SinLesS~
Bayan Üye
Gökte Uçan Huma Kuşu
Gökte uçan huma kuşu
Ne bilir dalın kıymatın
Gargayı kondurman dala
Ne bilir gülün kıymatın
Çift sürüp ekin ekmeyen
Meydana sofra dökmeyen
Arının kahrın çekmeyen
Ne bilir kıymatın
Mencilisten söz atanlar
Gerçeğe yalan katanlar
Sonra beyliğe yetenler
Ne bilir elin kıymatın
Evvel zaman içinde kalbur sarat içinde, deve tellallık ederken, sıçan berberlik ederken, Irışvan oğlu derler bir bey varmış Bunun da Kınalı hatun adında bir evladı (bacısı) varmış, başka kimsesi yokmuş Kapısında da bir Öksüz Yakup adında bir kölesi varmış Köleyle, efendim, kız arayı tutturmuş Irışvan oğlu avdan gelirimiş, bakmışkine, pınarın başından bir oğlan gidiyor, bir de kız Orda sevişirlermiş Irışvan oğlu da gelirken üstlerine geliyor Irışvan oğlu onları görüyor Irışvan oğlu diyor ki: Ulan, ben bunların ikisini de öldürsem katil olurum Ben bu kızı başka birine veririm Bu kölenin de hiç hatırına dokunmam Gelen düğürcülere, kıza düğürcü geliyor; diyor ki:
- Bir haftaya kalmadan kızı götüreceksiniz Kimseye haber vermeden
Gün geliyor, hafta yetiyor, akşamlayın, önünde bir bölük davarla birkaç tane avrat, bir kısım seğmen kınacı geliyorlar Fakat bunların kınacı olduğunu ne kız biliyor ne de Öksüz Yakup Öksüz Yakup, gelen misafirlere, misafir diyerek kahve pişiriyor Kahveyi ilettikden sonra, yaşlıca avradın birisine diyor ki:
- Sorma icap olmasın teyze, nereye gidiyorsunuz? Hizmetiniz neci? Karı diyor ki:
- Oğlan sen buralı değil misin yoksa? Biz Kınalı hatuna kınacı geldik Öksüz Yakubun fincanlar ellerinden dökülüyor Gözlerinden yaş akıyor
- Bundan sonra, diyor, dünya bana haram oldu Başımı alayım gideyim, diyor
Oradan gidiyor Ağlaya ağlaya gidiyor ordan Karşısından bir çerçi geliyor Çerçi düğün evine öteberi satmak için gidiyor Bakıyor ki Öksüz Yakup ağlayarak gidiyor
- Arkadaş, başındaki hal neci? Ne diye ağlıyorsun? diyor
- Arkadaş, diyor, derdime derman değilsin, yarama merhem değilsin, git sen düğünde üzümünü sat, diyor
Çerçi diyor ki:
- Arkadaş, insan insana para vermez amma, akıl verir
Belki derdine derman olurum Başındaki hali söyle, diyor Öyle deyince Öksüz Yakup diyor ki:
- Arkadaş, Irışvan oğlunun bacısı Kınalı hatunla aram iyiydi Şimdi kardaşı başka yere vermiş Kınacısı geldi, yarın gelin gidecek Ben ağlamayım da kim ağlasın Çerçi diyor ki:
- Sen bir kavil yeri ver Ben kıza söyleyim, çıkar mı, çıkmaz mı? Öksüz Yakup diyor ki:
- Evvelki kavlinin üstünde ise, ben pınarın başındayım, oraya gelsin Kendi bilir
Çerçi gidiyor Düğüne varıyor Yüklerini indiriyor, Öteberisini sattıktan bir müddet sonra, Irışvan oğlunun meclisine varıyor: Başındaki meclise diyor ki:
- Ben mangır satacağım Mangır satan türkü çağırmanın cezasından kurtulur Türkü çağırmayanlar ya çerçiden çeyrez alıp yedirecek, yok olmazsa kapıya çıkıp it gibi ürecek
Mangır satıldıktan sonra herkez türküye başlıyor O çağırıp bu çağırırken, çerçiye varıp dayanıyor Çerçiye diyorlar ki:
- De bakayım sende Türkü çağıracaksın
- Ben türkü bilmem diyor
- Türkü bilmezsen; öteberini getir dök şuraya millet yesin
- Ben, diyor, öteberimi yedirirsem, sermayemdir Çoeuklarım aç kalır, diyor
- Öyle ise, kapıya çık it gibi ür, diyorlar
- Bunu da yapamam, diyor Türkü çağırmaz adam olmaz amma, ihtimal bir kerpiç ayaklarım Mecliste kızan olur belki
Irışvan oğlu diyor ki:
- Yiğide söylerler türkü Kötüye söylerler Gözele de söylerler, diyor Eğer bana türkü söyledilerse, benim türküm olsa bile, yiğidisem yiğitliğimi bilirim Kötülüğüme söyledilerise, kötülüğümü bilirim Gözele söylediler ise, darılan kuşağını gevşesin, diyor Reyinde hürsün, bildiğin gibi söyle, diyor
Çerçi türküyü alıyor:
Şimdi ağ ellere kına yakılır
İnce bele Tarabulus dökülür
Eski nala acar mıhı çakılır
Dostun sana selamı var Kınalı
Yetdi mo'la , Şâm elinin hurması
Gitti m'ola âla gözün sürmesi
Mısırın Bağdadın telli turnası
Dostun sana selâmı var Kınalı
Açıldı mı bağçamızın gülleri
Uzun olur Siveyişin yolları
Şimdi alard adard değner yolları
Dostun sana selamı var Kınalı
Çerçi Yusuf der de oldum şivara
Ulunun işini mevlam onara
Öksüz Yakup gördüm ağlar pınara
Dostun sana selamı var Kınalı
Bu türküyü söyleyişin, Irışvan oğlu, kalbinden ağrı, dedi ki: Yörü Öksüz Yakup, bunu böyle diyeceğini bilemidi, seni kılıcınan parçalardım, dedi
Çerçiye dedi ki:
- Sen nerelisin?
Çerçi yerini doğru söylemedi Ben Antepliyim, dedi
Fakat çağırılan türküye kız, öteki çadırdan ağrı, türküyü iyice dinledi O demde kınasını yakmaya başlayacılarımış
Kız dedi ki:
- Teyzem; bizim usulumuz, kına suyumuzu elimizle getiririk Ben eliminen özerim Ondan sonra siz kınanızı yakarsınız
Kınacı gelen karılar:
- Kınalı hatun, o sizin bileceğiniz iş Bizim adetimiz böyle değil amma, böyle imiş, böyle olsun, diyorlar
Kız helkeleri alıyor Pınara varıyor ki Öksüz Yakup pınarın başında ağlıyor
- Ağlamanın sırası geçti Ocağın bata durma, diyor Ordan helkeleri iç içine oraya koyuyor Öndüç almış un gibi tozuyorlar Onlar kaçmakta olsun, çerçinin kulağı kızın çadırında oluyor, Oradaki kadınlar diyor ki:
- Yahu bunların suyu uzak mıymış, bayraktarlar gidin de yoklayın, diyorlar Bunu duyunca çerçi öteberisini yüklediyor, o da kaçıyor Bayraktarlar varıyorlar ki pınara, helkeler pınarın başında, kız yok Geliyorlar, kız yok, diyorlar
Avratlar diyor ki:
- Irışvan oğluna diyek mi? diye telaşlanıyorlar
- Yaşlıca kadının biri diyor ki:
- Nasıl olsa duyacak Ben varır derim
- Irışvan oğlunun yanına varıyor
- Beyim, diyor, usulumuzda kına suyunu bizim elimizinen getiririk, kınamızı ezdikten sonra, kınamızı yakarsınız diye bacın bizi atlattı Şimdi helkeleri pınarın başında bulduk, kız kaçmış, diyor
Irışvan oğlu öfkelenerek;
- Şu çerçiyi bana çağırın, diyor
Bakıyorlar ki, çerçi de kaçmış Öksüz Yakubu da aratıyor, onu da bulamıyor Kızın kaçtığına hükmediyor Gelen kınacılar savuşup gidiyorlar
Gelelim Kınalı hatunla Öksüz Yakuba Ordan kaçıp Antebe geliyorlar Irışvan oğlunun hududunu çıkıyorlar Antepte bir mağaraya yerleşiyorlar Öksüz Yakup günde bir şelek odun getirip, satıp, ekmek alıp, mağarada it dirliğinde bey gibi geçiniyorlar Aradan altı ay geçtikten sonra Kınalı hatun hamilli oluyor Öksüz Yakup ölüyor Kınalı hatun da onun bunun ekmeğini pişiriyor, bir bazlama alıp onunla idare oluyor Günün birinde vakti geliyor, bir kışlık boranlık bir günde çocuk ağrısı tutuyor Gece çocuk oluyor Ne bekmez var, ne beleyecek çaputu var Diyor ki:
- Ben bunun babasının adını koymam buna Nasıl olsa kadersizdir Böyle kışlık boranlık bir günde oldu Ben bunun adını "Boran" vururum, diyor
Sabahtan oluyor, komşularından hayır sahipleri, bir garip diye, kimi çaput veriyor, kimisi de pekmez Hayrına, herkes elinden gelen yardımı yapıyor Aradan günler geçip Boran beş altı yaşına basıyor Anası Kınalı hatun da ölüyor Çocuğun ağıdına komşular toplanıyor, geliyorlar ki anası ölmüş Herkes hayrına yuyup kaldırmak istiyorlar Cebinden bir kağıt çıkıyor "Ben Irışvan oğlunun bacısı Kınalı hatunum Bu kağıtla kardaşıma haber verin," diyor
Irışvan oğlunun bacısı olduğunu bilişin halk, bunu şanınan şöhretinen gömüyorlar Irışvan oğluna da kağıt yazıyorlar: "Bacın buraya gelmiş, fakat bilmedik Altı ay sonra kocası öldü Beş altı sene sonra da kendi öldükten sonra, cebinden bir kağıt çıktı Senin bacın olduğunu bildik Şimdi de Boran namında bir çocuğu kaldı"
Irışvan oğlu diyor ki:
- Bu çocuğu bana kim getirirse ona bir dünyalık veririm, diyor Çocuğu da bir kimse Antep'ten götüremiyorlar Onun bunun danasını güderek on, on iki yaşına değiyor Bakıyor ki oraya biraz aptallar konmuş Damdıra çalanlarını görüyor Varıp onların içine karışıyor Onlardan damdıra alıyor Tın mın damdıra çalmayı öğreniyor Orada bir kız ünleniyor, Küpeli hatun namında Her görmesine bir tülü deve veriyorlar kızın Boran diyor ki:
- Ben giderim şu kıza, hem görürüm, kendi elden bir deve alıyor, ben de kendinden bir bahşiş alırım, diyor Giderken bir kahveye varıyor Kimi deveyi vermiş kızın yanından çıkmış, kimi de kızı deve ile görmeye gelmişler Kahvede bunun lafı ile günleri geçiyor Boran kahveye dıkılışın, kahveci bunun yakasından tuttu
- Bura senin yerin değil, diye, geri kovdu Baktı ki Boranın elinde bir damdıra var Efendiler, bu adamın damdırası varmış Aşıklığı varısa getirin türkü söyledin, dedi
O adamlar da geri bağırdılar, sandalye gösterdiler, bir kahve söylediler
- De bakayım çocuk, şu damdıranı çal, dediler
Boran damdırasına düzen verdi Biraz çaldıktan sonra:
- Türkü de çağır, dediler
- Türkü çağırırım amma; belki kerpiç ayaklarım da durduğum yerde beni döğersiniz
Orada bulunan adamların birisi dedi ki:
- Beğendiğin kadar çal Seni kim döğecek olursa onun belasını ben veririm Darılan kuşağını gevşetsin, dedi
Aldı bakayım Boran ne dedi:
Göğde uçan huma kuşu
Ne bilir dalın kıymatın
Kargayı dala kondurman
Ne bilir elin kıymatın
Kahvelerde laf atanlar
Gerçeğe yalan katanlar
Sonra beyliğe yetenler
Ne bilir gülün kıymatın
Çift sürüp bider ekmeyen
Meydana sofra dökmeyen
Arıya hizmet etmeyen
Ne bilir balın kıymatın
Bunu diyen Deli Boran
Küçükcekten yetim kalan
Bir görmeye deve veren
Ne bilir malın kıymatın
Bunu, türküyü söyleyince kahvedeki bulunanların:
- Bu türküyü bize söylüyor, diye, bazıları zıgardılar Kendine evvel söz veren dedi ki:
- Arkadaş bu adam doğrusunu söyledi Bir deve üç senede meydana geliyor Bunu bir saat konuşmak için verenlerin birisi de bensem, hakikat mal kıymatını bilmez deliyiz
Çıkardı bu adam Boran'a hem birkaç lira bahşiş verdi Kahveciye de dedi ki:
- Gidip şu adamın sırtına bir kat elbise yaptıracaksın, diye parasını verdi Boran elbiseyi giydikten sonra, o adam dedi ki: - Ulan, aşıklığın varmış Şu kızın yanına git, dedi
- Boran dedi ki:
- Benim deve değil, bir tavuğum bile yok Kız beni yanına iletir mi?
- O da dedi ki:
- Aşığım diyerek çık Eğer çıkartmazsa, zaten ben bu kızı görmekten vazgeçmiştim O bir deveyi sana vereceğim, sen git gör, dedi
Boran damdırasını koltuğuna çaldı, kızın kapısına vardı Kızın yanına çıkmak istedi ise de, kapısındaki kapıcılar, kızın yanına salmadılar Boran dedi ki:
- Ben aşığım ben de varıp Küpeli hatundan bir bahşiş alacağım
- Kıza haber verdiler Kız dedi ki:
- Gerekliği yok Aşıklar saprak olur, dedi
- Yanındaki cariyeleri kıza yalvardılar:
- Ne var ablam, gelsin de aşıkmış bir türkü söyletek Sende hiç görünme, dediler
Borana müsaade ettiler Yukarı çıktı Baktı ki ne görsün Kırk tane kız var Hepsinin de kulağı küpeli
- Ulan bunların hangisi Küpeli hatun imiş diye, baktı ki hiç bir işe yararı yok Ulan, ben bunlara deve degil bir tavuk bile vermem Görmeye gelenler meğer hep eşekmiş
O demde kızlar başına toplandı:
- Aşığım, bir türkü söyle de dinliyelim, dediler - Kızlar, benim başıma çok toplanman, dedi Benim kafamın bir tutalgası var, dedi Çok kalabalığı sevmem Sonra tutalgam tutarsa, damdıranın çömleği ile, üç dört tanenizin kafasını parçalarım, dedi
Kızlar dedi ki:
- Amaaan, cinliymiş, yaklaşmıyalım, dediler
Uzaktan ağrı yalvarmaya başladılar Aldı bakalım Boran ne dedi kızlara:
Gökten biraz suna inmiş
Şu Antebin arasına
Ben dostumu göremedim
Ağlar amma çaresi ne
Suları da balkan gözlü
Gözelleri şirin sözlü
Merhem eylen kömür gözlü
Şu şinemin yarasına
Suları çağlayıp akar
Gözleri hep ona bakar
Mor menekşe bir hoş kokar
Şu kızların arasına
Deli Boran der de noldu
Ala göz kan yaşınan doldu
Korkuyorum engel girdi
Şu kızların arasına
Küpeli hatun bunu duyunca, engel lafını duyunca:
- Zaten aşıklar saprak olur dedimidi Bu engel ne imiş diye, perdeyi kaldırdı Boranın gözü gözüne ras gitti Boranın aklı bokuna karışıp bayıngın düştü Birazdan ayıktı ki, kızlar yüzüne su serpmişler
- Bire aşık, sana noldu? dediler
- Demedim miydi; kızlar, başımın tutalgası var diye? Bereket versin ki bayılmışım Delirsemidi bu odayı başınıza dar getirirdim
- Aşığım, bir türkü daha söyle diye mihnet ettiler Fakat Boranın, düş mü idi, hayal mı idi, ne olduğunu bilmedi, içerisine bir ateş düştü Aldı bakalım ne dedi
Gökyüzünde öten olsam
Yeryüzünde biten olsam
Uçu telli keten olsam
Yar başına atsa beni
Un elediği elek olsam
Tepelediği yolak olsam
Ucu telli yelek olsam
Yar döşüne giyse beni
Gökyüzünde turna olsam
Yer yüzünde hurma olsam
Bir çekimlik sürme olsam
Yar gözüne çekse beni
Kapısında inek olsam
Tu çalıp da sağsa beni
Tepek vursam südü döksem
Yumruğunan döğse beni
Nolsa Deli Boran nolsa
Gözeller meydana gelse
Küpeli pehlivan olsa
Güreşsek de yıksa beni
Dedi kesti O demde kız dedi ki:
- ******lar, ben aşıklar saprak olur demedim miydi?
- Siktir edin de gitsin, dedi
Boran dedi ki:
- Hatun, sen elden deve alıyordun Ben de aşığım
- Bahşişimi ver gideyim, dedi
Bir avuç dört altın verdiler Borana Boran dedi ki:
- Ben gitmeye gelmedim Beri Küpeli hatunu yüze yüz görmeyince katiyyen gitmem, dedi
O demde kız:
- Durdurman, siktir edin şunu, dedi
- Boran dedi ki:
- Damdıranın çölmeğini çevirirsem bu odayı başınıza dar getiririm, dedi Ben Küpeli hatunu gelip yüze yüz görmezsem, benim burdan ölüm çıkar, dedi
Küpeli hatun buna öfkelendi Kalktı bunun yanına geldi
- Yel kayadan ne anlar, daha eyi bak, dedi Neci senin maksadın, dedi
Boran dedi ki:
- Böyle fırsat ele geçmez, dedi Kızın yüzüne hacamat gibi sarıldı Başındaki olan cariyelerin hepsi geldiler başına toplantlılar Boranın kimi burnunu tuttu; kimi avurduna parmağını soktu Zorla ayırdılar Boran damdırayı eline aldı, kahveye doğru yürüdü Cariyelerin akıllıcasının biri baktı ki, ablasının yüzü kapkara olmuş Dedi ki:
- Küpeli hatun, dedi, yüzüyün biri kâpkara biri apbağı Seni görmiye gelenler bundan hile keşfederler
- Aman kızlar, bunun çaresi ne, dedi Küpeli O cariye kızların akıllıcası:
- Abla bunun çaresi, öte yüzden de öptür, dedi Boranı geri çağırdılar, aman Boran geri gel diye
Boran dedi ki:
- Benim orda işim yok
Yalvar yakar, Boranı geri getirdiler
Küpeli hatun:
- Kusura bakma aşığım Sazı bağlayana çözdürürler
- Benim şu yüzümden de öp, dedi
Boran dedi ki:
- Benim dalgam bir gelir bir gider Sen degil, Hürü kızı olsan öpmem; dedi
Kızlar bunun başına çoktular Kimisi kulaklarındarı tuttu Fıkara kız getirdi, Boranın ağzına yüzünü sürdü Boran fırsat buldu, hacamat gibi o yüzden de yapıştı
Kızdan ayırılınca, Küpeli kimseye deme diye, buna bir avuç dört altın daha verdi Boran ordan çıktı Arkadaşlarının yanına geldi Kendine elbise yaptıran ağası:
- De bakalım Boran, oradaki yaptığın işleri bir türküyle söyle
- Aldı Boran bakalım ne dedi:
Gene bulandı da yüzü havanın
Şahan gezer sulağında turnanın
Top kara perçemli güzel sevenin
Can cefa götürmez hey kara gözlüm
Güzeli sevmesin ne bilir ahmak
Sevip sevip de cemaline bakmak
Fırsatın düşürüp yanaktan öpmek
Can cefa götürmez kız kömür gözlüm
Beni del'eyledi kaşınan gözler
Taramış zülfünü gerdana düzler
Kehribar dudak da balaban yüzler
Yüzünü yüzüne şiir kömür gözlüm
Der ki Deli Boran da aslın soyusa
Belin ince ise usul boyusa
Aşığa verdiğin bahşiş buyusa
Vallahi billahi az kömür gözlüm
Kız bunu duyunca:
- Amanın kızlar, şu aşık bizi halka malamat etmesin
Bir avuç dört altın daha götürdüler Boranın içine bir ateş düştü İsterse dünyayı verseler gözünde fiske kadar yok Kızın yanına çıkmaya da imkan yok Kendiliğinden bir kurnazlık düşündü Gider ben dayımı bulurum Dayıma nişanlıyım diyerek, dayımı kandırırım Bu kızı almaya çabalarım Oradan şehrin içine doğru düşüne düşüne yürüdü Baktı ki ihtiyar bir kahveci var Varayım hem şurdan bir kahve içeyim, hem dayımı belki bilir, şundan sorayım, dedi Kahveye vardı
- Emmi bana bir kahve yap bakalım dedi
Kahveci kahve getirdi Boran kahveyi içtikten sonra, çıkatdi bir kırmızı lira verdi Kahveci dedi ki;
-Oğlum, ben bunu bozamam Benim kahvemin sermayesi bir lira yok, dedi
- Boran dedi ki:
- Emmim, benim kahveye verecek başka param yok mu? Gönlümden o koptu Onu verdim, dedi Sen bize bir kahve daha yap, dedi
Kahveci kahveyi yaparken:
- Oğlum, sen bir haneden evladı görünüyorsun, dedi
- Kimlerdensin, dedi
- Babamı bildiğim yok, dedi Fakat anam Irışvan oğlunun bacısı imiş
- Kahveci buna dedi ki:
- Ulan, sen Irışvan oğlunun yiğenisin de, koltuğu damdıralı buralarda ne geziyon, dedi
Boran dedi ki:
- Emmi; ben de dayıma gitmek istiyordum amma; nerde olduğunu bilmiyorum Ve de öldürür diye de korkuyorum
Kahveci dedi ki:
- O adam seni çok aradı Senden başka hiç bir mirasçısı yok, o adamın Sana bir de kağıt yazayım, bu kağıdı da ver Irışvan oğlu benim bahşişimi verir Boran kahveyi gene içti Bir lira daha çıkardı verdi Allahaısmarladık eyledi Kağıdı koynuna koydu, yola düştü Az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti, günün birinde Irışvan oğlunu buldu Düğnük evine vardı ki, dayısı orda oturuyor Başında yüz, yüz elli çadırlı aşireti ile, sohbet ediyorlar Boran da vardı, meclise oturdu Irışvan oğlu kafasını kaldırdı - E bire gençler, iki türkü çağırın da dinliyelim dedi
Meclistekiler, ben bilmem, ben bilmem, diye biribirinin karaltısına sokulmaya başladılar O demde birisi Boranın sazına dokundu
- Aman beyim, burda bir aşık var, dediler
Irışvan oğlu yanına çağırdı Boranı Baktı ki ufacık tefecik, genç bir çocuk Bunu yanına oturtturdu
- De bakayım, oğlum, iki türkü söyle, dedi
- Aldı bakalım Boran, ne dedi:
Nazlı dostum selam salmış gel diye
Ara yerde engellerim var diye
Açtı ak göğsünü bana em diye
Emdiğim aklıma düştü efendim
Nazlı dostum selam salmış gelmesin
Ara yerde engelleri duymasın
Eliminen ak göğsünün düğmesin
Çözdüğüm aklıma düştü efendim
Metini de Deli Boran metini
Ne vereyim Küpelinin metini
Ak bilekli samur kürklü hatunu
Nişanlımı vermediler efendim
Bunun adını Boran deyince:
- Ulan, sen nasıl Boransın? Anayın adı neci? Babayın adı neci? Bana de, dedi Boran derhal çıkardı; dayısının eline kağıdı verdi Kağıdı okuduktan kerli, meclise döndü:
- Arkadaşlar, bu işte, bizim kaçan kancığın oğlu Boran bu işte, dedi Benim bundan başka hiç bir mirasçım yok, dedi Buna hörmet eden bana da eder, dedi Borana dedi ki: Senin türkünden ben bir şey anlamadım Ne ise şu türkünün manasını bana de, dedi
Boran dedi ki;
- Babamın öldüğünde anamın karnında imişim Benim olduğum gece komşumuzun bir de kızı olmuş Anam beşik kertme nişanlım eylemiş Sonca anam da öldü Ben elin arasında kaldım Kız da çok zengin oldu Şimdi vermiyorlar efendim, dedi
Irışvan oğlu dedi ki:
- Oğlum, onun için hiç merak etme Onu, eğer para ile ise, terazinin bir gözüne kızlarını koysunlar, bir gözünü de para ile tartar alırım
Boran dedi ki:
- Vallahi parayla vereceklerini bilmiyorum
- Irışvan oğlunun bölük kabadayısı:
- Beyefendi biz elin parasını yerken, biz paramızı mı yedirelim Bana üç yüz atlı ver, ben gider basar alır gelirim
Peki, dedi Baskın davulunu çaldırmaya başladılar Atlılar toplandı Bölük kabadayısı bunların içinden birem birem üç yüz kişi seçti Irışvan oğlu kendi atını çektirdi Borana
- Buna da sen bin, dedi
Atlılar değnek oynaya oynaya yola düştüler Antebin kenarına gelince kız bunların kalabalığını gördü
- Gene bize deveyinen görmiye gelenler var, dedi
Süslendi püslendi Zülüfünü tarayıp, kendi kendine bir çekidüzen verdi O deme atlılar yetişti Borana:
- Hangi evde, diye sordular Boran da:
- Şu evin içinde, arasında perde var, dedi
Kılıcını çeken evin üstüne yürüdü Milletin haberi öldüm olacağım deyinceye kadar, kızı çıkardılar Bir ata bindirip yola düştüler Arkadan varan millete, kimisi dönüp harbetti Böyle böyle Irışvan oğlunun hududuna gelince atlılar yığıldı kaldı Irışvan oğluna gelin geliyor diye müjdeci gitti Gelin bir tarafında Deli Boran, bir tarafında da bölük kabadayısı, ikisinin arasında gidiyorlar Kız şöyle baktı ki, bir yanında bir babayiğit var ki, hiç görülmüş kişilerden değil Öte yandakine baktı ki, memleketlerindeki tanıdığı Boran
Dedi ki:
- Yarabbi, eğer beri bu babayiğide gidiyorsam, Boran da bunların köylüsünden ise, bu adam beni öptüydü Şimdi halka malamat olurum Eğer Borana gidiyorsam, ne ise kaderimi çekerim Böyle derken bölük kabadayısı da, uşak bizim götürdüğümüz kız nasıl ola, nasıl görürüm, diye aklından geçirdi O demde bir kasırga geldi, kızın yüzünü açıverdi ki, buluttan ay çıkmış gibi Oğlan o tekli, bunu böyle görünce aklı bokuna karıştı Atın boynunu kucaklayıp aşağı düşmedi Dedi ki aklından: Boran, ben bunu sana yedirirsem, bu babayiğitlik bana haram olsun, dedi O demde Irışvan oğlu da karşıladı Bir çadıra gelini indirdiler Düğünler kuruldu Çalıp çığrıldıktan sonra, gerdek gecesi, Boran dayısının eline, müsaade istemiş de vardı Dayısı dedi ki:
- Yürü yiğenim Sana üç gün müsaade Üç günden sonra gel Arkadaşlarınla görüş, tanış, konuş akşamleyin çadırına git, dedi
Deli Boran dayısının elini öperek çadıra doğru yürüdü Bölük kabadayısı dedi ki:
- Dayıyın evladı olmadığından vicdanı kısa, dedi Üç gün müsaade de ben alım, dedi Git altı günden sonra gel, dedi
Çok memnun oldu Bölük kabadayasına:
- Sağ ol, dedi
Çadıra vardı Üç gün kaldı Üç gün sonra bölük kabadayısı Irışvan oğlunun yanına geldi Konuştular Konuştuktan sonra kalmak istedi Irışvan oğlu dedi ki:
- E bire bölük kabadayısı, gitme Boran da gelecek bir iki türkü söyletip de dinliyelim, dedi
Bölük kabadayısı güldü:
- Eğer Boran o gelinin yanından üç günde dört günde çıkarsa, ben sana ne istersen veririm, dedi
Irışvan oğlu dediki:
- Eğer Boran bugün gelmezse sen de ne istiyorsan; ben de veririm, dedi Bunlar bir katar deveye bahsettiler Beklediler Akşam oldu Boran gelmedi Sabahtan oldu, gene bahsettiler, gene gelmedi Üçüncü gün gene bahsettiler, gene gelmeyince, Irışvan oğlu dedi ki:
- Zaten bunun anasında meymenet yoktu ki danasında olsun Bugün cellatları çağırın Boranın boynunu vurduracağım, dedi
Meğer bunların bir yere baskın ederlerse, davul döğdürmek adetleri imiş Adam öldürürken de gene davul döğdürürlerimiş Boranın altı günü yetince dayısının yanına yürüdü
Gelirken yolda bir adamcağız ras gelip:
- Ulan, nereye gidiyorsun serseri, dedi Dayın seni öldürecek, dedi Boran:
- Ne diye kadan alayım? diye şaşmaya başladı
- Öteki adam dedi ki:
- Yavrum, aman beyler diyeceğine, sapa dağlar demen yeğ, dedi
Boran çadıra da dönmeden eğile eğile kaçtı Gül tepesi derler bir dağa yerleşti Ay geçti, yıl geçti, Irışvan oğlu hiç bir yerden bir haber alamadı Fakat kızın feryadından hiç duramıyordu
Dedi ki:
- Seni baban evine göndereyim, dedi
- Küpeli hatun dedi ki:
-Borandan haber olmayınca, ölürsem gene gitmem, dedi
Irışvan oğlu bunu duyunca, kızın çadırını kendi çadırına kazığa kazık bağladı Boran bu düstur ile yedi sene gezdi Açık, çıplak Sırtta pırtı kalmadı Her yeri ayı malağına döndü Kıllandı Fakat elindeki sazda da bir tek tel kalmış Böyle gün geçirirken, bir gün arefe günü, Irışvan oğlunun serkaplan avcısı varmış, bu avcı diyor ki
- El sabahtan kurban kesecek Bizim kesecek bir şeyimiz yok Ben de çocuklara bir av vurayım, beline bir örme sardı; tüfeğin fellesinin barudunu yeniledi Gül tepeye doğru gitti Gül tepeye vardı ki dağın içinde bir pınar var Başında çok iz var Oraya bir evsin eyledi Buraya bir av gelir diye beklemeğe başladı Dururken öteden bir kıllı mıllı bir şey çıktı beklemeye başladı Avcı baktı ki, insan dese insan değil, ayı dese ayı değil Bu cırtnavul diye hökmeyledi
- Şu gelsin ellemem buna para bekçisi derlerdi Şu parayı yokladığı yeri iyice öğreniyim Ondan sonra bir kurşun sıkayım, dedi
O demde Boran suyun başına geldi Pınardan bir su içti Derinden of diye bir iniledi Elini yüzünü yudu Gül tepesi denilen başındaki taşın üstüne çıktı Başladı sazını tın tın ettirmeye
Avcı dedi ki:
- Bu cin olmaya cin ya, bu donunu değiştirip duruyor ya Donunu değiştirmekle beni korkutamaz, dedi Boran durup dururken türküye başladı Bakalım ne demiş:
Gökte uçan huma kuşu
Ne bilir dalın kıymatın
Gargayı kondurman dala
Ne bilir gülün kıymatın
Çift sürüp ekin ekmeyen
Meydana sofra dökmeyen
Arının kahrın çekmeyen
Ne bilir kıymatın
Mencilisten söz atanlar
Gerçeğe yalan katanlar
Sonra beyliğe yetenler
Ne bilir elin kıymatın
Evvel zaman içinde kalbur sarat içinde, deve tellallık ederken, sıçan berberlik ederken, Irışvan oğlu derler bir bey varmış Bunun da Kınalı hatun adında bir evladı (bacısı) varmış, başka kimsesi yokmuş Kapısında da bir Öksüz Yakup adında bir kölesi varmış Köleyle, efendim, kız arayı tutturmuş Irışvan oğlu avdan gelirimiş, bakmışkine, pınarın başından bir oğlan gidiyor, bir de kız Orda sevişirlermiş Irışvan oğlu da gelirken üstlerine geliyor Irışvan oğlu onları görüyor Irışvan oğlu diyor ki: Ulan, ben bunların ikisini de öldürsem katil olurum Ben bu kızı başka birine veririm Bu kölenin de hiç hatırına dokunmam Gelen düğürcülere, kıza düğürcü geliyor; diyor ki:
- Bir haftaya kalmadan kızı götüreceksiniz Kimseye haber vermeden
Gün geliyor, hafta yetiyor, akşamlayın, önünde bir bölük davarla birkaç tane avrat, bir kısım seğmen kınacı geliyorlar Fakat bunların kınacı olduğunu ne kız biliyor ne de Öksüz Yakup Öksüz Yakup, gelen misafirlere, misafir diyerek kahve pişiriyor Kahveyi ilettikden sonra, yaşlıca avradın birisine diyor ki:
- Sorma icap olmasın teyze, nereye gidiyorsunuz? Hizmetiniz neci? Karı diyor ki:
- Oğlan sen buralı değil misin yoksa? Biz Kınalı hatuna kınacı geldik Öksüz Yakubun fincanlar ellerinden dökülüyor Gözlerinden yaş akıyor
- Bundan sonra, diyor, dünya bana haram oldu Başımı alayım gideyim, diyor
Oradan gidiyor Ağlaya ağlaya gidiyor ordan Karşısından bir çerçi geliyor Çerçi düğün evine öteberi satmak için gidiyor Bakıyor ki Öksüz Yakup ağlayarak gidiyor
- Arkadaş, başındaki hal neci? Ne diye ağlıyorsun? diyor
- Arkadaş, diyor, derdime derman değilsin, yarama merhem değilsin, git sen düğünde üzümünü sat, diyor
Çerçi diyor ki:
- Arkadaş, insan insana para vermez amma, akıl verir
Belki derdine derman olurum Başındaki hali söyle, diyor Öyle deyince Öksüz Yakup diyor ki:
- Arkadaş, Irışvan oğlunun bacısı Kınalı hatunla aram iyiydi Şimdi kardaşı başka yere vermiş Kınacısı geldi, yarın gelin gidecek Ben ağlamayım da kim ağlasın Çerçi diyor ki:
- Sen bir kavil yeri ver Ben kıza söyleyim, çıkar mı, çıkmaz mı? Öksüz Yakup diyor ki:
- Evvelki kavlinin üstünde ise, ben pınarın başındayım, oraya gelsin Kendi bilir
Çerçi gidiyor Düğüne varıyor Yüklerini indiriyor, Öteberisini sattıktan bir müddet sonra, Irışvan oğlunun meclisine varıyor: Başındaki meclise diyor ki:
- Ben mangır satacağım Mangır satan türkü çağırmanın cezasından kurtulur Türkü çağırmayanlar ya çerçiden çeyrez alıp yedirecek, yok olmazsa kapıya çıkıp it gibi ürecek
Mangır satıldıktan sonra herkez türküye başlıyor O çağırıp bu çağırırken, çerçiye varıp dayanıyor Çerçiye diyorlar ki:
- De bakayım sende Türkü çağıracaksın
- Ben türkü bilmem diyor
- Türkü bilmezsen; öteberini getir dök şuraya millet yesin
- Ben, diyor, öteberimi yedirirsem, sermayemdir Çoeuklarım aç kalır, diyor
- Öyle ise, kapıya çık it gibi ür, diyorlar
- Bunu da yapamam, diyor Türkü çağırmaz adam olmaz amma, ihtimal bir kerpiç ayaklarım Mecliste kızan olur belki
Irışvan oğlu diyor ki:
- Yiğide söylerler türkü Kötüye söylerler Gözele de söylerler, diyor Eğer bana türkü söyledilerse, benim türküm olsa bile, yiğidisem yiğitliğimi bilirim Kötülüğüme söyledilerise, kötülüğümü bilirim Gözele söylediler ise, darılan kuşağını gevşesin, diyor Reyinde hürsün, bildiğin gibi söyle, diyor
Çerçi türküyü alıyor:
Şimdi ağ ellere kına yakılır
İnce bele Tarabulus dökülür
Eski nala acar mıhı çakılır
Dostun sana selamı var Kınalı
Yetdi mo'la , Şâm elinin hurması
Gitti m'ola âla gözün sürmesi
Mısırın Bağdadın telli turnası
Dostun sana selâmı var Kınalı
Açıldı mı bağçamızın gülleri
Uzun olur Siveyişin yolları
Şimdi alard adard değner yolları
Dostun sana selamı var Kınalı
Çerçi Yusuf der de oldum şivara
Ulunun işini mevlam onara
Öksüz Yakup gördüm ağlar pınara
Dostun sana selamı var Kınalı
Bu türküyü söyleyişin, Irışvan oğlu, kalbinden ağrı, dedi ki: Yörü Öksüz Yakup, bunu böyle diyeceğini bilemidi, seni kılıcınan parçalardım, dedi
Çerçiye dedi ki:
- Sen nerelisin?
Çerçi yerini doğru söylemedi Ben Antepliyim, dedi
Fakat çağırılan türküye kız, öteki çadırdan ağrı, türküyü iyice dinledi O demde kınasını yakmaya başlayacılarımış
Kız dedi ki:
- Teyzem; bizim usulumuz, kına suyumuzu elimizle getiririk Ben eliminen özerim Ondan sonra siz kınanızı yakarsınız
Kınacı gelen karılar:
- Kınalı hatun, o sizin bileceğiniz iş Bizim adetimiz böyle değil amma, böyle imiş, böyle olsun, diyorlar
Kız helkeleri alıyor Pınara varıyor ki Öksüz Yakup pınarın başında ağlıyor
- Ağlamanın sırası geçti Ocağın bata durma, diyor Ordan helkeleri iç içine oraya koyuyor Öndüç almış un gibi tozuyorlar Onlar kaçmakta olsun, çerçinin kulağı kızın çadırında oluyor, Oradaki kadınlar diyor ki:
- Yahu bunların suyu uzak mıymış, bayraktarlar gidin de yoklayın, diyorlar Bunu duyunca çerçi öteberisini yüklediyor, o da kaçıyor Bayraktarlar varıyorlar ki pınara, helkeler pınarın başında, kız yok Geliyorlar, kız yok, diyorlar
Avratlar diyor ki:
- Irışvan oğluna diyek mi? diye telaşlanıyorlar
- Yaşlıca kadının biri diyor ki:
- Nasıl olsa duyacak Ben varır derim
- Irışvan oğlunun yanına varıyor
- Beyim, diyor, usulumuzda kına suyunu bizim elimizinen getiririk, kınamızı ezdikten sonra, kınamızı yakarsınız diye bacın bizi atlattı Şimdi helkeleri pınarın başında bulduk, kız kaçmış, diyor
Irışvan oğlu öfkelenerek;
- Şu çerçiyi bana çağırın, diyor
Bakıyorlar ki, çerçi de kaçmış Öksüz Yakubu da aratıyor, onu da bulamıyor Kızın kaçtığına hükmediyor Gelen kınacılar savuşup gidiyorlar
Gelelim Kınalı hatunla Öksüz Yakuba Ordan kaçıp Antebe geliyorlar Irışvan oğlunun hududunu çıkıyorlar Antepte bir mağaraya yerleşiyorlar Öksüz Yakup günde bir şelek odun getirip, satıp, ekmek alıp, mağarada it dirliğinde bey gibi geçiniyorlar Aradan altı ay geçtikten sonra Kınalı hatun hamilli oluyor Öksüz Yakup ölüyor Kınalı hatun da onun bunun ekmeğini pişiriyor, bir bazlama alıp onunla idare oluyor Günün birinde vakti geliyor, bir kışlık boranlık bir günde çocuk ağrısı tutuyor Gece çocuk oluyor Ne bekmez var, ne beleyecek çaputu var Diyor ki:
- Ben bunun babasının adını koymam buna Nasıl olsa kadersizdir Böyle kışlık boranlık bir günde oldu Ben bunun adını "Boran" vururum, diyor
Sabahtan oluyor, komşularından hayır sahipleri, bir garip diye, kimi çaput veriyor, kimisi de pekmez Hayrına, herkes elinden gelen yardımı yapıyor Aradan günler geçip Boran beş altı yaşına basıyor Anası Kınalı hatun da ölüyor Çocuğun ağıdına komşular toplanıyor, geliyorlar ki anası ölmüş Herkes hayrına yuyup kaldırmak istiyorlar Cebinden bir kağıt çıkıyor "Ben Irışvan oğlunun bacısı Kınalı hatunum Bu kağıtla kardaşıma haber verin," diyor
Irışvan oğlunun bacısı olduğunu bilişin halk, bunu şanınan şöhretinen gömüyorlar Irışvan oğluna da kağıt yazıyorlar: "Bacın buraya gelmiş, fakat bilmedik Altı ay sonra kocası öldü Beş altı sene sonra da kendi öldükten sonra, cebinden bir kağıt çıktı Senin bacın olduğunu bildik Şimdi de Boran namında bir çocuğu kaldı"
Irışvan oğlu diyor ki:
- Bu çocuğu bana kim getirirse ona bir dünyalık veririm, diyor Çocuğu da bir kimse Antep'ten götüremiyorlar Onun bunun danasını güderek on, on iki yaşına değiyor Bakıyor ki oraya biraz aptallar konmuş Damdıra çalanlarını görüyor Varıp onların içine karışıyor Onlardan damdıra alıyor Tın mın damdıra çalmayı öğreniyor Orada bir kız ünleniyor, Küpeli hatun namında Her görmesine bir tülü deve veriyorlar kızın Boran diyor ki:
- Ben giderim şu kıza, hem görürüm, kendi elden bir deve alıyor, ben de kendinden bir bahşiş alırım, diyor Giderken bir kahveye varıyor Kimi deveyi vermiş kızın yanından çıkmış, kimi de kızı deve ile görmeye gelmişler Kahvede bunun lafı ile günleri geçiyor Boran kahveye dıkılışın, kahveci bunun yakasından tuttu
- Bura senin yerin değil, diye, geri kovdu Baktı ki Boranın elinde bir damdıra var Efendiler, bu adamın damdırası varmış Aşıklığı varısa getirin türkü söyledin, dedi
O adamlar da geri bağırdılar, sandalye gösterdiler, bir kahve söylediler
- De bakayım çocuk, şu damdıranı çal, dediler
Boran damdırasına düzen verdi Biraz çaldıktan sonra:
- Türkü de çağır, dediler
- Türkü çağırırım amma; belki kerpiç ayaklarım da durduğum yerde beni döğersiniz
Orada bulunan adamların birisi dedi ki:
- Beğendiğin kadar çal Seni kim döğecek olursa onun belasını ben veririm Darılan kuşağını gevşetsin, dedi
Aldı bakayım Boran ne dedi:
Göğde uçan huma kuşu
Ne bilir dalın kıymatın
Kargayı dala kondurman
Ne bilir elin kıymatın
Kahvelerde laf atanlar
Gerçeğe yalan katanlar
Sonra beyliğe yetenler
Ne bilir gülün kıymatın
Çift sürüp bider ekmeyen
Meydana sofra dökmeyen
Arıya hizmet etmeyen
Ne bilir balın kıymatın
Bunu diyen Deli Boran
Küçükcekten yetim kalan
Bir görmeye deve veren
Ne bilir malın kıymatın
Bunu, türküyü söyleyince kahvedeki bulunanların:
- Bu türküyü bize söylüyor, diye, bazıları zıgardılar Kendine evvel söz veren dedi ki:
- Arkadaş bu adam doğrusunu söyledi Bir deve üç senede meydana geliyor Bunu bir saat konuşmak için verenlerin birisi de bensem, hakikat mal kıymatını bilmez deliyiz
Çıkardı bu adam Boran'a hem birkaç lira bahşiş verdi Kahveciye de dedi ki:
- Gidip şu adamın sırtına bir kat elbise yaptıracaksın, diye parasını verdi Boran elbiseyi giydikten sonra, o adam dedi ki: - Ulan, aşıklığın varmış Şu kızın yanına git, dedi
- Boran dedi ki:
- Benim deve değil, bir tavuğum bile yok Kız beni yanına iletir mi?
- O da dedi ki:
- Aşığım diyerek çık Eğer çıkartmazsa, zaten ben bu kızı görmekten vazgeçmiştim O bir deveyi sana vereceğim, sen git gör, dedi
Boran damdırasını koltuğuna çaldı, kızın kapısına vardı Kızın yanına çıkmak istedi ise de, kapısındaki kapıcılar, kızın yanına salmadılar Boran dedi ki:
- Ben aşığım ben de varıp Küpeli hatundan bir bahşiş alacağım
- Kıza haber verdiler Kız dedi ki:
- Gerekliği yok Aşıklar saprak olur, dedi
- Yanındaki cariyeleri kıza yalvardılar:
- Ne var ablam, gelsin de aşıkmış bir türkü söyletek Sende hiç görünme, dediler
Borana müsaade ettiler Yukarı çıktı Baktı ki ne görsün Kırk tane kız var Hepsinin de kulağı küpeli
- Ulan bunların hangisi Küpeli hatun imiş diye, baktı ki hiç bir işe yararı yok Ulan, ben bunlara deve degil bir tavuk bile vermem Görmeye gelenler meğer hep eşekmiş
O demde kızlar başına toplandı:
- Aşığım, bir türkü söyle de dinliyelim, dediler - Kızlar, benim başıma çok toplanman, dedi Benim kafamın bir tutalgası var, dedi Çok kalabalığı sevmem Sonra tutalgam tutarsa, damdıranın çömleği ile, üç dört tanenizin kafasını parçalarım, dedi
Kızlar dedi ki:
- Amaaan, cinliymiş, yaklaşmıyalım, dediler
Uzaktan ağrı yalvarmaya başladılar Aldı bakalım Boran ne dedi kızlara:
Gökten biraz suna inmiş
Şu Antebin arasına
Ben dostumu göremedim
Ağlar amma çaresi ne
Suları da balkan gözlü
Gözelleri şirin sözlü
Merhem eylen kömür gözlü
Şu şinemin yarasına
Suları çağlayıp akar
Gözleri hep ona bakar
Mor menekşe bir hoş kokar
Şu kızların arasına
Deli Boran der de noldu
Ala göz kan yaşınan doldu
Korkuyorum engel girdi
Şu kızların arasına
Küpeli hatun bunu duyunca, engel lafını duyunca:
- Zaten aşıklar saprak olur dedimidi Bu engel ne imiş diye, perdeyi kaldırdı Boranın gözü gözüne ras gitti Boranın aklı bokuna karışıp bayıngın düştü Birazdan ayıktı ki, kızlar yüzüne su serpmişler
- Bire aşık, sana noldu? dediler
- Demedim miydi; kızlar, başımın tutalgası var diye? Bereket versin ki bayılmışım Delirsemidi bu odayı başınıza dar getirirdim
- Aşığım, bir türkü daha söyle diye mihnet ettiler Fakat Boranın, düş mü idi, hayal mı idi, ne olduğunu bilmedi, içerisine bir ateş düştü Aldı bakalım ne dedi
Gökyüzünde öten olsam
Yeryüzünde biten olsam
Uçu telli keten olsam
Yar başına atsa beni
Un elediği elek olsam
Tepelediği yolak olsam
Ucu telli yelek olsam
Yar döşüne giyse beni
Gökyüzünde turna olsam
Yer yüzünde hurma olsam
Bir çekimlik sürme olsam
Yar gözüne çekse beni
Kapısında inek olsam
Tu çalıp da sağsa beni
Tepek vursam südü döksem
Yumruğunan döğse beni
Nolsa Deli Boran nolsa
Gözeller meydana gelse
Küpeli pehlivan olsa
Güreşsek de yıksa beni
Dedi kesti O demde kız dedi ki:
- ******lar, ben aşıklar saprak olur demedim miydi?
- Siktir edin de gitsin, dedi
Boran dedi ki:
- Hatun, sen elden deve alıyordun Ben de aşığım
- Bahşişimi ver gideyim, dedi
Bir avuç dört altın verdiler Borana Boran dedi ki:
- Ben gitmeye gelmedim Beri Küpeli hatunu yüze yüz görmeyince katiyyen gitmem, dedi
O demde kız:
- Durdurman, siktir edin şunu, dedi
- Boran dedi ki:
- Damdıranın çölmeğini çevirirsem bu odayı başınıza dar getiririm, dedi Ben Küpeli hatunu gelip yüze yüz görmezsem, benim burdan ölüm çıkar, dedi
Küpeli hatun buna öfkelendi Kalktı bunun yanına geldi
- Yel kayadan ne anlar, daha eyi bak, dedi Neci senin maksadın, dedi
Boran dedi ki:
- Böyle fırsat ele geçmez, dedi Kızın yüzüne hacamat gibi sarıldı Başındaki olan cariyelerin hepsi geldiler başına toplantlılar Boranın kimi burnunu tuttu; kimi avurduna parmağını soktu Zorla ayırdılar Boran damdırayı eline aldı, kahveye doğru yürüdü Cariyelerin akıllıcasının biri baktı ki, ablasının yüzü kapkara olmuş Dedi ki:
- Küpeli hatun, dedi, yüzüyün biri kâpkara biri apbağı Seni görmiye gelenler bundan hile keşfederler
- Aman kızlar, bunun çaresi ne, dedi Küpeli O cariye kızların akıllıcası:
- Abla bunun çaresi, öte yüzden de öptür, dedi Boranı geri çağırdılar, aman Boran geri gel diye
Boran dedi ki:
- Benim orda işim yok
Yalvar yakar, Boranı geri getirdiler
Küpeli hatun:
- Kusura bakma aşığım Sazı bağlayana çözdürürler
- Benim şu yüzümden de öp, dedi
Boran dedi ki:
- Benim dalgam bir gelir bir gider Sen degil, Hürü kızı olsan öpmem; dedi
Kızlar bunun başına çoktular Kimisi kulaklarındarı tuttu Fıkara kız getirdi, Boranın ağzına yüzünü sürdü Boran fırsat buldu, hacamat gibi o yüzden de yapıştı
Kızdan ayırılınca, Küpeli kimseye deme diye, buna bir avuç dört altın daha verdi Boran ordan çıktı Arkadaşlarının yanına geldi Kendine elbise yaptıran ağası:
- De bakalım Boran, oradaki yaptığın işleri bir türküyle söyle
- Aldı Boran bakalım ne dedi:
Gene bulandı da yüzü havanın
Şahan gezer sulağında turnanın
Top kara perçemli güzel sevenin
Can cefa götürmez hey kara gözlüm
Güzeli sevmesin ne bilir ahmak
Sevip sevip de cemaline bakmak
Fırsatın düşürüp yanaktan öpmek
Can cefa götürmez kız kömür gözlüm
Beni del'eyledi kaşınan gözler
Taramış zülfünü gerdana düzler
Kehribar dudak da balaban yüzler
Yüzünü yüzüne şiir kömür gözlüm
Der ki Deli Boran da aslın soyusa
Belin ince ise usul boyusa
Aşığa verdiğin bahşiş buyusa
Vallahi billahi az kömür gözlüm
Kız bunu duyunca:
- Amanın kızlar, şu aşık bizi halka malamat etmesin
Bir avuç dört altın daha götürdüler Boranın içine bir ateş düştü İsterse dünyayı verseler gözünde fiske kadar yok Kızın yanına çıkmaya da imkan yok Kendiliğinden bir kurnazlık düşündü Gider ben dayımı bulurum Dayıma nişanlıyım diyerek, dayımı kandırırım Bu kızı almaya çabalarım Oradan şehrin içine doğru düşüne düşüne yürüdü Baktı ki ihtiyar bir kahveci var Varayım hem şurdan bir kahve içeyim, hem dayımı belki bilir, şundan sorayım, dedi Kahveye vardı
- Emmi bana bir kahve yap bakalım dedi
Kahveci kahve getirdi Boran kahveyi içtikten sonra, çıkatdi bir kırmızı lira verdi Kahveci dedi ki;
-Oğlum, ben bunu bozamam Benim kahvemin sermayesi bir lira yok, dedi
- Boran dedi ki:
- Emmim, benim kahveye verecek başka param yok mu? Gönlümden o koptu Onu verdim, dedi Sen bize bir kahve daha yap, dedi
Kahveci kahveyi yaparken:
- Oğlum, sen bir haneden evladı görünüyorsun, dedi
- Kimlerdensin, dedi
- Babamı bildiğim yok, dedi Fakat anam Irışvan oğlunun bacısı imiş
- Kahveci buna dedi ki:
- Ulan, sen Irışvan oğlunun yiğenisin de, koltuğu damdıralı buralarda ne geziyon, dedi
Boran dedi ki:
- Emmi; ben de dayıma gitmek istiyordum amma; nerde olduğunu bilmiyorum Ve de öldürür diye de korkuyorum
Kahveci dedi ki:
- O adam seni çok aradı Senden başka hiç bir mirasçısı yok, o adamın Sana bir de kağıt yazayım, bu kağıdı da ver Irışvan oğlu benim bahşişimi verir Boran kahveyi gene içti Bir lira daha çıkardı verdi Allahaısmarladık eyledi Kağıdı koynuna koydu, yola düştü Az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti, günün birinde Irışvan oğlunu buldu Düğnük evine vardı ki, dayısı orda oturuyor Başında yüz, yüz elli çadırlı aşireti ile, sohbet ediyorlar Boran da vardı, meclise oturdu Irışvan oğlu kafasını kaldırdı - E bire gençler, iki türkü çağırın da dinliyelim dedi
Meclistekiler, ben bilmem, ben bilmem, diye biribirinin karaltısına sokulmaya başladılar O demde birisi Boranın sazına dokundu
- Aman beyim, burda bir aşık var, dediler
Irışvan oğlu yanına çağırdı Boranı Baktı ki ufacık tefecik, genç bir çocuk Bunu yanına oturtturdu
- De bakayım, oğlum, iki türkü söyle, dedi
- Aldı bakalım Boran, ne dedi:
Nazlı dostum selam salmış gel diye
Ara yerde engellerim var diye
Açtı ak göğsünü bana em diye
Emdiğim aklıma düştü efendim
Nazlı dostum selam salmış gelmesin
Ara yerde engelleri duymasın
Eliminen ak göğsünün düğmesin
Çözdüğüm aklıma düştü efendim
Metini de Deli Boran metini
Ne vereyim Küpelinin metini
Ak bilekli samur kürklü hatunu
Nişanlımı vermediler efendim
Bunun adını Boran deyince:
- Ulan, sen nasıl Boransın? Anayın adı neci? Babayın adı neci? Bana de, dedi Boran derhal çıkardı; dayısının eline kağıdı verdi Kağıdı okuduktan kerli, meclise döndü:
- Arkadaşlar, bu işte, bizim kaçan kancığın oğlu Boran bu işte, dedi Benim bundan başka hiç bir mirasçım yok, dedi Buna hörmet eden bana da eder, dedi Borana dedi ki: Senin türkünden ben bir şey anlamadım Ne ise şu türkünün manasını bana de, dedi
Boran dedi ki;
- Babamın öldüğünde anamın karnında imişim Benim olduğum gece komşumuzun bir de kızı olmuş Anam beşik kertme nişanlım eylemiş Sonca anam da öldü Ben elin arasında kaldım Kız da çok zengin oldu Şimdi vermiyorlar efendim, dedi
Irışvan oğlu dedi ki:
- Oğlum, onun için hiç merak etme Onu, eğer para ile ise, terazinin bir gözüne kızlarını koysunlar, bir gözünü de para ile tartar alırım
Boran dedi ki:
- Vallahi parayla vereceklerini bilmiyorum
- Irışvan oğlunun bölük kabadayısı:
- Beyefendi biz elin parasını yerken, biz paramızı mı yedirelim Bana üç yüz atlı ver, ben gider basar alır gelirim
Peki, dedi Baskın davulunu çaldırmaya başladılar Atlılar toplandı Bölük kabadayısı bunların içinden birem birem üç yüz kişi seçti Irışvan oğlu kendi atını çektirdi Borana
- Buna da sen bin, dedi
Atlılar değnek oynaya oynaya yola düştüler Antebin kenarına gelince kız bunların kalabalığını gördü
- Gene bize deveyinen görmiye gelenler var, dedi
Süslendi püslendi Zülüfünü tarayıp, kendi kendine bir çekidüzen verdi O deme atlılar yetişti Borana:
- Hangi evde, diye sordular Boran da:
- Şu evin içinde, arasında perde var, dedi
Kılıcını çeken evin üstüne yürüdü Milletin haberi öldüm olacağım deyinceye kadar, kızı çıkardılar Bir ata bindirip yola düştüler Arkadan varan millete, kimisi dönüp harbetti Böyle böyle Irışvan oğlunun hududuna gelince atlılar yığıldı kaldı Irışvan oğluna gelin geliyor diye müjdeci gitti Gelin bir tarafında Deli Boran, bir tarafında da bölük kabadayısı, ikisinin arasında gidiyorlar Kız şöyle baktı ki, bir yanında bir babayiğit var ki, hiç görülmüş kişilerden değil Öte yandakine baktı ki, memleketlerindeki tanıdığı Boran
Dedi ki:
- Yarabbi, eğer beri bu babayiğide gidiyorsam, Boran da bunların köylüsünden ise, bu adam beni öptüydü Şimdi halka malamat olurum Eğer Borana gidiyorsam, ne ise kaderimi çekerim Böyle derken bölük kabadayısı da, uşak bizim götürdüğümüz kız nasıl ola, nasıl görürüm, diye aklından geçirdi O demde bir kasırga geldi, kızın yüzünü açıverdi ki, buluttan ay çıkmış gibi Oğlan o tekli, bunu böyle görünce aklı bokuna karıştı Atın boynunu kucaklayıp aşağı düşmedi Dedi ki aklından: Boran, ben bunu sana yedirirsem, bu babayiğitlik bana haram olsun, dedi O demde Irışvan oğlu da karşıladı Bir çadıra gelini indirdiler Düğünler kuruldu Çalıp çığrıldıktan sonra, gerdek gecesi, Boran dayısının eline, müsaade istemiş de vardı Dayısı dedi ki:
- Yürü yiğenim Sana üç gün müsaade Üç günden sonra gel Arkadaşlarınla görüş, tanış, konuş akşamleyin çadırına git, dedi
Deli Boran dayısının elini öperek çadıra doğru yürüdü Bölük kabadayısı dedi ki:
- Dayıyın evladı olmadığından vicdanı kısa, dedi Üç gün müsaade de ben alım, dedi Git altı günden sonra gel, dedi
Çok memnun oldu Bölük kabadayasına:
- Sağ ol, dedi
Çadıra vardı Üç gün kaldı Üç gün sonra bölük kabadayısı Irışvan oğlunun yanına geldi Konuştular Konuştuktan sonra kalmak istedi Irışvan oğlu dedi ki:
- E bire bölük kabadayısı, gitme Boran da gelecek bir iki türkü söyletip de dinliyelim, dedi
Bölük kabadayısı güldü:
- Eğer Boran o gelinin yanından üç günde dört günde çıkarsa, ben sana ne istersen veririm, dedi
Irışvan oğlu dediki:
- Eğer Boran bugün gelmezse sen de ne istiyorsan; ben de veririm, dedi Bunlar bir katar deveye bahsettiler Beklediler Akşam oldu Boran gelmedi Sabahtan oldu, gene bahsettiler, gene gelmedi Üçüncü gün gene bahsettiler, gene gelmeyince, Irışvan oğlu dedi ki:
- Zaten bunun anasında meymenet yoktu ki danasında olsun Bugün cellatları çağırın Boranın boynunu vurduracağım, dedi
Meğer bunların bir yere baskın ederlerse, davul döğdürmek adetleri imiş Adam öldürürken de gene davul döğdürürlerimiş Boranın altı günü yetince dayısının yanına yürüdü
Gelirken yolda bir adamcağız ras gelip:
- Ulan, nereye gidiyorsun serseri, dedi Dayın seni öldürecek, dedi Boran:
- Ne diye kadan alayım? diye şaşmaya başladı
- Öteki adam dedi ki:
- Yavrum, aman beyler diyeceğine, sapa dağlar demen yeğ, dedi
Boran çadıra da dönmeden eğile eğile kaçtı Gül tepesi derler bir dağa yerleşti Ay geçti, yıl geçti, Irışvan oğlu hiç bir yerden bir haber alamadı Fakat kızın feryadından hiç duramıyordu
Dedi ki:
- Seni baban evine göndereyim, dedi
- Küpeli hatun dedi ki:
-Borandan haber olmayınca, ölürsem gene gitmem, dedi
Irışvan oğlu bunu duyunca, kızın çadırını kendi çadırına kazığa kazık bağladı Boran bu düstur ile yedi sene gezdi Açık, çıplak Sırtta pırtı kalmadı Her yeri ayı malağına döndü Kıllandı Fakat elindeki sazda da bir tek tel kalmış Böyle gün geçirirken, bir gün arefe günü, Irışvan oğlunun serkaplan avcısı varmış, bu avcı diyor ki
- El sabahtan kurban kesecek Bizim kesecek bir şeyimiz yok Ben de çocuklara bir av vurayım, beline bir örme sardı; tüfeğin fellesinin barudunu yeniledi Gül tepeye doğru gitti Gül tepeye vardı ki dağın içinde bir pınar var Başında çok iz var Oraya bir evsin eyledi Buraya bir av gelir diye beklemeğe başladı Dururken öteden bir kıllı mıllı bir şey çıktı beklemeye başladı Avcı baktı ki, insan dese insan değil, ayı dese ayı değil Bu cırtnavul diye hökmeyledi
- Şu gelsin ellemem buna para bekçisi derlerdi Şu parayı yokladığı yeri iyice öğreniyim Ondan sonra bir kurşun sıkayım, dedi
O demde Boran suyun başına geldi Pınardan bir su içti Derinden of diye bir iniledi Elini yüzünü yudu Gül tepesi denilen başındaki taşın üstüne çıktı Başladı sazını tın tın ettirmeye
Avcı dedi ki:
- Bu cin olmaya cin ya, bu donunu değiştirip duruyor ya Donunu değiştirmekle beni korkutamaz, dedi Boran durup dururken türküye başladı Bakalım ne demiş: