Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
HeR GüNüM SeNiNLe DoĞuYoR ~Yağmur İle DuYgU SeLi~~"ÖZLEMEK"'
Dudagima- çocuksu susuzlugumla asla doyamadigim öpücüklerinden birini kondurup gittin. "N'olur öyle bakma bana" dedin en son... Daha birkaç dakika önce- gözlerimde varliginla alevlenen yasam sevincinin yerine- boyun egmis- donuk ve daha simdiden hasretinle kavrulmus bir karanligi birakip gittin...
Dolmustu zamanin...
Yüregimdeki kum saatini- o göz açip kapayincaya kadar geçen "sen"den- sanki asirlarca tükenmek bilmeyen "sensizlige" tersyüz ederek gittin.
Önce gözlerim öksüz kaldi yoklugunda. Sonra- nefesinin o bugulu sicakligindan mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarlari...
Gittin...
Iki askin arasinda saskin- ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup- baska bir eve gittin uyumaya. Artik senin degildi evin-. "sizin"di. Benim özledigim o eski evin degildi gittigin...
O eski ev... Oturup- zamanin o yagmursuz- o parça parça yüzüne bakarak- günesin bütün gün sadece yalayip geçtigi los pencerelerinde dalginligimizi biriktirdigimiz o ev...
Susardik bazen... Ansizin- hesapsizca- belki de yorgun düserek... Akildisi bir hizla devinen imgelerin ortasinda- bir çig gibi ömrümüze yigilan anilardan birini seçip- dondurarak... Hayat- çok eskilerden gelen sonsuz bir ritüel gibi- bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafimizda- umurumuzda olmadan...
Elin çaya uzanirdi...
Tenim dudaklarini özlerdi...
Bir sözüm siirin olurdu... Demlenirdik.
Gömüldükçe düslerin o büyülü uykusuna- askimin kalbimdeki ilahi melodisi çalinirdi kulaklarina birden. Nasil da ürkerdin... Karanliktan korkan bir çocugun teselli isligi gibi bölerdi sesin suskunlugumuzu...
Ruhlarimizin biryerlerde bulustuguna- düslerimizin biryerde kesistigine inanmak istedigim bu hayattan çalinti anlari- beni bunun aksine inandirmaya çalisan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin.
Iste böyle anlarda yüzü daha da netlesirdi dünyaya gözlerinden bakan o yarali çocuklugunun...
Iste ben en çok seni içimden dogru sevdigim böyle anlari severdim...
Hayatin içinde seni barindirdigi her karesinde uzun uzun soluklar alarak- o günlük- o siradan ayrintilarini alabildigince büyütüp- içinde kaybolarak severdim seni... Odanin içinde- varligina yillardir asina oldugun bir esya gibi sessizce kaybolarak seni izlemek ve basinin üzerinden sonsuzluga akip giden düs bulutlarinda sekillenen her sözü- yüregimde senin için büyüttügüm siire misra yapip eklemekti seni sevmek...
Sevmek hayatina taniklik etmekti benim için...
Sabahlari evden çikmadan önce- uykundaki o en masum halini öpücüklere bogarken "gitme" diye sayiklayan sesine kiyamayip- patrona binbir yalanlar uydurarak * * ise gitmemekti seni sevmek...
Sana kahvalti hazirlamakti. Özenle hazirlidigim sofraya istahla oturup- "Sen var ya- bir meleksin- neden seninle evlenmiyorum ki ben... Senden daha iyisini mi bulacagim" diyen muzip sözlerine sevinmek- belki de çocukça inanmakti... Ince ince kiyilmis- tabaga motif gibi islenerek dizilmis ve hep sevdigin gibi üzerinde zeytinyagi ve limon gezdirilmis domateslere- yaptigim mezelere duydugun minnete sasirmakti...
Hayatina eklemekten çilginca zevk aldigim o sefkatli inceliklere duydugun minnete...
Seni sevmek- bundan yillar önce- seni bir idol gibi içimde büyütüp- hayranligimin yavas yavas aska dönüsünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldigim mektuplarima- ayni incelikle- ayni özlemle- ayni hayranlikla verdigin cevaplarina inanmamakti... Tüm israrlarina ragmen- bu essiz büyüyü bozmaktan çekinip- aylarca seni bir kez bile aramamakti. Sonra ansizin yollara düsüp- çocuklugumda kalbimde filizlenen sevdasi senin askinla yeseren bu kentin sokaklarinda izini sürmek- kendi sözlerinle "bu inceligin ve bu derin anlayisin yüzünü"- yani o merak ettigin yüzümü- gözlerine tasimakti... Bulustugumuz cafede- aylarin günlerin telasi ve susuzluguyla- anlattigin seylerin hiçbirini algilamadan- sadece hayranlikla seni- o hepimiz gibiligini seyrederken- masanin altindan bir türlü çikartamadigin o telasli- o çocuk ellerinde kendini eleveren heyecanina inanamamakti...
Seni sevmek- o gece raki içtigimiz köhne meyhaneden çikip yürüdügümüz sokaklarda- Nisan ayinda bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanri'nin bu ask için gönderdigi bir isaret olduguna inanmakti...
Seni sevmek kadinligimi- bedenimi ve hazzi ilk defa seninle kesfetmekti. 17 yildir sanki sadece senin için sakladigim bedenimi- en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoslukla sana sunmakti... Her dokunusunda kutsal bir ayinin o sicak ve tatli sarabini yudum yudum içer gibi...
Seni sevmek- askin ugruna- ama senden izinsiz- baska bir kentteki hayatimi sifirlayip- yasadigin kente- yasadigin gögün altina- islandigin yagmurlarin altina gelip yerlesmekti. Senden baska- bu koca kentte bir basinalik ve kimsesizlikti seni sevmek... Sokaklarda tek bir tanidik simaya rastlamamaya alismakti güçlükle... Hücrelerimle beraber çogalan askini özgürce ve sinirsizca yasamak için ailemin sefkatli ve anlayisli kollarindan siyrilip kanatlanmak- yillanmis can dostlarin sevgisini çok uzaklarda birakmakti...
Seni sevmek- yalnizligin soguk kollarindan biraz olsun siyrilip- nefes alabilmek için geceleri saatlerce tek basima Beyoglu'nun karanlik sokaklarinda kalabaligin soluguyla isinmaya çalismakti. Hiç tanimadigim insanlarin yüzünde senin yüzünü aramak- onlarin kaybetmis- umutsuz hayatlarinda yarali geçmisinin ve çocuksu düslerinin izlerini sürmekti...
Seni sevmek- bu kentin tozlu- soluk isiklari ruhumu isirirken- ayni gecenin yildizlari altinda seni deliler gibi özlemekti... O geceyi de kollarinda geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolasip- barlarda- kahvelerde oturup eve dönüsünü beklemekti... Bazen bu bekleyislerin sonu- yorgun düsmüs bedenimi sürükledigim evimde- o gece bir baska kadinin yaninda uyumana aglamak olurdu sabaha kadar... Ertesi gün bir sizofren gibi- hiçbir sey olmamis gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum...sasirirdin.
Çünkü- seni sevmek direnmekti sevgili... Güçsüz olani acimasizca yokeden bu kentin hoyratligina ve senin için artik inanmaktan çoktan vazgeçtigin- yasadigin hayalkirikliklariyla çok uzun zamandir kaybettigin o ask duygusunun gerçekliginin canli ispati olmaya direnmekti... Kalbine inançla ask tohumlari ekmekti seni sevmek... Sevmek o yitirdigin ask sarkisi adina sana umut vermekti...
Seni sevmek- ait oldugun gökyüzünde seni özgür birakmakti... Koparmamakti kanatlarini... Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynagindan- baska sevgilerin siirine ekledigi misralardan kiskançlikla seni mahrum etmeye yeltenmemekti...
Sevmek- ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razi olmakti... Çocuksu bir saflikla tek vazgeçemeyeceginin ben olduguma kendimi inandirarak- hayatina boyun egmekti...
Seni sevmek- bir babayi- bir canyoldasini hayatinin sonuna kadar yaninda oldugunu bildigin güvenilir bir dostu- ilgiye ve sefkate doymayan çaresiz bir küçük çocugu- ama en çok da tutkulu- kiskanç ve yüregi sonsuz maviliklere akan bir deli asigi sevmek gibiydi... Birgün ansizin- telefonda duydugun bir sese- ya da yeni tanistigin bir kadina asik oldugunu- sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasil kiskandigimi görmek isteyen abartili bir heyecanla söylediginde- telasa kapilmamak- bunun gelip geçici bir duygu olduguna ve asla benden vazgeçemeyecegine inanmakti... Yine de içimdeki o kaçinilmaz endise ister istemez sarardi yüzümü... Sesim solugum kesilirdi birden... Iste- öyle anlarda beni simsiki sarip- tutkulu bir sevismenin ilk öpücüklerini dudagima kondururken- "Sen küçücük bir kizsin- biliyor musun" diyen sefkatli sesini severdim en çok... Ve aslinda ben dahil- hiç kimseye asik olamayacagini düsünür- hüzünlenirdim...
Rüyalarimin gül kokusu...
Sonra birgün aska açildi yüreginin sürgüleri...
Sonra birgün siirlerin baska bir askin kokusuna büründü...
Bu defa farkliydi- hissetmistim. Yalniz bedenini degil- ruhunu da paylasmaya baslamistin bir baska kadinla...
Sonra sevmek yavas yavas kayisini izlemek oldu avuçlarimdan... Seni sevmek- sen sabaha karsi uyudugumu sanarak yanimdan kalkip bir baska yürekle telefonda özlem giderirken- içimde kopan firtinalari susturmaya çalismak oldu sessizce...
Habersizce kapini çaldigim o gün- kapinda kalip- içeri girememek oldu...
O güne kadar hiç olmazsa bana karsi dürüst olmanla- yasadiklarini benden gizlememenle- yalan söylememenle avunuyordum... Ama bir baskasini incitmemek- üzmemek için ondan gerçekleri gizledigini- yalanlarla da olsa onu korudugunu farkedince bu avuntu da terketti beni... Yalanlarini bile kiskanir oldum.
Neden dürüst olmak için beni seçmistin sanki... Gerçegin acimasiz zindanlarinda neden beni kilitli birakmistin...
Ne çok düsündüm bu sorularin cevaplarini... Ne çok sorguladim kendimi- nerde hata yaptigimi- neyi eksik biraktigimi...
Kadinca oyunlardan haberim olmadi hiçbir zaman. Seçtigin yasam biçiminden koparmak- seni soluksuz birakmak demekti benim için. Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi? Acaba istedigin bu muydu? Seni yanlis mi tanimistim?.. Bana hep- ne kadar asil bir yüregim oldugunu söyler dururdun... Isyanim- kalbimin ezilmis parçalarinin üstünü örtüp- sessizce çekip kapini çikmak olurdu en fazla...
Yalniz kalmak istedigini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder- çikip giderdim... Özür diler gibi bir sesle- onun gelecegini söylediginde- sessizce çikip giderdim... Karsinda ben otururken- onunla saatlerce telefonda konustugunda çikip giderdim... Hep giderdim...
Bu onurlu tavrimdi belki de ezen yüregini... Vazgeçemedigin tek yanim buydu belki...
Sonra- sevmek yarali kadinligimi baska yüreklerle avutma yanilgisina kapilmak oldu... Buna hakkim oldugunu söyleyip dursan da- biliyorum- aslinda içten içe hiç affetmedin beni... Sen çoktan parçalanmistin zaten... Benim de yüregimi böldügümü düsünmek sana bile agir geldi... Oysa ben- seni degil- kendimi cezalandiriyordum baska bedenlerde... Ruhumu kemiren bu deli aski cezalandiriyordum... Bunu anlamadin mi sevgili?
Sevmek seni degil çocuklugumu- düslerimi- kendimi aldatmak olmustu artik... Bana baglanan masum asklari seninle aldatmak olmustu... Kimseye veremedim yüregimi. Ne zaman baksalar içime- yüregimin kirik aynasinda kendilerinin degil- senin yüzünün aksini gördüler hep. Sessizce çekip gittiler. Farketmedim bile gittiklerini...
Gittin...
Seni sevmek- bensiz akip giden hayatina bir yabanci gibi uzaktan bakmak oldu çoktandir... O çocuk ellerinin- bir baskasinin saçlarinda gezindigini- aniden özlemle sarilip bir baska yüzü öpücüklere bogdugunu- sabahlari uykunda bir baska kadina sarilip bir baska yüzü öpücüklere bogdugunu- sabahlari uykunda bir baska kadina "gitme" diye sayikladigini düsünmek oldu- seni sevmek... Geceleri- kokuna hasret yatagimda ter içinde uyanmak- kendimin bile affedemedigi bir bencillikle- kalbindeki tek askin benimki olmasi için gözyaslari içinde Tanri'ya yalvarmak oldu..
Seni yasak bir ask gibi gözlerden uzakta- rutubetli duvarlar arasinda yasamak oldu- sevmek... Beni hayatindan disladigin için öfke nöbetlerine kapilip- bana bile yabanci gelen- hiç tanimadigim bir sesle sana bagirmak- haykirmak- aglamak- sonra pismanlikla affedip tutkuyla sana tekrar sarilmak oldu...
Yabani bir ot gibi ruhumu sarip sarmalayan öfke ve kiskançlik duygulariyla benligimden uzaklasmayi kendime yakistirmamak- * kaldigim bu karanlik dehlizde- kendi kalbimde- yalnizligimda- sensizligimde- kendi askimla delirmek oldu artik seni sevmek...
Simdi- bu aciya bir son vermesi- kendisini terketmesi- sonsuzluga birakip gitmesi için birbirine yalvaran iki yüregiz artik... "Ayazda Iki Yürek" gibiyiz...
Sen benim sizofren askimsin... Bense senin kanayan vicdaninim...
Affet beni sevgilim... Verdigim sözleri tutamadim...
Yok senden başka bir dünya- yok senden başka bir alem-
Cenneti verseler almam- ben senden asla ayrılmam...
Belki bu da gelir geçer- şu saniye esastır gel...
Geçsede beni unutma- hiç bir aşkını unutma-
Zira budur elimizde kalan- AŞKTAN BAŞKA HER ŞEY YALAN...
Ne yaptıysan yaptın kalk gel- affeder elbette Hak gel...
Ne yaptıysan yaptın kalk gel- affeder elbette Hak gel...
Düşünmek istemem şimdi- büyü bozulsun istemem-
Hafiflettim her şey dedim- geçerim aşkın içinde...
Belki bu da gelir geçer- şu saniye esastır gel....
Geçsede beni unutma- hiç bir aşkını unutma-
Zira budur elimizde kalan- AŞKTAN BAŞKA HER ŞEY YALAN...
Özlem... Su ne kadar önemlidir ki aktığı sürece…ışık ne kadar önemlidir ki yandığı sürece…insan ne kadar önemlidir ki yanındayken… … …
En çok kaybettiği değerler için ağlarmış insan…kıymet bilmek- yanındayken yokluğunu hissetmek- avuçlarının sıcaklığında terlerken ellerin- bir kutup ayazında üşüdüğünü düşünmek veya beraberken oturup bir ayrılıp mektubu yazmak…hangi ilişkide hangisini düşündük ve ne kadar kıymet bildik sahip olduğumuz değerleri yitirmemek adına…
Neleri göze almalı- nelerden caymalı- ne kadar cesaretli olmalı ve ne kadar hiçe saymalı gururu “özlem” duymamak adına…
Sahiplenme duygusu ne kadar bitimsiz bir istekse insan ömründe-özlem duymakta o kadar kaçınılmaz değil mi hayatımızda…
“ölümden değil yaşayamadıklarından kork”*
Yarına keşken kaldıysa- kaderin sana çizdiği bölgede ve bir birliktelikte güzellikleri yaşamak adına tükettiğin zaman dilimlerinin- sende bıraktığı izler ruhunu doyuracak boyutta mı…yoksa yaşayamadıklarına karşı bir hayıflanma mı var kaderine…”özlemek veya özlenmek” bence bu paragrafın başına dönüp tekrar düşünmeliyiz “insan yaşayamadıklarını özler”
Susamanın- acıkmanın ve özlemenin ne yazık ki tam bir kelime karşılığı yok… yalnızca kendi yüreğinde hissedersin bu duyguyu...neyi ne kadar yaşadıysan o kadar onu duyumsarsın ruhunda…
“cismi de yok resmi de”**
İnsana duyulan kısmı yürekte hissedilen en derin boyutu bence…özlenmeyen biri olmaksa anlarda bıraktığın izler adına ne büyük bir kayıp...
Titrek bir mum alevinde- sigarandan soluklandığın her dumanda-duyumsadığın her iyot kokusunda hayal kurup birini özlemek- gelmeyeceğini bile-bile beklemek ve dilemek hem de …yaşananları yinelemek adına ne büyük bir sabırdır…
Her insan hak ettiği yerdedir…düşünce gücün ne kadar olumluysa ve ne kadar hoşgörülüysen yaşama ve insana karşı-bir o kadar alırsın karşılığını “özlemek veya özlenmek” adına…
İnsan her beraberlikte her gün yeni bir şey keşfetmek ve yarına keşke bırakmamak için zorluyorsa kaderini ve her şeyden önce adam gibi sevmesini ve paylaşmasını biliyorsa yüreği yettiğince- özlem onu yıkacak kadar güçlü olmaz hiçbir zaman...bir merdiveni adım-adım çıkıyorsan-ayağının takılma şansı azdır tökezlenme adına…
“özlem…”
Nasıl anlatılır ki! hangi harfi-hangi kelimeyle… - …hangi cümleyi-hangi paragrafla birleştirip anlatmalı… - … kimi zaman çöl gündüzleri kadar sıcak ve gergin- kimi zaman çöl geceleri kadar ıssız ve serin değil mi…
…özlem… ocak beyazı-şubat ayazı… …özlem… mart çamuru-nisan yağmuru… …özlem… mayıs güneşi-haziran ateşi… …özlem… temmuz yangını-ağustos kızgını… …özlem… eylül hüznü-ekim sürgünü… …özlem… kasım soğuğu-aralık buzluğu…
…özlem…özlem…özlem… bazen çok- bazen az ama hep var değil mi…
“özlem…”
Her aya- her haftaya- her güne-her ana yetecek bir özlem yaratabiliriz beynimizin kıvrımlarında…hayal gücünün sınırlarını zorlayacak kadar çok özleme sahip olabiliriz.
Hadi gelin “sahip olduğumuz değerlere sahip olduğumuz anlarda özlem duyarak yaşamayı öğretelim yüreğimize”…olur mu…
Caddelerde sisli- puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski zamanlardan kalma anılar... Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur damlaları... Bir yaprak kıpırdıyor işte- gümüşi bir damla usulca yere düşüyor. Sen sanki- yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun. Beni her zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan "Caddelerde rüzgâr- aklımda aşk var."
Rüzgâr keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. İstasyon Caddesi'nin tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte gezdiğimiz yerlere gitsem- evimde şiirler okuyarak telefonunu beklesem- telefonunun gelmediği zaman seni başka yerlerde arasam. Sonra sen gelsen yanıma- yine "seviyorum" desen- ben yine senin gözlerinde sonsuzluğa mahkum edilen aşkımı görsem. Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez. Caddelerde rüzgâr- aklımda aşk var.
Yalnızım- üşüyorum- özlediğimse çok uzaklarda. Sen kimbilir belki de- uzak bir kıtanın- uzak bir şehrindesin şimdi.
Benimse herşeyim aynı. Geceleri bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş- bugünlerde bir tek bunu ögrendim. Bir de geceleri daha uzun sanki- bitmek bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana anlatacağım yeni birşeyler yok. Dedim ya- her şey aynı. Ama sanki biraz mahsunluk çöktü üzerime- bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın hemen anlardın. Sen benim herşeyimdin. Arkadaşım- dostum- öğretmenim- talebem- sevdiğim.
Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni- bağlandım. Sen kimbilir belki de- uzak bir kıtanın- Uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse içimde kocaman bir boşluk var. Hayır- Üzülmüyorum- içimdeki boşlukta birtek özlemin yankılanıyor. Hayır- sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde- çok istesen hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olacak. Kendimden bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice korktuğumu- sana bakarken içimin titrediğini. Daha pek çok- sırrımı anlatacağım sana.
Gerçi anlatmama gerek yok- sen zaten hepsinin çoktan farkındasın... Sen kimbilir- belki de uzak bir kıtanın- uzak bir şehrindesin şimdi.
Bense odamda senden uzak. Hayır beni merak etme- üzülmüyorum. Biliyorum- ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum- sonsuzluğa mahkum edildi bizim aşkımız. Dedim ya- beni merak etme. Üzülmüyorum. Yalnızca biraz- biraz üşüyorum...
Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttugunuzu sandiginiz
ya da yalnizca bir kere karsilastiginiz
ve özlemek için yeteri kadar tanimadiginiz birini
bir sabah çilginca özleyerek uyaniyorsunuz.
Rüyalariniz- içinizdeki o gizli-
esrarini ele vermez büyücü-
siz çarsaflarinizin arasinda-
bütün tehlikelerden uzak-
güvenle yattiginizi sandiginiz bir anda-
usulca ruhunuza sokulup-
sizden habersiz oralara yigilmis cephanelikleri
birer birer atesleyiveriyor.
infilaklarla sarsilarak uyaniyorsunuz.
Hayatinizda olmayan birini hayatiniza almak-
ona dokunmak-
onun sesini duymak için kivranirken
buluveriyorsunuz kendinizi...
Özlemek- o yakici istek-
bilinen herseyi ve önem sirasini degistiriveriyor.
Özlediginiz ise çok uzaklarda...
Yaninda olmasini istediginiz halde
yaninizda olmayan bir tek kisi-
yaniniza bile yaklasmadan-
hatta onu özlediginizden
ve onu istediginizden haberdar bile olmadan-
bütün hayati-
bütün görüntüleri eritip
baska kiliklara sokuyor...
Bakmayın öyle sekiz harf- üç hece- tek kelime olduğuna... ne anlamlar barındırır içinde... ve ne zor bir kelimedir... hem söyleyen... hemde söyleten için... bekleyen bekler- bekleten bekler...
Beklemek... beklersin elin telefonda... bir ses- bir nefes... şimdi dersin.. ha şimdi... beklersin... gelmez üzülür... gelir sevinirsin... birde ansızın gelenleri vardır- pat diye çalar telefonun.. dünyalar nasıl senin olur ki... gelen zaten dünyan değil midir?...
Beklemek... gözün yollarda- kapılarda... belki dersin- şu yoldan karşıma çıkar.. bugünde burdan gideyim... beklersin çalan her kapı zilinde onu görmeyi... evini dahi bilmediği halde beklersin... açarsın kalırsın öylece... ve beklemek çokda hüzünlü bir şiirdir...
Beklemek... tüm benliğinle- tüm hasretinle... geleceğini bildiğin için beklersin... hasretlerin hasrette... hasret çektiren hasret değil mi?... beklersiniz... birgün dersin.. gelecek... gitmeyecek... o an’ ın heyecanı ile beklersin... ve düşününce nasılda sevinç sarar her yanını.... hayali bile böyle iken... kendisi nasıl olur dersin... ve beklemek çokta güzeldir gelecek olan için...
Beklemek- beklemektir... ve beklemek- bekleyen ile bekleten arasında bir bağdır aslında...
Kimi zaman hüzün olur... kimi zaman sevinç ve heyecan... karar size kalmıştır... hangisini seçersen o anlamda beklersin... bana sormayın... yazan benim... siz hangi beklemek ile beklersiniz...
Ne acıdır bilir misiniz sevdiğiniz size çok yakınken ona dokunamamak
Her gün onun hayali ile yaşayıp bir türlü ona kavuşamamak
Onun için harp edip asla onu kazanamamak
Ne acıdır bilir misiniz kollarınızın arasından uçup giderken sessiz kalmak
Sen şimdi başka ellerde ben ise buralarda yalnız
Gittiğin günden beri kimsesiz çocuklar gibi sahipsiz
Artık sonumu bekliyorum sensiz bir hayat anlamsız
Nerdeysen dön be gülüm bu kalp sensiz çok ıssız
Kendimi hiç affetmeyecem haykıramadım seni sevdiğimi dünyaya
Bırakma beni diyemedim sessizce ağladım kara bahtıma
İstesen semaları yere indirirdim küçücük sevgiyi çok gördün sen bana
Kalbimde çağlayan aşkımı anlatamadım bir tek sana
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak çaresizce bekliyorum
İnfaz emri verilmiş idam mahkumları gibi artık son günlerimi sayıyorum
Ölmeden önce senden sadece şunu unutmamanı istiyorum
Ben seni hala çok ama çok seviyorum
Üzerine bastığında kolaylıkla kırabileceğin bir sonbahar yaprağıyım şimdi...
Bir dokunsalar bin çıtırtı işitecekler yüreğimden... Kurudum rüzgarında aşkın... Yıprandım... Ezildim... Unutuldum bir köşede... Tutunamadım bir ağacın gövdesine... Yüreğime tutunup aşkı yaşayanlar her seferinde acı bıraktılar payıma... Sevgiye- mutluluğa dair ne varsa götürdüler... Damarlarımdaki yaşama sevincimi... Rüzgara boyun eğmeyecek yanlarımı götürdüler bir bir...
Çırılçıplak hissediyorum kendimi... Korunmasız... Yapayalnız... Tek başına... Bi'çare...
Zavallı kuru bir sonbahar yaprağıyım şimdi...
Bıraksan rüzgar savuracak göklere sonra yine yerlerdeyim... Acımasız bir yürek ezecek belkide... Belkide umutsuzluğa hükümlü bir sevgili yüreğin ellerinde hayat bulacağım yeniden bir kitap arasında...
Saklı kalmış bir anıyı gün yüzüne çıkaracağım... Kimbilir...
Bugün Farklı Bir Havadayım.Rüyamda Hayatımın Aşkını Gördüm...Kendisine Bir Türlü Açılamama Rağmen Kendisinden Cevap alamamama Rağmen Onu Çook seviyorum. Senin o Gözlerin Var ya Herşeyi Bitirdi Hani O Verdiğin Sözler... Bu Şarkı Beni 7 Bitirdi...Grup Koridor Sağolsun dinledikçe Kendimden Geçiyorum.... Hain bir gün kalkıp da onu özledim demiştim ya... işte o gün bugündür.Hayat Anlam taşıyor onu Rüyamda Görünce.Peki onu Gerçekten Görecek Olsam Ne Olur Acaba bana... Ayaklarım Birbirine dolanıyor Heryerde Onu Arıyor Gözlerim...İşte Gene Öyle Bir Gün.Kimi görsem o sanıyorum.Özlüyorum Sesini Duymasam da Kendisini...Artık Onsuz Yapamıyorum. Kendime de kızmıyor değilim hani...bana Bir Söz mü Verdi? ya da Umut mu? Verdiği Sadece Arkadaşça Sevigsiydi Ve bunu Kötüyew kullandım... Senin de Kalbin Kırdığım için özür dilerim. Sensiz Geçmiyor işte günler. Herşeyi birşeye bağlamak birşeyleri feda etmeye bağlıdır. Ben Hayatımı Sana Bağladım Hayatımı Feda Ediyorum Senin Uğruna... Birgün seni ne kadar Sevdiğimi anlayacaksın ama geç olacak. Hayat ne demektir diye sor bi kendine. Hayat Kendini Sevmektir.. Hayat Karşındakini Sevmektir... Ve Hayat Sevdiğinden kopmadan yaşamaktır... senin O Gözlerin Beni Kendimden Aldı... Seni Çooooooooooooooooooooook Seviyorum ve Özlüyorum...İstesem de Ulaşamıyorum... Sana Ulaşsam bile Seninle Yüzleşmek Korkutuyor beni..
Senin Gözlerinin içine Bakıp Seni seviyorum demek...Aslında bu Daha Çok Korkutuyor beni.Çükü Seninle Yüzleşince Sana Olan sevgimimn Biteceğini Düşünüyorum...
En iyisi Seninle Konuşmamak ve gözlerinle konuşmamak...Seni Herzaman Uzaktan İzleyeceğim ve Kesinlikle senin olmayacağım...
Şarkılar Yalan Söylüyor.Sana Olan Duygularımı Ne Güzel Sözler Ne Hikayeler Ne de Şiirler İfade Edebilir....
Sen Gönlümde Yaşadıkça Varsın Ve Sen Ulaşılmadıkça Güzelsin...
Ulaşılamaman Dileğiyle...
Göğe baktım gözü yaşlı- Yere baktım yer yaslı- Sular bugün kan tadında- Eski-yeni- büyük-küçük- kara-kızıl Tüm dertlerim burdalar- sen nerdesin.
Sen ve kuşlar- gözyaşının gözyaşına benzediği kadar benziyorsunuz Vurulan bir ceylanın yavrusuna söylediği şarkıyı söylüyor onlar Bu sabah yine kondular tel örgüye Beni acımla baş başa bırakmadılar. Sen nerdesin.
Hava soğuk- dışarda kar yağıyor. Her zaman ellerim üşürdü- bugün içim üşüyor. Hasretin geldi- hayalin geldi- bak kokunda geliyor Bugün Yakup oldum bree hey- hey acıların kadını Sen nerdesin?
Zamanı geri alabilseydim; 25 yaşıma geri dönebilmeyi isterdim.Sevdiğim ilk insan- adını bile öğrenemediğim genç ile beraber olabilmek - babamın üzerimde baskı kurmamasını- beni o Cihat ile evlenmeye zorlamamasını - hayatımı bana vermesini isterdim ;ama olmadı babam kendine yapılanı bana yapmaktan geri kalmadı hayatımıda yanına alıp beni bu dünyada yalnız bırakıp gitti.
Babam artık geri gelmeyecekti annemi de 5 yıl önce kanserden kaybetmiştim. Annesiz babasız bir başınaydım hayatta- benim için kararları kim verecekti- yemeği kim yapacaktı- ben bunların hiçbirini bilmiyordum ki bunlar nasıl yapılırdı.Hayat yalnızlığın yanında bunlarıda öğretecekti herhalde bana.Bir yıl sonunda nişanlandım Cihat ile evlendim
Hayaım tek kişilik olmaktan çıktı sonunda .Cihatı sevmesemde onunla birlikte olmak bana mutluluk veriyordu. O ise benimle beraber olmak için zorlanıyormuşcasına benden kaçıyor- başbaşa kalmaktan korkuyor gibiydi.Belli bir süre benimle ilgilenmesi- beni fark etmesini bekledim ama dayanamadım. Bir sabah çok erken bir saatte dolabın önünde sessiz bir şekilde beni izlerken birden uyanıverdim.Sanki fark etmiş gibi uyandığımı anlayınca çekindi aynaya dönüp kravatını düzeltmeye başladı.Aramızda 12 yaş fark vardı. Cihat 38 yaşında olmasına rağmen 25 yaşındaki gibi genç ve yakışıklı duruyordu.Saçları simsiyah gözleri kahverengi alabildiğine parlaktı. En başta onu sevmeme rağmen ona aşık olmaya başlıyordum. Kravatıyla uğraşmayı bırakınca kapıya doğru yöneldi- arkasına bakmaya -bana sarılıp anlımdan öpmeye utanıp odadan çıktı. Merdivenlerden gelen ayak sesi bana güç verdi- yataktan kalkıp hemencecik giyindim- koşarak arkasından yetiştim.Bana bunları yaptıran neydi bilemiyorum tek kişilik hayatım mı- sevgiye aç ruhum mu ?
-Bir dakika
Bu sözcükler ağzımdan süzülüverdi onu karşımda görünce.Vücudum bana karşı çıkıyor ellerime sahip olamıyordum. Kalbim hiç böyle atmamıştı aslında kalbimin attığını da o an hissetmiştim.
Söylemek istediğim sözler vardı kelimelere dökülemeyen. Gözyaşlarım hiç durmayacakmışcasına akmaya başladı herhalde ben ağlıyordum. Yalnızlık sonunda bana bunu da yaptırmayı başarmıştı. Cihat karşımda hala bir buzdağı gibiydi. Sarılıp- ağlamayı boynunda devam ettirdim.
Beni elinin tersiyle koltuğa ittirdi. Üç aydır ağzından bir çift söz duymadığım Cihat- sözleriyle beni yalnızlığın uçurumundan aşağıya itmeyi başarmıştı.
Beni sevmiyormuş- benden nefret ediyormuş- hayatındaysa bir başkası varmış- eve geç geldiği zamanlarda onunla berabermiş.
Bu sözler- işte bir kadını yaşamaktan nefret ettirebilecek sözlerdi.Onları da ben duymuştum sonunda.Hemen yukarıya çıkıp bavulumu topladım Yalnızlığıma doğru uzun bir yolculuğa çıktım.Şu an 70 yaşındayım ve hala yalnızlığımı arıyorum karanlık gecelerde ...
Yine sessiz bir kış seheri- odamın perdeleri açık- kar usul usul yağıyor şehrime. Dört tane duvar - yaylı yatağım - yatağımın baş ucunda duran ahşap sehpa ve üzerindeki içi boş vazo; geçen sene vardı içinde bir şeyler ama zamana- birazda susuzluğa yenik düştüler. Kocaman dev blokları olan dillere destan bir konağın arkasına saklanmış küçük -ahşap bir evdeyim işte. Kimim kimsem yok- annemi hiç görmedim - babam; bir yaz akşamıydı iyi hatırlıyorum - sofada oturmuş gümüş kabzalı tabancasını temizliyordu- ben yan odada elimi kafese daldırmış babamın kanaryasını tutmaya uğraşıyordum . Babam sinirli adamdı kızdığı zaman eline ne geçerse fırlatır- yeri göğü inletirdi- bana hiç kızmamıştı belki o silah patlamasaydı bir gün bana da sinirlenecek belki bir tokat patlatacaktı yanağıma . Silah sesini duydum öyle bir irkildim ki masadaki kafes yere yığılı verdi - bir an kuşun delicesine çırpınışını gördüm- içim korkuyla dolmuştu hemen sofaya koştum babam yerde öylesine yatıyordu ki korkudan yaklaşamadım bile . küçük kanaryamda ölmüştü babam da- artık hiç kimsem yoktu. İlk başlarda böyle olmadığını sanıyordum baba tarafımdan akrabalarım vardı- iki üç yıl sonra kendimi sokaklarda buldum . Ne babam vardı ne de bir yakınım. Yirmilerimde bir kız sevdim! İşte şimdi bu küçük kasabadayım yalnızlığımda pek bir değişiklik yok ama biraz yaşlandık galiba gelecek ay elliyi devireceğim. Neyse ağır ağır çıkmak gerek rahat musalla taşından- eh şimdilik rahat tabi arkamıza cemaat gelirde Allahuekber denilince sırtımız ya rahatta olur yada azapta. Adamın çıkası da gelmiyor sıcacık yorganın altından- şimdi sen tut buz gibi havada kalk işe git olacak iş mi yahu! “Tak tak “ - ha! sen kimsin be seher bülbülü sabahın köründe? “geldim geldim” ses soluk yok gitti mi acaba? Ceketim nerede yahu bulamıyorum- hay aksi - yerlerde buz kesmiş .Eee neredesin seher bülbülü? Öyle geçerken ihtiyarı yatağından kaldırayım diye mi uğradın? Yoksa yuvanı mı şaşırdın?
Buda nesi be eski toprak! Aman- aman şaka maka iyice yaşlandın eski toprak baksana yerden bir kağıdı bile alamıyorsun- tamamdır işte sabahları hep böyle olur cıvatalar soğuktan sıkılaşıyor eğilemiyorsun -eğilirsen doğrulamıyorsun.
“Sen benim kadar sevebilir misin? “ hah ha haaaa ne bu eski toprak? Bizim bilmediğimiz bir gizli hayranın mı var? Baksana sabahın altısında kapıya bırakılan pembe bir mektup hem isimsiz- hem aşklı meşkli. Neyse bu arada iliklerim dondu gir içeri ne demeye kapının önünde alık alık bekliyorsun sanki bırakan geri dönecekmiş gibi-! Şöyle sıcak bir çay iyi gider yediğimiz bu soğuğun üstüne- bu arada da şu alacalı bulacalı mektubu rahat rahat okuruz.
Ohhh içim ısındı ciğerlerimiz cana geldi be eski toprak. Ne diyor bizim seher bülbülü bir bakalım. Hah tamam! Bohça sarar gibi sarmış mübarek kat kat- adam mektubu açarken yoruluyor inşallah içindekiler bizi bu kadar yormaz.
“ Bu mektubu sana hem çok uzaklardan hem de çok yakınından yazıyorum sevdiğim!
Hep birini sevmek istemiştim- yitikte olsa yalanda olsa - yanımda olmasa da sevmeyi delicesine ve sen çıktın karşıma..
Ben Leyla isem benim sevdiğim Mecnun olsun isterim - yan yana olmasak da - beden toprağa kavuşsa da ruhlarımız hiç ayrılmasın isterim. Sen böyle sevebilir misin? Ben severim diyorum kendi kendime en az ölüm kadar gerçek. Keşke şimdi yanımda olsaydın- ama yoksun! Olsun diyorum- ben seni öylesine sevmedim ki! Ben seni sıcak tenin içinde sevmedim - ben seni ruhunla sevdim. Ben seni! Ben seni zifiri bir karanlıkta sevdim .
Sevdim mi acaba? Gerçek sevgi bu mu? İçimi cayır cayır yakan bu ateşin adı aşk mı? Yoksa -yoksa her şeyin yapmacık olduğu şu küçücük dünyada daha da küçülen insanların adını aşk koydukları bir heyecan mı sadece? Eğer bu gerçek aşk değilse gerçeğini hayal bile etmek istemem. Şu an hissettiklerim bile beni ağır ağır boşluğa çekiyor bundan fazlasını ne hislerim ne yüreğim ne de ruhum kaldırır. Sadece bir tek cevap ver. Ben senin kalbinde hiç olmasam da artık sana sarılamasam da unutma ki bu ateş hiç sönmeyecek değil mi? Ta ki ruhum ölene dek. Sevda’nın adını anan tek bir yürek kalmasa da - tüm kalplere mühür vurulsa da - seven gönülleri kor ateşle dağlasalar da- benim kalbim seni anar - benim sevdam tüm mühürleri söker - ben de dağlanacak tam bin yürek var her biri Arş kadar.
Tekrar soruyorum “Sen beni böyle sevebilir misin?”
Dur ! sakın söyleme- ben duyamıyor olsam da - kim bilir belki karanlık kıskanır- belki yalnızlık çekemez sevdamızı. Belki de ışıklar küser gözlerime . Bir sel olur çağlar yüreğim aşkın yıkımında . Ne olur sarmaşıklar girmesin aramıza ; zehirli sarmaşıklar. Tut elimden ne olursun beni sensiz sadece sensiz bırakma. Bir gün olurda duyarsan çekildiğini bedenimin toprağa “gülmeyen bir yüzü vardı yazsınlar mezar taşıma”. Sonra gelip güldür beni bir tanem. Ay ışığında gel mezarıma - bir demet papatya bırak mezarımın başucuna- ellerini üstüme yığılı toprağa sok ve hisset hayattayken sana anlatamadıklarımı. Dedimya ben zifiri karanlıkta sevdim; kuşkusuz- amaçsız- ölesiye sevdim- tabi adı sevdaysa bu çilenin.
Adına her ne diyorlarsa acı- ızdırap - keder tarifi her neyse bu duygunun ben kabulüm sen yanımdaysan.
Şu içimden geçenlerin sadece birini tutup çıkarabilsem seni sana onunla anlatabilsem ne yazmaya kalem ne de satırlarıma kağıtlar yeterdi. Çünkü sen benim içimdesin ruhumun deli sarmaşığı!
Seni seviyorum- seni seviyorum
Öylesine değil - ölümüne- bir bulmacanın karelerinde yok olmacasına!
Hatırlar mısın? hep seher bülbülüm derdin bana ben sana seni öldükten sonrada seveceğim derdim de sen hep gülerdin- hiç inanmazdın bana belki ben öyle hissederdim- sanki fersahlar vardı aramızda ben senin başucundayken. Hep boşluğa dalardı gözlerin sanki bir benim yanımdaydın bir boşluğun içindeki düşlerde. Bak işte aradan nice yıllar geçti ben toprak oldum sen Eski Toprak!
Hani papatyalarımız vardı cam vazoda sakladığımız arada bir alıp seviyor sevmiyor oynadığımız papatyalar. Şimdi boş görüyorum vazoyu aşkımız soldu mu yoksa sevdiğim?
Ben seni böyle sevdim- beşikten mezara kadar değil - ruhum yok olana kadar.
Sen beni böyle sevebilir misin?
Sensiz geçen her gün ufkuma göz yaşı yağıyor - ben zaten gözyaşı olmuşum! Hatıralarının sıcaklığı tüm ruhumu ısıtıyor aradan geçen onca yıla rağmen. Hatırlar mısın sevdiğim? Hani gözlerinde kendimi görmeye çalışırdım da sen hep ağlardın da puslu bir hayal olurdum gözlerinin içinde - ellerini tutarken- sana sarılırken yutkunurdun hep öyle ağlamaklı. Bugün ruhlar semada ölümle dans ediyorlar yırtık kefenlerinde. Bugün yıldızlar bizim için parlıyor farkında mısın?
Senden ayrılmadan; yani seni terk etmeden önce saçlarından bir tutam aldım- şimdi avuçlarımın içindeler. Hani ben ölmüştüm de sen bana sarılıp ağlamıştın da ben kıpırdayamamıştım - usul usul gel kollarıma sevdiğim kainatı kıskandırmadan gel ben seni işte böyle sevdim!”
Yalnızlık Korkusu
Sevdiğimiz eşyayı- dostları yada sevgiliyi.
Sonunda yürekte kalan hep ayni duygu- hüzün...
Çünkü yitirilene alışmışızdır- sevmişizdir- bizimle olan beraberliği keyiflendirmiştir. Çünkü o beraberliğe değer vermişizdir.
Ya o güzelliği yasarken; paylaşımı- keyfi- sevmeyi ve sevilmeyi birlikte hissederken...
Hep korkmaz miyiz? İçimizi en güzel anlarda bile hep sarmaz mı?
Ya biterse? Ya yok olursa bu güzellik?; endişesi..
Tabii ki bitecek. Yaşadığımız mutluluklar- hüzünler hep bitmedi mi?
Hep yerine başka başka hüzünlere- mutluluklara bırakmadı mi?
Gene ayni korkular- ayni endişeler...
Peki sahip olduğumuz güzellik için yitirme korkusuyla ağlamak niye? Kime? Ne için ? Biliyor musunuz?
Dökülen göz yaşları sadece kendimiz için..
O değere sahipken de- yitirdiğimizde de..
Çünkü bizi asil korkutan YALNIZLIK..
İçimizde hissettiğimiz o güzel duyguları uzunca bir süre tekrar yaşayamamak..
Özlemek- özlenmek- sevmek- sevilmek- sım-sıkıca sarılmak-
o bedenin canini- kanını hissetmek- sevişmek.. Hangisi kolay vazgeçilir hazlar ki?
Biten aşklarda da- biten ömürde de yanaklarımıza dökülen gözyaşları hep kendimiz için.
Çünkü merkez hep biziz- doymak bilmeyen egomuz..
Ve o egoyu doyurabilmek- hoşnut kılabilmek için ne kadar çok çırpınır dururuz.
Bizim sevdiklerimiz bizi muhakkak sevmeli- özlediklerimiz özlemeli-
doğrularımız her zaman tek doğrudur.
Ya yanımızda ki insan ? Onun egosu ? Arzuları- özlemleri veya usandıkları...
Ne kadar o sevdiğimiz insana karşı fedakarız?
Vermeden neyi ne kadar alabiliriz ki?
Bizler; hep ilişkilerimizde hesap kitap içinde değil miyiz ?
Her zaman denge.. Verdiğimiz kadar alalım- aldığımız kadar verelim hesapları yapar dururuz.
Sonuç YALNIZLIK .
Peki bu kadar yalnızlıktan korkuyor- yaşanılan güzellikleri-
paylaşımı bir daha yasayamamak endişesiyle kaybedeceğimiz
değere ağlıyorsak niye bu kadar ince hesaplar.
O değer bize mutluluk yerine hüzün- kargaşa yaşatıyorsa zaten vazgeçmeliyiz.
Yok eğer yaşamın sıkıntılarından biraz da olsa bizi alıp mutluluk veriyorsa o zaman gözyaşı yerine biraz daha akilci olmak daha doğru değil mi?
Sıkıca- hiç bitmeyecekmiş gibi o güzelliği- huzuru sonuna kadar yasamak varken neden korku??
Bilirsiniz.. Anılarımızda öylesine anlamlı- mutlu anlar vardır ki- kimi zaman onca geçen yıllara değerdir. Tabii ki bu değerler karşılık bulduğunda daha da değer kazanacaktır.
Eh iste o zaman bize biraz daha is düşüyor demektir. Daha çok özen...
Çünkü yasam içinde- ayni frekansı yakalamak o kadar zor ki...
Sevgiyi- özlemi birlikte yasamak doyumsuz bir hazdır.
Artık o sevdiğin insan kendin olmuşsundur.
Korursun- tıpkı kendini koruduğun gibi. Üzmekten- incitmekten korkarsın.
Artık hesap- kitap yapılamaz. ; Daha çok vermek vermek istersin.
Çünkü ego vererek de doyumu öğrenmiştir. Çünkü gönlünü ayna tutmuşsundur o sevgiliye. Çünkü yitirme korkusu askı ölümsüz kılar.
Çünkü ayrılmanın da bir vahşi tadı var
Öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil Çünkü
AYRILANLAR HALA SEVGILI..
keşke ve bile
hayat keşkelerle başlayıp keşkelerle bitiyor ama boşverelimki hayat ne olursa olsun devam ediyor.ama ki şunu unutmayalım birde bilelerimiz vardır bunuda şöyle tanımlaya biliriz.zaten keşkesiz ve bilesiz hayat olamaz. bir karanlık gecesi yürüyordum sahilde birisi bilmemki kim elini uzattı bana tutmamak için çabaladım.
ama neyazıkki tuttum.sonra keşke tutmasaydım dedim. çünki ondan sonra başıma kötü bir olay geldi.yani keşkesiz bir hayat bazıları için iyi bazıları için ise kötüdür...
Süper markete alışveriş için girmemiştim aslında.. 37 yıllık kocamı kaybedeli bir hafta olmuştu ve bu dükkanda onunla ne tatlı anılarımız vardı..
Ben alışveriş yaparken ortadan kaybolurdu. Nereye gittiğini bilirdim.. Elinde üç tane sarı gülle dönerdi hep..
Rudy sarı gülleri çok sevdiğimi bilirdi. İçim hem sevgi hem hüzünle doluydu.. Birkaç şey alıp sepete attım..
Tek kişi için alışveriş- iki kişiye alırkenden daha çok düşündürüyor insanı- nedense..
Et reyonun önünde bifteklere bakıp- Rudy nin bunlara nasıl bayıldığını hatırlarken bir genç kadın geldi yanıma.. İnce uzun- güzel bir sarışındı.. Bir kocaman pirzola paketi aldı- sepetine attı.. Sonra durdu- düşündü- pirzolaları sepetten çıkarıp- tekrar rafa koydu.. Ona tebessüm ederek baktığımı fark etti aynı anda..
"Kocam pirzolayı çok sever- ama bu fiyatla da alamam ki.. Bilemiyorum..
" Dokunsalar ağlayacağım.. Mavi gözlerinin taa içine baktım. "Kocam sekiz gün önce öldü" dedim- sesimin titremesini kontrole çalışarak.. "Alın bu pirzolaları ve birlikte olduğunuz her anın hazzını yaşayın.."
Başıyla evetledi.. Pirzolaları tekrar sepetine koydu ve yürüdü..
Ben de süt- peynir reyonuna doğru gittim. Şimdi artık hangi büyüklükte süt almalıyım- diye düşünürken- bana doğru gelen yeşil elbiseye dikkat ettim. Oydu.. Sarışın kadın.. Yüzünde o güne dek rastlamadığım kadar güzel ve anlamlı bir tebessüm vardı.. Göz göze geldik..
"Bunları size aldım" dedi.. "Kasaya vardığınızda- parasının ödendiğini göreceklerdir.." Uzandı- yanaklarımdan öptü ve.. Ve sepetime- uzun saplı üç sarı gül bıraktı..
Ona ne yaptığını- bu güllerin benim için ne mana ifade ettiğini söylemek istedim- ama mümkün mü?.. Hıçkırıklara boğulur ve göz yaşlarım görmemi hızla engellerken- uzaklaştığını hayal meyal seçtim.. Sepetimdeki sarı güllere baktım.. Hem de üç taneydiler..
Nerden biliyordu?..
Birden anladım.. Bilmiyordu ki.. Dükkanda yalnız değildim.. Gözlerimde yaşlarla yukarı doğru baktım..
"Rudy.." dedim.. "Rudy- beni unutmadın- beni hala bırakmadın değil mi?.." Rudy- gene benimle gelmişti alışverişe.. Bu sarışın kadın onun perisiydi..
Erişilmez bir uçurumun kıyısında- senden başka kimsenin farkında olmadığı bembeyaz bir çiçektim ben. Sen ise- dört mevsim özlemini çektiğim yağmur. Üstüme yağışını severdim- yapraklarımdan aşağı akışını- her damlanı içime çekişimi severdim. Bedenimde seni hissedişimi. Her damlan alıp götürürdü beni adını bilmediğim- tanımadığım yerlere...
Sen yağınca susuzluğum dinerdi- biterdi kimsesizliğim- dağılırdı ürpertilerim. Serin bir meltem değip geçerdi yapraklarıma. Dünyalar benim olurdu- uçardım sevinçten. Günlerime- gecelerime; hiç kimsenin bilmediği- fark etmediği sıcak bir sevgi dolardı. Sıcak bir sevgi dolardı yüreğime. Her çocuğa gülümserdim; her kuşa- her kelebeğe- her arıya gülümserdim...
Erişilmez bir uçurum kıyısında rüzgarlara ağıt yakan- yalnız ve boynu bükük- bembeyaz bir çiçektim ben. Sen- bakışlarında sevdalar gizleyen- sevdalandığım- gözleri menekşe rengi küçücük bir kızdın.. Adına Seher demiştim- adına sevda- adına umut. Sevdam- umudum her şeyimdin. Günüm- günaydınım- gülaydınlığım seninle başlardı. Tek sevenim- tek sevdiğimdin. Yağmurumdun sen; kurak günlere- ayaz gecelere inat. Hiç bitmeyen bir umut- özlem ve hazla beklerdim seni. Gelmediğin zaman boynumu büküp- kapar gözlerimi seni beklerdim. Özlemin umudum olurdu- umudum özlemin. Beklerdim- beklerdim bıkmadan- usanmadan...
Çünkü seni seçmiştim ben- sevdam- arkadaşım olarak. Sevdanı yüreğime nakış nakış işlemek için. İşlemeliydim ki- fırtınalar- boranlar içinde bile olsa kardelenler gibi açmasını öğrenmeliydim...
Umudumun bitip tükendiği anlar da oldu elbette zaman zaman. Seni beklerken- bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar da olurdu. Günlerin yıllara döndüğü zamanlar da. Ama hiç şikayet etmedim- şikayet etmedi yüreğim. Çünkü seni delicesine seviyordum ve bu sevgimle mutluydum. Özlemine zor da olsa katlanıyordum bir umutla.
Sen beyaz bulutlarla gelirdin- bembeyaz gelinlikler içinde. Hayran hayran bakardım sana. Sen gelince ardından gökkuşağı gelirdi. Gökkuşağına dönüşürdün rengarenk. Her renginde umutlarım vardı- hayallerim vardı. Canlı- cansız tüm varlıklar kıskanırdı güzelliğini... Sen- hayatıma kattığım canım- gözbebeğimdin. Ben de senin cançiçeğindim. Gözlerime dolan bulut- üzerime yağan yağmurdun sen. Toprağa saçtığım umudumdun. Havaydın- hayattın- suydun- sevgime bandığım gülaydınlığımdın- günaydınımdın...
Yıllar sonra şimdi yine bekliyorum seni- bir umutla. Ama artık azalan hatta tükenen bir umutla... Ömrümün bütün dilimlerine kar yağıyor şimdi. Kar da beyaz ama ben yine de direniyorum. Çıkıp gelmeni- üzerime yağmanı bekliyorum. Bir zemheri mevsimiydi ayazda bırakıp gitmiştin hayallerimi. Bak yine zemheri. Dağlara kar yağıyor ama sen yoksun. Sen yoksun- acılara özlem yağıyor... Bak- kar yağıyor üstüme- iliklerime dek üşüyorum. Yine de yüreğimde ateşler yakıyorum. Dönersen ellerini ısıtırsın diye...
Unutmuşum- içimdeki umutların beyazlığını... Unutmuşum mavi- yeşil- al renkleri... Ne zaman bir yağmur sesi duysam- ne zaman bir su sesi- içimde sevgiler kanar- pınarlar kanar benimle. Sonra sen gelir dökülürsün içime- sen gelir dökülürsün gözlerime- kirpiklerim dökülür yollara. Gülaydınlığın doğar üstüme. İşte o zaman dağ dağ özlem kesilirim- bulut bulut- hüzün hüzün..
Düştüğüm her uçurumda sen varsın yanımda
seni taşıdım içimde bir damla gözyaşı gibi
bütün yıldızlara ismini haykırdım- bütün gecelere
bir sen yoksun bir sen duymuyorsun bi-tanem
rüyalarımı hicran alır her gece gelmezsin
çağrılarım isyan olur her gece bilmezsin
sevdasını yüreğime taht kurduğum nerdesin
bir sen yoksun bir sen bilmiyorsun bi-tanem
bil ki hep sana aktım bu sevdalı nehirlerde
hep seni bekledim bu düştüğüm yerlerde
ümit kervanları bir bir gelip giderler de
bir sen gittin bir sen gelmiyorsun bi-tanem
Gel... Gel ki- sarı papatyalar açsın- kır gülleri- kır menekşeleri- kırkkanatlılar açsın. Yol alsın umuda nazlı cerenler- ceylanlar- karda boranda yolunu yitirenler. Gel can gelsin solmuş anılara. Boşalsın sicim sicim gözyaşları- ırmak olsun susuz kalmışlara; kardeş olsun dostluklara- yüreğimdeki merhamete... Gel... Gel ki- sevginle anlam bulsun duygular- gözlerimden toprağa düşen damlalar....
Tüm ümitlerin tükendiği anda çıkıp gelmeni- üzerime yağmanı bekliyorum. Bu sitemdir sanma. Bil ki- gelmezsen solup gideceğim- bitip tükeneceğim. Bir daha bir daha hiç bir mevsim açmayacağım çiçeklerimi- gülümsemeyeceğim gül yüzlü çocuklara- gül desenli baharlara- kırlara- ceylanlara... Gel!...
Sen bir nazlı gül olaydın
dalına yaprak olurdum
canına can verirdim
acına toprak olurdum
sen bir türkü olaydın
kıskanırdım rüzgarlardan
kalbime koyardım sesini
yalnızca ben duyardım
tual olaydın fırçalarıma
sevginin rengine boyardım
ne okşardım saçını
ne öpmeye kıyardım
sen de sevseydin beni
canına can verirdim
kanına kan veririrdim
sende sevseydin beni
yoluna toprak olurdum
dalına yaprak olurdum
pervane olurdum ışığına
etrafında döner dururdum
seinde sevseydin beni
önüne yol olurdum
kapına kul olurdum
sende sevseydin beni ...
Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni
Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşları- kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizde ışıldamalı sabah olunca
Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım
Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni
Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı
Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de-
kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir" denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar-
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller-
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da- ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili-
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu-
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına-
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı
Ölüm bile geç kaldıktan sonra
Bütün ilkleri sona bırakmanın belki de tam zamanı
Ben her şey bir ırmaktır sanırdım
Bunun için günlükler tutmaya kalktım
Ve tarihleri karıştırdım nasıl da
Aldım şapkamı gidiyorum şimdi
İniyorum kentin çekirdeğine
kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde
Dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi
Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak
Ben odama döneyim en iyisi
Öyleyse nice yağmur
Niye bir kız saçı gibi sokaklarda
Aynaya baksam kalbim görünür
Aklımda gitgide büyüyen yara
Bir ağacın en uzak dalı gibi sessizce çürür
Ölüm- evet ölüm bile geç kaldıktan sonra