İnsanlık tarihi boyunca mücevherler daima gücün ve asaletin sembolü olmuşlar, insanlar da bu cevhere sahip olabilmek adına tarih boyunca türlü mücadeleler sergilemişlerdir. İşte bu mücadelelerden birinin Osmanlı sarayında meydana geldiğini müşahede etmekteyiz.
XVII. asırdan itibaren içte meydana gelen ayaklanmalar, kaybedilen savaşlar devletin kazanım hanelerine yazılmamış, bilakis devleti mâlî, siyâsî, idârî bakımdan sıkıntılara sokmuştur. İyi mahsul alınamayan seneler ve artık sanayileşen Avrupa karşısında devlet bunalım geçirmeye başlamıştır. Tanzimat asrında devlet ilk defa dış borçlanmaya gitmiş, akabinde borçlanmalar artmış ve artık ödenemez duruma gelmiştir. Bu kısa panorama devlet hazinesinin durumu hakkında bize umumi bir izahat vermektedir.
İç ve dış borçlar böyle bir durumdayken iktidarda olanların elinde sıcak para yekûnunun olması beklenemez. O takdirde paranın yerini, gücün sembolleri arasında yer alan ve dönemin tahvilleri ve hisse senetlerinden çok daha kıymetli olan mücevherler alacaktır. Mücevher Osmanlıda geniş bir anlama sahiptir. Mücevher Osmanlıda saray hanımlarının taktıkları taç, gerdanlık, inci, tepelik, broş, bilezik, kemer tokası gibi takılardan başka; el aynası, yelpâze, mühür kesesi, yazı takımları, yemek takımları, sineklik, çok değerli taşlarla süslenmiş fincan zarflarına kadar uzayan bir silsileyi ifade eder.
İç ve dış borçlar böyle bir durumdayken iktidarda olanların elinde sıcak para yekûnunun olması beklenemez. O takdirde paranın yerini, gücün sembolleri arasında yer alan ve dönemin tahvilleri ve hisse senetlerinden çok daha kıymetli olan mücevherler alacaktır. Mücevher Osmanlıda geniş bir anlama sahiptir. Mücevher Osmanlıda saray hanımlarının taktıkları taç, gerdanlık, inci, tepelik, broş, bilezik, kemer tokası gibi takılardan başka; el aynası, yelpâze, mühür kesesi, yazı takımları, yemek takımları, sineklik, çok değerli taşlarla süslenmiş fincan zarflarına kadar uzayan bir silsileyi ifade eder.
Mücevherlerin serüveni Abdülmecidin vefâtı ve Abdülazizin cülusu ile veliahd ilan edilen Murad Efendinin aşırı borçlanması ile başlar. Malum olduğu üzere hanedan üyelerine Hazine-i Hassadan bir tahsisat bağlanır ve maaşları buradan ödenirdi. Devletin mali durumunun müsbet olmaması neticesinde bu maaşlar zamanında ödenememekteydi.
Bu durum hanedan üyelerini borçlanmaya sevk etmiştir. Murat Efendi başta olmak üzere hanedan üyesi birçok kişi Galata bankerlerinden borç para almışlardır. Bu bankerlerin başında Hristaki Zografos namında Osmanlı tebaası bir Rum vardır. Hristaki Efendi Murat Efendinin ve validesi Şevki-Efsâr hanımın hususi sarrafıdır.
Sarraf (Tefeci) Hristaki Zografos
Bu vesileyle Muradın borçlarının birçoğu Hristakiyedir. Hristaki de müstakbel sultana borç vererek geleceğe yatırım yapmıştır. Veliahd Muradın borçlarının yekûnu 211.350 liradır. Murad Efendinin aylık gelirinin yaklaşık 1.190 Osmanlı lirası olduğu düşünüldüğünde aradaki uçurum hemen fark edilmektedir. Bu maaş, zamanı içinde de azımsanacak bir rakam değildir ve normal şartlarda şehzade Murada kâfi gelecek bir maaştır. Yani hazine maaşları zamanında ödemiş olsa dahi Murad Efendi borçlanacaktır.
Sultan Abdülaziz hal edilip Topkapı Sarayına götürülürken Sarayda tam bir mücevher yağması meydana gelmiştir. 1622de Osmanlı Sarayındaki İngiliz Büyükelçisi Sir Thomas Roe, Osmanlı tarihinde ilk kez halkın padişahı tahttan indirmesi olayını anlatırken, asilerin yeni sultana kılıç kuşandırmak için saraya girmeden önce kendi evleri ve namusları olarak gördükleri saltanat makamını yağmalamamak üzere hep birlikte and içtiklerini söylemektedir. Ancak elçinin naklettiği hassasiyetin bu dönemde maalesef kaybedildiğini görmekteyiz. Ne hazindir ki Sultan Abdülaziz saraydan çıkarılırken önce askerler tarafından saray yağma edilmiş, ancak bu durum darbe paşalarınca hemen örtbas edilmiştir. Ardındansa asıl acı olan Sultan Muradın annesi ve Muradın tahta çıkışıyla Mabeyn Müşiri olan Damat Nuri Paşa tarafından hanedana ait mücevher ve değerli eşyaların talan edilmesidir.
Osmanlı Arması Kompozisyonlu Broş
Yapılan ihtilal esnasında Abdülazizin mal varlığı dışında padişahın annesi, eşleri ve bütün harem halkının mücevherleri ve kıymetli eşyalarına el konulmuştur. Bu kıymetli eşya ve mücevherat Abdülazizin hareminin kişisel mallarıdır yani saltanat makamına ait mallar değildir. Abdülazizin hal edilmesinden sonra annesi, hanımları ve bir kısım bendegânıyla birlikte Topkapı Sarayına götürülürken yanlarına para, mücevher ve değerli eşyalarını almalarına izin verilmemişti. Abdülaziz Topkapı Sarayından Feriye Sarayına götürülürken de harem halkının, gayet alçaltıcı bir şekilde teker teker üst baş aramasıyla kontrolden geçirildiği söylenir.
Nitekim Ortaköye nakledildikleri gün annesiyle diğer aile efradının ve cariyelerinin üzerlerinde kalan mücevherlerle altın ve gümüş eşyalar çekilip alınmıştır. Hatta bu sırada Abdülazizin üçüncü hanımı rütbesinde bulunan Meşveret Kadınefendi subayların hakaretine uğramış, mücevher sakladığı düşünülerek örtündüğü şal zorla çekilip alınmış ve açık saçık bir halde ortada kalan ve zaten hasta olan kadınefendinin bu hakaretlerden sonra hastalığı artmış, Abdülazizin ölümünden hemen sonra vefat etmiştir.
Mirât-ı Şunûâtda Mehmed Memduh Efendi Dolmabahçede bulunan cariyelerinin saradan çıkarılıp kayıklara bindirilirken mücevher alıp götürmemeleri için bazı zabitlerin pek çirkin ve yüz kızartacak şekilde üzerlerinde mücevher araması yaptıklarını belirtmektedir.
Nitekim Ortaköye nakledildikleri gün annesiyle diğer aile efradının ve cariyelerinin üzerlerinde kalan mücevherlerle altın ve gümüş eşyalar çekilip alınmıştır. Hatta bu sırada Abdülazizin üçüncü hanımı rütbesinde bulunan Meşveret Kadınefendi subayların hakaretine uğramış, mücevher sakladığı düşünülerek örtündüğü şal zorla çekilip alınmış ve açık saçık bir halde ortada kalan ve zaten hasta olan kadınefendinin bu hakaretlerden sonra hastalığı artmış, Abdülazizin ölümünden hemen sonra vefat etmiştir.
Mirât-ı Şunûâtda Mehmed Memduh Efendi Dolmabahçede bulunan cariyelerinin saradan çıkarılıp kayıklara bindirilirken mücevher alıp götürmemeleri için bazı zabitlerin pek çirkin ve yüz kızartacak şekilde üzerlerinde mücevher araması yaptıklarını belirtmektedir.
Sultan Abdülaziz haremine ait mücevher yağması daha ziyade yeni Valide Sultan Şevki Efsâr tarafından gerçekleştirilmiştir. Valide Sultandan kurtarılabilen mücevherler ise ihtilalci paşalar tarafından kurulan bir komisyonca kayıt altına alınmış, bunların halkın parasıyla alındığı, dolayısıyla halk için harcanması gerektiğine karar verilmiştir. Ancak kısa bir süre içinde halkın malı olduğu söylenen bu mücevherlerin büyük bir kısmı, çoğu Sultan V. Muradın veliahdlik zamanına ait olan kişisel borçları karşılığında Hristaki Efendiye rehine verilmiştir.
Sultan Hamid
Baştan beri Genç Osmanlıları ve ihtilalcileri destekleyen Hristaki, aynı zamanda V. Muradın ve annesinin özel bankeriydi. Hristaki sürekli olarak Murad Efendiye borç veren, vaktinden önce efendi ve annesinin maaşlarını ödeyen, tabii bunlara yüksek faiz işleten bir veliahd finansörüdür. Hristakinin padişahın tahta çıkması ve akli dengesini yitirmesi üzerine hemen ihtilalci paşalar, Valide Sultan ve Nuri Paşa ile anlaşarak çoğu Abdülaziz haremine ait mücevherleri rehin almış, kısa bir zaman sonra da bir daha geri gelmemek üzere Parise gitmiştir.
V. Muradın akli dengesinin bozulduğu günlerde bunun halk içinde de duyulması ve huzursuzluklara sebebiyet vermesi sonucunda darbeci paşalar istemeyerek de olsa Şehzade Abdülhamidi padişah ilan etmek durumunda kalmışlardı. II. Abdülhamid tahta geçtikten kısa bir süre sonra V. Muradın borçlarını ele alır ve rehin verilen kıymetli mücevherlerin geri alınmasına dair dava açılması için harekete geçer ve araştırma başlatır.
Her ne pahasına olursa olsun mücevherlerin Hristakiden alınması gerekmektedir, zira hem maddî hem de manevî böylesine mühim emtianın darbecileri desteklemiş olan Hristakinin elinde bulunması tehlike arz etmektedir. Abdülhamid Kanun-i esâsi kapsamında yapacağı bu teşebbüsü V.Muradın borçlarının ödenerek şerefinin kurtarılması ve Abdülaziz hanedanının mağduriyetinin giderilmesi şeklinde bir gayeye bağlar ve Hristaki ile bir dizi görüşme yapılır. Neticesinde mücevherlerin büyük kısmını Abdülhamid geri alır. Ancak bu sefer de padişahlık makamına ait çiftlikât-ı hümayunlar Hristakiye bırakılır. Bu belli bir yıl için yapılan satıştır. Bu müddet sonunda bu çiftlikler geri alınacaktır. Sadece bu müddet için bu çiftliklerin gelirleri Hristakiye tahsis edilmiştir. Böylece mücevherler kurtarılmış ve V. Muradın borçlarının ödenmesi için bir ödeme planı yapılmış olur.
"Hareket Ordusu Efradının Makriköy Üzerine Yürüyüşü"
Sultan II. Abdülhamid 31 Mart Vakasından sonra 27 Nisan 1909 tarihinde tahttan indirilmesiyle birlikte Osmanlı haremi ikinci bir mücevher yağmasıyla karşılaşır. Bu sefer talancılar, valide sultan işbirlikçileri ve ihtilalci paşalar değildir. 31 Mart Harekâtına katılmış birçoğu gayr-ı müslimlerden oluşan çapulcu takımı ve askeri grupların katılımıyla Yıldız Sarayında büyük bir yağma yaşanır. Bu, tıpkı bir zamanlar Sultan Azize olduğu gibi II. Abdülhamidden intikam alma gayretidir. Yağmadan arta kalanlar ise İttihad ve Terakkice yurtdışında müzayedeye çıkarılır ve orada satılır. Parası Donanma Cemiyetine verilir. Yani bir zamanlar Sultan II. Abdülhamidin Paristen getirtip rehinden kurtardığı Osmanlı hanedan mücevherleri, bu sefer yine Pariste, müzayede çıkarılacak ve yeni iktidar tarafından satılacaktır.