Hacc -- 5.bölüm

SuskunDervis

Kayıtlı Üye
MEŞ’AR

Güneş Arafat’ta kaybolurken,sen de oradan ayrılıyorsun!Arafat’ta kaybolmuş ve gecenin karanlığı üzerini örtmüştür.Burada daha fazla durmaz ve herkes gitmeye karar verdiği için gün batımında sen de ayrılırsın.Gece olunca hiçbir Müslüman görülmez olur.’Güneş ışığı şehri’,birden ve çabucak düzlüğü aşar ve batıya doğru kaybolur.Ama nereye gidilecek acaba? ‘Meş’ar’a!

Dinlenemezsin;her bölüm kısa bir kalış ve hızlı bir ayrılış yeridir.Durmak mı?Asla!Hiçbir yerde!Bir yarım gün,tam bir gece veya iki gün kalmak.Hepsi bu kadar!Dün kurduğunuz çadırların hepsi bugün kaldırılmalıdır.

Sana sesleniyor,evet sana ey insan!Bu dünya üzerinde kısa bir süre ömür sürüyorsun,daha fazla değil!Ey insan,bu sonsuz zamanın ancak bir saniyesisin!

Ey insan,sen bir hiçsin!Ey dalga,’varlığın’ hareketine bağlı ve kımıldadığın zaman ölürsün!

“Biz öyle dalgalarız ki,susmanız ,yokluğumuz demektir.”

Haydi…’bir hiç’!Tamamen karar verdiğin zaman ‘tamam’lanacaksın!Ey …’damla’! Kükreyen ‘insan’ seline katıl ve ‘ak’!

“Arafat’tan boşanıp aktığınız zaman Meş’ar-i Haram’ın yanında Allah’ı zikredin;O size nasıl hidayet ettiyse siz de O’nu öylece anın.Siz bundan önce gerçek sapıklardandınız!”. (Bakara,198)

Karanlık düştüğünde Meş’ar’da olmalısın.İnsanlar,Arafat’tan vadiye aşağıya Mina’ya ve oradan da Mekke’ye inerken bir arada toplanırlar.Arafat,bir gün kaldığın bu şehir,güneşin batışında rüzgarı ve kükreyen ‘insan’ seliyle beraber gider.Bir renkte ve bir yönde insanlar, sanki geceden korkuyorlarmış gibi karanlıktan kaçarak ve vadinin eteklerine doğru hızla inerek Cebel-i Rahmet kayası çevresinde toplanırlar.Şu anda gece Arafat düzlüğünü kaplamış durumdadır.

Ve siz,bu çizgi üzerinde bir nokta,bir damla ve daha pek çok damlalar,bir sel gibi akın! Geceleyin,ümit ve inançla birden saldıranlar gibi kavga edin!

Ne kadar şaşırtıcı!’Güneş ışığı şehri’ Arafat ateşinde erimiş gibi…Şimdi ise,’karanlık şehir’ bu toprağı bir volkan gibi kaplamış durumda!

Herkes bu kalabalığın içinde kaybolmuştur.Her yer karanlık,ama korkacak ne var.Yol sağlam ve güven dolu.

Trajedi kendini bulduğun zaman başlar.Fakat sen yolu kaybetmiş durumdasın.Kendini doğru yolda kurban etmen kurtuluştur!Ve kendini doğru yolda(Allah’ın yolunda) kurban etmen ibadet ve gerçek kurtuluştur!

Ey insan,Allah seni bu yolun ucunda bekliyor,unutma ki,Meş’ar’dasın(bilinç ülkesi).

Ne kadar ince!’Arafat’ veya ‘bilgi’nin sembolü çoğul olarak kullanılır.(Arefe’den Arafat), fakat ‘Meş’ar’ tekildir.Bu şu demektir:Realiteler çeşitli şekillerde tanımlanabilir,fakat gerçek bir tanedir.

Tek yol,Allah davası yolundaki insanların yoludur!Bir keresinde Hz.Peygamber(saa) ashabıyla otururken elinde bir çöple yerde çeşitli çizgiler çizmiş ve olgular arasında var olan ilişkileri keşfetmenin farklı yollarını göstererek bunu göz önüne sermiştir.

Bilim,’önceden var olan olgu’ların ortaya çıkışıdır.Arafat,daha geniş bir düzeyde bütün renk,desen ve modelleri yansıtan bir ayna gibidir.Evren bir ayna gibidir;karşısına dünyayı (dünyalık sorunları) koyduğunuzda ‘fizik’i yansıtır,karşısına dini koyduğunuzda ‘fıkıh’ı yansıtır.İşte hepsi bu kadar!

İyi ve kötü bilgi olmaz.Ama bilgi ya iyinin ya da kötünün hizmetindedir.Paklık ve kirlilik onun için bir anlam ifade etmez.Bilgi bilgidir,her zaman ve her yerde,Müslümanlar için de aynıdır,gayr-ı Müslim için de,insanlar ve düşmanlar için olduğu kadar,hainlerin kötüleri için de!Sınırlar ancak ‘bilinç’te vardır.bilgiyi kullanan güç ona yönünü verir,ahlak veya ahlaksızlıkta,savaş veya barışta ve adalet veya zulümde tükenir!!!

Kapitalist ve komünist bir düzende bilgi ve bilimin anlamı aynıdır.Nazi(faşist) fizikçilerin tabiat hakkında bildiklerini onların kurbanları da biliyorlardı;bazı halifelerin saygı duyduğu alimler kadar,hapsettirdiği alimler de din konusunda bilgiliydi.

Bir kişiyi ‘cellat’,diğerini ‘şehit’;birini zalim diğerini hürriyet aşığı;birini muttaki diğerini fasık yapan ‘bilgi’ değil,’bilinç’tir.

Bilimin ve bilginin türleri sorunu bizi ilgilendirmiyor,önemli olan ‘bilinç’ türüdür.Hacc, bunu ‘kutsal bilinç’(şuur-i haram),yani temizlik,paklık ve namus mabedinin koruduğu bilinç olarak özelleştirir.

İlk bölüm(Arafat) tek bir kelimeyken,ikinci bölüm yalnızca ‘Meş’ar’ değil,’Meş’ar-i Haram’dır.Arafat’ta gündüzün dururken,Meş’ar-i Haram’da ‘geceleyin’ kalmamıza hayret ediyoruz?Neden?Çünkü Arafat,dünya gerçekleriyle düşünceler arasındaki nesnel ilişkiler demek olan bilgi ve bilim safhasını temsil ediyor.Açık görüş gerektiğinden ışığa ihtiyaç duyuluyor. Meş’ar ise,düşünceler arasındaki öznel ilişkiler demek olan bilinç safhasını temsil eder.Bu nedenle,karanlıkta ve ‘gece’nin sessizliğinde düşünceleri bir noktaya toplayabilmek suretiyle elde edilen anlayış gücüdür Meş’ar.

Arafat,’tecrübe ve nazar’ bölümü,Meş’ar ise,’görüş ve basiret’ bölümüdür. Arafat,çürüme ve hastalıktan uzak bir zihin hali,Meş’ar ise,Kutsal Mescid ve Kutsal Ay’da olduğu gibi,kutsal ve emin Meş’ar’-i Haram toprağında sorumluluk,paklık ve takva dolu bir bilinç safhasıdır.Günah bozulma,saldırı ve kavga yasaktır;kimse için bir hayvan incitme,öyle ki,bir bitkiyi köklemene bile izin verilmez!Yer ve gök,hürriyet ve alçak gönüllülük içinde,güvenlik ve selamet içindedir.Huzur içinde takva dolu bir çevre vardır;bir ruh kadar temiz ve pak,tabiat kadar muhteşem.

Öylesine şaşırtıcı ki,’bilgi’den doğan ve ‘aşk’a gebe olan bir ‘bilinç’ sözkonusu.O,’bilim’ ve ‘inanç’ın kapı komşusudur.Bu,Arafat ile Mina arasındaki bölümdür.Sezgi ışığa ihtiyaç duymaz;onu düşünce aydınlatır ve ‘aşk’ın sorunlarını çözebilir.

Hikmet,insanlara bilimci ve filozofların değil,peygamberlerin getirdiği bir keskin görüşlülük veya bilgi türüdür.İslam’ın sözünü ettiği bilgi türü ‘ben’ bilincidir.Yalnız bilimci ve bilinçli kişileri eğitmekle kalmaz,sorumlu insanları da eğitir.

Hikmet,olguların ve kuralların öznelliği değildir;bir nurdur o!Bizim ümmi Peygamberimiz(saa)’in ilham ettiği bilgi türüdür.

İlim,Allah’ın dilediği kimselerin kalbine yerleştirdiği bir nurdur.

Bu,doğru kılavuzluk bilgisidir.Arafat bilgisini herhangi bir kişiden öğrenebilir,ama Meş’ar’ın nuru,Allah’ın dilediği kimselerin kalbine yerleştirdiği ışıktır!Kim onlar?Kendini düşünerek çalışanlar değil,başkaları yolunda kavga verenler.

“Bizim uğrumuzda mücahede edenlere gelince,biz elbette onlara yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah ihsan edenlerle beraberdir.”(Ankebut,69)

Bu,’kılavuzluk’ bilgisi,’ben bilinci’,’kurtuluş’ ve ‘selamet’ bilgisidir.Bu bilginin ışığında “ümmi bir Arap” kabilenin lideri ve bir kervanın ‘meş’ale taşıyıcısı’ oldu!Bu bilgi(hikmet) kitaplardan öğrenilmez.Savaş alanında ve kutsal savaşla(cihad) öğrenilir.Bu bilgiyi öğrenen öğrenciler insanların hürriyeti için Allah yolunda savaşırlar.

Bu bilgiyi öğrenmemiz için ışığa ihtiyaç yoktur!Onun kendisi ışıktır.Aydınlık onun tabiatıdır.Bu bilgiyle,-Meş’ar-i Haram gecesi gibi-karanlık bir gecede bile görebilirsiniz.Niçin karanlıktan ve geceden korkacakmışsınız?Doğru yolda değil misiniz?İnsanlar yanınızda değil mi?Kervanla birlikte değil misiniz ve beyaz insan ırmağına akan bir damla?Ve herkes doğru yolda değil mi?

“Sonra insanların döndüğü yerden siz de dönün.”(Bakara,199)

Karanlık ‘duyu’ ve ‘hisler’ toprağında(Meş’ar) silah aramak ne kadar duygusal!Niye sabaha kadar beklensin?Kutsal savaş ne için?Meş’ar’da düşünmek,plan yapmak,ruhunuzu güçlendirmek,silah toplamak ve kendinizi savaş alanına hazırlamak için bulunuyorsunuz.

Kutsal savaş gecesi,Mina’yla yan yana,gizli bir tuzak içinde ve gecenin karanlığında bütün bunlar yapılmalıdır.(Zulmet durumu)

Gece karanlığında,fakat ‘duyu’ ve ‘duygu’ların ışığı ve Arafat’ın ışığında elde ettiğin bilgiyle silah toplayacaksın!Bütün gece bekle;güneş doğuncaya kadar dur ve Mina’daki ışıklı sabahı,zafer ve aşkı gör!

Kükreyen ve durup dinlenmek bilmeyen ordu,taşlı Meş’ar toprağında çakıl taşlarını topladı. Şimdi Mina sınırında sessiz bekliyor ve ‘mahşer’ çölünde düşünüyor.Hayır,ey Allah’ım, Meş’ar toprağı demek istedim!Ne çadır var,ne işaret,ne duvar,ne kapı,ne de bir tavan,cadde ve kule;burası bir şehir değil!Arkadaşlarını aramak veya kervanı bulmak için zaman kaybetme. Burada herkes yalnızdır.Yalnızca ikiniz varsınız:Gece ve sen!

Ne büyük bir kalabalık!Bütün kervan ve kabileler bir araya toplanmış:’Mahşer’!

“Kişinin kaçacağı gün;kardeşinden,annesinden,babasından,karısından ve oğullarından.” (Abese,34,35,36)

Kendini unutmuştun;burada yeniden kendini bulacaksın!

Mikat’ta ihramlıyken kendini unutup insanlara katılmıştın.Tavafta onlarla sürüklenmiştin. Sa’y’den sonra kendini bulmuş,Arafat okyanusuna çekilmiştin.Ve sonra yeniden Meş’ar’da kendini bulacaksın.

Böyle bir kalabalık içinde herkes kendi başınadır.Burada örtüsüz,renksiz,maskesiz veya makyajsız,çıplak ve pak ‘gerçeğini’ keşfettin.Bu gece,bir Dost’la(Allah) özel bir konuşma yapacaksın!Kendini O’na aç ve günahlarını itiraf et.Ne istediğini itiraf etmen ve açıkça söylemen duygusal şekildir.

Şimdi,bütün bu sınırları görmeyip duvarları yıkma zamanıdır.Yıllardır içinde tutsak kaldığın şeylerden sıyrıl!Burada kendinlesin.

Bir fert olarak kalabalığa katıldın.Burada kalabalık içinde yeniden yalnızlıkta son bulacaksın;insan okyanusunu yararak,kendi incini bulduğun ‘ferdiyetçilik’ harikadır; insanlarla omuz omuzasın,ama aynı anda yalnızsın da!Müzdelife boğazı,bu orduyu kollarıyla iyice sarar.Dağılmamış ve bölünmemiş milyonlarca Müslüman omuz omuza toplanır.Yine de herkes Meş’ar’ın ilham veren göğüne bakarak kendi kendinedir.

Bu mutlak insan topluluğu arasında yalnızlığını duyarsın.Kimse birbirini tanımaz,ama sen korkma.Gece alçak gönüllüğü içinde seni örmüştür.

“Senin geceni kendi iffet haremi içinde tutmuştur.”

Kimse sana bakmayacak ve daha önce çağrıldığın gibi çağırmayacak;kendini bırak ve gecenin ellerine terk et.Ne söylüyorum ben?Ufku kaplamış olan Meş’ar gecesi,semavi bir perde gibi görünüyor.

Bu ay ışığıyla dolu sessiz avuç içinde bırak,arayan gözlerin ve çarpan kalbin,sessizlik sağanağında uçmaya çalışsın ve seven bir kelebek gibi kanat çırpsın.Sonra,kalbinin derinliklerinde,yaşamaya yükümlü bulunduğun bu sessiz çöldeki ıssızlığı duy.Böylesine muhteşem bir sessizlik içinde,Allah’ı ve bu çölün ortasında başını kuyuya eğerek ağlayıp çırpınan ‘yeryüzünün en büyük mahpusu’nun(Ali) sesini duyabilirsin.

Meş’ar,gecenin muhteşem ve esrarengiz azametiyle örtüldüğü zaman,her şey sessiz ve sakinleşir.Birden,akın seli ‘İslam Ordusu’ bu vadiye akarak yatağı,tepeleri ve yakındaki dağları sular.Sonra Meş’ar,gökten tavanı altında yeniden sakinleşir.

Gece Meş’ar’a geldi ve hiçbir ışık yok;ama ay ışığı ve parlak yıldızlar sağanağı var parlayan ve çölü aydınlatan.Meş’ar’ın gecesini ve cennetimsi güzl gökyüzünü,dünyalık hırs ve ihtiyaçlarını gidermek için zamanlarını kirlete kirlete şehir hayatı yaşayanlar bilmezler. Onların geceleri oldukça değişiktir!Meş’ar’ın gecesi bir hayal ve cennet gölgesidir;ay ışığı serin,berrak ve Allah’ın şefkatli gülümseyişiyle duru.

Burada kalbin Allah’ın yeminien tanıklık ediyor.’Ay ve ay ışığı adına…’

“Andolsun güneşe ve onun aydınlığına;ona tabi olduğu zaman aya;ona parlaklık verdiği zaman gündüze;onu örtüp bürüdüğü zaman geceye;göğe ve onu bina edene;yere ve onu yayıp döşeyene.”(Şems,1-6)

İnsanların pis ve nemli havayı alıp verdiği ve yıldızların solgun ve hasta göründüğü, kalabalık ve kirli şehirlerin geceleri gibi değildir Meş’ar’ın gecesi.

Zilhicce’nin onuncu gecesi.Büyük tevhid ordusu ve bilgili hürriyet savaşçıları bu dağda kamp kurdular.Askerleri Meş’ar’ın göğüne bakarken,’kendinden geçmiş sevgi düşünceleri’ içinde bu dünyadan tamamen kopmuşlar.Bu tersine çevrilmiş mavi okyanus,evrenin bu karanlık tavanında ardı ardına görünen ve başka bir dünyaya pencere açan gök benekleriyle doludur.

Yeryüzünün lanetli insanlarının yüzünde tabiatın tek okşayıcı gülümsemesi gibi,ay dağın tepesinden şualar saçarak parlar ve Meş’ar vadisini aydınlatır.Gökyüzünün öbür köşesinde, gülümseyen yıldızlar sonsuzluğa giden esrarengiz yolu aydınlatmak için Meş’ar’ın tavanından ‘ülker’ parıltılarını sarkıtmakla meşguldür.

‘Samanyolu’ denilen bu yıldızlar kümesi,’Mekke Yolu’ veya ‘Ali’nin Yolu’dur.

Böylesine büyük ve önemli anlamlar cahillerin dilinde ve açıklamalarında gizlidir.Henüz Arafat bölümünden ayrılmamış olan ulema bunlara güler.Bu hikayelerdeki ‘geröekler’, ‘tarih’ten daha önemli ve daha derindir;ama yine de,bu gerçekler görmezlikten gelinir,çünkü ‘olmamışlardır’.’Olanları’ kavrayan ve not eden bu tarihçiler,bu ‘gerçekler’e yukardan baktıklarını bilmedikleri gibi,boş,gülünç hikayeleri ve nefret edilen yalan-dolanları, yalnızca ‘meydana geldikleri’ ve görüldükleri için kaydederek ömürlerini nasıl boşa harcadıklarının farkında da değillerdir.

Meş’ar’ın göğüne bak!!!Gecenin kalbine işleyen yıldızların parıltılarını gör;gökyüzünün güvenlik melekleridir onlar..Şeytanlar ve kötüler karanlıkta gizlice bir köşeden casusluk yapamaya kalktılar mı,fırlayan yıldızların ışıklarıyla yok edilirler!Neden?Hiçbir kötü veya yabancı onun kutsal ve muhteşem gizliliğini bilemesin ve anlayamasın diye!

Ve sen,’insanlarla omuz omuza’ ve kalabalıkta kaybolmuş,ama yine de,Allah’la baş başa olan sen!Ey ‘seven asker’,’Meş’ar gecesinin aşığı’,’Mina alanının aslanı’ ve ertesi gün şeytanla dövüşmek için Mina alanında bekleyen ‘cihad ordusunun neferi’,yanında ne taşıyorsun?Kefenini giy ve taşını eline al,başka bir şey değil!

Elini çenene koy ve bu gece Allah’la baş başa ol.Silahların ve inancınla yanında yalnızca O ve sen varsın.Bu ’değersiz dünyayı’ terk et ve ‘sınırlarını’ unut.Cennetimsi gökyüzüne yüksel, yıldızların arasından geç ve yaratılış çatısına çık.Eğer Muhammed(saa)’in iyi bir ümmeti isen, O’nun gibi yap!”Bırak kalbin aşkla aydınlansın!”

İçindeki çıkar duygularını,komplekslerini,zayıflık ve korkularını yok et.Bu geceden yarına hazır ol!Ey ‘hür yaratık’,’seven asker’,seni Mina önünde hannaslar bekliyor.Bu gece kendini eğit,çünkü yarın çetin bir savaş olacak.Bu bilinç toprağında ellerini silahla,kalbini sevgiyle doldur.

Kendi kendine sorabilirsin,”burada ne göreceğim veya ne yapacağım” diye.Cevap,hiçbir şey!!!Bu insan okyanusuna batmakta serbestsin!Bu geceyi istediğin gibi geçirebilir,hatta uyuyabilirsin bile!Fakat…Görülecek hiçbir şeyin olmadığı Meş’ar’daymışsın gibi davran ve arzula.İhtişam bakışında olmalı, baktığın şeyde değil!!!Burada hiçbir zorunluluk yok. Yapacağın basit bir görevden ibaret:Düşünmek…

Ne kadar harika!Yerde Meş’ar’ın yıldızlarla dolu gökyüzüne bakarak oturan,herhangi bir kimlikten yoksun,isimsiz milyonlarca insan var.Gökten gelen ilham sağanağıyla susuzluğun giderilecek.Bu kalabalığın ortasında duyulan yalnızca sessizliktir!Bu kutsal hava içinde, zihnini dolduracak hiçbir şey yoktur.Allah düşüncesi bile,çünkü Allah her yerdedir!Bir gülü koklar gibi,O’nun kokusunu duyabilirsin.Kulaklarında,gözlerinde,kalbinde ve kemiklerinin iliklerine varıncaya kadar varlığını hissedebilirsin…Ne deniyor sana?O’nu derinin üzerinde bir okşayış,bir sevgi olarak duyabilirsin!

Kendini bulabilmen için Meş’ar gecesini düşünerek geçir.Gece karanlığında silahlarını bulmaya çalış ve yarın için hazırlan.Ne güzel bir görünüm! Ordu, Arafat’tan geliyor ve hiç durmadan silah toplamak için çaba harcıyor. İnsanlarla değil,yalnızca Allah’la ilgili rütbelerin var olduğu tevhid ordusudur bu.Rütbeler,kişinin ‘benliği’nin,bugünkü,dünkü ve herhangi bir zamandaki ‘benliği’nin nitelik ve karakterine göre verilir,isimler veya seçilmiş kişilere göre değil.Ve İbrahim,bu tevhid ordusunun kumandanıdır.

Dağlarda ve gecenin karanlığında,herkesin kendinden sorumlu olduğunu aklında çıkarmayarak silahlarını topla.Önündeki bölüm,yarın ‘kurban’ gününde(cihad zamanı) varacağın Mina’dır(savaş alanı).Gündüz dövüşeceğin için,silahların gece toplanmalı.İnsan okyanusu,fırtınalı ve dalgalı görünüyor.Onlar savaşı düşünerek hazırlanıyorlar.Milyonlarca esrarengiz hayalet,hep kardeş ve hep asker bu insan okyanusunda.Hepsi birbirini tanıyor,yine de kimse kardeşinin kimliğinin farkına varamaz,hepsi aynıdır çünkü.

Meş’ar karanlığında,yarın herkes Mina savaş alanında atacağı taşları toplamak için eğilmiş, taşlı toprağı habire araştıryor.Taşlar çakıl taşıdır,ama özel türdedir,onun için dikkatli ol!Hava karanlık ve taşları bulmak çok güç.Onları tart ve uygun büyüklüktekileri al!Seçiminde yapılan öğütlere dikkat et;disiplinli,bir arada ve kendini tamamen sorumlu hissederek.Ciddi bir konudur bu.Bu taşlar,düşmanını öldürecek olan silahlarındır. Düzgün, parlak,yuvarlak ve fındıktan küçük,çam fıstığından büyük olacaktır!Çakıl taşları neyi temsil eder?Bir kurşunu! He şey büyük bir düzen içinde ve dikkatle değerlendirilmiştir.İbrahim’in ordusundaki her askerin Mina’daki düşmanlarına yetmiş kurşun atması gerekmektedir.Düşman,baş,gövde ve kalbinden vurulmalıdır.Düşmana değen kurşunlar sayıya girecektir yalnızca; bir uzman değilsen,vuramayacakların için daha fazla kurşun topla.Ön safta ye almaya çalış.İstenilen sayıdan bir aşağı vurursan,bir asker sayılmadığın gibi,haccın da kabul olmaz.

Orduda kurallara dikkat et.Üç gün Mina’da kalman gerektiğini unutma. Kurşunların boşa gitmediğinden emin ol,çünkü yalnızca düşmana çarpanlar kabul görecektir.Bunlar,askeri hareketlerdir.Olaylar ve hareketler,görülen sonuç kadar önemlidir.Yer bir savaş alanıdır,bir sokak değil!Emirler basittir, zamanlıdır,tamdır,kesin ve kaçınılmazdır ve hiçbir teolojik veya felsefi açıklama gerektirmemektedir.Hareketler,dua,aracılık,yas veya niyazla ilgili değildir. Sonuçları olan bir hareket söz konusudur.Gürültüsüz ve tartışmasız tam bir itaat istenir.Bu noktada hiçbir şey ve hiçbir kimse yer değiştiremez; kimsenin özürleri kabul görmez!Bu dağlarda hiçbir kimsenin yetkisi olmadığını unutma.Öyle ki,İbrahim(as) veya Muhammed(saa) bile,istenilen sayıdan daha az taşla düşmana vurmuş olsalardı hacları kabul olmazdı.Bu sana ne anlatıyor?Bir hata yaparsan cezalandırılacaksın.Bu durumda,’akıl yürütme’ye veya rüşvete hiç yer yoktur.

İlk gün bir kez hücum eder ve bir defada yedi kurşun atarsın.Bu günler süresince kırkdokuz kurşun atılır.Dördüncü gün,Mina’da kalıp veya gitmek konusunda serbestsin.Kalacak olursan, ikinci veya üçüncü gün yaptığın gibi savaşmalı ve hücum etmelisin.Bu durumda,en azından yetmiş kurşunun olmalı Mina savaş cephesi olduğundan,orada kimse dinlenemez.Kalırsan savaşacksın!

Herkes silahlarını topladı mı,askeri hava birden manevi havaya bürünür. Silah,savaş,disiplin ve mutlak itaat konusunda hiçbir konuşma olmaz.Bunun yerini barış,aşk ev ruhun göğe yükselişi üzerine sohbetler alır.Kaynaşan aslanların kükremeleri acı inleyişlere dönüşür. Uçuşan kurşunların seslerinin yerine insanların gece karanlığında fısıltı,göğe yükselme ve Allah’la konuşmalarının duyulduğu bir sessizlik çöker.

Ne güzel bir görünüm!Meş’ar’ın gecesi,önce bir gün sonraki büyük savaş için planlar yapan heybetli bir ordunun kaynaşma ve bağırmaların atanık oldu!Ya sonra?y ışığı ve yıldız sağanağı altında bu dünyaya bir cennet yansıtan,duru ve dalgasız bir deniz görülür!Burası, güzellik ve merhamet meleklerinin ülkesidir.Herkes öylesine şaşkın ve sessiz;omuzları üzerinde kuş varmış gibi.Sessizce ağlayanların ‘yaş damlaları’nın sesi bile işitilebilmekte. Sevenlerin ‘kalb atışları’ndan başka hiçbir ses Meş’ar’ın bu sessizliğini bozmaya kalkışmaz.

Meş’ar,her askerin aynı zamanda bir kumandan olduğu bu dünyada ordunun kamp yeridir. Yalnız içip,eğlenip,bir sonraki gün savaş için hazırlık yapmakla kalmayıp,bayram gecesi daha zamanı gelmeden muzaffer savaşı kutlarlar. Herkes aşk,alçakgönüllülük ve sessizlik içinde. Gelecek ve sonsuzluk cephesinde istek ve kaynaşma çoşkunluğu ve gelecekle karşı karşıyalar; susuzluklarını ilham sağanağı ile gideriyor,ibadetle temizleniyor ve ruhlarını dua ile kuvvetlendiriyorlar.Bütün bunlar ne için?Yarınki savaşta,Yusuf’tan ayrıldığında ölme noktasına gelen Yakub gibi büyük kumandanın,Allah’ın elinden şehadet şerefini alabilmek için…!!!

Ne ilginç?!!!Yaklaştıkça yaklaşan kavga gününü bekleyen Meş’ar’daki askerlerin ellerinde silah,dudaklarında dua…Sabah rüzgarı,her tarafta yankılar yapan ve her köşeden işitilen tatlı ezan sesiyle birlikte,kampta böylesine esrarengiz bir harekete tanık oluyor.Sanki yankılar en uzak ufuklara yansıyor.Yüzbinlerce ‘şekil’,alacakaranlık şafakta rükuya varıyor ve secde ediyor.Bu tevhid toprağında ezan öylesine hafif esiyor ki,hiçbir şey birliğin ihtişamını zedeleyemiyor!Sabah namazı vakti girmiştir.Her zaman kıldığın sabah namazı bu,fakat bu kez dudaklarının dile geldiği hava farklı.Sessizlik hakimdir Meş’ar’da,herkes uykudaymış gibi. Gece,dağların üzerinden süzüldü,Meş’ar’da uyuyanların üzerinden sıyrıldı ve Mina Boğazı’nda kayboldu.Ve şu anda güneş doğuyor!

Dr.Ali Şeriati

 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst