GSDergi, Sayı 123: Didier Drogba Röportajı

InnoCence

ÜLKÜ & UMAY
Webmaster
Prenses
O, Fildişi’ndeki herkes için önemli bir insan, bir kahraman, bir rol model, bir lider, bir futbol tanrısı, ülkenin yeniden doğuşunu simgeleyen en önemli figür. Olağanüstü bir karakter, büyük bir futbolcu ve belki tüm bunlardan çok daha fazlası…

(Röportaj: Eray SÖZEN | Galatasaray Dergisi, Nisan 2013, Sayı: 123)

Batı Afrika ülkelerinden Fildişi Sahili’nde 1978 Mart’ının 11. gününde ilerleyen yıllarda tüm ülkenin makûs talihini değiştirecek, Afrika kıtasının sembolü hâline gelecek ve genç insanların kendilerine rol model olarak seçeceği biri dünyaya geliyordu: Didier Drogba! O anda kimse bunun farkında değildi belki. Ama Didier’in kaderinde liderlik vardı. Ve genç ömrünün ilk büyük kararını henüz beş yaşındayken verecekti. Fildişili efsanenin ilk çocukluk ve gençlik yılları sürekli göç etmekle geçiyordu. Üst üste beş yıl yaşadığı tek yer, dünyaya geldiği Abidjan’dı ve bu hayatının ilk beş yılını kapsıyordu sadece. Hareket vakti, 1983 yılında gelmişti. Amca Michel Goba, yeğenini Fildişi Sahili’nden profesyonel futbolculuk yaptığı Fransa’ya götürmeyi teklif ediyordu Didier’in annesi ve babasına.

Yıl 1983: Didier Fransa’ya Gidiyor
Kritik bir kararın eşiğindeydi Drogba ailesi. Fildişi Sahili’nde nüfüsun neredeyse yarısı okuma yazma bilmiyordu, hayatta kalmak için sürekli mücadele vardı, yoksulluğa karşı yaşamak hiç kolay değildi, AIDS yaygın bir hastalık hâline gelmişti ve ortalama ömür, oldukça aşağılara inmişti. Didier’in ailesi, çocuklarının daha iyi şartlarda yetişmesi ve eğitim görmesi için bu fedakârlığı yapmak zorunda olduklarını biliyordu. Küçük Didier de bunun farkındaydı belki; ama Fransa’ya gitmek üzere havalanan uçakta yalnız başına oturan beş yaşındaki bir çocuk, sadece ailesinden ayrı kalacağı günleri düşünebilirdi.

Yıl 1991: Drogba Ailesi Fransa’da Buluşuyor
Fransa’daki ilk günleri çok zor geçecekti Didier adına. Ailesinden ve evinden uzak olduğu için her gün ağlıyordu. Onlara karşı içinde dayanılmaz bir hasret vardı. Üç yıl boyunca annesi ve babasını göremeyecekti. Bu katlanılması gereken bir zorluktu iki taraf özelinde de. Üç yıl sonra, Abidjan’a geri döndü. Sokaklarda, parklarda, her gün futbol oynamaya başladı. Doğduğu yerde üç yıl daha yaşadı, 11 yaşına geldiğinde ise Fransa’ya dönmek zorunda kaldı. Banka işçisi olan annesi ve babası, ülkede meydana gelen ekonomik krizin ardından işlerinden olmuşlardı zira. Didier Drogba, beş yaşında ayrıldığı Fildişi’nden sonra sırasıyla Brest, Angouleme, Dunkirk, Abidjan, tekrar Dunkirk, Abbeville, Tourcoing, Vannes, Poitiers, Paris banliyölerinden Antony, Le Mans ve Guingamp’ta yaşamıştı. Ama 1991 senesinde, 13 yaşına geldiğinde, tekrar annesi, babası ve altı kardeşiyle birlikte olacaktı. Drogba ailesi, o sene Fildişi Sahili’nden göç ederek Fransa’ya yerleşiyordu.

Yıl 2002, Guingamp: Ligue 1’de İlk Deneyim
“Benim ve ailem için zor bir gündü. Ama geleceğim adına yaşamamız gereken bir tecrübe olacaktı. Daha iyi bir yaşam ve daha iyi bir eğitim alabilmek için Fransa’ya gitmeliydim” diyor şimdilerde Didier Drogba, beş yaşında attığı büyük adım kendisine hatırlatıldığında. Hayatı boyunca hep önemli kararlar almak zorunda kalmıştı. Dönüm noktalarından biri ise 1999 senesinde yaşandı. Paris’te Malili bir hanımefendiyle tanıştı. Ve daha sonra eşi olan Alla ile kendi ailesini kurdu. O sene en küçük oğlu Isaac dünyaya geldi [daha sonra bir oğlu ve bir kızı daha oldu]. O sıralar Le Mans için oynuyordu. Yarı-profesyonel olduğu Paris-Levallois’daki ömrü uzun olmamıştı. Oğlu Isaac’in doğumundan sonra sorumlulukları artan Drogba’nın hızını sakatlıklar kesecekti. Ancak 2002’de ona 80.000 pound ödeyerek kumar oynamaya hazır bir kulüp vardı. Le Mans ile Ligue 2’deki kariyerinin son bölümünü kulübede geçiren bir futbolcu üzerine para yatıran Guingamp, Ocak ayından sezon sonuna dek geçen sürede Didier Drogba’dan aldığı katkı sonrasında Ligue 1’de kaldı.

Yıl 2003, Marsilya: Hayaller Gerçek Oluyor
Ancak Fildişili oyuncunun en iyi performansı daha gelmemişti. İkinci sezonda ligdeki 34 maçta 17 gol atacaktı Drogba. Onu tutabilmek artık çok zordu. Ülkenin en büyük markalarından Marsilya, onun için 3,3 milyon avro ödemeye hazırdı. Fransa’daki çocukluğu boyunca Marsilya’da oynama hedefiyle yaşayan Didier, aslen Fildişi doğumlu olan ancak Fransa Milli Takımı’nda forma giyen Basile Boli’nin UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Marsilya’ya şampiyonluğu getiren golünün hayalini kurmuştu yıllar yılı. Marsilya’nın evi Velodrome’a çıkmak düşlerini gerçekleştirdiği anlamına geliyordu. O sezon başında Fildişi Sahili Milli Takımı’na ilk kez seçilmişti. Marsilya ile UEFA Kupası’nda finale kadar yürümüştü. Ve tüm bunlar asla bitmesini istemeyeceği bir rüya gibiydi.

