Hayber Savaşı'nda Hz. Ali (a.s)

Ömrüm

~Efekuş`um~
Bayan Üye
Hudeybiye barış antlaşması imzalanınca Peygamber'imiz, İslâm risaleti açısından Kureyş'ten ve Arap Yarımadası'nın diğer bölgelerinde şirk inancı üzere kalan diğer kabilelerden yana kendini güvenceye almış oldu. Çünkü antlaşmanın maddeleri Müslümanların kefesinin ağır basmasını sağlayacak nitelikteydi.

Bunun yanında Müslümanların gücü donanım ve sayı bakımından gittikçe artıp gelişiyordu. Birçok insan İslâm'a yönelmişti. Araplar, onca inadına, azgınlığına ve gücüne rağmen Kureyş'in gücünün kırıldığını fark etmişlerdi. İslâm'ı güç kullanarak ortadan kaldırmaya yönelik plânlarının işe yaramadığını görmüşlerdi. Bu yüzden, Kureyş'in barış antlaşmasına imza atması bir tür teslim oluş olarak algılanıyordu.

Geride fitne çıkaran, kargaşaya sebep olan, nifak ve kalleşliği temsil eden bir güç kalmıştı. Medine dışındaki Yahudiler. Peygamber'imiz (s.a.a), dışarıdan destek alarak düşmanca bir tutum içine girebilirler endişesiyle onları sürekli kontrol ediyordu. Çünkü Yahudilerin tarihi kalleşliğin, antlaşmaları bozmanın örnekleriyle doludur. Bu yüzden Peygamber'imiz (s.a.a) Yahudilerin kalesi konumundaki Hayber üzerine yürümeye karar verdi. Ashabına en kısa sürede savaşa hazırlanmalarını emretti. Hazırlıklar tamamlandı ve Peygamber'imiz (s.a.a) Medine'den yola çıktı. Sancağı Ali'ye verdi. Hayber'e doğru durmadan yol aldı. Hayber'e vardıklarında karanlık çökmüştü. Hayber halkı böyle bir olaydan haberdar değildi. Sabah olunca evlerinden çıktıklarında Peygamber'in (s.a.a) ordusunu karşılarında gördüler. Bunun üzerine geri dönüp kalelerine kapandılar. Peygamber'imiz (s.a.a) kaleyi kuşatma altına aldı ve onları sıkıştırdı. Kalenin çevresinde iki taraf arasında kanlı çarpışmalar oldu. Peygamber'imiz (s.a.a) bazı kaleleri ele geçirdi. Kuşatma ve çatışmalar bu şekilde yirmi küsur gün kadar sürdü. Ama diğer bazı kaleler inatla direniyordu. Hz. Peygamber (s.a.a) sancağını Ebu Bekir'e vererek onu kalelerin üzerine gönderdi. Ebu Bekir bir sonuç alamadan geri döndü. İkinci gün sancağı Ömer'e vererek saldırmasını emretti. O da arkadaşı gibi bir sonuca varmadan geri döndü. Bu arada o arkadaşlarını, arkadaşları da onu korkaklıkla suçluyorlardı. Sancağı kendi elleriyle birine verip de bir sonuç alınmadan geri dönülmesi, ya da birini bir hedefe gönderip de onun yenilmiş, bozguna uğramış olarak geri dönmesi Peygamber'imize (s.a.a) ağır geldi. Bunun üzerine derin anlamlar içeren, yüce olgulara işaret eden tarihî bir söz söyledi: "Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki, o Allah ve Resulü'nü sever, Allah ve Resulü de onu severler. Döne döne vuruşur, asla düşmana sırt çevirip kaçmaz. Allah onun önünü açar. Cebrail sağında ve Mikail de solunda olur."1

Herkes başını kaldırıp boynunu uzattı. Bütün herkesin dileği bu sözlerle kendisinin kast edilmiş olmasıydı. Hatta Ömer b. Hattab şöyle demişti: "O günden başka hiçbir zaman emirlik istememiştim. O gün bayrağın bana verilmesini temenni etmiştim."2

Gün ağarınca Peygamber'imiz (s.a.a) kalktı ve bayrağın getirilmesini istedi. İnsanlar tutmuş bekliyorlardı. Sonra Ali'yi (a.s) çağırdı. Orada bulunanlar dediler ki: "Ya Resulallah, gözleri ağrıyor." Buyurdu ki: "Onu çağırın." Seleme b. Evka' gitti ve gözleri ağrıdığı için yürümekte güçlük çeken Ali'nin elinden tutup onu Peygamber'in (s.a.a) yanına getirdi. Ali gözlerini sargı ile bağlamıştı. Resulullah (s.a.a) Ali'nin başını kucağına aldı, sonra eliyle ağzının suyunu alıp onun gözlerine sürdü. O anda daha önce hiç ağrımıyormuş gibi sapasağlam oldu. Sonra Peygamber'imiz (s.a.a) Ali'ye şöyle dua etti: "Allah'ım! Sıcakta ve soğukta ona yardımcı ol." 3

Sonra demir zırhını ona giydirdi ve kendi kılıcı olan Zülfikar'ı beline bağladı, sancağı eline vererek kaleye doğru gönderdi. Ona şu tavsiyede bulundu: "Onların topraklarına varıncaya kadar yola devam et. Sonra onları İslâm'a davet et ve Müslüman olmaları durumunda Allah'ın kendilerinin üzerinde ne gibi haklarının oluşacağını bildir. Nefsimi elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, bir adam senin yol göstericiliğinle hidayete ererse -veya Allah, senin yol göstericiliğinle birini hidayete erdirirse- bu, senin için kızıl develerinin olmasından daha hayırlıdır."

Seleme şöyle der: Ali yola çıktı. Allah'a yemin ederim ki, seğirterek yürüyordu ve biz de arkasından koşuyorduk. Nihayet sanacağını kalenin dibindeki bir taş yığınının ortasına dikti. Kalenin burcunda bir Yahudî onu fark etti: "Kimsin sen?" dedi. "Ben Ali b. Ebu Talib'im." dedi.

Arkadaşlarına dönüp şöyle dedi: Musa'ya indirilene andolsun, yenildiniz.4

Daha sonra kaledekilerden bazıları onunla teke tek vuruşmak üzere kalenin dışına çıkmaya başladılar. İlk olarak dışarı çıkan kişi, cesaretiyle nam salmış Merhab'ın kardeşi Haris'ti. Haris'i gören Müslümanlar geri çekildiler. Ali ise yerinden sıçrayıp Haris'in karşısına çıktı. Şiddetli bir vuruşma ve çatışma yaşandı. Sonunda Ali (a.s) onu öldürdü. Yahudiler bozguna uğrayarak kaleye geri döndüler. Daha sonra Merhab çıktı. Üst üste iki zırh giymiş, iki kılıç kuşanmış ve başına iki sarık birden bağlamıştı. Elinde ise çatallı bir mızrak vardı.

O ve Ali birbirlerine karşılıklı olarak birer darbe indirdiler. Ali bir darbe indirdi. Başının üzerine yerleştirdiği taş parçasını ve miğferi parçaladı ve kafasını ikiye ayırdı. Kılıç azı dişlerine kadar batmıştı. Yahudiler savaşçıları Merhab'a olanları görünce, bozguna uğramış olarak kaleye geri döndüler ve kapıları üzerlerine kilitlediler.

Ali (a.s) kapıya yöneldi ve kapıyı açıncaya kadar zorladı. İnsanların çoğu kalenin etrafındaki hendeğin öbür tarafında bulunuyorlardı ve onunla birlikte karşı tarafa geçmemişlerdi. Ali kalenin kapısını kavradı ve yerinden söktü. Onu hendeğin üzerine bir köprü gibi yerleştirdi. Ardından Müslümanlar kapının üzerinden karşı tarafa geçtiler. Kaleyi ele geçirip sayısız ganimetler elde ettiler. 5

Rivayet edilir ki, daha sonra, Ali'nin tek başına yerinden söküp köprü gibi hendeğin üzerine koyduğu bu kapıyı yerinden oynatmak için birkaç kişi uğraşmışlarsa da kapıyı yerinden oynatamamışlar.

İbn-i Amr şöyle der: Biz, yüce Allah'ın Hayber'i Ali (a.s) aracılığıyla bize açmasına şaşırmadık. Ama Ali'nin tek başına kale kapısını yerinden sökmesine, kapıyı kırk zira arkaya doğru fırlatmasına şaşırdık. Nitekim kırk kişi birden kapıyı yerinden oynatmak için uğraştıysalar da başaramadılar. Bu olay Peygamber'imize (s.a.a) haber verilince, şöyle buyurdu: "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, ona kırk tane melek yardım ediyordu."

Rivayete göre Emir'ül-Müminin (a.s) Sehl b. Huneyf'e gönderdiği bir mektupta şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin ederim ki, Hayber kalesinin kapısını yerinden sökmem, sonra onu kırk zira arkaya doğru fırlatmam bedenimin gücüyle ve beslenmenin bana verdiği hareket kabiliyetiyle gerçekleştirmedim. Bilâkis beni, melekûtî bir güç ve nefsimi aydınlatan rabbimden gelen bir nurla bunu gerçekleştirdim. Benim Ahmed (Hz. Peygamber) karşısındaki konumum, ışığın ışık karşısındaki konumu gibiydi."6

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

1-Tarih-i Taberî, 2 / 300; Tarih-u Dimaşk, İbn-i Asakir 1 / 166, Tercumet'ul-İmam Ali; Tezkiret'ül-Havass, İbn-i Cevzi el-Hanefî, 32; Sîret'ul-Halebiye 3 / 37

2- Tezkiret'ül-Havass, s.32

3- Tarih-i Taberî, 2 / 301; el-Kâmil, İbn-i Esir, 2 / 220; Feraid'üs-Simtayn, 1 / 264

4- A'yan'uş-Şia, 1 / 401

5- Tarih-i Taberî, 2 / 103; el-İrşad, Şeyh Müfid, s.114 böl. 31, bap: 2; Bihar'ul-Envar, 21 / 16

6- el-Emali, Şeyh Saduk, hadis: 10
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst