Wu-Tang
Kayıtlı Üye
Çok az oyun farklılık yaratır, yeni fikirleri hayata geçirir ve bunlardan sadece küçük bir kısmı başarılı olur. Hele de bu oyun yeni bir konsola çıkıyorsa, aldığı risk de bir o kadar büyüktür. İnceleyeceğimiz Gravity Rush (ya da Japonya’da daha önce piyasaya çıkmış adıyla Gravity Daze) bu bahsettiğimiz kategoriye giriyor.
Newton görse ağlardı
Gravity Rush adından da anlaşılacağı gibi “yerçekimi” kavramını önplanda tutan bir yapım. Basitçe hikayeden bahsetmek gerekirse Hekseville adındaki havada süzülen ve oldukça Charles Dickens-vari bir şehirde bulunuyoruz. Karakterimiz Kat, hafızasını kaybetmiş durumda ve yanında yerçekimini değiştirme gücünü veren gizemli ve siyah bir kedi bulunuyor. Yerçekimini değiştirme yeteneğini, şehirdeki insanları “Gravity Storm” tehlikesinden ve “Nevi” yaratıklarından korumak için kullanıyoruz. İlerledikçe yaratıkların şehre olan etkilerini azaltmaya çalışıyor ve birbirinden ayrılan şehir parçalarını birleştiriyoruz.
Yerçekimini değiştirmek deyince belki anlamamış olabilirsiniz. PS Vita’mızda sağ işaret parmağımıza denk gelen “R” butonuna basarak modu aktif hale çeviriyoruz ve ekranda çıkan yuvarlağın odağındaki noktayı “O” tuşuyla seçerek yerçekimini seçilen düzleme göre ayarlayabiliyoruz. Böylelikle karşınızda bulunan duvarı seçip tüm yerçekimini sanki duvar yerdeymişcesine değiştirebiliyoruz. Bu şekilde de yürümemizin mümkün olmadığı yerlerde yürüyebiliyoruz. Hatta yerçekimini havaya odakla***** bir nevi “uçabiliyor” hatta bu şekilde uzun mesafelerde yolculuk yapabiliyoruz. Tabi bu gücümüzün de bir sınırı bulunuyor. Sol üstte bulunan yuvarlak mavi bar, bize ne kadar daha yerçekimi değiştirme modunda kalabileceğimizi gösteriyor. Bu şekilde “Gravity Kick” denilen yerçekimini kullanarak yapabildiğimiz dövüş şekilleri de mevcut.
Gravity Rush tamamen açık bir dünyada geçiyor. Şehirde dolaşarak hem çeşitli görevleri yerine getirmeye, hem de yeteneklerimizi geliştirmeye yarayan mor renkli elmasları toplayabiliyorsunuz. Eğer bununla uğraşmak istemiyorsanız “Select” tuşuna basarak haritaya geçip buradan seçeceğiniz önemli noktalara gidebilirsiniz. Bu noktaların arasında olaylar, mekanlar ve kişilerle ilgili bilgiler almak için konuşabileceğiniz kişiler, çeşitli yan görevler, challenge’lar ve ana hikaye görevleri bulunuyor.
Görevlere geçmeden önce şu elmaslardan bahsedelim. Elmaslar çeşitli boyutlarda bulunuyor ve çeşitli yetenekleri geliştirmek için harcanabiliyorlar. Örneğin sağlık bar’ınızın büyütmek için her seviyesinde farklı sayıda elmas gerekiyor. Bu da yan görevlerin yapılması gerekliliğini sağlıyor. Bu elmaslar dışında sağlığınızı dolduran ve yerçekimi bar’ını dolduran farklı çeşitte elmaslar da bulunuyor.
Tavandan in yavrum, in aşağı...
Gelelim düşmanlarımıza. “Nevi” adı verilen çeşitli yaratıklar bulunuyor. Kimi örümceğe benziyor, kimiyse bir yengece. Her birinin üzerinde zayıf nokta olarak tabir edebileceğimiz parlak kırmızı noktalar mevcut. Karakterimizle bu noktalara saldırarak yaratıkları yokedebiliyoruz. Tabi büyük olanlarda bu noktalardan birden çok bulunabiliyor. Bazı yaratıklarda ise bir kabuğun içerisinde bu noktalar yeralıyor. Yani her yaratığa saldırı stratejinizin farklı olması gerekmekte.
Gravity Rush’ın hikaye anlatımına tam not verdiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Anime ve manga tarzı bir hikaye anlatımı olan oyun, bunu hem ara sahnelerle, hem de çizgi roman bandı benzeri bölümlerle sağlıyor. Bu bölümler adeta bir çizgi romanın sayfası tadında tasarlanmış. Sayfayı çevirmek için ekranda bir çekme hareketi yapıyorsunuz. Bununla birlikte bakış açınızı da PS Vita’nızı hareket ettirerek değiştirebiliyorsunuz. Ayrıca cell-shader tarzındaki grafikler de bu anime havasında oldukça katkıda bulunuyor. PS Vita’nın en gerçekçi oyunu olmasa da, en eğlenceli grafiklere sahip oyunu diyebiliriz. Hikayedeki “Japon” havasını ister istemez soluyorsunuz. Bu yüzden hikaye anlamında sizi tatmin etmeyebilir. Özellikle oyunun başlarındaki “ev için eşya toplama” muhabbetinin nedenini anlamak pek mümkün değil. Belki Japon olsak anlayabilirdik.
Belki de Gravity Rush’ın tek eksiği seslendirme konusunda. Sesler çok başarılı, seslendirmenin kalitesi de öyle. Ancak Japon oyunlarının büyük sorunu olan İngilizce seslendirme, maalesef Gravity Rush’ta bulunmuyor. Kötü bir İngilizce seslendirme olacağına, hiç olmasın demiş yapımcılar sanırım. Ancak karakterlerin “Aaah! Höeaaa” gibi seslerini duymaktan bir süre sonra sıkılabiliyorsunuz. Müzikler konusunda da oldukça başarılı bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Orkestral müziklerin yanısıra, duruma göre değişen ve kimi zaman eğlenceli, kimi zaman hüzünlü farklı müzikler kullanılmış. Oldukça çeşitli olduğu için monotonluktan uzak bir atmosfer yaratılabilmiş.
Elmanın yere düştüğü an
Gravity Rush, Japon etkilerinin yoğun şekilde hissedildiği ancak “bir diğer Japon oyunu” denemeyecek bir yapım. Yan görevler, ilginç hikayeler, farklı dünyalar, değişik oyun mekaniği, eğlenceli hikaye anlatımıyla birlikte PS Vita’nın klasiklerinden biri. Konsollara ve hatta PC’ye de bu ve bu gibi yapımların gelmesi dileğiyle bu incelememizin de sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Newton görse ağlardı
Gravity Rush adından da anlaşılacağı gibi “yerçekimi” kavramını önplanda tutan bir yapım. Basitçe hikayeden bahsetmek gerekirse Hekseville adındaki havada süzülen ve oldukça Charles Dickens-vari bir şehirde bulunuyoruz. Karakterimiz Kat, hafızasını kaybetmiş durumda ve yanında yerçekimini değiştirme gücünü veren gizemli ve siyah bir kedi bulunuyor. Yerçekimini değiştirme yeteneğini, şehirdeki insanları “Gravity Storm” tehlikesinden ve “Nevi” yaratıklarından korumak için kullanıyoruz. İlerledikçe yaratıkların şehre olan etkilerini azaltmaya çalışıyor ve birbirinden ayrılan şehir parçalarını birleştiriyoruz.
Yerçekimini değiştirmek deyince belki anlamamış olabilirsiniz. PS Vita’mızda sağ işaret parmağımıza denk gelen “R” butonuna basarak modu aktif hale çeviriyoruz ve ekranda çıkan yuvarlağın odağındaki noktayı “O” tuşuyla seçerek yerçekimini seçilen düzleme göre ayarlayabiliyoruz. Böylelikle karşınızda bulunan duvarı seçip tüm yerçekimini sanki duvar yerdeymişcesine değiştirebiliyoruz. Bu şekilde de yürümemizin mümkün olmadığı yerlerde yürüyebiliyoruz. Hatta yerçekimini havaya odakla***** bir nevi “uçabiliyor” hatta bu şekilde uzun mesafelerde yolculuk yapabiliyoruz. Tabi bu gücümüzün de bir sınırı bulunuyor. Sol üstte bulunan yuvarlak mavi bar, bize ne kadar daha yerçekimi değiştirme modunda kalabileceğimizi gösteriyor. Bu şekilde “Gravity Kick” denilen yerçekimini kullanarak yapabildiğimiz dövüş şekilleri de mevcut.
Gravity Rush tamamen açık bir dünyada geçiyor. Şehirde dolaşarak hem çeşitli görevleri yerine getirmeye, hem de yeteneklerimizi geliştirmeye yarayan mor renkli elmasları toplayabiliyorsunuz. Eğer bununla uğraşmak istemiyorsanız “Select” tuşuna basarak haritaya geçip buradan seçeceğiniz önemli noktalara gidebilirsiniz. Bu noktaların arasında olaylar, mekanlar ve kişilerle ilgili bilgiler almak için konuşabileceğiniz kişiler, çeşitli yan görevler, challenge’lar ve ana hikaye görevleri bulunuyor.
Görevlere geçmeden önce şu elmaslardan bahsedelim. Elmaslar çeşitli boyutlarda bulunuyor ve çeşitli yetenekleri geliştirmek için harcanabiliyorlar. Örneğin sağlık bar’ınızın büyütmek için her seviyesinde farklı sayıda elmas gerekiyor. Bu da yan görevlerin yapılması gerekliliğini sağlıyor. Bu elmaslar dışında sağlığınızı dolduran ve yerçekimi bar’ını dolduran farklı çeşitte elmaslar da bulunuyor.
Tavandan in yavrum, in aşağı...
Gelelim düşmanlarımıza. “Nevi” adı verilen çeşitli yaratıklar bulunuyor. Kimi örümceğe benziyor, kimiyse bir yengece. Her birinin üzerinde zayıf nokta olarak tabir edebileceğimiz parlak kırmızı noktalar mevcut. Karakterimizle bu noktalara saldırarak yaratıkları yokedebiliyoruz. Tabi büyük olanlarda bu noktalardan birden çok bulunabiliyor. Bazı yaratıklarda ise bir kabuğun içerisinde bu noktalar yeralıyor. Yani her yaratığa saldırı stratejinizin farklı olması gerekmekte.
Gravity Rush’ın hikaye anlatımına tam not verdiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Anime ve manga tarzı bir hikaye anlatımı olan oyun, bunu hem ara sahnelerle, hem de çizgi roman bandı benzeri bölümlerle sağlıyor. Bu bölümler adeta bir çizgi romanın sayfası tadında tasarlanmış. Sayfayı çevirmek için ekranda bir çekme hareketi yapıyorsunuz. Bununla birlikte bakış açınızı da PS Vita’nızı hareket ettirerek değiştirebiliyorsunuz. Ayrıca cell-shader tarzındaki grafikler de bu anime havasında oldukça katkıda bulunuyor. PS Vita’nın en gerçekçi oyunu olmasa da, en eğlenceli grafiklere sahip oyunu diyebiliriz. Hikayedeki “Japon” havasını ister istemez soluyorsunuz. Bu yüzden hikaye anlamında sizi tatmin etmeyebilir. Özellikle oyunun başlarındaki “ev için eşya toplama” muhabbetinin nedenini anlamak pek mümkün değil. Belki Japon olsak anlayabilirdik.
Belki de Gravity Rush’ın tek eksiği seslendirme konusunda. Sesler çok başarılı, seslendirmenin kalitesi de öyle. Ancak Japon oyunlarının büyük sorunu olan İngilizce seslendirme, maalesef Gravity Rush’ta bulunmuyor. Kötü bir İngilizce seslendirme olacağına, hiç olmasın demiş yapımcılar sanırım. Ancak karakterlerin “Aaah! Höeaaa” gibi seslerini duymaktan bir süre sonra sıkılabiliyorsunuz. Müzikler konusunda da oldukça başarılı bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Orkestral müziklerin yanısıra, duruma göre değişen ve kimi zaman eğlenceli, kimi zaman hüzünlü farklı müzikler kullanılmış. Oldukça çeşitli olduğu için monotonluktan uzak bir atmosfer yaratılabilmiş.
Elmanın yere düştüğü an
Gravity Rush, Japon etkilerinin yoğun şekilde hissedildiği ancak “bir diğer Japon oyunu” denemeyecek bir yapım. Yan görevler, ilginç hikayeler, farklı dünyalar, değişik oyun mekaniği, eğlenceli hikaye anlatımıyla birlikte PS Vita’nın klasiklerinden biri. Konsollara ve hatta PC’ye de bu ve bu gibi yapımların gelmesi dileğiyle bu incelememizin de sonuna gelmiş bulunuyoruz.