Gül Seması/Cengizhan Konuş

Efsunkar

Bayan Üye
Bismillah, üfle beni ey gül!


49333400uy4.gif



Som sessizlik… Uzandığım isimlerin karanlığından çıktım yalın ayak. Ağlayacak hâlin sabredeni yalnızca tespih taneleri, bir dervişin çilehanesinde. Şimdi dikilecek bir gök yırtığı, söylenecek bir söz artığı arıyorum.

Tahammülüm sarsak, ırgalanıyor beklemişliğim. Açsam gözümün perdesini; aşk, örtün demeden bedenim yırtılacak. Dilsizliğime çaput bağladı türbedarı kaçkın aşkın hurafeleri. Üç mum diktim gözbebeğimin sınırına. Adına yâr denilmiş rivayetin kahkahası çalkaladı ruhumu. Ben bir düğümdüm; beni çözebilecek öykü bulamadım. Kan yanığıydı gurbet gurbet inleyen kalbimin sevgili selamına baş eğmesi. Siz sevgilinin dudağından kalan iz hiç silinmesin diye abdest gibi giyindiniz mi aşkı? Sözsüz bir müzik gibi, beyaz kâğıtlar arasında kalan ellerinizi gezdirdiniz mi içinizin aşkla ritim bulan acılarında?

Sağ kalan ömürlerden mihrabın kırık yanına basan kaderler çizdim kendime; düşseydim kimse bilmeyecekti hikâyesiz yaşadığımı. Gülüşümde bir gül sızlaması… Gülsem, aşk anıldığında hep sızlayacak. Gülmesem, gülüşüm gül kalacak. Havva Âdem’in boğazında kalan elma ısırığıydı. Ne zaman tekrar tekrar sevilse Havva, biliyorum boğazımda kekremsi bir yutkunuş olacaksın. Bu yüzden ben seni tövbelerle sevdim. Günahlarla solduracak kadar şeytan değilim ey gül. Sağımda uyuyan melek solumda rüya görüyorken, nasıl anlatılırdı ki bir kalem cızırtısıyla aşkın üçe yarılışını seyretmek?

Nasıl dillendirilirdi sonsuzluk ahdiyle çıkılan yolun hep kendine vardığı? Fersizim, mahpusum ve yılan kavlini çatlatırcasına akıyorum içimden aşağı, adı Yusuf olmayan kuyulara. Aşk hiç yazılmamış dilekçenin geri gelen cevabıydı. Arzuhâlimi bilseydi anlamında ısınıp durduğum adın, seni oluşturan harflere dikenler batmaz mıydı?

Gözyaşımı saçlarınla durulayabilmeyi ister miydin ey gül?

gl34wlwo7.gif


Acılardan arta kalan kahkaha kusmuklarında yüzdü parmakları ruhumun. Güvercinlerin ayaklarına gecenin şafağından yapılmış mektuplar iliştirdim. Yüzün dedim, yüzün üç arşın kefen bezi gibi; öyle güzel son ve öyle ilik titreten üzgünlük kokuyor. Sonrası hiç gelmeyen yolların örümcek ağlarından aşka kader ördüm. Kadehin kırılsın yalnızlık, boşaldıkça doldun derken ve ummadığım taş mezar taşım olurken ölümün inceltici sesine rastladım kederinde. Damlasıyla dolduğum, ıslandığım, döndüğüm yağmurun rahmetinde gözlerinin şems çağıran hâli vardı, biliyorum. Mecalimin zalimi, zulmün nazenini diyordum ellerinin serinliğine. Dervişliğimin dereni, peltekliğimin söylenmeyen harfi, ey gül! Ateş havzalarından gövdemi esirgeme. Aşkım bağışlanma talebimdir; istersen sen kokmuşluğum tanıklık edebilir.

Aslıma vesika olma, ateşe cürümüm kalma; sana bir aşk tuttum, durma yapabilirsen gözlerimden izlerini ayıkla.

Yarasa çığlıklarıyla çirkinliğinden susmalar türeten koca bir yalandı alfabe dilimde. Yazılacak her şey biraz sonra kendi eşiğinden düşecekti. Tabutlardan ceset kokusu çalıp gövdemin en adressiz yanlarından çürümeyi dileyecek kadar eşkâlsizdim sana. Seninle yan yana yürümek şehirlere kasıt, senden uzak durmak imtihanı zor yalnızlığın zorbalığı olabilirdi ancak. Durduk yere çarptım içimi çatlaklarıma; ben gülüşünün sakarlığı mıydım ey gül? Korkularının en bilenmişine cesaret ışıltısı mıydı sözlerimin sonrası? Sana senden daha Leyla uzuvlarının güzelliğine tenhası boşaltılmış bir esre çek. Seni senden uydurabilecek masallarım yok benim. Öykülerim dargın. Yaralarım tenimde mecnun. Öyleyse ellerinden çöl ve saçlarından rüzgâr doğur ikimize. Bir nefes al, boşluğumu avut. Bir nefes ver; işte aşkın şahadet şerbeti bize. Bildim ey gül: Yorgunsun. Bana bakacak yüzün olduğunda aynaları kırma.

Zahirimden batınımı ayırt edemedim sonbahar dinlenirken kapı arkalarında. Üç talakta boşanacak gibi değildi gözlerin. Çünkü zannıyla müsemmaydı cismine addedilen cinayet rivayetleri. Avuçlarımdan işkillenme sakın, hâlâ sıcaksın bir ten için. Uğrak bahçelerin hazan tortularından eksilt gözyaşımı. Yanağın örselenmesin süpürürken hüznünü. Sabra müddet biçişimi aceleciliğime yorma: Düşüyorum, burası kirpiğinin battığı yer değil oysa! And olsun zamandan boşluğa sürüklenen sesimin çırpınışına ki ey gül, bedenimin var oluş sırrını unutacak kadar ruhumu kattım sana. Şimdi dinlen, soluklan saçlarının uzunluğunca. Çünkü boğulmaya meylederken sur üfleniyor ağzıma.
Bu düşü al ki, seni delirtecek kadar cinnet olayım, yüzüne doyasıya bakarak cinnetimi bulayım. Yazık, önsözüm olan güzelliğini vademden ayırma. Haddini bil ey gül, ruhumun senden yoğrulmuşluğuna bedenini katma!

Zekâtı verilmiştir aşkın, fazlası sende bile haraç sayılır. Bir ben bildim, canın çıkmayanı aşktandır. Şerefine kadeh kırdığım suretlerden ayazına meydan okunacak ayrılıklar sızdı. Yaktığım gecelerin, kirlettiğim günlerin terlemesine urba yetiştiremedim. Özledim ya seni; ağla ey gül, anandan emdiğin süt gibi helaldir özlemim sana. Tenin ücralarında hasrete yakılan bir türküdür sarılmak. Uçurum boylarından denizlerine inmeyen gemiler yolladım tenini çıldırtan beyazlığına.
Üzgünüm ey gül, ruhun mecazımda bana Mescid-i Aksa.
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst