oysa, onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah'tan kendileri için açığa çıkmıştır. (Zümer Suresi, 47)
(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur. (Ankebut Suresi, 25)
Dünyadayken pek çok sahtekarlığa şahit olduğu halde, inkarcıların hiçbiri dostluklarının sahte olduğu gerçeğini kabullenmek istemez. Birçok insan için yaşadıkları dostluklar ve sevgiler "diğerlerinden farklıdır". Oysa hep aynı hataya düşmüşler, vefayı dünyada dahi hemen hemen hiçbir zaman yaşamamışlardır. Üstelik o gün görülecek olan azaba karşı yaptıkları teklif, inkar edenlerin dostluğa bakışaçılarını da ortaya koyacaktır. O gün, dünyadayken derin bir bağla bağlı olduğu ailesi ve dostları kurtuluşfidyesi konumundadır. Kuran'da bu gerçek bize şöyle haber verilmektedir:
(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir. (Mearic Suresi, 10-15)
Mahşer günü inkarcıların yaptığı bu fidye teklifi onların gerçek karakterlerinin ortaya çıkması açısından oldukça önemlidir. Artık dünyadaki en yakın ilişkilerin dahi menfaat ortadan kalktığı, kişilerin çıkarlarıyla çatışmaya başladığı anda tüm değerini yitirdiği bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Oysa bu beyhude bir çabadır. Allah insanları bu mallara sadece onları denemek için varisçi kılmışve onlara belli bir zaman belirlemiştir. Bu sürenin tamamlanmasının ardından bunları fidye olarak vermek istemeleri, inkarcıların kavrayışbozukluklarını bir kez daha ortaya koyacaktır.
Amel Defterlerinin Verilmesi
İnsanın dünya hayatı boyunca yaptığı herşey, sağ ve sol tarafında bulunan melekler tarafından kaydedilir. Hesap anı için hazırlanan defterler din gününde insanlara sunulur. Kişi yaptıklarının hiçbirini reddedemez, çünkü yaşadığı her an, amel defterine kaydedilmiştir. Herkes kendi defterinden, ahiret için neler hazırladığını öğrenir. Müminler sağ ellerine, kafirler ise sol ellerine defterlerini alırlar. Kimsenin zerre kadar haksızlığa uğratılmadığı ve bir hardal tanesi kadar amelin dahi hesaba katıldığı bu anda, müminlerle kafirlerin tavırları çok farklıdır. Müminler, büyük sevinç içinde defterlerini alıp, okumaları için yanında bulunanlara uzatırlar. Allah ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz. Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış(anlamış)tım. Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette. Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır. Geride kalan günlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,' afiyetle yiyin ve için. (Hakka Suresi, 18-24)
Müminlerin bu sevinç ve çoşkularına karşın kafirler kahredici bir utanç ve korku içindedirler. Kafirlerin defterleri sol ellerine verilir. En küçüğünden en büyüğüne kadar hiçbir işin eksik bırakılmadan meleklerce yazılmışolan bu defter, Allah'ın beğenmediği işlerle doludur. Bu gerçek karşısında inkar edenlerin korku ve şaşkınlıkları ayette belirtilmiştir:
(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: "Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp herşeyi sayıp-döküyor?" Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)
Allah'tan korkmamak, O'na eşler koşmak, O'na ibadet ediyor görünüp, O'ndan başkalarını da hoşnut etmeye çalışmak gibi, yalan, zina, kumar ve daha pek çok günah bu defterdedir. Inkarcılar Allah'ı hakkıyla takdir edemedikleri için riyakar bir ahlakla hem dünyada istedikleri gibi yaşayacaklarını, hem de istedikleri ibadetleri yapmışolmayı bir affedilme unsuru olarak öne sürebileceklerini zannederler. İşte böyle Allah'a ibadet etmeyen veya ibadet eder görünen kimseleri hesap gününde korku dolu bir şaşkınlık beklemektedir. Çünkü amel defterlerinde niyetleri dahi eksik bırakılmamıştır. Hak ettiği karşılığı alan inkarcıların çaresizlik dolu pişmanlığı, söylediklerinden açıkça belli olur. Kuran'da bu kişilerin o anki dehşetleri şöyle bildirilir:
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup gitti." (Hakka Suresi, 25-29)
Allah'a ve ahirete kesin bilgi ile inanan, hayatı boyunca hesap anı için hazırlık yapan müminler ile ahireti unutan, Allah'tan ve müminlerden yüz çeviren sol yanın adamları arasındaki fark yine bir başka ayette şu şekilde anlatılır:
Kimin de kitabı ardından verilirse, o da, helak (yok olmay)ı çağıracak, çılgın alevli ateşe girecek. Çünkü o, (dünyada) kendi yakınları arasında sevinçliydi. Doğrusu o, (Rabbine) bir daha dönmeyeceğini sanmıştı. Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini çok iyi görendi. (İnşikak Suresi, 10-15)
O Gün İnsanlar Sınıflara Ayrılırlar
Allah'tan gereği gibi korkup sakınmışve dünyada O'nun rızasına uygun yaşamışolanların beklediği an gelmiştir. İnananlar Rabbimizin kendilerine vaat ettiğine kavuşmanın çoşkusunu yaşarlar. Kafirlerin üzerinde ise hayatları boyunca yaşamadıkları kadar büyük, tarifsiz bir korku vardır. İman edenlerin dışında bu dehşeti yaşamayacak olan yoktur. Müminlerle kafirlerin arası ayrılır. Kuran'da bu günün bir ayırma günü olduğu şöyle bildirilmiştir:
Bu, sizin yalanladığınız (mü'mini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür. (Saffat Suresi, 21)
Kuran'da o gün insanların sınıflara ayrılacağı bildirilir. "Ashab-ı Meymene" şeklinde isimlendirilen müminler bir gruptur. "Ashab-ı Meş'eme" ise kafirlerin oluşturduğu, müminlerden ayrılan grubu temsil eder. Bunların yanı sıra müminlerin arasında da Allah'a yakınlık ve Allah yolunda verilen mücadelede en öne geçmişolanlar vardır ki, Kuran'da bu insanlar "yarışıp öne" geçenler olarak isimlendirilir:
O gün yüzler ışıl ışıl parlar. Rablerine bakıp-durur. O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır. (Kıyamet Suresi, 22-25)
İşte o Ashab-ı Meymene, ne (kutludur o) Ashab-ı Meymene. Ashab-ı Meş'eme ne (mutsuz ve uğursuzdur o) Ashab-ı Meş'eme. Yarışıp öne geçenler de, öne geçmişöncülerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış(mukarreb) olanlardır. (Vakıa Suresi, 8-11)
(alıntı harun yahya kuran bilgisi)