meridyen2
Kayıtlı Üye
GÜNEYDOĞU'DA NİHAİ HEDEF, BAĞIMSIZ BİR KOMÜNİST DEVLET KURABİLMEKTİR
PKK'nın İdeolojisi, 20. Yüzyılın Kanlı Komünist İdeolojilerinden Farksızdır- Allah'ı tenzih ederiz -
20. yüzyılı kana bulayan komünist liderlerin kendi ifadelerinden deliller vererek, sapkın ideolojilerinin ve çarpık bakış açılarının tam olarak anlaşılması çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü ülkemizin güneydoğusundaki terörist hareket de komünizm kaynaklıdır. Kanlı komünist liderlerin dehşet verici bakış açıları ve milyonlarca insana yaşattıkları vahşet yakından görüldüğünde, bölücü terör örgütü PKK'nın nasıl sapkın bir fikir sistemine sahip olduğunu daha iyi anlamak mümkün olabilmektedir. PKK terör örgütünün genel stratejisi, uygulamaları ve PKK lideri bebek katili Abdullah Öcalan'ın ifadeleri bizlere bu konuda oldukça kapsamlı bir fikir vermektedir:
1. PKK Darwinisttir
20. yüzyıl kanlı komünist liderlerinin tümü Darwinisttir ve daha önce detaylı olarak belirttiğimiz gibi her biri Darwinizm'e ve Darwin'e olan hayranlıklarını açıkça dile getirmişlerdir.
Aynı şekilde PKK terör örgütünün kanlı lideri bebek katili Abdullah Öcalan da, evrim teorisinin kurucusu Charles Darwin'e ve onun sahte teorisine olan hayranlığını sıklıkla dile getirmektedir. Buna örnekler aşağıdaki gibidir:
PKK her komünist yapılanma gibi Darwinisttir, dinsizdir. PKK'nın kanlı lideri komünist Abdullah Öcalan da ateist ve Darwinist bakış açısını açıkça ifade etmektedir. Ülkemizin güneydoğusundaki terör ve bazı kişilerin özerklik talepleri, Darwinist, komünist, dinsiz bir devlet kurabilmek içindir.
Diyalektiğin bu kuralında olan, tez ve antitezin sentezde varlıklarını daha zengin bir oluşum içinde sürdürdüğü biçimindedir. TÜM EVRİM BU KURALI DOĞRULAMAKTADIR. (Bölücü örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın 2004 yılında yayınlanan, "Bir Halkı Savunmak" isimli kitabının "Doğal Toplum" bölümünden alıntı)
"Genelde insan dışı tüm canlı varlıklarda süren doğal evrim süreci, insan toplumunda kendi kavrama ve ifadesiyle bilinçlice sürdürülmektedir. İnsan türünün Homo Sapiens türünde günümüzün dil yapısına yol açan kavrama sürecindeki sıçrama, iradeli toplum oluşumlarına sıçratma imkanı vermiştir. Yabanıl toplum aşamasında insan grupları bir nevi gelişkin hayvan topluluklarının düzeyini yaşıyordu..."
Tümüyle doğa ile olma, parsel parsel olmuş doğadan bütünleşmiş doğaya dönüştür. Bu da demokratik ve sosyalist topluma varıştır. Bu denli iç içelik söz konusudur. İnsanı üreten EVRİM ZİNCİRİNE saygıdır. (Abdullah Öcalan, "Bir Halkı Savunmak" isimli kitabın "Ortadoğu'da Günce Durum ve Olası Gelişmeler" bölümünden alıntı)
Aletler ve ateş keşifleri geliştikçe ürünleri daha da artacak, arttıkça tür olarak daha hızlı gelişecek ve PRİMATLARLA aradaki mesafe açılacaktır. EVRİMİN DOĞAL KURALLARI gelişmeyi belirlemektedir. (Abdullah Öcalan,"Bir Halkı Savunmak" isimli kitabın "Doğal Toplum" bölümünden alıntı)
Toplumsallık insan türünün varlık koşuludur. Kendinden önceki PRİMAT (insana en yakın familya) türünden kopup insanlaşması, toplumsallaşma düzeyiyle at başı gittiği sosyal bilimin en yakın bir gerçeğidir. (Abdullah Öcalan, "Bir Halkı Savunmak" isimli kitabın "Toplumsal Gerçeklik ve Birey" bölümünden alıntı)
2. PKK Dinsizdir
20. yüzyıl kanlı komünist liderlerinin tümü ateisttir ve komünist bir toplumda dinin yeri olmadığını telkin ederek insanları dinsizliğe sürüklemişlerdir.
Aynı şekilde PKK'nın kanlı lideri komünist Abdullah Öcalan da ateisttir ve Darwinist bakış açısını paylaşan PKK'nın tümü aynı fikir sistemine sahiptir. Öcalan'ın izahlarından PKK terör örgütü mensuplarının dine karşı nasıl bir bakış açısına sahip olduklarını anlamak mümkündür:
[Allah'ı ve Peygamberimiz (sav)'i tenzih ederiz]
Allah bir nevi Ortaçağ'ın feodal manifestosudur, temel yasası ve bildirgesidir. (Abdullah Öcalan, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 313)
Bizim din ile ilişkimiz yok. Halkımız Tanrı'dan, ideolojiden kopmalıdır. Ben çok uğraştım sonunda Tanrıdan koptum.
Tanrıyı aştım. Böylece Abdullah Öcalan olabildim. İslam kadınımıza bir şey vermemiştir. Bunun yerine sosyalist ahlakı koyacağız."
"Tarih içindeki gelişimine baktığımızda, ALLAH tapımıyla birliğe ve güce ulaşılmak istendiği çok açık görülmektedir. Öyle sevgili kulun cennete gitmesi gibi kavramlar, işin fantezi kısmıdır, edebi kısmıdır."
"Tek Tanrılı din ideolojileri, baştan sona siyaset ideolojileridir. Dini söylem, ALLAH, peygamber ve melek gibi kavramlar dönemin siyasi literatürüdür. (Abdullah Öcalan, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 204)
Lise dönemlerinde büyük felsefik bunalımı yaşadım. Tanrı ile savaşı verdim, bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum. (Abdullah Öcalan, Özgür Yaşamla Diyaloglar, Ekim 2002, s. 257)
Namazın kendisi de genel anlamda bir tiyatrodur. (Abdullah Öcalan, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 354)
Muhammed'in Allah'ı, ana kabilelerin birleşerek güçlenmesi ihtiyacını ifade eder. Bedevi kabilelerinin ortak tasavvurudur, birleşmiş Arap kabile gücüdür. Her topluluk kendini güçlendirdiği oranda, kendi Allah'ını yeniden tasarlamaktan geri durmamıştır. Tarihsel ve toplumsal gerçeklik budur. Günümüzün Allah'ı ise bilimin özüdür.
Kur'an-ı Kerim: İdeolojik kimlik düzeyinde gerçekleştirilen, Sümer mitolojisinin üçüncü büyük versiyonu, dönüşüm geçirmiş biçimidir.
3. PKK, Aileye ve Devlete Karşıdır
Komünizm'in kanlı liderlerinin tümü aileye ve devlete karşı olmuşlardır. Diktatörlükleri sırasında aile ve devlet kurumlarını yıkmak için çaba göstermişlerdir.
Aynı şekilde bebek katili Öcalan da ailenin ortadan kaldırılması gereken bir kurum olduğunu savunmaktadır. Terörist Öcalan'ın bu konuyla ilgili sözleri şu şekildedir:
Terörist Öcalan, İmralı Mahkemesi'ne verdiği 81 sayfalık savunmasında çocukluk yıllarını şöyle anlatıyor:
Tepkim, feodal aile bağlarınaydı. Denebilir ki, ilk isyanım bir çocuğun beklentilerine cevap vermekten çok uzak aile ve köy yapısına karşı gelişti... Erken yaşlarda aile ile önemli bir kavga ile ... koptum.
"Kürdistan'da Kadın ve Aile" isimli kitabından:
Aynı biçimde tüm Batı Avrupa da bu alanda derin bir bunalımın içinde bulunmaktadır. Aile kurumu adeta başlarına bela olmuş gibidir. (syf. 27-28)
Siyasetin yoğunlaşmış ifadesi olan askeri savaşlar, barış politikaları, kültürel savaşlar gibi aile ortamında yürütülen savaşlar da bu genel savaşımın önemli bir parçasını oluşturuyor. Savaşı sadece orduların karşılıklı vuruşması olarak anlamayacaksak insan toplumundaki savaşın en büyüklerinden birisinin zihinsel savaşım olduğu, yine aile bünyesindeki savaşımın da göz ardı edilmemesi gerektiği çok açıktır. (syf. 30)
Aile kurumunun tehlikelerini, tarihe karışabilir mi diye tartışıyorlar. Sallantılı bir çekirdek aile durumu ortaya çıkmıştır.
Kapitalizmin ortadan kalkmasıyla birlikte bu anlayışın kendisi de ortadan kalkacaktır. (syf. 44)
Komünist ideoloji, ailenin, devletin ve en önemlisi dinin varlığına karşıdır. Bebek katili Öcalan'ın dine, devlete ve aileye karşı çıkan ifadeleri, PKK terör örgütünün komünist bir yapılanma olduğunu teyid eder niteliktedir.
(Aile) Müthiş köleleştirici, insanı kendi başına yok oluşa götürecek bir ilişkidir... Bugün Kürdistan'ın her köyünde ve kentindeki kokuşmuş aile ilişkilerini kabul etmiyor ve bunlardan ürküyoruz. (syf. 47)
Aile bünyesindeki karmaşıklığı, sorunların had safhadaki durumunu objektif olarak görmekte yarar var. Yüzyıllardan beri kendiliğinden gelişen bir olgu olmayan aile kurumuna siyasal bir yaklaşım göstermek zorunludur. Bazı güçler tarafından sağına soluna koltuk değnekleri yerleştirilerek güçlendirilmeye çalışılan, çok tehlikeli, ideolojik, politik, ahlaki, kültürel ve ekonomik gericiliği yaşatan tehlikeli bir kurumdur aile. (syf. 48)
Aile bizi en çok zorlayan bir kurumdur. Aileyi dokunulmaz, hep saygı gösterilmesi gereken bir kurum olarak görmek yerine sömürgecilikle yakın bağlar içinde ve onun ideolojik politikasının ülke içindeki sağlam dayanağı ve yine insanımızı çaresiz kılan, geleceğinden yoksun bırakan, sorumsuzluğu en çok yaşayan ve mutlaka devrimci bir eleştiriyle birlikte, devrimci sürece tabi tutulması gereken bir kurumdur. Ulusal kurtuluş sürecimizde aile engelini her yönüyle görmek gerekir. Bu önünde sivriltilen, Ağrı Dağı gibi yükseltilmek istenen bir engeldir. (syf. 50)
Bizde bir kargaşa olan aile, düşüncenin gömüldüğü, iradenin yapboz tahtasına çevrildiği, insanımızın paramparça edildiği, dağıtıldığı bir şeytan üçgenidir. Onun için devrimcileştirilmesi gereken kurumların başında aileyi ele alıyoruz. Bir devrimci bu konuda görevini özenle ele almak durumundadır. Elle tutulur yanı olmayan bu gerici - aile ilişkisini basit bir gurur sorunu olarak ele alamayız. Bu ilişkinin sorumlusu değiliz, ama bunu devrimcileştirme sorumluluğumuz vardır. (syf. 52-53)
Düşmanın düşürdüğü, aile cenderesinde sıkıştırdığı insanımızı güçlü bir ihtilalciye dönüştürmenin hesabıyla uğraşıyoruz. Bugün hepiniz aile saflarında olsaydınız, kötürüm bir erkek veya kadın olmaktan kurtulamazdınız.
İçindeki bireylere kadın, erkek ve çocuklar kaostan başka hiçbir şey yaşatmadığı halde aile, yine de bireylerin beyinlerini en çok meşgul eden kurum olmaktadır. Öyle ki bu, sadece toplum açısından değil, partimiz saflarındaki birey açısından da bir gerçektir. Birçok arkadaş, düşüncelerinin ana merkezini ailecilik işgal ettiği için iflah olmamaktadır.Bütün bunlar dikkate alındığında ailecilikle mücadele ve onun çözümlenmesi, bizde, sömürgeciliğin çözümlenmesine eş değer bir önem göstermektedir. En az sömürgeciliğin çelişkilerini bulup ortaya çıkarmak ve onunla mücadele etmek kadar, bu kurumu da ortaya koymak, üzerinde düşünce geliştirmek ve onunla mücadele etmek gerekir. (syf. 57)
Engels'in ailenin kökeni ve yapısı ile ilgili eleştirisi ve değerlendirmesi ünlüdür. Bu, bizim için de özenle ele alınması gereken bir tanım ve teorik çerçevedir. Bizde sorunun ağırlaştığı köklü hastalıkların kaynağı olduğu bir gerçektir. (syf. 67)
Eğer her aile bu altından çıkılmaz mevcut ilişkileri devrimci ilişkilere dönüştürse, Türkiye Cumhuriyeti iki gün bile dayanamayarak yıkılır. Aileler birleşseler ve böyle bir eğitimi kendi içlerinde hakim kılsalar, Türkiye Cumhuriyeti tutunamaz. Bizde aile dışarıya karşı kapalı olduğundan devrimde gizli bir örgüt gibi çalışabilir. Bu gizli örgütü biz neden kullanamıyoruz bu da ayrı bir sorun. (syf. 74)
Bizim aileden akıl öğrenecek durumumuz yok, aileden siyaset öğrenilemez. Oyuna getirilmiş bir kurumun şefi durumundaki babalarımız birer zavallıdır; anaların durumu ise daha da vahimdir. (syf. 75)
4. PKK Komünist Terörü Şart Koşar
20. Yüzyılın kanlı komünistlerinin tümü, komünizmin ayakta kalabilmesi için silahlı mücadelenin ve terörün şart olduğunu ifade etmiş ve bu düşüncelerini de hayata geçirmişlerdir. Aynı şekilde komünist örgüt PKK'nın lideri Abdullah Öcalan da ayakta kalabilmek için silahlı mücadelenin ve silahlı propagandanın şart olduğunu, komünizmin gereği olarak bunun mutlaka uygulanması gerektiğini sözlerinde açıkça ifade etmiştir:
20. Yüzyılın kanlı komünist liderleri, komünizmi silahlı mücadele ve terörle yaygınlaştırmışlardır. Komünizmin bir gereği olarak PKK terör örgütü de aynı silahlı mücadele yöntemlerini kullanmakta, aynı sinsi terörist ataklarla *****ce saldırılarda bulunmaktadır.
"...SİLAHLI MÜCADELE, HALK AYAKLANMASI VE ÖRGÜTLENME SON DERECE İÇ İÇE GELİŞEN, BİRBİRLERİNİ ZORUNLU KILAN ÖZELLİĞE SAHİPTİRLER..." (Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, 1. cilt, s. 195)
"...Biz ulusal kurtuluş mücadelesini böyle gelişmiş savaş düzeyine ulaştırmak için ise SİLAHLI PROPAGANDA İLE BAŞLANMASI GEREKTİĞİNİ, ajitasyon, propaganda ve örgütlenme görevlerinin başarılmasının temel aracının SİLAHLI PROPAGANDA OLACAĞINI, devrimci yapının yaratılmasında temel iskele görevini SİLAHLI PROPAGANDANIN GÖRECEĞİNİ BELİRTİYORUZ... (Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, 1. cilt, s. 213)
...Bu konuda Ho Shi Minh, l944'lerden önceki Vietnam koşullarında; '... Ne bir gerilla savaşını ve ne de bir halk ayaklanmasını başlatabiliriz. Ama bunları hazırlamak için SİLAHLI PROPAGANDA UYGULAMAYA İHTİYACIMIZ VARDIR' der. (Sözde) Kürdistan koşullarında bu daha da açık ve dayatıcı bir gerçektir..." (Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, 1. cilt, s. 213)
PKK, terörü benimsemiştir çünkü komünist bir yapılanmadır. Her komünist yapılanma gibi tek yöntemi kan dökmek, dehşet saçmak, toplumlara felaket ve korku getirmektir.
PKK bölücü terör örgütünün bayrağının üzerindeki orak-çekiç sembolleri, PKK parti kongrelerinde göze çarpan diğer komünist figürler ve Marx, Lenin ve diğer komünist liderlerin portreleri, PKK'nın açıkça komünist bir terör örgütü olduğunu belgelemektedir.
PKK parti kongresinden bölücü terör örgütü lideri, bebek katili Abdullah Öcalan'ın resimleri. PKK terör örgütünün komünist olmadığını iddia edenler bu resimlere dikkatlice bakmalıdırlar. Üzerinde orak çekiç amblemi olan kızıl PKK bayrağının yanı başında Lenin ve Engels'in resimleri dikkat çekmektedir.
Bölücü terör örgütünün komünist bir yapılanma olduğunu anlayabilmek için PKK'nın resmi sitesinde PKK parti programında geçen Darwinist ve komünist ifadelere de dikkat vermek gerekir:
Toplumsallık insan türünün var olma biçimidir. İnsan türünün hayvansı atalarından kopup insanlaşması ile toplumsallaşma düzeyi at başı gider. Toplumsal yaşam dışında yalnız birey yaşamı yoktur.
Toplumsal değişim ve gelişmede de, evrensel sistemin dili olan diyalektik ikilemlerin sürekli zenginleşerek veya yoksunlaşarak akışı işler. (Kaynak: pkkonline.com/tr/index.php?sys=article&artID=200 )
PKK terör örgütünün komünist bir bölücü örgüt olduğunun bilinmesi önemlidir. Çünkü PKK'nın gerçek yüzünün farkında olmayanlar, onların hedefinin ne kadar tehlikeli boyutlarda olduğunu anlayamamaktadırlar. Komünist zihniyetleri sürdükçe terörden asla vazgeçmeyeceklerini, toprak verildiği taktirde tüm Türkiye'yi ele geçirmek amacıyla daha yoğun silahlı mücadele başlatıp, daha güçleneceklerini ve komünist bir dünya devletine doğu ilerleyeceklerini fark edememektedirler. O yüzden bu terör örgütünün asıl hedefinin ve temel mantığının iyi bilinmesi ve bu temel mantığın yok edilmesi için çaba gösterilmesi şarttır. Terörü şart koşan komünizmin ana fikri Darwinizm'den gelir ve Darwinizm sahtekarlığının ilmi çalışma ile komünist beyinlerden yok edilmesi şarttır.
PKK terör örgütü, komünist bir yapılanma olduğu için, eğitime önce komünizmin fikri temelini anlatarak başlar. Küçük yaşlardan itibaren dağa çıkan her genç Darwinist materyalist eğitime tabi tutulur. Terörün sahte bilimsel mantığı ona bir ideoloji olarak öğretilir. Bu eğitimi aldıktan sonra insanı bir hayvan türü olarak gören, varlığının bir amacı olmadığına ve yaşamak için öldürmek gerektiğine inanan ve çatışmayı şart gören nesiller yetişmeye başlar. Terörü durdurmak için yegane çözüm, Darwinizm'in bir sahtekarlık olduğunun gösterilmesidir. Sahte bir dine bağlı olduğunu görünce bir terörist, tüm inancını, tüm şevkini ve tüm sahte hedefini kaybetmiş olur.
Yanda, Güney Afrika komünist partisi'nin komünist bölücü terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'a vermiş olduğu ödül. Komünist parti lideri Blade Nzimande, söz konusu ödülü verirken Öcalan'ı emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı verdiği terörist mücadeleden dolayı övmüş ve onu komünist ve sosyalist hareketin ışığı olarak tanımlamıştır.
Buradan da anlaşıldığı gibi komünist hareket, dünyanın her tarafındaki komünistler tarafından destek bulur. Ülkemizin güneydoğusundaki hareket de bir komünist hareket olduğu ve komünizmin gereği olarak terörü en azgın biçimiyle uyguladığı için sürekli olarak komünist ülkelerden ve çeşitli komünist birimlerden destek görmektedir. Ta ki, komünist dünya devleti hayaline ulaşana kadar.
PKK Terör Örgütü Komünist Düşünce Sisteminin Gereğini, Yani Terörü ve Şiddeti Uygulamaktadır
20. yüzyılda milyonlarca insanın vahşice katledilmesine yol açan komünist, Stalinist, Leninist ve Darwinist zihniyet ile şu an ülkemizin güneydoğusunda hayata geçirilmek istenen bölücü ideoloji birebir uyuşmaktadır. Şu anda bazı şahıslar, ülkemizin güneydoğusu üzerinde oynanmakta olan oyunların farkında olmayarak, bir kısmı ise farkında değilmiş gibi davranarak oradaki durumu bölgesel bir sorunmuş gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Bu kişiler Mehmetçiğimize yönelik kurulan hain tuzakları şaşırtıcı bir saflıkla değerlendirmekte, dağdaki teröristleri vicdanlı davranmaya davet ederek veya onlara barış çağrıları yaparak ya dai onları kınayarak bir sonuç elde edebileceklerini zannetmektedirler. Oysa orada hakim olan zihniyet materyalist, komünist ve Darwinist zihniyettir. Bir başka deyişle Pol Pot'un 3.5 milyon kişiyi katlederken sahip olduğu zihniyettir.
Yine ülkemizdeki bu bölücü terör olaylarını bölgesel bir milliyetçilik sorunu gibi göstermeye çalışan kişiler, Pol Pot rejimi ile ülkemizdeki terörün farklı temeller üzerine kurulduğunu iddia ederek, insanların komünist tehlikeyle karşı karşıya oldukları gerçeğini anlamalarını engellemektedir. Bu, açıkça bir aldatmacadır. Komünist zihniyet dünyanın neresinde ve ne zaman yaşanırsa yaşansın aynıdır. Aynı sapkın ideolojiden yani Darwinizm'den temel alır ve aynı amaca hizmet eder. Dolayısıyla 20. yüzyılda Rusya'da, Çin'de, Kamboçya'da yaşanan dehşetli vahşet, bölücü terör örgütü PKK için de hedefine ulaşmada izlenecek tek yoldur.
Kızıl komünist posterlerde, ellerinde silahlar ve yüzlerde soğuk ve nefret dolu ifadelerle resmedilmiş kişiler, komünist ideolojinin ana mantığını yansıtmaktadırlar. Komünizmde yalnızca kan, vahşet ve katliam vardır.
Darwinist-komünist zihniyetle yetiştirilmiş bir kişi, cinayet işlediğinde doğanın gerektirdiği elemeyi yerine getirmiş olduğuna inandığı gibi, kendisi öldüğünde de aynı doğal eleme sürecine hizmet ettiğini düşünür. Bu sebeple Darwinist zihniyete sahip PKK'lı bir terörist için öldürmek veya ölmek, doğa kanunlarının doğal bir sonucudur ve Darwinist ideolojinin bir gereği olarak mutlaka gerçekleşmelidir. İnsanı hayvanla eşdeğer gören bu sapkın zihniyette, güçsüzlerin elenmesi bir zorunluluktur ve "avantaj elde edene", yani "ayakta kalana" fayda sağlar. Darwin'in İnsanın Türeyişi kitabında üzerinde durduğu ve hiçbir bilimsel temeli olmayan, insanlık dışı "kayırılmış ırkların korunması ve üstün ırkların ayakta kalması" fikri ancak bu yolla gerçekleşebilir. Dolayısıyla bu sapkın bakış açısındaki bir teröriste "biraz vicdanlı davran, insanları öldürme!" demek de, onu ölümle tehdit etmek de bir sonuç vermeyecektir ve hali hazırda da vermemektedir.
İşte bütün bu sebeplerden ötürü Mehmetçiklerimizi Güneydoğu'da şehit eden PKK teröristlerine "hiç acımanız yok mu", "vicdanınız sızlamıyor mu" serzenişleri hiçbir sonuca ulaşmayacak, beyhude sözlerdir. Öldürmeyi bir ideoloji ve hayat şekli olarak benimsemiş bir topluluğa, "yanlış yoldasınız", "ayıp yapıyorsunuz", "barbarca hareket ediyorsunuz", "bu insanlığa yakışıyor mu?" demek, "karşı ilmi mücadeleyi yapmak yerine bu sözlerle kendimizi avutuyoruz" demekten başka anlama gelmemektedir. Bu son derece aciz, asla sonuç vermeyecek zavallı bir yöntemdir. Son 30 yıldır gazetelerin manşetlerini bu serzeniş başlıkları oluşturmaktadır. 30 yıl önce gazetelerde yer alan "hiç acımanız yok mu" çağrıları nasıl sonuç vermediyse, bugün de sonuç vermemektedir ve vermesi de mümkün değildir. Ancak buna rağmen, bir acizlik ve çözümsüzlük örneği olan bu başlıklar, gazete manşetlerinde hala aynı yerlerini korumaktadırlar. Maksat, PKK zulmünü tamamıyla ortadan kaldırmak değil, "bu zulme sessiz kalmadık" izlenimi vermektir.
PKK terör örgütü militanlarını komünist ideolojiyle eğitmektedir. Dolayısıyla örgütü tehlikeli kılan kan dökücü komünist zihniyetidir. Soldaki resimde dağdaki bir PKK'lının silahının yanında duran komünist kızıl kitap, yukarıdaki resimde ise PKK'lıların barınaklarından birinde asılmış komünist bayrak dikkat çekmektedir.
Aynı şekilde komünist ideoloji ile eğitilmiş PKK'lı bir teröriste "ne kadar acımasızsın, ne kadar gaddarsın" demek de aynı saflığın göstergesidir. Bir komünist zaten bunu duymak ister. Komünizmin gereği olarak etkili bir eylem yapmak onun için önemli bir hedeftir. Gaddarlık, zalimlik, düşmanını korkutmak, düşmanında dehşet uyandırmak, panik yaratmak onun için bir övgüdür. Hedefine ulaştığını ancak bu sözlerden anlamaktadır.
Nitekim Lenin, yaptığı zulümden dolayı kendisini ayıplayanlara şu cevabı vermiştir:
"Bazı kimseler BİZİ ZALİMLİĞİMİZ SEBEBİYLE AYIPLADIKLARI ZAMAN, bu kişilerin en basit Marksist prensipleri dahi nasıl unutabildiklerine hayret etmekteyiz." (Pravda Gazetesi, 29 Ekim 1918)
PKK, işte Lenin'in bu sözlerde bahsettiği Marksist prensipler üzerine hareket etmektedir. Dolayısıyla işlediği zulüm ve terörden dolayı komünist PKK'yı ayıplamak, bu teröristlere şaşırtıcı gelecektir. Zulüm, terör ve vahşet uygulamayan zaten Marksist olmamakla, bilime karşı olmakla, Darwinizm'in temel iddiası olan "güçlülerin zayıfı ezmesi, zıtların mücadelesi" ilkelerini reddetmekle suçlanmaktadır. Dağa çıkan teröristlere "ezilen sınıf olarak, çıkarcı sınıfa karşı çatışmanın olması gerektiği ve mutlaka galip gelmeleri gerektiği, tarihin (hayali) doğal akışına yani sözde diyalektiğe ayak uydurmalarının şart olduğu" telkini verilmektedir. Bu şekilde teröristlerin beyinleri yıkanarak vahşete ve zulme yönlendirilmeleri mümkün hale gelmektedir. Oysa ne Darwinizm bilimseldir, ne zıtların mücadelesi ve güçlülerin zayıfı ezmesi hayatın gerçeğidir, ne de doğa diyalektik olarak işler. Bu iddialar, materyalist ve Darwinistlerin yıllarca insanlara dayattığı yalanlardır. Fakat Darwinist ideoloji ile zihinleri örümcekleşmiş beyinler başka türlü düşünemezler. Komünist zihniyetin en büyük tehlikesi işte budur.
Bir kısım kişiler ise, eğer demokratik ortam sağlanırsa, PKK'lı teröristlere aile, sıcak çorba, sıcak ev vaatlerinde bulunulursa; "anneniz sizi özledi" propagandası yapılırsa, bunun teröristler üzerinde etkili olacağını ve teröristlerin pişman olup dağdan ineceklerini düşünmekte ve bunu sık sık dile getirmektedirler. Oysa Darwinist ideoloji ve onun getirdiği komünist fikir, demokrasi kabul etmez. İnsan haklarından anlamaz. Acıma, şefkat, sevgi, merhamet bilmez. Aileyi kabul etmez. Kardeşlik, barış, dostluk istemez. Darwinist ve komünist ideolojilerin tek istediği vahşet, şiddet, terör ve dehşettir. Teröristler, küçük yaşlardan itibaren okullarda, akademilerde, radyo ve televizyonlarda kendilerine anlatılan Marksist, Leninist, Darwinist ve materyalist eğitimin gereğini yapmaktadırlar. Bu eğitimden dolayı kendilerini haklı ve doğru yolda görmektedirler. İşte bu sebeple ülkemizin güneydoğusunda şefkate, kardeşliğe, aileye ve vicdanları harekete geçirmeye yönelik olarak yapılan hiçbir propaganda şimdiye kadar kesinlikle sonuç vermemiştir. Bölücü terör örgütü PKK içinde Darwinist zihniyet var olmaya devam ettikçe bu beyhude propagandanın bir sonuç vermesi mümkün görünmemektedir.
Komünizmde kan dökmek, terörist eylemlerde bulunmak bir üstünlük ve gurur meselesidir. Dolayısıyla kan döken bir komünisti bundan dolayı kınamak, ayıplamak veya vicdana yöneltmeye çalışmak son derece aciz bir yöntemdir. Yapılması gereken komünist zihniyetin ortadan kaldırılmasıdır.
PKK, Tüm Komünist Gruplar Gibi Gerilla Taktikleri Kullanmaktadır
Mehmetçiklerimize sürekli olarak "hain pusular" kuran, onları arkadan vuran, onları ateşkes zamanında, kışlalarının, karakollarının içinde pusuya düşüren, şehir merkezlerinde sivil halka sinsi saldırılarda bulunan bölücü terör örgütü PKK, komünist zihniyetin en kirli, en sinsi yöntemi olan gerilla taktiklerini uygulamaktadır. Kimi zaman bazı yazarlar veya devlet görevlileri, bu hain saldırılarla teröristlerin "ayıp ettiklerini", "kurallara uymadıklarını", saldırıları "haince" yaptıklarını ifade ederek kendilerince terör örgütünü kınarlar. Oysa bu kınama mesajları hiçbir sonuç sağlamayacağı gibi, komünist PKK militanlarına da tam olarak istediklerini verir. Çünkü komünizm, hain gerilla taktikleriyle gelişip güç bulan, vahşet, kan ve zulümle beslenen bir ideolojidir. Komünist bir militanın vicdan, merhamet, sevgi, şefkat ve acıma gibi duyguları olmadığı gibi, bu gibi kişiler herhangi bir kurala, kanuna ve sınıra da bağlı değildirler. Komünistlerin en büyük hedefi, her nasıl olursa olsun saldırmak, her ne yöntemle olursa olsun şiddet eylemi yapmak ve mümkün olduğunca çok kişiyi öldürmektir. Bu hedefi gerçekleştirebilmek için de askeri nizama sahip ve savaş kurallarıyla hareket eden bir ordu karşısında, savaş kurallarından uzak hareket edip, sinsi ve haince saldırıları yani gerilla yöntemlerini kullanmak onlar için en kestirme ve en etkili yoldur. Halkta dehşet uyandırarak istihbarat, yiyecek ve içecek temin edebilmek, korkutma yöntemi ile suni bir halk desteği sağlamak gerilla yöntemleri için gerekli zemini sağlamaktadır. Hain yöntemler kullanmakla övünen, kalleş saldırıları ise bir gereklilik olarak gören komünist bir terörist grubuna, "sen hainsin" diyerek demagoji yapmak ve bundan bir sonuç elde edilebileceğini zannetmek ise çok büyük bir saflıktır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi zamanın ve mekanın değişmesi komünist prensipleri hiçbir şekilde etkilemez. Çünkü komünist düşünce yapısının temeli, yıllar geçtikçe ya da ülkeler değiştikçe herhangi bir değişikliğe uğramayan Darwinizm'dir. Dolayısıyla 1960'larda Vietnam'da uygulanan gerilla yöntemi nasılsa, bugün ülkemizin güneydoğusunda uygulanan gerilla yöntemi de aynısıdır. "Doğu'daki komünist terör ile Vietnam'ın bir benzerliği yoktur" iddiasında bulunanlar müthiş bir yanılgı içindedirler. Bu kişiler, ya komünist zihniyetin aslında ne olduğunu bilmemekte ya da buradaki tehlikeyi olduğundan farklı ve basit göstermeye çalışmaktadırlar. Söz konusu kişilere, bebek katili terörist örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın doğudaki komünist ayaklanma sırasında Vietnam'ın örnek alınması gerektiğine dair sözünü hatırlamakta fayda vardır:
...Bu konuda Ho Şi Minh, l944'lerden önceki Vietnam koşullarında; '...Ne bir gerilla savaşını ve ne de bir halk ayaklanmasını başlatabiliriz. Ama bunları hazırlamak için SİLAHLI PROPAGANDA UYGULAMAYA İHTİYACIMIZ VARDIR'der. (Sözde) Kürdistan koşullarında bu daha da açık ve dayatıcı bir gerçektir..." (Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, 1. cilt, s. 213)
Görüldüğü gibi bebek katili, terörün Vietnam'dakine benzer şekilde uygulanması gerektiğini savunmaktadır. Burada Vietnam örneğine tekrar dönmek gerekir: Vietnam'da komünist Kuzey Vietnam'a karşı; anti-komünist Güney Vietnam, Amerika ve milis kuvvetlerinden oluşan karşı ittifakın savaşı çok uzun yıllar sürmüştür. Güney Vietnam'ın 900.000, Amerika'nın 580.000 ve milis kuvvetlerinin de 1.480 kişilik ordularından oluşan toplam yaklaşık 1.5 milyonluk bir orduya karşı komünist Kuzey Vietnam sadece 320.000 kişiden oluşan oldukça küçük bir orduya sahiptir. Bunun yanı sıra yalnızca üç yıl içinde Kuzey Vietnam'a 500.000 ton bomba atılmıştır.
Bütün bu dezavantajlara rağmen komünist Kuzey Vietnam, sinsi gerilla yöntemleri kullanarak savaşı kazanmıştır. Kuzey Vietnam ordusu ve Vietkong gerillaları 36 il merkezinde karşı gerilla saldırısı başlatmışlardır. Amerikan ordusu 60.000 askerini bu savaşta kaybetmiştir. Sonuçta ise Amerikan askerleri havadan ve denizden yaptıkları saldırılardan bir sonuç alamayarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.
Az sayıda askere sahip komünist Kuzey Vietnam'ın savaştan galip çıkmasının tek nedeni, arkadan vurması, hain pusularla tuzağa düşürmesi, anlaşmalara ve ateşkeslere uymaması, halkı propaganda metodlarıyla kendi tarafına çekmesi ve sivil-asker ayırımı yapmadan, çok vahşi yöntemlerle ve kesintisiz olarak insan katletmesidir. Bir başka deyişle tam olarak komünist Çin'in lideri Mao'nun savunduğu ve uyguladığı komünist taktikleri uygulamaktır.
Komünist Kuzey Vietnam, son derece dezavantajlı görünen bir durumda iken, sinsi gerilla taktiklerini kullanarak savaşı kazanmıştır.
Güneydoğu'da da uygulanan terör işte bu komünist terördür. PKK teröristleri "hain pusu" olarak nitelendirdiğimiz tuzakları komünizmin bir gereği ve taktiği olarak son derece rahat uygulamaktadırlar. Bulundukları dağlık bölge gerilla savaşını gerçekleştirebilmek için son derece müsaittir. Halka yönelik Darwinist, materyalist ve komünist propagandayı da halkı tehdit ederek, korkutarak yoğun bir şekilde yapmakta, böylelikle geniş kitleleri etki altına almaya çalışmaktadırlar. İstihbarat, lojistik, silah, yiyecek ve içecek gibi ihtiyaçlarını bu korkutma politikası ile rahatça sağlayabilmektedirler.
Komünizmin gereği olan gerilla taktikleriyle hareket eden komünist terör örgütü PKK'ya karşı nizami ordumuzun mücadelesi elbette kahramancadır. Fakat terör örgütünün sinsi taktikleri sürekli yeni şehitler vermemize sebep olmaktadır. Türk Milleti olarak şehit vermede bir sorunumuz yoktur, ancak teröre son vermek için aciliyetli olarak yapılması gereken tek şey, komünizme karşı ilmi mücadeledir.
STALİNİST KOMÜNİST
SAHTE KÜRDİSTAN
Stalinist komünist PKK terör örgütünün kirli hedefi, sınırları oldukça geniş bir alana yayılan sahte bir Kürdistan devleti kurmaktır. Komünizmi bu topraklarda hakim edip, masum insanlara ve çevre ülkelere terör ile dehşet saçıp Türkiye'den ve Ermenistan'dan başlayıp dünyaya açılarak, komünist bir dünya devleti kurmaktır. Bu büyük tehlikeye karşı tek çözüm komünizmin temelinden yok edilmesidir. Komünist tehlike ancak ve ancak ilmi, bilimsel bir mücadele ile ortadan kalkar.
Bir örgüt militanı, belli bir nizama bağlı değildir, hareket kabiliyeti yüksektir, istediği an istediği yerde bulunabilmekte, istediği yerden haince vurabilmektedir. Komünist örgüt PKK işte bu özellikler nedeniyle gerilla savaşının neredeyse tüm imkanlarını elde etmektedir. Yeri belli olan, kanuna, nizama bağlı şekilde karakolda nöbet bekleyen Mehmetçiğimize hemen her yönden saldırabilmektedir. Dolayısıyla böyle kalleş yöntemler izleyen terörist bir gruba, - güçlü ordumuz karşısında sayıları son derece az olsa bile- nizami askeri yöntemlerle karşı koyabilmek mümkün görünmemektedir.
Böyle sinsi bir hareketi tamamen ortadan kaldırmak için yapılması gereken şey, çok yönlü ilmi mücadeledir. Komünist terör, ancak ve ancak temeli yani fikir sistemi çökertildiği zaman mağlup olur. Bunun için sivrisinekleri teker teker yok etmeye çalışmak değil, onları üreten bataklığı temelden kurutmak gerekir. Özetle aciliyetli olarak yapılması gereken, komünizme zemin hazırlayan Darwinist, materyalist zihniyetin ilmi çalışmalarla ortadan kaldırılmasıdır.
Böyle bir ilmi çalışmanın nasıl olması gerektiği ilerleyen sayfalarda çok detaylı açıklanmıştır. Ama bundan önce, Güneydoğu'da nasıl bir komünist hareket hedeflendiğini tüm detayları ve girift noktalarıyla anlamak gerekmektedir.
(alıntı harun yahya komünist kürdistan tehlikesi)
PKK'nın İdeolojisi, 20. Yüzyılın Kanlı Komünist İdeolojilerinden Farksızdır- Allah'ı tenzih ederiz -
20. yüzyılı kana bulayan komünist liderlerin kendi ifadelerinden deliller vererek, sapkın ideolojilerinin ve çarpık bakış açılarının tam olarak anlaşılması çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü ülkemizin güneydoğusundaki terörist hareket de komünizm kaynaklıdır. Kanlı komünist liderlerin dehşet verici bakış açıları ve milyonlarca insana yaşattıkları vahşet yakından görüldüğünde, bölücü terör örgütü PKK'nın nasıl sapkın bir fikir sistemine sahip olduğunu daha iyi anlamak mümkün olabilmektedir. PKK terör örgütünün genel stratejisi, uygulamaları ve PKK lideri bebek katili Abdullah Öcalan'ın ifadeleri bizlere bu konuda oldukça kapsamlı bir fikir vermektedir:
1. PKK Darwinisttir
20. yüzyıl kanlı komünist liderlerinin tümü Darwinisttir ve daha önce detaylı olarak belirttiğimiz gibi her biri Darwinizm'e ve Darwin'e olan hayranlıklarını açıkça dile getirmişlerdir.
Aynı şekilde PKK terör örgütünün kanlı lideri bebek katili Abdullah Öcalan da, evrim teorisinin kurucusu Charles Darwin'e ve onun sahte teorisine olan hayranlığını sıklıkla dile getirmektedir. Buna örnekler aşağıdaki gibidir:
PKK her komünist yapılanma gibi Darwinisttir, dinsizdir. PKK'nın kanlı lideri komünist Abdullah Öcalan da ateist ve Darwinist bakış açısını açıkça ifade etmektedir. Ülkemizin güneydoğusundaki terör ve bazı kişilerin özerklik talepleri, Darwinist, komünist, dinsiz bir devlet kurabilmek içindir.
Diyalektiğin bu kuralında olan, tez ve antitezin sentezde varlıklarını daha zengin bir oluşum içinde sürdürdüğü biçimindedir. TÜM EVRİM BU KURALI DOĞRULAMAKTADIR. (Bölücü örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın 2004 yılında yayınlanan, "Bir Halkı Savunmak" isimli kitabının "Doğal Toplum" bölümünden alıntı)
"Genelde insan dışı tüm canlı varlıklarda süren doğal evrim süreci, insan toplumunda kendi kavrama ve ifadesiyle bilinçlice sürdürülmektedir. İnsan türünün Homo Sapiens türünde günümüzün dil yapısına yol açan kavrama sürecindeki sıçrama, iradeli toplum oluşumlarına sıçratma imkanı vermiştir. Yabanıl toplum aşamasında insan grupları bir nevi gelişkin hayvan topluluklarının düzeyini yaşıyordu..."
Tümüyle doğa ile olma, parsel parsel olmuş doğadan bütünleşmiş doğaya dönüştür. Bu da demokratik ve sosyalist topluma varıştır. Bu denli iç içelik söz konusudur. İnsanı üreten EVRİM ZİNCİRİNE saygıdır. (Abdullah Öcalan, "Bir Halkı Savunmak" isimli kitabın "Ortadoğu'da Günce Durum ve Olası Gelişmeler" bölümünden alıntı)
Aletler ve ateş keşifleri geliştikçe ürünleri daha da artacak, arttıkça tür olarak daha hızlı gelişecek ve PRİMATLARLA aradaki mesafe açılacaktır. EVRİMİN DOĞAL KURALLARI gelişmeyi belirlemektedir. (Abdullah Öcalan,"Bir Halkı Savunmak" isimli kitabın "Doğal Toplum" bölümünden alıntı)
Toplumsallık insan türünün varlık koşuludur. Kendinden önceki PRİMAT (insana en yakın familya) türünden kopup insanlaşması, toplumsallaşma düzeyiyle at başı gittiği sosyal bilimin en yakın bir gerçeğidir. (Abdullah Öcalan, "Bir Halkı Savunmak" isimli kitabın "Toplumsal Gerçeklik ve Birey" bölümünden alıntı)
2. PKK Dinsizdir
20. yüzyıl kanlı komünist liderlerinin tümü ateisttir ve komünist bir toplumda dinin yeri olmadığını telkin ederek insanları dinsizliğe sürüklemişlerdir.
Aynı şekilde PKK'nın kanlı lideri komünist Abdullah Öcalan da ateisttir ve Darwinist bakış açısını paylaşan PKK'nın tümü aynı fikir sistemine sahiptir. Öcalan'ın izahlarından PKK terör örgütü mensuplarının dine karşı nasıl bir bakış açısına sahip olduklarını anlamak mümkündür:
[Allah'ı ve Peygamberimiz (sav)'i tenzih ederiz]
Allah bir nevi Ortaçağ'ın feodal manifestosudur, temel yasası ve bildirgesidir. (Abdullah Öcalan, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 313)
Bizim din ile ilişkimiz yok. Halkımız Tanrı'dan, ideolojiden kopmalıdır. Ben çok uğraştım sonunda Tanrıdan koptum.
Tanrıyı aştım. Böylece Abdullah Öcalan olabildim. İslam kadınımıza bir şey vermemiştir. Bunun yerine sosyalist ahlakı koyacağız."
"Tarih içindeki gelişimine baktığımızda, ALLAH tapımıyla birliğe ve güce ulaşılmak istendiği çok açık görülmektedir. Öyle sevgili kulun cennete gitmesi gibi kavramlar, işin fantezi kısmıdır, edebi kısmıdır."
"Tek Tanrılı din ideolojileri, baştan sona siyaset ideolojileridir. Dini söylem, ALLAH, peygamber ve melek gibi kavramlar dönemin siyasi literatürüdür. (Abdullah Öcalan, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 204)
Lise dönemlerinde büyük felsefik bunalımı yaşadım. Tanrı ile savaşı verdim, bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum. (Abdullah Öcalan, Özgür Yaşamla Diyaloglar, Ekim 2002, s. 257)
Namazın kendisi de genel anlamda bir tiyatrodur. (Abdullah Öcalan, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 354)
Muhammed'in Allah'ı, ana kabilelerin birleşerek güçlenmesi ihtiyacını ifade eder. Bedevi kabilelerinin ortak tasavvurudur, birleşmiş Arap kabile gücüdür. Her topluluk kendini güçlendirdiği oranda, kendi Allah'ını yeniden tasarlamaktan geri durmamıştır. Tarihsel ve toplumsal gerçeklik budur. Günümüzün Allah'ı ise bilimin özüdür.
Kur'an-ı Kerim: İdeolojik kimlik düzeyinde gerçekleştirilen, Sümer mitolojisinin üçüncü büyük versiyonu, dönüşüm geçirmiş biçimidir.
3. PKK, Aileye ve Devlete Karşıdır
Komünizm'in kanlı liderlerinin tümü aileye ve devlete karşı olmuşlardır. Diktatörlükleri sırasında aile ve devlet kurumlarını yıkmak için çaba göstermişlerdir.
Aynı şekilde bebek katili Öcalan da ailenin ortadan kaldırılması gereken bir kurum olduğunu savunmaktadır. Terörist Öcalan'ın bu konuyla ilgili sözleri şu şekildedir:
Terörist Öcalan, İmralı Mahkemesi'ne verdiği 81 sayfalık savunmasında çocukluk yıllarını şöyle anlatıyor:
Tepkim, feodal aile bağlarınaydı. Denebilir ki, ilk isyanım bir çocuğun beklentilerine cevap vermekten çok uzak aile ve köy yapısına karşı gelişti... Erken yaşlarda aile ile önemli bir kavga ile ... koptum.
"Kürdistan'da Kadın ve Aile" isimli kitabından:
Aynı biçimde tüm Batı Avrupa da bu alanda derin bir bunalımın içinde bulunmaktadır. Aile kurumu adeta başlarına bela olmuş gibidir. (syf. 27-28)
Siyasetin yoğunlaşmış ifadesi olan askeri savaşlar, barış politikaları, kültürel savaşlar gibi aile ortamında yürütülen savaşlar da bu genel savaşımın önemli bir parçasını oluşturuyor. Savaşı sadece orduların karşılıklı vuruşması olarak anlamayacaksak insan toplumundaki savaşın en büyüklerinden birisinin zihinsel savaşım olduğu, yine aile bünyesindeki savaşımın da göz ardı edilmemesi gerektiği çok açıktır. (syf. 30)
Aile kurumunun tehlikelerini, tarihe karışabilir mi diye tartışıyorlar. Sallantılı bir çekirdek aile durumu ortaya çıkmıştır.
Kapitalizmin ortadan kalkmasıyla birlikte bu anlayışın kendisi de ortadan kalkacaktır. (syf. 44)
Komünist ideoloji, ailenin, devletin ve en önemlisi dinin varlığına karşıdır. Bebek katili Öcalan'ın dine, devlete ve aileye karşı çıkan ifadeleri, PKK terör örgütünün komünist bir yapılanma olduğunu teyid eder niteliktedir.
(Aile) Müthiş köleleştirici, insanı kendi başına yok oluşa götürecek bir ilişkidir... Bugün Kürdistan'ın her köyünde ve kentindeki kokuşmuş aile ilişkilerini kabul etmiyor ve bunlardan ürküyoruz. (syf. 47)
Aile bünyesindeki karmaşıklığı, sorunların had safhadaki durumunu objektif olarak görmekte yarar var. Yüzyıllardan beri kendiliğinden gelişen bir olgu olmayan aile kurumuna siyasal bir yaklaşım göstermek zorunludur. Bazı güçler tarafından sağına soluna koltuk değnekleri yerleştirilerek güçlendirilmeye çalışılan, çok tehlikeli, ideolojik, politik, ahlaki, kültürel ve ekonomik gericiliği yaşatan tehlikeli bir kurumdur aile. (syf. 48)
Aile bizi en çok zorlayan bir kurumdur. Aileyi dokunulmaz, hep saygı gösterilmesi gereken bir kurum olarak görmek yerine sömürgecilikle yakın bağlar içinde ve onun ideolojik politikasının ülke içindeki sağlam dayanağı ve yine insanımızı çaresiz kılan, geleceğinden yoksun bırakan, sorumsuzluğu en çok yaşayan ve mutlaka devrimci bir eleştiriyle birlikte, devrimci sürece tabi tutulması gereken bir kurumdur. Ulusal kurtuluş sürecimizde aile engelini her yönüyle görmek gerekir. Bu önünde sivriltilen, Ağrı Dağı gibi yükseltilmek istenen bir engeldir. (syf. 50)
Bizde bir kargaşa olan aile, düşüncenin gömüldüğü, iradenin yapboz tahtasına çevrildiği, insanımızın paramparça edildiği, dağıtıldığı bir şeytan üçgenidir. Onun için devrimcileştirilmesi gereken kurumların başında aileyi ele alıyoruz. Bir devrimci bu konuda görevini özenle ele almak durumundadır. Elle tutulur yanı olmayan bu gerici - aile ilişkisini basit bir gurur sorunu olarak ele alamayız. Bu ilişkinin sorumlusu değiliz, ama bunu devrimcileştirme sorumluluğumuz vardır. (syf. 52-53)
Düşmanın düşürdüğü, aile cenderesinde sıkıştırdığı insanımızı güçlü bir ihtilalciye dönüştürmenin hesabıyla uğraşıyoruz. Bugün hepiniz aile saflarında olsaydınız, kötürüm bir erkek veya kadın olmaktan kurtulamazdınız.
İçindeki bireylere kadın, erkek ve çocuklar kaostan başka hiçbir şey yaşatmadığı halde aile, yine de bireylerin beyinlerini en çok meşgul eden kurum olmaktadır. Öyle ki bu, sadece toplum açısından değil, partimiz saflarındaki birey açısından da bir gerçektir. Birçok arkadaş, düşüncelerinin ana merkezini ailecilik işgal ettiği için iflah olmamaktadır.Bütün bunlar dikkate alındığında ailecilikle mücadele ve onun çözümlenmesi, bizde, sömürgeciliğin çözümlenmesine eş değer bir önem göstermektedir. En az sömürgeciliğin çelişkilerini bulup ortaya çıkarmak ve onunla mücadele etmek kadar, bu kurumu da ortaya koymak, üzerinde düşünce geliştirmek ve onunla mücadele etmek gerekir. (syf. 57)
Engels'in ailenin kökeni ve yapısı ile ilgili eleştirisi ve değerlendirmesi ünlüdür. Bu, bizim için de özenle ele alınması gereken bir tanım ve teorik çerçevedir. Bizde sorunun ağırlaştığı köklü hastalıkların kaynağı olduğu bir gerçektir. (syf. 67)
Eğer her aile bu altından çıkılmaz mevcut ilişkileri devrimci ilişkilere dönüştürse, Türkiye Cumhuriyeti iki gün bile dayanamayarak yıkılır. Aileler birleşseler ve böyle bir eğitimi kendi içlerinde hakim kılsalar, Türkiye Cumhuriyeti tutunamaz. Bizde aile dışarıya karşı kapalı olduğundan devrimde gizli bir örgüt gibi çalışabilir. Bu gizli örgütü biz neden kullanamıyoruz bu da ayrı bir sorun. (syf. 74)
Bizim aileden akıl öğrenecek durumumuz yok, aileden siyaset öğrenilemez. Oyuna getirilmiş bir kurumun şefi durumundaki babalarımız birer zavallıdır; anaların durumu ise daha da vahimdir. (syf. 75)
4. PKK Komünist Terörü Şart Koşar
20. Yüzyılın kanlı komünistlerinin tümü, komünizmin ayakta kalabilmesi için silahlı mücadelenin ve terörün şart olduğunu ifade etmiş ve bu düşüncelerini de hayata geçirmişlerdir. Aynı şekilde komünist örgüt PKK'nın lideri Abdullah Öcalan da ayakta kalabilmek için silahlı mücadelenin ve silahlı propagandanın şart olduğunu, komünizmin gereği olarak bunun mutlaka uygulanması gerektiğini sözlerinde açıkça ifade etmiştir:
20. Yüzyılın kanlı komünist liderleri, komünizmi silahlı mücadele ve terörle yaygınlaştırmışlardır. Komünizmin bir gereği olarak PKK terör örgütü de aynı silahlı mücadele yöntemlerini kullanmakta, aynı sinsi terörist ataklarla *****ce saldırılarda bulunmaktadır.
"...SİLAHLI MÜCADELE, HALK AYAKLANMASI VE ÖRGÜTLENME SON DERECE İÇ İÇE GELİŞEN, BİRBİRLERİNİ ZORUNLU KILAN ÖZELLİĞE SAHİPTİRLER..." (Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, 1. cilt, s. 195)
"...Biz ulusal kurtuluş mücadelesini böyle gelişmiş savaş düzeyine ulaştırmak için ise SİLAHLI PROPAGANDA İLE BAŞLANMASI GEREKTİĞİNİ, ajitasyon, propaganda ve örgütlenme görevlerinin başarılmasının temel aracının SİLAHLI PROPAGANDA OLACAĞINI, devrimci yapının yaratılmasında temel iskele görevini SİLAHLI PROPAGANDANIN GÖRECEĞİNİ BELİRTİYORUZ... (Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, 1. cilt, s. 213)
...Bu konuda Ho Shi Minh, l944'lerden önceki Vietnam koşullarında; '... Ne bir gerilla savaşını ve ne de bir halk ayaklanmasını başlatabiliriz. Ama bunları hazırlamak için SİLAHLI PROPAGANDA UYGULAMAYA İHTİYACIMIZ VARDIR' der. (Sözde) Kürdistan koşullarında bu daha da açık ve dayatıcı bir gerçektir..." (Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, 1. cilt, s. 213)
PKK, terörü benimsemiştir çünkü komünist bir yapılanmadır. Her komünist yapılanma gibi tek yöntemi kan dökmek, dehşet saçmak, toplumlara felaket ve korku getirmektir.
PKK bölücü terör örgütünün bayrağının üzerindeki orak-çekiç sembolleri, PKK parti kongrelerinde göze çarpan diğer komünist figürler ve Marx, Lenin ve diğer komünist liderlerin portreleri, PKK'nın açıkça komünist bir terör örgütü olduğunu belgelemektedir.
PKK parti kongresinden bölücü terör örgütü lideri, bebek katili Abdullah Öcalan'ın resimleri. PKK terör örgütünün komünist olmadığını iddia edenler bu resimlere dikkatlice bakmalıdırlar. Üzerinde orak çekiç amblemi olan kızıl PKK bayrağının yanı başında Lenin ve Engels'in resimleri dikkat çekmektedir.
Bölücü terör örgütünün komünist bir yapılanma olduğunu anlayabilmek için PKK'nın resmi sitesinde PKK parti programında geçen Darwinist ve komünist ifadelere de dikkat vermek gerekir:
Toplumsallık insan türünün var olma biçimidir. İnsan türünün hayvansı atalarından kopup insanlaşması ile toplumsallaşma düzeyi at başı gider. Toplumsal yaşam dışında yalnız birey yaşamı yoktur.
Toplumsal değişim ve gelişmede de, evrensel sistemin dili olan diyalektik ikilemlerin sürekli zenginleşerek veya yoksunlaşarak akışı işler. (Kaynak: pkkonline.com/tr/index.php?sys=article&artID=200 )
PKK terör örgütünün komünist bir bölücü örgüt olduğunun bilinmesi önemlidir. Çünkü PKK'nın gerçek yüzünün farkında olmayanlar, onların hedefinin ne kadar tehlikeli boyutlarda olduğunu anlayamamaktadırlar. Komünist zihniyetleri sürdükçe terörden asla vazgeçmeyeceklerini, toprak verildiği taktirde tüm Türkiye'yi ele geçirmek amacıyla daha yoğun silahlı mücadele başlatıp, daha güçleneceklerini ve komünist bir dünya devletine doğu ilerleyeceklerini fark edememektedirler. O yüzden bu terör örgütünün asıl hedefinin ve temel mantığının iyi bilinmesi ve bu temel mantığın yok edilmesi için çaba gösterilmesi şarttır. Terörü şart koşan komünizmin ana fikri Darwinizm'den gelir ve Darwinizm sahtekarlığının ilmi çalışma ile komünist beyinlerden yok edilmesi şarttır.
PKK terör örgütü, komünist bir yapılanma olduğu için, eğitime önce komünizmin fikri temelini anlatarak başlar. Küçük yaşlardan itibaren dağa çıkan her genç Darwinist materyalist eğitime tabi tutulur. Terörün sahte bilimsel mantığı ona bir ideoloji olarak öğretilir. Bu eğitimi aldıktan sonra insanı bir hayvan türü olarak gören, varlığının bir amacı olmadığına ve yaşamak için öldürmek gerektiğine inanan ve çatışmayı şart gören nesiller yetişmeye başlar. Terörü durdurmak için yegane çözüm, Darwinizm'in bir sahtekarlık olduğunun gösterilmesidir. Sahte bir dine bağlı olduğunu görünce bir terörist, tüm inancını, tüm şevkini ve tüm sahte hedefini kaybetmiş olur.
Yanda, Güney Afrika komünist partisi'nin komünist bölücü terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'a vermiş olduğu ödül. Komünist parti lideri Blade Nzimande, söz konusu ödülü verirken Öcalan'ı emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı verdiği terörist mücadeleden dolayı övmüş ve onu komünist ve sosyalist hareketin ışığı olarak tanımlamıştır.
Buradan da anlaşıldığı gibi komünist hareket, dünyanın her tarafındaki komünistler tarafından destek bulur. Ülkemizin güneydoğusundaki hareket de bir komünist hareket olduğu ve komünizmin gereği olarak terörü en azgın biçimiyle uyguladığı için sürekli olarak komünist ülkelerden ve çeşitli komünist birimlerden destek görmektedir. Ta ki, komünist dünya devleti hayaline ulaşana kadar.
PKK Terör Örgütü Komünist Düşünce Sisteminin Gereğini, Yani Terörü ve Şiddeti Uygulamaktadır
20. yüzyılda milyonlarca insanın vahşice katledilmesine yol açan komünist, Stalinist, Leninist ve Darwinist zihniyet ile şu an ülkemizin güneydoğusunda hayata geçirilmek istenen bölücü ideoloji birebir uyuşmaktadır. Şu anda bazı şahıslar, ülkemizin güneydoğusu üzerinde oynanmakta olan oyunların farkında olmayarak, bir kısmı ise farkında değilmiş gibi davranarak oradaki durumu bölgesel bir sorunmuş gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Bu kişiler Mehmetçiğimize yönelik kurulan hain tuzakları şaşırtıcı bir saflıkla değerlendirmekte, dağdaki teröristleri vicdanlı davranmaya davet ederek veya onlara barış çağrıları yaparak ya dai onları kınayarak bir sonuç elde edebileceklerini zannetmektedirler. Oysa orada hakim olan zihniyet materyalist, komünist ve Darwinist zihniyettir. Bir başka deyişle Pol Pot'un 3.5 milyon kişiyi katlederken sahip olduğu zihniyettir.
Yine ülkemizdeki bu bölücü terör olaylarını bölgesel bir milliyetçilik sorunu gibi göstermeye çalışan kişiler, Pol Pot rejimi ile ülkemizdeki terörün farklı temeller üzerine kurulduğunu iddia ederek, insanların komünist tehlikeyle karşı karşıya oldukları gerçeğini anlamalarını engellemektedir. Bu, açıkça bir aldatmacadır. Komünist zihniyet dünyanın neresinde ve ne zaman yaşanırsa yaşansın aynıdır. Aynı sapkın ideolojiden yani Darwinizm'den temel alır ve aynı amaca hizmet eder. Dolayısıyla 20. yüzyılda Rusya'da, Çin'de, Kamboçya'da yaşanan dehşetli vahşet, bölücü terör örgütü PKK için de hedefine ulaşmada izlenecek tek yoldur.
Kızıl komünist posterlerde, ellerinde silahlar ve yüzlerde soğuk ve nefret dolu ifadelerle resmedilmiş kişiler, komünist ideolojinin ana mantığını yansıtmaktadırlar. Komünizmde yalnızca kan, vahşet ve katliam vardır.
Darwinist-komünist zihniyetle yetiştirilmiş bir kişi, cinayet işlediğinde doğanın gerektirdiği elemeyi yerine getirmiş olduğuna inandığı gibi, kendisi öldüğünde de aynı doğal eleme sürecine hizmet ettiğini düşünür. Bu sebeple Darwinist zihniyete sahip PKK'lı bir terörist için öldürmek veya ölmek, doğa kanunlarının doğal bir sonucudur ve Darwinist ideolojinin bir gereği olarak mutlaka gerçekleşmelidir. İnsanı hayvanla eşdeğer gören bu sapkın zihniyette, güçsüzlerin elenmesi bir zorunluluktur ve "avantaj elde edene", yani "ayakta kalana" fayda sağlar. Darwin'in İnsanın Türeyişi kitabında üzerinde durduğu ve hiçbir bilimsel temeli olmayan, insanlık dışı "kayırılmış ırkların korunması ve üstün ırkların ayakta kalması" fikri ancak bu yolla gerçekleşebilir. Dolayısıyla bu sapkın bakış açısındaki bir teröriste "biraz vicdanlı davran, insanları öldürme!" demek de, onu ölümle tehdit etmek de bir sonuç vermeyecektir ve hali hazırda da vermemektedir.
İşte bütün bu sebeplerden ötürü Mehmetçiklerimizi Güneydoğu'da şehit eden PKK teröristlerine "hiç acımanız yok mu", "vicdanınız sızlamıyor mu" serzenişleri hiçbir sonuca ulaşmayacak, beyhude sözlerdir. Öldürmeyi bir ideoloji ve hayat şekli olarak benimsemiş bir topluluğa, "yanlış yoldasınız", "ayıp yapıyorsunuz", "barbarca hareket ediyorsunuz", "bu insanlığa yakışıyor mu?" demek, "karşı ilmi mücadeleyi yapmak yerine bu sözlerle kendimizi avutuyoruz" demekten başka anlama gelmemektedir. Bu son derece aciz, asla sonuç vermeyecek zavallı bir yöntemdir. Son 30 yıldır gazetelerin manşetlerini bu serzeniş başlıkları oluşturmaktadır. 30 yıl önce gazetelerde yer alan "hiç acımanız yok mu" çağrıları nasıl sonuç vermediyse, bugün de sonuç vermemektedir ve vermesi de mümkün değildir. Ancak buna rağmen, bir acizlik ve çözümsüzlük örneği olan bu başlıklar, gazete manşetlerinde hala aynı yerlerini korumaktadırlar. Maksat, PKK zulmünü tamamıyla ortadan kaldırmak değil, "bu zulme sessiz kalmadık" izlenimi vermektir.
PKK terör örgütü militanlarını komünist ideolojiyle eğitmektedir. Dolayısıyla örgütü tehlikeli kılan kan dökücü komünist zihniyetidir. Soldaki resimde dağdaki bir PKK'lının silahının yanında duran komünist kızıl kitap, yukarıdaki resimde ise PKK'lıların barınaklarından birinde asılmış komünist bayrak dikkat çekmektedir.
Aynı şekilde komünist ideoloji ile eğitilmiş PKK'lı bir teröriste "ne kadar acımasızsın, ne kadar gaddarsın" demek de aynı saflığın göstergesidir. Bir komünist zaten bunu duymak ister. Komünizmin gereği olarak etkili bir eylem yapmak onun için önemli bir hedeftir. Gaddarlık, zalimlik, düşmanını korkutmak, düşmanında dehşet uyandırmak, panik yaratmak onun için bir övgüdür. Hedefine ulaştığını ancak bu sözlerden anlamaktadır.
Nitekim Lenin, yaptığı zulümden dolayı kendisini ayıplayanlara şu cevabı vermiştir:
"Bazı kimseler BİZİ ZALİMLİĞİMİZ SEBEBİYLE AYIPLADIKLARI ZAMAN, bu kişilerin en basit Marksist prensipleri dahi nasıl unutabildiklerine hayret etmekteyiz." (Pravda Gazetesi, 29 Ekim 1918)
PKK, işte Lenin'in bu sözlerde bahsettiği Marksist prensipler üzerine hareket etmektedir. Dolayısıyla işlediği zulüm ve terörden dolayı komünist PKK'yı ayıplamak, bu teröristlere şaşırtıcı gelecektir. Zulüm, terör ve vahşet uygulamayan zaten Marksist olmamakla, bilime karşı olmakla, Darwinizm'in temel iddiası olan "güçlülerin zayıfı ezmesi, zıtların mücadelesi" ilkelerini reddetmekle suçlanmaktadır. Dağa çıkan teröristlere "ezilen sınıf olarak, çıkarcı sınıfa karşı çatışmanın olması gerektiği ve mutlaka galip gelmeleri gerektiği, tarihin (hayali) doğal akışına yani sözde diyalektiğe ayak uydurmalarının şart olduğu" telkini verilmektedir. Bu şekilde teröristlerin beyinleri yıkanarak vahşete ve zulme yönlendirilmeleri mümkün hale gelmektedir. Oysa ne Darwinizm bilimseldir, ne zıtların mücadelesi ve güçlülerin zayıfı ezmesi hayatın gerçeğidir, ne de doğa diyalektik olarak işler. Bu iddialar, materyalist ve Darwinistlerin yıllarca insanlara dayattığı yalanlardır. Fakat Darwinist ideoloji ile zihinleri örümcekleşmiş beyinler başka türlü düşünemezler. Komünist zihniyetin en büyük tehlikesi işte budur.
Bir kısım kişiler ise, eğer demokratik ortam sağlanırsa, PKK'lı teröristlere aile, sıcak çorba, sıcak ev vaatlerinde bulunulursa; "anneniz sizi özledi" propagandası yapılırsa, bunun teröristler üzerinde etkili olacağını ve teröristlerin pişman olup dağdan ineceklerini düşünmekte ve bunu sık sık dile getirmektedirler. Oysa Darwinist ideoloji ve onun getirdiği komünist fikir, demokrasi kabul etmez. İnsan haklarından anlamaz. Acıma, şefkat, sevgi, merhamet bilmez. Aileyi kabul etmez. Kardeşlik, barış, dostluk istemez. Darwinist ve komünist ideolojilerin tek istediği vahşet, şiddet, terör ve dehşettir. Teröristler, küçük yaşlardan itibaren okullarda, akademilerde, radyo ve televizyonlarda kendilerine anlatılan Marksist, Leninist, Darwinist ve materyalist eğitimin gereğini yapmaktadırlar. Bu eğitimden dolayı kendilerini haklı ve doğru yolda görmektedirler. İşte bu sebeple ülkemizin güneydoğusunda şefkate, kardeşliğe, aileye ve vicdanları harekete geçirmeye yönelik olarak yapılan hiçbir propaganda şimdiye kadar kesinlikle sonuç vermemiştir. Bölücü terör örgütü PKK içinde Darwinist zihniyet var olmaya devam ettikçe bu beyhude propagandanın bir sonuç vermesi mümkün görünmemektedir.
Komünizmde kan dökmek, terörist eylemlerde bulunmak bir üstünlük ve gurur meselesidir. Dolayısıyla kan döken bir komünisti bundan dolayı kınamak, ayıplamak veya vicdana yöneltmeye çalışmak son derece aciz bir yöntemdir. Yapılması gereken komünist zihniyetin ortadan kaldırılmasıdır.
PKK, Tüm Komünist Gruplar Gibi Gerilla Taktikleri Kullanmaktadır
Mehmetçiklerimize sürekli olarak "hain pusular" kuran, onları arkadan vuran, onları ateşkes zamanında, kışlalarının, karakollarının içinde pusuya düşüren, şehir merkezlerinde sivil halka sinsi saldırılarda bulunan bölücü terör örgütü PKK, komünist zihniyetin en kirli, en sinsi yöntemi olan gerilla taktiklerini uygulamaktadır. Kimi zaman bazı yazarlar veya devlet görevlileri, bu hain saldırılarla teröristlerin "ayıp ettiklerini", "kurallara uymadıklarını", saldırıları "haince" yaptıklarını ifade ederek kendilerince terör örgütünü kınarlar. Oysa bu kınama mesajları hiçbir sonuç sağlamayacağı gibi, komünist PKK militanlarına da tam olarak istediklerini verir. Çünkü komünizm, hain gerilla taktikleriyle gelişip güç bulan, vahşet, kan ve zulümle beslenen bir ideolojidir. Komünist bir militanın vicdan, merhamet, sevgi, şefkat ve acıma gibi duyguları olmadığı gibi, bu gibi kişiler herhangi bir kurala, kanuna ve sınıra da bağlı değildirler. Komünistlerin en büyük hedefi, her nasıl olursa olsun saldırmak, her ne yöntemle olursa olsun şiddet eylemi yapmak ve mümkün olduğunca çok kişiyi öldürmektir. Bu hedefi gerçekleştirebilmek için de askeri nizama sahip ve savaş kurallarıyla hareket eden bir ordu karşısında, savaş kurallarından uzak hareket edip, sinsi ve haince saldırıları yani gerilla yöntemlerini kullanmak onlar için en kestirme ve en etkili yoldur. Halkta dehşet uyandırarak istihbarat, yiyecek ve içecek temin edebilmek, korkutma yöntemi ile suni bir halk desteği sağlamak gerilla yöntemleri için gerekli zemini sağlamaktadır. Hain yöntemler kullanmakla övünen, kalleş saldırıları ise bir gereklilik olarak gören komünist bir terörist grubuna, "sen hainsin" diyerek demagoji yapmak ve bundan bir sonuç elde edilebileceğini zannetmek ise çok büyük bir saflıktır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi zamanın ve mekanın değişmesi komünist prensipleri hiçbir şekilde etkilemez. Çünkü komünist düşünce yapısının temeli, yıllar geçtikçe ya da ülkeler değiştikçe herhangi bir değişikliğe uğramayan Darwinizm'dir. Dolayısıyla 1960'larda Vietnam'da uygulanan gerilla yöntemi nasılsa, bugün ülkemizin güneydoğusunda uygulanan gerilla yöntemi de aynısıdır. "Doğu'daki komünist terör ile Vietnam'ın bir benzerliği yoktur" iddiasında bulunanlar müthiş bir yanılgı içindedirler. Bu kişiler, ya komünist zihniyetin aslında ne olduğunu bilmemekte ya da buradaki tehlikeyi olduğundan farklı ve basit göstermeye çalışmaktadırlar. Söz konusu kişilere, bebek katili terörist örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın doğudaki komünist ayaklanma sırasında Vietnam'ın örnek alınması gerektiğine dair sözünü hatırlamakta fayda vardır:
...Bu konuda Ho Şi Minh, l944'lerden önceki Vietnam koşullarında; '...Ne bir gerilla savaşını ve ne de bir halk ayaklanmasını başlatabiliriz. Ama bunları hazırlamak için SİLAHLI PROPAGANDA UYGULAMAYA İHTİYACIMIZ VARDIR'der. (Sözde) Kürdistan koşullarında bu daha da açık ve dayatıcı bir gerçektir..." (Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, 1. cilt, s. 213)
Görüldüğü gibi bebek katili, terörün Vietnam'dakine benzer şekilde uygulanması gerektiğini savunmaktadır. Burada Vietnam örneğine tekrar dönmek gerekir: Vietnam'da komünist Kuzey Vietnam'a karşı; anti-komünist Güney Vietnam, Amerika ve milis kuvvetlerinden oluşan karşı ittifakın savaşı çok uzun yıllar sürmüştür. Güney Vietnam'ın 900.000, Amerika'nın 580.000 ve milis kuvvetlerinin de 1.480 kişilik ordularından oluşan toplam yaklaşık 1.5 milyonluk bir orduya karşı komünist Kuzey Vietnam sadece 320.000 kişiden oluşan oldukça küçük bir orduya sahiptir. Bunun yanı sıra yalnızca üç yıl içinde Kuzey Vietnam'a 500.000 ton bomba atılmıştır.
Bütün bu dezavantajlara rağmen komünist Kuzey Vietnam, sinsi gerilla yöntemleri kullanarak savaşı kazanmıştır. Kuzey Vietnam ordusu ve Vietkong gerillaları 36 il merkezinde karşı gerilla saldırısı başlatmışlardır. Amerikan ordusu 60.000 askerini bu savaşta kaybetmiştir. Sonuçta ise Amerikan askerleri havadan ve denizden yaptıkları saldırılardan bir sonuç alamayarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.
Az sayıda askere sahip komünist Kuzey Vietnam'ın savaştan galip çıkmasının tek nedeni, arkadan vurması, hain pusularla tuzağa düşürmesi, anlaşmalara ve ateşkeslere uymaması, halkı propaganda metodlarıyla kendi tarafına çekmesi ve sivil-asker ayırımı yapmadan, çok vahşi yöntemlerle ve kesintisiz olarak insan katletmesidir. Bir başka deyişle tam olarak komünist Çin'in lideri Mao'nun savunduğu ve uyguladığı komünist taktikleri uygulamaktır.
Komünist Kuzey Vietnam, son derece dezavantajlı görünen bir durumda iken, sinsi gerilla taktiklerini kullanarak savaşı kazanmıştır.
Güneydoğu'da da uygulanan terör işte bu komünist terördür. PKK teröristleri "hain pusu" olarak nitelendirdiğimiz tuzakları komünizmin bir gereği ve taktiği olarak son derece rahat uygulamaktadırlar. Bulundukları dağlık bölge gerilla savaşını gerçekleştirebilmek için son derece müsaittir. Halka yönelik Darwinist, materyalist ve komünist propagandayı da halkı tehdit ederek, korkutarak yoğun bir şekilde yapmakta, böylelikle geniş kitleleri etki altına almaya çalışmaktadırlar. İstihbarat, lojistik, silah, yiyecek ve içecek gibi ihtiyaçlarını bu korkutma politikası ile rahatça sağlayabilmektedirler.
Komünizmin gereği olan gerilla taktikleriyle hareket eden komünist terör örgütü PKK'ya karşı nizami ordumuzun mücadelesi elbette kahramancadır. Fakat terör örgütünün sinsi taktikleri sürekli yeni şehitler vermemize sebep olmaktadır. Türk Milleti olarak şehit vermede bir sorunumuz yoktur, ancak teröre son vermek için aciliyetli olarak yapılması gereken tek şey, komünizme karşı ilmi mücadeledir.
STALİNİST KOMÜNİST
SAHTE KÜRDİSTAN
Stalinist komünist PKK terör örgütünün kirli hedefi, sınırları oldukça geniş bir alana yayılan sahte bir Kürdistan devleti kurmaktır. Komünizmi bu topraklarda hakim edip, masum insanlara ve çevre ülkelere terör ile dehşet saçıp Türkiye'den ve Ermenistan'dan başlayıp dünyaya açılarak, komünist bir dünya devleti kurmaktır. Bu büyük tehlikeye karşı tek çözüm komünizmin temelinden yok edilmesidir. Komünist tehlike ancak ve ancak ilmi, bilimsel bir mücadele ile ortadan kalkar.
Bir örgüt militanı, belli bir nizama bağlı değildir, hareket kabiliyeti yüksektir, istediği an istediği yerde bulunabilmekte, istediği yerden haince vurabilmektedir. Komünist örgüt PKK işte bu özellikler nedeniyle gerilla savaşının neredeyse tüm imkanlarını elde etmektedir. Yeri belli olan, kanuna, nizama bağlı şekilde karakolda nöbet bekleyen Mehmetçiğimize hemen her yönden saldırabilmektedir. Dolayısıyla böyle kalleş yöntemler izleyen terörist bir gruba, - güçlü ordumuz karşısında sayıları son derece az olsa bile- nizami askeri yöntemlerle karşı koyabilmek mümkün görünmemektedir.
Böyle sinsi bir hareketi tamamen ortadan kaldırmak için yapılması gereken şey, çok yönlü ilmi mücadeledir. Komünist terör, ancak ve ancak temeli yani fikir sistemi çökertildiği zaman mağlup olur. Bunun için sivrisinekleri teker teker yok etmeye çalışmak değil, onları üreten bataklığı temelden kurutmak gerekir. Özetle aciliyetli olarak yapılması gereken, komünizme zemin hazırlayan Darwinist, materyalist zihniyetin ilmi çalışmalarla ortadan kaldırılmasıdır.
Böyle bir ilmi çalışmanın nasıl olması gerektiği ilerleyen sayfalarda çok detaylı açıklanmıştır. Ama bundan önce, Güneydoğu'da nasıl bir komünist hareket hedeflendiğini tüm detayları ve girift noktalarıyla anlamak gerekmektedir.
(alıntı harun yahya komünist kürdistan tehlikesi)