Salvo
Kayıtlı Üye
Hariciler Gurubunun Ortaya Çıkışı
O anın bütün heyecanına rağmen, “Kararı Allah versin!” sloganı, savaş alanındaki pek çok insan üzerinde, istenilen dini etkiyi hemen yapmış ve savaşı durdurmuştu. Fakat bu slogan, pek çok şekilde yorumlanabilecek şekilde bir izafiliğe sahipti. Ateşkes anlaşmasından kısa bir süre sonra, kabul edilen şeyin tam olarak ne anlama geldiği düşünülmeye başlandı. Hatta, daha hakemler karşılaşmadan bile, Muaviye, aslında baştaki Halife'nin bir memuru ve asi durumunda olmasına rağmen, kendisinin, dolaylı yönden Halife'nin seviyesinde bir hizip olarak tanınmasını sağlayan bu hakemlik hilesiyle, savaşta sözle ifade edilmeyen bir zafer kazanmıştı. Münakaşanın iki temel sebebi, Hz. Ali'nin halifeliği ve Hz. Osman katillerinin cezalandırılması konularıydı. Hz. Ali taraftarları, hakem olayında, önceki Halife'nin öldürülmesinden hiç bahsedilmeden, sadece halifeliğin tartışılacağını zannediyorlardı fakat bunun tam tersi oldu. Müzakereler ilan edildiğinde, Hz. Ali açık ve net bir şekilde kaybeden taraf oldu, çünkü Muaviye'nin kaybedeceği bir Halifelik yoktu.
Hz. Ali'nin taraftarları arasından bir grup aşırı yobaz, bütün bu olanlardan dolayı, kızgınlığa kapıldı ve Halifelik kavramının tamamen Hz. Ali'nin hareketi yüzünden itibarını kaybettiğini düşünmeye başladı. Bunlar, “Allah'ın kararından (hükmünden) başka hüküm yoktur.” sologanıyla, Hariciler (“ayrılanlar” anlamında) olarak tanınan bir yeni gurup oluşturdular. Temmuz ayında, Hz. Ali bunlardan 2000 kadarını öldürdüğü kanlı bir olayla Nehravan (Irak'ta) kıyılarında bastırdı, fakat bunlar İslam tarihi içerisinde, değişik isimlerle pek çok defa yeniden ortaya çıktılar.
Hariciler, İslam'ın genel çizgisinden ayrılan ilk hizipti. Görünüş olarak tam sofu olan ve siyasi entrikalardan nefret eden Hariciler, Kelamullah'ın harfi anlamına uygun bir hayat yaşamayı arzu ediyorlardı. İdarenin temelinin sadece adalet ve dindarlık olduğuna inandıklarından, bunlara göre, milliyeti ve sosyal durumuna bakılmaksızın her müslüman, dindarlık şartını yerine getirdiği sürece, idareci olabilirdi. “Allah'ın Devleti”ni kuvvetlendirmeye çalışıyorlar, fakat kendilerinden başka herkesin helak olacağına inanıyorlardı. Daha da ötesi, saldırgan idealistlikleri ile, sosyal ve dini huzursuzlukların olduğu dönemlerde çok sayıda taraftar toplamışlar ve Abbasiler Dönemine (750-1258) kadar tarihin çeşitli zamanlarında devlet otoritesinin pekişmesini tehlikeli biçimde tehdit etmişlerdi. Fanatik bir dini hareket olmasına rağmen, Haricilik, yavaş yavaş, hiç bir siyasi otoriteye baş eğmeyen başka asi gurupları da kendine çekmişti. Bu da, iç çatışmalara ve düzensizliğe sebep olarak, tamamen olmasa da, sonuçta fiilen yok olmalarına sebep oldu.
O anın bütün heyecanına rağmen, “Kararı Allah versin!” sloganı, savaş alanındaki pek çok insan üzerinde, istenilen dini etkiyi hemen yapmış ve savaşı durdurmuştu. Fakat bu slogan, pek çok şekilde yorumlanabilecek şekilde bir izafiliğe sahipti. Ateşkes anlaşmasından kısa bir süre sonra, kabul edilen şeyin tam olarak ne anlama geldiği düşünülmeye başlandı. Hatta, daha hakemler karşılaşmadan bile, Muaviye, aslında baştaki Halife'nin bir memuru ve asi durumunda olmasına rağmen, kendisinin, dolaylı yönden Halife'nin seviyesinde bir hizip olarak tanınmasını sağlayan bu hakemlik hilesiyle, savaşta sözle ifade edilmeyen bir zafer kazanmıştı. Münakaşanın iki temel sebebi, Hz. Ali'nin halifeliği ve Hz. Osman katillerinin cezalandırılması konularıydı. Hz. Ali taraftarları, hakem olayında, önceki Halife'nin öldürülmesinden hiç bahsedilmeden, sadece halifeliğin tartışılacağını zannediyorlardı fakat bunun tam tersi oldu. Müzakereler ilan edildiğinde, Hz. Ali açık ve net bir şekilde kaybeden taraf oldu, çünkü Muaviye'nin kaybedeceği bir Halifelik yoktu.
Hz. Ali'nin taraftarları arasından bir grup aşırı yobaz, bütün bu olanlardan dolayı, kızgınlığa kapıldı ve Halifelik kavramının tamamen Hz. Ali'nin hareketi yüzünden itibarını kaybettiğini düşünmeye başladı. Bunlar, “Allah'ın kararından (hükmünden) başka hüküm yoktur.” sologanıyla, Hariciler (“ayrılanlar” anlamında) olarak tanınan bir yeni gurup oluşturdular. Temmuz ayında, Hz. Ali bunlardan 2000 kadarını öldürdüğü kanlı bir olayla Nehravan (Irak'ta) kıyılarında bastırdı, fakat bunlar İslam tarihi içerisinde, değişik isimlerle pek çok defa yeniden ortaya çıktılar.
Hariciler, İslam'ın genel çizgisinden ayrılan ilk hizipti. Görünüş olarak tam sofu olan ve siyasi entrikalardan nefret eden Hariciler, Kelamullah'ın harfi anlamına uygun bir hayat yaşamayı arzu ediyorlardı. İdarenin temelinin sadece adalet ve dindarlık olduğuna inandıklarından, bunlara göre, milliyeti ve sosyal durumuna bakılmaksızın her müslüman, dindarlık şartını yerine getirdiği sürece, idareci olabilirdi. “Allah'ın Devleti”ni kuvvetlendirmeye çalışıyorlar, fakat kendilerinden başka herkesin helak olacağına inanıyorlardı. Daha da ötesi, saldırgan idealistlikleri ile, sosyal ve dini huzursuzlukların olduğu dönemlerde çok sayıda taraftar toplamışlar ve Abbasiler Dönemine (750-1258) kadar tarihin çeşitli zamanlarında devlet otoritesinin pekişmesini tehlikeli biçimde tehdit etmişlerdi. Fanatik bir dini hareket olmasına rağmen, Haricilik, yavaş yavaş, hiç bir siyasi otoriteye baş eğmeyen başka asi gurupları da kendine çekmişti. Bu da, iç çatışmalara ve düzensizliğe sebep olarak, tamamen olmasa da, sonuçta fiilen yok olmalarına sebep oldu.