ashli
Bayan Üye
...Hamur Gelin...
Çok uzaklarda bir köy varmış. Bu köyün çevresinde bir delikanlı yaşarmış.
Bu delikanlı, bir gün yoksul bir evin kapısının önünden geçiyormuş. Bu sırada, evden çıkan bir kadının yere süt döktüğünü görmüş.
Delikanlı bunun nedenini çok merak etmiş. Ancak kadıncağıza bir şey sormadan yoluna devam etmiş.
Delikanlı, her gün o evin önünden geçmeye başlamış. Böylece, sokağa her gün süt döktüğünü görürmüş. Bunun nedenini çok merak etmiş.
Sonunda bir gün dayanamamış. Köylü kadın tam da sütü yere dökerken sormuş:
- O yere döktüğün nedir?
Kadın, oralı olmadan yanıt vermiş:
- Bu kızımın elinin kiridir, demiş. Yerdeki süte şaşkınlıkla bakan delikanlı eğilmiş, dikkatle incelemiş. Evet, yere dökülen bildiğimiz temiz sütten başkası değilmiş. Kalkıp eve dönmüş. Annesine.
- Anneciğim, her gün bir evin önünden geçiyorum. Bu evde yaşayan köylü kadını her gün yere bir tas süt döküyor. Merak ettim sordum. Bana: “Bu, kızımın elinin kiridir.” Dedi. Oysa yerdeki temiz süttü. Ah, elinin kiri böyle olan bir genç kız kim bilir ne kadar güzeldir…
Delikanlının annesi, şaşkınlıkla:
- Sakın yanılmayasın oğlum?
Delikanlı üstelemiş:
- Yanılmıyorum anneciğim. Kadın yere gerçekten de süt döküyordu.
Kadın:
- A oğlum, kadın yere süt döküyorsa bundan bize ne?
Delikanlı yanıt vermiş:
- Ah anneciğim, evlenmemi isteyen sen değil miydin? Bu kızı bana istemeni istiyorum. Düşünsene, elinin kiri böyle olan kızın kendisi nasıldır?
Gerçekte köylü kadının bir kızı yokmuş. Delikanlıya yalnızca bir şaka yapmak istemiş.
Kadıncağız oğlunun yalvarışlarına daha fazla dayanamamış. Sonunda kızı görmek için köylü kadının evine gitmiş.
Köylü kadın hiç aldırış etmemiş:
- Kızım uyuyor. Hem onu görmenize gerek yok. Kızım çok güzeldir. Üstelik hamarattır. Elinden her iş gelir. onu görmeden alırsanız veririr, yoksa kızımı size göstermem!
Delikanlının annesi, kadına inanmış. “Elinin kiri süt olan bir kız çok güzeldir!”, diye düşünmüş. Kızın annesinden kızını istemiş. Kadın da ona sözde kızını vermiş. Böylece söz kesilmiş.
Kadıncağız sevinçle evine dönmüş. Hiç zaman yitirmeden düğün hazırlıkları başlamış.
Düğün günü gelip çatmış.
Köylü kadın telaş içindeymiş.
-Eyvahlar olsun! Şimdi ben ne yapacağım? Gelin diye onlara kimi vereceğim? Diye dövünüyormuş.
Sonunda aklına bir çare gelmiş. Aceleyle mutfağa girerek bir kazana un doldurmuş. Unu su ile karıştırarak hamur kızın biçimini vermiş. Hamur kuruyunca düğün için hazırlanmaya başlamış.
Köylü kadın en şık giysilerini giymiş. Mutfağa indiğinde hamur kızın iyice kuruduğunu görmüş.
Hamur kızı odasına götürmüş. Gelinliğini giydirmiş, duvağını takmış. Hamur kızın gerçek bir geline benzediğini görünce, onunla birlikte kapının önünde duran gelin arabasına binmiş.
Köylü kadını arabada giderken almış bir düşünce… Düğün evine varınca damadın bu hamur gelini damadın koluna nasıl verecek? İşte bu kez işin gerçeği ortaya çıkacak, herkese rezil olacak…
Köylü kadın için için düşünürken araba büyük gölün kenarına varmış. Köylü kadın bakmış ki göl büyük ve derin… O an aklına bir çare gelmiş. Hamur gelinin üzerindeki gelinliği çıkarıp onu gizlice onu göle atmış. Ardından basmış çığlığı.
- Yetişin komşular, kızım göle düştü.!
Arabacı, hemen arabayı durdurmuş. Herkes kadının başına toplanmış. Kadın ağlıyor, dövünüyormuş.
Haber kısa zamanda damadın evine ulaşmış. Aldığı bu habere çok üzülen delikanlı, arkadaşlarıyla birlikte olay yerine gelmiş. Ağaçlardan sal yaparak, balıkçıların ağlarını alarak göle açılmışlar. Ağı göle bırakmışlar.
Delikanlı gelini oraya dursun, gölün dibindeki üç peri kızı ağ görmüş. En küçüğü:
- Acaba şu ağlara takılarak yukarıya çıksak mı? öyle merak ediyorum ki yeryüzünün nasıl bir yer olduğunu…
Bir an düşündükten sonra da kararını vermiş:
- Ben bu ağlara tutunarak dünyaya çıkacağım. Kalın sağlıcakla! Demiş.
Küçük peri, balık ağını yakalamış. Yukarıdakiler ağları çekmişler. Suyun üstüne güzeller güzeli bir kız çıkınca, köylü kadın bağırmış.
- İşte bu benim kızım!
Kızı arabaya bindirmişler. Köylü kadın ona gelinliğini giydirmiş, duvağını takmış. Gölden çıkan bu kızın, kendisini büyük bir dertten kurtardığını düşünerek rahatlamış.
Araba, sonunda düğün evine varmış. Kırk gün kırk gece süren bir düğünden sonra peri kızıyla delikanlı evlenmişler.
Delikanlı, bir gün karınsa şakacıktan “Köylü kızı!” diye seslenmiş.
Peri kızı kocasına gücenmiş. Onun her istediğini yapmaya ancak tek kelime konuşmamaya başlamış.
Delikanlı çok şaşırmış. “Ne yapsam da onu konuştursam?” diye kara kara düşünmeye başlamış. Bir gün karısına şakacıktan şöyle demiş.
- Seni bir odaya kapatacağım, demiş.
Peri kızı aldırış etmemiş.
Onun bu tutumu, delikanlıyı öfkelendirmiş. Karısını kolundan tuttuğu gibi bir odaya kapatmış.
Böylece ev işleri delikanlının ablasına kalmış. Abla, bir gün peri kızının ne yaptığını görmek istemiş. Anahtar deliğine gözünü uydurarak peri kızını gözetlemiş.
Bir de ne görsün?
Peri kızı yerde oturuyormuş. Birden:
- Yan mangalım yan! Demiş.
Odanın içine birden kıpkırmızı korla dolu bir mangal belirivermiş.
Mangala gülümseyerek bakan peri kızı:
- Bir tava dolusu yağım gelsin! Demiş.
Bir tava dolusu yağ birden mangalın üzerindeki ateşin üstüne oturuvermiş.
Peri kızı bu kez:
-Oh balığım pişsin, diyerek parmaklarını kızgın yağın içine sokmuş.
Tavanın içinde beliriveren on balık pişmeye başlamış. Balıklar piştikten sonra, peri kızı bunları bir tabağa koyarak kapıya yönelmiş. Onu gözleyen görümcesi aceleyle oradan uzaklaşmış.
Peri kızı, uşağı çağırarak öğle yemeğinde yemesi için balıkları kocasına göndermiş.
Abla, peri kızın bu yeteneğini kıskanmış.
“onun yatığını ben de yaparım!” diyerek mutfağa girmiş.
- Yan ateşim yan! Demiş.
Ancak ne ateş yanmış ve ne mangal önüne gelmiş. Bunun üzerine kalkmış mangalı almış, kömürleri içine koyarak tutuşturmuş. Sonra:
- Bir tava dolusu yağım gelsin, demiş.
Ancak ne gelen var ne giden. Abla, çaresiz kalkıp tavaya yağ doldurmuş. Tavayı mangalın üstüne koymuş.
Bu iş de bitince:
- On balığım tavada pişsin, diyerek parmaklarını kızgın yağın içine sokmuş.
Ancak balıkların pişmesi şöyle dursun ablanın parmakları cayır cayır yanmış.
Zavallı kızcağız çığlıklar atarak, haykırarak mutfaktan çıkmış. Ev halkını başına toplamış. Onlara olan biten her şeyi anlatmış.
Bu duruma üzülen delikanlı, bu kez de ev işlerinin yönetimini ortanca ablasına bırakmış.
O gün peri kızı, bahçedeki kuyudan su çekiyormuş. Ortanca abla da pencereden onu izliyormuş.
Kız, kovayı kuyuya düşürmüş. Ancak hiç oralı olmamış. Saçından bir tel kopararak kuyuya uzatmış. Saç, kendiliğinden kuyunun dibine inmiş. Peri kızı da saç telini çekmeye başlamış. Böylece kova yukarıya çıkmış.
Ortanca abla da peri kızının yaptıklarını kıskanmış. “Ben de yapabilirim!” diyerek kuyunun başına gitmiş, kovayı kuyunun dibine göndermiş. Sonra onu yukarıya çekmek için saçıdan bir tel koparıp kuyuya uzatmış. Ancak saçı peri kızınınki gibi uzamamış. Bu kez başını kuyunun içine sokarak saçlarını aşağıya doğru sarkıtmış. O sırada ayağı kaymış ve kuyunun içine düşerek boğulmuş.
Ortanca ablasının başına gelenlerden sonra delikanlı çok öfkelenmiş. Karısına:
- Ne yaptığını bilmiyorum ama senin yüzünden ablalarımın başına gelmedik kalmadı. Nedir bu yaptığın? Konuşmazsan seni bir daha çıkarmam!
Kız oralı olmamış. Onun bu tutumu, kocasının öfkesini daha da artırmış.
Böylece , evin işleri de delikanlının küçük ablasına kalmış.
O gün evde hiç ekmek yokmuş. Küçük abla:
- Ne yapsam da ekmeği yemeğe kadar yetiştirsem, diye söyleniyormuş.
Peri kızı odasından onun sözlerini işitmiş. Kendi kendine:
- Gel taş fırınım gel! Diye seslenmiş.
Büyük bir gürültünün ardından odanın ortasında büyük bir taş fırın belirmiş.
Küçük abla gürültüyü duyunca, anahtar deliğinden peri kızını gözetlemeye başlamış.
Peri kızı:
- Yan ateşim yan! demiş.
Birden fırın gürül gürül yanmaya başlamış. Peri kızı bu kez:
- Gel hamur teknesi gel! Demiş.
Hamur teknesi fırının yanında belirmiş. Peri kızı fırının içine girmiş. Saçlarıyla külleri bir tarafta, ateşi bir tarafa toplayarak fırından çıkmış. Teknedeki hamuru yoğurarak fırına koymuş. Böylece pek çok ekmek yapmış. Uşağı çağırarak bu ekmekleri olduğu gibi kocasına göndermiş.
Peri kızının yaptıklarını gören küçük abla, çok kıskanmış. Kendi kendine:
- Kardeşim onun bu kadar hünerli olduğunu öğrenirse onunla barışır. Oysa her şey kendiliğinden oldu. Ben de onun gibi yapabilirim…
Küçük abla hemen mutfağa girmiş:
- Yan fırınım yan, demiş.
Ancak fırında hiçbir değişiklik olmamış. Bunun üzerine kalkmış fırını yakmış. Bir kez daha seslenmiş:
- Gel teknem gel, hamuru yoğur!
Ne tekne gelmiş ne de hamur yoğrulmuş. Küçük abla kalkmış tekneyi getirmiş. İçine unla su koyup hamuru yoğurmuş.
Bu iş bittikten sonra, ateşle külü saçlarıyla süpürüp ayırmak için fırına girmiş. Girere girmez de cayır cayır yanarak ölmüş.
Sonunda küçük ablasını yitiren delikanlı çok üzgünmüş. Onun, karısı yüzünden öldüğünü sanıyormuş. Büyük bir öfkeyle karısının yanına gitmiş. Ona:
- Benim ablalarımdan ne istedin?
Delikanlı, ablalarının başlarına gelenlerin, onların kıskançlığı yüzünden olduğunu bilmiyormuş. Peri kızı kocasına yine yanıt vermemiş. Delikanlı da öfkesini yatıştırmak için dışarı çıkmış.
Peri kızı, kocasının ardından:
- Yağ perisi, bal perisi yanıma gelin! Diye seslenmiş.
Sözleri biter bitmez iki küçük peri kızı odanın ortasında belirivermişler.
Kız onlara demiş ki
- Tatlı periler, bana bir küp yağ, bir küp bal getirin.
Periler aceleyle gözden kaybolmuşlar. Bir süre sonra yolda yürüyen delikanlının yanına geçmişler.
Delikanlı, koşuşan küpleri görünce, şaşırmış, onların peşine düşmüş.
Az gitmişler, uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Sonunda ulu bir çınarın dibinde durmuşlar. Onların gelişiyle oracıkta iki musluk belirmiş. Muslukların birinden yağ, öbüründen bal akıyormuş. Küplerden biri yağ akan musluğun altına girerek ağzına kadar yağla dolmuş. Diğer küp balla…
Bu işler bitince, küpler peri kızın yanına dönmek için yola koyulmuşlar. Delikanlı da onları izliyormuş… küpler eve gelmişler. Tam kapıdan içeri girerlerken çarpışmışlar. Bal küpünün bir kenarı kırılmış.
Bal küpü ağlayarak:
- Beğendin mi yaptığını? Ben şimdi peri kızına ne diyeceğim? Demiş.
Yağ küpü:
- inan ki bir kazaydı. Peri kızı öfkelenirse ona: “Annen Ay, Baban Güneş, Kardeşlerin de yıldızlardır. Ne olur bize vurma!” derim.
Böylece, peri kızının odasına girmişler. Delikanlı da bunların peşinden ayrılmıyormuş. İki küp odaya girer girmez minik iki peri kızına dönüşmüşler. Bal perisi:
- Annen Ay, Baban Güneş, Kardeşlein yıldızlardır. Ne olur benimle konuş, diye yalvarmış.
Peri kızı kocasına kırgın kırgın bakarak:
- Sen benim nereden geldiğimi, kim olduğumu biliyormusun ki bana “köylü kızı!” diyorsun! Bana kim olduğumu sormadığım için darıldım ve seninle konuşmadım.
Delikanlı karısının sözlerini doğru bulmuş. Ona:
- Hata yaptım, özür dilerim, demiş. Cezamı yeterince çektim ne olur kim olduğunu anlat.
Peri kızı anlatmaya başlamış:
- Ben bir peri kızıyım. Üç kardeşimle ben gölüm dibinde yaşardık. Bir gün gölün dibinde inen balık ağlarını gördük. Ben, yeryüzünü görmeyi çok istiyordum. Böylece ağlara tutunup yukarı çıktım. O sırada bir kadın “Benim kızım bu!” diyerek beni gösterdi. Sen de beni alıp buraya getirdin, benimle evlendin. Sonra da adımı bile sormadın. Gücendiğimde de öfkelenerek beni haksız yere odaya kapadın!
Peri kızı, olan biten her şeyi anlatmış.
Delikanlı, peri kızına yaptıkları için çok pişman olmuş. iki genç bir daha birbirilerini üzmemişler. O günden sonra hep mutluluk içinde yaşamışlar.
Onlar ermiş muradına, darısı sizin başınıza