Bezmi$h
Banned
Ülkemizin kanayan yaralarından çocuk gelin meselesi, Lal Gecede tek bir mekan ve gerdek gecesi tasviri üzerinden tiyatro estetiği gerekliliği olan bir formüle transfer ediliyor. Reis Çelikin Gökhan Tiryakiyi tutup projeye Nuri Bilge Ceylan profesyonelliğini katma çabası ise bu zor şablonu kurtarmaya yetmiyor. Gerçek bir tonlama sorunu yaşayan Lal Gece, bir türlü teatrallik açmazını bertaraf edemezken olgun adam-küçük kız ya da damat-gelin ilişkisinde hiç de doğru bir noktaya gitmemiş. Bu da filmin ideolojik açıdan fazlasıyla zedelenip köylerde sübyancılığa varan görücü usulü evlilik ve çocuk gelin meselesini belli oranda onaylamasını sağlıyor.
Lal Gecenin (2012) temellerine bakınca, kültürel/sosyal bir kapalı mekan tasviriyle yüzleştiğinizi hissedebiliyorsunuz. Reis Çelik, böylesi meselelerinden bir yenisini daha bizlere armağan etmek için sinemaskop formatında bir temsil seçmiş. İlyas Salman ile Dilan Aksütün damat ile gelini canlandırdığı eser de buradan bir yol belirlemiş kendisine.
Meselesinin üzerine oryantalist bir bakışla gitmesi ters tepiyor
Ancak Reis Çelikin Hoşçakal Yarın (1997), İnat Hikayeleri (2003) gibi eserlerdeki kapsamlı, politik tutarlılığı olan hikayeleri, basit planlarla anlatma zekasının bir gıdımını dahi buraya transfer edemediği kesin. Mültecideki (2007) günümüz dekupajına uyum sağlayamadığını ve anlatısında düşüşler olduğunu kabul etmek bir özgüven ister. Reis Çelik de bu tespiti iyi yapmış.
Zira daha ziyade Gökhan Tiryakinin sinematografisinin getirdiği keskin pastel renklerle örülü görsel yapı ve onun HD kalitesini öne yerleştirmiş yönetmen. Fakat bunun ötesinde bir noktaya ulaşamayan filmin meselesiyle ilgili açtığı kapılar çok dar ve korkak...
Damat tarafının gerdek gecesinde yapması uygulaması gereken suistimale varıp şiddete eğilmeye kadar gidebilecek motivasyonları elinin tersiyle iten eser, bu noktadan da bir mizahi dokunuşla ciddi metinleri parçalayıp oryantalist bir havaya bürümüş. Bu da filme ucu açık sonu da dahil olmak üzere yanlış bir Türkiye temsili getirmiş. Lal Gecenin olgun erkek-genç kız ilişkisi filmindeki sübyancılıka kadar uzanan dünya temsillerinin arasındaki yeri ise hiç cesur değil.
Her kitleyi memnun etme peşine düşünce sosyal meselesini hissettiremiyor
Zira Tiryakiye ve bütçesinin düşüklüğüne güvenen Reis Çelikin, diyalog, karakter hareketi ve sanat yönetimini kullanma zekiliği hiç de bir tiyatro estetiği yaratacak yetkinlikte cereyan etmiyor. 91 dakikalık süre ise bir gerdek gecesine göre fazla gelmiş belli ki ona. Bu da ne Bergman, ne Fassbinder, ne de bir başkasının geleneğini hissettirirken kendine liberal bir düstur belirlemesi de her açıdan yanlış bir filmi bizlere armağan ediyor. Zhang Yimounun ilk dönemindeki geleneğine yakın seyreden Çelikin bir anda köklü değişimi kavrayamamasını sağlıyor.
Anlayacağınız yönetmen, bilmediği sularda boğulup önceki filmlerinin görsel dil açısından dağınık ama en azından samimi ruhunu dahi yitirmiş. Baştan sona korkak, politik, her kitleyi memnun etme peşindeki, bu amaçlar ışığında da sosyal meselesini haram eden bir eser Lal Gece. Büyük oranda da detaylarla kaybolup oryantalist çekiciliğini korurken polyannacılık yapması ve karakterlerini karikatürize etmesiyle öne çıkabiliyor. Buna istinaden Aksütün tiplemesinin izinden San Lorenzo Gecesi (La Notte di San Lorenzo, 1982) veya Meme ve Ay (La Teta i La Lluna, 1994) gibi bir çocuksu hayalcilik izlemek istediğimizde ise o bile gerçekleşmiyor.
FİLMİN NOTU: 3.5
Künye:
Lal Gece
Yönetmen: Reis Çelik
Oyuncular: İlyas Salman, Dilan Aksüt
Süre: 91 dk.
Yapım Yılı: 2012
AMERİKALININ FENDİ, DÜNYAYI YENDİ!
Kendisini 2. Dünya Savaşı arifesinde Japonya-Çin çekişmesinin göbeğinde bir kilisede bulan John Miller, aslında savaşın orta yerinde ayırıcı ve iyileştirici bir görev üstlenecektir. Zira 1937deki Nanjing Katliamının son bulması için Çin Cumhuriyeti ve Japon İmparatorluğu yetmemiştir. İpi kesecek zeki ve şapşal bir Amerikalı şarttır. Bu da büyük oranda Savaşın Çiçeklerinin ayrımcı ve emperyalist bakışını ortaya koyuyor aslında. 2000lerde Kahraman ile wuxia türüne kayan, geçmişin toplumsal gerçekçi minimalist sinemacısı Zhang Yimou, burada kendi imzasını koymadan parayı alıp gitmek istiyorum memuriyetine kapılmış belli ki. Bu da yönetmenin 1999da Eve Dönüş Yolunda gördüğümüz kariyer ivmesini değiştirme arzusuyla içine düştüğü çağ dışı melodram açmazından bir tane de göstere göstere milliyetçilik yapan savaş-dramı ile 2011de yaşamasını sağlıyor.
1930larda ucu 2. Dünya Savaşına da değen Çin ile Japonya arasındaki 2. Sino-Japon Savaşının Nanjing cephesinde yaşananlara el atan bir büyük prodüksiyon... Savaşın Çiçekleri (Jin Líng Shí San Chai, 2011) perdede fazla temsil bulmayan bu tarihsel olayı masaya yatırmakla kalmıyor. Aynı zamanda dramatik yapısını Bosna Savaşının istilacı dini çatışmasına benzer bir rejimsel çarpışmayla inşa ediyor. İmparatorluk ve kaostan kurtulamayan cumhuriyetçi düzeni karşı karşıya getirip masumların katledilmesine bir Schindler arıyor. Ancak bunu tanıtmak ya da bilinir kılmaktan fazlasını yaptığını söylemek güç bu eserin...
Yönetmenin kariyerindeki ikinci geçiş noktası
Zira Zhang Yimou, Çinin beşinci kuşak yönetmenlerinden biri olarak sosyal gerçekçi tabanıyla ülkedeki rejimlere veya siyasi gelişmelere karşı çıkan bir yönetmendir. Onun bu muhalif duruşunu filmografisi boyunca detay bilgilerle köşeye sıkıştırılan sınıfsal açıdan düşmüş karakterleri ele alarak idame ettirdiğine tanıklık ettik. En son O Ağacın Altındadaki (Shan Zha Shu Zhi Lian, 2010) yasak ilişki mizanseninde dahi Mao karşıtı duruşunu gözlemlemiştik. Ancak burada belli ki 94 milyon dolarlık bütçe ve euro-pudding havası ruhunu alıp götürmüş sinemacının.
1999de Eve Dönüş Yolu (Wo De Fu Qin Mu Qin) ile sinemaskopa geçişi kitle simsarı çağ dışı bir duygusal melodram ile doldurmasının ardından Kahraman (Ying Xiong, 2002) ile wuxiaya geçmişti yönetmen. Böylece sosyal meselesiz ve apolitik yaklaşımının devamında biçimci bir geleneği devreye sokarken farklı renk filtreleriyle de yepyeni bir model yaratmayı ihmal etmemişti. O yöndeki büyük bütçe düşüncesi ve fazlaca figüranla çalışma mantığı burada bir savaş dramasına transfer ediliyor. Ancak elbette 1999da olan 2011de de göstere göstere milliyetçilik yapan bir savaş dramasına dönüşüyor.
Batı elinin değmesiyle barış geliyor
Amerikalı defnedici John Millerin elinin değmesiyle Çin-Japon çekişmesindeki yönü belli eden bir eser görünümünde Savaşın Çiçekleri. Bu noktada da Nagisa Oshimanın Merry Christmas Mr. Lawrencedaki (1983) 2. Dünya Savaşı zeminli Japon İmparatorluğunun temsilcilerini, İngiliz bir askere karşı Yeşilçam kötüsü olarak çizme duruşu farklı bir zeminine kavuşuyor burada.
Öyle ki ordu bireyleri adeta çizgi film kötüsüne çevrilerek hem kartonlaştırılıp hem de erkekleştirilirken, Çinliler de büyük oranda güzellik, saflık ve iyi niyet simgesine dönüştürülüyor. Ancak onları kurtaranın hiç de hikayede yeri olmadan son anda araya atılmış gibi duran Christian Baleın Batıcı ve Amerikalı tiplemesi olması şaşırtıcı. Üstelik Batıcılık tanımının bir katolik kilisesinde kazara rahip kılığına girmesi de her şeyi açığa çıkarıyor.
En iyisi bizim Amerikalı demenin farklı bir yolu
Savaşın Çiçekleri, Amerikalının hıristiyanlıkla ilişkisini, bağnazlığını eleştirmektense Japonyanın yaptığı kıyım üzerinden rejimler arası savaşın sığlığını topa tutmaya çalışıyor. Yimounun gözünden adeta sağcı bir duruş harekete geçip ilk döneminin Marksist birey hikayelerinin tam tersi bir yol çiziliyor. Kadınlar da ancak bu yapay karakter sayesinde kurtulabilecek bir elle tutulurluluğa indirgeniyor ve feminist okumalar bir hışımla devre dışı bırakılıyor.
Onların cinsellik, şarkıcılık ve güzellik ile yüklenen cariyelikleri öne çıkarılıyor. Bu röntgenci ve din karşıtı karakter arada kaybolunca da filmin destansı yapısı sadece başlangıçtaki çarpıcı savaş sekansıyla tanımlanır hale geliyor. Bale ile Çinli kızların birbirleriyle kurdukları iletişimin adeta Amerika-üçüncü dünya ülkesi çekişmesini andırması ise bir anlamda filmin ultra emperyalist bakışı adına eteğindekileri dökmesine yarıyor. Tabiri caizse Çinlisi ahlaki açıdan tartışmalı işlerle uğraşıyor, Japonu adam öldürüyor, en iyisi bizim kahraman Amerikalı demek istediğini açığa çıkarıyor.
Japonyada yasaklanırsa şaşırmayalım
Dostluk, hoşgörü, fedakarlık, sevgi gibi kavramlar da seyirciyi etkisine almak için güzelliğe tutulma tanımının şovenistliğiyle sarılıyor. Japon askerlerin uyguladıkları şiddet ya da yol açtıkları tecavüz sahneleri ise aslında boş yere bağıran bir çizgi film kötüsünden farklı bir yere yerleşmiyor. Yani Japonyada yasaklanırsa şaşmayacağımız kadar imparatorluk ve Japonya karşıtı bir film bu.
Yimou ise işçilik ve ideoloji adına bir hayal kırıklığı sunuyor. Sinemaskop oranında onun sevdiği renk dokularını, plastik duyguyu ilk savaş sekansında ve kadınların kiliseye girdiği bölümde bulundursa da bunu bütüne 146 dakikalık süresine karşın yayamıyor. Savaş sekanslarındaki karamsar gri renk paletinin kilisede kırmızı ile röntgenciliği aşkla ve umutla doldurarak ise sadece zaman zaman görsel açıdan etkili olabiliyor.
Savaşın Çiçekleri de seyircinin özdeşleşmesine olanak tanıyan komedi tonunun da katkısıyla Oscar simsarı bir projeye dönüşürken, süresiyle kendini ciddi olarak görmesiyle de tehlikeli sıfatını hak ediyor. Zira filmin bunu yaparken birilerinin, bazı ülkelerin kellesini koparmasını affetmek mümkün değil. Adeta 2. Dünya Savaşı cephesine Pearl Harbordaki (2001) tektipleştirme ya da emperyalist yaklaşım kadar net bir şekilde odaklanan, politik açıdan yanlış bir yapım var karşımızda.
FİLMİN NOTU: 3.5
Künye:
Savaşın Çiçekleri (Jin líng shí san chai / The Flowers of War)
Yönetmen: Zhang Yimou
Oyuncular: Christian Bale, Ni Ni, Xinji Zhang, Tianyuan Huang, Dawei Tong
Süre: 146 Dk.
Yapım Yılı: 2011
KEREM AKÇANIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU
205: Korku Odası (205 - Zimmer der Angst): 3
360: 4
Aramızda Bebek Var (Un Heureux Evénement): 5.5
Aşk Perisi (La Fée / The Fairy): 7
Aşk Sanatı (LArt dAimer): 3.7
Barbara: 7
Baskın (Serbian Maut / The Raid): 4
Bir Mafya Hikayesi (Les Lyonnais): 4.5
Bu Dans Senin (Take This Waltz): 5.8
Bu Gece Benimsin (You Instead): 5.5
Buz Devri: Kıtalar Ayrılıyor (Ice Age: Continental Drift): 3.5
Can Yoldaşım (Darling Companion): 1.8
Cehennem Melekleri 2 (The Expendables 2): 4
Cinnet Gecesi (The Incident): 2.4
Cosmopolis: 7
Çernobilin Sırları (Chernobyl Diaries): 5.5
D@bbe: Bir Cin Vakası: 3.5
Daha İyi Bir Hayat (Une Vie Meilleure / A Better Life): 3.8
Dedektif Dee: Gizemli Alev: 6.1
Esaret (À Moi Seule / Coming Home): 5.3
Eva: 4
Gökyüzünde Bir Ayna (Katmandú, Un Espejo En El Cielo / Kathmandu Lullaby): 3.5
Hayatının Seçimi (The Ledge): 3.5
Hizmetkar Albert Nobbs (Albert Nobbs): 3.5
İnanılmaz Örümcek Adam (The Amazing Spider-Man): 4.5
İsyan (Lockout): 3.5
Kara Şövalye Yükseliyor (The Dark Knight Rises): 6.2
Karanlık Gölgeler (Dark Shadows): 5.8
Kayıp (Gone): 2.5
Kıyamet Kitabı (Doomsday Book): 5.3
Lanetli Ruh (Emergo): 5.5
Miss Bala: 6.8
Ne Adam Ama (What a Man): 5
Olmak İstediğim Yer (This Must be The Place): 6.5
Ölüm Uykusu (Mientras Duermes / Sleep Tight): 4.2
Özgür Adamlar (Les Hommes Libres / Free Men): 4
Peki Şimdi Nereye?: 5
Pirana 3DD (Piranha 3DD): 5
Polis (Polisse): 7.5
Ruh Eşim (Café de Flore): 6.5
Ruhlar Oteli (The Innkeepers): 5.3
Sahte Gelin (The Decoy Bride): 2.2
Sert Rüzgarlar (Des Vents Contraires): 6
Skor Sıfır (The Inbetweeners Movie): 5.4
Tepedeki Ev (Kokuriko-zaka Kara / From Up on Poppy Hill): 5
Tımarhane (Graystone Park): 2.5
Tinker Bell: Gizemli Kanatlar (Secret of the Wings): 3.5
Uyarısız Şiddet: ATM (ATM): 4
Vahşiler (Savages): 5.5
Vampir Avcısı: Abraham Lincoln (Abraham Lincoln: Vampire Hunter): 4.5
Yasak Aşk (En Kongelig Affære): 3.5
Yaşam Savaşı (La Guerre est Déclarée): 6.3
Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.
Lal Gecenin (2012) temellerine bakınca, kültürel/sosyal bir kapalı mekan tasviriyle yüzleştiğinizi hissedebiliyorsunuz. Reis Çelik, böylesi meselelerinden bir yenisini daha bizlere armağan etmek için sinemaskop formatında bir temsil seçmiş. İlyas Salman ile Dilan Aksütün damat ile gelini canlandırdığı eser de buradan bir yol belirlemiş kendisine.
Meselesinin üzerine oryantalist bir bakışla gitmesi ters tepiyor
Ancak Reis Çelikin Hoşçakal Yarın (1997), İnat Hikayeleri (2003) gibi eserlerdeki kapsamlı, politik tutarlılığı olan hikayeleri, basit planlarla anlatma zekasının bir gıdımını dahi buraya transfer edemediği kesin. Mültecideki (2007) günümüz dekupajına uyum sağlayamadığını ve anlatısında düşüşler olduğunu kabul etmek bir özgüven ister. Reis Çelik de bu tespiti iyi yapmış.
Zira daha ziyade Gökhan Tiryakinin sinematografisinin getirdiği keskin pastel renklerle örülü görsel yapı ve onun HD kalitesini öne yerleştirmiş yönetmen. Fakat bunun ötesinde bir noktaya ulaşamayan filmin meselesiyle ilgili açtığı kapılar çok dar ve korkak...
Damat tarafının gerdek gecesinde yapması uygulaması gereken suistimale varıp şiddete eğilmeye kadar gidebilecek motivasyonları elinin tersiyle iten eser, bu noktadan da bir mizahi dokunuşla ciddi metinleri parçalayıp oryantalist bir havaya bürümüş. Bu da filme ucu açık sonu da dahil olmak üzere yanlış bir Türkiye temsili getirmiş. Lal Gecenin olgun erkek-genç kız ilişkisi filmindeki sübyancılıka kadar uzanan dünya temsillerinin arasındaki yeri ise hiç cesur değil.
Her kitleyi memnun etme peşine düşünce sosyal meselesini hissettiremiyor
Zira Tiryakiye ve bütçesinin düşüklüğüne güvenen Reis Çelikin, diyalog, karakter hareketi ve sanat yönetimini kullanma zekiliği hiç de bir tiyatro estetiği yaratacak yetkinlikte cereyan etmiyor. 91 dakikalık süre ise bir gerdek gecesine göre fazla gelmiş belli ki ona. Bu da ne Bergman, ne Fassbinder, ne de bir başkasının geleneğini hissettirirken kendine liberal bir düstur belirlemesi de her açıdan yanlış bir filmi bizlere armağan ediyor. Zhang Yimounun ilk dönemindeki geleneğine yakın seyreden Çelikin bir anda köklü değişimi kavrayamamasını sağlıyor.
Anlayacağınız yönetmen, bilmediği sularda boğulup önceki filmlerinin görsel dil açısından dağınık ama en azından samimi ruhunu dahi yitirmiş. Baştan sona korkak, politik, her kitleyi memnun etme peşindeki, bu amaçlar ışığında da sosyal meselesini haram eden bir eser Lal Gece. Büyük oranda da detaylarla kaybolup oryantalist çekiciliğini korurken polyannacılık yapması ve karakterlerini karikatürize etmesiyle öne çıkabiliyor. Buna istinaden Aksütün tiplemesinin izinden San Lorenzo Gecesi (La Notte di San Lorenzo, 1982) veya Meme ve Ay (La Teta i La Lluna, 1994) gibi bir çocuksu hayalcilik izlemek istediğimizde ise o bile gerçekleşmiyor.
FİLMİN NOTU: 3.5
Künye:
Lal Gece
Yönetmen: Reis Çelik
Oyuncular: İlyas Salman, Dilan Aksüt
Süre: 91 dk.
Yapım Yılı: 2012
AMERİKALININ FENDİ, DÜNYAYI YENDİ!
Kendisini 2. Dünya Savaşı arifesinde Japonya-Çin çekişmesinin göbeğinde bir kilisede bulan John Miller, aslında savaşın orta yerinde ayırıcı ve iyileştirici bir görev üstlenecektir. Zira 1937deki Nanjing Katliamının son bulması için Çin Cumhuriyeti ve Japon İmparatorluğu yetmemiştir. İpi kesecek zeki ve şapşal bir Amerikalı şarttır. Bu da büyük oranda Savaşın Çiçeklerinin ayrımcı ve emperyalist bakışını ortaya koyuyor aslında. 2000lerde Kahraman ile wuxia türüne kayan, geçmişin toplumsal gerçekçi minimalist sinemacısı Zhang Yimou, burada kendi imzasını koymadan parayı alıp gitmek istiyorum memuriyetine kapılmış belli ki. Bu da yönetmenin 1999da Eve Dönüş Yolunda gördüğümüz kariyer ivmesini değiştirme arzusuyla içine düştüğü çağ dışı melodram açmazından bir tane de göstere göstere milliyetçilik yapan savaş-dramı ile 2011de yaşamasını sağlıyor.
1930larda ucu 2. Dünya Savaşına da değen Çin ile Japonya arasındaki 2. Sino-Japon Savaşının Nanjing cephesinde yaşananlara el atan bir büyük prodüksiyon... Savaşın Çiçekleri (Jin Líng Shí San Chai, 2011) perdede fazla temsil bulmayan bu tarihsel olayı masaya yatırmakla kalmıyor. Aynı zamanda dramatik yapısını Bosna Savaşının istilacı dini çatışmasına benzer bir rejimsel çarpışmayla inşa ediyor. İmparatorluk ve kaostan kurtulamayan cumhuriyetçi düzeni karşı karşıya getirip masumların katledilmesine bir Schindler arıyor. Ancak bunu tanıtmak ya da bilinir kılmaktan fazlasını yaptığını söylemek güç bu eserin...
Yönetmenin kariyerindeki ikinci geçiş noktası
Zira Zhang Yimou, Çinin beşinci kuşak yönetmenlerinden biri olarak sosyal gerçekçi tabanıyla ülkedeki rejimlere veya siyasi gelişmelere karşı çıkan bir yönetmendir. Onun bu muhalif duruşunu filmografisi boyunca detay bilgilerle köşeye sıkıştırılan sınıfsal açıdan düşmüş karakterleri ele alarak idame ettirdiğine tanıklık ettik. En son O Ağacın Altındadaki (Shan Zha Shu Zhi Lian, 2010) yasak ilişki mizanseninde dahi Mao karşıtı duruşunu gözlemlemiştik. Ancak burada belli ki 94 milyon dolarlık bütçe ve euro-pudding havası ruhunu alıp götürmüş sinemacının.
1999de Eve Dönüş Yolu (Wo De Fu Qin Mu Qin) ile sinemaskopa geçişi kitle simsarı çağ dışı bir duygusal melodram ile doldurmasının ardından Kahraman (Ying Xiong, 2002) ile wuxiaya geçmişti yönetmen. Böylece sosyal meselesiz ve apolitik yaklaşımının devamında biçimci bir geleneği devreye sokarken farklı renk filtreleriyle de yepyeni bir model yaratmayı ihmal etmemişti. O yöndeki büyük bütçe düşüncesi ve fazlaca figüranla çalışma mantığı burada bir savaş dramasına transfer ediliyor. Ancak elbette 1999da olan 2011de de göstere göstere milliyetçilik yapan bir savaş dramasına dönüşüyor.
Batı elinin değmesiyle barış geliyor
Amerikalı defnedici John Millerin elinin değmesiyle Çin-Japon çekişmesindeki yönü belli eden bir eser görünümünde Savaşın Çiçekleri. Bu noktada da Nagisa Oshimanın Merry Christmas Mr. Lawrencedaki (1983) 2. Dünya Savaşı zeminli Japon İmparatorluğunun temsilcilerini, İngiliz bir askere karşı Yeşilçam kötüsü olarak çizme duruşu farklı bir zeminine kavuşuyor burada.
Öyle ki ordu bireyleri adeta çizgi film kötüsüne çevrilerek hem kartonlaştırılıp hem de erkekleştirilirken, Çinliler de büyük oranda güzellik, saflık ve iyi niyet simgesine dönüştürülüyor. Ancak onları kurtaranın hiç de hikayede yeri olmadan son anda araya atılmış gibi duran Christian Baleın Batıcı ve Amerikalı tiplemesi olması şaşırtıcı. Üstelik Batıcılık tanımının bir katolik kilisesinde kazara rahip kılığına girmesi de her şeyi açığa çıkarıyor.
En iyisi bizim Amerikalı demenin farklı bir yolu
Savaşın Çiçekleri, Amerikalının hıristiyanlıkla ilişkisini, bağnazlığını eleştirmektense Japonyanın yaptığı kıyım üzerinden rejimler arası savaşın sığlığını topa tutmaya çalışıyor. Yimounun gözünden adeta sağcı bir duruş harekete geçip ilk döneminin Marksist birey hikayelerinin tam tersi bir yol çiziliyor. Kadınlar da ancak bu yapay karakter sayesinde kurtulabilecek bir elle tutulurluluğa indirgeniyor ve feminist okumalar bir hışımla devre dışı bırakılıyor.
Onların cinsellik, şarkıcılık ve güzellik ile yüklenen cariyelikleri öne çıkarılıyor. Bu röntgenci ve din karşıtı karakter arada kaybolunca da filmin destansı yapısı sadece başlangıçtaki çarpıcı savaş sekansıyla tanımlanır hale geliyor. Bale ile Çinli kızların birbirleriyle kurdukları iletişimin adeta Amerika-üçüncü dünya ülkesi çekişmesini andırması ise bir anlamda filmin ultra emperyalist bakışı adına eteğindekileri dökmesine yarıyor. Tabiri caizse Çinlisi ahlaki açıdan tartışmalı işlerle uğraşıyor, Japonu adam öldürüyor, en iyisi bizim kahraman Amerikalı demek istediğini açığa çıkarıyor.
Japonyada yasaklanırsa şaşırmayalım
Dostluk, hoşgörü, fedakarlık, sevgi gibi kavramlar da seyirciyi etkisine almak için güzelliğe tutulma tanımının şovenistliğiyle sarılıyor. Japon askerlerin uyguladıkları şiddet ya da yol açtıkları tecavüz sahneleri ise aslında boş yere bağıran bir çizgi film kötüsünden farklı bir yere yerleşmiyor. Yani Japonyada yasaklanırsa şaşmayacağımız kadar imparatorluk ve Japonya karşıtı bir film bu.
Yimou ise işçilik ve ideoloji adına bir hayal kırıklığı sunuyor. Sinemaskop oranında onun sevdiği renk dokularını, plastik duyguyu ilk savaş sekansında ve kadınların kiliseye girdiği bölümde bulundursa da bunu bütüne 146 dakikalık süresine karşın yayamıyor. Savaş sekanslarındaki karamsar gri renk paletinin kilisede kırmızı ile röntgenciliği aşkla ve umutla doldurarak ise sadece zaman zaman görsel açıdan etkili olabiliyor.
Savaşın Çiçekleri de seyircinin özdeşleşmesine olanak tanıyan komedi tonunun da katkısıyla Oscar simsarı bir projeye dönüşürken, süresiyle kendini ciddi olarak görmesiyle de tehlikeli sıfatını hak ediyor. Zira filmin bunu yaparken birilerinin, bazı ülkelerin kellesini koparmasını affetmek mümkün değil. Adeta 2. Dünya Savaşı cephesine Pearl Harbordaki (2001) tektipleştirme ya da emperyalist yaklaşım kadar net bir şekilde odaklanan, politik açıdan yanlış bir yapım var karşımızda.
FİLMİN NOTU: 3.5
Künye:
Savaşın Çiçekleri (Jin líng shí san chai / The Flowers of War)
Yönetmen: Zhang Yimou
Oyuncular: Christian Bale, Ni Ni, Xinji Zhang, Tianyuan Huang, Dawei Tong
Süre: 146 Dk.
Yapım Yılı: 2011
KEREM AKÇANIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU
205: Korku Odası (205 - Zimmer der Angst): 3
360: 4
Aramızda Bebek Var (Un Heureux Evénement): 5.5
Aşk Perisi (La Fée / The Fairy): 7
Aşk Sanatı (LArt dAimer): 3.7
Barbara: 7
Baskın (Serbian Maut / The Raid): 4
Bir Mafya Hikayesi (Les Lyonnais): 4.5
Bu Dans Senin (Take This Waltz): 5.8
Bu Gece Benimsin (You Instead): 5.5
Buz Devri: Kıtalar Ayrılıyor (Ice Age: Continental Drift): 3.5
Can Yoldaşım (Darling Companion): 1.8
Cehennem Melekleri 2 (The Expendables 2): 4
Cinnet Gecesi (The Incident): 2.4
Cosmopolis: 7
Çernobilin Sırları (Chernobyl Diaries): 5.5
D@bbe: Bir Cin Vakası: 3.5
Daha İyi Bir Hayat (Une Vie Meilleure / A Better Life): 3.8
Dedektif Dee: Gizemli Alev: 6.1
Esaret (À Moi Seule / Coming Home): 5.3
Eva: 4
Gökyüzünde Bir Ayna (Katmandú, Un Espejo En El Cielo / Kathmandu Lullaby): 3.5
Hayatının Seçimi (The Ledge): 3.5
Hizmetkar Albert Nobbs (Albert Nobbs): 3.5
İnanılmaz Örümcek Adam (The Amazing Spider-Man): 4.5
İsyan (Lockout): 3.5
Kara Şövalye Yükseliyor (The Dark Knight Rises): 6.2
Karanlık Gölgeler (Dark Shadows): 5.8
Kayıp (Gone): 2.5
Kıyamet Kitabı (Doomsday Book): 5.3
Lanetli Ruh (Emergo): 5.5
Miss Bala: 6.8
Ne Adam Ama (What a Man): 5
Olmak İstediğim Yer (This Must be The Place): 6.5
Ölüm Uykusu (Mientras Duermes / Sleep Tight): 4.2
Özgür Adamlar (Les Hommes Libres / Free Men): 4
Peki Şimdi Nereye?: 5
Pirana 3DD (Piranha 3DD): 5
Polis (Polisse): 7.5
Ruh Eşim (Café de Flore): 6.5
Ruhlar Oteli (The Innkeepers): 5.3
Sahte Gelin (The Decoy Bride): 2.2
Sert Rüzgarlar (Des Vents Contraires): 6
Skor Sıfır (The Inbetweeners Movie): 5.4
Tepedeki Ev (Kokuriko-zaka Kara / From Up on Poppy Hill): 5
Tımarhane (Graystone Park): 2.5
Tinker Bell: Gizemli Kanatlar (Secret of the Wings): 3.5
Uyarısız Şiddet: ATM (ATM): 4
Vahşiler (Savages): 5.5
Vampir Avcısı: Abraham Lincoln (Abraham Lincoln: Vampire Hunter): 4.5
Yasak Aşk (En Kongelig Affære): 3.5
Yaşam Savaşı (La Guerre est Déclarée): 6.3
Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.