sevdaseli
Bayan Üye
Kaldırımda yürürken her zamanki gibi gün içerisinde yapacaklarını düşünüyordu Mustafa.
Kafasında onlarca problem vardı ama onu en çok rahatsız eden evden çıkarken - her zamanki gibi- yine evdekilerle eften püften meseleler yüzünden tartışmış olmasıydı. Bu olay Mustafayı o gün daha da karamsar hale getirmişti. Üzgündü ve mutsuzdu. Yürüyordu, bir yandan da yolda karşılaştığı insanların yüzlerinde onunkine benzer mutsuzluk ve karamsarlık ifadeleri görüyordu Kendi kendine demek ki bu dünyada yalnız değilim, insanların büyük çoğunluğu benim gibi hayatından memnun değil diye düşünüyordu. Karşıdan karşıya geçmek için yaya geçidinin oraya geldi ve yeşil ışığın yanmasını bekledi. Işık yandı ve Mustafa karşıya geçerken bir bağrışma duydu. Bir fren sesi ile beraber kafasını çevirdi son anda üzerine doğru gelen arabayı fark etti. Fakat artık çok geçti, kaçma şansı yoktu. Önce bir acı hisseti sonra çevresindeki insanların bağrışmaları. O anda gözleri karardı hiçbir şey göremez oldu. Artık her taraf karanlıktı. Sesler de yoktu. Benim için son geldi diye düşündü...
Hayatın belki de en büyük gerçeğini de görmüş oluyordu. Evet, artık yaşamıyordu yani ölmüştü. Ne kadar acı bu benim için, diye düşündü. Oysaki daha 33 yaşındaydı, yapacakları vardı. Mustafa o güne kadar eşinin, çocuklarının, annesinin, babasının ve çevresindeki diğer insanların kıymetini bilememişti. Hep ölümü yok saymış, ebediyen yaşayacakmış gibi düşünmüştü. Oysaki artık o da ölmüştü. İstese de artık geri dönüş yoktu Mustafa için. O, dünyadayken yaşayan bir ölüydü, şimdi ise sahiden ölmüştü Pişmanlıklar, pişmanlıklar ve yine pişmanlıklar
Kendi kendine bir şans daha olsa ve yeniden yaşasam neler yapmazdım ki, diye düşünüyor ve büyük bir nedamet duyuyordu. Bu ürkütücü sessizlik içinde bir ses duydu ve bu ses sana bir şans daha vereceğiz, bakalım bir daha gelince yine aynı şeyleri söyleyecek misin diyordu. Aniden irkildi ve bir zil ses duydu. Gözlerini açtığında yataktaydı ve kan ter içinde kalmıştı. O ses kurduğu çalar saatin sesiydi. Bir anda duraksadı ve bu rüya olamaz dedi. Yaşadıkları sanki gerçekti. Bunun kendisine verilmiş ikinci bir şans olduğunu düşünüyordu.Ve o zil sesi artık Mustafa için yine ve yeni bir başlangıcı ifade ediyordu.
Yataktan kalktı ve elini yüzünü yıkadı. Aynada uzun uzun kendine baktı. Allahım yaşamak ne kadar güzelmiş dedi. Aldığı nefes bile ona daha farklı geliyordu. Hanımı herzamanki gibi ondan önce kalkmış, kahvaltıyı hazırlamıştı. Mutfağa girdiğinde hanımı yüzüne baktı ve ne oldu sana, yüzün bembeyaz olmuş, hasta mısın yoksa dedi. Mustafa Hayır iyiyim bir rüya gördüm ama önemli değil dedi ve yaşadıklarını geçiştirdi. Kahvaltı yaparken sürekli eşine ve çocuklarına bakıyor ve onları süzüyordu. Hanımı tekrar sordu sen bu sabah iyi değilsin galiba.Mustafa yok yok iyiyim, hem de her zamankinden daha iyiyim dedi. Ayağa kalktı, önce eşine sarıldı sonra da çocuklarına sarıldı. Eşi ve çocukları çok şaşırmıştı. Çünkü bu hiç de Mustafanın yaptığı bir şey değildi. O gün olağandışlılığın farkına onlar da varmıştı.
Mustafa hazırlanıp işe gitmek üzere evden çıktı. Kafasında bin türlü düşünce Hem yolda yürüyor hem de eski Mustafayı düşünüyordu. Artık olması gerektiği gibi olmalıyım diye düşündü. İşyerine gitti ve girer girmez karşısına çıkan herkese selam verdi ve bugün nasılsınız diye sordu. Konuştuğu herkese bugün çok güzel bir gün yaşamak ne kadar güzel, diyordu. O gün artık farklı bir kişi olmuştu. Herkesle ilgileniyor ve her kese yardımcı oluyordu. Düşünceli bir arkadaşına yaklaştı ve hayırdır Ahmet Karadenizde gemilerin mi battı, nedir bu düşünce diye sordu. Ahmet son girdiğim sınıfta bir sorun yaşadım o yüzden canım sıkıldı dedi.Mustafa, Ahmeti teselli etmek için Her şeye rağmen yaşamanın çok güzel olduğunu, yaşadığımız olumsuz durumların bizi yıldırmaması gerektiğini ve her sorunun mutlaka bir çözümünün de olduğunu anlattı.Ardından bir iki espri yaptı. Artık o karamsar hava dağılmış Ahmet de bir espri patlatmıştı. Çevreden gelen birkaç arkadaşları da katıldı onlara ve çok koyu ve neşeli bir sohbet başladı.
Evet, hayat aslında buydu fakat hayatı çekilmez hale getiren biziz diye düşündü. Bunu bugün daha iyi anlama fırsatı olmuştu.
O gün gördüğü her şey ona daha bir anlamlı geliyordu. Eve geldi, selam verdi, tekrar eşine ve çocuklarına sarıldı. Onlar yine şaşırdı ve ne oluyoruz gibisinden baktılar. Mustafa refleks olarak kafasını salladı ve yok bir şey dedi. Babanız bundan sora bambaşka birisi olacak. Hadi kalkın, bugün benim için çok özel bir gün, hemen babamlara gidiyoruz, dedi. Ve hep beraber babasına gittiler. Kapıyı çalıp içeri girdiler.Kapıyı açan annesiydi. O kapıyı açar açmaz, Mustafa annesinin boynuna sarıldı ve onu dakikalarca sardı, kokladı. Annesi şaşırmıştı. Ne oluyor gibisinden eşinin yüzüne baktı. Sonra içeri geçtiler. Babası salondaydı yanına yaklaştı ve bir hamlede onun da boynuna sarıldı, uzun uzun kokladı ve ağladı. O da şaşırmıştı. Kafasını salladı ve sadece Allah Allah dedi. Bu alışık olmadıkları bir durumdu. Babası hayırdır evladım ne oluyoruz. Mustafa yok bir şey baba içimden geldi, dedi. Ha bir şey daha, bu arada hepinizi çok seviyorum iyi ki varsınız ve iyi ki bende varım ve bir aradayız dedi Mustafa. Bu son söyledikleri onları iyiden iyiye şaşırtmıştı ancak bu durumdan memnun oldukları da her hallerinden belliydi.
Ve o gün Mustafa yeniden doğmuş gibiydi. Etrafındaki her şeyi ve her kesi yeniden keşfediyordu. Her şeye daha anlamlı bakıyordu. Artık Mustafa eski Mustafa değildi. Çok değişmiş ve bu değişimi hayatında en temel ilke edinmişti.
*********
Makineleşmiş bedenlerimiz ve monotonlaşmış hayatlarımız bizim etrafımızda ki güzelliklerin farkına varmamızı engelliyor. Yani mutlu olmak için sevdiklerimiz ile aramızda olan engellerin (aslında kendi oluşturduğumuz engeller bunlar.) tamamını kaldırmak bizim elimizde. Fakat biz bu engelleri kaldırmak bir yana, her geçen zamanla yeni engeller çıkarıyoruz. Artık çevremizdeki insanlarla aramdaki bütün engelleri kaldırmaya ne dersiniz. Çünkü bize bir şans daha verilmeyecek. Yani bu hayatı bir kere yaşayacağız. Bu dünyada hiç birimiz için ikinci bir hayat olmayacak. Bu nedenle sahip olduklarımızın değerini onları yitirmeden anlamalıyız. Tıpkı kendi hayatımızın değeri gibi
Kafasında onlarca problem vardı ama onu en çok rahatsız eden evden çıkarken - her zamanki gibi- yine evdekilerle eften püften meseleler yüzünden tartışmış olmasıydı. Bu olay Mustafayı o gün daha da karamsar hale getirmişti. Üzgündü ve mutsuzdu. Yürüyordu, bir yandan da yolda karşılaştığı insanların yüzlerinde onunkine benzer mutsuzluk ve karamsarlık ifadeleri görüyordu Kendi kendine demek ki bu dünyada yalnız değilim, insanların büyük çoğunluğu benim gibi hayatından memnun değil diye düşünüyordu. Karşıdan karşıya geçmek için yaya geçidinin oraya geldi ve yeşil ışığın yanmasını bekledi. Işık yandı ve Mustafa karşıya geçerken bir bağrışma duydu. Bir fren sesi ile beraber kafasını çevirdi son anda üzerine doğru gelen arabayı fark etti. Fakat artık çok geçti, kaçma şansı yoktu. Önce bir acı hisseti sonra çevresindeki insanların bağrışmaları. O anda gözleri karardı hiçbir şey göremez oldu. Artık her taraf karanlıktı. Sesler de yoktu. Benim için son geldi diye düşündü...
Hayatın belki de en büyük gerçeğini de görmüş oluyordu. Evet, artık yaşamıyordu yani ölmüştü. Ne kadar acı bu benim için, diye düşündü. Oysaki daha 33 yaşındaydı, yapacakları vardı. Mustafa o güne kadar eşinin, çocuklarının, annesinin, babasının ve çevresindeki diğer insanların kıymetini bilememişti. Hep ölümü yok saymış, ebediyen yaşayacakmış gibi düşünmüştü. Oysaki artık o da ölmüştü. İstese de artık geri dönüş yoktu Mustafa için. O, dünyadayken yaşayan bir ölüydü, şimdi ise sahiden ölmüştü Pişmanlıklar, pişmanlıklar ve yine pişmanlıklar
Kendi kendine bir şans daha olsa ve yeniden yaşasam neler yapmazdım ki, diye düşünüyor ve büyük bir nedamet duyuyordu. Bu ürkütücü sessizlik içinde bir ses duydu ve bu ses sana bir şans daha vereceğiz, bakalım bir daha gelince yine aynı şeyleri söyleyecek misin diyordu. Aniden irkildi ve bir zil ses duydu. Gözlerini açtığında yataktaydı ve kan ter içinde kalmıştı. O ses kurduğu çalar saatin sesiydi. Bir anda duraksadı ve bu rüya olamaz dedi. Yaşadıkları sanki gerçekti. Bunun kendisine verilmiş ikinci bir şans olduğunu düşünüyordu.Ve o zil sesi artık Mustafa için yine ve yeni bir başlangıcı ifade ediyordu.
Yataktan kalktı ve elini yüzünü yıkadı. Aynada uzun uzun kendine baktı. Allahım yaşamak ne kadar güzelmiş dedi. Aldığı nefes bile ona daha farklı geliyordu. Hanımı herzamanki gibi ondan önce kalkmış, kahvaltıyı hazırlamıştı. Mutfağa girdiğinde hanımı yüzüne baktı ve ne oldu sana, yüzün bembeyaz olmuş, hasta mısın yoksa dedi. Mustafa Hayır iyiyim bir rüya gördüm ama önemli değil dedi ve yaşadıklarını geçiştirdi. Kahvaltı yaparken sürekli eşine ve çocuklarına bakıyor ve onları süzüyordu. Hanımı tekrar sordu sen bu sabah iyi değilsin galiba.Mustafa yok yok iyiyim, hem de her zamankinden daha iyiyim dedi. Ayağa kalktı, önce eşine sarıldı sonra da çocuklarına sarıldı. Eşi ve çocukları çok şaşırmıştı. Çünkü bu hiç de Mustafanın yaptığı bir şey değildi. O gün olağandışlılığın farkına onlar da varmıştı.
Mustafa hazırlanıp işe gitmek üzere evden çıktı. Kafasında bin türlü düşünce Hem yolda yürüyor hem de eski Mustafayı düşünüyordu. Artık olması gerektiği gibi olmalıyım diye düşündü. İşyerine gitti ve girer girmez karşısına çıkan herkese selam verdi ve bugün nasılsınız diye sordu. Konuştuğu herkese bugün çok güzel bir gün yaşamak ne kadar güzel, diyordu. O gün artık farklı bir kişi olmuştu. Herkesle ilgileniyor ve her kese yardımcı oluyordu. Düşünceli bir arkadaşına yaklaştı ve hayırdır Ahmet Karadenizde gemilerin mi battı, nedir bu düşünce diye sordu. Ahmet son girdiğim sınıfta bir sorun yaşadım o yüzden canım sıkıldı dedi.Mustafa, Ahmeti teselli etmek için Her şeye rağmen yaşamanın çok güzel olduğunu, yaşadığımız olumsuz durumların bizi yıldırmaması gerektiğini ve her sorunun mutlaka bir çözümünün de olduğunu anlattı.Ardından bir iki espri yaptı. Artık o karamsar hava dağılmış Ahmet de bir espri patlatmıştı. Çevreden gelen birkaç arkadaşları da katıldı onlara ve çok koyu ve neşeli bir sohbet başladı.
Evet, hayat aslında buydu fakat hayatı çekilmez hale getiren biziz diye düşündü. Bunu bugün daha iyi anlama fırsatı olmuştu.
O gün gördüğü her şey ona daha bir anlamlı geliyordu. Eve geldi, selam verdi, tekrar eşine ve çocuklarına sarıldı. Onlar yine şaşırdı ve ne oluyoruz gibisinden baktılar. Mustafa refleks olarak kafasını salladı ve yok bir şey dedi. Babanız bundan sora bambaşka birisi olacak. Hadi kalkın, bugün benim için çok özel bir gün, hemen babamlara gidiyoruz, dedi. Ve hep beraber babasına gittiler. Kapıyı çalıp içeri girdiler.Kapıyı açan annesiydi. O kapıyı açar açmaz, Mustafa annesinin boynuna sarıldı ve onu dakikalarca sardı, kokladı. Annesi şaşırmıştı. Ne oluyor gibisinden eşinin yüzüne baktı. Sonra içeri geçtiler. Babası salondaydı yanına yaklaştı ve bir hamlede onun da boynuna sarıldı, uzun uzun kokladı ve ağladı. O da şaşırmıştı. Kafasını salladı ve sadece Allah Allah dedi. Bu alışık olmadıkları bir durumdu. Babası hayırdır evladım ne oluyoruz. Mustafa yok bir şey baba içimden geldi, dedi. Ha bir şey daha, bu arada hepinizi çok seviyorum iyi ki varsınız ve iyi ki bende varım ve bir aradayız dedi Mustafa. Bu son söyledikleri onları iyiden iyiye şaşırtmıştı ancak bu durumdan memnun oldukları da her hallerinden belliydi.
Ve o gün Mustafa yeniden doğmuş gibiydi. Etrafındaki her şeyi ve her kesi yeniden keşfediyordu. Her şeye daha anlamlı bakıyordu. Artık Mustafa eski Mustafa değildi. Çok değişmiş ve bu değişimi hayatında en temel ilke edinmişti.
*********
Makineleşmiş bedenlerimiz ve monotonlaşmış hayatlarımız bizim etrafımızda ki güzelliklerin farkına varmamızı engelliyor. Yani mutlu olmak için sevdiklerimiz ile aramızda olan engellerin (aslında kendi oluşturduğumuz engeller bunlar.) tamamını kaldırmak bizim elimizde. Fakat biz bu engelleri kaldırmak bir yana, her geçen zamanla yeni engeller çıkarıyoruz. Artık çevremizdeki insanlarla aramdaki bütün engelleri kaldırmaya ne dersiniz. Çünkü bize bir şans daha verilmeyecek. Yani bu hayatı bir kere yaşayacağız. Bu dünyada hiç birimiz için ikinci bir hayat olmayacak. Bu nedenle sahip olduklarımızın değerini onları yitirmeden anlamalıyız. Tıpkı kendi hayatımızın değeri gibi