Hacc -- 4. Bölüm

SuskunDervis

Kayıtlı Üye
SA’Y

Makam-ı İbrahim’deki tavaf namazından sonra Safa ve Merve tepeleri arasında bulunan Mes’a’ya gitmelisin.Bu iki tepe arasında yedi kez ‘koş’.Safa tepesinden başla.Yolun hervele yapman gereken bölümü Kabe düzeyindedir. Geri kalan kısmında ise,Merve’ni eteğine kadar normal yürürsün.

Sa’y bir arayıştır.Amacı olan bir harekettir.Koşmak ve seğirtmek diye tanımlanır.Tavaf ederken Hacer gibiydin,Makam-ı İbrahim’de İbrahim ve İsmail gibi.Sa’y yapmaya başladın mı,yeniden Hacer gibi olacaksın.

Burada gerçek bir tevhid gösterisi vardır.Şekiller,modeller, renkler, dereceler,kişilikler, sınırlar,ayrımlar ve mesafeler kaybolur.Sahnede,soyunuk insan ve çıplak insanlık vardır! Yalnızca inanç,iman ev harekettir görülen! Burada kimsenin adı anılmaz;İbrahim,İsmail ve Hacer bile yalnızca isim,kelime ve sembollerdir.Var olan her şey sürekli kımıldamaktadır; insanlık,maneviyat ve bu ikisinin arasında da büyük bir düzenlilik.Öyle ki,bu hacdır,belli bir yönde sonsuz hareket için verilmiş bir karar.Bütün dünyanın kımıldayış şeklidir de.

Sa’y ayaparken Hacer’in rolünü oynayacaksın;bir kadın,bir yoksul,basit bir Habeşli cariye ve Sara’nın hizmetçisi.Bütün bunlar,O’nun,insan yapısı sosyal düzendeki nitelikleri;şirk düzenindeki ama,tevhid düzenindeki değil!Bu cariye Allah ile konuşandır;O’nun yüce elçilerinin annesi ve en sevgili ve kıymetli yaratıklarının temsilcisidir.Bu hacc gösterisinde birinci ve önemli karakterdir. Allah’ın evinde tek bir kadındır,bir annedir!

Allah Hacer’e,kendisine itaat etmesini ve oğlu ve kendi için gerekli şeyleri sağlayacağını söyledi.Allah,ihtiyaç ve geleceklerine dikkat edecekti.Ey Hacer, teslimiyet ve itaat örneği, imanın ve aşka güvenin büyük galibi,benim şemsiyemin altında korunacaksın!...Hacer kendini tamamen Allah’ın iradesine teslim etti;bu vadide oğlunu bıraktı.Bu,Allah’ın emri ve sevgisinin buyruğudur.Ama,teslimiyetin modeli yine de “boş durmadı.”Hemen kalktı, yapayalnız kuru bir dağdan diğerine su arayarak koşmaya başladı!durup dinlenmeden arayarak,kımıldayarak ve mücadele ederek;kendi nefsine, ayaklarına,iradesine ve zekasına güvenmekte kararlıydı.Hacer sorumlu bir kadın,bir anneydi;seven,yapayalnız,seğirten,arayan, acı çeken,yıkılan, destekten yoksun,barınaksız,evsiz,toplumundan ayrı düşmüş,sınıfsız,ırksız ve ümitsiz;bütün bu engellere rağmen ümitli!Yalnız bir cariye,bir kurban, yabancı,sürgün, sevilmeyen,kapitalist-aristokratik düzenlerin kabul etmediği, usluların nefret ettiği,sınıfların, ırkların ve ailenin nefret ettiği…Bu siyah hizmetçi kucağında çocuğuyla yapayalnızdı! Yurdundan ve daha ayrıcalıklı bir ırkın ülkesinden uzakta,çok uzaklardaydı.Bu ilginç çölde dolaşırken,bu dağlarda bir tutsak gibiydi.Yapayalnız,yorgun,fakat oradan oraya su arayarak koşarken ümitli ve kararlı.

Yapayalnız…Bu dağların tepesinde yalın ayak koşuyor su ararken,oturup ümitsizce ağlamıyor.

Bu,İbrahim’in sünnetinin başlatıcısı,bir tanrı değil,bir cariye;’ateş’ değil,’su’ için merhamet arıyor?Su?Evet,su!Görünmeyen değil,fizik ötesi değil,aşk değil,teslimiyet değil,itaat değil, ruh değil,felsefi bir dünya görüşü de değil, göklerde değil,ahrette de değil.Değil,değil,değil…

O bu dünyada su içiyor!Yeryüzündeki bir çeşmeden,tamamen maddi. Yeryüzünde akan bu sıvı(su) hayat için öylesine gerekli ki.Vücud için gerekli, çünkü damarlarımızda kan olur. Çocuğun susuzluğunu gideren anneni göğsündeki süttür aynı zamanda…Su aramak,bu dünyadaki maddi hayat için çalışmayı sembolize eder.İnsanın tabiatla olan ilişkisini gösteren katıksız gereksinim.Bu dünyada cenneti bulma ve yeryüzünde meyvasından faydalanma yolu.

Sa’y bedenin çalışmasıdır.Susuzluğunu gidermek ve çocuklarını doyurmak için,su ve ekmek ardında koşman ve çaba harcaman demektir.Daha iyi bir hayatı kazanma yoludur.Oğlun susuz ve bu kuru çölde seni bekliyor;ona su getirmek için bir pınar bulman senin görevin.Sa’y, ihtiyaçların için tabiatın kalbinde araştırma yapmak ve kavga vermektir;taştan su çıkarma girişimidir.

Sa’y:Yalnızca maddi,maddi bir ihtiyaç;maddi bir amaç ve maddi bir hareket!

Ekonomi:Tabiat ve iş!

İhtiyaçlar:Maddi ve insani!

Şaşırtıcıdır ki,mesfe olarak tavafla Sa’y arasında ancak birkaç adım ve birkaç saniye vardır. Yine de bu ikisi arasında büyük bir farklılık göze çarpıyor:

Tavaf:Mutlak sevgi!
Sa’y:Mutlak akıl!
Tavaf:Tamamen ‘O’!
Sa’y:Tamamen ‘sen’!
Tavaf:Yalnızca Kadir-i Mutlak’ın iradesi!
Sa’y:Yalnızca senin iraden!
Tavaf:Mumun çevresinde yanıncaya;külleri rüzgarda savrularak,aşk içinde kaybolup ışıkta ölünceye kadar dönen bir kelebek gibi!
Sa’y:Kuvvetli kanatlarının desteğiyle,kayaların ortasında avı yakalamak ve yiyeceğini bulmak için bu kara tepelerin üzerinde uçan bir kartal gibi.Hem yeri,hem göğü fethediyor. Rüzgar,hem yeri,hem göğü savuruyor.Kartalın kanatlarına karşı öylesine hafif esiyor.Göklerde serbestçe uçmak hırsını simgeliyor.Kanatlarının altında yeryüzü o kadar ufak ki:Üstelik kartalın akıllı ve keskin bakışlarının içinde kaybolmuş!
Tavaf:İnsanın ‘gerçeğe’ olan sevgisidir.
Sa:’y:’Günlük gerçeklerle’ desteklenen insandır.
Tavaf:Ulu kişidir.
Sa’y:Güçlü kişidir.
Tavaf:Aşk,ihanet,ruh,ahlak,güzellik,iyilik,kutsallık,değerler,gerçek,inanç,takva,eza,kurban, sadakat,kulluk,algı,nurlanma,teslimiyet,Allah’ın güç ve iradesi,maneviyat,görülmeyen, başkaları için,ahiret için ve…Doğulu ruhun sevdiği ve harekete geçmesine neden olan her şey.
Sa’y:Akıl,mantık,ihtiyaçlar,yaşama,olaylar,hedefler,yeryüzü,maddiyat,tabiat,ayrıcalıklar, düşünme,ilim,endüstri, metod,karar,yarar, sevinç,ekonomi, medeniyet,vücud,hürriyet,ifade güçlüğü,egemenlik,bu dünyada…nefis için ve…Batılıların uğrunda kavga verdiği her şey.

Tavaf:Yalnızca Allah!
Sa’y:Yalnızca insan!
Tavaf:Yalnızca ruh,başka hiçbir şey değil!
Sa’y:Yalnızca beden.
Tavaf:’Oluş’ sancıları ve ahiret için endişeler!
Sa’y:’Yaşama’ sevinçleri ve ‘dünya’nın mevyaları.
Tavaf:’Susuzluğu’ arama!
Sa’y:’Su’ arama!
Tavaf:Kelebek.
Sa’y:Kartal.

Hacc,tavaf ve Sa’y’in birleşimidir;tarih boyunca insanın kafasını kurcalayan çelişkileri çözen:Materyalizm mi,idealizm mi?Akılcılık mı,ruhçuluk mu?Ahiret mi,dünya mı?Yiyip içmecilik mi,inziva ve zahitlik mi?Allah’ın iradesi mi, insanın iradesi mi?O’na güvenmek mi, insana güvenmek mi?O’na güvenmek mi,kendine güvenmek mi?

Allah size cevabı öğretecektir.Her ikisi de kelimelerin,algının,ilim ve felsefenin verdiği bir ders değil,bir insan örneği gösterilerek verilen bir ders.Kendisinden,inanç ve gerçekleri arayan dünyadaki bütün filozofların,ilim adamlarının ve büyük düşünürlerin Allah’ın büyük dersini öğrenecekleri bu örnek,yine bir kadın.Habeşli siyah bir cariye,bir anne.İşte o,Hacer’dir!

‘Aşk’ buyruğuna itaat ederek,kendisini O’nun mutlak iradesine teslim eder.Yurdunu ve ülkeni terk ederek çocuğunu uzaklara,çok uzaklara getirir ve bu kuru ve ıssız vadide(Mekke) bırakır.Tamamen Allah’a ve O’na olan aşkına dayanır.İman gücüyle bütün akıl yürütme ve düşüncelerini bir tarafa iter.Bu tavaftır.

Fakat,sözde pek çok takva sahibi ve abid kişilerin aksine,oğlunun yanında sessiz sedasız oturup durmaz.Bir mucize olmasını,görünmez bir elin gökten meyvalar getirmesini veya susuzluğunu giderecek bir ırmağın akıvermesini beklemez.Ya?!Oğlunu ‘aşk’ın kollarına terk eder ve su aramaya karar verip elinden geleni yapmak içim hemen koşmaya davranır.Ve şimdi,Mekke’nin dışında ve kuru dağlarından bir kadın,yalnız,susuz,sorumlu,yabancı,boşuna bir ‘su’ arayışı içinde dolaşıyor!Ey Allah’ım,’Hacer’i mi konuşuyoruz,yoksa bütün insanları’ mı?

Hacer’in çabaları boşunadır;umutsuzca oğlunun yanına döner.Bir de ne görsün,’aşk’ın şemsiyesi altında yorgun ve susuz bırakılan çocuk topuklarıyla kumları oymuş.Ümitsizliğinin bu son noktasında ve umulmayan bir yerden,birden…

Mucizeyle,ihtiyaçların gücü,
Ve Allah’ın merhametiyle ‘bir şırıltı’
‘Suyun sesi’!

Zemzem;taştan akan hayat kaynağı tatlı pınar!Bu ders,’aşk’la suyu bulmak,fakaçabayla değil,yine "çabada"dan sonra.

Gerçi O’na çalışa çalış,
Yaklaşamıyorsan da,
Ey kalbim,
Yine de elinden geleni
Yapman gerek.

Ey seven,çalış,elinden geleni yap.Sen;mutlak iman ve mutlak güven!

Tavaf yaptığın sayı kadar,yedi kez dene!Fakat bu defa,seni sonunda başladığın yerden başka hiçbir yere götürmeyen çember şeklindeki bir olu(yani sıfırı) bırak.Mideni doldurmak için çalışarak ve çalışmak için mideni doldurarak,hiçbir yere varmayan,bir şey kazandırmayan ve amaçsız bir hareketten başka bir şey olmayan boş bir çember içinde gezinme. Sonunda,ölüm gelir çatar!

Tavaf:Yaşamak için değil,Allah davası için yaşamak.
Sa’y:Yalnızca kendin için değil,insanlar için de elinden geleni yapmak.Burada yolun düz bir çizgidir,çember değil!Çemberler içinde dönüp durmaz,ileriye doğru yürürsün.bu bir göçtür,bir noktada başlayan ve hedefine varan; Safa’dan Merve’ye gidiştir.

Sa’y süresince ileri-geri bir hareketi yedi kez tekrarlarsın.’Yedi’ rakamı ‘çift’ değil,’tek’ bir rakamdır,yani Sa’y’in Merve’de biter,başladığın noktada değil!Yedi kez!’Yedi’,her zamanı… Merve’ye kadar bütün hayatını temsil eden sembolik bir rakamdır!Başkaları için arı bir sevgi demek olan Safa’dan başla.Varacağın yer insanlık ideali,bir şeref duygusu,başkaları için cömertlik ve bağışlama demek olan Merve’dir!Başkaları kimler)Seninle beraber koşanlar!

Ne biliyorum ben!Anlattıklarım,yalnızca anlayabildiklerim,haccın tamamının simgeledikleri değil;buraya kadar yapılanlar,benliğini eriterek sevgi okyanusuna dalman,pak ve günahsız çıkarak Makam-ı İbrahim’e adım atmak demekti.Oradan ey yabancı,evsiz ve yeryüzünden sürülmüş insan,bir sorumluluk duygusu bir serap içinde seni su aramaya iter.Hacer gibi Safa tepesine git,koşuşan beyaz insan seline gör.Safa’dan susuz ve yorgun inerek,bu kuru ve sıcak çölde su ararlar.Merve’ye varırlar,ama su bulamazlar.Kuru dudaklar,boş el ve üzgün bakışlarla Safa’ya dönerek yeniden aramaya koyulurlar.Bu işlem yedi kez tekrarlanır,ama ne su bulunur,ne de susuzluk giderilir!Fakat Merve’ye erişirler!

Ve sen ey damla,bu susuz,kavga veren ve dolaşan beyaz ırmağa Safa tepesinde katıl!Bu insan seline kendini bırak.Diğerleriyle birlikte sa’y et.Kabe’nin düzeyine gelindiğinde, say’inin ortasında diğerleriyle birlikte ‘hervele’ yap.

SA’Y’İN SONU(TAKSİR)

Merve’de Sa’y’inin son noktasında saçını kısalt veya tırnaklarını kes.İhramını çıkar ve her günkü elbiselerini giy.Kendini serbest hisset(burada umre bitmektedir)Eli boş ve susuz, Merve’den ayrıl,İsmail’ini bulmaya git…!

Bak,dikaktle dinle!Şuradan bir su şırıltısı geldiğini işitmiyor musun?Bak,bak!Susuz kuşlar hep bu kuru çölün üstünde uçuşuyorlar!Zemzem İsmail’i susuzluğunu giderdi.Çok uzak ülkelerden gelen yabancı bir kabile bu boş vadiyi doldurdu.Yeryüzünün susuz insanları Zemzem’in çevresinde bir halka oluşturdular.Taştan bir şehir yükseldi bu ıssız ve susuz çölde. Bu vahiy sığınağı…Bir ‘hürriyet’ ve ‘aşk’ evi!

Susuz ve yalnız sa’y’den dönünce,burada yalnızlığın bitecektir.Zemzem İsmail’in ayağının altından akıyor.İnsanlar çevresine üşüşmüşler.Başka ne görüyorsun?Allah,kapı komşundur! Ona öylesine yaklaşmış bulunuyorsun ki!

Ey,’sa’y’ ederek yorgun düşen insan,’aşk’a güven!

Ey,’sorumlu insan’,elinden geleni yap,çünkü İsmail susuz!

Ey,’aşka düşmüş kişi’,iste!

Aşkın ve istemenin mucizelere meydana getireceğine ümidin olsun!
Ve sen sa’y etmekten gelen hacı…

‘Varlığı’nın kuru çölünden ve ‘ihmal edilmiş tabiatının’ derinliklerinden bir pınar sesi geliyor!

Kalbine dikkatle kulak ver.

Şırıltıyı duyacaksın.

Merve tepesinden Zemzem’e doğru yürü.Bir kaç yudum al,yüzünü yıka ve geldiğin yere bir miktar götür ki,hediye diye insanlarına sunasın!

BÜYÜK HACC

Zilhicce’nin dokuzuncu günü hacc başlar.Nerede olduğun önemli değil!Nerede olursan ol… mscidu’l Haram’da,Kabe’nin yanında,otelde veya caddede…Bulunduğun yerden hacc için ayrılmalısın.İhramını giy,Mekke’yi terk et. Mekke’yi arkanda bırakmak ne kadar şaşırtıcı! Kıble burada,Mekke’de değil miydi?Öyleydi,ama Kabe’yi terk ederek başlıyor hacc!!!

Mekke’ye gelmek ve Kıble ile karşılaşmak için aileni,ülkeni,evini vs. terk etmeyecek miydin?Evet,terk edecektin,ama bu umre içindi.Ya şimdi,neden Kabe’yi terk etmen gerekiyor?Çünkü,hacc başlayacak!

Mekke’ye gitmeye karar vermek haccın bütünüyle gerçekleşmesi olmadığı gibi,Kabe ve Kıble de haccın hedefleri değildir.Bunlar,kendi adına yanlış anladıklarındır.Tevhidin önderi (İbrahim) haccın Kabe’de bitmediğini,tersine Kabe’yi terk ettiğin anda başladığını öğretiyor sana.Kabe,varacağın son durak değil,başladığın ilk nokta!

Şimdiye kadar Kabe’de yok olacak,kişisel çıkarlarını düşünmeyecek,kendi kendineliği ve sınırlarını aşacak ve ‘kendini’ keşfedeceksin.Ey,’O’nu görmeye gelen muhacir,bundan sonra değişik bir yolda gidecek ve yeni bir ülkeye gireceksin.Umre için ve Mikat’ta ‘evini’ terk ediyorsun.şimdi ise hacc için ‘Allah’ın Evi’ni terk etmelisin!

Tam teslimiyetin kıyısında ve hürriyetinin zirvesinde ‘kendini’ keşfettiğin zaman şu emre itaat edecek düzeye gelmiş oluyorsun!’Kabe’den ayrıl;şimdi bana Kabe’den dha yakınsın!’. Umre yaparken Kabe’yi ziyaret etmek benliğini keşfetmene yarıyordu.Şimdi ise Allah’a yaklaşacaksın,’evi’ ziyaret etmeyecek,fakat,’sahibi’ni göreceksin!

“Ve varış Allah’adır.”(Nur,42,Fatır,18)

Kabe,’son durak’ değil,yalnızca ‘yön’dür.’Kabe’ye gelerek başladın,ama ‘Kabe’de kalacak değilsin.Herhangi bir yerde duracak olursan,kaybolur ve ölürsün.

Ey,bu yolculuğa başlayan ve her zaman O’na yaklaşmaya çalışan hacı,
Ey,Allah’ın ruhu olan insan,
Ey,amel-i Salih kişi,
Mekke’ye geldin,
Burada kalma.
Haram’da durma.

Başka kıblelere yönelmemen için Kabe kıble olarak senin yönündü.Bununla birlikte, Mekke’de Kıble bir başka yerdir.Oraya gitmeye karar vererek, Mekke’ye gelişten daha büyük bir yolculuğa(Hacc-ı Temettü) başlamalısın.

Böylece,ayrıldığın gün,(Zilhicce’nin dokuzunda) nerede olduğuna bakmadan ihramını giy. Mekke’ye sırtını dön ve yürü…!Mekke’den daha kutsal ve daha saygıdeğer neresi vardır? Durma;göreceksin…!

ARAFAT

İhramını giyip Mekke’den çıkınca,dokuzuncu gün,güneş batımına kadar kalman gereken Doğu’ya(Arafat) doğru yola çıkacaksın.Geri dönüşte Meşar-i Haram’da ve arkasından Mina’da kısa bir süre kalacaksın(vakfe).Niçin?Kısaca göreceğiz!

Önceden anlatılanların tersine,yani yavaş yavaş ve adım adım gitmek yerine,şimdi gerçek bir aşık gibi susuz ve durup dinlenmeden Arafat’a gideceksin.Onuncu günün sabahından, on ikinci güne(istersen on üçüncü güne) kadar Mina’da kalman gerekir.

Bu üç bölgeyi birbirinden ayırmaya yarayacak hiçbir işaret yoktur.On beş mil kadar uzunlukta dar bir geçit Mekke vadisiyle birleşir.bu boğaz boyunca,bir bölgeyi diğerinden ayıran herhangi bir gösterge ve tabii,tarihi ve dini hiçbir anıt yoktur.Sınırlar,hareketlerinin varsayımlı bölümlerinden ibarettir.

Bir diğer önemli faktör,bu ‘üç bölümde’ kalma(vakfe)konusunda gösterilen titizliktir.Bu titizliğin nedeni,tüm dokuzuncu gün boyunca Arafat’ta durmak veya Meş’ar’da yalnızca yetmiş taş toplamak için kalmakta aranmamalıdır!

On bir ve on ikinci günler Mina’da kalmalısın;bunlar,kurban gününü izleyen iki gündür.Her ne kadar,kurbanını kesip şeytanı da taşladıktan sonra,onuncu günün öğlesi işini bitirebilsen de,Mina’da kalman gerekmektedir.

Göreceğimiz gibi,bu,kalmak için kalmak değil,fakat kervanla birlikte giderken yolunun üzerinde kısa bir duruştan ibarettir.Bu geçit boyunca ,durdukları zaman durur ve bir bölümden diğerine giderken sen de harekete geçersin. Girdiğin her bölümde bir an durur ve sonra öbürüne doğru yollan!Mina,son bölüm olduğundan,orada üç gün kalacaksın.Unutma,orası da son durak değildir!Bu yolculuğun ne zaman bitecek?Kervanın son durağı neresidir?Hiçbir zaman ve hiçbir yer!Öyleyse,nereye gidiyorsun?

Cevap,sonsuzluğa,Allah’as.Allah,’mutlak’tır, O,’sonsuz’ olandır.Dolayısıyla, yolculuğun mutlak güzelliğe,mutlak bilgiye,mutlak güce, sonsuzluğa ve tamlığa doğru bir harekettir!Durmamacasına ve sonsuz bir hareket.

Bu yolculukta,Allah ‘durak’ değil,’hareketin yönüdür.’İnsan için her şey geçici,değişken, yok olucu ev koruyucu;böyleyken bu sonsuz hareket sürekli ve yön her zaman orada!

“O’nun yüzünden başka her şey helak olucudur”.(Kasas,88)

Mekke’den çıktın ve doğru Arafat’a geldin.Şimdi de,bölümden bölüme geçerek geri Kabe’ye dönüyorsun.

“Biz ancak Allah’a aidiz ve yine O’na dönücüleriz.”(Bakara,156)

Bütün bu anlatılanlar ‘hareket’tir;giden bir hareket(dönüş) ve gelen bir hareket(geri dönüş). Her zaman bir ‘şey’e doğru bir hareket,bir ‘şey’de değil,çünkü her yolculuğun bir sonu var.O, bir kutsal ziyaret değil,çünkü her kutsal yolculuğun bir sonu var.Hacc,mutlak bir hedef ve bı hedefe doğru dışa dönük bir hareket…Bu nedenle,kişinin varabileceği bir son durak değil, yaklaşmaya çalıştığı bir hedef!İşte,Arafat’tan dönüşte,Kabe’nin içinde değil de,Kabe duvarlarının gerisinde Mina’da kalışının nedeni!..Bu,’yaklaşmak’ anlamına gelen şey, ‘ulaşmak’ değil.

Allah’a dönerken içlerinden geçmen üç bölüm vardır;Arafat,Meş’ar ve Mina.Bunlar üç ziyaret yeri değildir.Her bir bölümde kalış süresine gösterilen titizlik kadar,kalış niyetlerinin de bilincinde olmak önemlidir.Bu üç bölüm neyi gösteriyor?Allah,bizzat onların ilahi isimlerini kendisi vermiştir:

Arafat:’Hikmet’ ve ‘ilim’ demektirr.
Meş’ar:’Bilinç’ ve ‘anlayış’ demektir.
Mina:’aşk’ ve ‘inanç’ demektir.

Mekke’den Arafat’a git(biz Allah’a aidiz) ve arkasından Arafat’dan Kabe’ye geri dön(ve yine geri dönücüleriz).Arafat,insanın yaratılışının başlangıcını temsil eder.’Adem’in (insanın yeryüzünde yaratılışı) menkıbesinde şöyle deniliyor:Adem,yeryüzüne indikten sonra, Arafat’ta Havva ile karşılaştı; birbirlerini tanıdıkları yer orasıdır.İniş,(günahından sonra) Adem’e Cennet’i terk etmesi söylenince meydana gelmiştir.Ağaç ve fundalıklarla kaplı bu cennette Adem yiyor,içiyor,eğleniyor,herhangi bir sorumluluk ve çalışma sorumluluğu olmadan yaşıyordu.Bir melekken;insana secde etmeyerek asi olan İblis’in vesvesesine kadar, büyük bir doygunluk içindeydi. İblis, ’sınırlarını’ aşıp isyan ederek,yasaklanan meyvadan yemesi için,Allah’ın ruhunu üflediği,hem muttaki,hem de facir olan insanı kandırdı.İblis insana, dediğini yaparsa daha uzun ve daha iyi bir hayat süreceğini söylemişti.

‘Akıl’,tek başına insanı etkilemedi;Adem,yasaklanan meyvadan yemeyi reddetti.Şeytan, ‘aşk’ı sembolize eden Havva’ya vardı!Ve sonra Adem ‘yasaklanmış meyva’dan yemeyi kabul etti.Hem ‘akıl’,hem ‘aşk’ meleği etkileyerek,onu ‘adem’e dönüştürdü.

Adem,’günah’ işleyen ve ‘pişma olan’dı.’Asi de olabilir’,’itaat da edebilir’di.Bu durumda ‘isyan etmek’,irade hürriyetini elde etmek demekti;Allah’ın iradesine aykırı olarak karar verme serbestisini içine alıyordu bu.’Karar verme serbestisi’,’sorumlu’ ve’bilinçli’ olma düşüncesini de beraberinde getiriyordu.Sonuç olarak,Adem’in doygunluk,eğlence ve rahatının yerini ‘ihtiyaçlar,hırs ve sancılar’ adlı…veya ‘düşüş’!

Hırs,sancı ve ihtiyaçların kurbanı olan,bilinçli,isyankar ve sorumlu kişi,(Adem) için yeniş bir hayat başlıyordu.Sürgün ve yalnızlık duygusuyla,bu yeryüzü zindanıydı.Ayrılığın verdiği tutukluluk durumu içinde,iman,bilgi,sır bilirlilik,sanat ve edebiyat…ve hayat diliyle yalvarır! İsyanının suçunu, ’günahın tabii ağırlığını’ ve ‘içgüdüsel tevbe arzusunu’ kalbinde duyuyordu. Haccın bunlarla ne ilgisi olabilir?Hacc,insanın yaratılış ve tevbesinin yaşayan bir örneğidir. Bir yabancılık ve sürgün olma duygusunu içine alan benlik bilincini kuşatır.Sonuç olarak ortaya çıkan bir ‘geri dönüş’ kararıdır!

‘Cennet’teki Adem’in’,’yeryüzündeki Adem’e dönüşmesi,günümüz insanının davranış ve karakterini örnekliyordu.Şeytan’ın ve Havva’nın aldattığı, asi,saldırgan ve günahkar insanın bir portresiydi.Her ne kadar,,Cennet’ten yeryüzüne sürülüp tabiatın kucağına bırakıldıysa da, Adem ne de olsa ‘yasaklanmış ağaç’ın meyvesinden bir kere yemiş bulunuyordu.Sonuç? Adem,akıl,bilinç ve isyan duygusu kazandı!Gözlerini açtığında çıplak olduğunu gören Adem, ‘kendini tanıma’ durumuna gelmişti.

Yukarıda geçtiği gibi,’Kabe’den Arafat’a iniş,insanın yaratılışının başlangıcını temsil eder. İnsanın yaratılışıyla,’bilgi’nin yaratılışı aynı zamana rastlıyor! Adem ile Havva’nın karşılaşmasından çıkan sevgi kıvılcımı, birbirlerini anlamalarına yardımcı oldu.Bilginin ilk işaretiydi bu!Adem, kendisiyle aynı kaynaktan ve nitelikteki karşı cinsten olan eşini tanıdı.

Sonuç olarak,felsefi görüş açısından insanın varlığı,bilginin varlığıyla aynı zaman rastlar; bilimsel bir görüş açısından ise,insan tarihi bilgiyle başlar.

Ne kadar ilginç!Hacc süresince ilk hareket Arafat’ta başlıyor.’Arafat’ta duruş’,gündüz, güneşin tam tepede olduğu dokuzuncu günün öğlesine rastlıyor.Güneş ışığında bilinç,görüş, hürriyet,bilgi ve sevgi kazanasın diye bu vakit seçilmiştir!Güneşin batımında,Arafat’ta duruş sona erer.Karanlıkta hiçbir şey görülmez.Bu nedenle de,ne bilgi ne de hikmet söz konusudur artık!Arafat düzlüğünde güneşin batımıyla birlikte insanlar,güneş yönünde ‘batı’ya yönelir. ‘Bilinç’ ülkesi Meş’ar’a varıncaya kadar giderler;orada dururlar.

‘Bilgi’den sonra ‘bilinç’ safhası gelir.Önce ‘bilgi,sonra ‘bilinç’,ne kadar ilginç?

İnsanlar,bilincin bilgiden önceden geldiğini tartışmasız kabul ederler,fakat bu iki zihni olguyu yaratan,hiç de öyle olmadığını gösteriyor!Adem,karşı cinsten Havva ile karşılaştı. Görüşlerini paylaştılar,düşünce alışverişinde bulundular ve karşılıklı olarak bilişip anlaştılar. Kişisel hayatları,bir ailenin kurulup, ’bilinçli bir sevgi’nin doğmasıyla sürdü!Konuyu biraz daha açacak olursak,iki insanın birliği bilgiyle başladı;bilginin ilerlemesi insanın bilincine katkıda bulundu.Bu,anlaşmayı artıran bilimi doğurdu ve ardından insanın bilincinin kuvvetlenmesine neden oldu.Bu neye yol açtı?Daha fazla ‘bilimsel ilerlemeye’!

‘Nesnellik’ ve bir fikrin dış dünya ile ilgisi ‘realite’ye dayandığı zaman akıl gelişecek, kavrayış artacak ve kişinin manevi gücü yükselecektir!

Arafat’tan(bilgi) önce Meş’ar(bilinç) gelseydi,teolojik ve metafizik idealizm geçerli olacaktı!

Eğer,Mina’dan(aşk) başlamak gerekseydi,kör bir din ortaya çıkacaktı!

Arafat’tan(bilgi) başka bölüm olmasaydı,amaçsız bir ilerleme ve ruhsuz bir medeniyete sahip maddi ve bilimsel,fakat tembel bir hayat doğacaktı!

Arafat’sız(bilgi),yalnızca Meş’ar(bilinç) ve Mina(aşk) olmuş olsaydı,şu anda sahip olduğumuz iman anlayışına eremeyecektir!!!

Fakat İslam dininde,yerin en basit parçasından(toprak) yaratılan ve Allah’ın emanetçisi olarak güç sahibi kılınan insan hareketlerine bilgiyle başladı. Nesnel bir metodla bu dünyanın gerçeklerini kavradı.Son dönemde aşkı buldu.Bu dönemler,Arafat’tan Meş’ar’a gelmek ve oradan insan niteliklerinin zirvesine ve tamlığa(Mina/Sidretu’l Münteha’ya) veya…Allah’a yükselmek şeklinde sahnelenir.

Gerçekçilik?Evet,ama prensip olarak,amaç olarak değil!Fizik ötesi ve ideal için kaynakladığın bir temel!İslami kavram açısından ,insan kısmen çamurdan kısmen de Allah’ın ruhundan yaratıldığı için,senin iraden ve kararın(azmin) çamurdan Allah’ın ruhuna hicret etmene yarayacaktır. Arafat,Meş’ar ve Mina denilen üç bölümü geçerken yapacağın budur işte!

Yukarıda anlatılanların ışığında,aşağıdaki kelimelerin anlam ve güzelliği şöyle ifade edilebilir:

Mezheb:Yol!
Hikmet:Uyanıklılık!
Risalet:Yol göstericilik!
Ümmet:Azim sahibi topluluk!
İmam:Rehber ve kılavuz!
Şehit ve Şahit:Yol işaretleri!
İbadet:Bağlılık hareketleri veya yolda yürümek ve yolu düzeltmek!
Takva:Sorumlu bir devrimci olarak,kendini eğitmen,kendini ve çürüme nedenlerini hatırlatan şeylerden kaçınman!
Allah’ın Yolu:İnsanlar için,kendini ve dünyanı feda etme yolu!
Dua:Kendini Allah’a arzetmen,O’nu çağırman,O’nu sorman,ihtiyaçlarını, istek, sevgi ve nefretlerini O’na anlatman ve başkalarını teklif etmen!
Zikir:Akılda tutma,düşünme!
Hacc:Karar verme!

Mekke’nin en uzak noktasındaki Arafat’a verdin.Her yanı kumlarla kaplı kuru bir düzlüktür orası.Ortasında,Hz.Muhammed(saa)’in ashabına Veda Hutbesi’ni okuduğu küçük ve kayalık Cebel-i Rahmet denilen tepeyi görebilirsin. Arafat,bir günlüğüne ziyaret ettiğin harika bir şehirdir;günün batımında yapılan dualardan sonra rüzgarla baş başa kalır!Orada,sınırları olmayan tek bir ümmet halinde bütünleşmiş,bütün dünya sanki bu düzlükte bir ufuktan diğerine uzanan beyaz çadırların altında bir araya gelmiştir…Farklılıkların en az düzeye indiği,aristokrasinin böylesine alçaldığı ve insan yapısı güzelliklerin son derece çirkinleştiği!

Kendi kendine sorarsın:Burada ne göreceğimi sanıyorum?Ne yapılacak?Cevap:Hiçbir şey! İstediğin her şeyi yapmakta serbestsin!Gününü büyük bir insan okyanusunda yüzerek geçirebilir veya istersen bütün gün uyuyabilirsin de!Fakat,Arafat’ta olduğunu unutma!Burada ‘görülebilecek’ hiçbir şey yoktur.Andre Gide’nin dediği gibi,”ihtişam bakışında olmalı, baktığın şey de değil.”Bırak eğilimlerin ve tabiatın Arafat’ın parlak güneşi altında açsın.Son olarak,insanın tarih boyunca yaptığının zıddına,güneş ışığından,ışıktan, hürriyet ve kalabalıktan kaçma.Her zaman insanlarla bir arada bulun…

Eskiden,bataklık sulardaki yosun gibi,cahilce ve baskı altında yaşıyordun!Şimdi ey insan, çadırından çık,bu derin insan okyanusuna çek kendini ve bırak,’ben’in Arafat’ın parlak güneşinin altında yansın!Yalnızca bir gün için ey ‘insan’,yanarak bu insanların kalbini aydınlatan bir mum gibi ol!Zalimlerin elinde balmumu ve erimiş madde gibi olma.Bir oyuncak olma.

Hangi durumda olursan ol,bu günü istediğin gibi geçirebilirsin.Senden yapman istenen tek şey,durman(vakfe) ve sonra Arafat düzlüğünü güneş batımında terk etmendir.

Dr.Ali Şeriati
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst