'hayaL
Bayan Üye
Bir ulu çınarın sessiz bırakılmasını, sessizlik akıbetinin kendisi için daha münasip olduğunu düşünenlerin kifayetsizliğini, geriye gitmeyi kemâlat sayanların geride ne gibi bir kazanç içerisinde (!) olduklarını idrak edemeyişlerini, tebessüm fidelerini diplomasi uğruna peşkeş çekmede kullanıp olağanca katran nefesleriyle “Kızıl Sultan” demelerini hazmedemedim..
Konuşan hakikâte kendi mantık hücrelerinde bir anlam vererek baş kaldırmalarını, dar ağaçlarını indî kaziyeler sunarak mekan ettirmelerini, buruk çehrelerin yere bakışlarındaki rabbaniyet karinelerin bir hiç uğruna çiğnenmesini ve bu anaforsu zaman diliminin bir lahzada perde ile örtülmesini hazmedemedim..
Divan-ı Örfilerde şaki muamelesi görerek dostlarla dahi olsa görüştürülmeme kararının verilmesini ve dahi yalnızlığa itilmek bir yana insan muamelesi gösterilmemesini, hapishanede “sabah olur, ölüsünü çıkartırız” zifiri yankılarını, hayatı dar etme adına işkence sunmayı maslahat görenleri hazmedemedim.
Yalnızlığın zirvesine emanetçi olarak bırakıldıktan sonra, “evlatlarım” dediği biricik talebelerine dahi aynı muamelede bulunmalarını, bilerek yanında kalmayı ve o nur-u bedi’den ayrılmama adına hapishaneyi saray vasfeden muhlis edâlarını anlayamamalarını, yalnızlık libasıyla haykırdığı şu: “Bugün ormana ormancılar da gelmeyince, Said yapayalnız kaldı..” sözünü içte terennüm ederken dışta akrep kapanlarıyla meşgul olanların halini hazmedemedim..
Müslümanların dırahşan hayat kubbelerine bir tuğla eklemek için gayret gösterenlere barikat kuranların nasipsizliğini, hele hele bu nasipsizliği “nasip” gibi tevil ederek vefasızlık yapanların silüetlerini, aynaya bakarak rüya yorumu yapıyor gibi “bizdeki ritüel farkı budur” ifadesiyle sözde ılımlı görünmeleri, bir el sıkışmada dahi kıyamet koparanların yersiz heyecanlarını hazmedemedim..
Tarihi hallaç pamuğu akıbetine maruz bıraktıktan sonra, gerçek tarihi yazanları yalancı olarak vasfedenleri, kaynağı belirsiz bir ürünü araştırma varsayıp kendi teamül mihenklerinde (!) ecdada hakaret ifade eden cümleler kullanmalarını, yasaklanan bir münkeri işlenmiş olarak göstermelerini hazmedemedim.
Uzak değil.. çok yakın zaman dilimlerinde hissiyat kamburlarının üzerine inen balyozların aksisedalarındaki insafsızlığı; bir hiç uğruna sokaklarda paradigma portresi çizmeye çalışanların sığ yelkenlerini, humudet-burudet ağında dengeyi sağlayamayıp da denge vaveylasıyla gürleyenlerin diyaframını, kendi hiçliklerine “Biz her şeyiz!” kibriyle karşılık verebilecek kadar ilerleyip de: “inne ankaral asvât, ve savtül hamîr” tokadını yiyenleri hazmedemedim..
Cennet vatanı bu ülkenin bereket kokan topraklarının altın ikliminde kendini ilme adamış büyük insanların tedrisat peteklerinin birer birer söndürülmesini, inanç surlarındaki tuğlaların gece sessizliğinde amansızca yağmalanışını, “ateş, bazen sudan daha iyi temizlik yapar” sözüne muhatap kezzap davranışların hayat aynalarına yansımasını hazmedemedim..
Zamanın çarkına göre feraset bakışıyla olayların zemininde bulunma kazanç iken, yanlış pencereye misafir olmayı ve bilmeden de olsa bu misafirlik süresinin balansını vicdan terazisinde tartamamayı, ehl-i liyakatin halini sözle dahi olsa ifade etmek dururken şekva eylemeyi hazmedemedim.
“O günden bu güne, hiç hazmedemedim bu milleti ayaklar altına düşürenleri.. hiç hazmedemedim milletimizin büzüşüp, sıkışıp küçük, muhtaç, başkalarının eline bakan bir topluluk haline gelmesini. Koskocaman, cihanlara sığmayan bir millet nasıl oldu da, böyle iki gölün arasına sıkıştı kaldı? Nasıl bu halle övünüyor insanlar?.. Küçüklüğü nasıl öyle allı-pullu gösteriyorlar? Hiç hazmedemedim…” (Kırık Testi)
Gürsel ÇOPUR
Konuşan hakikâte kendi mantık hücrelerinde bir anlam vererek baş kaldırmalarını, dar ağaçlarını indî kaziyeler sunarak mekan ettirmelerini, buruk çehrelerin yere bakışlarındaki rabbaniyet karinelerin bir hiç uğruna çiğnenmesini ve bu anaforsu zaman diliminin bir lahzada perde ile örtülmesini hazmedemedim..
Divan-ı Örfilerde şaki muamelesi görerek dostlarla dahi olsa görüştürülmeme kararının verilmesini ve dahi yalnızlığa itilmek bir yana insan muamelesi gösterilmemesini, hapishanede “sabah olur, ölüsünü çıkartırız” zifiri yankılarını, hayatı dar etme adına işkence sunmayı maslahat görenleri hazmedemedim.
Yalnızlığın zirvesine emanetçi olarak bırakıldıktan sonra, “evlatlarım” dediği biricik talebelerine dahi aynı muamelede bulunmalarını, bilerek yanında kalmayı ve o nur-u bedi’den ayrılmama adına hapishaneyi saray vasfeden muhlis edâlarını anlayamamalarını, yalnızlık libasıyla haykırdığı şu: “Bugün ormana ormancılar da gelmeyince, Said yapayalnız kaldı..” sözünü içte terennüm ederken dışta akrep kapanlarıyla meşgul olanların halini hazmedemedim..
Müslümanların dırahşan hayat kubbelerine bir tuğla eklemek için gayret gösterenlere barikat kuranların nasipsizliğini, hele hele bu nasipsizliği “nasip” gibi tevil ederek vefasızlık yapanların silüetlerini, aynaya bakarak rüya yorumu yapıyor gibi “bizdeki ritüel farkı budur” ifadesiyle sözde ılımlı görünmeleri, bir el sıkışmada dahi kıyamet koparanların yersiz heyecanlarını hazmedemedim..
Tarihi hallaç pamuğu akıbetine maruz bıraktıktan sonra, gerçek tarihi yazanları yalancı olarak vasfedenleri, kaynağı belirsiz bir ürünü araştırma varsayıp kendi teamül mihenklerinde (!) ecdada hakaret ifade eden cümleler kullanmalarını, yasaklanan bir münkeri işlenmiş olarak göstermelerini hazmedemedim.
Uzak değil.. çok yakın zaman dilimlerinde hissiyat kamburlarının üzerine inen balyozların aksisedalarındaki insafsızlığı; bir hiç uğruna sokaklarda paradigma portresi çizmeye çalışanların sığ yelkenlerini, humudet-burudet ağında dengeyi sağlayamayıp da denge vaveylasıyla gürleyenlerin diyaframını, kendi hiçliklerine “Biz her şeyiz!” kibriyle karşılık verebilecek kadar ilerleyip de: “inne ankaral asvât, ve savtül hamîr” tokadını yiyenleri hazmedemedim..
Cennet vatanı bu ülkenin bereket kokan topraklarının altın ikliminde kendini ilme adamış büyük insanların tedrisat peteklerinin birer birer söndürülmesini, inanç surlarındaki tuğlaların gece sessizliğinde amansızca yağmalanışını, “ateş, bazen sudan daha iyi temizlik yapar” sözüne muhatap kezzap davranışların hayat aynalarına yansımasını hazmedemedim..
Zamanın çarkına göre feraset bakışıyla olayların zemininde bulunma kazanç iken, yanlış pencereye misafir olmayı ve bilmeden de olsa bu misafirlik süresinin balansını vicdan terazisinde tartamamayı, ehl-i liyakatin halini sözle dahi olsa ifade etmek dururken şekva eylemeyi hazmedemedim.
“O günden bu güne, hiç hazmedemedim bu milleti ayaklar altına düşürenleri.. hiç hazmedemedim milletimizin büzüşüp, sıkışıp küçük, muhtaç, başkalarının eline bakan bir topluluk haline gelmesini. Koskocaman, cihanlara sığmayan bir millet nasıl oldu da, böyle iki gölün arasına sıkıştı kaldı? Nasıl bu halle övünüyor insanlar?.. Küçüklüğü nasıl öyle allı-pullu gösteriyorlar? Hiç hazmedemedim…” (Kırık Testi)
Gürsel ÇOPUR