nones
Bayan Üye
«Büyük mücadele, günbegün, madde dünyasının her noktasında devam ediyor. Rûh kuvvetleri ile ile maddeci bencilliğin çirkin kuvvetleri arasındaki harp, fakat mukadder zafere doğru yürümekteyiz. Ara sıra gerilemeler olacağını, rûh kuvvetlerinin mağlubiyete uğramış gibi görüneceğini bile bile yürüyoruz. Kuvvetli ve güçlü varlıklar, bizim safımızda yer aldığı içindir ki; zafer, bizim olacaktır.» (Two Worlds)
1. Bölüm
Bedensiz varlıklarla dolu kâinât, galaksiler, gezegenler, yıldızlar, bu tanımadığımız dostlarla dolu. Kendi dilleri, kendi keyifleri, kendi kanunları ile beslenir, büyür ve yaşarlar. Bazen görünen bu varlıklar, kendi hayat tarzları içinde medenî ve teknolojik gelişmelere sahiptirler. İnsanları çok iyi bilirler. Kimi ALDATABİLECEKLERİNİ, kime YALAN SÖYLETECEKLERİNİ ve kimi AJAN OLARAK KULLANABİLECEKLERİNİ çok iyi tanırlar. Değişik bedenlerde, renklerde ve şekillerde görünürler. Ama mâhiyetleri aynıdır. Bir âlim gibi konuşabildiği gibi, bazen bir aptal olabileceğini akıldan uzak tutmamalıdır. Şüphecilere saldırır, onları tesîr altına alabilmenin her türlü yolunu denerler. Bunlar, CİNLER'dir. "Uzaydan Gelenler", bunlardır. Bunlar, uzaydan gelseler de insana çok yakındırlar. Bazı şeylere yabancılıklarında insanlar gibidirler.[1]
Gordon Cireigheton, Meksika
1953 Ağustos ortalarında, akşamın tatlı sularında 40 yaşlarındaki Meksikalı taksi şöförü Salvador Villanueva, bozulmuş taksinin altında tâmirle meşgûl iken; dikişsiz, boydan elbiseli, 120 - 130 cm boylarında iki adamla karşılaştığını, birinin güzel İspanyolca konuştuğunu, yanındaki arkadaşının ise anladığını; fakat bir kelime bile konuşmadığını, yağmur yağmaya başladığını, bu arada onları arabaya davet ettiğini, daha sonra; «Biz, bu gezegenden değiliz. Biz, uzaklardan geliyoruz. Ama sizin dünyanız hakkında çok şey biliyoruz.» dediklerini söyler. Yağmur yağmasına rağmen herhangi bir çamura bulaşmadıklarını, daha sonra kendi araçlarına bindiklerini ve Salvadorluyu da çağırdıklarını ifade eder.[2]
Rûhânî varlıkların en şereflileri, melekler ve meleklerin de en büyüklerinden vahiy meleği Cebrail'in, vahyi tebliği esnasında değişil şekillerde görüldüğünü biliyoruz. Bu değişik kılığa girme, bütün rûhânîlerin ortak vasfıdır. Cinler ve şer yaratıklar olan şeytanlar da rûhânî varlık olma sebebiyle, insanlara değişik şekilde görünebilirler.[2]
Yakın komşumuz Ay'la ilgili olmak üzere dikkate değer bir haberi, de Kanada'nın Miniut Gazetesi, şu şekilde yayınlamıştı:
Charroux - Vergessene Velten
Amerikan astronotları, Ay'da canlılar gördüler. Armstrong, 20 Temmuz, saat 15.56'da uydumuza ayak bastığında göz kamaştırıcı bir ışık gördü. Bu ışık, dünyadan izlenen televizyon kameraları görüş sahası içindeydi. Houston Uzay Ekibi, yayını derhal kesti. Kulaklıktan şu ses duyuldu: "Galiba, ah..." ve ses bağlantısı kesildi. Miniut Gazetesi'nin yazdığına göre Armstrong, Ay'da yumurta şeklinde bir araç görmüştü. Bu araçtan insana benzer varlıklar çıkmıştı ve üzerlerinde parlayan elbiseler vardı.[3] "Sözler"in yazarı, Ay'da habis rûhlu rûhânî varlıkların olduğunu yıllar önce söylemişti.[1] Belirtilen kaynağı ve adı geçen ifadeleri ziyaretçiler buraya aktarabilir.[!]
Alman asıllı Brezilyalı olan Raben Hellwig'in gördüğü 1.60 cm boyundaki varlıkların rahatlıkla insanlar arasında barınabileceğini söylüyor.[4] Rûhânî varlıkların da bizler gibi medenî varlıklar olduğu muhakkak. Muhakemeleri, konuşmaları insanalrdan mükemmel. Bu yönüyle bizim pek çok kanunlarımızı bilirler ve yaptıklarımızdan haberdardırlar.[1] Şekilleri ve boyları, cinslerine göre değişebilir.[!]
İspanya. Antonio Ribera (Ofensifa Gazetesi)
14 yaşındali köyün sığırtmacı Maximo Monoz Hernaiz, kendisinin yanına meçhûl varlıklar geldiğini ve kendisiyle konuştuklarını, konuşmalarını anlamadığını, 65 cm uzunluğundaki bir adamın kendisine tokat attığını söylüyor.[5] Cinlerin bu tür kimselere görünmeleri ve tesîr etmeleri, konuşmaları hiç de az rastlanan vakalardan değildir.[a] Şeytanların şerrinden sığınırız. Bu şer, korkunç kabuslar (örneğin goncalas, karabasan) şeklinde göze çarpar.[1]
Attâbî, anlatıyor; İbn-i Zübeyr, iki karış uzunluğunda bir adam gördü ve "Sen, nesin?" diye sorunca, adam, "Ben, cin [taifesin]den bir adamım." diye cevap verdi. Bunun üzerine [İbn-i Zübeyr], kamçıyla ona vurdu ve o da kaçıp gitti.[6] Cinlerin çobana vurması, anormal bir hadise değildir. Çünkü çoban, gördüğü varlıkların tesîri altında kalmıştır. İkinci misâlde, insanın şuurlu ve karşısındaki varlığı bildiği için ona kamçı atmıştır.[1]
Ebû Bekr Muhammed b. Muhammed b. Süleyman mücahidden yapılan bir rivâyeti naklediyor. "Namaza kalktığım zaman, Şeytan, bana İbn-i Abbas'ın kılığında göründü. Ona İbn-i Abbas'ın sözünü anlattım. Bir defasında yanıma bıçak aldım. Aynı kılıkta yine bana görününce hücum ettim ve bıçağı vurduğum gibi, büyük bir gürültüyle yere düştü. Ondan sonra da onu bir daha görmedim." [6]
Cinler, Peygamberimiz'in (S.A.V.) davetine mazhar olmuşlardı.[1] Hem Hazret-i Hamza, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan niyaz etti ki, "Ben Cebrâil'i görmek istiyorum." Kâbede ona gösterdi. Dayanamadı, bîhuş oldu, yere düştü. Bu çeşit melâikeleri görmek vukuatı çoktur. Bütün bu vukuat, bir nevi mucize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmı gösteriyor ve delâlet ediyor ki, onun misbâh-ı nübüvvetine melekler dahi pervanelerdir.
1. Cinnîler ise, onlarla görüşmek ve görmek, değil Sahabeler, belki avâm-ı ümmet dahi çoklarıyla görüşmeleri çok vuku buluyor. Fakat en kati, en sahih haberle, eimme-i hadis bize diyorlar ki, İbni Mes'ud: "Batn-ı Nahl'de, ecinnîlerin ihtidâsı gecesinde ecinnîleri gördüm ve Sudan kabilesinden Zut denilen uzun boylu taifeye benzettim. Onlara benziyordular." [7]
2. Putlar şer güçlerin en çok ibadet ettikleri ve en çok madde âlemine görünmek için içine sığındıkları sığınaklardır. Hadis imamlarının beyanına göre, tahriç ve kabul edildikleri, Hz. Halid İbn-i Velid Vakası'dır ki, Uzza denilen sanemi (putu) tahrip ettikleri vakit, siyah bir kadın şeklinde, o sanem (put) içinden bir cinnîye (dişi cinnî) çıktı. Hz. Halid, bir kılıçile o cinnîyeyi iki parça etti. Resul-u Ekrem (S.A.V.), o hadise için ferman etmiş ki; "Uzza sanemi içinde ona ibadet ediliyordu. Artık ona hiç kimse ibadet etmeyecek." [8]
3. İnsanların hidayetlerine ortak olurlar ve güzel sözleriyle beslenirler. (Kâfirlerden ders alanlar başka) Hem Hz. Ömerden meşhur bir haberdir ki, demiş; "Biz, Resul-u Ekrem'in (S.A.V.) yanında iken, ihtiyar şeklinde elinde bir âsâ [ile] "Hâme" isminde bir cinnî geldi, imân etti. Resûl-u Ekrem (S.A.V.), ona kısa sûrelerden birkaç sûreyi ders [olarak] verdi. Dersini alıp gitti." [7]
Bu başka gezegenin [ya da boyutun] varlıkları, bazen çağrılan rûhlar adı altında göründükleri ve şerlerini sürdürdükleri , aslında bunların cinler ve şeytanlar (şeytânîler) oldukları bir gerçektir. Mâzî (geçmiş) hakkında hayli mâlumatları (bilgileri) olan cinler ve şeytanîler, çağırılan rûhlar diliyle bazı konuşmalar yapabilirler.[1]
1717 yılının yılbaşı arefesinde,Weber, Gensner ve Zener adlı üç kişi, Almanya'da Jena yakınında ıssız bir kulübede toplandılar. İçlerinden sağ kalan tek kişi olan Weber'(in anlattıkların)a göre amaçları, kendilerine bir hazinenin yerini gösterebilecek bir rûh çağırmaktı. Çeşitli büyü törenlerini yerine getirdiler; ama sihirli çemberi yere çizecekleri yerde tavana çizdiler. Güneş spiriti Ok'u çağıracaklardı. Weber, gerekli değişiklikleri (incontation) ikinci kez tekrarlarken, gözleri karardı ve kendilerinden geçtiler. Hatırladıkları son şey, öbür iki arkadaşının masada oturduklarıydı. Ertesi gün öldüklerinde, Gesner ve Zener ölmüşlerdi. Weber de ölüme yakın birtakım korkulu sesler çıkarabiliyordu. Kulübeye o gece bırakılan bekçilerden, ertesi sabah biri ölü, öbür ikisi de baygın durumda bulundular. İkisi de ayıldıklarında, gece, kötü rûhların saldırısına uğradıklarını söylediler. Weber ise tam olarak iyileşemedi. Yakılmış olan ateşten çıkan dumanların baygınlığa ve ölüme yol açmış olabileceği ihtimali de bu olayın bütün yönlerini açıklayamamaktadır. Gesner ve Zener, altlarını kirletmişlerdi. Bu, bir duman zehirlenmesinden çok, ani bir korku ve şok belirtisiydi. Ayrıca Zener'in bedebi, korkunç yara ve tırnak izleriyle kaplıydı. Boynu ve yüzü, yanıklardan tanınmaz hâle gelmişti.[9] Burada da görüldüğü gibi, bu olayda bir rûhun değil, dış olaylara karışabilecek güçteki yaratıkların payı vardır.[1]
Benzeri bir olay, çağdaş İngiliz büyücüsü Aleister Crowley'in başına gelmiştir. 1909 yılında öğrencisi ve arkadaşı olan Victor Neuburg'la birlikte Crowley, güçlü şeytan (demon) Koronzon'u çağırmaya karar verdi. Crowley'in aracılığıyla Koronzon belirdi ve Neuburg'u emniyette olduğu sihirli çemberin dışına çıkartmaya uğraştı. Sonunda çemberin üzerine kum atarak onu [çemberi] bölen yaratık, içeri dakıp Neuburg'un gırtlağına sarıldı. Neuburg, can havliyle Yaratıcı'nın adlarını sayıp Kronzon'a sihirli bıçağı sapladı. Kronzon, bir müddet daha uğraştı ise de kendisini var etmek için kesilmiş güvercinlerin kanındaki hayat enerjisi kesilince, ortadan kayboldu.[9] Şerrinden her fırsatta sığındığımız şeytân[iler], cinler ve kötü rûhlar, Allah'ın isimleri, Kurân ayetleri, evliyâ ve şehitlerin gücü karşısında erimektedir. Bunun içindir ki, [Eûzu] Besmele, dinimizde bir remizdir: KORUNMANIN REMZİ. Şeytân[îler], bu korunma karşısında kuvvetini kaybetmektedir. [Bu yüzdendir ki] şeytân[îler], evvela kendisinin varlığını insana inkar ettirerek başlar. Bu noktada işi bitirmiştir.[c] [1]
Bilim adamları tarafından incelenen Baniel Hunglos Home ve Bayan Eusapia Palladino gibi bazılarının civarında ortaya çıkan görüntüler, fiziki olaylar ve "rûhlar"ı hiçbir zaman sahtekarlıkla ya da bilimsel yollarla açıklanamadı. Bu uğurda yaratılışı ve rûh hâli müsâid kimselerin bu görünmeyen varlıklara tesir ettikleri, çok uzaklar gönderdikleri, iş yaptırdıkları, olaylardan anlaşılmaktadır.Bu ise iki türlüdür. Birinci yol, müspet; yani gösteren, bu görünmeyen varlıklara hâkimdir. Onları tesir altına alabilmiştir. Onları her yönüyle kontrol etme gücüne sahiptir. Yalan ve yanlışlıklarını bilmektedir.
Diğeri, görünmeyen bu bedensiz görüntü varlıklar, göstericiye hâkimdir. Onu konuşturur. Ona görünürler ve onu rahatlıkla aldatabilirler. Zaten bu keyfiyette olan kimsenin, neticede çılgınlaşacağı [aklını kaybedeceği ya da cinnet geçireceği] veya bunalıma düşeceği muhakkaktır.
Dipnotlar
[a] Bu olay, üniversite yıllarında kaldığımız evde bir dostumun, cinlerle iletişim kurmak için 40 gün hayvani gıda perhizi olan uygulamanın 20. gününde, odada tek başınayken bilinmeyen bir yerden gelen, yüzüne yediği tokat hadisesini hatırlattı. Bu anektodu aktarmakta, destekleyici bir delil ya da ispat olarak kullanmıyorum. Genelleme yapmadan sadece, belirtilen ifadedeki fikre delil olarak kullanmadığımın altını çizerek benzer bir hadiseyi aktarıyorum. Bunun yanında cinlerle iletişimi hafife alan, merak, macera ya da deneyim amacıyla bu tür iletişim yollarına başvuranların giriş kapısı olan, ama çıkış kapısı olmayan bir âlemde karşılaşacakları tehlikelerin de altını çiziyorum. Cinleri merak edip okuyup araştırmak, doğaldır ve insan, tanımadığından korkar. Ama bunun ötesine geçip iletişim kurma yolları aramak, araştırmanın ötesine geçip geri dönüşü olmayan bir süreci tetiklemek, size, bedeninize ve rûh sağlığınıza telafisi olmayan zararlar vereceğini, çoğu kişinin bu yüzden sonunun akıl hastanesinde ya da cinnet geçirmek sûretiyle ailesine, en yakınlarına ve kendine zarar vererek mahpushanede ya da mezarlıkta bittiğini hatırlatıyorum. (Akhenaton'un Not'u)
Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:362; Hafâcî, Şerhu'ş-Şifâ, 3:282; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:736.
[c] Hıristiyanlığın da inanışı hemen hemen bu yöndedir. Bknz. Kamil Musa[oğulları]'nın "Şeytan Nedir?" vaazı. (Akhenaton'un Not'u)
1. Bölüm
Bedensiz varlıklarla dolu kâinât, galaksiler, gezegenler, yıldızlar, bu tanımadığımız dostlarla dolu. Kendi dilleri, kendi keyifleri, kendi kanunları ile beslenir, büyür ve yaşarlar. Bazen görünen bu varlıklar, kendi hayat tarzları içinde medenî ve teknolojik gelişmelere sahiptirler. İnsanları çok iyi bilirler. Kimi ALDATABİLECEKLERİNİ, kime YALAN SÖYLETECEKLERİNİ ve kimi AJAN OLARAK KULLANABİLECEKLERİNİ çok iyi tanırlar. Değişik bedenlerde, renklerde ve şekillerde görünürler. Ama mâhiyetleri aynıdır. Bir âlim gibi konuşabildiği gibi, bazen bir aptal olabileceğini akıldan uzak tutmamalıdır. Şüphecilere saldırır, onları tesîr altına alabilmenin her türlü yolunu denerler. Bunlar, CİNLER'dir. "Uzaydan Gelenler", bunlardır. Bunlar, uzaydan gelseler de insana çok yakındırlar. Bazı şeylere yabancılıklarında insanlar gibidirler.[1]
Gordon Cireigheton, Meksika
1953 Ağustos ortalarında, akşamın tatlı sularında 40 yaşlarındaki Meksikalı taksi şöförü Salvador Villanueva, bozulmuş taksinin altında tâmirle meşgûl iken; dikişsiz, boydan elbiseli, 120 - 130 cm boylarında iki adamla karşılaştığını, birinin güzel İspanyolca konuştuğunu, yanındaki arkadaşının ise anladığını; fakat bir kelime bile konuşmadığını, yağmur yağmaya başladığını, bu arada onları arabaya davet ettiğini, daha sonra; «Biz, bu gezegenden değiliz. Biz, uzaklardan geliyoruz. Ama sizin dünyanız hakkında çok şey biliyoruz.» dediklerini söyler. Yağmur yağmasına rağmen herhangi bir çamura bulaşmadıklarını, daha sonra kendi araçlarına bindiklerini ve Salvadorluyu da çağırdıklarını ifade eder.[2]
Rûhânî varlıkların en şereflileri, melekler ve meleklerin de en büyüklerinden vahiy meleği Cebrail'in, vahyi tebliği esnasında değişil şekillerde görüldüğünü biliyoruz. Bu değişik kılığa girme, bütün rûhânîlerin ortak vasfıdır. Cinler ve şer yaratıklar olan şeytanlar da rûhânî varlık olma sebebiyle, insanlara değişik şekilde görünebilirler.[2]
Yakın komşumuz Ay'la ilgili olmak üzere dikkate değer bir haberi, de Kanada'nın Miniut Gazetesi, şu şekilde yayınlamıştı:
Charroux - Vergessene Velten
Amerikan astronotları, Ay'da canlılar gördüler. Armstrong, 20 Temmuz, saat 15.56'da uydumuza ayak bastığında göz kamaştırıcı bir ışık gördü. Bu ışık, dünyadan izlenen televizyon kameraları görüş sahası içindeydi. Houston Uzay Ekibi, yayını derhal kesti. Kulaklıktan şu ses duyuldu: "Galiba, ah..." ve ses bağlantısı kesildi. Miniut Gazetesi'nin yazdığına göre Armstrong, Ay'da yumurta şeklinde bir araç görmüştü. Bu araçtan insana benzer varlıklar çıkmıştı ve üzerlerinde parlayan elbiseler vardı.[3] "Sözler"in yazarı, Ay'da habis rûhlu rûhânî varlıkların olduğunu yıllar önce söylemişti.[1] Belirtilen kaynağı ve adı geçen ifadeleri ziyaretçiler buraya aktarabilir.[!]
Alman asıllı Brezilyalı olan Raben Hellwig'in gördüğü 1.60 cm boyundaki varlıkların rahatlıkla insanlar arasında barınabileceğini söylüyor.[4] Rûhânî varlıkların da bizler gibi medenî varlıklar olduğu muhakkak. Muhakemeleri, konuşmaları insanalrdan mükemmel. Bu yönüyle bizim pek çok kanunlarımızı bilirler ve yaptıklarımızdan haberdardırlar.[1] Şekilleri ve boyları, cinslerine göre değişebilir.[!]
İspanya. Antonio Ribera (Ofensifa Gazetesi)
14 yaşındali köyün sığırtmacı Maximo Monoz Hernaiz, kendisinin yanına meçhûl varlıklar geldiğini ve kendisiyle konuştuklarını, konuşmalarını anlamadığını, 65 cm uzunluğundaki bir adamın kendisine tokat attığını söylüyor.[5] Cinlerin bu tür kimselere görünmeleri ve tesîr etmeleri, konuşmaları hiç de az rastlanan vakalardan değildir.[a] Şeytanların şerrinden sığınırız. Bu şer, korkunç kabuslar (örneğin goncalas, karabasan) şeklinde göze çarpar.[1]
Attâbî, anlatıyor; İbn-i Zübeyr, iki karış uzunluğunda bir adam gördü ve "Sen, nesin?" diye sorunca, adam, "Ben, cin [taifesin]den bir adamım." diye cevap verdi. Bunun üzerine [İbn-i Zübeyr], kamçıyla ona vurdu ve o da kaçıp gitti.[6] Cinlerin çobana vurması, anormal bir hadise değildir. Çünkü çoban, gördüğü varlıkların tesîri altında kalmıştır. İkinci misâlde, insanın şuurlu ve karşısındaki varlığı bildiği için ona kamçı atmıştır.[1]
Ebû Bekr Muhammed b. Muhammed b. Süleyman mücahidden yapılan bir rivâyeti naklediyor. "Namaza kalktığım zaman, Şeytan, bana İbn-i Abbas'ın kılığında göründü. Ona İbn-i Abbas'ın sözünü anlattım. Bir defasında yanıma bıçak aldım. Aynı kılıkta yine bana görününce hücum ettim ve bıçağı vurduğum gibi, büyük bir gürültüyle yere düştü. Ondan sonra da onu bir daha görmedim." [6]
Cinler, Peygamberimiz'in (S.A.V.) davetine mazhar olmuşlardı.[1] Hem Hazret-i Hamza, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan niyaz etti ki, "Ben Cebrâil'i görmek istiyorum." Kâbede ona gösterdi. Dayanamadı, bîhuş oldu, yere düştü. Bu çeşit melâikeleri görmek vukuatı çoktur. Bütün bu vukuat, bir nevi mucize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmı gösteriyor ve delâlet ediyor ki, onun misbâh-ı nübüvvetine melekler dahi pervanelerdir.
1. Cinnîler ise, onlarla görüşmek ve görmek, değil Sahabeler, belki avâm-ı ümmet dahi çoklarıyla görüşmeleri çok vuku buluyor. Fakat en kati, en sahih haberle, eimme-i hadis bize diyorlar ki, İbni Mes'ud: "Batn-ı Nahl'de, ecinnîlerin ihtidâsı gecesinde ecinnîleri gördüm ve Sudan kabilesinden Zut denilen uzun boylu taifeye benzettim. Onlara benziyordular." [7]
2. Putlar şer güçlerin en çok ibadet ettikleri ve en çok madde âlemine görünmek için içine sığındıkları sığınaklardır. Hadis imamlarının beyanına göre, tahriç ve kabul edildikleri, Hz. Halid İbn-i Velid Vakası'dır ki, Uzza denilen sanemi (putu) tahrip ettikleri vakit, siyah bir kadın şeklinde, o sanem (put) içinden bir cinnîye (dişi cinnî) çıktı. Hz. Halid, bir kılıçile o cinnîyeyi iki parça etti. Resul-u Ekrem (S.A.V.), o hadise için ferman etmiş ki; "Uzza sanemi içinde ona ibadet ediliyordu. Artık ona hiç kimse ibadet etmeyecek." [8]
3. İnsanların hidayetlerine ortak olurlar ve güzel sözleriyle beslenirler. (Kâfirlerden ders alanlar başka) Hem Hz. Ömerden meşhur bir haberdir ki, demiş; "Biz, Resul-u Ekrem'in (S.A.V.) yanında iken, ihtiyar şeklinde elinde bir âsâ [ile] "Hâme" isminde bir cinnî geldi, imân etti. Resûl-u Ekrem (S.A.V.), ona kısa sûrelerden birkaç sûreyi ders [olarak] verdi. Dersini alıp gitti." [7]
Bu başka gezegenin [ya da boyutun] varlıkları, bazen çağrılan rûhlar adı altında göründükleri ve şerlerini sürdürdükleri , aslında bunların cinler ve şeytanlar (şeytânîler) oldukları bir gerçektir. Mâzî (geçmiş) hakkında hayli mâlumatları (bilgileri) olan cinler ve şeytanîler, çağırılan rûhlar diliyle bazı konuşmalar yapabilirler.[1]
1717 yılının yılbaşı arefesinde,Weber, Gensner ve Zener adlı üç kişi, Almanya'da Jena yakınında ıssız bir kulübede toplandılar. İçlerinden sağ kalan tek kişi olan Weber'(in anlattıkların)a göre amaçları, kendilerine bir hazinenin yerini gösterebilecek bir rûh çağırmaktı. Çeşitli büyü törenlerini yerine getirdiler; ama sihirli çemberi yere çizecekleri yerde tavana çizdiler. Güneş spiriti Ok'u çağıracaklardı. Weber, gerekli değişiklikleri (incontation) ikinci kez tekrarlarken, gözleri karardı ve kendilerinden geçtiler. Hatırladıkları son şey, öbür iki arkadaşının masada oturduklarıydı. Ertesi gün öldüklerinde, Gesner ve Zener ölmüşlerdi. Weber de ölüme yakın birtakım korkulu sesler çıkarabiliyordu. Kulübeye o gece bırakılan bekçilerden, ertesi sabah biri ölü, öbür ikisi de baygın durumda bulundular. İkisi de ayıldıklarında, gece, kötü rûhların saldırısına uğradıklarını söylediler. Weber ise tam olarak iyileşemedi. Yakılmış olan ateşten çıkan dumanların baygınlığa ve ölüme yol açmış olabileceği ihtimali de bu olayın bütün yönlerini açıklayamamaktadır. Gesner ve Zener, altlarını kirletmişlerdi. Bu, bir duman zehirlenmesinden çok, ani bir korku ve şok belirtisiydi. Ayrıca Zener'in bedebi, korkunç yara ve tırnak izleriyle kaplıydı. Boynu ve yüzü, yanıklardan tanınmaz hâle gelmişti.[9] Burada da görüldüğü gibi, bu olayda bir rûhun değil, dış olaylara karışabilecek güçteki yaratıkların payı vardır.[1]
Benzeri bir olay, çağdaş İngiliz büyücüsü Aleister Crowley'in başına gelmiştir. 1909 yılında öğrencisi ve arkadaşı olan Victor Neuburg'la birlikte Crowley, güçlü şeytan (demon) Koronzon'u çağırmaya karar verdi. Crowley'in aracılığıyla Koronzon belirdi ve Neuburg'u emniyette olduğu sihirli çemberin dışına çıkartmaya uğraştı. Sonunda çemberin üzerine kum atarak onu [çemberi] bölen yaratık, içeri dakıp Neuburg'un gırtlağına sarıldı. Neuburg, can havliyle Yaratıcı'nın adlarını sayıp Kronzon'a sihirli bıçağı sapladı. Kronzon, bir müddet daha uğraştı ise de kendisini var etmek için kesilmiş güvercinlerin kanındaki hayat enerjisi kesilince, ortadan kayboldu.[9] Şerrinden her fırsatta sığındığımız şeytân[iler], cinler ve kötü rûhlar, Allah'ın isimleri, Kurân ayetleri, evliyâ ve şehitlerin gücü karşısında erimektedir. Bunun içindir ki, [Eûzu] Besmele, dinimizde bir remizdir: KORUNMANIN REMZİ. Şeytân[îler], bu korunma karşısında kuvvetini kaybetmektedir. [Bu yüzdendir ki] şeytân[îler], evvela kendisinin varlığını insana inkar ettirerek başlar. Bu noktada işi bitirmiştir.[c] [1]
Bilim adamları tarafından incelenen Baniel Hunglos Home ve Bayan Eusapia Palladino gibi bazılarının civarında ortaya çıkan görüntüler, fiziki olaylar ve "rûhlar"ı hiçbir zaman sahtekarlıkla ya da bilimsel yollarla açıklanamadı. Bu uğurda yaratılışı ve rûh hâli müsâid kimselerin bu görünmeyen varlıklara tesir ettikleri, çok uzaklar gönderdikleri, iş yaptırdıkları, olaylardan anlaşılmaktadır.Bu ise iki türlüdür. Birinci yol, müspet; yani gösteren, bu görünmeyen varlıklara hâkimdir. Onları tesir altına alabilmiştir. Onları her yönüyle kontrol etme gücüne sahiptir. Yalan ve yanlışlıklarını bilmektedir.
Diğeri, görünmeyen bu bedensiz görüntü varlıklar, göstericiye hâkimdir. Onu konuşturur. Ona görünürler ve onu rahatlıkla aldatabilirler. Zaten bu keyfiyette olan kimsenin, neticede çılgınlaşacağı [aklını kaybedeceği ya da cinnet geçireceği] veya bunalıma düşeceği muhakkaktır.
Dipnotlar
[a] Bu olay, üniversite yıllarında kaldığımız evde bir dostumun, cinlerle iletişim kurmak için 40 gün hayvani gıda perhizi olan uygulamanın 20. gününde, odada tek başınayken bilinmeyen bir yerden gelen, yüzüne yediği tokat hadisesini hatırlattı. Bu anektodu aktarmakta, destekleyici bir delil ya da ispat olarak kullanmıyorum. Genelleme yapmadan sadece, belirtilen ifadedeki fikre delil olarak kullanmadığımın altını çizerek benzer bir hadiseyi aktarıyorum. Bunun yanında cinlerle iletişimi hafife alan, merak, macera ya da deneyim amacıyla bu tür iletişim yollarına başvuranların giriş kapısı olan, ama çıkış kapısı olmayan bir âlemde karşılaşacakları tehlikelerin de altını çiziyorum. Cinleri merak edip okuyup araştırmak, doğaldır ve insan, tanımadığından korkar. Ama bunun ötesine geçip iletişim kurma yolları aramak, araştırmanın ötesine geçip geri dönüşü olmayan bir süreci tetiklemek, size, bedeninize ve rûh sağlığınıza telafisi olmayan zararlar vereceğini, çoğu kişinin bu yüzden sonunun akıl hastanesinde ya da cinnet geçirmek sûretiyle ailesine, en yakınlarına ve kendine zarar vererek mahpushanede ya da mezarlıkta bittiğini hatırlatıyorum. (Akhenaton'un Not'u)
Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:362; Hafâcî, Şerhu'ş-Şifâ, 3:282; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:736.
[c] Hıristiyanlığın da inanışı hemen hemen bu yöndedir. Bknz. Kamil Musa[oğulları]'nın "Şeytan Nedir?" vaazı. (Akhenaton'un Not'u)