Genel Jinekolojik Bilgiler

İnci

1907
Prenses
JİNEKOLOJİ GENEL BİLGİLER

Kadının Anatomik Yapısı
Kadında Yaşam Dönemleri
Adet Dönemi - Menstrüel Siklus
Premenstrual Sendrom (PMS) (Adet öncesi gerilim)
Adet Görememe Gecikme Amenore
Adet Dönemi Psikolojik Sorunlar
Adet Geciktirilmesi
Püberte Ergenlik Anomalileri
Anormal Vajinal Kanamalar
Ergenlik Dönemi Jinekolojik Sorunlar
Aşırı Tüylenme (Kadında Andrejon Metabolizması ve Tüylenme)
Toksik Şok Sendromu
Dış Gebelik
Kronik Pelvik Ağrı
Endometriozis
Kürtaj Gebelik Sonlandırılması
Adet Sancısı Dismenore Sancılı Adet
 
---> Genel Jinekolojik Bilgiler

KADININ ANATOMİK YAPISI
Kadın üreme organları (genital organlar) ,(eksternal) dışta yer alanlar ve (internal) içte yer alanlar olmak üzere iki gruba ayrılır. İç genital organlar leğen kemikleri ve bel kemiği tarafından oluşturulan kemik çatının (pelvis) içinde karın boşluğunda yer almaktadır.
kadinin_anatomik_yapisi.jpg

Kadın genital organlarının önden şematik görüntüsü. Kemik Çatı (Pelvis)
500 yıl kadar önce pelvis yapısı ile ilgili bilgiler son derece sınırlıydı ve doğumda pelvis kemiklerinin ikiye ayrılarak bebeğin geçişine izin verdiği düşünülmekteydi. İlk olarak 1543 yılında Vesalius pelvis anatomisini tanımlamıştır. Erişkin pelvisi dört kemikten oluşmuştur. Yanlarda ve önde iki kalça kemiği, arkada sakral kemik ve koksigeal kemiğin birleşmesiyle meydana gelir. Pelviste üç önemli düzlem vardır ve bu düzlemlerde de önemli çaplar vardır.
Bu düzlemler
1)Pelvis girimi
2)Orta pelvis
3)Pelvis çıkımı
pelvis.jpg

Pelvis giriminin çapları
Doğumda fetüs % 95 baş prezentasyonundadır. Fetüsün başının pelvis minordan geçebilmesi için fetüs başının çapları ile pelvis çaplarının birbirine uygun olması gerekir. Fetüsün kafa kemikleri henüz birbiriyle kaynaşmamış olduğundan, doğum sırasında kemiklerin birbiri üzerine geçmesi ile kafa çapı biraz küçülebilir. Böylece eğer pelvik çaplar ile fetüs kafasının çapları arasındaki uygunsuzluk fazla değilse, doğum vajinal yoldan gerçekleşebilir.Fakat daha ciddi bir uygunsuzluk sözkonusu ise fetüs kafası pelvisten geçemez ve normal yoldan doğum olamaz. Bu nedenle pelvis çaplarının ve pelvis tipinin doğumdan önce bilinmesi önemlidir, kadının kemik çatısı erkeğin kemik çatısına göre belirgin farklılıklar gösterir.

Pelvis tipleri:

dis_genital_organlar.gif

a) Gynecoid pelvis: Klasik kadın tipi pelvistir. Kadınların % 40 kadarında bulunur. b) Android pelvis: Erkek pelvisine benzer. Kadınların % 20’sinde görülür. Pelvisin ön segmenti dar ve üçgen şeklindedir. Spina ischiadicalar çıkıntılı ve pubis altı açısı dardır. Sakrum konkavitesi silinmiştir. Doğum açısından uygun değildir. c) Anthropoid pelvis: Ön-arka çap transvers çapdan daha uzundur. Pubis altı açısı hafif dardır. Beyaz kadınlarda pür-tip pelvislerin dörtte birini, beyaz olmayan kadınlarda yaklaşık yarısını oluşturur. d) Platypelloid pelvis: Yassılaşmış bir gynecoid pelvisdir. Türkiye de yapılmış çalışmalarda Türk kadını için en sık rastlanan pelvis tipinin gynecoid, ikinci en sık rastlanan tipin ise platypelloid olduğu görülmüştür.

Dış Genital Organlar
Dış (büyük) dudaklar (labium majus):Vajina girişini sağlı sollu örten, vulvanın dış sınırını belirleyen, cilt kıvrımlarının dışta yer alanlarıdır. Küçük dudaklara göre daha etli ve kalındır. Dış dudaklar önde mons pubis tepesinde, arkada ise anüsün hemen üstünde birleşirler. Üzerleri pubik kıllarla kaplıdır ve cilt altında yağdokusu ve salgı bezleri içerirler.
İç (küçük) dudaklar (labium minus): Sağlı sollu dış dudakların iç yüzlerinde yer alan, klitorisin üst kısmından başlayıp (üretra) idrar deliğini saran ve vajina girişinin altına uzanan kıvrımlı yapılardır. Vagina girişini kapatacak şekilde önden arkaya uzanırlar.İç dudaklar normal şartlarda bacaklar kapalıyken görünmezken bazı kadınlarda dış dudaklardan daha geniş olduklarından dışarı taşabilirler. Kılla kaplı değildirler ve ciltaltı yağdokusu içermezler.
Klitoris : Embriyolojik olarak erkekteki penis başının kadındaki karşılığıdır. İki küçük dudağın ön tarafta birleştiği yerdedir. Bu organ kadın cinsel organlarında en duyarlı bölgedir, uyarı ile sertleşir ,kan damarlarından oldukça zengin bu yapı kadın orgazmında önemli görevler üstlenir. Klitorisin hemen alt kısmında idrar deliği, idrar deliğinin altında ise vajina girişi bulunur.
Vajina girişi : İç dudakların devamında yer alan ve kızlık zarına kadar devam eden 1-2 santimetrelik bir kısımdır. Kızlık zarı yırtıldıktan sonra vajinayla birleşir.
Kızlık zarı (hymen):< HYMEN Yunan mitolojisinde Evlilik Tanrısının ismidir .Vagen girişindeki bu deri kıvrımı, en sık görülen şekliyle ortasında adet kanının ve vajinal salgıların akmasına yarayan ufak bir delik bulunan yarı esnek, ince bir veya daha fazla sayıda delik içeren bir yapıdır. Her kadında farklı yapıya sahip olmasına karşın, genellikle ilk ilişki esnasında hafif bir kanamayla yırtılır ve böylece vajina girişiyle vajinanın birleşmesini sağlar. Kızlık zarının henüz bozulmamış olması ülkemizde ve dünyanın belli bölgelerine halen sosyal ve kültürel önemini korumaktadır son derece hatalı bir kriter olarak kadının bekaretinin kanıtı olarak görülmekte ve birçok masum genç kız bu yüzden tüm yaşamlarını etkileyecek olaylarla karşılaşabilmektedir
Bazı kadınlarda bu yapı çok sert veya çok esnek olabilir. Bazı kadınlarda ortada bir yerine iki veya daha fazla sayıda delik bulunabilir. Ender durumlarda zarın ortasındaki delik o kadar büyüktür ki, muayenede neredeyse zar hiç yok sanılabilir. Bazı çok ender durumlarda ise zarda hiç delik yoktur (imperfore himen).
Bu durumda adet kanaması genç kızlıkta görülen ilk kanamadan itibaren sürekli genital kanal içinde birikir ve her adet döneminde kız "adet olamamaktan, ancak aşırı ağrı duymaktan" yakınır. Kanama öyle ileri boyutlarda birikebilir ki, tüm rahim ve tüm vajina kanla dolmuş ve genç kızda halen ilk adet kanaması gerçekleşmemiş olabilir. Bu ciddi bir durumdur ve kadının genital sisteminin zarar görmemesi için ameliyatla kızlık zarına delik açılarak içerideki kanın boşalması sağlanmalıdır. HYMEN TİPLERİ: Annuler (halka şeklinde) kızlık zarı en çok rastlanan şekildir. Semilunar (yarım halka veya esnek) kızlık zarının dıştan içe kalınlığı fazla olmadığı için genelde ilişki sırasında yırtılmaz. Ancak doğum sırasında yırtılır. Cribriformis (delikli veya elek tarzında) kızlık zarlarının ilişki esnasında yırtılması biraz daha fazla acılı ve zordur. Carnosus (etli) kızlık zarı ise kalınlığı fazla olduğundan ilişkide kolay kolay yırtılmayan, bazen ufak bir cerrahi müdahale gerektiren, bazende kanaması çok fazla olabilen tipte kızlık zarıdır.
hymen_tipleri.gif

