Haberleşme iki nokta arasında haber alıp verme yöntemlerine ve bu yöntemlerin uygulanması sırasındaki faaliyetlerin tamamına verilen isimdir. Bir verici ve bir alıcı arasında mesaj, bilgi ve haberlerin alınıp verilmesi faaliyeti. Bilgi, duygu ve düşüncelerin paylaşılması için kurulmuş sistemlerdir.
Haberleşmeden maksat sadece bilgi vermek veya almak değildir. Zâten bilginin kıymeti, bir harekete, bir işe, bir faydaya yol açmasıyla yakından ilgilidir. Tehlikedeki geminin S.O.S. işâreti vermesi, yangında itfâiyeye haber verilmesi, harpte beyaz mendille teslim işâreti verilmesi, trenin düdüğünü, otoların kornasını çalması hep bir harekete, bir işe yol açmak içindir.
İnsan beyni haberleşmenin merkezi durumundadır. Beynin hafıza kabiliyeti, bilgileri tasnif ve biraraya getirme fonksiyonları, insanın çevresinde olup bitenleri takip edebilmesine imkân vermiştir. Yine bu kabiliyetler, insanlar arası haberleşme vasıtalarından biri olan lisanın ve kültür adı verilen ortak hatıraların doğmasını sağlamıştır.
Yazının mükemmelleşmesinde, Uzakdoğuda keşfedilip, Avrupaya getirilen kâğıt ve mürekkebin devreye girmesinin önemli tesirleri olmuş ve 15. yüzyıldan îtibâren baskı teknolojisi gelişmeye başlamıştır. El yazması kitaplardan ucuza ve çabuk çoğaltılan kitaplara, oradan gazete ve dergilere ulaşılmıştır.
Konuşma ile gelişmeye başlayan haberleşme vâsıtalarının tekâmülünde teknolojik gelişmelerin büyük tesiri olmuştur, olmaktadır ve olacaktır. Zirâ mesajlar, her zaman akmak için en kolay, en çabuk ve en ucuz vâsıtalara meyletmektedir.
James Watt (1736-1819) ın geliştirdiği buhar makinasından güç alan Alman yapısı baskı makinaları ile Times Gazetesi o yıllarda inanılmaz bir hızla, saatte 1100 adet basılıyordu. 1886da linotip dizgi makinaları piyasaya çıktı. On dokuzuncu yüzyılın sonunda 12 sayfalık bir New York gazetesinin rotatifteki baskı hızı saatte 96.000e ulaşmıştı.
Matbaa ve basın, yazılı haberleşmenin ve dolayısıyla lisanın standartlaşmasını ve karadan, denizden ulaşabilen, her yere yayılmasını sağladı. Böylece yazılı-basılı mesajların iletilme hızı büyük ölçüde artmış oluyordu. Mesajların kaynaktaki vericiden varış noktasındaki alıcılarına ulaşması için gerekli süre olan iletim süresi, artık taşıma araçlarının hızı sınırına dayanmıştı. Bu sınır mesajların önce elektrikî, sonra elektronik olarak ulaştırmasıyla ortadan kaldırılarak, mesâfenin bir haberleşme engeli olmasına son verildi. Bir bakıma eski Yunancada uzak mânâsına gelen tele devri açılmış oldu.
Telelerin ilki olan telgraf, elektriğin kontrolünü gerçekleştiren Benjamin Franklin, Volta Galvani, Ampere, Joseph Henry, Faraday, Maxwell, Heinrich Hertz ve diğer araştırmacıların çalışmalarına dayanan Samuel B.Mors tarafından geliştirildi. 1837de patentini aldığı bu buluşu ile Mors, harfleri temsil eden elektrik sinyallerini kotlanmış olarak atölyesinde dolaştırdığı 16 kmlik bir tel üzerinden aktarmayı başardı. İlk ticârî telgraf hattı 1845 yılında Washington-Baltimore arasında kuruldu. Bu hatta Morsun çektiği ilk telgraf şöyle idi: Allah bizlere neler gösterdi!
Daha Avrupa ile Amerika kıtaları arasındaki 3240 kmlik ilk telgraf kablosu atılmadan (1958), Osmanlı Devletinde ilk telgraf hattı Sultan Abdülazîz devrinde 1854 yılında Kilyos-Varna arasındaki denizaltı kablosu ile gerçekleştirilmiştir.
İkinci tele olan telefona gelince, Alexander Graham Bellin, 1876 yılında telefonu bulmasıyla haberleşmede yeni bir devir açılıyordu. İlk ticârî telefon ABDde aboneli olarak kurulmuş, Siemens, 1922de ilk kadranlı telefonu îmâl etmiştir. Bugün kadranlı, tuşlu, hattâ görüntülü telefonlar, otomatik ve elektronik santrallarda gelişmesine devâm etmektedir.
Ülkemize ilk telefon makinası Sultan İkinci Abdülhamîd Han zamânında Bellin keşfinden sâdece üç yıl sonra 1879da gelmiş ve 2 yıl sonra da 1881de İstanbulda Posta ve Telgraf Nezâreti ile Postane arasına ilk telefon tesisi kurulmuştur. 1909da 50 hatlık manyetolu lokal bataryalı bir santral şimdiki Büyük Postahaneye monte edilmiştir. Düzenli ve teşkilatlı ilk telefon şebekesi 1911 yılında faaliyete başlamış, 1914te 9600 hatlık Tahtakale, 6400 hatlık Beyoğlu ve 200 hatlık Kadıköy merkezi hizmete verilmiştir. 1926 yılına kadar İstanbuldan başka yerde telefon şebekesi yoktu. İlk şehirlerarası telefon 1929da Ankara-İstanbul, ilk milletlerarası konuşma 1931de İstanbul-Sofya arasında yapılmıştır. Ülkemizde 1923te 13 santralda 8450 telefon abonesi varken, 1984 sonunda abone sayısı 1.197.000 olmuştur. Memleketimizde 100 kişiye 2 telefon düşerken, dünyâ ortalaması 8,6dır. 1993 yılında ilâve
edilecek yeni hat kapasitesiyle telefon abone sayısı 10,2 milyona ulaşacaktır. Telefon abone yoğunluk oranının ise % 16,5 seviyesine yükselmesi beklenmektedir.
Radyo, telli haberleşmenin özel, şahsî ve sınırlı olma özelliğini ortadan kaldıran yaygın bir haberleşme vâsıtasıdır. Radyonun esası olan elektromanyetik dalgaların Heinrich Hertz tarafından bulunuşundan sonra 1895te Guglielmo Marconi, Mors kodunu kullanarak ilk telsiz mesajını gönderdi. Aynı yıl benzer bir deneyin Rusyada Aleksandır Popov tarafından da yapıldığı bildirilmiştir. 1906da Edisonun yanında çalışan Kanadalı Regina Fenenden, insan sesini ilk olarak radyo ile göndermeyi başardı. Radyoda yayınlanan ilk haber 1916da ABDde başkanlık seçimi sonuçlarının duyurulması idi. Müzik yayınlarıyla ilgi kazanan radyo ve radyo yayıncılığı hızla yayıldı.
Fotoğraf oldukça eski bir haberleşme aracıdır. Ancak görüntünün dondurulması bir asır kadar sürmüştür. Bir asırlık bir durgunluktan sonra resimlerin hareketi zaptetmesi, bir yerden bir yere anında nakledilmesi mümkün olabilmişti. Önce sessiz, sonra sesli sinema ve daha sonra televizyon, görüntünün durgunluğunu harekete dönüştürmüş ve büyük bir hız kazandırmıştır. On dokuzuncu yüzyılın başlarında fotoğraf keşfedildi. Bu asrın sonlarında fotoğrafın baskı ve basın hayâtına, daha sonra hareketle birlikte sinema hayatına girmesi büyük bir hâdise oldu. Fotoğrafa benzer olarak seslerin dondurulması ve saklanması fotoğrafla mümkün olmuştur. Thomas
A. Edison 1877de mumlu silindirik fonoğrafı buldu. Daha sonra seslerin önce optik (sesli sinema doğdu), sonra manyetik olarak saklanıp, yeniden canlandırılması devri açıldı. Sinemanın ve manyetik ses kayıt cihazlarının sosyal hayat, kültür ve eğitim alanlarındaki tesirleri hâlâ devâm etmektedir.
Haberleşme araçları içinde insanlar üzerinde en büyük ve en derin etkiyi televizyon sağlamaktadır. Hem göze hem kulağa hitap etmesi ve sahib olduğu muazzam hız, bir yandan televizyonun yayılmasını bir yandan da toplumlara hükmeden bir araç hâline gelmesini sağlamıştır. Asrımızın müthiş silâhı olan televizyonun temeli, 1904 yılında ilk telli fotoğrafın Münihten Nüremberge gönderilmesi ile atılmıştır, denebilir. 20 yıldan az bir zaman içinde resimler New York ve Filadelphia arasında telsiz olarak gidip gelmeye başladı. İlk faksimile haberleşme 1938de başladı. Televizyon öyle hızlı yayıldı ki, 1967de ABDde 10 evden 9unda televizyon alıcısı bulunuyordu.
Ses ve görüntünün anında manyetik kaydı ve anında tekrar görünüp dinlenebilmesini sağlayan videolarla birlikte televizyon şimdilik haberleşme teknolojisinin zirvesine oturmuş görünüyor. Onu da zirveden indirecek yeni teknolojik gelişmeler elbette var olacaktır. Çünkü yapılan keşifler ve yenilikler haberleşme sâhasında muazzam bir rekâbete yol açagelmiştir. Bâzıları birbirini tamamlayan, biribirine yardımcı olan yeni haberleşme vâsıta ve şekilleri hemen hemen dâimâ birbirleriyle rekâbet etmiştir. Her yeni buluştan sonra, bu buluşla herşeyin altüst olacağı iddiâ edilmiştir. Bu iddiâlar bir ölçüde doğru çıkmıştır. Yeni haberleşme imkânları eskilerin pırıltısını ve üstünlüğünü ortadan kaldırmıştır.
Haberleşme uyduları: Uzak mesâfe veya denizaşırı haberleşmede kullanılan yer yörüngesindeki araçlar. Mesajlar yerdeki bir istasyondan diğerine uydular yoluyla gönderilir. 1946da Arthur C.Clarke adlı bir İngiliz, uzayda uygun yerlere yerleştirilecek üç aktif haberleşme uydusundan ibâret dünyâ çapında bir haberleşme sistemi teklif etmiştir. John R.Pierce, 1955te Bell Telefon Laboratuvarlarından uydularla haberleşmede hazırlanan ilk farklı metodu analiz etti. Bu metodlardan birinde sinyaller herhangi bir elektronik cihazı olmayan pasif bir uydudan yansıtmaya
diğeri ise sinyalleri alacak, güçlendirecek ve tekrar yeryüzüne aktaracak cihazlara sâhip aktif uydular kullanmayı öngörüyordu. Bugün her iki cinsten uydular da kullanılmaktadır.
Echo 1 ve 2 uyduları gibi pasif haberleşme uyduları sinyalleri yansıtan metal yüzeylere sâhiptirler. Sinyaller yerdeki bir verici istasyondan bu uydulara sevk edilir, uydudan yansır ve yerdeki alıcı istasyonda güçlendirilir. Alınan sinyaller çok güçsüz olduğundan, sınırlı miktardaki sinyali almak için bile çok büyük ve çok hassas alıcı istasyonlara ihtiyaç duyulur. Bu sebeple, pasif uydular, bol miktarda bilgi (sinyal) taşıyan ticârî haberleşme sistemlerinde pek kullanılmazlar.
Echo 1, ilk haberleşme uydusu olarak 12 Ağustos 1960ta, Courier 1B, 10 Ekim 1960ta fırlatılan ilk başarılı uydulardır. Telstar 1, Relay 1 ve Syncom 2 gibi aktif haberleşme uyduları ise, kendilerine gelen sinyalleri alan, güçlendiren ve yer istasyonlarına başka bir frekanstan gönderen mikrodalga cihazlarına sâhiptir. Bu cihazlarla, mütevâzi büyüklükteki alıcı yer istasyonlarına büyük miktarlarda bilgi aktarılabilmektedir. Syncom 2, Syncom 3 ve Intelsat 1,2 ve 3 adlı ticârî haberleşme uyduları hep aktif uydulardır. Ekvatordan 35.200 km yüksekte yörüngeye oturtulmuşlardır. Bu yükseklikte uydunun dönüş hızı ile yer kürenin dönüş hızı birbirine eşittir. Bu sebeple bu uydulara senkronize uydular denir. Yerdeki bir gözlemciye göre senkronize bir uydu hareketsiz görünür. İlk senkronize uydu, 26 Temmuz 1963te fırlatılan Syncom 2 uydusudur.
Uydu aracılığı ile bütün dünyâya ilk ses nakli, 19 Aralık 1958de ABD başkanı Eisonhowerin yeni yıl mesajının basit bir sinyal tekrarlama cihazına sâhib olarak yörüngede bulunan bir Atlas Füzesi ile gerçekleştirilmiştir.
Telotar 1: 10 Temmuz 1962de fırlatıldı. ABD ve Avrupa arasındaki TV sinyalleri taşıyordu. 4800 km yükseklikte bir yörüngede bulunduğu için (senkronize olmadığından) ancak kesikli hizmet yapabiliyordu. Sürekli hizmet için çok sayıda yerleştirilmesi gerekiyordu. Halbuki senkronize uydulardan üç tanesi yer kürenin her noktasına sürekli hizmet edebilir.
Early Bird (Intelsat 1), ilk ticârî haberleşme uydusu 6 Nisan 1965te Atlantik üstüne fırlatıldı. Senkronize bir uydudur. Bir TV kanalı ve 240 telefon hattı taşır (Denizaltı kablosu 480 kanallıdır).
İntelsat 2: Bu seriden üç uydu vardır. Kapasitesi Intelsat 1 kadardır. Biri Pasifik, diğeri Atlantiktedir. Intelsat 3: Serisi dört uydudan meydana gelir. 4 TV kanalı ile 1200 telefon kanalı vardır.
Sovyetlerin 1965te fırlattıkları Molniya 1 uydusu Moskova Vladivostok arasındaki 30 yer istasyonuna TV yayınlarını aktarmaktadır.
Haberleşmeden maksat sadece bilgi vermek veya almak değildir. Zâten bilginin kıymeti, bir harekete, bir işe, bir faydaya yol açmasıyla yakından ilgilidir. Tehlikedeki geminin S.O.S. işâreti vermesi, yangında itfâiyeye haber verilmesi, harpte beyaz mendille teslim işâreti verilmesi, trenin düdüğünü, otoların kornasını çalması hep bir harekete, bir işe yol açmak içindir.
İnsan beyni haberleşmenin merkezi durumundadır. Beynin hafıza kabiliyeti, bilgileri tasnif ve biraraya getirme fonksiyonları, insanın çevresinde olup bitenleri takip edebilmesine imkân vermiştir. Yine bu kabiliyetler, insanlar arası haberleşme vasıtalarından biri olan lisanın ve kültür adı verilen ortak hatıraların doğmasını sağlamıştır.
Yazının mükemmelleşmesinde, Uzakdoğuda keşfedilip, Avrupaya getirilen kâğıt ve mürekkebin devreye girmesinin önemli tesirleri olmuş ve 15. yüzyıldan îtibâren baskı teknolojisi gelişmeye başlamıştır. El yazması kitaplardan ucuza ve çabuk çoğaltılan kitaplara, oradan gazete ve dergilere ulaşılmıştır.
Konuşma ile gelişmeye başlayan haberleşme vâsıtalarının tekâmülünde teknolojik gelişmelerin büyük tesiri olmuştur, olmaktadır ve olacaktır. Zirâ mesajlar, her zaman akmak için en kolay, en çabuk ve en ucuz vâsıtalara meyletmektedir.
James Watt (1736-1819) ın geliştirdiği buhar makinasından güç alan Alman yapısı baskı makinaları ile Times Gazetesi o yıllarda inanılmaz bir hızla, saatte 1100 adet basılıyordu. 1886da linotip dizgi makinaları piyasaya çıktı. On dokuzuncu yüzyılın sonunda 12 sayfalık bir New York gazetesinin rotatifteki baskı hızı saatte 96.000e ulaşmıştı.
Matbaa ve basın, yazılı haberleşmenin ve dolayısıyla lisanın standartlaşmasını ve karadan, denizden ulaşabilen, her yere yayılmasını sağladı. Böylece yazılı-basılı mesajların iletilme hızı büyük ölçüde artmış oluyordu. Mesajların kaynaktaki vericiden varış noktasındaki alıcılarına ulaşması için gerekli süre olan iletim süresi, artık taşıma araçlarının hızı sınırına dayanmıştı. Bu sınır mesajların önce elektrikî, sonra elektronik olarak ulaştırmasıyla ortadan kaldırılarak, mesâfenin bir haberleşme engeli olmasına son verildi. Bir bakıma eski Yunancada uzak mânâsına gelen tele devri açılmış oldu.
Telelerin ilki olan telgraf, elektriğin kontrolünü gerçekleştiren Benjamin Franklin, Volta Galvani, Ampere, Joseph Henry, Faraday, Maxwell, Heinrich Hertz ve diğer araştırmacıların çalışmalarına dayanan Samuel B.Mors tarafından geliştirildi. 1837de patentini aldığı bu buluşu ile Mors, harfleri temsil eden elektrik sinyallerini kotlanmış olarak atölyesinde dolaştırdığı 16 kmlik bir tel üzerinden aktarmayı başardı. İlk ticârî telgraf hattı 1845 yılında Washington-Baltimore arasında kuruldu. Bu hatta Morsun çektiği ilk telgraf şöyle idi: Allah bizlere neler gösterdi!
Daha Avrupa ile Amerika kıtaları arasındaki 3240 kmlik ilk telgraf kablosu atılmadan (1958), Osmanlı Devletinde ilk telgraf hattı Sultan Abdülazîz devrinde 1854 yılında Kilyos-Varna arasındaki denizaltı kablosu ile gerçekleştirilmiştir.
İkinci tele olan telefona gelince, Alexander Graham Bellin, 1876 yılında telefonu bulmasıyla haberleşmede yeni bir devir açılıyordu. İlk ticârî telefon ABDde aboneli olarak kurulmuş, Siemens, 1922de ilk kadranlı telefonu îmâl etmiştir. Bugün kadranlı, tuşlu, hattâ görüntülü telefonlar, otomatik ve elektronik santrallarda gelişmesine devâm etmektedir.
Ülkemize ilk telefon makinası Sultan İkinci Abdülhamîd Han zamânında Bellin keşfinden sâdece üç yıl sonra 1879da gelmiş ve 2 yıl sonra da 1881de İstanbulda Posta ve Telgraf Nezâreti ile Postane arasına ilk telefon tesisi kurulmuştur. 1909da 50 hatlık manyetolu lokal bataryalı bir santral şimdiki Büyük Postahaneye monte edilmiştir. Düzenli ve teşkilatlı ilk telefon şebekesi 1911 yılında faaliyete başlamış, 1914te 9600 hatlık Tahtakale, 6400 hatlık Beyoğlu ve 200 hatlık Kadıköy merkezi hizmete verilmiştir. 1926 yılına kadar İstanbuldan başka yerde telefon şebekesi yoktu. İlk şehirlerarası telefon 1929da Ankara-İstanbul, ilk milletlerarası konuşma 1931de İstanbul-Sofya arasında yapılmıştır. Ülkemizde 1923te 13 santralda 8450 telefon abonesi varken, 1984 sonunda abone sayısı 1.197.000 olmuştur. Memleketimizde 100 kişiye 2 telefon düşerken, dünyâ ortalaması 8,6dır. 1993 yılında ilâve
edilecek yeni hat kapasitesiyle telefon abone sayısı 10,2 milyona ulaşacaktır. Telefon abone yoğunluk oranının ise % 16,5 seviyesine yükselmesi beklenmektedir.
Radyo, telli haberleşmenin özel, şahsî ve sınırlı olma özelliğini ortadan kaldıran yaygın bir haberleşme vâsıtasıdır. Radyonun esası olan elektromanyetik dalgaların Heinrich Hertz tarafından bulunuşundan sonra 1895te Guglielmo Marconi, Mors kodunu kullanarak ilk telsiz mesajını gönderdi. Aynı yıl benzer bir deneyin Rusyada Aleksandır Popov tarafından da yapıldığı bildirilmiştir. 1906da Edisonun yanında çalışan Kanadalı Regina Fenenden, insan sesini ilk olarak radyo ile göndermeyi başardı. Radyoda yayınlanan ilk haber 1916da ABDde başkanlık seçimi sonuçlarının duyurulması idi. Müzik yayınlarıyla ilgi kazanan radyo ve radyo yayıncılığı hızla yayıldı.
Fotoğraf oldukça eski bir haberleşme aracıdır. Ancak görüntünün dondurulması bir asır kadar sürmüştür. Bir asırlık bir durgunluktan sonra resimlerin hareketi zaptetmesi, bir yerden bir yere anında nakledilmesi mümkün olabilmişti. Önce sessiz, sonra sesli sinema ve daha sonra televizyon, görüntünün durgunluğunu harekete dönüştürmüş ve büyük bir hız kazandırmıştır. On dokuzuncu yüzyılın başlarında fotoğraf keşfedildi. Bu asrın sonlarında fotoğrafın baskı ve basın hayâtına, daha sonra hareketle birlikte sinema hayatına girmesi büyük bir hâdise oldu. Fotoğrafa benzer olarak seslerin dondurulması ve saklanması fotoğrafla mümkün olmuştur. Thomas
A. Edison 1877de mumlu silindirik fonoğrafı buldu. Daha sonra seslerin önce optik (sesli sinema doğdu), sonra manyetik olarak saklanıp, yeniden canlandırılması devri açıldı. Sinemanın ve manyetik ses kayıt cihazlarının sosyal hayat, kültür ve eğitim alanlarındaki tesirleri hâlâ devâm etmektedir.
Haberleşme araçları içinde insanlar üzerinde en büyük ve en derin etkiyi televizyon sağlamaktadır. Hem göze hem kulağa hitap etmesi ve sahib olduğu muazzam hız, bir yandan televizyonun yayılmasını bir yandan da toplumlara hükmeden bir araç hâline gelmesini sağlamıştır. Asrımızın müthiş silâhı olan televizyonun temeli, 1904 yılında ilk telli fotoğrafın Münihten Nüremberge gönderilmesi ile atılmıştır, denebilir. 20 yıldan az bir zaman içinde resimler New York ve Filadelphia arasında telsiz olarak gidip gelmeye başladı. İlk faksimile haberleşme 1938de başladı. Televizyon öyle hızlı yayıldı ki, 1967de ABDde 10 evden 9unda televizyon alıcısı bulunuyordu.
Ses ve görüntünün anında manyetik kaydı ve anında tekrar görünüp dinlenebilmesini sağlayan videolarla birlikte televizyon şimdilik haberleşme teknolojisinin zirvesine oturmuş görünüyor. Onu da zirveden indirecek yeni teknolojik gelişmeler elbette var olacaktır. Çünkü yapılan keşifler ve yenilikler haberleşme sâhasında muazzam bir rekâbete yol açagelmiştir. Bâzıları birbirini tamamlayan, biribirine yardımcı olan yeni haberleşme vâsıta ve şekilleri hemen hemen dâimâ birbirleriyle rekâbet etmiştir. Her yeni buluştan sonra, bu buluşla herşeyin altüst olacağı iddiâ edilmiştir. Bu iddiâlar bir ölçüde doğru çıkmıştır. Yeni haberleşme imkânları eskilerin pırıltısını ve üstünlüğünü ortadan kaldırmıştır.
Haberleşme uyduları: Uzak mesâfe veya denizaşırı haberleşmede kullanılan yer yörüngesindeki araçlar. Mesajlar yerdeki bir istasyondan diğerine uydular yoluyla gönderilir. 1946da Arthur C.Clarke adlı bir İngiliz, uzayda uygun yerlere yerleştirilecek üç aktif haberleşme uydusundan ibâret dünyâ çapında bir haberleşme sistemi teklif etmiştir. John R.Pierce, 1955te Bell Telefon Laboratuvarlarından uydularla haberleşmede hazırlanan ilk farklı metodu analiz etti. Bu metodlardan birinde sinyaller herhangi bir elektronik cihazı olmayan pasif bir uydudan yansıtmaya
diğeri ise sinyalleri alacak, güçlendirecek ve tekrar yeryüzüne aktaracak cihazlara sâhip aktif uydular kullanmayı öngörüyordu. Bugün her iki cinsten uydular da kullanılmaktadır.
Echo 1 ve 2 uyduları gibi pasif haberleşme uyduları sinyalleri yansıtan metal yüzeylere sâhiptirler. Sinyaller yerdeki bir verici istasyondan bu uydulara sevk edilir, uydudan yansır ve yerdeki alıcı istasyonda güçlendirilir. Alınan sinyaller çok güçsüz olduğundan, sınırlı miktardaki sinyali almak için bile çok büyük ve çok hassas alıcı istasyonlara ihtiyaç duyulur. Bu sebeple, pasif uydular, bol miktarda bilgi (sinyal) taşıyan ticârî haberleşme sistemlerinde pek kullanılmazlar.
Echo 1, ilk haberleşme uydusu olarak 12 Ağustos 1960ta, Courier 1B, 10 Ekim 1960ta fırlatılan ilk başarılı uydulardır. Telstar 1, Relay 1 ve Syncom 2 gibi aktif haberleşme uyduları ise, kendilerine gelen sinyalleri alan, güçlendiren ve yer istasyonlarına başka bir frekanstan gönderen mikrodalga cihazlarına sâhiptir. Bu cihazlarla, mütevâzi büyüklükteki alıcı yer istasyonlarına büyük miktarlarda bilgi aktarılabilmektedir. Syncom 2, Syncom 3 ve Intelsat 1,2 ve 3 adlı ticârî haberleşme uyduları hep aktif uydulardır. Ekvatordan 35.200 km yüksekte yörüngeye oturtulmuşlardır. Bu yükseklikte uydunun dönüş hızı ile yer kürenin dönüş hızı birbirine eşittir. Bu sebeple bu uydulara senkronize uydular denir. Yerdeki bir gözlemciye göre senkronize bir uydu hareketsiz görünür. İlk senkronize uydu, 26 Temmuz 1963te fırlatılan Syncom 2 uydusudur.
Uydu aracılığı ile bütün dünyâya ilk ses nakli, 19 Aralık 1958de ABD başkanı Eisonhowerin yeni yıl mesajının basit bir sinyal tekrarlama cihazına sâhib olarak yörüngede bulunan bir Atlas Füzesi ile gerçekleştirilmiştir.
Telotar 1: 10 Temmuz 1962de fırlatıldı. ABD ve Avrupa arasındaki TV sinyalleri taşıyordu. 4800 km yükseklikte bir yörüngede bulunduğu için (senkronize olmadığından) ancak kesikli hizmet yapabiliyordu. Sürekli hizmet için çok sayıda yerleştirilmesi gerekiyordu. Halbuki senkronize uydulardan üç tanesi yer kürenin her noktasına sürekli hizmet edebilir.
Early Bird (Intelsat 1), ilk ticârî haberleşme uydusu 6 Nisan 1965te Atlantik üstüne fırlatıldı. Senkronize bir uydudur. Bir TV kanalı ve 240 telefon hattı taşır (Denizaltı kablosu 480 kanallıdır).
İntelsat 2: Bu seriden üç uydu vardır. Kapasitesi Intelsat 1 kadardır. Biri Pasifik, diğeri Atlantiktedir. Intelsat 3: Serisi dört uydudan meydana gelir. 4 TV kanalı ile 1200 telefon kanalı vardır.
Sovyetlerin 1965te fırlattıkları Molniya 1 uydusu Moskova Vladivostok arasındaki 30 yer istasyonuna TV yayınlarını aktarmaktadır.