meridyen2
Kayıtlı Üye
Gizli Enaniyeti Besleyecek Tavırlardan Sakınmanın Önemi
İnsanı günlük hayatta gizli enaniyete sürükleyen nedenler nelerdir?
Nefsin insanı gizliden gizliye enaniyete sürükler?
Enaniyet, nefiste var olan ve insanın hayatı boyunca çok büyük bir titizlik, dikkat ve uyanıklıkla sakınması gereken kötülüklerden biridir. İnsanı, kendisinin bile tahmin edemeyeceği kötü bir ahlaka, hayat şekline ve bozuk bir mantığa sürükleyebilecek çok tehlikeli bir duygudur. En belirgin özelliği enaniyet olan şeytanın da, insanı hayatının sonuna kadar bu yönde aldatmaya çalışacağı düşünüldüğünde, enaniyete karşı ne kadar dikkatli bir yaklaşım içerisinde olunması gerektiği çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Nefsin, insanı açıktan açığa enaniyete sürükleyebileceği pek çok konu vardır. Ancak bunların yanı sıra, bir de gizlice ve sinsice bu duyguyu yaşatabileceği durumlar söz konusudur. Bazen nefis, son derece meşru, rahmani ve faydalı tavırları, gizlice kişinin enaniyetini sürdürecek bir zemin bulması için kullanabilir. İşte bu meşru konular arasında insanlara iyiliği hatırlatmak, faydalı tavsiyelerde bulunmak ya da eleştiri yapmak gibi davranışlar da vardır.
Tüm bunlar Kuran ahlakına uygun tavırlardır. İman eden bir kimsenin, çevresindeki insanlara fayda verecek, onları daha iyi ve daha güzel hale getirecek, daha rahat ve daha huzurlu yaşamalarına vesile olacak maddi ya da manevi konularda düşüncelerini belirtmesi son derece güzel bir davranıştır. Ancak bazen, enaniyetli bir insan, bu tarz tavırlarla, enaniyetini daha da geliştirecek ve besleyecek bir zemin bulabilir. Sürekli olarak başkalarının kusurlarını tespit eden, yanlışlarını düzelten, onlara akıl veren, doğru yolu gösteren bir konumda olmak, böyle bir kişinin kendisine üst perdeden bakmasına neden olabilir. Ona tüm bu tespitleri yaptıranın, insanların hayırlarına vesile olmasını sağlayanın yalnızca Allah olduğunu unuttuğu takdirde, kişi, bu tavırlarıyla kendini çevresindeki herkesten daha üstün gören yanlış bir inanca kapılabilir.
Hatta bunun için çoğu zaman insanların illa ki çevrelerindeki kişilerde bu tarzda eleştiriler, yönlendirmeler ya da düzeltmeler yapmalarına da gerek yoktur. Bazen sıradan günlük konuşmalarda ya da sohbet aralarında dile getirilen fikirler, tavsiyeler ya da verilen basit talimatlar bile, bu kişilerin enaniyetlerinin beslenmesi için yeterli olabilir.
Ve bu durumdaki kişiler her zaman için nasıl bir tehlikeyle iç içe olduklarının farkına varmayabilirler. Çünkü yanlış bir şey yaptıklarını düşünmezler. Ama bu tarz bir konumda olmak; insanları yönlendirebilmek, etrafına sözünü geçirebilmek, isteklerini yaptırabilmek, içten içe kişinin enaniyetinin giderek gelişmesine yol açar. Nefiste oluşan bu olumsuz gelişme ise ancak enaniyetle çatışan bir durum olduğunda fark edilir.
Nefsin İnsanı Gizli Enaniyet Tehlikesine Sürüklemesini Önlemek İçin Çok Dikkatli Olmak Gerekir
Enaniyetli bir tavır göstermeye meyilli bir kişinin, nefsin bu tehlikesine karşı son derece dikkatli olması gerekir. Böyle bir kişi, ne kadar meşru da olsa, insanları yöneten, onlara akıl veren, eleştiren bir konumda olmaktansa; yönlendirilen, tabi olan, başkalarının gösterdiği yoldan istifade edip onlara uyan bir yaklaşım içerisinde olmayı tercih etmelidir. Enaniyetini tam olarak ezdiğinden emin olana kadar, bu ahlakın kendisine çok daha fazla fayda vereceğini unutmamalıdır. Özellikle de % 50ye 50 olan, yani her iki tarafın aşağı yukarı benzer fikirler öne sürdüğü veya her iki tarafın da hemen hemen aynı oranda haklı oldukları durumlarda, böyle bir kişinin kendinden feragat edip karşı tarafın düşüncelerini ya da haklılığını kabul etmesi önemlidir. Tüm bunlar, bu kişinin içindeki tevazu duygularının giderek gelişmesine vesile olabilecek; kendisini başkalarından daha üstün görme isteği ve iddiasının giderek azalıp ortadan kalkmasını sağlayacak ve kişinin mazlum, muhlis, aczini bilen bir insan olmasına imkan oluşturacaktır.
Enaniyete kapılma riski başkalarına göre daha fazla olan bir insanın, nefsine yönelik bu tarz tedbirler alıp bunları uygulayabilmesi ise ancak kişinin Allah korkusu, Allaha karşı olan teslimiyeti ve boyun eğiciliği ile mümkün olur. Allahın beğenmeyeceği bir ahlakı yaşamaktan sakınma isteği, kişinin, nefsini istediği gibi dizginleyebilmesini ve eğitebilmesini sağlar.
Enaniyet İnsanı Cehenneme Sürükler
İman eden bir insan, enaniyetin sadece günlük hayattaki tavırlarına ya da insanlarla olan ilişkilerine etki eden bir inanç bozukluğu olmadığının farkındadır. Enaniyet, şeytanı yoldan çıkaran, onun -Allahı tenzih ederiz- Allaha karşı başkaldırmasına yol açan ve onu ebedi cehennem ateşine sürükleyen bir tehlikedir. Bu davranış bozukluğu, şeytan gibi, insanları da günaha, bozulmaya ve cehenneme sürükleyebilecek, büyük bir dikkat ve titizlikle sakınılması gereken nefsin kötü bir özelliğidir. Yüce Allah Kuranda bu tehlikeyi insanlara şöyle bildirmiştir.
Ona: Allahtan kork denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o. (Bakara Suresi, 206)
Dolayısıyla bu gerçeği bilen iman sahibi bir insan, nefsine zor da gelse, enaniyetten sakınmak için elinden gelen her türlü tedbiri alır ve bunları uygulama konusunda da hiçbir sıkıntı duymaz. Allahın, Kendisine boyun eğmiş, her an hayatını Rabbimize ne kadar muhtaç olduğunun şuuruyla yaşayan, Allaha ve Müslümanlara karşı alabildiğine teslimiyetli; kendisini hayra çağıran insanlara uymaktan, güzel söze tabi olmaktan gocunup sıkıntı duymayan, gururuna kapılıp insanlar üzerinde hükümranlık kurmaya çalışmayan, mazlum, mütevazı, güzel ahlaklı kullarını sevdiğini unutmaz. Aynı şekilde Allahın Kuranda, büyüklük taslayıp böbürlenen insanları sevmediğini bildirdiğini de bilir. Ve Allahtan korkarak hayatının sonuna kadar Allahın beğendiği ahlakı yaşamakta samimiyetle irade gösterir.
Allah Kuranda bu konuda kullarının nasıl bir ahlak içerisinde olmalarını istediğini şöyle bildirmiştir:
İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Lokman Suresi, 18)
Müminler Tevazulu Davranışları ile Gizli Enaniyetli Kişilerden Ayrılırlar
Kuranda haber verilen, Bizim ayetlerimize ancak onlarla kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayanlar iman eder (Secde Suresi, 15) ayetinden, imanın en önemli şart ve en açık göstergelerinden birinin büyüklük taslamamak olduğu anlaşılmaktadır. Müminler de Secde Suresindeki bu ayetin gereği olarak ve Allahın büyüklük taslayıp böbürlenen kimseleri sevmeyeceğini (Nisa Suresi, 36) bildikleri için daima tevazu gösterirler:
O Rahmanın kulları, yeryüzü üzerinde alçakgönüllü olarak yürürler ve cahiller kendilerine muhatap oldukları zaman da Selam derler. (Furkan Suresi, 63)
Din ahlakı beraberinde Allaha teslimiyeti, teslimiyet de insanın aczini bilmesini getirir. Herşeyin Allaha ait olduğunu ve kendilerinin Ona karşı eksikliklerini, acizliklerini bilen müminler, doğal olarak Onun yarattığı diğer insanlara karşı da tevazu gösterirler.
Enaniyetli ve tevazulu davranışlar asıl olarak insanlar arasındaki ilişkilerde de açığa çıkar. Müminler, Allaha olan boyun eğmişliklerini, Onun mümin kullarına karşı gösterdikleri tevazuyla belli ederler. Sahip oldukları özelliklerin hiçbirinin kendilerine ait olmadığının farkındadırlar. Bundan dolayı daima şükreder ve ellerindeki herşeyi Allahın dilediği anda geri alabileceğini unutmazlar. Kendilerini yaratan sonsuz kudret sahibinin azabından korkarlar ve sığınılacak tek güç olarak da yine Onu bulurlar. İnananların bu teslimiyetli ruh halleri ve Allah korkuları bir ayette şöyle haber verilmiştir:
De ki: Muhakkak beni Allahtan (gelebilecek bir azaba karşı) hiç kimse asla kurtaramaz ve Onun dışında asla bir sığınak da bulamam.(Cin Suresi, 22)
Müminlerin gösterdikleri tevazulu tavırlardan güzel örnekler şöyledir:
Allaha karşı acizliklerini bilirler
Allaha karşı hiçbir şeyi ortak koşmazlar
Allahın elçilerine itaat ederler
Hatalarında direnmezler
Ellerine geçenlerle şımarmazlar
Dünyayı değil ahireti isterler
Hiç kimseyle alay etmezler
Şeytanın adımlarını izlemezler
Kibirli insanlara boyun eğmezler.
Gizli enaniyetli kişiler içten içe en akıllı, en haklı olanın kendileri oldukları kanaatindedirler. Kendi gözlerinde kendilerini (Allahı tenzih ederiz) neredeyse ilahlaştırmışlardır. Bu durumda herhangi bir eksikliği ya da hata yapmayı gururlarına yediremezler. Dolayısıyla dışarıya, yani diğer insanlara karşı hiçbir açık vermemeye gayret ederler. Bu nedenle de, kendilerinin enaniyetli bilinmelerini hiç istemez, bu özelliklerinin bilinmesinden büyük bir utanç duyarlar. Bu gibi kişiler yalnızca Allahtan korkmaları, Ondan sakınmaları gerekirken, insanların rızalarını kaybetmekten korkarlar.
Gizli enaniyete sahip olan kişiler, klasik enaniyetlilerden farklı olarak daha zekidirler. Bu kişiler, aslında neyin doğru, neyin yanlış olduğunun farkındadırlar. Bu nedenle de, enaniyetli bir tavrın diğer kişilerde olumsuz bir etki uyandıracağını, doğal bir öfkeye sebep olacağını bilirler. İnsanların rızasına da son derece önem verdikleri için, onların beğenisini kaybetmemek amacıyla enaniyetlerini gizleme yoluna giderler. Mütevazı olmanın bir meziyet olduğunu bildikleri için, öyle görünmeye çalışırlar.
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 89. sayı (Kasım 2011) 60. sayfada yayınlanmıştır.
İnsanı günlük hayatta gizli enaniyete sürükleyen nedenler nelerdir?
Nefsin insanı gizliden gizliye enaniyete sürükler?
Enaniyet, nefiste var olan ve insanın hayatı boyunca çok büyük bir titizlik, dikkat ve uyanıklıkla sakınması gereken kötülüklerden biridir. İnsanı, kendisinin bile tahmin edemeyeceği kötü bir ahlaka, hayat şekline ve bozuk bir mantığa sürükleyebilecek çok tehlikeli bir duygudur. En belirgin özelliği enaniyet olan şeytanın da, insanı hayatının sonuna kadar bu yönde aldatmaya çalışacağı düşünüldüğünde, enaniyete karşı ne kadar dikkatli bir yaklaşım içerisinde olunması gerektiği çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Nefsin, insanı açıktan açığa enaniyete sürükleyebileceği pek çok konu vardır. Ancak bunların yanı sıra, bir de gizlice ve sinsice bu duyguyu yaşatabileceği durumlar söz konusudur. Bazen nefis, son derece meşru, rahmani ve faydalı tavırları, gizlice kişinin enaniyetini sürdürecek bir zemin bulması için kullanabilir. İşte bu meşru konular arasında insanlara iyiliği hatırlatmak, faydalı tavsiyelerde bulunmak ya da eleştiri yapmak gibi davranışlar da vardır.
Tüm bunlar Kuran ahlakına uygun tavırlardır. İman eden bir kimsenin, çevresindeki insanlara fayda verecek, onları daha iyi ve daha güzel hale getirecek, daha rahat ve daha huzurlu yaşamalarına vesile olacak maddi ya da manevi konularda düşüncelerini belirtmesi son derece güzel bir davranıştır. Ancak bazen, enaniyetli bir insan, bu tarz tavırlarla, enaniyetini daha da geliştirecek ve besleyecek bir zemin bulabilir. Sürekli olarak başkalarının kusurlarını tespit eden, yanlışlarını düzelten, onlara akıl veren, doğru yolu gösteren bir konumda olmak, böyle bir kişinin kendisine üst perdeden bakmasına neden olabilir. Ona tüm bu tespitleri yaptıranın, insanların hayırlarına vesile olmasını sağlayanın yalnızca Allah olduğunu unuttuğu takdirde, kişi, bu tavırlarıyla kendini çevresindeki herkesten daha üstün gören yanlış bir inanca kapılabilir.
Hatta bunun için çoğu zaman insanların illa ki çevrelerindeki kişilerde bu tarzda eleştiriler, yönlendirmeler ya da düzeltmeler yapmalarına da gerek yoktur. Bazen sıradan günlük konuşmalarda ya da sohbet aralarında dile getirilen fikirler, tavsiyeler ya da verilen basit talimatlar bile, bu kişilerin enaniyetlerinin beslenmesi için yeterli olabilir.
Ve bu durumdaki kişiler her zaman için nasıl bir tehlikeyle iç içe olduklarının farkına varmayabilirler. Çünkü yanlış bir şey yaptıklarını düşünmezler. Ama bu tarz bir konumda olmak; insanları yönlendirebilmek, etrafına sözünü geçirebilmek, isteklerini yaptırabilmek, içten içe kişinin enaniyetinin giderek gelişmesine yol açar. Nefiste oluşan bu olumsuz gelişme ise ancak enaniyetle çatışan bir durum olduğunda fark edilir.
Nefsin İnsanı Gizli Enaniyet Tehlikesine Sürüklemesini Önlemek İçin Çok Dikkatli Olmak Gerekir
Enaniyetli bir tavır göstermeye meyilli bir kişinin, nefsin bu tehlikesine karşı son derece dikkatli olması gerekir. Böyle bir kişi, ne kadar meşru da olsa, insanları yöneten, onlara akıl veren, eleştiren bir konumda olmaktansa; yönlendirilen, tabi olan, başkalarının gösterdiği yoldan istifade edip onlara uyan bir yaklaşım içerisinde olmayı tercih etmelidir. Enaniyetini tam olarak ezdiğinden emin olana kadar, bu ahlakın kendisine çok daha fazla fayda vereceğini unutmamalıdır. Özellikle de % 50ye 50 olan, yani her iki tarafın aşağı yukarı benzer fikirler öne sürdüğü veya her iki tarafın da hemen hemen aynı oranda haklı oldukları durumlarda, böyle bir kişinin kendinden feragat edip karşı tarafın düşüncelerini ya da haklılığını kabul etmesi önemlidir. Tüm bunlar, bu kişinin içindeki tevazu duygularının giderek gelişmesine vesile olabilecek; kendisini başkalarından daha üstün görme isteği ve iddiasının giderek azalıp ortadan kalkmasını sağlayacak ve kişinin mazlum, muhlis, aczini bilen bir insan olmasına imkan oluşturacaktır.
Enaniyete kapılma riski başkalarına göre daha fazla olan bir insanın, nefsine yönelik bu tarz tedbirler alıp bunları uygulayabilmesi ise ancak kişinin Allah korkusu, Allaha karşı olan teslimiyeti ve boyun eğiciliği ile mümkün olur. Allahın beğenmeyeceği bir ahlakı yaşamaktan sakınma isteği, kişinin, nefsini istediği gibi dizginleyebilmesini ve eğitebilmesini sağlar.
Enaniyet İnsanı Cehenneme Sürükler
İman eden bir insan, enaniyetin sadece günlük hayattaki tavırlarına ya da insanlarla olan ilişkilerine etki eden bir inanç bozukluğu olmadığının farkındadır. Enaniyet, şeytanı yoldan çıkaran, onun -Allahı tenzih ederiz- Allaha karşı başkaldırmasına yol açan ve onu ebedi cehennem ateşine sürükleyen bir tehlikedir. Bu davranış bozukluğu, şeytan gibi, insanları da günaha, bozulmaya ve cehenneme sürükleyebilecek, büyük bir dikkat ve titizlikle sakınılması gereken nefsin kötü bir özelliğidir. Yüce Allah Kuranda bu tehlikeyi insanlara şöyle bildirmiştir.
Ona: Allahtan kork denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o. (Bakara Suresi, 206)
Dolayısıyla bu gerçeği bilen iman sahibi bir insan, nefsine zor da gelse, enaniyetten sakınmak için elinden gelen her türlü tedbiri alır ve bunları uygulama konusunda da hiçbir sıkıntı duymaz. Allahın, Kendisine boyun eğmiş, her an hayatını Rabbimize ne kadar muhtaç olduğunun şuuruyla yaşayan, Allaha ve Müslümanlara karşı alabildiğine teslimiyetli; kendisini hayra çağıran insanlara uymaktan, güzel söze tabi olmaktan gocunup sıkıntı duymayan, gururuna kapılıp insanlar üzerinde hükümranlık kurmaya çalışmayan, mazlum, mütevazı, güzel ahlaklı kullarını sevdiğini unutmaz. Aynı şekilde Allahın Kuranda, büyüklük taslayıp böbürlenen insanları sevmediğini bildirdiğini de bilir. Ve Allahtan korkarak hayatının sonuna kadar Allahın beğendiği ahlakı yaşamakta samimiyetle irade gösterir.
Allah Kuranda bu konuda kullarının nasıl bir ahlak içerisinde olmalarını istediğini şöyle bildirmiştir:
İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Lokman Suresi, 18)
Müminler Tevazulu Davranışları ile Gizli Enaniyetli Kişilerden Ayrılırlar
Kuranda haber verilen, Bizim ayetlerimize ancak onlarla kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayanlar iman eder (Secde Suresi, 15) ayetinden, imanın en önemli şart ve en açık göstergelerinden birinin büyüklük taslamamak olduğu anlaşılmaktadır. Müminler de Secde Suresindeki bu ayetin gereği olarak ve Allahın büyüklük taslayıp böbürlenen kimseleri sevmeyeceğini (Nisa Suresi, 36) bildikleri için daima tevazu gösterirler:
O Rahmanın kulları, yeryüzü üzerinde alçakgönüllü olarak yürürler ve cahiller kendilerine muhatap oldukları zaman da Selam derler. (Furkan Suresi, 63)
Din ahlakı beraberinde Allaha teslimiyeti, teslimiyet de insanın aczini bilmesini getirir. Herşeyin Allaha ait olduğunu ve kendilerinin Ona karşı eksikliklerini, acizliklerini bilen müminler, doğal olarak Onun yarattığı diğer insanlara karşı da tevazu gösterirler.
Enaniyetli ve tevazulu davranışlar asıl olarak insanlar arasındaki ilişkilerde de açığa çıkar. Müminler, Allaha olan boyun eğmişliklerini, Onun mümin kullarına karşı gösterdikleri tevazuyla belli ederler. Sahip oldukları özelliklerin hiçbirinin kendilerine ait olmadığının farkındadırlar. Bundan dolayı daima şükreder ve ellerindeki herşeyi Allahın dilediği anda geri alabileceğini unutmazlar. Kendilerini yaratan sonsuz kudret sahibinin azabından korkarlar ve sığınılacak tek güç olarak da yine Onu bulurlar. İnananların bu teslimiyetli ruh halleri ve Allah korkuları bir ayette şöyle haber verilmiştir:
De ki: Muhakkak beni Allahtan (gelebilecek bir azaba karşı) hiç kimse asla kurtaramaz ve Onun dışında asla bir sığınak da bulamam.(Cin Suresi, 22)
Müminlerin gösterdikleri tevazulu tavırlardan güzel örnekler şöyledir:
Allaha karşı acizliklerini bilirler
Allaha karşı hiçbir şeyi ortak koşmazlar
Allahın elçilerine itaat ederler
Hatalarında direnmezler
Ellerine geçenlerle şımarmazlar
Dünyayı değil ahireti isterler
Hiç kimseyle alay etmezler
Şeytanın adımlarını izlemezler
Kibirli insanlara boyun eğmezler.
Gizli enaniyetli kişiler içten içe en akıllı, en haklı olanın kendileri oldukları kanaatindedirler. Kendi gözlerinde kendilerini (Allahı tenzih ederiz) neredeyse ilahlaştırmışlardır. Bu durumda herhangi bir eksikliği ya da hata yapmayı gururlarına yediremezler. Dolayısıyla dışarıya, yani diğer insanlara karşı hiçbir açık vermemeye gayret ederler. Bu nedenle de, kendilerinin enaniyetli bilinmelerini hiç istemez, bu özelliklerinin bilinmesinden büyük bir utanç duyarlar. Bu gibi kişiler yalnızca Allahtan korkmaları, Ondan sakınmaları gerekirken, insanların rızalarını kaybetmekten korkarlar.
Gizli enaniyete sahip olan kişiler, klasik enaniyetlilerden farklı olarak daha zekidirler. Bu kişiler, aslında neyin doğru, neyin yanlış olduğunun farkındadırlar. Bu nedenle de, enaniyetli bir tavrın diğer kişilerde olumsuz bir etki uyandıracağını, doğal bir öfkeye sebep olacağını bilirler. İnsanların rızasına da son derece önem verdikleri için, onların beğenisini kaybetmemek amacıyla enaniyetlerini gizleme yoluna giderler. Mütevazı olmanın bir meziyet olduğunu bildikleri için, öyle görünmeye çalışırlar.
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 89. sayı (Kasım 2011) 60. sayfada yayınlanmıştır.