TSunami_61
Kayıtlı Üye
Müslümanlar, hayata ve hayattaki her şeye müslümanca bakabilmelidir. Çünkü İslâm, hayatımızın vazgeçilmez bile olsa bir parçası değil; hayatımızın kendisidir, yaşantımızın bütünüdür. İnancımızın, düşüncemizin, duygularımızın, davranışlarımızın, eğitimimizin, hayat görüşümüzün tümünü kuşatan ilkeler bütünüdür İslâm (6/En’âm, 162). Müslüman da bu ilkelere severek, isteyerek teslim olan ve bunları hayatına geçiren, daha doğrusu hayatının bunlarla hayat olduğu bilinciyle yaşayandır (Bkz. 8/Enfâl, 24). Yoksa Allah ve Rasûlünün belirlediği bu ilkelerin dışında bir seçeneği, tercih ve özgürlüğü yoktur müslümanın (33/Ahzab, 36). Tabii, aynı zamanda güzellik ve estetik anlayışımızın da prensipleri O’nun çizdiği hudut dışına çıkmayacak, O’nun rızâsı istikametinde güzellikler sergilenecektir.
Kur'ân-ı Kerim insanların dikkatlerini hep güzele döndürür. Güzelliği doyasıya seyretmek ve kavrayabilmek için şöyle buyurur: "O'dur ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı..." (32/Secde, 7). Bu, insan fıtratının gördüğü, gözünün seyrettiği, zihninin kavradığı bir hakikattir, eşyanın şeklinde ortaya çıkan saf bir gerçektir. Allah'ın yarattığı her şeyde bir güzellik göze çarpar. Her şeyde eşsiz bir güzelliğin hâkim olduğu eksiksiz bir âhenk vardır. Gören bir göz, hisseden bir gönül, düşünebilen bir zihin bu âlemde bütünüyle bir âhenk ve güzellik bulur.
En güzel kıvamda, en güzel biçimde yaratılan (95/Tîn, 4) insanla ilgili güzellikler, somut bedensel güzelliklerin yanında ve ondan öncelikle soyut güzelliklerdir. Tevhidî, ahlâkî, rûhî, zihnî güzelliktir esas önemli olan. Tüm insanlar, hangi renkte, hangi yaşta, hangi seviyede olursa olsun yaratılışındaki mânevî/fıtrî potansiyel sâyesinde güzellik yarışmasına katılabilir, derece alabilir. Çünkü Allah, ölüm ve hayatı, insanlardan kimlerin en güzel ameller işleyeceğini sınamak için yaratmıştır (67/Mülk, 2). Hayırda yarışmaya katılmamız emredilmiştir (2/Bakara, 148; 5/Mâide, 48). İnsan yüzünün ve bedeninin güzelliği, somut bir güzelliktir, genellikle "cemâl" kelimesiyle ifâde edilir. Onun mânevî, ahlâkî güzelliği ise soyut bir güzelliktir ve çoğu zaman "hüsün" kelimesinde ifâdesini bulur. Soyut güzellik gözle görülemez, ancak bir mânevî aynada kendini hissettirir. Meselâ, merhametin güzelliği, fakire verilen sadakada somutlaşır ve seyredilir. İlim ve aklı kullanma da soyut bir güzelliktir. Bu güzelliğin sergilenmesi de ihsân derecesine ulaşan sâlih amele kapı açan tevhidî imandır. Soyut güzelliklerin zirvesi iman ve takvâdır. Hiçbir gözün görmediği, beşer aklının hayal bile edemeyeceği Cennetin muhteşem güzelliği, iman ve sâlih ameldeki güzelliğin öteki âlemdeki yansıması ve ürünüdür.
Güzellik, fıtrî bir özelliktir. Güzel Zât’ın güzel olarak yarattığı insanın, güzeli gören, güzelden zevk alan rûhu, etrafta güzeli arar, bulur. Güzel, herkes için ihtiyaç duyulan bir hoşnutluk, bir haz duyma ve kesin hüküm verme işidir. Güzelliği açıklamak, onu yaşamak, onun heyecanını içinde duymaktır. Her insanda güzellik duygusu bulunmakla beraber, onun uyanması güzel bir esere ihtiyaç gösterir. Duygular, meydana çıkmak ve gelişmek için kendilerini uyandıracak araçlara muhtaçtırlar. Güzel eserler içimizde bir âhenk duygusu uyandırdıkları için huzur, sükûn ve mutluluk hissi doğururlar. Çünkü “güzele bakmak, güzeli düşündürür; güzeli düşünmek de insana huzur verir.”
Güzellik, psikolojik sistemlere dayalı olduğundan herkese göre değişen ne olduğu belirsiz, sınırları insandan insana değişen bir değer yargısı mıdır? Batı kafasına göre, “evet!” O yüzden mutlak güzelliği tanımayan Batı, estetik konusunda yüzlerce sene arkası kesilmeyen felsefî tartışmalar yapagelmiş, ama sonuçta bir uzlaşmaya varamamıştır.
Güzelin ölçüsü müslümana göre bellidir: Cemîl/Güzel olan Allah’ın hükmü. Güzel, Allah’ın güzel dediğidir. Bütün fıkıh usûlü ile ilgili kitaplarda “husün-kubuh” (güzellik-çirkinlik) konusu işlenir. Bu konudaki görüşler şöyle özetlenebilir: “Güzel olan Allah, sadece güzel olan şeylerin yapılmasını emreder” veya “güzel olan Allah’ın emrettiği her şey güzeldir.” “Allah sadece çirkin şeyleri yasaklar” veya “Allah’ın yasakladığı her şey çirkindir.”
“Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzeli sever.” (Müslim, İman, 1/93; İbn Mâce, Duâ, 10) hadis-i şerifi de, bu konuda müslümanlar açısından çıkış noktası kabul edilmiştir. Allah’ın emrettiği “ihsân”ın bir anlamı da güzelliktir. İslâm; düşüncenin, hareketin, duyguların, sözün, sesin, davranışın, kısacası her çeşit ibâdetin, yani her şeyin en güzelini ister.
Haramlar güzel olamaz. Duyular, duygular yanılabilir. “Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilemezsiniz.” (2/Bakara, 216). Nefisle, arzu ile, hevâ ile, câhiliyyenin çirkeflikleriyle kirlenmiş ve fıtratı bozulmuş, selîm olmayan akılla güzelin tanımı ve ölçüsü tesbit edilmeye kalkılırsa, insan putlaştırılmış olur. Haram olduğu halde güzel zannedilenler, gerçek güzelden insanı alıkoyan yapay/sanal güzellerdir; daha doğrusu hallüsinasyonlardır. “Şeytan onlara yaptıkları işleri ziynetlendirip güzel gösterdi ve onları yoldan saptırdı.” (29/Ankebût, 38)
Haram olan bir şey, müslümana göre güzel değildir. Çünkü müslümanın ölçüsü, duyuları ve duyguları değildir. O, duygularının, hevâsının kulu değil; Allah’ın kuludur. “Hoşlandığı ve hoşlanmadığı” her konuda Rabbina itaat edecektir. İmanı nispetinde duyu ve duygularını da selîm/sağlam kılacak, onları da Rabbina teslim edecek, o zaman nefis de mutmain olacak, Rabbinın emirlerinden râzı ve hoşnut olma seviyesine çıkacaktır. Bu, benliğini kaybetme değil; aksine, bulmadır. Bu, yok olma değil; Allah’ta var olmadır, kâmil insan olmadır.
Güzelleştiren Allah, güzeldir ve güzellikler O'nun cemâlinin vasfıdır. O'nun güzelliği de yaratıklara benzemez. İnsanları etkileyen sanat eserleri, mûcizelerin gücü, hârika ve fevkalâde olaylar... bütün bu güzellikleri yaratan ve bu güzellikleri idrâk edecek yetenek vererek insanı güzelleştiren Allah'tır. Evrendeki her şeyde güzellikler açık veya kapalı bir şekilde görülmektedir. Güzel olan Allah'ın yarattığı varlıklar, ya bizzat güzeldir veya sonuçları yönüyle güzeldir. Allah'tan daima güzellik zuhur eder.
Kötü ve çirkin, şeytanın ve insan nefsinin ürünüdür (4/Nisâ, 79). Allah, yaratıcıların en güzelidir (23/Mü'minûn, 14; 37/Saffât, 125). Allah, hüküm verme bakımından da en güzel olandır. Rızkın en güzeli de Allah'tan gelir. O, rızık verme bakımından da en güzeldir (65/Talak, 11; 11/Hûd, 88; 22/Hacc, 58; 16/Nahl, 75).
Var ettiklerine en güzel boyayı vuran da Allah'tır (2/Bakara, 138). Güzelin kaynağı ve tüm güzelliklerin sergileyicisi olan Allah, insandan da güzellik sergilemesini, yani ihsanı emreder: "...Allah sana ihsân ettiği gibi, sen de (insanlara) ihsân et (güzellikler sergile, iyilik yap)..." (28/Kasas, 77)
Câhiliyye insanı, bakmasını bilemediğinden, Allah’ın nûruyla bakamadığından, gözlerinde perde bulunduğundan evrendeki güzellikleri göremez. O, kendine göre, yapay/sanal bir güzel peşindedir. Müslüman ise, güzelliği yaratanı bildiğinden, güzeli keşfetmeye tâliptir. Eşyanın güzelliğinde hakiki güzelliğin tecellîlerini anlar müslüman. O, mutlak güzellik peşindedir. Allah’ın cemâl sıfatının tecellîlerini görerek hayran olur. Güzellik mutlak olduğu için, yaratılışta, Allah’ın yarattıklarında çirkinlik yoktur.
Çirkinlik, itibârîdir, görecelidir. Birinin çirkin dediğine bir başkası sevgi gözüyle bakıp sevebildiği zaman güzellikler bulabilir. Allah, kötü ve çirkin bir şey yaratmamıştır. Bir şeyin çirkinliği ve kötülüğü kullanıldığı yere göredir. Meselâ, hayvan gübresi genellikle pis bir şey diye görülür. Fakat gübreyle meyveler, sebzeler büyür, gelişir. Bu açıdan ele alınınca gübrenin bir lütuf ve nimet olduğu ortaya çıkar. Ama birisi gübreyi alıp üstüne başına sürmüşse, o zaman, ona pis demek yerinde olur. Tarlasına, bahçesine gübre çeken bir çiftçi bu haliyle hiçbir zaman pis değildir.
Ölüm olmasaydı, ölümden sonraki hesaba çekilmekle başlayan hayat olmasaydı... O zaman her şey anlamsız ve boş olurdu; güzeller ve güzellikler bile. Evet, ölüm olmasaydı o zaman nefse hoş gelen, sınırlarını hevânın veya çevrenin çizdiği güzellerin (!) ve güzelliklerin (!) belki bir değeri olurdu. O zaman dünya sadece eğlenmek ve zevk almaktan ibâret olabilirdi. Ama ölüm var, hem de evet, güzel olan ölüm ve ölüm ötesi güzellikler bizi bekliyor. O halde tüm yapay ve sanal güzellikleri, bütün sahte ve fâni güzellikleri o yok olmayacak gerçek güzellik uğrunda fedâ etmeye değmez mi?
Güzellik; zevkle, haz duymakla, hoşlanmakla, beğenmekle ilgilidir. Kur’an bu konuda insanın hevâsının/arzusunun doğru bir ölçü olmadığını belirtir: “Hoşunuza gitmediği halde savaş size yazıldı/farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilmezsiniz.” (2/Bakara, 216)
Allah için yapılan her şey, atılan her adım, hikmet ve ibretle bakılan, dolayısıyla O’nun adıyla okunan her şey ibâdet; her ibâdet de güzel, güzeller güzeli.
Allah mutlak Güzeldir. Allah'ın isim-sıfatlarından biri "el-Muhsin" (güzel yapıp eden)dir. Allah muhsin olduğu için her yarattığını güzel yaratmıştır. O, insanı da güzel, hatta en güzel biçimde yaratmıştır (bkz. 32/Secde, 7; 40/Mü'min, 64; 64/Teğâbün, 3; 59/Haşr, 24; 95/Tîn, 4). İnsanın ürettiği tüm güzelliklerin gerçek sahibi ve yapıp edicisi Allah olup bu üretimde, insanın beynini, gönlünü, elini, dilini kullanmaktadır.
Allah'tan daima güzellik zuhur eder. Kötü ve çirkin (seyyie), insan nefsinin ürünüdür (4/Nisâ, 79). Allah, yaratıcıların en güzelidir (40/Mü'min, 14; 37/Sâffât, 125). Var ettiklerine en güzel boyayı vuran da Allah'tır (2/Bakara, 138). Allah, aynı zamanda hüküm verme bakımından da en güzel olandır (5/Mâide, 50). Rızkın en güzeli de Allah'tan gelir. O, rızık verme yönüyle de en güzeldir (65/Talâk, 1; 11/Hûd, 88; 22/Hacc, 58; 16/Nahl, 75). Sözün de en güzelini bir Kitap halinde indiren O'dur, O'nun kelâmı da tüm güzellikleri içerir (39/Zümer, 23). Bu yüzden insana, indirilen sözün en güzeline uyması emredilir. İnsana inen sözlerin en güzeli Allah'ın sözüdür (39/Zümer, 55). Onun için, güzel insanların bir niteliği, sözü dinleyip onun en güzeline uymaktır (39/Zümer, 18). En güzel din, güzellikler sergileyerek Allah'a teslim olanların dinidir (4/Nisâ, 125). Allah, fiil, söz ve hükmüyle en güzelin kaynağı olduğundan, en güzel isimler (esmâu'l-hüsnâ) da O'nundur (7/A'râf, 180; 20/Tâhâ, 8; 59/Haşr, 24).
Kur'an'ın ideal insanı "muhsin" diye anılmaktadır. Kur'an'da 39 kez tekrarlanan "muhsin", güzel düşünüp güzel eylemler yapan kişi demektir. Muhsin kelimesi, Kur'an'da istisnâ dışında hep çoğul şekliyle kullanılmıştır. Bu da gösterir ki, güzellik üretimi ihlâsla sâlih amel işleyen cemaat içinde bulunmadan, toplumsal bir idrâk ve uğraş olmadan, yeterince gelişemez. Kur'an'ın kılavuzluğu, rahmeti ve öğüdü, muhsinler (güzel düşünüp güzel şeyler üretenler) içindir; Kur'an onlara hayır ve bereket getirir (31/Lokman, 3). Güzelle ilgisi kopuk, güzelliği hayatından silmiş kişiler ve toplumlar Kur'an'ın hidâyetini anlayamazlar ki ondan hayır ve bereket görsünler. Güzele düşmanlık sergileyenler ise Kur'an'ın rahmetinden nasipsizlikle kalmazlar, onun lânetine de uğrarlar. Leyl sûresi 6-9. âyetler, bu lânetlenmenin kanıtı olarak hayatın zorlaştırılmasını, kaosa itilmeyi göstermektedir.
Güzellik konusuyla ilgili birkaç âyetle birkaç hadis meâli verelim:
“...İhsân edin (her türlü hareket ve davranışınızı güzel ve dürüst yapın); Allah muhsinleri (güzel iş yapanları) sever.” (2/Bakara, 195)
“Muhakkak ki Allah, adâleti, ihsânı (güzel iş yapmayı, iyiliği), akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenâlık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”(16/Nahl, 90)
“Eğer ihsân ederseniz (güzel davranışlarda bulunursanız), kendinize ihsân etmiş olur; kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz...” (17/İsrâ, 7)
“İman edip sâlih amel işleyenler (bilmelidirler ki) Biz, güzel işler yapanların (ahsene amelâ) ecrini zâyi etmeyiz. İşte onlara, içinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır...” (18/Kehf, 30-31)
"...Allah sana ihsân ettiği gibi, sen de (insanlara) ihsân (güzellikler) sergile..." (28/Kasas, 77)
"Şüphesiz Allah her şeyde ihsânı/iyilik ve güzelliği yazmıştır (farz kılmıştır). O halde siz öldürdüğünüz vakit bile, öldürmeyi güzel yapın. Kestiğiniz zaman da kesmeyi güzelce gerçekleştirin. Her biriniz bıçağını bilesin. Ve kestiği hayvana eziyet vermesin." (Müslim, Sayd ve'z-Zebh 57; Ebû Dâvud, Edâhî 12; Tirmizî, Diyet 14; İbn Mâce, Zebâih 4; Nesâî, Dahâyâ, 22)
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Ahmed bin Hanbel, 2/381; Muvattâ, Hüsnü’l-Hulk 8)
“Mü’minlerin iman bakımından en kâmil olanları, ahlâkı en güzel olanlarıdır.” (Buhârî, Edeb 39; Ebû Dâvud, Sünnet 14)
“Kovandaki suyu, isteyenin kabına boşaltmak ve mü'min kardeşine güler yüzle konuşmak gibi de olsa, iyi, güzel ve doğru olan hiç bir sözü, işi ve davranışı küçümseme (yapabilirsen hiç durma, yap)." (Ebû Dâvud, Libas)
Muhsin, güzellikler sergileyen ve güzel işleri gerektiği gibi en güzel şekilde yapan demektir. Allah (c.c.) muhsinleri sever (3/Âl-i İmrân, 134, 148; 2/Bakara 195; 5/Mâide, 13, 93). Allah muhsinlerle beraberdir (16/Nahl, 128; 29/Ankebût, 69). Muhsin, güzellik sergileyen, güzel işleri lâyık oldukları bir şekilde yapan, bol bol ihsanda bulunan demektir. Mü’minler, inandıkları Rablerinden öğrendikleri ihsan ahlâkıyla, sürekli ihsan ederler, muhsin olmaya çalışırlar (16/Nahl, 127; 2/Bakara, 112; 4/Nisâ, 125).
Muhsinler (güzellikler sergileyen ihsan sahipleri), bütün işlerini Allah’ın râzı olacağı şekilde güzel ve takvâya uygun yaparlar. Onlar; çirkin, bayağı, kötü, zararlı ve faydasız amellerden, faâliyetlerden uzaktırlar. Muhsin olanlar, insanlar içerisinde güzel davranışların, işleri güzel yapmanın sembolüdürler. Kur’an, Allah’ın muhsinlerle beraber olduğunu açıkladığı gibi (16/Nahl, 128; 29/ Ankebût, 69), onlara müjdeler verildiğini de belirtir (6/En’âm, 154; 22/Hacc, 37, v.d.). Kur’an, onlar için bir rahmettir (31/Lokman, 3). Muhsin olarak özlerini Hakk’a bağlayanlar gerçekten kopmaz bir ipe bağlanmış olurlar (31/Lokman, 22). Allah (c.c.), mü’minlere adâletle beraber ihsânı da emrediyor (16/Nahl, 90). Allah (c.c.), insanlara ihsânla davrandığı gibi, insanın da ihsân sahibi olması en güzel şeydir (28/Kasas, 77). İhsân/güzellik; insanda toplam kalite demektir. Kâmil insan denen, kaliteli insanı ifâde eden Kur'anî kavramlardan biri "hüsn" kelimesinden türeyen ihsân kavramıdır. Muhsin de, ihsânın gereklerini, güzellikleri yerine getiren insandır. İhsân, her şeyi güzel, eksiksiz ve mükemmel yapmaktır. Bütün davranışlarında Allah'ı görür gibi davranan ve daima Allah'ı yanında hisseden insan, muhsin olma seviyesinin eşiğinden içeri girmiş demektir.
İhsân, aynı zamanda Allah’ı görüyor gibi ibâdet etmektir. Meşhur Cibrîl hadisinde Peygamberimiz ‘ihsân’ı şöyle tanımlamıştır: “Allah’a O’nu görüyormuşçasına ibâdet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan bile O seni görüyor.” (Buhârî, İman 37; Müslim, İman 1, hadis no: 8). Burada bizzat Allah’ı görmek değil; Allah’ın sıfatlarını, Rabliğini ve azametini göz önünde bulundurmak kast edilmektedir. Mü’min, ibâdetini ihsân üzere yapar, yani en güzel şekilde, ibâdetin amacına ve hikmetlerine uygun bir tarzda yapar/yapmalıdır. Bu da, Allah’ı görüyor gibi bir duygu içerisinde olmakla mümkündür. O yüzden ibâdetin en büyüğü namaz miraç sayılmıştır, O'na yönelmek, O'nun huzuruna çıkmak, O'nunla konuşup görüşmek, O’ndan güzellik devşirmektir namaz. Ve tüm hayatımız namaza benzemeli, O’na kulluk, namazla bitmeyip namazla başlamalı, her namazla daha güzel hale gelmeli. Hâlâ terk edemediğimiz kötülük ve çirkinlikler, namazımızı terk ettirmeden ya da sevabını azaltmadan, namazımız kötülükleri hayatımızdan terk ettirmeli, o güzellikte ikame edilmeli.
Güzellik Tanımına Giren ve Güzel Yapılması Özellikle Emredilen Önemli Davranışlar: İhsân, söz ve davranış güzelliğidir. İhsân, diğer anlamları yanında temelde söz, mantık, vicdan ve davranışları güzelleştirmek anlamına gelir. İhsân, yani güzellik, güzel davranışlar sergileme, sadece namaz gibi ibâdetlerle ilgili meselelerde mü'minin yükümlü olduğu bir sorumluluk değil; bütün söz ve işlerindeki değişmez tavrıdır. Allah her şeyde ihsan/güzellik ile davranılmasını kullarının üzerine gerekli kılmıştır: “Allah her şeyde ihsânı/iyilik ve güzelliği yazmıştır (farz kılmıştır)...” (Müslim, Sayd ve'z-Zebh 57)
Kur'ân-ı Kerim insanların dikkatlerini hep güzele döndürür. Güzelliği doyasıya seyretmek ve kavrayabilmek için şöyle buyurur: "O'dur ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı..." (32/Secde, 7). Bu, insan fıtratının gördüğü, gözünün seyrettiği, zihninin kavradığı bir hakikattir, eşyanın şeklinde ortaya çıkan saf bir gerçektir. Allah'ın yarattığı her şeyde bir güzellik göze çarpar. Her şeyde eşsiz bir güzelliğin hâkim olduğu eksiksiz bir âhenk vardır. Gören bir göz, hisseden bir gönül, düşünebilen bir zihin bu âlemde bütünüyle bir âhenk ve güzellik bulur.
En güzel kıvamda, en güzel biçimde yaratılan (95/Tîn, 4) insanla ilgili güzellikler, somut bedensel güzelliklerin yanında ve ondan öncelikle soyut güzelliklerdir. Tevhidî, ahlâkî, rûhî, zihnî güzelliktir esas önemli olan. Tüm insanlar, hangi renkte, hangi yaşta, hangi seviyede olursa olsun yaratılışındaki mânevî/fıtrî potansiyel sâyesinde güzellik yarışmasına katılabilir, derece alabilir. Çünkü Allah, ölüm ve hayatı, insanlardan kimlerin en güzel ameller işleyeceğini sınamak için yaratmıştır (67/Mülk, 2). Hayırda yarışmaya katılmamız emredilmiştir (2/Bakara, 148; 5/Mâide, 48). İnsan yüzünün ve bedeninin güzelliği, somut bir güzelliktir, genellikle "cemâl" kelimesiyle ifâde edilir. Onun mânevî, ahlâkî güzelliği ise soyut bir güzelliktir ve çoğu zaman "hüsün" kelimesinde ifâdesini bulur. Soyut güzellik gözle görülemez, ancak bir mânevî aynada kendini hissettirir. Meselâ, merhametin güzelliği, fakire verilen sadakada somutlaşır ve seyredilir. İlim ve aklı kullanma da soyut bir güzelliktir. Bu güzelliğin sergilenmesi de ihsân derecesine ulaşan sâlih amele kapı açan tevhidî imandır. Soyut güzelliklerin zirvesi iman ve takvâdır. Hiçbir gözün görmediği, beşer aklının hayal bile edemeyeceği Cennetin muhteşem güzelliği, iman ve sâlih ameldeki güzelliğin öteki âlemdeki yansıması ve ürünüdür.
Güzellik, fıtrî bir özelliktir. Güzel Zât’ın güzel olarak yarattığı insanın, güzeli gören, güzelden zevk alan rûhu, etrafta güzeli arar, bulur. Güzel, herkes için ihtiyaç duyulan bir hoşnutluk, bir haz duyma ve kesin hüküm verme işidir. Güzelliği açıklamak, onu yaşamak, onun heyecanını içinde duymaktır. Her insanda güzellik duygusu bulunmakla beraber, onun uyanması güzel bir esere ihtiyaç gösterir. Duygular, meydana çıkmak ve gelişmek için kendilerini uyandıracak araçlara muhtaçtırlar. Güzel eserler içimizde bir âhenk duygusu uyandırdıkları için huzur, sükûn ve mutluluk hissi doğururlar. Çünkü “güzele bakmak, güzeli düşündürür; güzeli düşünmek de insana huzur verir.”
Güzellik, psikolojik sistemlere dayalı olduğundan herkese göre değişen ne olduğu belirsiz, sınırları insandan insana değişen bir değer yargısı mıdır? Batı kafasına göre, “evet!” O yüzden mutlak güzelliği tanımayan Batı, estetik konusunda yüzlerce sene arkası kesilmeyen felsefî tartışmalar yapagelmiş, ama sonuçta bir uzlaşmaya varamamıştır.
Güzelin ölçüsü müslümana göre bellidir: Cemîl/Güzel olan Allah’ın hükmü. Güzel, Allah’ın güzel dediğidir. Bütün fıkıh usûlü ile ilgili kitaplarda “husün-kubuh” (güzellik-çirkinlik) konusu işlenir. Bu konudaki görüşler şöyle özetlenebilir: “Güzel olan Allah, sadece güzel olan şeylerin yapılmasını emreder” veya “güzel olan Allah’ın emrettiği her şey güzeldir.” “Allah sadece çirkin şeyleri yasaklar” veya “Allah’ın yasakladığı her şey çirkindir.”
“Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzeli sever.” (Müslim, İman, 1/93; İbn Mâce, Duâ, 10) hadis-i şerifi de, bu konuda müslümanlar açısından çıkış noktası kabul edilmiştir. Allah’ın emrettiği “ihsân”ın bir anlamı da güzelliktir. İslâm; düşüncenin, hareketin, duyguların, sözün, sesin, davranışın, kısacası her çeşit ibâdetin, yani her şeyin en güzelini ister.
Haramlar güzel olamaz. Duyular, duygular yanılabilir. “Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilemezsiniz.” (2/Bakara, 216). Nefisle, arzu ile, hevâ ile, câhiliyyenin çirkeflikleriyle kirlenmiş ve fıtratı bozulmuş, selîm olmayan akılla güzelin tanımı ve ölçüsü tesbit edilmeye kalkılırsa, insan putlaştırılmış olur. Haram olduğu halde güzel zannedilenler, gerçek güzelden insanı alıkoyan yapay/sanal güzellerdir; daha doğrusu hallüsinasyonlardır. “Şeytan onlara yaptıkları işleri ziynetlendirip güzel gösterdi ve onları yoldan saptırdı.” (29/Ankebût, 38)
Haram olan bir şey, müslümana göre güzel değildir. Çünkü müslümanın ölçüsü, duyuları ve duyguları değildir. O, duygularının, hevâsının kulu değil; Allah’ın kuludur. “Hoşlandığı ve hoşlanmadığı” her konuda Rabbina itaat edecektir. İmanı nispetinde duyu ve duygularını da selîm/sağlam kılacak, onları da Rabbina teslim edecek, o zaman nefis de mutmain olacak, Rabbinın emirlerinden râzı ve hoşnut olma seviyesine çıkacaktır. Bu, benliğini kaybetme değil; aksine, bulmadır. Bu, yok olma değil; Allah’ta var olmadır, kâmil insan olmadır.
Güzelleştiren Allah, güzeldir ve güzellikler O'nun cemâlinin vasfıdır. O'nun güzelliği de yaratıklara benzemez. İnsanları etkileyen sanat eserleri, mûcizelerin gücü, hârika ve fevkalâde olaylar... bütün bu güzellikleri yaratan ve bu güzellikleri idrâk edecek yetenek vererek insanı güzelleştiren Allah'tır. Evrendeki her şeyde güzellikler açık veya kapalı bir şekilde görülmektedir. Güzel olan Allah'ın yarattığı varlıklar, ya bizzat güzeldir veya sonuçları yönüyle güzeldir. Allah'tan daima güzellik zuhur eder.
Kötü ve çirkin, şeytanın ve insan nefsinin ürünüdür (4/Nisâ, 79). Allah, yaratıcıların en güzelidir (23/Mü'minûn, 14; 37/Saffât, 125). Allah, hüküm verme bakımından da en güzel olandır. Rızkın en güzeli de Allah'tan gelir. O, rızık verme bakımından da en güzeldir (65/Talak, 11; 11/Hûd, 88; 22/Hacc, 58; 16/Nahl, 75).
Var ettiklerine en güzel boyayı vuran da Allah'tır (2/Bakara, 138). Güzelin kaynağı ve tüm güzelliklerin sergileyicisi olan Allah, insandan da güzellik sergilemesini, yani ihsanı emreder: "...Allah sana ihsân ettiği gibi, sen de (insanlara) ihsân et (güzellikler sergile, iyilik yap)..." (28/Kasas, 77)
Câhiliyye insanı, bakmasını bilemediğinden, Allah’ın nûruyla bakamadığından, gözlerinde perde bulunduğundan evrendeki güzellikleri göremez. O, kendine göre, yapay/sanal bir güzel peşindedir. Müslüman ise, güzelliği yaratanı bildiğinden, güzeli keşfetmeye tâliptir. Eşyanın güzelliğinde hakiki güzelliğin tecellîlerini anlar müslüman. O, mutlak güzellik peşindedir. Allah’ın cemâl sıfatının tecellîlerini görerek hayran olur. Güzellik mutlak olduğu için, yaratılışta, Allah’ın yarattıklarında çirkinlik yoktur.
Çirkinlik, itibârîdir, görecelidir. Birinin çirkin dediğine bir başkası sevgi gözüyle bakıp sevebildiği zaman güzellikler bulabilir. Allah, kötü ve çirkin bir şey yaratmamıştır. Bir şeyin çirkinliği ve kötülüğü kullanıldığı yere göredir. Meselâ, hayvan gübresi genellikle pis bir şey diye görülür. Fakat gübreyle meyveler, sebzeler büyür, gelişir. Bu açıdan ele alınınca gübrenin bir lütuf ve nimet olduğu ortaya çıkar. Ama birisi gübreyi alıp üstüne başına sürmüşse, o zaman, ona pis demek yerinde olur. Tarlasına, bahçesine gübre çeken bir çiftçi bu haliyle hiçbir zaman pis değildir.
Ölüm olmasaydı, ölümden sonraki hesaba çekilmekle başlayan hayat olmasaydı... O zaman her şey anlamsız ve boş olurdu; güzeller ve güzellikler bile. Evet, ölüm olmasaydı o zaman nefse hoş gelen, sınırlarını hevânın veya çevrenin çizdiği güzellerin (!) ve güzelliklerin (!) belki bir değeri olurdu. O zaman dünya sadece eğlenmek ve zevk almaktan ibâret olabilirdi. Ama ölüm var, hem de evet, güzel olan ölüm ve ölüm ötesi güzellikler bizi bekliyor. O halde tüm yapay ve sanal güzellikleri, bütün sahte ve fâni güzellikleri o yok olmayacak gerçek güzellik uğrunda fedâ etmeye değmez mi?
Güzellik; zevkle, haz duymakla, hoşlanmakla, beğenmekle ilgilidir. Kur’an bu konuda insanın hevâsının/arzusunun doğru bir ölçü olmadığını belirtir: “Hoşunuza gitmediği halde savaş size yazıldı/farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilmezsiniz.” (2/Bakara, 216)
Allah için yapılan her şey, atılan her adım, hikmet ve ibretle bakılan, dolayısıyla O’nun adıyla okunan her şey ibâdet; her ibâdet de güzel, güzeller güzeli.
Allah mutlak Güzeldir. Allah'ın isim-sıfatlarından biri "el-Muhsin" (güzel yapıp eden)dir. Allah muhsin olduğu için her yarattığını güzel yaratmıştır. O, insanı da güzel, hatta en güzel biçimde yaratmıştır (bkz. 32/Secde, 7; 40/Mü'min, 64; 64/Teğâbün, 3; 59/Haşr, 24; 95/Tîn, 4). İnsanın ürettiği tüm güzelliklerin gerçek sahibi ve yapıp edicisi Allah olup bu üretimde, insanın beynini, gönlünü, elini, dilini kullanmaktadır.
Allah'tan daima güzellik zuhur eder. Kötü ve çirkin (seyyie), insan nefsinin ürünüdür (4/Nisâ, 79). Allah, yaratıcıların en güzelidir (40/Mü'min, 14; 37/Sâffât, 125). Var ettiklerine en güzel boyayı vuran da Allah'tır (2/Bakara, 138). Allah, aynı zamanda hüküm verme bakımından da en güzel olandır (5/Mâide, 50). Rızkın en güzeli de Allah'tan gelir. O, rızık verme yönüyle de en güzeldir (65/Talâk, 1; 11/Hûd, 88; 22/Hacc, 58; 16/Nahl, 75). Sözün de en güzelini bir Kitap halinde indiren O'dur, O'nun kelâmı da tüm güzellikleri içerir (39/Zümer, 23). Bu yüzden insana, indirilen sözün en güzeline uyması emredilir. İnsana inen sözlerin en güzeli Allah'ın sözüdür (39/Zümer, 55). Onun için, güzel insanların bir niteliği, sözü dinleyip onun en güzeline uymaktır (39/Zümer, 18). En güzel din, güzellikler sergileyerek Allah'a teslim olanların dinidir (4/Nisâ, 125). Allah, fiil, söz ve hükmüyle en güzelin kaynağı olduğundan, en güzel isimler (esmâu'l-hüsnâ) da O'nundur (7/A'râf, 180; 20/Tâhâ, 8; 59/Haşr, 24).
Kur'an'ın ideal insanı "muhsin" diye anılmaktadır. Kur'an'da 39 kez tekrarlanan "muhsin", güzel düşünüp güzel eylemler yapan kişi demektir. Muhsin kelimesi, Kur'an'da istisnâ dışında hep çoğul şekliyle kullanılmıştır. Bu da gösterir ki, güzellik üretimi ihlâsla sâlih amel işleyen cemaat içinde bulunmadan, toplumsal bir idrâk ve uğraş olmadan, yeterince gelişemez. Kur'an'ın kılavuzluğu, rahmeti ve öğüdü, muhsinler (güzel düşünüp güzel şeyler üretenler) içindir; Kur'an onlara hayır ve bereket getirir (31/Lokman, 3). Güzelle ilgisi kopuk, güzelliği hayatından silmiş kişiler ve toplumlar Kur'an'ın hidâyetini anlayamazlar ki ondan hayır ve bereket görsünler. Güzele düşmanlık sergileyenler ise Kur'an'ın rahmetinden nasipsizlikle kalmazlar, onun lânetine de uğrarlar. Leyl sûresi 6-9. âyetler, bu lânetlenmenin kanıtı olarak hayatın zorlaştırılmasını, kaosa itilmeyi göstermektedir.
Güzellik konusuyla ilgili birkaç âyetle birkaç hadis meâli verelim:
“...İhsân edin (her türlü hareket ve davranışınızı güzel ve dürüst yapın); Allah muhsinleri (güzel iş yapanları) sever.” (2/Bakara, 195)
“Muhakkak ki Allah, adâleti, ihsânı (güzel iş yapmayı, iyiliği), akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenâlık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”(16/Nahl, 90)
“Eğer ihsân ederseniz (güzel davranışlarda bulunursanız), kendinize ihsân etmiş olur; kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz...” (17/İsrâ, 7)
“İman edip sâlih amel işleyenler (bilmelidirler ki) Biz, güzel işler yapanların (ahsene amelâ) ecrini zâyi etmeyiz. İşte onlara, içinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır...” (18/Kehf, 30-31)
"...Allah sana ihsân ettiği gibi, sen de (insanlara) ihsân (güzellikler) sergile..." (28/Kasas, 77)
"Şüphesiz Allah her şeyde ihsânı/iyilik ve güzelliği yazmıştır (farz kılmıştır). O halde siz öldürdüğünüz vakit bile, öldürmeyi güzel yapın. Kestiğiniz zaman da kesmeyi güzelce gerçekleştirin. Her biriniz bıçağını bilesin. Ve kestiği hayvana eziyet vermesin." (Müslim, Sayd ve'z-Zebh 57; Ebû Dâvud, Edâhî 12; Tirmizî, Diyet 14; İbn Mâce, Zebâih 4; Nesâî, Dahâyâ, 22)
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Ahmed bin Hanbel, 2/381; Muvattâ, Hüsnü’l-Hulk 8)
“Mü’minlerin iman bakımından en kâmil olanları, ahlâkı en güzel olanlarıdır.” (Buhârî, Edeb 39; Ebû Dâvud, Sünnet 14)
“Kovandaki suyu, isteyenin kabına boşaltmak ve mü'min kardeşine güler yüzle konuşmak gibi de olsa, iyi, güzel ve doğru olan hiç bir sözü, işi ve davranışı küçümseme (yapabilirsen hiç durma, yap)." (Ebû Dâvud, Libas)
Muhsin, güzellikler sergileyen ve güzel işleri gerektiği gibi en güzel şekilde yapan demektir. Allah (c.c.) muhsinleri sever (3/Âl-i İmrân, 134, 148; 2/Bakara 195; 5/Mâide, 13, 93). Allah muhsinlerle beraberdir (16/Nahl, 128; 29/Ankebût, 69). Muhsin, güzellik sergileyen, güzel işleri lâyık oldukları bir şekilde yapan, bol bol ihsanda bulunan demektir. Mü’minler, inandıkları Rablerinden öğrendikleri ihsan ahlâkıyla, sürekli ihsan ederler, muhsin olmaya çalışırlar (16/Nahl, 127; 2/Bakara, 112; 4/Nisâ, 125).
Muhsinler (güzellikler sergileyen ihsan sahipleri), bütün işlerini Allah’ın râzı olacağı şekilde güzel ve takvâya uygun yaparlar. Onlar; çirkin, bayağı, kötü, zararlı ve faydasız amellerden, faâliyetlerden uzaktırlar. Muhsin olanlar, insanlar içerisinde güzel davranışların, işleri güzel yapmanın sembolüdürler. Kur’an, Allah’ın muhsinlerle beraber olduğunu açıkladığı gibi (16/Nahl, 128; 29/ Ankebût, 69), onlara müjdeler verildiğini de belirtir (6/En’âm, 154; 22/Hacc, 37, v.d.). Kur’an, onlar için bir rahmettir (31/Lokman, 3). Muhsin olarak özlerini Hakk’a bağlayanlar gerçekten kopmaz bir ipe bağlanmış olurlar (31/Lokman, 22). Allah (c.c.), mü’minlere adâletle beraber ihsânı da emrediyor (16/Nahl, 90). Allah (c.c.), insanlara ihsânla davrandığı gibi, insanın da ihsân sahibi olması en güzel şeydir (28/Kasas, 77). İhsân/güzellik; insanda toplam kalite demektir. Kâmil insan denen, kaliteli insanı ifâde eden Kur'anî kavramlardan biri "hüsn" kelimesinden türeyen ihsân kavramıdır. Muhsin de, ihsânın gereklerini, güzellikleri yerine getiren insandır. İhsân, her şeyi güzel, eksiksiz ve mükemmel yapmaktır. Bütün davranışlarında Allah'ı görür gibi davranan ve daima Allah'ı yanında hisseden insan, muhsin olma seviyesinin eşiğinden içeri girmiş demektir.
İhsân, aynı zamanda Allah’ı görüyor gibi ibâdet etmektir. Meşhur Cibrîl hadisinde Peygamberimiz ‘ihsân’ı şöyle tanımlamıştır: “Allah’a O’nu görüyormuşçasına ibâdet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan bile O seni görüyor.” (Buhârî, İman 37; Müslim, İman 1, hadis no: 8). Burada bizzat Allah’ı görmek değil; Allah’ın sıfatlarını, Rabliğini ve azametini göz önünde bulundurmak kast edilmektedir. Mü’min, ibâdetini ihsân üzere yapar, yani en güzel şekilde, ibâdetin amacına ve hikmetlerine uygun bir tarzda yapar/yapmalıdır. Bu da, Allah’ı görüyor gibi bir duygu içerisinde olmakla mümkündür. O yüzden ibâdetin en büyüğü namaz miraç sayılmıştır, O'na yönelmek, O'nun huzuruna çıkmak, O'nunla konuşup görüşmek, O’ndan güzellik devşirmektir namaz. Ve tüm hayatımız namaza benzemeli, O’na kulluk, namazla bitmeyip namazla başlamalı, her namazla daha güzel hale gelmeli. Hâlâ terk edemediğimiz kötülük ve çirkinlikler, namazımızı terk ettirmeden ya da sevabını azaltmadan, namazımız kötülükleri hayatımızdan terk ettirmeli, o güzellikte ikame edilmeli.
Güzellik Tanımına Giren ve Güzel Yapılması Özellikle Emredilen Önemli Davranışlar: İhsân, söz ve davranış güzelliğidir. İhsân, diğer anlamları yanında temelde söz, mantık, vicdan ve davranışları güzelleştirmek anlamına gelir. İhsân, yani güzellik, güzel davranışlar sergileme, sadece namaz gibi ibâdetlerle ilgili meselelerde mü'minin yükümlü olduğu bir sorumluluk değil; bütün söz ve işlerindeki değişmez tavrıdır. Allah her şeyde ihsan/güzellik ile davranılmasını kullarının üzerine gerekli kılmıştır: “Allah her şeyde ihsânı/iyilik ve güzelliği yazmıştır (farz kılmıştır)...” (Müslim, Sayd ve'z-Zebh 57)