Kızlık zarı nispeten esnek olmasına karşın kolaylıkla yırtılan ve kanayan bir anatomik yapıdır. Ancak kişiler arası önemli yapısal farklılıklar nedeniyle kızlık zarı aşırı esnek olanlarda veya zar üzerinde yapısal olarak az sayıda damar bulunması durumunda ilk cinsel ilişkide kanama gerçekleşmeyebilir!!!!!!! İdrar Deliği (uretra ağzı) Klitorisin hemen altında, iç dudakların önde birleştiği yerde bulunan ve idrarın dışarı boşaltılmasını sağlayan idrar deliği aşağıda anlatılacak olan uretra adlı yapının son kısmını oluşturur. Perine Perine dış dudakların arkada birleştiği yerle anüs arasında yer alan bölgedir. Ciltle kaplı olan bölge ciltaltında idrar ve dışkı işlevlerinin kontrolünü sağlayan kasları barındırır. Bu kaslar doğum eylemi esnasında mümkün olduğunca gevşeyerek bebeğin başının doğmasına izin verirler. Doğum eyleminin son aşamasına gelindiğinde bebeğin doğumunu kolaylaştırmak amacıyla perineye yapılan kesiye epizyotomi (doğum kesisi) adı verilir. Bu kesinin amacı bebek doğarken bu bölgenin yırtılmasını ve altta bulunan perine kaslarının zarar görmesini engellemektir. Vulvada bulunan salgı bezleri Dış genital bölgenin kurumasını önleyen ve cinsel ilişkide gerekli kayganlaşmayı sağlayan birkaç adet salgı bezi vardır. Bunlar arasında en önemlileri idrar çıkış deliğinin yanlarında yer alan Skene bezleri ve vajina girişinin yakınında sağlı sollu yer alan Bartholin ("bartolin" okunur) bezleridir. Bu bezlerin iltihapları ağrılı abselere neden olabilir.
Makat (anüs): Makat kalın bağırsağın son kısmıdır ve depolanan dışkının dışa atılmasını sağlar. Bu yapının vajinaya ne kadar yakın olduğuna dikkat edin. Bu anatomik yakınlık nedeniyle kalın bağırsaktan dışkılama esnasında gelen bakteriler vajinayla yakın temasta olurlar ve enfeksiyon tehlikesi oluştururlar. Kadınların tuvalet sonrası temizlikte dikkat etmeleri gereken çok önemli bir kural vardır:
Temizlik arkadan öne (anüsten vajinaya) doğru değil, önden arkaya doğru yapılmalıdır. Dışkıda bulunan bakteriler vajinaya ve uretra ağzına bulaşabilir ve bu bölgelerde sık sık enfeksiyonlar yaşanmasına neden olabilir. Kızınıza tuvalet eğitimi verirken de bu kuralı öğretmeyi ihmal etmeyin. Vajina Vajina, kadın üreme siteminin iç kısımları ile dış kısımlarını birbirine bağlayan boru şeklinde bir dokudur. Vajina girişiyle başlayan rahimağzına doğru uzanan bu yapı yaklaşık 10 santimetre uzunluğundadır.Vajina girişinde bulunan salgı bezleri ilişki esnasında vajinanın kayganlaşmasını sağlar. Normalde ön-arka duvarları birbiri ile temas halindedir.Doğum esnasında bebeğin başının geçmesine müsaade edecek kadar esner.
İç genital organlar
İç genital organlar pelvis boşluğunun içindeki üreme sistemini oluşturan organlardır Bunlar sırası ile uterus (Rahim), tuba uterina (fallop tüpleri) ve overlerdir (yumurtalık). Fallop tüpleri ve overler her iki yanda ikişer tane,uterus ise ortada ve tekdir. Embryonik hayatta her iki yandan gelen tüp şeklinde yapılar orta hatta birleşerek uterusu oluşturur. Bu birleşmede meydana gelen aksaklıklar rahimde çift gözlü uterus gibi şekilsel bozukluklara neden olurlar. Bunlara genel olarak Müllerian Füzyon anomalisi adı verilir.

ic_genital_organlar.gif

Uterus (Rahim)

uterus_rahim.gif


Pelvis boşluğunda yer alan armut biçimli bir organdır. Önde mesane arkada ise rektum (barsakların rezervuar görevi yapan son kısmı) bulunur.Ağırlığı yaklaşık 60 gramdır. Gebe olmayan bir kadının rahminin büyüklüğü kişinin yaşı ve geçirmiş olduğu gebelik sayısına göre değişkenlik gösterir. Fundus, Korpus, İsthmus ve serviks olarak 4 kısımda incelenir. Uterusun ana yapısı korpusdur. Fundus rahimin karın boşluğu içinde en tepesini oluşturan kısmıdır. Serviks vajinanın devamında yer alır. Serviks ile korpusun birleşim yerine isthmus adı verilir. Uterus normal anatomide öne ya da arkaya dönük olabilir. Uteus bir takım bağlar tarafından yerinde tutulur.

rahim_tabakalari.gif


Uterusun içi boştur. Bu boşluğa endometrial kavite adı verilir.
• Uterusun duvarı üç tabakadan oluşur: Bunlardan en içte olanı endometriumdur. Endometrium her adet döngüsünde yenilenir ve gebelik oluştuğunda embryo burada yerleşir ve büyür. Gebelik gerçekleşmeditse bu tabaka yeniden oluşturulmak üzere serviksden vajinaya, buradan da dışarıya atılır.Bu dönemde oluşan kanamaya adet kanaması denir.
Ortadaki kas tabakasına myometrium denir. Uterusun en kalın tabakasıdır ve istemsiz çalışan düz kaslardan oluşur. Bu kaslar adet kanaması esnasında rahim içinde biriken kanı, doğum esnasında ise bebek ve plasentayı rahim dışına atmak için kasılarak görev yaparlar. Bu kas yapısı, gebelikte içinde yaklaşık 3 kilogramlık bir bebeği taşıyacak kadar büyür ve doğum eylemi başladığında güçlü kaslarının kasılmasıyla, rahimağzının da gevşeyerek açılmasıyla bebeğin doğmasını sağlar.Doğumdan yaklaşık 6 hafta sonra ise eski konumuna döner.Vücudumuzda başka hiçbir organımız bu kadar büyüyüp, sonra da kendiliğinden küçülme yeteneğine sahip değildir. Menopoza giren bir kadında rahimin görevi de tamamlanmıştır ve boyutları giderek ufalır.
• Uterusu dışarıdan çevreleyen zar tabakasına ise seroza ismi verilir. Bu tabaka rahmi diğer organlardan ayırır ve yerinde tutunabilmesi için destek bağları oluşturur. Seroza aslında tüm batın organlarının dış yüzünü saran "periton"un bir uzantısıdır.
• Ortalama ağırlığı 50-80 gram arasındadır. 9. ayını doldurmuş bir gebede ise ağırlığı yaklaşık 20 kat artarak 1 kiloya kadar çıkar.
Serviks (Rahimağzı)

serviks_rahim_agzi.gif


Serviks rahimin dış dünya ile tamasını, spermlerin rahim içine girişini ve doğumda bebeğin rahimden çıkışını sağlayan uterusun vagene açılan kısmıdır. Normal şartlarda sert bir koni biçiminde ve birkaç milimetre açıklığında olan bu yapı doğum eylemi esnasında yumuşar, incelir (bu incelmeye "silinme" denir) ve yaklaşık 10 santimetre açılarak bebeğin çıkmasına izin verir. Serviksin ortasından serviksle endometrial kaviteyi birleştiren bir kanal geçer. Bu kanala endoservikal kanal adı verilir.Bu kanalda yer alan salgı bezleri gebeliğe elverişli günlerde spermlerin geçişini kolaylaştıran akışkan, gebeliğe elverişli olmayan günlerde bu geçişi zorlaştıran kıvamlı salgılar üretir.Dış dünyaya açık olduğundan enfeksiyonlara ve yaralara karşı oldukça savunmasızdır.Jinekolojik muayene esnasında gözle görülebilen bir yapıdır. Smear testini yapmak için buradan smear fırçası ile alınan hücreler incelenir. Tuba Uterina (Fallop tüpleri) Yumurtalıklar ile rahim arasında kısmen serbestçe uzanan yaklaşık 10 cm uzunluğunda, sperm ve yumurta hücresinin geçişini sağlayan bir çift kanaldır.5 kısımda incelenir. İntramural: Tüplerin uterusun kas tabakası içinde kalan kısmıdır. 1.5-2 cm uzunluğundadır.Çapı yaklaşık 0.4 milimetredir İsthmik: İntramural kısımdan yanlara doğru uzanan bölgedir.2-3 santimetre uzunluğunda, 1-2 milimetre kalınlığındadır. Ampulla: Tüplerin en geniş kısmı olup 5 santimetre uzunluğunda ve 1 santimetre kalınlığındadır. Yumurta ile spermin karşılaşması ve döllenme burada gerçekleşir. Dış gebeliklerin %90'ı bu kısımda yerleşir. İnfundibulum: Tüplerin huni şeklindeki ucudur. Fimbria: Tüplerin en uç kısmıdır.Saçak şeklindedir. Yumurtalıklardan atılan yumurta hücresini bu saçaklarla yakalar.
Overler Uterusun her iki yanında yer alan sert yapıda ve sedef renginde bir çift organdır Üreme çağındaki kadında 3x4x5 cm boyutlarındadır. Erkekteki testislerin karşılığıdır. Bağlar ile karın duvarına ve uterusa bağlanmışlardır. İçersinde gelişmeyi bekleyen yumurta taslakları mevcuttur.Görevleri kadınlık hormonlarını üretmek ve yumurta hücresi geliştirip salmaktır.
Bir kız bebek doğduğunda yumurtalıklarında yaklaşık olarak 2 milyon yumurta hücresi bulunmaktadır. Bu yumurta hücreleri her geçen gün azalır ve ergenliğe ulaştığında bu sayı 400 bin'e iner. Daha sonra her adet periyodunda bu yumurta hücrelerinden bir tanesi gelişecek şekilde atılmaya hazır hale getirilir.
Bir kadın hayatı boyunca ortalama 400-500 kez yumurtlar. Diğer yumurtalar kullanılmadan atrofiye olur, yani küçülüp yok olurlar. Yumurtalığın yumurta üretmenin yanı sıra bir diğer görevi de kadının ihtiyacı olan kadınlık hormonlarını üretmektedir. Menopozla birlikte bu görevi sona erer. Menopoz, yumurtalıkların fonksiyonlarının geriye dönüşü olmayacak şekilde tükenmesi olayıdır.
Uretra İdrarın depolandığı mesanenin devamında yer alan bu boru şeklindeki yapı idrar boşaltım sisteminin son basamağını teşkil eder. Uretra kadında erkekten çok daha kısadır. Bu kısalık ve genital sistemin vajina ve anüse yakınlığı, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonlarının daha sık yaşanmasına neden olur. Yine ilk cinsel deneyimlerini yaşayan kadınlarda ilişkinin verdiği "tahriş", ilişki sonrasında sık idrara çıkma, idrarı zor yapma, idrarı boşaltamamış olma hissinin yaşanmasına neden olabilir.
 
---> Genel Jinekolojik Bilgiler

KADINDA YAŞAM DÖNEMLERİ
Kadın hayatı,yaşam boyunca fizyolojik olarak bazı farklı dönemler gösterir. Bunları kabaca 5 döneme ayırmak mümkündür.
Çocukluk dönemi,
Püberte ve adolesan dönem,
Erişkin dönemi (reprodüktif dönem),
Klimakterium dönemi,
Yaşlılık dönemi.

Bu 5 dönem daha detaylı bir şekilde tablo da gösterilmiştir. Bu dönemlerde farklılığı oluşturan en önemli faktörlerden biri endokrin değişimlerdir. Fetal hayatta başlayan endokrin aktivite , maternal hormonlar ile etkileşir.
Yenidoğan döneminde endokrin aktivite,doğumdan sonra da bir süre daha maternal hormonların etkisinde kaldıktan sonra püberte dönemine kadar inaktif olarak kalır. Püberte dönemi ile aktiviteye başlayan endokrin sistem,menopoza kadar bu aktivitesini sürdürür. Bu endokrin aktif dönem kadın yaşamının en uzun dönemini oluşturarak reprodüktif dönem adını alır. Menopozla birlikte artık endokrin aktivite sona erer. Görüldüğü gibi kadın yaşamında püberte ile başlayan endokrin faaliyet,menopoz ile sona ermektedir. Ancak endokrin faaliyetin olmaması demek , tamamem hormondan yoksun bir dönemi ifade etmez.
Gerek püberte öncesi ve gerekse menopoz sonrasında belirli bir endokrin aktivite söz konusudur. Ancak bu aktivite üreme için yetrsizdir. Buna karşılık endokrin aktif dönemdeki endokrin aktivitenin esas amacı üremeyi sağlamaktır.
 
---> Genel Jinekolojik Bilgiler

ADET DÖNEMİ (MENSTRÜEL SİKLUS) Menarşdan (görülen ilk adet kanaması) menopoza (son adet kanaması) kadarki üremeye yönelik her ay tekrarlayan hormonal değişiklik ve adet kanaması ile karakterize , özellikle genital sistem olmak üzere tüm organizmayı etkileyen siklik değişikliklere menstrüel siklus denir.

Menstrüel siklusun birinci günü olarak menstürasyon kanamasının başlangıç günü kabul edilir Adet siklusu ya da adet dönemi denildiğinde bir adet kanamasının ilk gününden bir sonraki adet kanamasının ilk gününe kadar geçen süre kastedilir. Adet dönemi denildiğinde kanamalı olan süre ya da kanamasız olan süre anlaşılmaz. Menstrüel siklus ortalama 28 gündür.Bu, 7 gün eksik veya fazla olabilir , 21-35 gün arasında seyredebilir. Adet kanaması yaklaşık 5 gün sürer.Bu kişiden kişye değişmekle birlikte bazılarında 2 gün bazılarında ise 8 güne kadar uzayabilir.Bir adet döneminde kaybedilen kan miktarı ise yaklaşık 30ml (20-80ml) kadardır.

Adet siklusu beyin-yumurtalıklar-rahim sistemi tarafından kontrol edilen karmaşık bir döngüdür.Adet düzenini anlamak için yumurtaların anne karnından menopoza kadarki süreçte nasıl geliştiğini ve milyonlarca yumurtanın hangi aşamalardan geçtiğini ve nihayet sayılarının giderek tükenip menopoza giriş süreci hakkında biraz bilgi sahibi olmak gerekir.

Yumurtalıklar içerisindeki yumurtaların gelişimi ilk olarak (kız bebek anne karnındayken) fetal hayatın 3. haftasında başlar.Beşinci gebelik haftasından itibaren mitoz bölünmeyle çoğalırlar.Mitozun sonlandığı 5-6.gebelik aylarında oogonium adı verilen bu ilk yumurtalar 6-7 milyona ulaşır.Daha sonra atreziye uğrayarak sayıları azalmaya başlar ve doğumda 2 milyona düşer.Oogoniumlar mitozla çoğalma yeteneğini kaybedip mayoz çoğalmaya hazırlandığında oosit adını alır.Bu olay , milyonlarca oogonium için gebeliğin 11-12. haftalarından itibaren yavaş yavaş ve bölüm bölüm olur.Yaşam boyunca oosit (yumurta hücresi) sayısı devamlı azalma gösterir.Puberte döneminde 300-400 bin kadar oosit bulunur.Üreme çağı boyunca bir bayanda bunlardan da ancak 300-400 kadarı olgunlaşabilir. Ergenlikte artmaya başlayan hormonların etkisiyle, daha doğru bir anlatımla beyinden yumurtlamayı sağlayıcı hormonların üretildiği bölgenin olgunlaşmasıyla gelişim sürecine girer ve her ay yumurtalıkların içindeki 20-30 kadar yumurta gelişmeye başlar.Bu yumurta hücreleri yumurtalıklarda içi su dolu minik keseciklerin (follikül) içerisinde bulunmaktadır. Bu yumurtalardan bir tanesi dominans kazanır ve diğer yumurtaların büyümesini engeller.(Böylece çoğul gebelik engellenmiş olur).Belirli bir büyüklük ve olgunluğa erişen yumurta yine beyinden salınan bazı hormonların etkisiyle içinde bulunduğu su keseciğinin çatlamasıyla dışarı atılır ve yumurtlama gerçekleşir.

Ergenlik döneminden itibaren beyinden salınan hormonların etkisiyle yumurtalıklar çalışmaya başlarlar ve olgun bir yumurta gelişirken bir yandan da rahim gelişecek gebelik için hazırlık içinde olur.Bütün bunların saat gibi düzenli işlemesi için beyinden bir takım hormonlar salınır.Beyinde iki merkez mevcuttur.Bunlardan üst merkez olarak bilineni hipotalamustur.Buradan beyinin alt erkezi olan hipofize uyarılar hormonlar (GNRH) yoluyla gider.Hipofizden salınan hormonlar da yumurtalıkları uyarır.Hipofizden yumurtalıklara giden hormonlara gonodotropin denmektedir.Gonodotropinler yumurtalıktan yumurta üretimine ve yine yumurtalıktan bir takım hormonların salınmasını sağlar.Yumurtalıktan salınan hormonlar ise (östrojen,progesteron…vs) hem beyindeki merkezlere yumurtlama vaktini belirlemek için uyarılar gönderir hemde rahimin iç tabakasını oluşabilecek gebelik için kalınlaştırır , hazırlar.Aynı zamanda gebelik oluştuktan sonra da embriyonun sağlam tutunması ve düşük olmaması için hormon (progesteron) salgılamaya devam eder. Görüldüğü gibi çok karışık mekanizma mevcut.Gebelik oluşmadığı taktirde ise rahimin tapmış olduğu bütün hazırlık boşa gider ve kalınlaşan tabaka adet kanaması yoluyla dışarı atılır ve her ay gebelik oluşacakmış gibi bu olaylar tekrarlar . adet kanamalrı da düzenli bir şekilde sürer gider.Bütün bu beyin yumurtalık aksında bir aksama kendisini adet düzensizliği şeklinde belli eder.

Her ay tekrarlayan yaklaşık 28 günde bir olan adet siklusu dört dönem ile karakterizedir.

1. Menstrüel kanama dönemi: Ortalama 5 gün 2. Folliküler faz (proliferasyon) : Menstrüel kanama sonrası başlar.Bu dönemde yumurtalıktaki folliküllerin (yumurtalıklarda yumurta barındıran içi su dolu minik kesecikler) gelişim dönemidir.Ayrıca yine bu dönemde endometrium (rahimin iç tabakası) hücrelerinin çoğalıması (proliferasyon) söz konusudur.Bu dönemde bütün vücut üreme için hazırlık aşamasındadır. 3. Periovulatuar faz: Yumurtlamanın (Ovulasyon) olduğu dönemdir.Bu dönemde spermlerin kolayca rahim ve tüplerden geçip yumurtalara ulaşabilmesi için vajenden salınan salgılar artar ve daha akışkan hal alır.Cinsel istekte artış gözlenir. 4. Luteal faz (sekresyon fazı):Yumurtlama (ovulasyon ) sonrası yumurtanın çatlayıp korpus lutema dönüşüp progesteron salgılaması sonucu endometriumun (rahim iç tabakası) kalınlaşması ile karakterizedir.Bu dönemde rahimde büyüme, vücutta şişkinlik ve göğüslerde hassasiyet, ağrı olur.

Adet döngüsünün ya da siklusunun ilk aşaması beyindeki hipotalamus adı verilen bölgeden salgılanan gonodotropin salgılatıcı hormondur (Gonadotropin releasing hormone, GnRH). GnRH direkt olarak yine beyinde yer alan hipofiz bezinin ilgili kısımlarını uyararak folikül uyarıcı hormon (Follicle Stimulating Hormone, FSH) salgılanmasını başlatır. FSH'nın hedefi adından anlaşılacağı gibi yumurtalıklar içinde bulunan foliküllerdir. FSH salgısı adet kanaması ile birlikte başlar. Folikül, içinde yumurta hücresini barındıran keseciğe verilen isimdir. Ergenlik dönemindeki bir kız çocuğunun yumurtalıklarında yaklaşık 400.000 folikül bulunur. Bu foliküller primer oosit ya da premordial folikül olarak adlandırılır.

Her adet döneminde, hipofizden salgınanan FSH belirli bir sayıda folikülü büyümek üzere uyarmaya başlar. Yumurtalık içinde bulunan binlerce folikülden hangilerinin büyümeye başlayacağı önceden bilinemez. Recruitment adı verilen bu seçimin hangi mekanizmalar ile gerçekleştiği bilinmemektedir. Uyarılan foliküller büyürken folikül içinde bulunan granüloza hücreleri de östrojen adı verilen kadınlık hormonunu salgılamaya başlarlar. Günler geçip foliküller büyüdükçe kandaki östrojen miktarı da artar. Artan bu östrojenin 2 görevi vardır. İlk görevi hipofizi etkileyerek artık daha fazla FSH üretmesini engellemektir. Hipofiz bir tür termostat görevi görür. Östrojen yükseldikçe beyin yeteri kadar folikülün büyümeye başladığını anlar ve FSH üretimini azaltır. Östrojenin diğer görevi de rahimin içini döşeyen ve endometrium adı verien zar tabakasını kalınlaştırmaktır. Bu zar tabakasının görevi bir gebelik olduğunda embryonun yerleşmesi için yataklık etmektir.

Östrojen artıp endometrium kalınlaştıkça kanama da azalır ve sonunda tamamen kesilir. Foliküller büyümeye devam ederken bunlardan bir tanesi seçilerek baskın hale gelir. Bu olayın mekanizması ve hangi faktörlerin baskın folikülün seçiminde etkili olduğu tam olarak bilinmemektedir. Ancak FSH'nın bağlandığı reseptör sayısı fazla olan ve bu nedenle kandaki FSH miktarı azalmasına rağmen tüm FSH'yı etkili şekilde kullanabilen folikülün baskın hale geçtiği düşünülmektedir. Seçilmiş olan baskın folikül büyümesini ve östrojen salgılamasını sürdürürken diğer foliküller artık daha fazla büyümezler ve gerilemeye başlarlar.
Foliküller gelişim aşamasında premordial, preantral, antral ve preovulatuar folikül olarak adlandırılırlar. Gerileyen foliküller gelişimlerini preantral aşamaya kadar sürdürebilirler ve bu aşamadan sonra gerilemeye başlarlar. Bu olay siklusun 5-7. günlerinde gerçekleşmektedir. Antral folikül aşamasına ulaşan folikülün içindeki granüloza hücre sayısı artmaya devam ederken içinde de sıvı birikmeye başlar. Biriken bu sıvı ultrasonografide saptanabilir ve küçük bir kist gibi görünür. Baskın olan folikül 18-20 mm çapa ulaştığında artık çatlamaya hazırdır. Bu dönemde kandaki östrojen düzeyi ani bir artış gösterir. Kan östrojen düzeyi 200 pg/mL üzerine çıkıp yaklaşık 50 saat bu düzeyde kadığında hipofiz bezini uyararak luteinize edici hormon (LH) salgılanmasını başlatır. LH miktarları kanda hızla yükselir ve daha sonra hızla düşer. Buna LH piki adı verilir ve bu olay yumurtlama olmasını sağlar. LH pikinden 34-36 saat sonra yumurtlama gerçekleşir ve baskın olan folikül çatlayarak içindeki sıvı ve yumurta hücresi yumurtalık dışına atılır. Atılan bu yumurta hemen tüp tarafından yakalanır. Yumurtlama gününe kadar östrojen düzeyleri artış gösterdiğinden endometrium tabakası da kalınlaşmaya devam etmektedir. Adet siklusunun bu aşamaya kadar olan kısmı folliküler ya da proliferatif faz olarak isimlendirilir. Ovülasyondan hemen önce folikül içindeki granüloza hücreleri büyür ve içlerinde lutein adı verilen sarı bir madde birikmeye başlar. Granüloza hücrelerindeki büyüme ovülasyonu takip eden 3 gün bounca devam eder. Bu aşamada yine folikülün yapısında bulunan teka hücreleri ile birlikte diğer kadınlık hormonu olan progesteronun üretimi başlar.
Progesteron endomertiumu etkileyerek artık daha fazla kalınlaşmasına engel olur. Kalınlaşması duran endometrumun içinde salgı bezleri gelişmeye başlar. Salgının amacı olası bir gebelikte embryo endometrium içine gömülene kadar onun canlılığını devam ettirecek mikroortamı sağlamaktır. Ovülasyondan sonra folikülün yumurtalık içinde kalan kısmı korpus luteum ya da sarı cisim olarak adlandırılır. Temel görevi progesteron salgılamak olan corpus luteum gebelik olmazsa ovülasyondan 9-11 gün sonra hızla küçülmeye başlar, dejenere olarak progesteron salgılaması azalır ve 14. günde ömrünü tamamlar. Gebelik olması durumunda ise plasenta kendi progesteronu üretecek hale gelene kadar (yaklaşık 90. gün) hormon salgılamayı sürdürür.
Dejenerasyonun hangi mekanizma ile gerçekleştiği bilinmemektedir. Progesteron salgısı azalınca endometrium üzerindeki etkisi de azalır ve kalınlaşmış olan endometrium dökülmeye (yıkılmaya) başlar. Bu dökülme sonucu damarlar da açılır ve kanama başlar. Yıkılan doku ve kan rahim ağzından geçerek vücut dışına atılır. Bu kanamaya adet kanaması adı verilir.

Adet kanaması ile birlikte yeni bir siklus başlar. Folikül gelişimi ile birlikte başlayan östrojen endometriumun yeniden kalınlaşmasını uyarır ve endometrium kalınlaşırken açılmış olan kan damarları da onarılır ve yeni bir siklus başlar. Bu döngü ilk adet kanamasından menopoza kadar bu şekilde devam eder.Siklusun ovülasyondan sonraki dönemi luteal faz ya da sektretuar faz olarak adlandırılır. Bu fazda korpus luteumun ömrü sabit olduğu için (14. gün) adet süklusunun süresini belirleyen ovülasyon öncesi dönem yani folliküler fazdır.

adet_donemi.jpg

Şekil: Adet Dönemi
Çocuk sahibi olamayan kadınların %25' inde ovulasyon (yumurtlama) düzensizlikleri vardır bunun nasıl oluştuğunu anlayabilmek için, yumurtalık fonksiyonlarının bilinmesi gerekir.
Üreme çağında yumurtalıkların iki ana fonksiyonu vardır; bunlardan biri düzenli adet kanamalarının arasında yumurta üretimi, diğeri ise östrojen ve progesteron hormonlarının salınmasıdır. Bu hormonlar yumurtayı döllenmeye, Fallop tüplerini de embryo transferine hazırlar ve döllenen embryonun rahimde tutunabilmesi için gerekli ortamı sağlar. Beyindeki hipofiz bezinden yumurta gelişimini uyaran hormon (FSH) ve yumurtanın olgunlaşarak çatlamasını uyaran hormonların (LH) salınımı ile yumurta gelişimini ve yumurtalıklarda hormon üretimini kontrol eder. Adet kanaması sonrasında FSH ve LH hormonlarının etkisi ile folikül gelişimi başlar, östrojen salgılayan her folikül bir yumurta içerir. Menstruel siklusun (adet dönemi) ortasında yumurtlama gerçekleşir. Baskın olan folikül çatlar ve yumurta Fallop tüplerine atılır, çatlayan folikülün hücreleri progesteron hormonu salgılar. Boş folikül büzüşür ve oluşan sarı renkli yapıya korpus luteum adı verilir. Menstruel siklusun luteal faz denen ikinci döneminde korpus luteumdan östrojen ve çok miktarda progesteron salgılanır.
Eğer döllenme gerçekleşirse döllenen yumurta (embryo) Fallop tüplerinde üç dört gün geçirdikten sonra rahme gelerek endometrium denen rahmin iç tabakasına yerleşir. Östrojen ve progesteron rahmi embryonun tutunabilmesi için hazır hale getirir ve embryonun besinini sağlar. Eğer döllenmiş yumurta rahme tutunamazsa bu hormonlar yumurtlamadan iki hafta sonra iyice azalır, ve rahmin iç tabakası dökülür, bu da adet kanamasına neden olur. Menstrüel siklus tekrar başlar.
Çocuk sahibi olamayan kadınların %25' inde ovulasyon (yumurtlama) düzensizlikleri vardır. Bazal vücut ısısı ölçümü ile yumurtlamanın gerçekleşip, gerçekleşmediği anlaşılabilir. Kadın adet döneminin ilk gününden itibaren her sabah uyandığında derece ile ağızdan vücut ısısını ölçer ve tabloya işler. Yumurtlama gerçekleştikten hemen sonra vücut ısısı 0.5oC artar. Eğer yumurtlama gerçekleşmezse vücut ısısı değişmez. Kanda veya idrarda Luteinize Edici Hormon (LH) düzeyi belirlenerek de yumurtlamanın olup olmadığı belirlenir. Ayrıca ultrason ile yapılan takipler ile de yumurtalıklardaki folikül gelişimi ve yumurtlamanın olup olmadığı belirlenebilir.

Yumurtlamadaki problemler birçok nedene bağlı olabilir. Diyet, kullanılan ilaçlar ve yaşam tarzı yumurtlamayı etkiler. En sık görülen neden beyin yumurtalık aksının düzenli çalışmamasıdır. Daha nadir olarak yumurtalıkların kendindeki bir problem yumurtlama bozukluklarına neden olur.

Beyin yumurtalık aksının çalışmasındaki problemler iki değişik şekilde görülebilir. Hipotalamik pitüiter fonksiyon bozukluğunda hastada adet düzensizliği ve yumurtlama bozuklukları görülürken Hipotalamik pitüiter yetmezlikte yumurtlama hiç gerçekleşmez ve hasta adet görmez.

Hipotalamik pitüiter fonksiyon bozukluğu yumurtlama bozukluklarının en sık görülen ve en kolay tedavi edilebilen nedenidir. Bu durum şişmanlığa, strese, kullanılan ilaçlara ve polikistik over sendromu olarak adlandırılan nedenlere bağlı olabilir.

Hipotalamik pitüiter yetmezlik nadir görülen bir durumdur. Yumurtalıklara beyinden hiç bir hormonal uyarı gitmediği için folikül gelişimi ve yumurtlama gerçekleşmez.

Yumurtalıklarda görülen yetmezlikte yumurtlama bozukluklarının nadir görülen bir diğer nedenidir. Bu bağışıklık sistemindeki bozukluklara, doğuştan olan problemlere veya enfeksiyonlara bağlı olabilir.

Yumurtlama gerçekleşmeyen hastalarda ilaç kullanılarak follikül gelişimi ve yumurtlama sağlanır. Uygulanan tedavi ile hastaların yaklaşık % 50' si altı ay içinde gebe kalır.
 
---> Genel Jinekolojik Bilgiler

Premenstrual Sendrom (PMS) (Adet öncesi gerilim)

Premenstrüel sendrom birçok sağlıklı kadında menstrüel siklusun ikinci döneminde görülen fiziksel ve duygusal değişikliklerdir. Ovulasyon sonrasında başlayan yakınmalar menstrual kanama öncesindeki bir hafta boyunca çok yoğunlaşır. Bu yakınmalar menstrual kanamanın başlamasıyla azalır. Kadınların % 80’i menstruasyon öncesi dönemde bazı fiziksel ve duygusal değişikliklerden yakınır. Bu kadınların %40’ında yakınmalar kendilerini, etraflarındaki kişileri ve normal aktivitelerini etkileyecek kadar fazla olabilir. Vakaların %7’sinde ise yakınmalar günlük aktivitelerin yapılmasını tamamen etkileyecek kadar ağır olabilir. Hormonlara bağlı olduğu düşünülen premenstrüel sendromun neden kaynaklandığı kesinlik kazanmamıştır. Birçok kadın yaşı ilerleyip hormonal düzensizlikler arttıkça premenstrüel sendroma bağlı yakınmalarının arttığından bahseder. Bu sendrom ovulasyonun gerçekleştiği sikluslarda görülür.
Ovulasyon ile artan progesteron hormonunun bu sendroma neden olduğu düşünülmüş fakat doğrulanamamıştır. Premenstrüel sendroma bağlı bazı yakınmaların progesteron kullanımı ile azalması da araştırmacıları bu düşünceden uzaklaştırmıştır. Bazı vitamin ve mineralleri eksikliğinin de bu sendroma yol açtığı düşünülmektedir. Endorfin ve seratonin adı verilen maddelerin azalması,Prostglandin ve steroid ürünlerinin dengesizliği,çinko, magnezyum, B6 vitamin eksiklikleri,genetik ve psikolojik yatkınlık suçlanan nedenler arasındadır.

Premenstrüel sendromda ortaya çıkabilecek şikayetler şu şekilde sıralanabilir; Aşırıalınganlık,yorgunluk,öfke, kaygı, üzüntü,huzursuzluk,konsantrasyon bozukluğu,kararsızlık,suçluluk hissi,işten ve toplumdan kaçma,cinsel ilişki isteksizliği,iştah kesilmesi göğüslerde hassasiyet, şişkinlik hissi ,baş ağrısı, kabızlık veya ishal, eklem ağrıları, titreme, uyuşma hissi,çarpıntı ve sıcak basması.
Sağlıklı beslenmek, fazla karbonhidrat içeren öğünlerden özellikle tatlı besinler ve çikolatadan, çok tuzlu yiyeceklerden, kafein içeren kolalı içeceklerden, kahve ve sigaradan uzak durmak, ideal kiloyu korumak, yeteri kadar kalsiyum (1500 mg/gün) almak, lifli yiyecekler,bol sebze, meyve yemek ve bol su içmek premenstrual sendroma bağlı yakınmaları önleyebilir.Premenstrual sendroma bağlı yakınmaların azaltılabilmesi için sağlıklı beslenme, kalsiyum, magnezyum ve manganez gibi minerallerin ve A, B6 ve E vitaminlerinin alınması önerilir. Ayrıca yakınmalara göre ağrı kesiciler, antidepresanlar (depresyonu önleyen ilaçlar), doğum kontrol hapları ve idrar söktürücüler kullanılabilir.
Son yıllarda L-Triptofan adı verilen amino asitin (proteinlerin yapı taşları) kullanılmasının premenstrual sendroma bağlı yakınmaların önlenmesinde yararlı olduğu gösterilmiştir. L-Triptofan özellikle vücutta su tutulmasını, göğüslerde gerginlik ve hassasiyeti, duygusal bozuklukları ve baş ağrısını azaltır. Bazı herbal preparatlar da (doğal otlardan hazırlanan ürünler) premenstrual sendroma bağlı yakınmaların önlenmesi için kullanılmaktadır. Bu ürünlerin etkinliği ile ilgili yeterli sayıda çalışma yoktur. Birçok kadın menstruasyon öncesindeki dönemde çikolata ve tatlı yiyecekler gibi bazı besinleri yemek için aşırı istek duyabilir. Çikolata , kolalı içecekler ve kahve gibi kafein içeren besinlerin fazla tüketilmesi yakınmaları arttırabilir. Kafein içeren besinler özellikle göğüslerde şişlik ve hassasiyeti arttırır, baş ağrısını şiddetlendirir.
 
---> Genel Jinekolojik Bilgiler

ADET SIRASINDA ORTAYA ÇIKABİLEN PSİKOLOJİK DURUMLAR:

Aşırı alınganlık
Yorgunluk
Öfke, kaygı, üzüntü
Huzursuzluk
Konsantrasyon bozukluğu
Kararsızlık
Suçluluk hissi
İşten ve toplumdan kaçma
Cinsel ilişki isteksizliği
İştah kesilmesi bunların başlıcalarıdır.

FİZİKSEL OLARAK BELİREBİLECEK ŞİKAYETLER:

Göğüslerde hassasiyet, şişkinlik hissi
Baş ağrısı
Kabızlık veya ishal
Eklem ağrıları
Titreme
Uyuşma hissi
Çarpıntı ve sıcak basmaları
 
---> Genel Jinekolojik Bilgiler

Adet Kanamasının Geciktirilmesi

Sosyal hayat içerisinde kadınların çekindikleri ve rahatsız oldukları konulardan birisi de zamansız adet görmektir. Örneğin izin döneminde adet görecek olan ya da düğününe birkaç hafta kala balayı döneminde adet göreceğini fark eden kadın doğal olarak huzursuz olur. Bu adet dönemini atlatmak ya da en azından işi sona erene kadar geciktirmek için yöntemler araştırmaya başlar. Bu yöntemlerin çoğu eşinden dostundan duyduğu ya da daha önce başka bir arkadaşının kullandığı yöntemdir. Oysa bu tür bir bilgi neticesinde elde edilen ilacı kullanmak ya da eczaneye giderek adet geciktirici ilaç almak zaman zaman oldukça olumsuz sonuçlar verebilir. Ya da daha kötüsü adet kanamasının zamanından önce getirmek için eczaneden adet söktürücü olarak tabir edilen ancak aslında hiçbir şekilde bu amaç için kullanılmayan ilaçlardan temin ederek kanamasını vaktinden önce görmeye çalışabilir. Bu tür davranışlar kişinin hormonal dengesinde sonradan düzeltilmesi çok zor düzensizliklere neden olabilir.

Jinekologlar olarak profesyonel yaşantımız içinde adet gecikmesi olan kadınların eczaneye giderek eczacı önerisi ile adet söktürücü ilaç kullandıklarına sıkça tanık oluyoruz. Oysa tıp bilminde ve farmakolojide "adet söktürücü" olarak tabir edilen bir ilaç grubu yoktur. Bu amaçla kullanılan ve bazı sorumsuz eczacıların hatta eczane kalfalarının kendi kafalarına ve sınırlı bilgilerine göre önerdikleri ilaçlar vardır. Bu kişiler bir yerde kendilerine göre haklıdırlar. Zira hekimlerin adet gecikmesi olan kişilerde reçete ettikleri ilaç sayısı birkaç tane ile sınırlıdır.

Eczacıların farkında olmadığı ise hekimin bu ilacı yazarken adet gecikmesinin altında yatan patolojik bir durum olmadığını saptadığıdır. Örneğin gebe olduğu için adet gecikmesi olan bir kişinin eczaneye giderek adet söktürücü iğne istediğini düşünelim. Eczacının da gebelik testi yaptığını ve sonuç negatif çıktığı için kadını bu tür bir iğne yaptığını farz edelim. İdrarda yapılan gebelik testlerinin yanılma oranının kısmen yüksek olduğunu düşündüğümüzde bu kadın iğneden sonra da adet görmeyecektir. Eğer gebelik ürünü içeride hayatını kaybeder ise kanama olmayacağından kadının hayatını dahi tehdit edebilecek komplikasyonlar ortaya çıkabilecektir. Ya da bu kadının gebeliği bir dış gebelik ise, gebelik rüptüre olabilecek ve iç kanama nedeni ile kadının hayatı yine tehlikeye girebilecektir. Gebelik olmasa bile adet gecikmesinn nedeni hormon salgılayan bir yumurtalık kisti olabilir. Bu durumda da hastanın tedavisi yetersiz kalacaktır. Olası bir komplikasyonda eczacının sorumluluğu yoktur. Oysa hekim bu tür bir vakada jinekolojik muayene, ultrasonografi ve kan tetkiklerini yaparak adet gecikmesinin patolojik bir nedene dayanmadığını gösterek ilaç reçete eder.

Adet kanamasının tarihi uygunsuz bir zaman denk geldiğinde en uygun yöntem kanamayı erkene almaya çalışmak değil geciktirmektir. Bu amaçla çeşitli ilaçlar kullanılabilir. Örneğin doğum kontrol hapı kullanıyorsanız iki kutu arasında bir hafta ara vermeyerek, ilk kutu bitiminde hemen yeni bir kutuya başlayarak o periodunuzu geciktirebilirsiniz.İkinci kutudan sonra ise ara vermeniz gereklidir. Eğer herhangi bir ilaç kullanmıyorsanız doktorunuzla görüşmelisiniz. Kendise size uygun bir ilaç önerecektir. Bu tür ilaçlar kullanmak için kist vb. gibi herhangi bir patolojik durum olmamalıdır. Unutmayın adet geciktirmek amacı ile alınan ilaçlar en fazla 10 gün süre ile kullanılmalı ve beklenen adet kanamasından 3 gün önce başlanmalıdır.
 
---> Genel Jinekolojik Bilgiler

ADOLESAN (ERGENLİK DÖNEMİ) VE JİNEKOLJİK SORUNLAR Adolesan dönemi çocukluk ile erişkinlik arasındaki geçiş dönemidir. Bu dönemde, fiziksel, cinsel ve psikososyal gelişim sonrası erişkin bireyler ortaya çıkmaktadır. Kimi zaman çocuk olarak, kimi zaman erişkin olarak değerlendirilen adolesanlar, esasında kendilerine özgü problemleriyle hak ettikleri ilgiyi bugüne kadar bulamamışlardır. Bu dönemde görülen fiziksel ve cinsel gelişim ergenlik olarak adlandırılır.(10-19 YAŞ)

ADOLESAN JİNEKOLOJİSİ
Jinekolojik sorunlar

Amenore
Dismenore
Adet Düzensizlikler
Disfonksiyonel uterus kanamaları
Polikistik over sendromu
Vajinal akıntılar

AMENORE

Menstruasyon kanamasının olmaması.

Primer Amenore: * Pubertal gelişimi başlamamış olanlarda 14 yaşa kadar
* Pubertal gelişimi başlamış olanlarda 16 yaşa kadar menstruasyon olmaması.

Sekonder Amenore: * Menarştan 18 ay sonra,
* Regüler adetten 6 ay sonra,
* Oligomenore durumunda, ardışık 3 adet döneminde menstruasyon olmaması.

AMENORE SEBEPLERİ

1. Geçikmiş Puberte ile beraber amenore

* Pubertenin başlama yaşının ortalama değerlerden 2 standard deviasyon geri olmasıdır.
* 13.5 yaşında göğüs gelişiminin başlamamış olması,
* 14 yaşında pubik kıllanmanın olmaması,
* 16 yaşında mensin olmaması,
* Telarş ile menarş arasında 5 yıldan daha fazla zaman geçmiş olması,


2. Normal puberte ile beraber amenore.

* Hiperandrojenizm
* Hipotalamik-hipofizer-overyel aksın immatüretisidir.
* Hamilelik ve laktasyon diğer fizyolojik amenore nedenleridir.

3. Genital yol anomalileri ile olan amenoreler.

* Amenore, embroyonik müllerien sistemden orjin alan yapıların anormal gelişimi,
* Embriyonik erkek gonadları Müllerien inhibisyon ürünleri salgılarlar.
* Müllerien sistem yapıları, vajenin 2/3 üst kısmı, uterus, fallop tüplerinden oluşmaktadır.

AMENOREDE TEDAVİ AMAÇLARI;

Ovulatuvar siklusu restore etmek.
Hormon replasman tedavisi (östrojen-progesteron tedavisi) (OCP).
Anksiyeteyi önlemek.
Sık değerlendirme.

DİSMENORE;

Menstrual dönemdeki ağrı.
Patogenezinde prostaglandinlerin rolü vardır

Primer Dismenore
Spesifik bir patoloji yok

Sekonder Dismenore
Pelvik organ patolojilerinde durumlarında (endometriozis, salpenjit veya müllerien sistemin konjenital anomalileri v.s.)

Dismenore Tedavisi

* Non-Steroid Antienflamatuar
* Oral Kontraseptifler
* Ca Kanal Blokerleri
* Akapuntur
* Transkutan Elektrik Sinir Stimülasyonu

ADET DÜZENSİZLİKLERİ

* Normal menstrual siklusta;
Aralık: 21 - 45 gün
Süre: 3 - 7 gün
Kan kaybı: 30 - 40 ml (< 80 ml)
(Siklusta değişiklikleri adolesanlarda, yetişkinlerden daha sıktır)..

Normal Menstrual Siklus

Folliküler Faz
Ovulatuar Faz
Sekretuar Faz

1- Folliküler Faz

* GnRH etkisi ile FSH ve LH artar.
* Dominant bir follikül oluşur, diğerleri atrezik olur.
* Yükselen östrodiol endometriumu prolifere eder.
* Orta folliküler safhada, östrodiolun (-) feedback etkisi ile FSH azalır, (+) feedback etkisi ile LH artar.

2- Ovulatuar Faz

* Follikül üzerinde LH reseptörlerinde proliferasyon.
* Periovulatuar fazda daha fazla östrodiol salgılanması.
* Daha fazla endometrium proliferasyonu.
* Yükselen LH seviyesi progesteron salgılatır ve folliküldeki granülosa hücrelerini luteinize eder.
* Progesteron daha fazla LH ve FSH’ı stimüle eder.
* Artan LH,follikülü rüptüre eder, oosit ortaya çıkarır.

3- Sekretuar Faz

* Pulsatif GnRH salgılanması daha az sıklıkla olur.
* LH ve FSH kademeli olarak azalır.
* C.Luteum progesteron ,17-OH progesteron salgılar.
* Yükselen FSH ve LH cevap olarak endometrium sekretuar faza girer.
* Gebelik yoksa luteolisiz başlar, östrodiol ve progesteron azalır.


Ovulasyon, menarştan (ilk adet kanaması) 1 - 1.5 yıl sonra, noktürnal pulsatil salgılama tipinin 24 saatlik salgılama tipine dönmesi ile başlar.

Menarştan sonraki 2 yıl boyunca adet düzensizliği olabilir.


DİSFONKSİYONEL UTERUS KANAMALARI (DUK)

* Disfonksiyonel utrus kanamaları (DUK), yapısal patoloji olmadan anormal endometrial kanama ile tanımlanmaktadır.

Menoraji: menstrual periodda fazla kanama,
Metroraji: sık ve irreguler kanama,
Menometraji: menoraji + metroraji.

DUK TA AYIRICI TANI

Hipotalamus, hipofiz ve over aksının immatür olması,
Gebelik,
Uterus ve vajen anormallikleri,
Endokrin anormallikler (hipotiroidizm, hipertiroidizm, hiperprolaktinoma, cushing, addison)
Sistemik hastalıklar (karaciğer hast., böbrek hast., lösemi, demir eksikliği anemisi, antikonvülzanlar ,intrauterin aletler, endometriosis)
Koagülapatiler ile beraberdir.

TEDAVİ

Hb değeri; * >12 gr/dl; demir tedavisi
* 10 - 12 gr/dl; demir + oral kontraseptif tedavileri
* <10 gr/dl ve aktif kanama; demir + oral kontraseptif tedavileri ve hospitalizasyon
Hemostaz medikal tedavi ile düzelmezse;dilatasyon + küretaj
Von Willebrand (tip 1)’lı hastalarda; desmopressin

POLİKİSTİK OVER SENDROMU
(Fonksiyonel over hiperandrojenizm,Kronik hiperandrojenik anovulasyon)

Tanı kriterleri (Dünya Sağlık Örgütü - 1990);

– Hiperandrojenizm,
– Menstrual disfonksiyon,
– Hiperandrojenizmin klinik bulguları,
– KAH’yi ayırt etmek,
– İnsülin resistansı,
– Perimenarşial başlangıç,
– LH / FSH oranının artması,
– Ultrasonografik polikistik overlerin görülmesi.

PCO’lu adolesanlarda 4 önemli fizyolojik olay, anormal bir duruma dönüşür;

* LH sekresyonunun maturasyonu
* Adrenal androjen üretiminin artması
* Body mass’in artması
* İnsüline dirençli diabetes mellitusun gelişmesi.


PCO’de TANI;

Hirsutizm, menstrual anormallikler ve obesite bulguları gözden geçirilmelidir.
Ayırıcı tanı; idiopatik hirsutizm, geç başlangıçlı KAH, ilaç etkileri, Cushing sendromu ve hastalığı, over ve adrenal bez tümörleri.
Laboratuvar tetkikleri; LH, FSH, prolaktin, TSH, total ve serbest testosteron, DHEA-SO4, lipid profili.

TEDAVİ

Kilo kaybı (periferal östrojen üretimi, insülin resistansı, overyal androjen üretimi ve kardiovasküler (KVS) risk azalır).
OCP (östrojen + progesteron)
Antiandrojen ilaçlar; Spiranolakton, Siproteron asetat, Finasteride, Flutamid,
GnRH anologları ve glukokortikoidler alternatif ilaçlar.
Metformin ve troglitazon (insülin resistansını ve overyel androjen üretimini azaltır)
Wedge rezeksiyon, ilk tedavi yöntemi değildir.
Sigarayı bırakmak faydalı.

VAGİNAL AKINTILAR
Fizyolojik Lökore
Menaştan hemen önce veya menarş sırasında görünür.
Akıntı tipik olarak berrak veya beyazımsıdır
Kıvamı hormonal etkilere bağlı değişebilir.
Kokusuz. Menarştan 1 yıl önce vajinal floaraya laktobasiller egemen olur ve pH aside döner.

Deskuame epitel hücrelerinden oluşan fizyolojik bir lökore, servikal mukus gelişir.

Fungal Enfeksiyonlar ( Monilia, Candida )

Antibiotik tedavisi sonrası gelişir.
Vulvada kaşıntı.
Menstruasyon öncesi peynir kıvamında akıntı.
Vaginal kültür genellikle gereksizdir.

Bakteriyel Enfeksiyonlar a) Cinsel yönden aktif olmayanlarda
Gardnerella, Haemophilus, Peptococcus,Lactobacili
b) Cinsel yönden aktif olanlarda
Trichomonas
Kötü kokulu, hafif akıntı
 
---> Genel Jinekolojik Bilgiler

TOKSİK ŞOK SENDROMU (TŞS)

Toksik Şok Sendromu ilk kez 1978 yılında tanımlanmış Staphilococcus aureus adı verilen bakterilerin yol açtığı ciddi seyreden bir enfeksiyon hastalığıdır.

Normal vajinal flora her zaman vajinada bulunan ve normal şartlarda vücuda zarar vermedikleri halde direncin düştüğü bazı hallerde enfeksiyon ve dolayısıyla akıntıya neden olabilen bir grup mikro organizma için kullanılmaktadır. Bunlar; Döderlein ve Smegma basilleri,stafilokoklar, streptokoklar ve E. Coli dir. Bu bakterilerin fermentasyonu ile sağlanan asidik ortam, vajeni enfeksiyonlardan koruyan primer mekanizmadır.Vajinal tampon kullanan bayanlarda tamponun uzun süre değiştirilmemesine bağlı olarak bakteriler için oldukça iyi bir besiyeri oluşturan kan vajinada uzun süre bekler ve bu bakteriler hızla çoğalarak yaydıkları toksinler kadının kanına geçer ve Toksik Şok Sendromu gelişir.

Toksik Şok Sendromuna Bağlı Yakınmalar: Ateş,Deri döküntüsü ve deride soyulma,Kas ağrısı,İshal,Ani tansiyon düşmesi.

Toksik Şok Sendromundan korunmak için tampon kullanırken 4-6 saat aralıklarla değiştirmek, gece yatarken tampon yerine ped kullanmak, tamponu yerleştirmeden önce elleri yıkamak ve temizliğe dikkat etmek gerekir.

Öncelikle sağlıklı,adet gören ve çoğu kez tampon kullanan kadınları, nadiren erkekleri de etkileyebilen birden çok organ sistemini tutan akut bir hastalıktır. Hastaların %90’ı 30 yaşın altındaki kadınlardır. En çok adet sırasında süperabsorban vaginal tampon kullanan ve bunu da tüm menses boyunca değiştirmeyen kadınlarda ortaya çıkmaktadır. %30 oranında aynı hastada tekrarlayabilen bu durum mortalitesi %2.5-13 arasında değişmektedir. En sık izole edilen etkenler Staphylococcus aureus faj grup 1,tip 29 ve 52’dir.

Hastalığın ortaya çıkışından bu mikroorganizmaların salgıladığı pirojenik ekzotoksin Cve enterotoksin sorumlu tutulmaktadır. TSŞ ortaya çıkışında üç hazırlayıcı unsurun bulunması gerekmektedir.

1. Hasta S.aureus ile kolonize ve infekte olmalıdır (normalde vaginada S.aureus%10 oranında kolonizedri).
2. Bu mikroorganizmalar spesifik toksin üretebilmelidir.
3. Bu toksinler bir giriş deliğinden sistemik dolaşıma karışabilmelidir (normal sağlıklı kadında,adet sırasında kullanılan tamponlar vaginayı travmatize ederek bu giriş deliğini oluşturmaktadır). Klinik olarak en önemli bulgu 39 derece üzerinde olan bir ateştir. Buna ek olarak hücresel düzeyde kapiller permaabilite bozulduğundan periferik vasküler direnç düşmekte ve tedaviye oldukça zor yanıt veren hipotansiyon gelişmektedir. Yüzde tipik döküntü (5-10 gün sonra özellikle avuç içi) ve diare baş ve boğaz ağrısı,yaygın miyalji,baş dönmesi ve senkop görülebilir. Bilateral konjunktivit ve farenjit tabloya eklenebilir. Çoğu kez oligüri, anüri, pulmoner ödem ve efüzyon gelişir.

Erişkinin sıkıntılı solunum sendromu (ARDS)(Adult Respiratory Distress Syndrom) geliştiğinde prognoz oldukça kötüdür. Ölüm tedaviye cevapsız hipotansiyon,solunum yetmezliği veya yaygın intravasküler koagulopati (DIC) ile olur. Tedaviye klasik şok tedavisi ile başlanmalıdır. Bunun yanında; tampon öyküsü varsa bu hemen uzaklaştırılmalı ya da bir abse düşünülüyorsa hemen boşaltılamlıdır. Nüks oluşumu ve bakteriyemiyi kontrol altına almak için B-laktamaz’a dirençli nafisisilin,oksasilin,vankomisin gibi antibiyotikler peroral olarak başlanmalı ve en az 10 gün süreyle kullanılmalıdır. Birkez bu sendroma maruz kalmış kadınlarda,tampon kullanımı yasaklanmalı ya da absorbsiyon gücü az olan tamponların sık aralıklarla değiştirilmesi öğütlenmelidir. Önemli olan; oldukça ağır seyredebilen bu sendromun gelişmesini önlemektir.
 
---> Genel Jinekolojik Bilgiler

KÜRTAJ (GEBELİK SONLANDIRILMASI)

Kürtaj veya gebelik sonlandırılması, rahim içerisindeki bir gebeliğin çeşitli özel yöntemlerle dışarıya alınması, boşaltılması işlemidir. İstenmeyen gebeliklerin sonlandırılması ülkemizde reşit kadınlara tanınan yasal ve çağdaş bir haktır. Kürtaj işlemi yalnızca Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı tarafından ve bu konuda sertifikası olan hekimlerce uygulanır. Deontoloji kuralları gereği ve Hipokrat yeminine sadık kalınarak hastaya yapılan işlem hakkında hasta dışında kimseye bilgi verilmez.Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre istenmeyen gebelikler kadının arzusuyla 10. gebelik haftasına kadar sonlandırılabilir. Kişi evli ise eşinin de onayı gerekirken, evli değil ise ve 18 yaşını doldurmuş ise kendi isteği ve rızası yeterlidir. Yaşı 18’den küçük bayanlarda ise velinin onayı gereklidir.
Gebelik esnasında, annenin sağlığını riske atabilecek bazı durumlarda ve bebekte ortaya çıkabilecek, yaşamını idame ettirmesine engel teşkil edecek bir takım problemler tesbit edildiği durumlarda anne ve babanın onayı alınarak 10 haftadan daha büyük gebelikler de sonlandırılabilir. Böyle bir durumda birden fazla uzman doktorun kurul kararı vermesi gereklidir.
Gebelik sonlandırılması çeşitli yöntemlerle gerçekleştirilir.Yurt dışında bazı ülkelerde kullanılan düşük ilacı (RU-486) Türkiyede kullanılmamaktadır.Türkiye’de bu amaçla herhangi bir ilaç kullanılmamaktadır.Bebeğin rahim dışına tahliyesini sağlayan ilaçlar (bir nevi düşük yaptıran ilaçlar) erken dönemde gebeliği sonlandırmaz.İleri dönemde bebekte anomali tesbit edildiğinde yapılan sonlandırma işlemi medikal abortusdur.Ağrı ve kanamaya yol açan bu ilaçlar bebeğin düşük yoluyla atılmasını sağlar.Ardından gerekirse kürtaj işlemiyle kalan parçalar temizlenir.10 hafataya kadar yapılan yasal sonlandırmada bu işlem uygulanmaz etkili değildir.Ayrıca adet gecikmesinde bazen hekimlerin uyguladıkları ve halk arasında adet söktürücü olarak tanınan hap ve iğneler ise gebelik sonlandırılmasında işe yaramazlar.
Eski yöntemlerden çok farklı olarak teknolojinin gelişmesiyle ve hastanın ağrı duymasını engelleyen , etkisi işlem bittiği an ortadan kaybolan yeni ilaçların sayesinde kürtaj işlemi artık son derece güvenli, ağrısız ve kısa sürede başarıyla gerçekleşmektedir. Kürtaj genel anestezi altında veya lokal anestezi ile gerçekleştirilebilir. Daha önce doğum yapmamış bayanlarda rahim ağzı sıkı ve kapalı olduğundan genel anestezi altında yapılması daha konforludur.Son yıllarda geliştirilen,sadece koldan serum yoluyla verilen anestezi ilaçları çok kısa etkili ve güvenlidir.Kompliklasyon oranı yok denecek kadar azdır,işlem bittiği an hasta uyanır.Daha önce normal doğum yapan bayanlara lokal anestezi ile kürtaj uygulaması da yapılabilir.İşlem bittikten yaklaşık 30-40 dakika sonra kişi evine dönebilir.
Sterilizasyona önem gösterilerek yapılan işlemlerde bir kullanımlık plastik kanüller hem hekime kolaylık sağlar hem de hastayı bulaşabilecek pek çok enfeksiyondan uzak tutar.Gelişmiş ülkelerde kullanılan alet ve ekipmanla gerçekleştirilen kürtaj işleminde deneyimli bir hekim tarafından yapıldığı sürece kürtaj işlemine bağlı gelişebilecek enfeksiyon , asherman sendromu (kürtaj sonrası rahim içinin hgasar görmesi sonucu adet kanaması olmaz),parça kalması,kısırlık gibi durumların hiç biri görülmez.
Kürtaj işlemi son derece kısa süren (duruma göre değişiklik göstermekle beraber ortalama 5-10 dakika) hasta açısından kolay bir işlemdir.İşlem öncesi sterilizasyon için yapılan temizlik ve işlem sonrası kanama ve ultrason kontrolüyle birlikte toplam 10-15 dakikayı bulabilir.
Bu işlemin deneyimli bir hekim tarafından ustaca ve hızlı bir şekilde yapılması gerekir. Rahim içerisinde uzun süre kalınması enfeksiyon ve kanamayı beraberinde getirir,rahim kendini toparlayamaz ve içeride kan birikir ve bunlar daha sonra pıhtılar halinde ağrılı bir şekilde atılır.Koagulum adı verilen bu kan birikintisinin bir diğer sebebi de özellikle daha önce gebelik geçirmemiş, rahim ağzı sıkı olan kişilerin kürtaj sonrası rahim içindeki kanı atamamasıdır (Rahim ağzı spazmı). Böyle bir durumu önceden görebilen hekim kürtajdan önce rahim ağzını yumuşatıp açılmasını sağlayan bir takım ilaçları kişiye uygular ve yeterince açılmayı sağlamak için buji adı verilen aletleri kullanabilir, rahim ağzı yeterince açıldıktan sonra bu boşaltma işlemini hızlı bir şekilde gerçekleştirir.
Bunun yanında rahim içini döşeyen epitelin fazla alınması sonucu endometrium tabakası çok incelir ve adet döneminde kanama olmaz.Eski dönemlerde vakum tekniği kullanılmadan sadece “küret” kullanılarak yapılan kürtajlarda rahim içersinin hasar görme olasılığı daha fazla idi.Gelişmiş ülkelerde ve bizde gebelik sonlandırılması vakum tekniği ile yani enjektör içersine negatif basınçla çekme şeklinde uygulanmaktadır.
Önceki yıllarda, etkili dezenfektan ve antibiyotikler olmaması nedeniyle yapılan işlem sonrasında enfeksiyon olasılığı fazla idi. Kürtaj esnasında veya kürtajdan sonra enfeksiyon kapılırsa rahim içini döşeyen dokuda yapışıklar olur ve bu da adetlerin azalmasına hatta kesilmesine dolayısıyla kısırlığa neden olabilir.(Asherman sendromu).
Bütün bunlardan kaçınmak için rahim içerisi yeterince temizlenmezse de içeride parça kalabilir,şiddetli ağrılı kanamalara neden olur veya ikinci bir kürtaja gerek kalabilir (Rest). Yasal gebelik tahliyesi sınırları içerisinde (<10. gebelik haftası) ve usulüne uygun olarak yapılan kürtaj sonrasında %2-3 oranında gebeliğin bazı parçalarının tam alınanaması sorunu ortaya çıkabilir. Özellikle de rahim içersinde myomu olan ve rahim iç boşluğunun bu myom yüzünden normal anatomisinin bozulduğu durumlarda bu sorun ortaya çıkabilir.Ancak uygulama sonrasında yapılacak ultrason incelemesi ile bu durum hekim tarafından anında fark edilip, gerekirse ultrason eşliğinde görerek kürtaj uygulaması tekrarlanır.Bu kontrol hekim tarafından yapılmadığı taktirde bu durum kendini bir iki hafta geçmesine karşın devam eden kanama şeklinde belli eder
Çok küçük gebeliklerde bazen gebelik ürünü boşaltılamayabilir ve gebelik rahim içersinde devam edebilir. 5 haftadan küçük gebeliklerde bu durum daha sık görülür. Fark edildiğinde 1 hafta sonra işlemin tekrarı gerekebilir. Bu nedenle kürtajın en erken 5-6. haftalarda yapılması gerekir ve kontrole gidilmesi önemlidir.5haftalık gebelik tesbit edilen bir kişinin gebeliğinin sonlandırılması için 1 hafta 10 gün beklemek gerekir.Buna razı olmayan ,bir an önce istenmeyen gebelikten kurtulmak isteyen kişiler bir an önce kürtaj olmak isteyebilir.Doktorun bu durumdan etkilenmeyip,kürtaj için en uygun günü kendisinin belirlemesi gerekmektedir.
Bütün bunların dışında tecrübesiz bir el rahim duvarını delebilir (PERFORASYON).Böyle bir durumda eskiden hasta ameliyata alınıp delinen bölgeye dikiş atılırken ,şimdi kesinlikle böyle bir ameliyata gerek kalmadığı yapılan yayınlarla ortaya konmuştur.Bu durumda yapılacak tek şey antibiotik baskısı altında 10-15 gün kadar o bölgenin kendiliğinden onarılmasını bekleyip kürtaj işlemin ertelemektir.
Görüldüğü gibi kürtaj işlemi çok basit olmakla birlikte pek çok sorunu beraberinde getirebilir.Uygun şartlar altında, tecrübeli kişilerce gereği gibi yapılan gebelik sonlandırmalarında bu tip tehlikeler söz konusu değildir , hijyenik bir ortamda ve uygun teknikle tecrübeli hekimlerce yapılan kürtajlarda ilk gebelik de olsa işlem sonrası komplikasyon oluşma olasılığı yok denecek kadar azdır.
Kürtajdan bir hafta sonra kontrol için tekrar gelmeniz önemlidir. Bu kontrol muayenesinde size ayrıca aile planlaması hakkında bilgi verilecek ve size uygun olan korunma yöntemi tartışılacaktır.
 
---> Genel Jinekolojik Bilgiler

DİSMENORE (ADET SANCILARI) Menstruel Kramplar

Her ay düzenli adet görülmesine karşın adetler çok sancılı olabilir Tıpta bu duruma (dismenore) denmektedir. Menstrual kramplar genellikle hafif olmasına rağmen bazen kadının günlük yaşantısını devam ettirmesini engelleyebilecek kadar şiddetli de olabilir.Kadınların yarısından çoğu kramplardan yakınırken, toplumdaki her yedi kadından birinde ağrılar çok şiddetlidir.Dismenore primer ya da sekonder olabilir.

Primer dismenore ilk adet kanamasından 1-2 yıl sonra ortaya çıkan, 25 yaş civarında ya da çocuk doğurduktan sonra azalan ya da kaybolan ve altta yatan patolojik bir nedenin bulunmadığı dismenoredir.Gebelik gerçekleşmediğinde endometrium adı verilen rahmin içtabakası dökülmeye başlar ve prostoglandin adı verilen maddeler salınır. Bunlar rahimdeki düz kasların kasılmasına ve endometriumun menstrüel kanama ile dökülmesine neden olur.Rahimdeki düz kasların kasılması sırasında şiddetli kramplar hissedilebilir. Prostoglandin düzeyleri bazı kadınlarda çok yükselir, bu da ağrının çok fazla olmasına yol açar. Rahim ile rahim ağzı arasındaki kanalın dar olduğu kadınlarda kramplar daha şiddetli olur. Ayrıca stres de bu krampları arttırabilir.

Sekonder dismenorede ise ağrılı periodlara neden olan spesifik bir hastalık söz konusudur. Sekonder dismenoreye yol açan etkenler ;
Endometriozis.( rahmin endometrium adı verilen iç tabakasının rahim dışında da bulunması)
Pelvik iltihabi hastalık.( Pelvik inflamatuvar hastalık) (PID);üreme organlarının yaygın enfeksiyonu
Yapışıklıklar; Üreme organlarının birbiriyle veya etraftaki dokular ile yapışık olması
Rahim içi araç;Doğum kontrol yöntemi olarak rahim içi araç kullanılması
Rahim ağzında darlık
Rahim içi tümörler (myom) rahim duvarında oluşan iyi huylu kas kitleleridir.
Adenomyozis;Rahim içi dokunun kas tabakası arasına doğru yayılması
Uterus (rahim) pozisyonunun anormallikleri
Premenstrual sendrom;
Yumurtalık kistleri Sekonder dismenoreye yol açan jinekolojik problemlerdir.Ağrının nedeni bulunarak tedavi edildiğinde menstrual kramplar azalır.Menstrual kanama sırasındaki ağrının şiddetinde bir artma olduğunda mutlaka hekime başvurulması gerekir.
Primer dismenorede ise alınacak önlemler: Yeteri kadar dinlenme, uyku ve düzenli egzersiz yapılması krampların şiddetini azaltır. Karın bölgesine sıcak pedlerin yerleştirilmesi de ağrıyı azaltabilir.Prostoglandin üretimini azaltan ağrı kesiciler kullanılabilir.Doktora danışmadan seçilen ağrı kesicilerin bazıları kanama miktarını arttırabilir.
Prostoglandin üretimini azaltan ağrı kesiciler kanama miktarını azaltır, bu yüzden tercih edilmesi gereken ağrı kesici ilşaçlardır. Ağrı kesicileri kullanmaya kramplar şiddetlenmeden başlamak gerekir.Menstrual kanamadan bir gün önce ağrı kesicilerin kullanılmaya başlanması ve kanama başladıktan sonra 1-2 gün ilaca devam edilmesi önerilir. Çok şiddetli ağrı olduğunda doğum kontrol hapları kullanılarak ovulasyon (yumurtlama) önlenir, prostoglandin salınımı azaltılarak menstrüel kanamanın ve krampların mümkün olduğu kadar hafif olması sağlanır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst