meridyen2
Kayıtlı Üye
Her İnsan Farkında Olmadan Vahiyle Hareket Eder
İnsan vahiyle nasıl hareket eder?
Peygamberlere gelen vahiy ile insanlara gelen vahiy arasındaki fark nedir?
Hz. Mehdi (a.s.) vahiy alacak mıdır?
Yüce Allah her insana, güzel olan tavrı ve düşünceyi söyleyen, bir insanın sağlıklı muhakemede bulunmasını, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt edebilmesini sağlayan özellikleri ilham eder. Bu manevi özellik vicdandır.
Allahın Her İnsana Vahyi: Vicdan
Vicdanın önemli bir özelliği, tüm insanlarda ortak olmasıdır. Yani bir insanın vicdanına göre doğru olan, aynı koşullar söz konusu olduğu sürece diğer insanların vicdanları için de geçerlidir. Vicdanlar hiçbir zaman çatışmaz. Bunun nedeni ise vicdanın kaynağıdır; vicdan Allahın ilhamıdır. İnsan vicdanına uyduğu zaman Allahın vahyi ile hareket etmiş olur. Allah, her insana vicdanı aracılığı ile Kendisinin hoşnut olacağı umulan en doğru ve en güzel tavırları bildirmektedir.
Vicdanın Allahın ilhamı olduğu Kuran-ı Kerimin Şems Suresinde şöyle bildirilmektedir:
Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)
Yukarıdaki ayetlerde Allah nefse fücuru (günaha ve isyana girişmek, fasık olmak, yalan söylemek, baş kaldırmak, haktan yüz çevirmek, nizamı bozmak, ahlaki çöküntü, takvanın karşıtı) ve aynı zamanda ondan sakınmayı ilham ettiğini bildirmektedir. İşte insanı kötülüklerden sakındıran ve doğruyu bulduran vicdanıdır.
Vicdanın en önemli özelliklerinden biri ise insanın kendi kendine doğruyu bulmasına yardımcı olmasıdır. Vicdan, kimse göstermese de insana doğruyu gösterecektir. Ancak önemli olan insanın vicdanına başvurması, onun ne dediğini dinlemesi ve eksiksizce söylediklerini uygulamasıdır. Bu nedenle, vicdanın sesini dinlemek din ahlakını yaşamanın temel unsurudur
Her insan şuur sahibi olduğu andan itibaren Yüce Allahın kendisine ilham ettiklerinden yani vicdanının söylediklerinden sorumludur. Etrafındaki olayları idrak etmeye başlayan, muhakeme yeteneği kazanan her insan artık vicdanının sesini duyacaktır. Nefsi ile vicdanını ayırt edebilecek yeteneğe ve vicdanına uyabilecek iradeye sahip olmuş olacaktır. Artık bundan sonra karşılaştığı olaylar esnasında seçtiği yoldan hesap günü sorgulanacaktır; vicdanına uyuyorsa Allahın sonsuz cennetine layık görülecek, nefsine uyuyorsa kapıları kilitlenmiş sonsuz bir ateşle karşılaşılacaktır.
Peygamberlere Gelen Vahiyden Tüm İnsanlar Sorumludur
Rabbimizin kullarına sonsuz lütfu ve ikramı olarak gönderdiği peygamberler, tarih boyunca bütün toplumları, mutlaka Allahın varlığından, birliğinden, sonsuz güç ve kudret sahibi olduğundan, ahiret gününün varlığından ve Rabbimizin kullarından haberdar etmişlerdir. Allah bu gerçeği Kuranda şöyle haber vermektedir:
Andolsun, Biz her ümmete: Allaha kulluk edin ve tağuttan kaçının (diye) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayeti verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün. (Nahl Suresi, 36)
Allahın özel olarak seçtiği ve üstün vasıflar verdiği kutlu insanlar olan elçiler, her zaman güçlü imanları, güzel ahlakları, üstün karakterleri ve örnek tavırları ile çevrelerinin dikkatini çekmiş, içinde yaşadıkları gafil ve sapkın toplumdan ayrılmışlardır. Onları diğer insanlardan ayıran en önemli vasıflardan biri ise, Allahtan vahiy almalarıdır. Allah Nisa Suresinde şu şekilde buyurmaktadır:
Nuha ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahime, İsmaile, İshaka, Yakuba, torunlarına, İsaya, Eyyuba, Yunusa, Haruna ve Süleymana da vahyettik. Davuda da Zebur verdik. (Nisa Suresi, 163)
Allahın, vahyini peygamberleri aracılığıyla insanlara ulaştırması tüm insanlar için çok büyük bir sorumluluktur. Çünkü Allah ayetleriyle insanlara hidayet yolunu göstermiş, ibadet şekillerini öğretmiş, güzel ahlakı tarif etmiş ve Kendi dinini eksiksiz olarak bildirmiştir. Rabbimiz salih davranışların ve ibadetlerin neler olduğunu peygamberlere vahiy yoluyla bildirdiğini Enbiya Suresinde şu şekilde haber vermektedir:
Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi. (Enbiya Suresi, 73)
Hz. Mehdi (a.s.) vahiy alır ama haberi olmaz. Allah kalbine ilham eder
Ahir zamanın kutlu şahsı olan Hz. Mehdi (a.s.) da vahiy alır, fakat aldığı vahiy peygamberlerden farklıdır. Çünkü peygamberler vahiy aldıklarını Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. (Şuara Suresi, 107) ayetinde dikkat çekildiği gibi açıkça tebliğ etmişlerdir. Hz. Mehdi (a.s.) ise açıkça vahiy almaması ve şahsi olarak mucize göstermemesi ile farklıdır. Bu elbette Hz. Mehdi (a.s.)ın manevi makamı açısından Yüce Allahın çok büyük bir lütfu ve ikramıdır.
Hz. Mehdi (a.s.)ın vahiy aldığından haberi olmaz. Fakat Allah bu değerli şahsın kalbine doğruyu yanlıştan ayırt eden ilham denen anlayışı vahyeder. Hz. Mehdi (a.s.) bu vahiyle hareket ettiğini bilir, fakat kendi düşünmüş ve akletmiş gibi hisseder.
Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Mehdi (a.s.)ın kendisine gelen vahiyle hataya düşmeyeceğini bildirir. Hz. Mehdi (a.s.) ahkamda (verdiği hükümlerde) masumdur. Hata yaptığı yerde, mutlaka yine doğruya yönelir. Çünkü Allah Hz. Mehdi (a.s.)ın hata yapmasına izin vermez. Bu bakımdan masum imam olması bir tek Hz. Mehdi (a.s.)a mahsus olan bir özelliktir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)ın, doğuştan bir meleğinin olması vesilesiyle hata yapmasına izin verilmeyeceğini bildirmiş ve her zaman Allahın özel koruması altında olacağına dikkat çekmiştir:
(HZ. MEHDİ (A.S.)) PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)İN ADIMLARINI İZLEYECEK. KENDİSİNE GÖRÜNMEDEN ONA YARDIMCI OLAN BİR MELEK OLACAK. BİTKİNİ CANLANDIRACAK VE ZAYIFA YARDIMCI OLACAK. (Şeyh Muhiddin Arabi, Fütuhatül Makiyye, Bölüm 366)
Sayın Adnan Oktar, 24 Ocak 2010 tarihli Kanal 35, TV Kayseri, Kanal Avrupada yayınlanan canlı sohbetinde her insanın vahiyle hareket ettiğini fakat bunun farkında olmadığını şöyle açıklamıştır:
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (a.s.), vahiy alır fakat haberi olmaz. Yani Allah kalbine ilham edecek. İlham denilen şey vahiydir. Kalbine ilham edilecek, fakat haberi olmayacak ondan, inşaAllah. Yani onun vahiy olduğunu bilmez. Kendi düşündüğünü zannedecek, kendisi aklettiğini zannedecek, yani öyle gibi olacak. Ama tabii Allah tarafından verilecek inşaAllah. Ahkamda masumluğu öyle oluyor zaten. Yani hata yaptığı yerde, doğuştan bir meleği vardır diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.). Hz. Mehdi (a.s.)ın vahiy almaması, mucize göstermemesi, yani şahsi olarak mucize göstermemesi, onun manevi makamı açısından çok daha iyidir çünkü mucize gösterse, vahiy alsa, imtihanda onun için sevabını azaltan bir durum olur. Yani aklın ihtiyari kalktığı için bir anlamda, azaldığı için. Olmaması, bilakis acı ve zorluk içinde olması, baskı içerisinde olması, hakaret görmesi, hapsedilmesi, insanlar tarafından ablukaya alınmış olması, hatta Müslümanım diyen bazı kişiler tarafından. Hatta Medinedeki, İstanbuldaki o yobaz alime varıncaya kadar, onun karşısına geçip, ona düşman olacaklarını belirtiyor hadiste. Bütün bunlara rağmen, böyle bir mücadele vermesinden dolayı Peygamberimiz (s.a.v.): Bazı peygamberlerden dahi daha üstündür diyor, Hz. Mehdi (a.s.) için. Bu yüzdendir çünkü harika görmüyor. Mesela peygamberler mucize görüyorlar. Vahiy alıyorlar. Mesela Cebrail (a.s)ı görüyor doğrudan. Vahyi doğrudan alıyor, duyuyor, görüyor. Bu harikadır. Yani bu durumda iman etmek daha kolaydır. Ama tamamen gaybe, yani hiç görmeden, ne vahiy görüyor, ne mucizeyi görüyor. Sadece Allahın kainattaki mucizelerini görerek Hz. Mehdi (a.s.) hareket edecektir. O yüzden makamı daha üstündür. Yani birçok peygamberden daha üstündür diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.). Hatta Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) ondan üstün olamazlar diyor. Radiallahuanh her ikisi için de. Ki onlar çok çok önemlidir, Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.), onlardan dahi üstündür diyor Hz. Mehdi (a.s.) için. Ve arkasından diyor, birçok peygamberden de üstündür diyor, inşaAllah. Sebebi budur. Yani Allah ona, onu yine bir ikram olarak vermiş oluyor, inşaAllah. Bir de vazifesini kolaylaştırmış oluyor. Çünkü peygamberlik ilan edilmesi çok zorlu bir ortam meydana getirir, bu yönden de bir kolaylıktır. Çünkü Mehdiliği gizlenmiş oluyor, perdelenmiş olacak. Yani iddia da etmiyor, iddia etmeyecek. Dolayısı ile bir perde içine sarılmış oluyor ve daha rahat faaliyet yapmasını sağlayacaktır. Aleni peygamberliğin de zorluğu odur, çok fazla karşı atak olur. Ama Mehdilik, gizlenmesine rağmen, yine Hz. Mehdi (a.s.)a bütün insanlar saldıracaktır. Yani büyük bir bölümü insanların, yani dünyanın büyük bölümü Hz. Mehdi (a.s.)a karşı tavır alacaktır. Hatta Müslümanların da birçoğu ona karşı tavır alacaklardır. Bütün bunlara rağmen, ilmi çalışmalarla İslam ahlakını dünyaya fikren hakim edecektir Hz. Mehdi (a.s.). Bütün dünyaya ve ilk defa, yani bu kadar geniş çaplı dünya hakimiyeti oluyor. Bakın, Hz. Adem (a.s.)dan bu yana, ne Hz. Süleyman (a.s.) zamanında, ne Hz. Zülkarneyn (a.s.) zamanında böyle bir olay olmamıştır. İlk defa bu kadar büyük bir hakimiyet oluyor. İlk ve son. Ondan sonra da başka hakimiyet yok. Allah, bir ikram olarak da Hz. İsa (a.s.)ı ona vezir olarak gönderiyor. Yani çok çok büyük bir olaydır bu. Ulül Azm bir Peygamber. Ve Said Nursi diyor, Umumun makbulü bir Peygamber diyor, umumun. Çünkü Hristiyan aleminin de makbulu, Müslüman aleminin de makbulü Hz. İsa (a.s.). O veziri olmuş oluyor. Onun vesilesi ile de, inşaAllah birlikte İslamı bütün dünyaya hakim edecekler, inşaAllah.
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 88. sayı (Ekim 2011) 52. sayfada yayınlanmıştır.
İnsan vahiyle nasıl hareket eder?
Peygamberlere gelen vahiy ile insanlara gelen vahiy arasındaki fark nedir?
Hz. Mehdi (a.s.) vahiy alacak mıdır?
Yüce Allah her insana, güzel olan tavrı ve düşünceyi söyleyen, bir insanın sağlıklı muhakemede bulunmasını, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt edebilmesini sağlayan özellikleri ilham eder. Bu manevi özellik vicdandır.
Allahın Her İnsana Vahyi: Vicdan
Vicdanın önemli bir özelliği, tüm insanlarda ortak olmasıdır. Yani bir insanın vicdanına göre doğru olan, aynı koşullar söz konusu olduğu sürece diğer insanların vicdanları için de geçerlidir. Vicdanlar hiçbir zaman çatışmaz. Bunun nedeni ise vicdanın kaynağıdır; vicdan Allahın ilhamıdır. İnsan vicdanına uyduğu zaman Allahın vahyi ile hareket etmiş olur. Allah, her insana vicdanı aracılığı ile Kendisinin hoşnut olacağı umulan en doğru ve en güzel tavırları bildirmektedir.
Vicdanın Allahın ilhamı olduğu Kuran-ı Kerimin Şems Suresinde şöyle bildirilmektedir:
Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)
Yukarıdaki ayetlerde Allah nefse fücuru (günaha ve isyana girişmek, fasık olmak, yalan söylemek, baş kaldırmak, haktan yüz çevirmek, nizamı bozmak, ahlaki çöküntü, takvanın karşıtı) ve aynı zamanda ondan sakınmayı ilham ettiğini bildirmektedir. İşte insanı kötülüklerden sakındıran ve doğruyu bulduran vicdanıdır.
Vicdanın en önemli özelliklerinden biri ise insanın kendi kendine doğruyu bulmasına yardımcı olmasıdır. Vicdan, kimse göstermese de insana doğruyu gösterecektir. Ancak önemli olan insanın vicdanına başvurması, onun ne dediğini dinlemesi ve eksiksizce söylediklerini uygulamasıdır. Bu nedenle, vicdanın sesini dinlemek din ahlakını yaşamanın temel unsurudur
Her insan şuur sahibi olduğu andan itibaren Yüce Allahın kendisine ilham ettiklerinden yani vicdanının söylediklerinden sorumludur. Etrafındaki olayları idrak etmeye başlayan, muhakeme yeteneği kazanan her insan artık vicdanının sesini duyacaktır. Nefsi ile vicdanını ayırt edebilecek yeteneğe ve vicdanına uyabilecek iradeye sahip olmuş olacaktır. Artık bundan sonra karşılaştığı olaylar esnasında seçtiği yoldan hesap günü sorgulanacaktır; vicdanına uyuyorsa Allahın sonsuz cennetine layık görülecek, nefsine uyuyorsa kapıları kilitlenmiş sonsuz bir ateşle karşılaşılacaktır.
Peygamberlere Gelen Vahiyden Tüm İnsanlar Sorumludur
Rabbimizin kullarına sonsuz lütfu ve ikramı olarak gönderdiği peygamberler, tarih boyunca bütün toplumları, mutlaka Allahın varlığından, birliğinden, sonsuz güç ve kudret sahibi olduğundan, ahiret gününün varlığından ve Rabbimizin kullarından haberdar etmişlerdir. Allah bu gerçeği Kuranda şöyle haber vermektedir:
Andolsun, Biz her ümmete: Allaha kulluk edin ve tağuttan kaçının (diye) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayeti verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün. (Nahl Suresi, 36)
Allahın özel olarak seçtiği ve üstün vasıflar verdiği kutlu insanlar olan elçiler, her zaman güçlü imanları, güzel ahlakları, üstün karakterleri ve örnek tavırları ile çevrelerinin dikkatini çekmiş, içinde yaşadıkları gafil ve sapkın toplumdan ayrılmışlardır. Onları diğer insanlardan ayıran en önemli vasıflardan biri ise, Allahtan vahiy almalarıdır. Allah Nisa Suresinde şu şekilde buyurmaktadır:
Nuha ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahime, İsmaile, İshaka, Yakuba, torunlarına, İsaya, Eyyuba, Yunusa, Haruna ve Süleymana da vahyettik. Davuda da Zebur verdik. (Nisa Suresi, 163)
Allahın, vahyini peygamberleri aracılığıyla insanlara ulaştırması tüm insanlar için çok büyük bir sorumluluktur. Çünkü Allah ayetleriyle insanlara hidayet yolunu göstermiş, ibadet şekillerini öğretmiş, güzel ahlakı tarif etmiş ve Kendi dinini eksiksiz olarak bildirmiştir. Rabbimiz salih davranışların ve ibadetlerin neler olduğunu peygamberlere vahiy yoluyla bildirdiğini Enbiya Suresinde şu şekilde haber vermektedir:
Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi. (Enbiya Suresi, 73)
Hz. Mehdi (a.s.) vahiy alır ama haberi olmaz. Allah kalbine ilham eder
Ahir zamanın kutlu şahsı olan Hz. Mehdi (a.s.) da vahiy alır, fakat aldığı vahiy peygamberlerden farklıdır. Çünkü peygamberler vahiy aldıklarını Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. (Şuara Suresi, 107) ayetinde dikkat çekildiği gibi açıkça tebliğ etmişlerdir. Hz. Mehdi (a.s.) ise açıkça vahiy almaması ve şahsi olarak mucize göstermemesi ile farklıdır. Bu elbette Hz. Mehdi (a.s.)ın manevi makamı açısından Yüce Allahın çok büyük bir lütfu ve ikramıdır.
Hz. Mehdi (a.s.)ın vahiy aldığından haberi olmaz. Fakat Allah bu değerli şahsın kalbine doğruyu yanlıştan ayırt eden ilham denen anlayışı vahyeder. Hz. Mehdi (a.s.) bu vahiyle hareket ettiğini bilir, fakat kendi düşünmüş ve akletmiş gibi hisseder.
Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Mehdi (a.s.)ın kendisine gelen vahiyle hataya düşmeyeceğini bildirir. Hz. Mehdi (a.s.) ahkamda (verdiği hükümlerde) masumdur. Hata yaptığı yerde, mutlaka yine doğruya yönelir. Çünkü Allah Hz. Mehdi (a.s.)ın hata yapmasına izin vermez. Bu bakımdan masum imam olması bir tek Hz. Mehdi (a.s.)a mahsus olan bir özelliktir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)ın, doğuştan bir meleğinin olması vesilesiyle hata yapmasına izin verilmeyeceğini bildirmiş ve her zaman Allahın özel koruması altında olacağına dikkat çekmiştir:
(HZ. MEHDİ (A.S.)) PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)İN ADIMLARINI İZLEYECEK. KENDİSİNE GÖRÜNMEDEN ONA YARDIMCI OLAN BİR MELEK OLACAK. BİTKİNİ CANLANDIRACAK VE ZAYIFA YARDIMCI OLACAK. (Şeyh Muhiddin Arabi, Fütuhatül Makiyye, Bölüm 366)
Sayın Adnan Oktar, 24 Ocak 2010 tarihli Kanal 35, TV Kayseri, Kanal Avrupada yayınlanan canlı sohbetinde her insanın vahiyle hareket ettiğini fakat bunun farkında olmadığını şöyle açıklamıştır:
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (a.s.), vahiy alır fakat haberi olmaz. Yani Allah kalbine ilham edecek. İlham denilen şey vahiydir. Kalbine ilham edilecek, fakat haberi olmayacak ondan, inşaAllah. Yani onun vahiy olduğunu bilmez. Kendi düşündüğünü zannedecek, kendisi aklettiğini zannedecek, yani öyle gibi olacak. Ama tabii Allah tarafından verilecek inşaAllah. Ahkamda masumluğu öyle oluyor zaten. Yani hata yaptığı yerde, doğuştan bir meleği vardır diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.). Hz. Mehdi (a.s.)ın vahiy almaması, mucize göstermemesi, yani şahsi olarak mucize göstermemesi, onun manevi makamı açısından çok daha iyidir çünkü mucize gösterse, vahiy alsa, imtihanda onun için sevabını azaltan bir durum olur. Yani aklın ihtiyari kalktığı için bir anlamda, azaldığı için. Olmaması, bilakis acı ve zorluk içinde olması, baskı içerisinde olması, hakaret görmesi, hapsedilmesi, insanlar tarafından ablukaya alınmış olması, hatta Müslümanım diyen bazı kişiler tarafından. Hatta Medinedeki, İstanbuldaki o yobaz alime varıncaya kadar, onun karşısına geçip, ona düşman olacaklarını belirtiyor hadiste. Bütün bunlara rağmen, böyle bir mücadele vermesinden dolayı Peygamberimiz (s.a.v.): Bazı peygamberlerden dahi daha üstündür diyor, Hz. Mehdi (a.s.) için. Bu yüzdendir çünkü harika görmüyor. Mesela peygamberler mucize görüyorlar. Vahiy alıyorlar. Mesela Cebrail (a.s)ı görüyor doğrudan. Vahyi doğrudan alıyor, duyuyor, görüyor. Bu harikadır. Yani bu durumda iman etmek daha kolaydır. Ama tamamen gaybe, yani hiç görmeden, ne vahiy görüyor, ne mucizeyi görüyor. Sadece Allahın kainattaki mucizelerini görerek Hz. Mehdi (a.s.) hareket edecektir. O yüzden makamı daha üstündür. Yani birçok peygamberden daha üstündür diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.). Hatta Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) ondan üstün olamazlar diyor. Radiallahuanh her ikisi için de. Ki onlar çok çok önemlidir, Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.), onlardan dahi üstündür diyor Hz. Mehdi (a.s.) için. Ve arkasından diyor, birçok peygamberden de üstündür diyor, inşaAllah. Sebebi budur. Yani Allah ona, onu yine bir ikram olarak vermiş oluyor, inşaAllah. Bir de vazifesini kolaylaştırmış oluyor. Çünkü peygamberlik ilan edilmesi çok zorlu bir ortam meydana getirir, bu yönden de bir kolaylıktır. Çünkü Mehdiliği gizlenmiş oluyor, perdelenmiş olacak. Yani iddia da etmiyor, iddia etmeyecek. Dolayısı ile bir perde içine sarılmış oluyor ve daha rahat faaliyet yapmasını sağlayacaktır. Aleni peygamberliğin de zorluğu odur, çok fazla karşı atak olur. Ama Mehdilik, gizlenmesine rağmen, yine Hz. Mehdi (a.s.)a bütün insanlar saldıracaktır. Yani büyük bir bölümü insanların, yani dünyanın büyük bölümü Hz. Mehdi (a.s.)a karşı tavır alacaktır. Hatta Müslümanların da birçoğu ona karşı tavır alacaklardır. Bütün bunlara rağmen, ilmi çalışmalarla İslam ahlakını dünyaya fikren hakim edecektir Hz. Mehdi (a.s.). Bütün dünyaya ve ilk defa, yani bu kadar geniş çaplı dünya hakimiyeti oluyor. Bakın, Hz. Adem (a.s.)dan bu yana, ne Hz. Süleyman (a.s.) zamanında, ne Hz. Zülkarneyn (a.s.) zamanında böyle bir olay olmamıştır. İlk defa bu kadar büyük bir hakimiyet oluyor. İlk ve son. Ondan sonra da başka hakimiyet yok. Allah, bir ikram olarak da Hz. İsa (a.s.)ı ona vezir olarak gönderiyor. Yani çok çok büyük bir olaydır bu. Ulül Azm bir Peygamber. Ve Said Nursi diyor, Umumun makbulü bir Peygamber diyor, umumun. Çünkü Hristiyan aleminin de makbulu, Müslüman aleminin de makbulü Hz. İsa (a.s.). O veziri olmuş oluyor. Onun vesilesi ile de, inşaAllah birlikte İslamı bütün dünyaya hakim edecekler, inşaAllah.
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 88. sayı (Ekim 2011) 52. sayfada yayınlanmıştır.