Güney Vilayetlerimizin İşgali ve Basındaki Yeri

Buğra1

Kayıtlı Üye
Güney Vilayetlerimizin İşgali ve Basındaki Yeri


İstiklâl Harbi Türk milleti için topyekün bir savaş olmuştur. Milletin bütün imkânlarını seferber ederek verdiği şerefli bir mücadele sonucunda başarıya ulaşılmıştır. Şüphesiz ki Türk basını da bu hususta üzerine düşen görevi yerine getirmeye gayret sarfetmiştir. Mondros Mütarekesinden hemen sonra meydana gelen işgaller karşısında, Türk basın organlarından bazıları açık bir tavır takınıp buna karşı gelirken, bazıları da yapılan baskılar sonucu kendi kabuğuna çekilmek zorunda bırakılmışlardır. Sayıları az da olsa kimi gazeteler ise şahsî menfaatlerini vatanın menfaatlerine tercih ederek düşmanla işbirliği içinde, Mustafa Kemal Paşa’ya ve başlattığı Millî Mücadeleye cephe alacak kadar hainleşmişlerdir. Gazetelerin bu tutumlarında yayınlandıkları şehrin veya bölgenin Mütareke sonrasındaki durumu etkili olmuştur.

Bilindiği gibi Millî Mücadele’nin başlangıcında Türk basınının odak noktası İstanbul şehriydi. Bunun yanında dağınık olarak Anadolu’nun bazı şehirlerinde de gazeteler yayınlanmaktaydı. İstanbul’daki siyasî atmosfer ile Anadolu’daki durumun değişik olması gazetelerin yayın politikaları üzerinde farklı etkiler yapmıştır. Bu sebeple konuyu incelerken İstanbul basınını kendi şartları içinde, Anadolu basınını da kendi bulunduğu şartlar dahilinde değerlendirmemiz gerekir.

İstanbul basınının korkulu rüyası işgal güçlerinin uyguladıkları sansür politikası olmuştur. İşgal kuvvetleri hoşlarına gitmeyen yazıları sansüre tâbi tutuyor, millî ruhu canlandırıcı yazılar ile Millî Mücadele lehinde yapılacak yayınlara izin vermiyorlardı.’ Buna mevcut hükümetin göz yumması hatta bir kararname ile sansürü daha da şiddetlendirmesi İstanbul basınına zor günler yaşatmıştır. Nitekim bu durumdan rahatsız olan İstanbul Matbuat Cemiyeti Başkanlığı ile bazı gazetelerin başyazarları, Mustafa Kemal Paşa’ya çektikleri telgrafta; Millî Mücadele’nin yanında olduklarını, ancak Ferit Paşa Hükümeti’nin şiddetli baskısı ve sansür sebebi ile üzerlerine düşen görevi layıkıyla yerine getiremediklerini bildirmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa İstanbul basınının bu durumunu anlayışla karşılarken, her şeye rağmen Millî Mücadele lehinde yayınlar yapılması için çalışılmasını da istemiştir.

Anadolu basınına gelince, hem işgal güçlerinin baskısından hem de İstanbul Hükümeti’nin menfî etkisinden uzak olması sebebi ile daha serbest ve aktif yayın yapma fırsatı bulmuştur. Anadolu basınının bir diğer avantajı da Millî Mücadeleyi plânlayan ve yönlendirenlere yakın olması hasebiyle daha çok ve sağlıklı bilgi alma imkânına sahip olmasıydı. Bu durum Anadolu basınının gerçeği yakından görmesini sağlamış ve Millî Mücadele’nin başarıya ulaşacağı hususunda şüphe bırakmamıştır. Bunun neticesi olarak Anadolu basını Millî Mücadele’nin destekçisi ve ateşli bir savunucusu olmuştur.

Ancak Anadolu basını bu faaliyetlerini çeşitli yokluklar içinde sürdürmeye çalıştı. Kâğıt, mürekkep ve matbaa harflerinin yok denecek kadar az olması sebebi ile gazeteler kimi zaman ambalaj kâğıtlarına basılmakta, kimi zaman da ebatları küçülmekte, sayfa sayıları azalmaktaydı. Bazı gazeteler ise kâğıt ve eleman yokluğundan dolayı yayınlarına ara vermek zorunda kalmışlardır. Kastamonu’da yayınlanan Açıksöz gazetesi, Erzurum’da çıkan Albayrak gazetesi ve Amasya’da yayın hayatını sürdürmeye çalışan Emel gazetesi maddi yardım görememeleri, kâğıt ve eleman yokluğu sebebi ile yayın faaliyetlerine ara vermek zorunda kalmışlardır.

Güney cephesindeki durum Batı cephesine göre şartlar ve verilen mücadele metodu açısından farklılık arzetmektedir.Meselâ Güney’de görülen şehir savunmalarını Batı cephesinde görmek mümkün değildir. Bilhassa Maraş ve Urfa’nın düşman işgalinden kurtarılması hususunda yapılan faaliyetlere baktığımızda, takip edilen dış siyaset gereği güçlerin işe karışmadığı imajının verilmek istendiği, bu sebeple, Mustafa Kemal Paşa’nın takma isimle sivil olarak bölgeye gönderdiği askeri hüviyete haiz kişilerin öncülüğünde, yine kendi çizdiği esaslar doğrultusunda etkili bir gerilla harbi uygulattırdığını görmekteyiz6. Bunun yanında Mustafa Kemal’in, psikolojik harp taktiği içinde büyük bir karşı propaganda başlatmak suretiyle Türk milletine, miting ve protestolarla işgalin kınanmasını bildirirken, alınacak kararların ve yayınlanacak bildirilerin bir suretinin basın organlarına da gönderilmesini istemiştir. Bunun üzerine Türk kamuoyu âdeta ayağa kalkmıştır. Hiçbir şehrimiz ve ilçemiz yoktur ki Güney vilâyetlerimizin işgalini protesto için bir miting yapmamış veya protesto yayınlamamış olmasın. Bu sebeple denilebilir ki güneyde verilen mücadele bir kamuoyu mücadelesi olmuştur. Türk basını yapılan mitingleri ve yayınlanan protestoları dünya kamuoyuna duyurmanın yanısıra, çeşitli yazıları ile de konuya eğilerek bu mücadelede önemli bir görev üstlenmiştir.

Bilindiği gibi Güney vilâyetlerimizden Antep, Maraş ve Urfa illeri önce İngilizlerin işgaline uğrarken Adana vilâyeti de Fransızlar tarafından işgal edildi. Yapılan bu işgaller karşısında, bölge halkını Türk hâkimiyetinden koparılarak Arap veya Ermeni idaresi altına verilme endişesi sardı. Türk hâkimiyetine sıkı sıkıya bağlı olan bölge halkı, bir başka milletin egemenliği altına girmek istemediklerini yayınladıkları bildirilerle ilân etmeye başladılar.

Nitekim Tarsus ileri gelenlerinden yüz on sekiz kişinin imzasını taşıyan ve işgali protesto eden bildirinin İstanbul’da yayınlanan Sabah gazetesinde yer aldığı görülmektedir. Bildiride; bin seneyi aşkın bir zamandan-beri Türklerin büyük bir çoğunlukla bu topraklarda yaşadıklarından bahsedildikten sonra, dört yüz sene evvel Yavuz Sultan Selim’e tâbi olmak suretiyle Osmanlı camiasına girdikleri belirtilmekte ve o zamandanberi devlete itaat ettikleri bildirilmekteydi. Bölge ahalisinin yüzde seksen yedisinin Türk olduğu da dile getirilen bildiride, dünyanın barış şartları olarak ilân ettiği esaslar çerçevesinde bin senelik tarihin verdiği hak ile ebediyyen Türk hâkimiyetinde kalmak istedikleri bütün dünya kamuoyuna ilân ediliyordu .

Yine işgali kabul etmeyen, Kilis halkının bildirisinin de Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlandığını görmekteyiz. Kilis halkı bildirisinde, bölgede Türklerin çoğunlukta olduğunu belirttikten sonra, Arap hâkimiyetine olduğu kadar Ermeni idaresine de karşı olduklarını dile getiriyor ve Türk idaresinden ayrılmak istemediklerini bildiriyordu.

İngilizlerin Güney Vilâyetlerimizi işgalinin Türk basınındaki yankıları çok sınırlı kalmıştır. Bunun başta gelen sebebi Türk kamuoyunun Mondros Mütarekesi hükümleri gereğince, bu işgalleri, haklı olarak, kalıcı değil geçici olduğu şeklinde yorumlaması ve İngiliz kuvvetlerini, barış andlaşması yapılıncaya kadar kalacak bir gözlemci olarak görmesidir. Zaten İngilizlerin herhangi bir tepki ile karşılaşmadan bölgeyi sessiz sedasız kolayca işgal etmelerinin sebebi de Türk halkının bu haklı beklentisinin sonucu olmuştur. Bir diğer önemli sebep de Mütareke sonrasında Türk kamuoyunun bekleyiş içinde olmasıdır. Dikkati çeken husus Sivas Kongresi’nden sonra Millî Mücadele ile ilgili yayınlarda olduğu kadar, bilhassa Güney cephesi ile ilgili yayınlarda da Anadolu basınının ağırlık kazanması ve etkinliğini büyük ölçüde hissettirmesidir. Bu durum Mustafa Kemal Paşa’nın basına önem vermesinin bir tezahürüdür.

İngiltere, Fransa ile Musul’daki haklarının tanınması karşılığında Maraş, Antep ve Urfa vilâyetlerini bu ülkeye terketmeyi öngören 15 Eylül 1919 Suriye İtilâfnamesini imzaladıktan sonra kuvvetlerini geri çekmeye başladı”. İngilizlerin geri çekilmesinden sonra Antep, Maraş ve Urfa vilâyetleri bu defa da Fransızların işgaline uğradı.

Mustafa Kemal Paşa bu gelişme üzerine yayınladığı bir tamim ile Suriye İtilâfnamesinde alınan haksız kararları Türk milletine duyurdu ve buna asla boyun eğilmeyeceğini bildirdi. Erzurum’da yayınlanan Albayrak gazetesi Mustafa Kemal Paşa’nın bu tamimini yayınlayarak Türk kamuoyuna duyurmanın yanısıra, Suriye İtilâfnamesine yer vermek suretiyle bu anlaşmanın Türk Devleti’nin imhası demek olacağını açıklad.

Mustafa Kemal Paşa Anlaşma hakkında Türk milletine bilgi vermenin yanısıra Fransa’nın bu öz Türk yurtlarını işgal etmesinin, Avrupa ve Amerika kamuoyuna duyurulmak suretiyle protesto edilmesini istedi.

Bunun üzerine yurdun birçok yerinde mitingler yapıldı protestolar yayınlandı. Mitinglerde milletin aldığı kararlarla yayınladığı bildirileri Türk basını sütunlarında yer vermek suretiyle iç ve dış kamuoyuna duyurdu. Bu yayın organlarının başında, Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile Heyet-i Temsiliye’nin bir nevi yayın organı olarak 14 Eylül 1919’da Sivas’ta çıkmaya başlayan İrade-i Milliye gazetesi gelmektedir. İrade-i Milliye gazetesinin yayınladığı miting ve protestolar arasında, Arapkir protestosu ile Mardin mitingi, Nusaybin protestosu, Palu mitingi, Bitlis protestosu, Viranşehir protestosu, Sivas Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin protestosu ve Heyet-i Temsiliye’nin protestosu sayılabilir.

Yapılan bu mitinglerde ve yayınlanan protestolarda özetle:

Fransızlarca işgal edilen Adana, Antep, Maraş ve Urfa vilâyetlerinde nüfusun ezici bir çoğunluğunun Türk olduğu ve bölge halkının Türk hâkimiyetinden ayrılmak istemediği;

İşgalin Mondros Mütarekesi’ne, Wilson Prensiplerine ve milletlerarası hukuka aykırı olduğu;

İşgal olayının Türk hâkimiyetine vurulmuş bir darbe olduğu, milletin istiklâli uğrunda gerekirse canını bile feda edeceği;

İşgalin tarihteki Türk-Fransız dostluğuna gölge düşürdüğü hususları üzerinde durulmuş ve bölgenin hemen tahliyesi istenilmiştir.

İrade-i Milliye gazetesi miting ve protestoları yayınlamanın yanısıra çeşitli yazılarıyla da konuya yer verdi. Meselâ; “Türkiye ve Fransa” başlığı altındaki bir yazısında, Fransız Başbakanı Clemenceau’nun Türk milletine karşı açıktan açığa imha siyaseti izlediği belirtildikten sonra şu görüşlere yer verilmektedir:

“Savaş galipleri ile Wilson Prensipleri dahilinde mütareke yapıldı. Mütareke şartları çok açık olmasına rağmen, Fransa da diğer İtilâf Devletleri gibi bu hükümlere riayet etmedi. Fransa’nın İngiltere ile Suriye hakkında bir anlaşma yaparak bu kıta ile hiçbir ilgisi olmayan Adana, Maraş, Antep ve Urfa gibi Türk vilâyetlerini işgal etmesine geçerli bir sebep görülmemektedir. Fransa bu uğurda Türk milletinin ölümü göze aldığını bilmelidir. Fransa’dan, yaşamak isteyen bir milletin arzusunu takdir ederek kuvvetlerini geri çekmesi ve Mütareke şartlarına riayet etmesi beklenmektedir.”

Aynı gazetenin “Yeni İşgaller Muvacehesinde” başlığı altında; “İzmir’in işgalinin açtığı yara henüz kurumadan Maraş, Antep ve Urfa civarı Fransızlar tarafından işgal edilmiş, Fransız üniforması altındaki ermenilere Türkler aleyhindeki hareketleri için yeni bir fırsat verilmiştir. Türklere yönelik şark siyaseti asırlardır değişmemiştir. Türkiye her türlü silahtan ve müdafaadan tecrit edilerek mahkûm edilmiştir. Mevcudiyetini müdafaaya azmeden bir milletin küçümsenmemesi gerekir. Milletin sesi daima hakkın sesidir. Hakkın sesi de her zaman muzaffer olacaktır” denilmektedir.

Yayınlarıyla etkinliğini hissetiren İrade-i Milliye gazetesinin faaliyetleri İstanbul Hükümetini rahatsız ediyordu. İngilizlerin Merzifon’u, arkasından Samsun’u boşaltmaları ve bu arada Ferit Paşa Hükümetinin düşmesi üzerine Sivas halkı fener alayı düzenledi ve tezahüratta bulundu. Nutuklar verildi. Bu sırada Sivas halkı da “Kahrolsun İşgal” diye bağırdı. İrade-i Milliye gazetesi bu olayı olduğu gibi yazdı. Dahiliye Nazırı Şerif Paşa, İrade-i Milliye gazetesinin bu yazısı üzerine Sivas Valiliğine tebligatta bulunarak “Kahrolsun İşgal” gibi yazıların Hükümetin halihazır siyasetine uygun olmadığını belirtti ve tepkide bulundu. Bu olay İrade-i Milliye gazetesinin yayın politikasının etkinliğini göstermektedir.

Güney Vilâyetlerimizin işgali hususuna geniş şekilde yer veren bir diğer gazete Albayrak’tır. 1913 yılında Erzurum’da yayın hayatına başlayan Albayrak gazetesi Rus işgali sırasında bir süre kapatıldı ise de daha sonra tekrar yayınlanmaya başladı. Gazetenin başlığının hemen altında şu satırlar yer alıyordu:

Vatan tûbâsında mukaddes bir dal
Şarkî Anadolu İslâm ocağı
Ellere verilmez canan kucağı
Adana Urfa’yı unutmak muhal
Hatırdan çıkar mı Maraş illeri...?


Albayrak gazetesi ilk sahifesinde “Türk Varlığından Ayrılık Kabul Etmeyen Vatan Ocaklarından İzmir, Adana, Maraş, Urfa” başlığı altında çeşitli yazılarla Güney Vilâyetlerimizin durumunu gündeme getirdi. “Öz yurtlarımız” başlığı altında; Adana, Antep, Maraş, ve Urfa gibi Türk’ün öz vatanında bazı devletler tarafından bir takım emrivakiler yaratma yolunda adımlar atıldığı, bunların başında, geçmişte hürriyetin liderliğini yapmış olan Fransa’nın bulunmasının hayret verici bir durum olduğu belirtilen yazıda daha sonra şu görüşlere yer verildi: “İnsan Hakları Beyannamesi ile beşeriyete yeni bir hayat veren Fransa’nın bir milletin hürriyetini zorla bir diğerine vermeye kalkacağına inanmak mümkün değildir. Çünkü adı geçen yerlerin nüfusu, dili, kültürü, tarihi, sosyal durumu ve bütün varlığı ile Türk olduğu bilinirken, bunu kuvvet yolu ile değiştirmek hak ve adaletle alay etmek demektir. Hak hak diye insanlığa hitap eden Fransa ihtiraslarını tatmin için tarihteki yerinden fedakârlık edemez. Adana, Antep, Maraş ve Urfa’daki işgallere olmamış gibi bakamayız... Bugün Wilson Prensipleriyle dünyaya ilân edilen esaslara sadık kalmak hem insanlık, hem de millî şeref meselesidir...”

“Yine Aziz Yurtlarımız İçin” başlığı altındaki yazıda; Fransa’nın Wilson Prensiplerine uymasının beklendiği belirtilerek, “...Sekiz asırdanberi Türk’ün hayatına sahne olmuş ve bütün elemlerini, nazlarını, heyecanlarını yaşamış olan, her karış toprağı bir Türk kahramanlığına Türk varlığına şahit bulunan Adana, Maraş, Antep ve Urfa gibi öz yurtlarımızı yabancı ihtiraslara peşkeş çekmek, bizim için pek elim bir talihtir” denilmektedir.

Albayrak gazetesi bir başka yazısında Ermeni konusuna değindi. Güney vilâyetlerini işgal eden Fransız kuvvetlerinin çoğunun yerli Ermenilerden ibaret olduğu, Fransız üniforması altındaki bu Ermenilerin asırlardanberi kendilerini koruyan Türklere, Türk Devleti’ne ve bayrağına hakaret ettikleri, bunun sonucu olarak da üzücü olayların meydana geldiği dile getiriliyordu .

Bir başka yazısı ile tarihteki Türk-Fransız münasebetlerini ele alan Albayrak gazetesi; Türk-Faransız münasebetleri çok eskilere dayanmaktadır, 1525 Pavye Savaşı’nda V. Şarl’a esir düşen Fransız kralı I. Fransuva’yı Kanuni Sultan Süleyman kurtarmamış mıdır? Bu iki millet Kırım Har-bin’de Ruslara karşı beraber savaşmamış mıdır? Sorularını sorduktan sonra meydana gelen işgallerin üzücü olduğunu belirtti. Türklerin tarihte hür ve bağımsız yaşadığını, bundan sonra da hiçbir devletin esareti altına girmeyeceğini kongrelerde ilân ettiğini belirten Albayrak gazetesi, “Fransa bunları düşünerek bizi meşru müdafaa karşısında bırakmasın” diyerek yazısına son veriyordu.

Albayrak gazetesinin bu geniş yayın politikasının yanısıra, işgal aleyhine yayınlanan bildiriye sütunlarında yer vererek Erzurum halkının isteklerine tercüman olduğunu görüyoruz.
.
15 Haziran 1919’da Kastamonu’da çıkmaya başlayan Açıksöz gazetesi de bölge halkının düzenlediği mitingde hazırlanan bildiriyi yayınlamak suretiyle işgale karşı tepkisini dile getirdi. Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada işgal hudutları haricinde bulunan Adana, Antep, Maraş ve Urfa’nın Mütareke’ye aykırı olarak işgal edildiği belirtilen Açıksöz gazetesinin bu yayınında daha sonra şu ifadeler yer alıyordu: “...İstatistikî araştırmalar sonucunda ortaya çıktığı gibi bölge halkının ezici bir çoğunluğu Türktür ve Türk vatanının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu işgal milletlerarası hukuka, Wilson Prensiplerine, büyük devletlerin yayınladıkları ilkelere aykırıdır. Mütareke neticesinde geleceğini İtilaf Devletlerinin hakkaniyetine bırakmış olan ve istiklalini koruma hususunda her türlü fedakârlığı göze almış olan Türk’ün öz vatanının işgalinden vazgeçilmelidir.”

Güney vilayetlerindeki Fransız işgali üzerine Anadolu basınının bu aktif siyasetine karşın İstanbul basınında çıkan yazılar yok denecek kadar azdır. Bunlardan Sabah gazetesinde, Türk dostu Fransız yazar Piyer Loti’nin demecinin yer aldığı görülmektedir. Piyer Loti bu demecinde; Kilikya havalisinin Türk vatanının ayrılmaz bir parçası hatta kalbi olduğunu belirttikten sonra Avrupa devletlerinin bu bölgeyi işgale kalkışmalarının son derece şaşılacak bir durum olduğunu açıklıyordu.

Yine Sabah gazetesinde; Fransa’nın Doğu Orduları Başkumandanı General Gouraud’un, Güney Anadolu’daki görevlerinin, Osmanlı Devleti’nin durumu Sulh Konferansında tespit edilinceye kadar bölgede asayişi sağlamak olduğunu belirten demeci ile, Tasvir-i Efkâr gazetesinde yer alan “Adana ve Suriye bölgesindeki vaziyetin ne Cezayir, ne Tunus ve ne de Fas’daki durumla kıyas edilemeyeceğini, ancak İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin yer değiştirmesinin zaruri olduğunu bunun da İngiltere’nin isteği üzerine yapıldığını”

Bunların dışında Tasvir-i Evkâr gazetesinde Maraş’ın Süleymanlı kasabası halkının protestosu yer aldı. Süleymanlı halkı protestosunda; Adana, Antep, Maraş ve Urfa vilâyetlerinin ayrılık kabul etmez bir Türk yurdu olduğunu, buraların işgalinden vazgeçilmesini, aksi halde halkın kanının son damlasına kadar müdafaaya kararlı bulunduğunu bildiriyordu.

Buraya kadar vermiş olduğumuz bilgilerden de anlaşılacağı üzere İstanbul basınının, haber niteliğinde verdiği bir iki yazısının haricinde Güney cephesine ait yayınları çok sınırlı kalmıştır. Bunun başlıca sebebi yukarıda izah ettiğimiz gibi işgal güçlerinin sansür politikası ve İstanbul Hükümeti’nin baskısıdır.

Anadolu basını ise Mustafa Kemal Paşa’nın himayesi altında işgallere karşı yürekli bir yayın politikası sürdürmüştür. Nitekim Anadolu basınının bu yayınlarından İstanbul Hükümeti’nin rahatsızlık duyduğunu görüyoruz. Anadolu basınının dilini çok sert olarak nitelendiren İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal Paşa’dan üslûbun yumuşatılmasını isterken kendilerinin uyguladıkları baskı politikasını Anadolu’ya taşımak istemişlerdir. Mustafa Kemal Paşa’nın buna verdiği cevap ilgi çekicidir.

Şöyle diyordu Mustafa Kemal:



Alıntı:
“Hükümetin Maraş ve Urfa’dan daha ileriye gidilmemesi hakkında teklifine karşı milleti tatmin etmek ve Kuvay-ı Milliyeyi durdurabilmek için Fransızların Adana’yı hemen boşaltmaya başlamaları istenilmelidir. Aksi halde Kuvay-ı Milliyeyi kurtarıcı hareketlerinden menetmenin mümkün olamayacağı ve bu ateşin Halep ve Suriye’ye yayılmak üzere bulunduğu, Fransızların Adana ve civarını tahliyede ne kadar acele ederlerse o kadar fayda sağlayacakları kendilerine açıkça anlatılmalıdır. Anadolu basınının sert dilinin yumuşatılması İtilaf Devletlerinin zulüm ve saldırılarına son vermekle mümkündür. Bu kadar haksızlığa, zulme hatta katliama karşı feryat eden masum bir milleti susturmak gibi bir zulüm istenmemelidir. Doğrusu aranırsa dünyanın her tarafında basın, bu gibi sıkı bağlardan sıyrılmış olup hür ve serbesttir”.



Sonuç olarak ifade etmek istersek; Türk basını içinde özellikle Anadolu basını Güney’deki işgaller karşısında açık bir tavır takınmış ve yayınlarıyla kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır. Bu yayınlar mitinglerde alınan kararları ve yayınlanan bildirileri ihtiva ettiği kadar özellikle işgali, Mondros Mütarekesi, Wilson Prensipleri ve milletlerarası hukuk açısından değerlendiren ve doğurduğu sonuçları dile getiren başyazılar olarak karşımıza çıkmaktadır.



Güney Vilayetlerimizin İşgalinin Türk Basınındaki Yankıları
Prof. Dr. Yaşar Akbıyık
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst