Gerçek Özgürlük Kuran Ahlakı ile Yaşanır

meridyen2

Kayıtlı Üye
Gerçek Özgürlük Kuran Ahlakı ile Yaşanır


Her dönemde insanlar gerek bireysel gerekse toplumsal olarak bir özgürlük arayışı içinde olmuşlardır. Bu konuda hem sosyal hem psikolojik pek çok tez öne sürülmüş, kitaplar yazılmıştır. Ancak gerçek anlamda özgürlüğün tanımını bize birdiren tek kaynak Kuran-ı Kerim'dir. Kuran ahlakına göre gerçek özgürlük, insanın yalnızca Allah'a kulluk edip, O'na teslim olması, varlıklara ya da birtakım değerlere kulluk etmekten tamamen kurtulmasıyla elde edilebilir.

Özgürlük, tarih boyunca pek çok kez tanımlanmaya çalışılmış ancak buna rağmen birçok kişi tarafından yanlış anlaşılmış bir kavramdır. Örneğin Allah'ın emirlerini gözetmeden, yalnızca nefsinin istek ve arzuları doğrultusunda yaşayan bir kişi kendisinin özgür bir insan olduğu yanılgısına kapılabilir. Çünkü imanın ve Allah'a teslimiyetin getirdiği gerçek özgürlüğü tatmadığı için bunu yaşayan müminler gibi karşılaştırma yapma imkanı yoktur. Bu kıyası yapma imkanı olduğunda anlayacaktır ki, gerçek özgürlük, ancak Kuran ahlakı tam anlamıyla yaşandığı takdirde kazanılır.

Kuran Ahlakı Yaşanmadığında Oluşan Çarpık Özgürlük Anlayışı

Kuran ahlakından uzak bir hayatı benimseyerek özgürlüğüne kavuşacağını sanan bir kişi, aslında dahil olduğu çarpık sistemin kendisini uymaya mecbur kıldığı birçok zorlayıcı, kısıtlayıcı ve yasaklayıcı kuralları nedeniyle çoktan özgürlüğünü kaybetmiştir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki kişinin zihinsel ve ruhsal olarak gerçek anlamda özgür olmasına engel olan, toplumları birarada tutan manevi değerler ve her bireyin uyması gereken ahlaki kurallar ve sorumluluklar değildir. Tam tersine bu kurallara ve yasaklara uyulması hem toplumsal düzenin sağlanması hem de bireyin huzuru, güvenliği ve mutluluğu için zaruridir. Kişinin özgürlüğünü engelleyen ve bu yazı boyunca da dikkat çekilen, bazı toplumlara yerleşmiş olan batıl inanışlardan kaynaklanan uygulamalar ve gerçek din ahlakında yeri olmayan kurallardır. Kişinin bu çarpık sistemde hayatını sürdürebilmesi için Kuran ahlakında yeri olmayan ancak bazı toplumlarda zamanla oluşan suni baskılara, Allah'ın ondan istemediği ama kendi taassubundan ötürü kendisine koyduğu katı prensiplere uyması zorunludur. Sonuçta Allah'ın kulu olmaktan akılsızca kaçınıp, farkında olmadan çok fazla sahte gücün birden emrine girerek asla gerçek anlamda özgür olamaz. Allah böyle kişilerin durumunu Kuran'da şöyle bildirir:

"Yardım görürler umuduyla, Allah'tan başka ilahlar edindiler. Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri, onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir." (Yasin Suresi, 74-75)

Kuran ahlakına göre yaşamayan bir kişi, gerçek din ahlakından uzak bir toplumda batıl inanışlara dayalı kurallardan oluşan sistemin adeta esiri haline geldiğini fark etse de, gururu ve kibiri nedeniyle bunu itiraf edemez. Oysa Kuran ahlakı, toplumun ve insanların kişi üzerindeki sayısız baskılarını, yaptırımlarını, yönlendirici kurallarını; dahası kişinin kendi kendine edindiği batıl prensipleri, her türlü taassubu ve olumsuz telkini kırar, yok eder. Bir Kuran ayetinde bu durum şöyle bildirilir:

"... (Resul) onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır." (Araf Suresi, 157)

Kuran ahlakının insanı ferahlatan, Allah'ın Kuran'da bildirdiği sınırlar içinde çok özgür bırakan bir yapısı vardır. Kuran'da emredilen güzel ahlakla yetişen bir Müslüman, herkese İslam'ın öngördüğü sevgiyle yaklaşır; estetiğe ve sanata değer verir, olaylar karşısında her zaman uzlaştırıcı, gerilimi azaltan, kucaklayıcı, itidalli davranışlar sergiler.

Böyle insanların oluşturdukları toplumlarda ise, son derece gelişmiş bir medeniyet, yüksek bir toplumsal ahlak, neşe, huzur, adalet,güvenlik, bolluk ve bereket hakim olacaktır.

Manevi Özgürlüğün Önemi

Diğer önemli bir nokta da özgürlük kavramının fiziksel olmanın ötesinde, gerçekte ruhsal bir kavram olmasıdır. Özgürlük asıl olarak, Allah'ın insanın ruhuna ve kalbine hissettirdiği genişlik, ferahlık, güven ve huzur duygularının bütünüdür. Bu da kişinin imanı, takvası, tevekkül ve teslimiyeti ile doğrudan bağlantılıdır. Bu durum Kuran'da şu şekilde bildirilmiştir:

...Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 28)

Peygamberimiz (sav)'in döneminde, başlangıçta nefislerine uyarak savaştan geri kalan üç Müslümanın kalplerine Allah tarafından bir uyarı olarak verilen sıkıntı ve darlık ise, fiziksel özgürlüğün ruhi özgürlük olmadıkça hiçbir anlam ifade etmediğinin en güzel örneğidir:

"(Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir." (Tevbe Suresi, 118)

Ayette de bildirildiği üzere iman etmeyen bir kişi her ne kadar görünüşte fiziksel özgürlüğe sahip gibi görünse de, gerçek özgürlüğün tadına varamaz, genellikle mutluluk ve huzurdan uzak bir hayat geçirir. Bu yüzden, örneğin bir metrekarelik bir mekanda Allah'ın kalbine huzur ve genişlik verdiği bir mümin olmak; kendini özgür zannederek sınır tanımayan, Allah'ın da kalbini daralttıkça daralttığı, bir inkarcı olmaktan, kuşkusuz çok daha hayırlıdır.

Kuran Ahlakına Göre Özgürlüğün Gerçek Tanımı

Müminler dünyada ve ahirette Rabbimiz'in nimetlerinin en güzeline layıktır. Ancak bir mümin, her anını Allah'ın hoşnutluğuna en uygun hareketi yaparak değerlendirmeli, nefsinin arzularını tatmin etmek için Allah'ın sınırlarından asla taviz vermemelidir. Allah onu yıllarca kapalı bir mekanda da tutsa, çok geniş imkanlar da verse Allah'a olan bağlılığından, takvasından, imanından ve ahlakından hiçbir şey kaybetmemelidir. Gerçek bir mümin, bu dünyadaki her nimetin, her sıkıntının, her ortamın, her durumun kendisinin nasıl davranacağının denenmesi için yaratıldığını bilir. İman etmeyen kimseler ise, iman edip, tavırlarını değiştirmedikleri takdirde, sonunda Allah'ın dilemesiyle "Elleri boyunlarına bağlı olarak, (cehennemin) sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar. Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın." (Furkan Suresi, 13-14) ayetlerinde haber verilen akıbete uğrayacaklardır. Buna karşın müminler de güzel ahlaklarının ve sabırlarının karşılığı olarak, Allah'ın dilemesiyle, sonsuz özgürlüğe kavuşacaktır. Kuran'da bu durum şöyle müjdelenir:

"Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) 'çaba gösterip-yarışın,' ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve Resûlü'ne iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir." (Hadid Suresi, 21)

Mümin Daima İman Neşesi ve Huzuru Taşır

İslam ahlakını yaşamak, insanları her türlü sıkıntıdan kurtarır, ahiret yurdu için ümitlenmelerine vesile olur. İslam ahlakı insanlara özgürlük, mutluluk ve rahatlık dolu üstün bir yaşam biçimi sunar. Bu ahlakı yaşamak kişiyi manen zincirleyen "sahte ilah"ların boyunduruğundan kurtarır.

"İnsanlar hakkımda ne düşünüyor?", "Falanca beni sevmezse ne yaparım?", "İşten atılırsam ne olur?" gibi milyonlarca korkudan uzaklaştırır. Sonuç olarak aciz ve hiçbir şeye gücü yetmeyen milyonlarca hayali sahte ilaha kulluk etmenin baskısından kurtulup, herşeye gücü yeten, sonsuz akıl ve güzellik sahibi, herşeyi kontrolü altında bulunduran, sonsuz şefkat ve adalet sahibi olan Allah'a bağlanmasına sebep olur. Bu kişi, Kuran'da bildirildiği gibi "sapasağlam bir kulba yapışmıştır". Ayette şöyle buyrulmaktadır:

"Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir." (Bakara Suresi, 256)

Hz. Meryem ve Annesinin Duası

İman sahibi bir kimse olarak Kuran'da bildirilen İmran'ın hanımı, Hz. Meryem'e hamile kaldığını öğrendiği zaman, hemen Allah'a yönelip dua etmiş, O'nun şanını yüceltmiş ve doğuracağı çocuğu Allah'a adadığını söylemiştir. Bir kız çocuğu olduğunu gördüğünde ise ona, 'âbide' yani, 'Allah'a sürekli ibadet eden kimse' anlamına gelen Meryem ismini koymuştur. Allah Kuran'da İmran'ın hanımının bu duasını bize şöyle haber vermektedir:

"Hani İmran'ın karısı: "Rabbim karnımda olanı 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti." (Al-i İmran Suresi, 35)

Allah, Hz. Meryem'in annesinin onu 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak Allah'a adadığını' bildirmektedir. Bu ifadenin Arapçasında geçen 'muharreren' kelimesi, 'sadece ahiret işleriyle uğraşan, dünya ile ilgisi bulunmayan, Allah'a sürekli ibadet eden, Allah'ın mabedinin hizmetinde olan, ihlaslı bir şekilde ibadet eden, ibadetinde dünya amacı bulunmayan kişi' anlamlarına gelmektedir.

Gerçek anlamda özgürlük, insanın yalnızca Allah'a kulluk edip, O'na teslim olması, varlıklara ya da birtakım değerlere kulluk etmekten tamamen kurtulmasıyla elde edilebilir. İşte İmran'ın hanımı da, Hz. Meryem'i her türlü bağımlılıktan kurtulmuş olarak Allah'a adadığını söyleyerek Allah'a dua etmekle, onun yalnızca Allah'a kulluk eden, insanların rızasından tümüyle uzaklaşmış bir insan olmasını dilemiştir.
(makale harun yahya)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst