Amerikalıların sağlam bir iş ahlakı vardır. Ancak bugünlerde çoğu çok meşgul olmaktan yakınıyor.
Bir yazara göre, kişileri meşgul eden sorumlulukların çoğu, gönüllü olarak üstlenilen türden. Avrupanın en sorunlu ekonomilerinin çoğunda (İrlanda, İspanya, Portekiz ve Yunanistan) inatla yüksek seyreden işsizlik oranları, yüzde 15 ile 20 aralığında değişiyor. ABDdeki işsizlik oranı da, yavaş ve kademeli bir toparlanmaya rağmen, hâlâ yüzde 8′in üzerinde.
Ama işi olan şanslı kişilerin ve özellikle de Amerikalıların en büyük şikâyeti, aşırı meşgul olmak. Tim Kreider The New York Timesta şöyle yazdı: İnsanlara nasıl gidiyor diye sorduğunuzda aldığınız standart cevaplar şunlar: Meşgul! Çok meşgul ve Korkunç meşgul. Kreider tüm bu faaliyetlerin gönüllü olarak üstlenildiğini belirterek insanların uzun süre çalıştığını, iş dışındaki zaman için yoğun program yaptığını, okul sonrası faaliyetlere ve spor etkinliklerine katılmaları için çocuklarını sıkıştırdığını söylüyor.
Kendisini tanıdığım en tembel hırslı insan diye niteleyen Kreider, bu tembelliğin işine yaradığını söyledi. Dinlenmek onun beklenmedik bağlantılar kurmasını ve iyi fikirleri yakalamasını sağlıyor. Bu süreci, yerde otururken Newtonun kafasına düşen elmaya benzetiyor. Ama Amerikalılar hiç durmamaya programlı. Kreidere göre bunun sorumlusu Püritenler (tutucu Protestanlar): Püritenler çalışmayı erdeme dönüştürerek, Tanrının bunu ceza olarak tasarladığını unuttu. Sözcüklerdeki harflerin yerlerinin değiştirildiği bulmacaları çözen Amerikalı ve Kanadalı öğrencilerle yapılan bir araştırma, akıllarında kurtuluş düşüncesi olan Amerikalıların daha çok bulmacayı çözdüğünü gösterdi. Hutson Daha sıkı çalıştılar dedi. Bunların zihniyetini, başarının kurtuluş işareti olduğuna ve sıkı çalışmanın ve iyilik yapmanın hem bu dünyada hem de ahrette ödüllendirileceğine inanan Martin Luther ile John Calvinin öğretileri şekillendiriyor. Hutson, Protestanlığın iş konusundaki tutumu, Amerikalıların iş arkadaşlarına olan davranışlarını etkileyebilir.
Konu iş olunca, Protestanlar (Katolikler değil) başkalarının duygularına daha az önem veriyor. Bu da yakın dostluğun muhtemelen verimsiz ve profesyonelliğe aykırı bir şey gibi görüldüğüne işaret diye yazdı. Ama gerçek şu ki, Amerikalılar sağlam bir iş ahlakına sahip olanlara hayranlık duysa da, iş konusunda çoğunun kafası karışık. Çalışmayı sürdürmelerinin ana nedeni, geçinmelerini sağlayan maaş. Gary Gutting, The New York Timesta, Çoğumuz mecburen işi başka bir şeye ulaşmanın aracı olarak görür. İş bizi geçindirir ama bir hayat sunmaz diye yazdı. Gutting Aristodan alıntı yaparak çalışmanın öneminin, mutluluk temeli boş zamana sahip olmaktır diyor.
Yine Aristoya göre bu boş zamanı iyi geçirmenin sırrı, keyif için yapılan üretken işler. Bu amaca nasıl ulaşacağımız bize kalmış: Futbol topuyla şut çekmek, hamakta sallanmak veya manzara resmi çizmek. Guttinge göre, Asıl konu, iyi bir hayatın bu tür işlerle uğraşarak yaşanması. Ana hedefimiz iş değil boş zaman olmalı. İnsanların hayatlarına aldığı meşgalelerin anlamsızlığını gören Kreider de muhtemelen aynı görüşte. Kreider, Meşguliyet bir tür varoluşsal güvence ve boşluktan koruma işlevi görüyor. Belli ki günün her saati aranılınca, hayatınız muhtemelen saçma, önemsiz veya anlamsız olamaz. Tüm o yapmacık bitkinliğin, yaptığımız işlerin çoğunun boş olduğu gerçeğini saklamanın bir yolu olduğundan kuşkulanıyorum diyor.