Yıl 2004, Chelsea: Premier League Şampiyonu
Marsilya’dan ayrılma düşüncesi yoktu. Ama kulüp, Drogba için asla geri çevrilemeyecek teklifler alıyordu. Fildişili efsanevi oyuncu, hayatının geri kalan bölümünü Marsilya’da tamamlamaya hazırdı; ama İngiltere’nin dev kulübü Chelsea’nin 24 milyon pound tutarındaki fedakârlığı, onu Velodrome’dan ve Marsilya halkından koparacaktı. Didier Drogba, Chelsea’deki ilk sezonunda kulüp tarihinin 50 yıl aradan sonra kazandığı ilk lig şampiyonluğunda pay sahibi oldu. Takip eden sezonda bu mutluluğu bir kez daha yaşadı. Londra’daki sekiz sene boyunca sayısız bireysel ödül, başarı ve çok sayıda kupa kazandı. Chelsea tarihinin en iyi oyuncusu seçildi; ancak en unutulmaz başarısı, Ekim 2005’te Sudan’daki bir soyunma odasında yaptığı konuşmanın ardından yaşananlar oldu.

Yıl 2006, Sudan: Soyunma Odasından Gelen Çağrı
Sudan’ı mağlup eden Fildişi Sahili Milli Takımı, Kamerun’un Mısır’a karşı aldığı sürpriz beraberlikle tarihinde ilk defa FIFA Dünya Kupası’nda bayrağını dalgalandırma fırsatı yakalamıştı. O anda ülkede bir iç savaş vardı. Ve futbol, tüm ülkeyi birleştiren tek unsurdu. Soyunma odasındaki kutlamalar esnasında, tüm ülke ekran başındayken canlı yayında mikrofonu eline alan Didier Drogba, “herkes buraya gelsin” diyerek önce takım arkadaşlarını etrafına topladı. Ve daha sonra şunları söyledi: “Fildişi halkı! Kuzeyden güneye, doğudan batıya. Bugün bütün Fildişi halkına bir hedef için beraber yaşayabildiğimizi gösterdiğimiz için gururluyuz. Tek bir hedef: Dünya Kupası. Kutlamanın halkımızı tekrar bir araya getirmesini umuyoruz.” Ardından takım arkadaşlarıyla birlikte dizlerinin üzerine çökerek: “Şimdi dizlerimizin üzerine çöküyoruz. Böylesine zengin bir ülke bu şekilde düşemez. Herkes silahlarını bıraksın. Seçim yapılsın. Her şey çok daha güzel olsun.” Drogba’nın verdiği bu mesaj, tahmin ettiğinden büyük bir etki yapacaktı.

Fildişi Sahili’nde sağlanan iç huzurun ardından Mart 2007’de Afrika Ballon d’Or Ödülü’nü kazanan ilk Fildişili oyuncu olan Didier Drogba, Devlet Başkanı Luarent Gbabgo’ya yönelik konuşmasında ülkesindeki barışta rol almak ve ödülle birlikte Bouake’ye gitmek istediğini söylüyordu. Yapılan son seçimden sonra isyancı güçlerin bulunduğu Bouake ile Abidjan arasında görünmez bir sınır vardı. İnsanlar, Bouake’den kaçıyordu. Ama unutulan bir şey vardı: Didier Drogba, tüm Fildişi’nin kahramanıydı. Ve onu herkes çok seviyordu. Drogba, beraberindeki devlet erkânıyla Bouake’ye ziyarette bulundu. Fildişi ise 2008 Afrika Uluslar Kupası eleme maçında Madagaskar’ı Bouake’de ağırladı. İki takımın arasında ciddi bir güç farkı vardı. Ve Didier Drogba’nın son golü attığı karşılaşmada 5-0’lık skorla kazanan Fildişi oldu. Ama herkesin tahmin edebileceği gibi bu bir futbol maçından daha fazlasıydı.

Yıl 2013: Fildişi Sahili’nin Sembolü
Fildişi Sahili’nde yadırganamaz bir Didier Drogba etkisi var. Abidjan’da adı verilen sokaklar, onun gibi giyinen, saçlarını onun gibi yapan genç erkekler, ona hayranlık duyan kadınlar, adına yazılan şarkılar, Drogbacite ismi verilen dans stilini deneyen insanlar, ülkenin her yerindeki reklam panolarında, duvarlarda olan posterleri, Didier Drogba’yı anlatmaya yetmiyor. O, Fildişi’ndeki herkes için önemli bir insan, bir kahraman, bir rol model, bir lider, bir futbol tanrısı, ülkenin yeniden doğuşunu simgeleyen en önemli figür. Olağanüstü bir karakter, büyük bir futbolcu ve belki tüm bunlardan çok daha fazlası…

Chelsea’deki büyük kariyerinin ardından bir süre Çin Süper Ligi’nde dinlenen Didier Drogba, tarihe bir de Galatasaray ile geçmeyi hedefliyordu. Schalke zaferinin tadı henüz damaklarımızdaydı, herkesin üzerinde tatlı bir yorgunluk vardı. Ama durmak için hiç vakit yoktu. Kayseri yolculuğuna kısa bir süre kalmıştı. Öncesinde ise tüm zamanların en karizmatik futbol figürlerinden biriyle Florya’da buluşmak üzere sözleşmiştik. Didier Drogba, hiç sıradan bir futbolcu değildi. Hâliyle söyledikleri karşısında duyduğumuz heyecan da öyle. Karşımızda büyük bir tarih vardı. Ve biz onu dinlemeye çoktan hazırdık…

İstanbul’a ayak bastığın anda kendini nasıl hissettin? Seni buraya çeken unsurlar nelerdi, Galatasaray’daki geleceğin için aklında neler vardı?
Gerçekten çok mutlu olmuştum. Havaalanında oldukça fazla taraftar vardı. Ve ben karşımda duran bu yeni macera öncesinde çok heyecanlıydım. Galatasaray’a gelme fikri üzerinde fazlaca düşünmedim. Buraya gelerek üst seviyede mücadele etme fırsatına sahip olacağımı ve Galatasaray’ın hedeflerini gerçekleştirmek için hırslı olduğunu biliyordum. O yüzden buradayım. Ve burada kazanma ihtimalimiz olan her şeyi istiyorum.

Marsilya’daki sezonunda takım ve yerel halk için düşmana karşı en uçta mücadele veren bir savaşçı gibiydin. Futbolu bıraktığın gün Marsilya’daki o sezonu nasıl hatırlayacaksın?
Ben Marsilya’nın büyük bir hayranıydım, her şeyden önce. Oradaki insanlar, tıpkı burada Galatasaray’da olduğu gibi, kulüplerine büyük bağlılık duyarlar. Ben de onlardan biriydim. Ve çocukluğumdan itibaren, Olympique Marsilya’da oynamak benim için hayalden öte değildi. Ama ne talihliyim ki, Marsilya ile büyük turnuvalarda yer alarak hayalimi gerçekleştirme şansı buldum. Oradaki tek bir anımı dahi unutmayacağım. Marsilya’da tek bir sezon oynadım; fakat benim için belki de kariyerimin en unutulmaz yılıydı.

Marsilya’dan sonra Jose Mourinho yönetimindeki Chelsea ile kariyerin adına önemli bir adım attın. Mourinho, onunla tanıştığın günü otobiyografin için hazırladığı önsözde anlatıyor. Tüm hikâyeyi hatırlıyor musun? Ve onu neler “özel biri” yapıyor?
Velodrome’daki bir Şampiyonlar Ligi maçında tanıştık onunla. Porto’ya karşı oynuyorduk. Beni devre arasında tünelde buldu. Ve benimle Fransızca konuşmaya başladı: “Fildişi’nde senin gibi oynayan bir kuzenin var mı?” Şaşırmıştım, benim için farklı bir tecrübeydi. Ama aslına bakarsanız, insanlar hikâyenin geri kalanını kitaptan okusalar, benim için çok daha iyi olur [gülüyor]. O neden özel biri? Gittiği her yerde şampiyonluklar kazandı, her ülkede tarih yazdı. Chelsea, o gelmeden önceki 50 yılda bir kez dahi lig şampiyonu olamamıştı. O geldi ve üst üste iki sezon şampiyonluk yaşadı Chelsea ile. Internazionale, Şampiyonlar Ligi’nde bir türlü şampiyon olamıyordu. O, İtalya’ya gitti. Internazionale, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu oldu. Real Madrid, tüm zamanların en iyi Barcelona’sı ile yarışıyordu. Ve onlara sürekli kaybediyordu. O, Madrid’e gittikten sonra Real Madrid de Barcelona’yı yenmeye başladı. Ligde şampiyon olmayı başardı. Yalnızca tek bir kulüple tarih yazmıyor. Her defasında farklı bir ülke, farklı anlayışlar ve farklı liglerde başarılı oluyor.

Fatih Terim ve Jose Mourinho birbirleriyle iyi anlaşan iki teknik adam. Aynı ruhu Terim ile tekrar yakalayabileceğini düşünüyor musun?
Jose Mourinho ile ilgili çok fazla anım var. Bazen bir maçta iki gol atarsınız, zaten goller bulduğunuz için moraliniz yerinde olur. Yeri gelir, gol atamazsınız; ama harika bir oyun koyarsınız ortaya ve maçın adamı olursunuz belki de. Mourinho, oyuncusuna her zaman hak ettiği değeri vermeyi bilen biri. Sadece spot ışıklarının çevrili olduğu forvetlerle değil, takımdaki herkesle ilgilenir. Ve onlardan alabileceğinin en iyisini almak için çaba gösterir. Fatih Terim, oyuncularına çok ama çok yakın bir teknik adam. Onlarla iletişim kurmayı seviyor, hepimizle sürekli konuşuyor. Futbolda psikolojik faktörler oldukça değerli bir yer tutuyor. Ve Fatih Terim’in öğrencilerine yakın davranması da son derece önemli.

Chelsea tarihinde 50 yıl sonra şampiyon olan takımın bir parçasısın. Şampiyonluğun geldiği Bolton maçı ve Stamford Bridge’deki kutlamalarda neler hissettin?
Benim kariyerimdeki ilk lig şampiyonluğu olacaktı. Futbolda bireysel başarılar, ödüller ve bazı unvanlar kazanmak güzeldir; ama İngiltere’deki ilk sezonumda Chelsea ile Premier League şampiyonluğu yaşamak benim için çok önemliydi, bu heyecanı bir önce tatmayı çok istiyordum. Şampiyonluğun kazanıldığı Bolton Wanderers karşılaşması oldukça zorlu geçmişti bizim adımıza. İlk yarıda gol yoktu ve devre arasından sonra sahaya çıkarken aramızda, “çıkalım ve şu işi bitirelim” diye konuşuyorduk. İkinci yarıda Frank Lampard iki gol attı. Stamford Bridge’deki Charlton Athletic maçına şampiyon olarak çıktık. O sezon sadece Claude Makelele gol atamamıştı. Bir penaltı vuruşu kazandık, onun kullanmasını istedik. Önce gol olmadı, kaleciden seken topu tamamladı. Gol sevinci çok eğlenceliydi. Tüm takım sahaya girmişti. Maç sonundaki seremoni çok güzeldi. O gün stadyuma gelen taraftarların yüzündeki o mutluluğu gördüğümde önemli bir iş başardığımızı anlamıştım.

Üçüncü sezonunda gol sayını ikiye katladın. Unutulmaz goller attın, onlardan biri, kuşku yok ki, Everton deplasmanındaki sıradışı vuruşundu. Kariyerinin en iyisi olabilir mi?
Çalıştım. Çok çalıştım. Ve hep çalışmaya devam ettim. Ligi daha iyi tanımaya başladım. Zamanla kendime olan güvenim hep yukarı çıktı. Maç bitiyordu. Ve ben bir şeyler yapmak zorundaydım. Kariyerim en güzel golü mü, tam olarak emin değilim. Güzel bir golcü; ama Chelsea adına, Marsilya adına attığım çok gol var. UEFA Şampiyonlar Ligi finalindeki gol, benim için en fantastik anların başında geliyordu mesela. Ama en iyilerden biri olabilir.

Barcelona’nın altı kupalı yılındaki en büyük kırılma noktası UEFA Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Chelsea deplasmanındaki maç olmuştu. Karşılaşmanın hakemine yoğun tepkiler vardı, o maçın ardından kendini nasıl hissediyordun?
Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorduk. Organizasyonun dışında kalmıştık. Ve daha üzücüsü her iki maçta da rakibimize yenilmemiştik. Barcelona, ikinci maçta tek isabetli şutla 1-1’lik beraberliği almıştı. Karşılaşma içinde birkaç penaltı pozisyonu olsa da hakem bizim lehimize bir karar vermemişti o gün. Çok üzgündük. Ama geçtiğimiz sezon Chelsea ile Bayern Münih karşısında Şampiyonlar Ligi şampiyonu olduğumuz maça bakın. Bayern Münih, 120 dakika boyunca 20 köşe vuruşu kullandı. Biz ise bir kez kullandık… [Didier Drogba, Chelsea’nin 88. dakikada kazandığı köşe vuruşunda attığı kafa golünün ardından skoru 1-1’e getirerek maçı uzatma bölümüne taşıyordu.] Ama hayat da böyle işte, bazen çok üzgün oluyorsunuz; ama devam ediyorsunuz. Günün sonunda her şey eşitleniyor.

Chelsea tarihinin tüm zamanlardaki en iyi oyuncusu seçildin…
Öğrendiğimde gerçekten gurur duydum. Chelsea kulüp tarihinde Gianfranco Zola, Frank Lampard, John Terry, Claude Makelele, Petr Cech gibi isimlerin bulunduğu büyük efsaneler var. Chelsea taraftarlarının tüm bu önemli oyuncuların arasından beni böylesi büyük bir onura layık görmeleri, benim kelimelerle tarif edebileceğim bir duygu değil.

Çocukluğun boyunca Marsilya taraftarını takip ettin, Velodrome’daki ilk maçında sadece iki tribünü izlediğini söylemiştin. İstanbul’daki Antalyaspor karşılaşmasında telefonuna bazı görüntüler kaydediyordun. ASY atmosferi seni ne kadar etkilemişti?
Çok güzeldi. İlk defa yaşadığım bir tecrübe olduğunu söyleyebilirim. Tüm stadyum aslında aynı tezahüratı yapıyordu; ama bir tribün yüksek sesle o tezahüratı dile getirirken diğeri bekliyor, ardından ona karşılık veriyordu. Marsilya, benim için tabii ki özel; büyüdüğüm yer çünkü. Ölene dek onları kalbimde taşıyacağım; ama İstanbul’daki o atmosfer de çok keyifliydi. Bir an önce sahaya çıkarak taraftarın desteğini arkamda hissetmek istemiştim.

Galatasaray’daki ilk golünü atman için sadece beş dakikaya ihtiyacın vardı. O gün sahaya girerken aklından neler geçiyordu, gol sevincinle neler söylemek istiyordun?
Benim için oldukça heyecan verici bir akşamdı. Maç uzun süre golsüz devam etmişti. Ve herkesin benden büyük beklentisi olduğunun farkındaydım. Bir an önce sahaya girmemi, gol atmamı ve galibiyete katkıda bulunmamı istediklerini kesin bir şekilde hissediyordum. Aslında biraz eğlenceli bir hikâye bu; çünkü deplasmanda oynuyorduk. Ama buna rağmen çok sayıda taraftarımız vardı. O kale arkasına doğru hücum ediyorduk. Ve evimizde gibiydik. Onların önünde golü attım. [Gol sonrasındaki sevinç ve bütünleşme hakkında] O gol, “işte, ben buradayım ve başlıyorum” mesajıydı kendi adıma.

Maçtan sonra formanı kimseyle değiştirdin mi?
Hayır, değiştirmedim. İlk maçımda ilk golümü atmıştım. Ve o forma benim için özeldi.

Instagram hesabına, “Wes ve ben, aynı dili konuşuyoruz” mesajı olan bir fotoğraf ekledin. Sneijder’ın transferi senin kararında etkili oldu mu?
Wesley Sneijder’ın buraya geliyor olduğunu bilmek transferim için karar vermemi daha da kolay hâle getirdi tabii ki. Ama Galatasaray, zaten büyük bir kulüp ve tarihinde her daim büyük oyuncular vardı. Ben her şekilde Galatasaray’a gelecektim. [Gülüyor]

Burak Yılmaz ile saha içinde iyi bir ortaklık yakaladın. Onun için neler söylemek istersin?
Ben zor biri değilim. Herkesle rahatlıkla anlaşırım, diğer insanların da benimle anlaşması kolaydır. Her gün beraber olduğunuz insanlarla, onları sevmiyor olsanız bile, bir sezonun sonunda iyi bir iletişim kurmuş olursunuz; çünkü hepiniz aynı armanın başarısı için görev yapıyor, aynı bağlılığı hissediyor ve aynı hırsla oynuyorsunuzdur. Ben Burak ile birlikte oynamayı seviyorum, evet. Gün geçtikçe birbirimizi tamamlaya başlıyoruz. Birbirimizin oyununu, sahip olduğumuz özellikleri tanıyoruz. Ben onun stilini, daha fazla gol atmak ve maçlar kazanmak için daha iyi öğrenmek zorundayım. O, gerçekten çok kaliteli bir golcü.

Emmanuel Eboue ile aynı takımda oynamak seni mutlu ediyor mu?
[Soru tamamlanmadan onaylarcasına araya girerek] Onun burada olması çok, çok ama çok fazla yardımcı oldu Galatasaray’a gelmem konusunda. Manu, Galatasaray’ı seviyor. Geçtiğimiz sezon da onunla konuştuğum zamanlarda kulüp hakkında hep olumlu sözler kullanıyordu. Ondan Galatasaray hakkında her zaman güzel şeyler duydum. Evet, o çok eğlenceli ve şakacı bir insan; ama buraya gelirken onun sözleri kararımda etkili oldu.

Fildişi’ndeki tüm gençler seni örnek alıyor, Afrika kıtasındaki insanlar için bir rol modelsin. Bu büyük bir sorumluluk, üstesinden nasıl gelebiliyorsun?
Bu benim için çok büyük anlam ifade ediyor. Ve bunun gerçek olduğunu görmekten ötürü kendimi şanslı hissediyorum. Gençler kendilerini benim üzerimden tanımlamaya çalışıyor. Ben sadece kendim gibi davranıyorum aslında. Ama burada önemli olan bir şey var. Evet, onlar beni rol model olarak seçiyorlar kendilerine. Ve şöyle düşünüyorlar: “Didier Drogba, hayalini gerçeğe dönüştürebildiyse bunu biz de yapabiliriz, bunun için çalışmalıyız.”

Sudan’daki soyunma odasında yaptığın konuşmaya nasıl karar verdin?
Kalbimin en derinlerinden gelen bir istekti, ülkemizde yaşananlardan dolayı kendimizi iyi hissetmiyorduk. Ve o an böyle bir şey yapmak istedim. Bunun olması gerekiyordu; çünkü o günlerde ülkeyi bir araya getiren tek unsur futboldu. O mesajın ardından insanlar tekrar birbirlerini dinlemeye, anlamaya başladı. Bazı müzakereler sonucunda uzlaşılan noktalar oldu. Silahlar yere indi. O maçı takiben ülkemizde barış daha gerçekçi bir hâl aldı.

Milli Takım ile Bouake’de oynadığın Madagaskar maçı senin için ne kadar özeldi, sahaya adımını attıktan sonra gördüğün kalabalık karşısında hangi duyguları yaşadın? Yıllar sonra iki grup, düşmanca olmayan bir ortamda yan yana oturuyordu…
Gurur doluydum, onur duyuyordum. Başkan’a ödülle birlikte Bouake’ye, Fildişi Sahili’nin diğer tarafına giderek iç barışa katkıda bulunmak istediğimmi iletmiştim. Orası da bizim ülkemizin topraklarıydı. Ve orada bizi destekleyen, kalbi bizimle atan ve bizim başarımızla göğsü kabaran binlerce insan vardı. İki ay sonra Bouake’ye gittik, orada Madagaskar’a karşı oynadık. Olağanüstü bir atmosfer oluşturulmuştu. Bizim için harika bir maç oldu, 5-0 kazandık, ben de son golü attım; ama daha önemlisi o gün ülkemiz adına önemli bir adımdı. Harika bir histi. Ülkedeki karışıklık esnasında birçok insan Bouake’den kaçmıştı, evlerini terk etmişti. Ama bu maçtan sonra insanlar, “Didier Drogba, Kolo Toure, Yaya Toure, Salomon Kalou… Hepsi orada. Bu, savaşın bittiği anlamına geliyor demek ki” diye düşünerek evlerine geri dönerek Bouake’de yaşamaya devam ettiler. Dolayısıyla bir futbol maçından veya alınan üç puandan fazla anlam içeriyordu. Herkes için güzel bir gündü.

Fildişi Sahili Spor Bakanı Geoffrey Baillet, “Biz politikacılar, en iyi üniversitere gittik. İyi eğitimler aldık; ama konu barışa gelince çuvalladık. Didier Drogba, bilinmeyen bir yerden geldi. Şimdi o bizim dünyaca ünlü kahramanımız. O ülkesi için büyük bir iş yaptı” demişti. Sen futbol sayesinde insanların neler başarabileceğini düşünüyorsun?
Futbol sayesinde birçok şeyi başarabilirsiniz. 1998 FIFA Dünya Kupası’nı hatırlayın, ABD – İran maçını. Biz futbol aracılığıyla ülkemizdeki o kötü sürecin kesin olarak durmasına bir katkıda bulunabildik. Futbol, barışın en büyük elçisidir. Evrensel bir özelliği vardır. Futbol her yerde aynı dili konuşur. Burada futbol oynarsınız. Aynı oyuna Japonya’da, Güney Amerika’da, hatta Kanada’da bile devam edebilirsiniz. Futbol, dünyadaki tüm insanları aynı noktada birleştirebilen tek unsurdur. Futbolla başaramayacağını bir şey yok. Afrika’da futbol, evet, bir din gibi; ama dünyanın her yerinde futbol büyük anlam taşıyor.

Sen milyonları etkileyebilen bir lidersin; ama nereden geldiğini asla unutmuyorsun. Hayatın boyunca kazandığın tüm kupaları, attığın golleri, bireysel ödülleri hatırla. En önemli başarın ülkendeki barış için yaptığın katkı olabilir mi?
Ben Fildişi Sahili’nde doğdum. Nereden geldiğimi asla unutmadım. Köklerime, tarihime kesinlikle saygısızlık yapmadım. Bugün ulaştığım noktada sadece Fildişi Sahili’ne ait bir insan olmadığımı biliyorum. Afrika kıtasındaki tüm insanların tıpkı Samuel Eto’o, Michael Essien ve diğer büyük oyuncular gibi benimle de gurur duyduklarının farkındayım. Bunun sorumluluğunu taşıyorum. Ve kendimi gerçekten şanslı hissediyorum. Nereden geldiğimi, nerelerde yetiştiğimi ve kimler tarafından büyütüldüğümü hep aklımda tuttum. Ülkedeki o sürecin sona ermesine en ufak bir katkıda bulunduğum için de çok mutlu oluyorum.

Didier Drogba Vakfı’nı hangi amaçlarla kurdun, arkasındaki hikâyeyi anlatabilir misin?
Bu çok uzun bir hikâye aslında. Ama herkes için anlaşılır olması adına kısaltabilirim. Bu vakfı kurmaya Fildişi Sahili’ndeki insanların daha iyi şartlarda yaşayabilmesi, karşılaşılan sağlık sorunlarının aza indirgenmesi amacıyla karar verdim. Buna göre; vakfın topladığı paralar ve sahip olduğu gelirler tamamen Abidjan’da klinikler kurulması için kullanılacaktı. Savaş sürecinde insanlar zarar görmüşlerdi. İlaçlar çok pahalıydı. Ve herkes iyi bir tedavi görmek için yurt dışı seyahati yapabilecek kadar şanslı değildi. Ben ülkedeki sağlık şartlarının iyileştirilebilmesine bu vakfı kurarak yardımcı olmaya çalıştım. Sponsorlarım bana yardımda bulundu [Didier Drogba, bireysel sponsorları olan Pepsi, Nike ve Orange firmalarından kazandığı tüm parayı Didier Drogba Vakfı’na bağışlıyor, basın danışmanının söylediği şekilde, aldığı her peniyi]. Chelsea, kulüp olarak destek verdi. Londra’da üç kez dernek gecesi düzenledik. Bu sayede vakfa ciddi bir maddi kaynak sağladık. Ama hâlâ yeterli değil maalesef; çünkü insanlar hasta olmaya devam ediyor. Bunların üstesinden gelebilmek için çok fazla paraya ihtiyacınız var. Yine de mutluyum, Mart ayı başında bir klinik inşasına başladık. Onun çalışması devam ediyor, umarım daha fazlası da olacak.

Futbola dönelim… Ünlü gol sevincini ilk olarak ne zaman yaptığını hatırlıyor musun?
[Uzun süre düşündükten sonra] Bu garip; çünkü hatırlayamıyorum [Gülüyor]. [Chelsea’de olabilir mi?] Hayır, Marsilya’dayken de iki elimi yana doğru açarak kutluyordum attığım golleri. Ama şunu hatırlıyorum: Marsilya taraftarı benim için özel bir şarkı söylüyordu. Ve ben o sesi duyduğum anda sahip olduğum tüm gücü onların mutlu olabilmesi adına bir an önce harcamak için hazırdım. İngiltere’ki ilk sezonumda Chelsea taraftarı bana farklı bir şarkıyla destek veriyordu. İkinci yılımda onlar da Marsilya’daki o tezahüratı öğrenmişlerdi. Nereye gidersem, gideyim. Kulaklarımda sürekli o ezgi vardı. İstanbul’a geldiğimde ise yepyeni bir tezahüratla karşılaştım: “OoOoO Di-di-er D-rog-ba!” Bu da hoşuma gidiyor.

Marsilya ve Chelsea’deki daha mı hoştu acaba?
Evet, onu tercih edebilirim. Dokuz sene boyunca kulaklarımda o sesle oynadım [Gülüyor].

UEFA ŞL'deki Real Madrid eşleşmesiyle ilgili nasıl bir beklenti içindesin?
Real Madrid eşleşmesi benim için çok özel iki maça sahne olacak. UEFA Şampiyonlar Ligi kariyerimdeki ilk maçı Santiago Bernabeu’de Real Madrid’e karşı oynamıştım. O günü asla unutmayacağım, kendi adıma farklı anlamları olan bir maçtı. Karşımızda Galacticos vardı. Ben bir gol atmıştım; ama maçı 4-2 kaybetmiştik. Yine de Şampiyonlar Ligi ile aramdaki özel ilişkinin başlaması açısında önemliydi. Oraya geri dönmek gerçekten güzel olacak.

Galatasaray taraftarlarına nasıl bir mesaj vermek istersin?
Burada olmaktan ötürü çok mutluyum. Şu an için en iyi performansımı sergileyemiyorum; ama hâlâ şampiyonluklar kazanabilecek durumdayız.

Ve onlara şunu söyleyebilirim: Gelecek sezon kesinlikle farklı bir hikâye olacak.

***

José Mourinho'nun
Didier Drogba’nın Otobiyografisine Yazdığı Önsöz


Ben hatıralarıma değer veren, onlara sıkıca sarılan ve tüm dünyaya onlarla birçok şey anlatabilecek bir insanım. Ben bir yazar veya şair değilim; ama hikâyelerle, sıradışı anlardan oluşan öykülerle zenginleşen bir hayatım var. Ve onlara baktığımda, sadece birkaç özel insanı sonsuza dek ruhumda ve kalbimde taşıyabileceğimi görüyorum.

Didier Drogba, hayatıma Marsilya’nın efsanevi stadyumu Velodrome’da oynadığımız bir Şampiyonlar Ligi maçının beşinci dakikasında girdi. Sırtında 11 numarayı taşıyan bu devasa adam golü attığında yerime zorlukla oturabilmiştim. Gol sevincini öyle coşkulu, hayatının son golünü atmışcasına kutluyordu ki zaten var olan düşmanca baskıyı adeta üzerimize atılan ateş toplarına, savaş çığlıklarına çevirmişti. Kalabalık delirmişti, çıkan ses kulakları sağır ediyordu. Devre arasında soyunma odasına giden tünelde onu yakaladım. Ve “seni alacak kadar param yok ama Fildişi Sahilleri'nde senin gibi oynayan bir kuzenin falan var mı” diye sordum. Üst tur mücadelesinin yüksek atmosferine rağmen güldü, bana sarılarak “bir gün mutlaka beni alabilecek bir takımın başına geçeceksin” dedi.

Altı ay sonra Chelsea ile anlaştım. Herkesin içinde olmak, oynamak isteyeceği ve istediği herkesi almaya gücü olan kuvvetli bir kulüpteydim. Seçenekler çoktu; ama ben kulübe geldim, "Drogba'yı istiyorum" dedim. Bu isteğime bazıları kuşkuyla baktı. Hatta, "neden bu oyuncu, niçin diğeri değil, sence adapte olabilir mi, gerçekten bize adaptasyon sağlayabileceğini düşünüyor musun" diye sordular. Cevabım açıktı: “Drogba'yı istiyorum.”

Aradan birkaç gün geçti ve ben Didier ile Londra yakınlarında özel bir havaalanında buluştum. Bana tekrar sarıldı; ama bu kez sarılmasında unutulmaz bir farklılık vardı: beni adeta minnettarlığını belirtircesine kucaklıyordu ve ben bu kucaklamanın onun hayatında sadece çok değer verdiği kişilere bahşettiği bir sıcaklık olduğunu hissedebiliyordum. Kelimelerle anlatılması imkânsız bir duyguydu. Bana, “Sana çok teşekkür ederim, bundan sonra senin için savaşacağım. Ve sen bu kararından hiç pişman olmayacaksın. Sana sonsuza dek sadık kalacağım” dedi. Sonrasında ise tam anlamıyla söylediğini yaptı.

Sadakatini, liderliği ve mücadele etmek zorunda kaldığı her zor anda yaptıklarıyla tekrar kanıtladı. O zor anlar ki önemli olan tek şeyin bana ve takım arkadaşlarına, bizler için orada olduğunu, bizlerin yanımızda, arkamızda olduğunu hissetmemiz gereken, tüm anlardı. Karşımdaki adama her zaman ve her şart altında güvenebileceğimi biliyordum. Baskı yediğimiz anlarda, defanstaki arkadaşlarına yardıma koşan, acı çektiği anlarda kendisini lideri ve takımı için limitlerine kadar zorlayan bir savaşçıydı bu adam. Ve tabii en önemlisi, en iyi yaptığı şeyi yaptı; gollerini attı, attı ve yine attı. O goller kendisine şampiyonluklar, ödüller kazandırdı. Bana birlikte yaşadığımız sayısız güzel hatıra kaldı.

2007 yılı İngiltere Federasyon Kupası finali, Wembley Stadyumu. Rakip Manchester United: Sezonun son maçı. Birçoklarına göre de benim Chelsea'nin başındaki son maçım.

Mükemmel bir mücadeleydi ve Didier uzatma dakikalarında golünü attı. Son düdük çaldığında herkes deli gibi zaferi kutluyordu, iki kişi hariç. Ben hızla soyunma odasına, eşimi aramaya koşuyordum. Sahadaki zafer kutlamalarına aldırmadan hızla peşimden koşan bir de oyuncu vardı, Didier. Bana sarılabilmek için peşimden koşuyordu. Maç bitmiş, kupa kazanılmıştı ama o sahadan hızla ayrılırken aklında sadece bir tek şey vardı: Bir an önce bana sarılabilmek.

O tünelde bana sarılırken ilk karşılaşmamızı mı hatırlıyordu? Ya da belki ikinci karşılaşmamızı? Beni son kez kucakladığını mı düşünüyordu? Aklından ne geçiyordu, bilmiyorum; ama beni buldu, birbirimize sarıldık ve ağladık. Didier özel bir insan. Ve her zaman söylediğim gibi inanılmaz bir oyuncu. Ama hepsinden önemlisi dünya üzerinde yaptıklarıyla, Afrika'nın insanı olarak, Fildişi Sahili için bir öncü olarak, bir baba olarak, bir evlat ve bir arkadaş olarak çok özel bir insan Didier. Ve sadece bazılarımız onu hayatımızın içine alabilecek kadar şanslı olabildik. Kupa finalinden birkaç ay sonra Chelsea'den ayrılıyordum. Aynen ilk günkü gibi bana sımsıkı sarılmıştı. Ben konuşamıyordum, Didier ise sadece, “bu imkânsız, bu imkânsız, bu gerçek olamaz” diyebiliyordu. Kendimde sadece arkamı dönüp yürüyebilecek kadar güç bulabilmiştim. Bu önyazı belki de Didier'in futbolculuğuna odaklanmış bir yazı olmalıydı. Ama herkes onun aynı zamanda bir lider, kupa koleksiyoncusu ve yardımsever olduğunu bilmeli. Tüm bunları sadece yetenekleri, çalışması ve alçakgönüllülüğüyle başardı Didier. O, kariyerim boyunca bilrikte çalıştığım en iyi oyunculardan biri olarak hayatımda kalacak. Daha önemlisi, hayatımdaki en iyi ve unutulmaz arkadaşım olarak var olacak.

Birlikte, yan yana, aynı amaç için mi savaşacağız? Uzaklarda mı olacağız? Başka kulüplerde mi? Başka ülkelerde mi? Hatta belki de yıllar sonra Didier futbolu bıraktıktan sonra, bense tekerlekli sandalyemde teknik direktörlük yaparken mi?

Hiçbirinin önemi yok. Didier, her zaman kalbimin en yakınında olacak.

José Mourinho

Didier Drogba: Finallerin Adamı
Didier Drogba, Maviler ile sekiz yılda 12 şampiyonluk kazandı – UEFA Şampiyonlar Ligi, Premier League (3), FA Cup (4), League Cup (2) ve FA Community Shield (2). Efsanevi oyuncu, takımıyla FA Cup, League Cup ve UEFA Şampiyonlar Ligi’nde çıktığı dokuz final maçında dokuz gol attı. Sezon öncesinde yapılan Community Shield karşılaşmalarında ise dört kez sahaya çıkarken 2005 yılındaki Arsenal maçında iki gol kaydetti.

Tarih Rakip Stadyum Organizasyon Skor Gol
27.02.2005 Liverpool Millennium League Cup 3-2 1
07.08.2005 Arsenal Millennium Community Shield 2-1 2
13.08.2006 Liverpool Millennium Community Shield 1-2 -
25.02.2007 Arsenal Millennium League Cup 2-1 2
19.05.2007 Man United Wembley FA Cup 1-0 1
21.05.2008 Man United Luzhniki Şampiyonlar Ligi 1-1 -
24.02.2008 Tottenham Wembley League Cup 1-2 1
18.04.2009 Arsenal Wembley FA Cup * 2-1 1
30.05.2009 Everton Wembley FA Cup 2-1 1
09.08.2009 Man United Wembley Community Shield 2-2 -
10.04.2010 Aston Villa Wembley FA Cup * 3-0 1
15.05.2010 Portsmouth Wembley FA Cup 1-0 1
08.08.2010 Man United Wembley Community Shield 1-3 -
14.04.2012 Tottenham Wembley FA Cup * 5-1 1
05.05.2012 Liverpool Wembley FA Cup 2-1 1
19.05.2012 Bayern Allianz Arena Şampiyonlar Ligi 1-1 1

Spor, olimpiyatlar ve müzik tarihinde apayrı bir yeri olan Wembley Stadı, ilk olarak 1923 yılında hizmet açıldıktan sonra 2000 yılına kadar unutulmaz birçok olaya ev sahipliği yaptı. 2003 senesinde yeniden yapılması için yıkılan stadyum, 2007 yılıyla birlikte tekrar hizmete açıldı. Ve o tarihten itibaren İngiltere’deki tüm büyük finallerin merkezi oldu. Didier Drogba, buram buram tarih kokan bir ismi olan Wembley’de yedisi final olmak üzere toplam 10 kez sahaya çıktı. Sekiz defa fileleri havalandırırken o çimlerin üzerinde beş şampiyonluk yaşadı. Fildişili yıldızın Wembley ile her zaman özel bir ilişkisi vardı…

Wembley’de oynadığın 10 maçta sekiz gol attın, beş şampiyonluk yaşadın. Wembley ile arandaki ilişki ne kadar özel?
Orada yeniden olabileceğime inanmak istiyorum. Şu an Wembley’e biraz uzağız; çünkü sadece çeyrek finaldeyiz. Ama eğer oraya gidebilirsek [oturduğu yerden doğrulup, kafasını çevirerek ve sağ gözüyle keskin bir bakış atarak], inanın bana, farklı bir hikâye olacak. Stadı çok seviyorum. Wembley, bana FA Cup maçlarını ve League Cup finallerini hatırlatıyor. Stada girdiğiniz anda dört bir yanınızı çevreleyen taraftarları görüyorsunuz, çok etkileyici bir atmosferi var Wembley’in. Evet, eski Wembley değil; ama o stat önemli bir tarihe sahip. Ve Wembley ismi, bu oyun için büyük bir anlam taşıyor. Kendi adıma orada sahaya çıktığım için büyük onur duyuyorum. Wembley’de çok güzel hatıralarım var.

Big Four & One Drogba
Didier Drogba’nın kazanan ruhu, Chelsea’nin Premier League’deki en büyük rakiplerine karşı en büyük kozu oldu. Maviler, Fildişili liderin forma giydiği 60 maçta sahadan 30 kez galip ayrılırken rakiplerine 16 defa kaybetti, 14 karşılaşmada ise eşitlik bozulmadı. 2012 yılında yapılan oylama neticesinde kulüp tarihinin en iyi oyuncusu seçilen Drogba, bu 60 maçta 25 kez gol sevinci yaşarken 16 asist yaparak 41 gole direkt katkı sağlamış oldu.

Rakip G B M Maç Gol Asist
Liverpool 11 6 9 26 9 7
Manchester United 9 5 6 20 3 6
Arsenal 10 3 1 14 13 3
Toplam 30 14 16 60 25 16

Chelsea’deki kariyeri boyunca sahaya çıktığı 341 maçta 157 kez rakip fileleri havalandıran Didier Drogba, Londra’dan ayrıldığında kulüp tarihinin en skorer dördüncü oyuncusuydu – Bobby Tambling 202 gol, Kerry Dixon 193 gol, Frank Lampard 186 gol. Chelsea için 47 farklı takıma karşı 157 gol kaydeden Fildişili efsane, en çok Arsene Wenger’in takımı Arsenal’ın canını yakmıştı. “Chelsea onu özler mi, bilemiyorum; ama bizim özleyeceğimizi sanmıyorum” diyordu Fransız menajer, Drogba’nın Ada’dan ayrılmasının ardından. “O, bizim canımızı çok yaktı.” Drogba, Chelsea formasıyla en fazla golü 14 kez oynadığı Arsenal’a attı: 13 GOL! Wenger’in takımına bu 14 maçta bir defa yenilen Maviler, son 33 maçlık periyotta Drogba’nın olmadığı Premier League maçlarında Arsenal’a karşı hiç galibiyet alamazken rakibinden dokuz beraberlik kopardı, sahadan 13 kez mağlup ayrıldı.

Didier Drogba
Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi

Ülkesi Fildişi Sahili’ndeki iç barışın sağlanmasına büyük katkı sağlayan Didier Drogba, 24 Ocak 2007 günü İsviçre’nin Cenevre kentindeki Birleşmiş Milletler merkezinde düzenlenen törenle Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) “İyi Niyet Elçisi” seçilmişti. Yoksulluğa karşı verilen mücadelede aktif rol alacak olan efsanevi oyuncunun artık saha dışında da bir misyonu vardı: Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Programı.

Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Programı, Birleşmiş Milletler üyesi 192 ülkenin 2015 yılına kadar gerçekleştirmeyi planladığı sekiz hedeften oluşuyordu: Aşırı yoksulluğun ve açlığın yok edilmesi, evrensel ilköğretimin sağlanması, cinsel eşitliğin teşvik edilmesi ve kadınların güçlendirilmesi, çocuk ölüm oranının azaltılması, anne sağlığının iyileştirilmesi, HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele edilmesi, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması ve kalkınmaya yönelik küresel işbirliğinin geliştirilmesi. Fildişili yıldız oyuncu Didier Drogba, UNDP ile özellikle Afrika kıtasındaki çalışmalarda ortaklık yapacaktı. “Köklerimi asla unutamam” diyordu Didier Drogba, İsviçre’nin Cenevre kentindeki Palais des Nations’ta yaptığı konuşmada. “Ben hayatta başarılı olabilmek için birtakım fırsatlar yakaladım; ama her zaman, durmaksızın bu şansa sahip olmayan insanları düşünüyorum. Hep beraber yoksulluğu yenmek için birlik olmaya ihtiyacımız var.

Didier Drogba, Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Programı’ndaki diğer hedeflerin gerçekleştirilmesi için de bazı çalışmalar yapacaktı. “Cinsiyet eşitliği desteklenmeli. Erkeklerin tutumları ve davranışları değişmeli. Bir erkek ve Afrika’daki birçok genç erkeğin rol modeli olarak bu hastalığı durdurabilmek adına doğru mesajları vermek için elimden gelenin en iyisini yapacağım.” Fildişi Sahili’ne barış getirme konusundaki çabaları ve UNDP’de aldığı aktif rol sonrasında dünyaca ünlü TIME Dergisi’nin tarihinde kapağa çıkan üç sporcudan biri (diğerleri Michael Jordan ve Muhammad Ali) olan Didier Drogba, TIME tarafından “2010 Yılının En Etkileyici 100 İnsanı” listesinde yer almayı başardı.

Tüm zamanların en büyük oyuncularından Fransız Zinedine Zidane ve Brezilyalı efsane Ronaldo ile birlikte UNDP için çalışmalar yapan Fildişili yıldız, 2011 yılında “Yoksulluğa Karşı Futbol” sloganıyla Almanya’nın Hamburg kentinde düzenlenen gösteri maçında forma giydi. Gelirin çeşitli kuruluşlara bağışlandığı karşılaşmada Galatasaray efsaneleri Gheorghe Hagi ve Gheorghe Popescu’nun yanı sıra birçok yıldız oyuncu görev aldı.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst