Güzel ve yararlı olan her sonuç, aklın ürünüdür.
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, hafıza, bellek, us.
Akılın çeşitli tanım, açıklama ve yorumları yapılır. En önemli gerçek, aklımızın, düşünce ve davranışlarımızın hakemi olmasıdır. Soyut bir kavrama nasıl olur da hakemlik görevini veriyoruz derseniz, öylesine pek çok soyut kavram vardır ki insan yaşamını ve davranışlarını yöneten ve yönlendiren; bilinç, irade, ruh gibi! Önemli olan yaşamımızı en iyi'ye yakın bir ölçüde gerçekleştirmektir. En iyi'yi elde etmenin en önemli koşullarından biri de akıldır. Soyut kavramların yorum ve sorgulamaları tüm zamanlarda az kişi tarafından işlenmiş ve fakat çok kişi tarafından anlaşılamamıştır. Bir "en iyi" kavramı antik dönem düşünürleriyle başlamış ve yüzyıllarca tartışılmış ama hiçbir kesin sonuca ulaşılamamıştır. Zaten felsefenin açıklamasını yapan bir antik dönem filozofu, "felsefenin başlangıcı şüphe, gelişmesi sorgulama, sonucu belirsizliktir" derken, bir anlamda, felsefi her konunun dünya var oldukça tartışmasının süreceğini belirtmiştir.
Akıl, söylemlerimiz daha çok bireylere yönelik olduğundan, karşımıza "akıllı" şekliyle çıkar. Akıllı; gerçekleri iyi gören ve ona göre davranan kişi ise, bu durumda aklı elde etmek için de, gerçekleri en iyi görmeye çalışma tutumudur diyebiliriz. Aklın tohumu doğuştan insanlara verilir, ürünü ise bireylerin kapasitesine göre değişir. Bu kapasiteyi belirleyen bizim istencimiz, irademizdir. Her insanda var olan akıl, değişik ölçülerde kullanılmasından, bazı insanlara "daha" sıfatı yakıştırılır. En az kullanabilenlere de deli diyoruz. Aslında delilik, öteki'nin yorumudur. Deli dediğiniz, kendi doğrularına göre akıllıdır. Kendi doğruları ise, bilgi ve düşünme yetisinin azlığından kaynaklanan bir fakirliktir denebilir.
Birey, gerek kendi iç dünyasını, gerekse yaşadığı olaylarıve genel olarak da dünyayı değerlendirmeye yönaldiği zaman, aklı oranında ilgilenebilecektir tüm bunlarla. Tutarlılık bilgiden, bilgi düşünmekten düşünmekse akıldandır. Tutarlı bilgi için düşünmenin varlığı; tutarlı düşünme için ise aklın varlığı koşuldur. Çevremizdeki her, ama her şey, bizleri düşünmeye yöneltmelidir. Düşündükçe, aklımızı da kullanarak, en iyiyi, gerçek doğruları bulabilme yetisini kazanmaya başlarız. Aristoteles, "zevkin değil, acısızlığın peşinden koşar akıllı kişi" derken, akıllı kişinin hazzı değil, acısızlığı hedeflemesi gerektiğini belirtir. Aristoteles'in genel olarak yaşamı değerlemesinin temelinde bu üğreti yatar: acısızlığı hedeflemek ve ona yönelmek. Akıllı kişinin yapması gereken şey olarak verir bunu. Aklı başındalığın bir erdem olduğunu, bilgi olmadığını söyler.Kim iyi düşünürse, o aklı başında olsa gerektir(7).
Düşünme, anlama ve kavrama gücü, hafıza, bellek, us.
Akılın çeşitli tanım, açıklama ve yorumları yapılır. En önemli gerçek, aklımızın, düşünce ve davranışlarımızın hakemi olmasıdır. Soyut bir kavrama nasıl olur da hakemlik görevini veriyoruz derseniz, öylesine pek çok soyut kavram vardır ki insan yaşamını ve davranışlarını yöneten ve yönlendiren; bilinç, irade, ruh gibi! Önemli olan yaşamımızı en iyi'ye yakın bir ölçüde gerçekleştirmektir. En iyi'yi elde etmenin en önemli koşullarından biri de akıldır. Soyut kavramların yorum ve sorgulamaları tüm zamanlarda az kişi tarafından işlenmiş ve fakat çok kişi tarafından anlaşılamamıştır. Bir "en iyi" kavramı antik dönem düşünürleriyle başlamış ve yüzyıllarca tartışılmış ama hiçbir kesin sonuca ulaşılamamıştır. Zaten felsefenin açıklamasını yapan bir antik dönem filozofu, "felsefenin başlangıcı şüphe, gelişmesi sorgulama, sonucu belirsizliktir" derken, bir anlamda, felsefi her konunun dünya var oldukça tartışmasının süreceğini belirtmiştir.
Akıl, söylemlerimiz daha çok bireylere yönelik olduğundan, karşımıza "akıllı" şekliyle çıkar. Akıllı; gerçekleri iyi gören ve ona göre davranan kişi ise, bu durumda aklı elde etmek için de, gerçekleri en iyi görmeye çalışma tutumudur diyebiliriz. Aklın tohumu doğuştan insanlara verilir, ürünü ise bireylerin kapasitesine göre değişir. Bu kapasiteyi belirleyen bizim istencimiz, irademizdir. Her insanda var olan akıl, değişik ölçülerde kullanılmasından, bazı insanlara "daha" sıfatı yakıştırılır. En az kullanabilenlere de deli diyoruz. Aslında delilik, öteki'nin yorumudur. Deli dediğiniz, kendi doğrularına göre akıllıdır. Kendi doğruları ise, bilgi ve düşünme yetisinin azlığından kaynaklanan bir fakirliktir denebilir.
Birey, gerek kendi iç dünyasını, gerekse yaşadığı olaylarıve genel olarak da dünyayı değerlendirmeye yönaldiği zaman, aklı oranında ilgilenebilecektir tüm bunlarla. Tutarlılık bilgiden, bilgi düşünmekten düşünmekse akıldandır. Tutarlı bilgi için düşünmenin varlığı; tutarlı düşünme için ise aklın varlığı koşuldur. Çevremizdeki her, ama her şey, bizleri düşünmeye yöneltmelidir. Düşündükçe, aklımızı da kullanarak, en iyiyi, gerçek doğruları bulabilme yetisini kazanmaya başlarız. Aristoteles, "zevkin değil, acısızlığın peşinden koşar akıllı kişi" derken, akıllı kişinin hazzı değil, acısızlığı hedeflemesi gerektiğini belirtir. Aristoteles'in genel olarak yaşamı değerlemesinin temelinde bu üğreti yatar: acısızlığı hedeflemek ve ona yönelmek. Akıllı kişinin yapması gereken şey olarak verir bunu. Aklı başındalığın bir erdem olduğunu, bilgi olmadığını söyler.Kim iyi düşünürse, o aklı başında olsa gerektir(7).